small - Turkish English Dictionary
History

small

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Meanings of "small" in Turkish English Dictionary : 85 result(s)

English Turkish
Common Usage
small adj. az
small adj. küçük
small adj. ufak
General
small n. balinanın kuyruğu ile hava deliği arasındaki bölümü
small n. küçükler
small n. küçük olanlar
small n. az olanlar
small n. iç çamaşırı
small n. iç giyim
small v. küçülmek
small v. azalmak
small v. eksilmek
small adj. arka
small adj. sıradan
small adj. küçücük
small adj. önemsiz
small adj. minyon
small adj. mini
small adj. alçak
small adj. minik
small adj. fakir
small adj. soysuz
small adj. basit
small adj. çok bencil
small adj. afaki
small adj. parmak kadar
small adj. ufak parça
small adj. cömertlikten yoksun
small adj. hafif
small adj. yalnızca kendi çıkarlarını düşünen
small adj. zayıf
small adj. kuvvetsiz
small adj. ince
small adj. ufak tefek
small adj. ufacık
small adj. mütevazı
small adj. ufak
small adj. küçük
small adj. küçük parça veya birimlerden oluşan
small adj. küçük (harf)
small adj. büyük versiyonuna oranla daha ufak boyutlu ve yumuşak çizgilerden oluşan (harf)
small adj. az nüfuzlu
small adj. rütbece düşük
small adj. düşük statülü
small adj. sermayesi veya kaynakları az olan
small adj. küçük ölçekte işleyen
small adj. müşteri kitlesi küçük olan
small adj. nazik (ses)
small adj. yumuşak (ses)
small adj. çok sulu
small adj. çok seyreltik
small adj. alkol oranı yetersiz
small adj. alkolsüz
small adj. gönlü bol olmayan
small adj. geniş fikirli olmayan
small adj. cimri
small adj. aşağılanmış
small adj. küçük görülmüş
small adv. küçük parçalar halinde
small adv. küçük parçalara
small adv. ince ince
small adv. güçsüz veya sessiz olarak
small adv. hafifçe
small adv. belli belirsiz
small adv. çekinerek
small adv. küçük düşünerek
small adv. küçük boyutta
small adv. minyatür olarak
small adv. ufak çapta
small adv. aşağılayarak
small adv. kibirlice
small adv. küçültücü bir biçimde
small adv. hor görerek
Technical
small adj. küçük
small adj. ufak
Textile
small n. küçük beden
small n. küçük beden elbise
Zoology
small adj. (yerel hayvan isimlerinde) ilgili türlere göre nispeten küçük olan
Tobacco
small adj. ufak küçük kıtalı
Linguistics
small adj. açık (dil)
small adj. sade (dil)
small adj. basit (dil)
Geology
small n. belirli boyuttaki küçük elek gözlerinden geçen kömür, maden veya maden içeren kayaç
Archaic
small adj. dar
small adj. eni boyundan küçük olan

Meanings of "small" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

English Turkish
Common Usage
small change n. bozukluk
General
small business n. küçük işletmeler
small present n. çam sakızı çoban armağanı
small town n. kasaba
small van n. pikap
a small islamic monastery n. zaviye
small mansion n. konak yavrusu
small letter n. küçük harf
small mosque n. mescit
small necessities n. eksik gedik
small talk n. muhabbet
small change n. önemsiz kimse
small boat n. kayık
in small pieces n. kuşbaşı
small pipe n. zıvana
small truck n. pikap
the small hours n. gece yarısından sonraki ilk saatler
in small portions n. lokma lokma
small mullet n. küçük kefal
small town n. küçük kasaba
small home appliances n. küçük ev aletleri
the small hours n. gece geç saatler
small and medium industry development organization n. kosgeb
the small hours n. sabahın körü
small talk n. sohbet
very small quantity n. damla
a small double drum n. kudüm
small trap n. kapanca
small capacity public service vehicles n. küçük kapasiteli genel servis taşıtları
