durumda - Turkish English Dictionary
History

durumda



Meanings of "durumda" in English Turkish Dictionary : 1 result(s)

Turkish English
Phrases
durumda in case of something expr.

Meanings of "durumda" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
acınacak durumda olan wretched adj.
yeni ve iyi durumda pristine adj.
her durumda in any case adv.
General
birlik durumda yaşayan aynı türden organizmaların oluşturduğu topluluk colony n.
belirli bir durumda ve zamanda giyilen kıyafet regalia n.
kıyafet (belirli bir durumda/zamanda giyilen) regalia n.
eski ingilizcede rüşvet alabilecek durumda olma salably n.
kredi verilebilir durumda olma creditworthiness n.
zayıf durumda olan ülke underdog n.
havadaki su buharının yoğunlaşma sonunda sıvı veya katı durumda yere düşmesi precipitation n.
iyi durumda olma soundness n.
acınacak durumda olma deplorableness n.
zor ve tehlikeli bir durumda desteksiz olma out on a limb n.
şaşılacak durumda olma prodigiousness n.
güçsüz durumda olan kimse underdog n.
daha üst seviyede bir güç kaynağı dolayısıyla görevini yapamayacak durumda olma shadowing n.
çalışır durumda operating state n.
güçsüz durumda olan grup underdog n.
meydana gelen olumsuz durumda pay sahibi olma contributory fault n.
eski ingilizcede rüşvet alabilecek durumda olma saleably n.
belli bir durumda ya da zamanda giyilen kıyafet raiment n.
bir durumdan öğrenilen becerinin ona benzer başka bir durumda kullanılması carry-over n.
zor durumda başvurulacak çare refuge n.
gelişir durumda olma thrivingness n.
zenginleşen bir durumda olma thrivingness n.
acil durumda birinin yerini alan kimse jack-at-a-pinch n.
başka bir şeyle bitişik durumda olmak lap n.
zor durumda olan kimse hard case n.
çok iyi durumda olan sikke mint n.
çok iyi durumda olan damga mint n.
beklenmedik bir durumda sergilenen aşırı gerginlik buck fever n.
kendine bakacak durumda olmayan kişilerin ev işlerini yapması için para ödenen kimse home help [uk] [new zealand] n.
ev hanımının işleri yerine getiremediği durumda evi çekip çeviren sosyal hizmet uzmanı homemaker [us] [canada] n.
sıkıntılı durumda olma horn of a dilemma n.
ölçülebilir iki kümeden ilkinin ikincisini kapsadığı durumda ilk kümenin ölçümünün ikincisinden daha az veya ona eşit olması monotonicity n.
kınanacak durumda olma reprehensibility n.
iyi durumda kalamama reverting n.
suçluların suç mahallinden çabuk kaçabilmesi için çalışır durumda bırakılan araba getaway car n.
belirli bir durumda kalma continuance n.
belirli bir durumda bekleme continuance n.
zor durumda bırakan şey disadvantage n.
belirli bir (fiziksel) durumda olma point [obsolete] n.
nazik bir durumda olmak hang in the balance v.
belirli bir durumda yetkisini kullanarak kural veya yasa uygulatmamak waive v.
durumda olmak be in a position to v.
başkasına göre avantajlı bir durumda olmak have an advantage over someone v.
diğerlerine göre daha kötü durumda olmak be at the bottom of the heap v.
en iyi durumda olmak be at one's best v.
çok zor bir durumda olmak be at bay v.
hakim durumda olmak domineer v.
sıralanmış durumda olmak be in order v.
daha elverişli durumda olmak have the inside track v.
işlerin ne durumda olduğuna bakmak see how the land lies v.
kullanılmaz durumda olmak lapse v.
zor durumda bırakmak leave someone in a difficult situation v.
olmak (belirli bir durumda) stand v.
daha iyi durumda olmak be better off v.
bir şey yüzünden daha beter durumda olmamak be none the worse v.
iyi işler durumda olmak be in good working order v.
zor durumda kalmak be stuck in a difficult situation v.
zor bir durumda olmak be up a gum tree v.
sıkışık bir durumda olmak be pressed v.
zor durumda olmak be in a tight corner v.
