|
- Tom can't afford to buy a house at this time.
- Tom'un şu anda bir ev satın almaya gücü yetmez.
- I can't afford to buy a house.
- Bir ev satın almaya gücüm yetmiyor.
- Patience is a virtue that I can't afford.
- Sabır, gücümün yetmediği bir erdemdir.
- I can't afford to buy all the things I want.
- İstediğim her şeyi almaya gücüm yetmez.
- I really can't afford to buy this dress.
- Bu elbiseyi almaya gerçekten gücüm yetmez.
- Tom can't afford to do that.
- Tom'un bunu yapmaya gücü yetmez.
- It's not that I don't want to go, I can't afford to.
- Gitmek istemediğimden değil, buna gücüm yetmiyor.
- If you want a lawyer and can't afford one, one will be appointed to you.
- Bir avukat istiyorsan ve buna gücün yetmiyorsa sana bir tane tayin edilecektir.
- I can't afford to do that.
- Buna gücüm yetmez.
- Tom can't afford to have an automobile.
- Tom'un bir otomobil sahibi olmaya gücü yetemez.
- I think I can't afford to buy that.
- Sanırım bunu almaya gücüm yetmez.
- I can't afford to buy a house.
- Bir ev satın almaya gücüm yetmez.
- I am a bit hard up now and I can't afford such an expensive meal.
- Şimdi biraz elim dar ve böyle pahalı bir yemeğe gücüm yetmez.
- Tom can't afford to hire a babysitter.
- Tom'un bir bebek bakıcısı tutmaya gücü yetmez.
- I'm afraid I can't afford the gift she deserves.
- Korkarım hak ettiği hediyeyi almaya gücüm yetmez.
- Patience is a virtue that I can't afford.
- Sabır, gücümün yetmediği bir meziyettir.
- I can't afford to have children.
- Çocuk sahibi olmaya gücüm yetmez.
- Tom can't afford to send his children to college.
- Tom'un çocuklarını üniversiteye göndermeye gücü yetmez.
- We can't afford to buy all the things we want.
- İstediğimiz her şeyi almaya gücümüz yetmez.
- I can't afford to buy a new car.
- Yeni bir araba almaya gücüm yetmiyor.
- I can't afford to buy one of those right now.
- Şu anda bunlardan birini almaya gücüm yetmez.
- I still can't afford to do that.
- Hâlâ onu yapmaya gücüm yetmiyor.
- Some people don't go to a doctor because they can't afford to.
- Bazı insanlar gücü yetmediği için doktora gitmez.
- Many homeless people can't afford healthy food.
- Birçok evsiz insanın sağlıklı yiyecek almaya gücü yetmiyor.
- Tom can't afford to be choosy.
- Tom'un seçici olmaya gücü yetmez.
- I just can't afford to do that.
- Bunu yapmaya gücüm yetmez.
- Tom can't afford it.
- Tom'un ona gücü yetmez.
- I can't afford to rent a house like this in Tokyo.
- Böyle bir evi Tokyo'da kiralamaya gücüm yetmez.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
- O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- I can't afford to buy both.
- İkisini de almaya gücüm yetmiyor.
- Tom can't afford to buy even a used car.
- Tom'un ikinci el bir araba almaya bile gücü yetmez.
- I can't afford to buy this.
- Bunu satın almaya gücüm yetmez.
- I can't afford to buy it.
- Satın almaya gücüm yetmiyor.
- Tom and I can't afford to buy all the things we need.
- Tom ve benim ihtiyacımız olan her şeyi almaya gücümüz yetmiyor.
- Tom can't afford to buy a house.
- Tom'un bir ev satın almaya gücü yetmez.
- Tom can't afford to retire.
- Tom'un emekli olmaya gücü yetmez.
- I can't afford to buy another computer.
- Bir bilgisayar daha almaya gücüm yetmiyor.
- I can't afford to buy another computer.
- Başka bir bilgisayar almaya gücüm yetmez.
- She can't afford it.
- Ona gücü yetmez.
- I can't afford to buy anything in this store.
- Bu mağazadan hiçbir şey almaya gücüm yetmez.
- I can't afford to buy a used car, much less a new one.
- Bırakın yeni bir araba almayı, kullanılmış bir araba almaya bile gücüm yetmez.
- You can't afford to buy that, can you?