small white bean n. horoz fasulyesi
small lugger n. alamana
small bell n. çıngırak
small film n. dar film
small cakes with syrup n. şekerpare
small debt n. takıntı
small hours n. gece yarısından sonraki üç dört saat
small gift n. çam sakızı çoban armağanı
small talk n. havadan sudan konuşma
small saucepan n. kuşhane
small letter n. minüskül
small matter n. önemsiz durum
small shot n. saçma
small fireworks n. maytap
small reddish bean n. barbunya fasulyesi
small craft n. sandal
small watermelon n. cimcime
a small goby n. papazbalığı
small business investment companies n. küçük yatırım şirketleri
small lorry n. kamyonet
small lake n. gölcük
small talk n. boş laf
small silver coin n. akça
small torrent n. selinti
a small crab n. çingenepavuryası
small portion n. küçük porsiyon
small bell n. çıngırdak
small pieces of casseroled meat n. kuşbaşı
small talk n. hoşbeş
small talk n. laklak
small churn n. atık
great and small n. büyük küçük
small change n. ufaklık
small coach n. vagonet
small film n. amatör filmi
small bag n. kese
small bonito n. kestanepalamudu
small lake n. gölet
small handful n. tutam
small chestnut n. kuzukestanesi
small bunch of grapes n. cıngıl
small mullet n. ilerya
small coal n. ince kömür
small change n. bozukluk
small and medium sized enterprises n. küçük ve orta ölçekli işletmeler
small change n. küçük değişiklik
small arms n. hafif silahlar
small lake n. gölek
small letter n. küçük mektup
small makeshift tent n. çergi
small change n. ufak para
the small of the back n. sırtın en dar kısmı
small hut n. kümültü
small silver coin n. akçe
small ship n. küçük gemi
small garden n. bahçecik
small pulley n. mandar
small tree n. ağaççık
small bowel n. ince bağırsak
small tools n. avadanlık
small holding n. küçük çiftlik
small advertisement n. küçük ilan
small ads n. küçük ilanlar
small man n. küçük adam
small cap n. küçük büyük harf
a small village n. küçük bir köy
a small example n. küçük bir örnek
small retailer n. küçük esnaf
small company n. küçük ölçekli firma
small business owner n. küçük esnaf
small family n. küçük aile
small industrial area n. küçük sanayi sitesi
small tonnage n. küçük tonajlı
small detail n. ufak detay
small island economy n. küçük ada ekonomisi
small economy n. küçük ekonomi
small man syndrome n. boy kompleksi
small home appliance n. küçük ev aleti
small letter n. miniskül
small first-aid cupboard n. ecza dolabı
small three-stringed violin n. kemençe
small talk n. çene çalma
small talk n. gevezelik
small amount of money n. az miktarda para
small amount of money n. az para
the small print n. okunamayacak kadar küçük basılmış bölüm
small changes n. ufak değişiklikler
small changes n. küçük değişiklikler
small hours n. gece yarısından sonraki saatler
small business concern n. küçük sanatlar işletmesi
small tools n. küçük aletler
small fishing boat n. küçük balıkçı kayığı
small fish n. küçük balık
a cart for carrying small loads n. el arabası
small change n. bozuk para
small images n. küçük görüntüler
small cattle n. küçükbaş hayvan
small people n. cüce insanlar
a small plane n. küçük bir uçak
a small town near a lake n. gölün kıyısında küçük bir kasaba
a small garden n. küçük bir bahçe
a small budget n. küçük bir bütçe
small part (in a film/movie) n. küçük rol (filmde)
small hole n. küçük delik
a small piece of information n. bilgi kırıntısı
small child n. küçük çocuk
a very small town n. çok küçük kasaba
a very small town n. küçücük kasaba
small details n. ufak detaylar