çok zor bir durumda olmak be in dire straits v.
zor durumda kalmak hard up v.
diğerlerine göre daha kötü durumda olmak be at the bottom of the pile v.
çok güç durumda olmak be in dire straits v.
çok zor bir durumda olmak be in a bad way v.
belirli bir durumda kalmak go v.
çok zor bir durumda olmak be in desperate straits v.
olmak (hayat/işler herhangi bir durumda) go v.
zor durumda bırakmak strand v.
yanar durumda tutmak keep in v.
güç bir durumda bulunmak tight corner v.
kötü durumda olmak be in a bad condition v.
kötü durumda olmak be in bad state v.
kötü durumda olmak be in a poor condition v.
kötü durumda olmak be in bad condition v.
kötü durumda olmak be in a bad state v.
mali açıdan kötü durumda olmak be financially in bad shape v.
kötü durumda olmak be in poor condition v.
kötü durumda olmak be in bad shape v.
zor durumda bırakılmak be put on the spot v.
borçlu durumda bulunmak be indebted v.
zor durumda bırakmak put someone in a tight spot v.
zor durumda bırakmak leave someone in a tight spot v.
zor durumda bırakmak leave someone in the lurch v.
bulunmak (belirli bir durumda) stand v.
zor durumda bırakmak leave in the lurch v.
zor durumda olmak be on the hook v.
iyi durumda olmak be in good condition v.
zor durumda bırakılmak be put in an awkward position v.
güç durumda olmak be in an awkward situation v.
güç durumda olmak be in a difficult situation v.
zor durumda olmak be in a difficult situation v.
zor durumda olmak be in an awkward situation v.
iyi durumda olmak be in good shape v.
kafa olarak hazır durumda olmak be mentally ready v.
çalışır durumda olmak be in working order v.
çok iyi kondisyonda/durumda olmak be in great shape v.
kötü durumda olmak ail v.
acil durumda (birinin) yerini almak backstop v.
kötü durumda olmak be ill off v.
içinden çıkılmaz bir durumda olmak be at a stand v.
sabit bir durumda tutmak embalm v.
bir seviyede/durumda tutmak keep v.
bir seviyede/durumda kalmak keep v.
güç bir durumda bırakmak empale v.
güç durumda bırakmak impale v.
zor durumda bırakılmak sack v.
zor durumda kalmak land [uk] v.
(genç doğanları) yarı serbest durumda tutmak hack v.
müşkül durumda olmak hard put v.
çözmesi zor bir durumda olmak hard put v.
bir durumda veya bir yer olmasına neden olmak have v.
gelişmemiş durumda olmak bud v.
pasif durumda olmak hibernate v.
alışılan durumda kalmak hold v.
(belirli bir durumda) olmak go v.
(belirli durumda) olmaya devam etmek go v.
belirli bir durumda var olmak rule v.
belirli bir durumda olmak dwell v.
belirli bir durumda olmayı sürdürmek dwell v.
(bir yerde veya durumda) bırakmak continue v.
(bir yerde veya durumda) tutmak continue v.
belirli bir durumda tutmak possess v.
(kendini) bir durumda bulmak find v.
ilerleme göstermeyen durumda olmak flatline v.
önceki durumda olmak preexist v.
önceki durumda olmak pre-exist v.
kenara ayırıp iyi durumda tutmak preserve v.
pasif durumda olmak stand v.
kullanılabilir durumda olmak survive v.
(bir seviyede/durumda) tutmak keep v.
iyi durumda well off adj.
daha iyi durumda better off adj.
yola çıkabilecek durumda (araba) roadworthy adj.
çalışmaz durumda non operational adj.
görev yapamaz durumda out of commission adj.
kötü durumda in bad repair adj.
işler durumda functioning adj.
acınacak durumda deplorable adj.
müşkül durumda at a low ebb adj.
şaşırmış bir durumda at a loss adj.
iyi durumda well adj.
yaşayabilecek durumda olan (organizma) viable adj.
yatar durumda olan couchant adj.
güç durumda embattled adj.
hareket edemeyecek durumda olan inert adj.
yapamayacak durumda unable adj.
kötü durumda flyblown adj.
iyi durumda well conditioned adj.