- Bunu satın almaya gücünüz yetmez, değil mi?
- Tom can't afford to take it easy.
- Tom'un işi ağırdan almaya gücü yetmez.
- I still can't afford to do that.
- Bunu yapmaya hâlâ gücüm yetmiyor.
- I really can't afford to buy this dress.
- Bu elbiseyi almaya gerçekten gücüm yetmiyor.
- I'm afraid I can't afford to buy a new car.
- Maalesef yeni bir araba almaya gücüm yetmez.
- You know as well as I do that we can't afford to buy that kind of car.
- Sen de benim kadar biliyorsun ki o tür bir araba almaya gücümüz yetmez.
- I can't afford to buy a pony.
- Midilli almaya gücüm yetmez.
- You can't afford to buy that, can you?
- Onu satın almaya gücün yetemez, değil mi?
- Tom can't afford that kind of computer.
- Tom'un o tür bir bilgisayara gücü yetmez.
- I can't afford that.
- Ona gücüm yetmez.
- Tom can't afford to buy a yacht.
- Tom'un bir yat almaya gücü yetmez.
- I can't afford to buy such an expensive car.
- Bu kadar pahalı bir araba almaya gücüm yetmez.
- Tom can't afford to take a vacation now.
- Tom'un şu anda tatile çıkmaya gücü yetmez.
- Tom just can't afford to buy a house at this time.
- Tom'un şu anda bir ev almaya gücü yetmiyor.
- I can't afford to rent a house like this in Tokyo.
- Tokyo'da böyle bir ev kiralamaya gücüm yetmez.
Show More (53)
|
|
- I can't afford this.
- Bunu karşılayamam.
- Tom can't afford that kind of computer.
- Tom o tür bir bilgisayarı karşılayamaz.
- Tom can't afford this.
- Tom bunu karşılayamaz.
- She can't afford it.
- Bunu karşılayamaz.
- Tom can't afford to do that.
- Tom bunu karşılayamaz.
- Tom can't afford the kind of rent they're asking for.
- Tom onların istediği kirayı karşılayamaz.
- I can't afford all this stuff.
- Bütün bunları karşılayamam.
- I can't afford it right now.
- Şu anda bunu karşılayamam.
- I can't afford another operation.
- Başka bir ameliyatı karşılayamam.
- Tom can't afford bail.
- Tom kefaleti karşılayamıyor.
- Tom can't afford all the stuff Mary wants him to buy on his salary.
- Tom, Mary'nin ondan maaşıyla almasını istediği şeyleri karşılayamaz.
- I can't afford it.
- Bunu karşılayamam.
- We can't afford that anymore.
- Artık bunu karşılayamayız.
- You can't afford this.
- Sen bunu karşılayamazsın.
- I'd like to buy it, but I can't afford the expense.
- Satın almak isterdim ama masrafları karşılayamam.
- Sami can't afford this.
- Sami bunu karşılayamaz.
- We can't afford all these books.
- Tüm bu kitapları karşılayamayız.
- I am a bit hard up now and I can't afford such an expensive meal.
- Şu anda biraz zor durumdayım ve bu kadar pahalı bir yemeği karşılayamam.
- Tom can't afford both.
- Tom ikisini de karşılayamaz.
- We can't afford this.
- Bunu karşılayamayız.
- If you can't afford travel insurance, then you can't afford to travel.
- Seyahat sigortasını karşılayamıyorsanız, seyahat etmeyi de karşılayamazsınız.
- I can't afford both.
- İkisini birden karşılayamam.
- They can't afford it.
- Bunu karşılayamazlar.
- Tom can't afford it.
- Tom bunu karşılayamaz.
- You can't afford this.
- Bunu karşılayamazsın.
- I can't afford to pay so much.
- Bu kadar çok ödemeyi karşılayamam.
- Much as Tom would like to visit Boston, he can't afford it.
- Tom her ne kadar Boston'u ziyaret etmek istese de, bunu karşılayamaz.
- I can't afford that.
- Bunu karşılayamam.
- We can't afford that.
- Bunu karşılayamayız.
- Many of the people that need these drugs can't afford them.
- Bu ilaçlara ihtiyacı olan insanların çoğu bunları karşılayamıyor.
- You can't afford that one.
- Bunu karşılayamazsın.
- Tom can't afford that.
- Tom bunu karşılayamaz.
Show More (29)
|