small details n. küçük detaylar
small pot/jug n. kumkuma
small breasts n. küçük göğüsler
small penis n. küçük penis
small base n. küçük üs
small base n. ufak üs
a kind of small fly n. mucuk
mouse is a small animal n. fare küçük bir hayvandır
small cat n. küçük kedi
small minority n. küçük azınlık
small bird n. küçük kuş
small bridge n. küçük köprü
small focus n. küçük odak
small pizza n. küçük pizza
small pizza n. küçük boy pizza
small bite n. küçük ısırık
small injury n. ufak yaralanma
small injury n. küçük yaralanma
small face n. küçük yüz
small ears n. küçük kulaklar
small beer n. hafif bira
small beer n. kalitesiz bira
small coal [obsolete] n. kömür
small coal [obsolete] n. karakalem
small coal [obsolete] n. mangal kömürü
small deer n. peşinden koşmaya değmeyen önemsiz hedef
small hand n. gündelik yazışmalarda kullanılan el yazısı stili
small person n. ortalamanın altında boyuta sahip kimse
small potatoes n. önemsiz miktar
small potatoes n. önemsiz meblağ
small room n. tuvalet
small room n. ayakyolu
small stores n. ikmal subayı tarafından nakit para karşılığında donanma personeline satılan yönetmelik giysileri
small tithes n. kişinin kendi hayvanlarının ürünlerinden elde ettiği gelirler üzerinden ödediği ondalık vergi
small-for-gestational-age infant n. gebelik yaşına göre küçük bebek
small-for-gestational-age infant n. yaşıtlarının ortalamasından daha minyon bebek
small-mindedness n. dar görüşlülük
feel small v. küçük düşmek
cut into small pieces v. küçük parçalara ayırmak
cry small v. pes etmek
sing small v. aşağıdan almak
think no small beer of oneself v. kendini fasulye gibi nimetten saymak
become small v. küçülmek
be of no small matter v. az buz olmamak
make somebody feel small v. utandırmak
make somebody feel small v. mahcup etmek
make somebody feel small v. küçük düşürmek
take a small space v. az yer kaplamak
sing small v. yelkenleri suya indirmek
break into small pieces v. ufalamak
be broken into small pieces v. ufalanmak
cut into small pieces v. küçük parçalara bölmek
sing small v. alçaktan almak
look small v. küçük düşmek
get a small job out of the way v. aradan çıkarmak
feel small v. mahcup olmak
make small v. küçültmek
sweat the small stuff v. gereksiz şeylere kafayı takmak
deal in small wares v. tuhafiyecilik yapmak
be small in number v. parmakla gösterilmek
get a small part in the film v. filmde küçük bir rol almak
live on a very small amount of money v. çok az bir parayla geçinmek
be happy with small things v. küçük şeylerle mutlu olmak
live in a small apartment v. küçük bir dairede oturmak
have a small part on a tv show v. dizde ufak bir rol oynamak
contain the damage to a small area v. zararı küçük bir alan(l)a sınırlamak
miss small details v. küçük detayları kaçırmak
miss small details v. küçük ayrıntıları kaçırmak
break up into small pieces v. küçük parçalara ayırmak/ayrılmak
break up into small pieces v. tuzla buz olmak
live in a small flat v. küçük bir dairede oturmak
small [obsolete] v. küçültmek
small [obsolete] v. azaltmak
small [obsolete] v. eksiltmek
very small adj. küçücük
rather small adj. küçümen
small-scale adj. küçük ölçekli
small enough adj. yeterince küçük
large and small adj. irili ufaklı
small sized adj. küçük beden
very small adj. el kadar
very small adj. ufacık
fairly small adj. ufarak
small and short adj. ufak tefek
having a small swelling adj. bombeli
as small as adj. kadar küçük
very small adj. azıcık
small and cosy adj. kutu gibi
very small adj. avuç içi kadar
small grained adj. küçük taneli