çok kötü durumda at a low ebb adj.
hazır durumda on stand by adj.
içinde yaşanabilir durumda olmayan nonhabitable adj.
içinde yaşanabilir durumda olmayan noninhabitable adj.
iade edilebilir durumda olmayan nonextraditable adj.
oturulabilir durumda olmayan nonhabitable adj.
oturulabilir durumda olmayan noninhabitable adj.
işler durumda olmayan nonworking adj.
atıl durumda idle adj.
yenilebilir durumda eatable adj.
tamir gerektirir durumda out of repair adj.
karmakarışık bir durumda topsy-turvy adj.
iyi durumda in-good state adj.
onarılamaz durumda out of repair adj.
kullanılabilir durumda in-service adj.
çalışır durumda in-service adj.
iyi durumda in good state adj.
kötü durumda ill-conditioned adj.
çalışır/çalışan durumda workwise adj.
iyi durumda değil ropey adj.
patlayan durumda aburst adj.
acil durumda olmayan noncrucial adj.
daha önce başka birinin sahip olduğu fakat halen iyi durumda olan ürün nearly-new adj.
iyi durumda performant adj.
iyi durumda trim [obsolete] adj.
zayıf/güçsüz durumda olan tubercular adj.
çok iyi durumda undamaged adj.
güç durumda enbattled [obsolete] adj.
çok iyi durumda undestroyed adj.
aktif durumda energic adj.
iyi durumda tutulamaz unmaintainable adj.
iyi durumda tutulmamış unmaintained adj.
sonsuz durumda olabilen unquantized adj.
sonsuz durumda olabilen unquantised adj.
acınası durumda unsely adj.
kötü durumda olan untrim adj.
iyi durumda saklanan kept up adj.
değersiz durumda woebegone adj.
acınacak durumda woebegone adj.
müşkül durumda olan hard-put adj.
zor durumda olan hard-set adj.
zor durumda hard-set adj.
müşkül durumda hard-set adj.
ilk durumda olan mint adj.
kritik durumda olan money adj.
kritik durumda güvenilir olan money adj.
daha kötü durumda olan low adj.
istenmeyen durumda riddled adj.
elverişli durumda ripe adj.
çok iyi durumda golden adj.
belirli bir durumda meydana gelen occasional adj.
belirli bir durumda gerçekleşen occasional adj.
belirli bir durumda eyleme geçen occasional adj.
zor durumda hard-pressed adj.
kötü durumda chipped adj.
fiziksel olarak iyi durumda gradely [dialect] adj.
belirli bir durumda olan off adj.
kötü durumda olan (yarış pisti) off adj.
iyi durumda oke adj.
tatmin edici durumda oke adj.
izin verilebilir durumda oke adj.
iyi durumda okey-doke adj.
tatmin edici durumda okey-doke adj.
izin verilebilir durumda okey-doke adj.
finesi başarıya ulaştıracak durumda olan onside adj.
kötü durumda run-down adj.
kötü durumda olan disreputable adj.
olabildiğince kötü durumda dystopian adj.
çalışır durumda olan in adj.
garantili durumda in countenance adj.
kabul edecek durumda olmayan incapable (of) adj.
iyi durumda in good condition adj.
iyi durumda good adj.
ödeyebilecek durumda olan good adj.
kötü durumda cranky adj.
zarar veremeyecek durumda olan fangless adj.
kötü durumda invalid adj.
umutsuz bir durumda bulunan perdu [obsolete] adj.
umutsuz bir durumda bulunan perdue adj.
genel olarak uygulanabilir olup belirli bir durumda askıya alınabilen prima facie adj.
hazır durumda primed (to/for) adj.
hazır durumda olan prepared adj.
kötü durumda olan scaly adj.
kötü durumda olan scaley adj.
atıl durumda olan standing adj.
simbiyoz durumda yaşayan symbiotical adj.
bu durumda at that adv.
hiçbir durumda in no case adv.
bu durumda in the circumstances adv.
müsait bir durumda under favorable circumstances adv.
aksi bir durumda in the contrary case adv.
işlenmemiş durumda in the rough adv.
kaba taslak durumda in the rough adv.
ne durumda how adv.
bu durumda in the present case adv.
bu durumda then adv.
bu durumda, aynı zamanda at that adv.
zor durumda in a tight squeeze adv.
eski ingilizcede rüşvet alabilecek durumda olma saleably adv.
çok kötü durumda on the rack adv.
her iki durumda da in either events adv.
zor veya kötü durumda in a pretty pickle adv.
acınacak halde/durumda pathetically adv.
her durumda at all events adv.
bu durumda as it is adv.
bu durumda at this stage adv.
zor veya kötü durumda in a fine pickle adv.
en uygun durumda bile at the best of times adv.
her durumda in all cases adv.
iyi durumda on one's pin adv.
diz çökmüş durumda on bended knee adv.
iyi durumda in good repair adv.
şimdiki durumda at present adv.
elverişli bir durumda under favorable circumstances adv.
zor durumda in a bad fix adv.
benzer durumda in the same boat adv.
mevcut durumda currently adv.
o durumda then adv.
iyi durumda in trim adv.
sıkışık durumda at bay adv.
zor bir durumda up a tree adv.
kötü durumda in ill repair adv.
her durumda no matter what adv.
karşı durumda thereagainst adv.
muhtaç bir durumda needily adv.
her durumda under any circumstances adv.
zor durumda on the spot adv.
her durumda invariably adv.
kötü durumda out of repair adv.
her durumda anyhow adv.
her durumda anyway adv.
şaşırmış bir durumda at one's wits' end adv.
ne yapacağını bilmez bir durumda at one's wits' end adv.
yüzer durumda afloat adv.
her iki durumda da in either case adv.
paralel durumda in parallel adv.
tam uygun durumda in position adv.
düz durumda in plane adv.
her durumda in any event adv.
olağanüstü bir durumda in cases of emergency adv.
olumsuz durumda in the negative case adv.
nerdeyse her durumda in almost all cases adv.
böyle bir durumda in such a case adv.
bu gibi bir durumda in such a case adv.
hemen hemen her durumda in almost all cases adv.
mevcut durumda in the current situation adv.
içinde bulunduğumuz durumda in the current situation adv.
iyi durumda alive and well adv.
her durumda in every case adv.
korku durumda in a state of fear adv.
(ateş etmeye veya fotoğraf çekmeye) hazır durumda acock adv.
bu durumda in this case adv.
zor durumda at a push adv.
hazır durumda at the ready adv.
bitkin durumda at one's last gasp adv.
bu durumda at that rate adv.
eski ingilizcede rüşvet alabilecek durumda olma salably adv.
volta durumda through the water adv.
mevcut durumda actually adv.
avantajlı durumda ahead of the game adv.
her zaman ve durumda algate adv.
her zaman ve durumda algates adv.
yatışmış durumda asleep adv.
ramak kalmış durumda at point adv.
birçok durumda in many cases adv.
birçok durumda in most cases adv.
öngörebilir durumda beforehand adv.
gizli durumda behind the curtain adv.
her durumda whatever adv.
yanlış bir durumda wrong adv.
mevcut durumda here adv.
bu durumda here adv.
söz konusu durumda here adv.
fırlak durumda obtrusively adv.
çıkıntılı durumda obtrusively adv.
belirli bir durumda occasionally [dialect] [uk] adv.
keder verecek durumda deplorably adv.
berbat bir durumda deplorably adv.
birçok durumda often adv.
faal durumda on adv.
şimdiki durumda on adv.
faal durumda on line adv.
sıradan durumda (kimse) on the hoof adv.
özgür durumda on the loose adv.
ödeşmiş durumda on the square with adv.
tümüyle açığa çıkmış durumda on the table adv.
çoğu durumda on the whole adv.
direnilmez bir durumda overpoweringly adv.
bodur durumda runtishly adv.
kusurlu bulunabilir bir durumda imputably adv.
kabul edilmeyen bir durumda in the doghouse adv.
gafil durumda in the lurch [obsolete] adv.
çoğaltılamaz bir durumda ingenerably adv.
erken davranıp önleyebilecek durumda beforehand adv.
doğal olmayan bir durumda preposterously adv.
dezavantajlı durumda short adv.
kötü durumda sickly adv.
bu durumda syne [scotland] adv.
aksi durumda otherwise adv.
hükmeder durumda astride prep.
aksi durumda if not so conj.
aksi durumda otherwise conj.
olmadığı durumda lacking conj.
başka bir durumda or conj.
iyi durumda in good case expr.
gıcık edici durumda in someone's hair expr.
sağlığı mükemmel durumda in the pink of condition expr.
gündelik durumda in the rough expr.
oldukça iyi durumda olma vgc (very good condition) abrev.
Phrasals
ağladı ağlayacak durumda olmak cloud up v.
birine/bir şeye bağlı olmak (bir konu/durumda) rest upon v.
daha yüksek durumda olmak be above v.
durumda değişiklim meydana gelmek fall in v.
durumda kötü bir gelişme olmak fall in v.
durumda değişiklim meydana gelmek fall into v.
durumda kötü bir gelişme olmak fall into v.
bir grupta, durumda, senaryoda görevlendirmek place in v.
(zor, karmaşık bir durumda) yol göstermek steer through (something) v.
(birini bir durumda/vaziyette) ayakta tutmaya çalışmak sustain (one) in (something) v.
(birinin bir durumda) ayakta kalmasına yardım etmek sustain (one) in (something) v.
(birinin bir durumda) devam etmesine yardım etmek sustain (one) in (something) v.
birini bir durumda/vaziyette ayakta tutmaya çalışmak sustain someone in something v.
birinin bir durumda ayakta kalmasına yardım etmek sustain someone in something v.
birinin bir durumda devam etmesine yardım etmek sustain someone in something v.
(bir durumda) boylu boyunca yatmak/uzanmak repose in (something) v.
sonu bir durumda bitmek land in v.
sonu bir durumda bitmek land up in v.
belli bir durumda emekli olmak retire in (something or some place) v.
belli bir durumda emekli olmak retire into (something or some place) v.
bir durumda kalmaya devam etmek remain on v.
bir durumda kalmayı sürdürmek remain on v.
gayet iyi durumda olmak perk along v.
(bir şey bir durumda) gerekli olmak call for (something) v.
uygunsuz bir durumda iyi davranmak rise above v.
sonu (bir yerde/bir durumda) bitmek land up in (something) v.
sonu bir durumda/bir yerde bitmek land up somehow or somewhere v.
(biri için bir şeye) kadar kullanılabilir durumda olmak/kalmak last (one) (up) until (something) v.
(bir şeye) kadar (birinin) kullanabileceği durumda kalmak last (one) (up) until (something) v.
(bir şeye) kadar kullanılabilir durumda olmak/kalmak last (up) until (something) v.
(birinden/bir şeyden) avantajlı durumda/konumda olmak remain ahead of (someone or something) v.
(birinden/bir şeyden) daha iyi bir durumda/konumda olmak remain ahead of (someone or something) v.
(bir durumda) olmaya devam etmek remain under (something) v.
(bir durumda) kalmak remain under (something) v.
(bir şeyi) çağıran durumda ripe for (something) v.
(bir şeyi) davet eden durumda ripe for (something) v.
(bir şeye) hazır durumda ripe for (something) v.
(bir durumda) olmak/kalmak stand at (something) v.
(bir durumda/vaziyette) ayakta tutmaya çalışmak sustain in v.
(bir durumda) devam etmesine yardım etmek sustain in v.
(bir durumda/halde) çalışmak work under (something) v.
ilerlemiş durumda in an advanced stage expr.
Phrases
acil durumda in case of emergency adv.
acil bir durumda in case of emergency adv.
mevcut durumda at present adv.
birçok durumda in most instances expr.
bu durumda under the circumstances expr.
böyle bir durumda on such an occasion expr.
diğer durumda in other case expr.
çok zor durumda between the hammer and the anvil expr.
çok müşkül bir durumda between the hammer and the anvil expr.
çoğu durumda in most instances expr.
hiçbir durumda in no event expr.
güvenli bir durumda out of harm's way expr.
her iki aşırı durumda da at either extreme expr.
ikinci/sonraki durumda in the latter case expr.
iyi durumda in good nick expr.
iyi durumda in pristine condition expr.
kullanılmaz durumda out of condition expr.
kullanılmaz durumda out of commission expr.
kötü durumda out of commission expr.
kötü durumda out of condition expr.
mükemmel durumda i̇n pristine condition expr.
mevcut durumda in the current climate expr.
uygunsuz durumda yakalanmak be caught in a compromising position expr.
... o durumda in which case expr.
... ki o durumda in which case expr.
mevcut durumda on present form expr.
içinden çıkılamayacak bir durumda olan at an impasse expr.
her iki durumda da whether or no expr.
karşı gelecek konumda/durumda değiliz ours not to reason why expr.
karşı gelecek konumda/durumda değiller theirs not to reason why expr.
dezavantajlı durumda at a disadvantage expr.
zor/güç bir durumda at a disadvantage expr.
zararlı durumda at a disadvantage expr.
bu durumda at this rate expr.
bu durumda at that rate expr.
bu durumda at this/that rate expr.
iyi işler durumda in working order expr.
çalışır durumda in working order expr.
işler halde/durumda in working order expr.
parasal açıdan kötü durumda in bad circumstances expr.
Colloquial
hiçbir şeyi umursamadan herhangi bir durumda tüm zorluklara rağmen istediğini elde etmek anlamına gelen bir ifade thug life n.
alt üst durumda olan şey horror show n.
dehşet durumda olan şey horror show n.
korkunç durumda olan şey horror show n.
britanya'da çocuk mahkemesinin yargılanan bir çocuğun yerel yönetimce kontrol edilemez durumda olmasından dolayı aldığı tutuklama kararı unruly certificate n.
kimsenin avantajlı durumda olmadığı oyun anyone's game n.
kötü durumda olan kimse mess n.
zor durumda olmak be up the pole [old-fashioned] [uk] v.
felaket bir durumda olmak be on the rocks v.
bir konuda bir şeyler yapabilecek durumda olmak be in a position to do something about v.
çok kötü durumda olmak be up against it v.
çok zor bir durumda olmak be up against it v.
zor durumda olmak be in a hole v.
rahat durumda olmak have it easy v.
birinden avantajlı durumda olmak be one up on somebody v.
birinden avantajlı durumda olmak get one up on somebody v.
birinden avantajlı durumda olmak have one up on somebody v.
kötü bir durumda yapabileceğinin en iyisini yapmak make the best of it v.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up v.
iki seçenek de eşit durumda olmak be a toss-up (between a and b) v.
zor durumda olmak do it tough v.
bir konuda (birinden/bir şeyden) daha parlak durumda olmak have (got) it over (someone or something) v.
çok kötü/zayıf durumda olmak have had it v.
tamir edilemez durumda olmak have had it v.
iyi durumda olmamak be past it v.
iyi durumda olmamak look past it v.
boku yemiş durumda olmak be (all) shot to hell v.
kötü durumda olmak be (all) shot to hell v.
uzun zamandır kullanılmasına rağmen iyi durumda olmak wear well v.
iyi durumda olmak be laughing v.
çalışır durumda olmak be on v.
kötü durumda olmak be shot v.
istisnai bir durumda olmak (have) got it going on v.
(belli bir düzeyde/miktar) avantajlı durumda olmak be ... to the good v.
(belli bir düzeyde/miktar) karlı durumda olmak be ... to the good v.
kötü durumda olmak be badly off v.
bir şey verebilecek/sağlayabilecek durumda olmak be good for something v.
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey olmak be just the thing v.
birinden avantajlı durumda olmak be one up on someone v.
uçmuş durumda olmak be out of it v.
iyi durumda olmamak look past it [uk] v.
iyi durumda olmamak look past it [uk] v.
avantajlı durumda olmak have (one) up v.
'-den daha parlak durumda olmak have it over v.
kötü durumda stuffed up adj.
kötü durumda in a box adj.
zor durumda in a box adj.
berbat durumda messed up adj.
park etmiş durumda in park adj.
park durumda in park adj.
bitik durumda far gone adj.
çok kötü durumda far gone adj.
spor müsabakasında dezavantajlı durumda in the hole adj.
(sağlık, durum) gayet iyi durumda not so dusty adj.
sıkışık durumda pushed adj.
sıkışmış durumda pushed adj.
yaşına göre iyi durumda well preserved adj.