a small number of adj. birkaç
small and sweet adj. minik
quite small adj. ufakça
negligibly small adj. savsanacak küçüklükte
small minded adj. dar fikirli
having a small income adj. dar gelirli
a small number of adj. biraz
very small adj. bit kadar
small and shapely adj. pabuç gibi (dil)
small and lively adj. fındık kurdu gibi
full of small protuberances adj. pütür pütür
small-scale adj. küçük çaplı
small-minded adj. cömertlikten yoksun
small-time adj. ufak çapta
small-minded adj. dar kafalı
small-time adj. küçük
small-minded adj. çok bencil
small-minded adj. yalnızca kendi çıkarlarını düşünen
x-small adj. x-küçük
x-small adj. çok küçük
xx-small adj. xx-küçük
relatively small adj. diğerlerine nazaran küçük
relatively small adj. göreceli olarak küçük
relatively small adj. nispeten küçük
relatively small adj. diğerlerine göre küçük
very small adj. çok küçük
small-roomed adj. nohut oda bakla sofa
small-minded adj. küçük düşünen
great and small adj. tüm mevki ve rütbelerden olan
in small stages adj. bir seferde tek şey
small beer adj. önemsiz
small beer adj. değersiz
small beer adj. ufak tefek
small-bore adj. dar görüşlü
small-bore adj. bakış açısı dar olan
small-eared adj. küçük kulaklı
small-fruited adj. küçük meyve veren
small-grained adj. küçük taneli
small-grained adj. ince partiküllü
small-grained adj. küçük parçalardan meydana gelen
small-sized adj. boyutça küçük
small-sized adj. küçük beden
small-size adj. küçük ölçekli
small-size adj. küçük boy
small-toothed adj. küçük dişli
small-town adj. küçük kasabaya ait
small-town adj. küçük kasabaya özgü
small-town adj. görüş açısı ve tecrübesi sınırlı olan
small-town adj. basit
small-town adj. sofistike olmayan
small-town adj. geri
small-town adj. dar kafalı
small-town adj. taşralı
small-winged adj. küçük kanatlı
in small compass adv. küçük hacimde
by small degrees adv. küçük dereceyle
in the small hours adv. sabaha karşı
in small numbers adv. azar azar
in small pieces adv. ufak ufak
in the small hours adv. gece yarısından sonra
in small compass adv. küçük genişlikte
on a small scale adv. küçük çapta
on a small scale adv. ufak çapta
in small swallows adv. yudum yudum
in a small way adv. karınca kararınca
in small quantities adv. az miktarda
in a small way adv. gösterişsiz şekilde
in a small way adv. azıcık
(at) very small scale adv. çok küçük ölçüde
in small amounts adv. azar azar
in a small way adv. küçük ölçüde
in no small measure adv. büyük ölçüde
in no small measure adv. büyük oranda
in no small measure adv. büyük çapta
by small degrees adv. az az
small [obsolete] adv. hafif ölçüde
small [obsolete] adv. hafif derecede
small [obsolete] adv. azıcık
by small and small adv. yavaş yavaş
by small and small adv. parça parça
by small and small adv. azar azar
by small and small adv. dirhem dirhem
small beer adv. aşağılama ile
small beer adv. kibirle
small beer adv. küçümseyerek
small-mindedly adv. geri kafalı bir şekilde
small-mindedly adv. dar görüşlü olarak
no small matter interj. sanıldığı kadar önemsiz değil
the room is too small expr. oda çok küçük
ssc (small-saver certificate) abrev. küçük birikim sertifikası
ssc (small-saver certificate) abrev. bakiye sınırı olmayan mevduat birikim hesabı
Phrases
no small amount of trepidation n. en ufak bir korku belirtisi
due in no small part to n. esasen -den dolayı
small is beautiful expr. az olsun
small is beautiful expr. öz (uz) olsun
small is beautiful expr. her şeyin küçüğü (azı) güzeldir (iyidir)
small is beautiful expr. küçük (az) güzeldir (iyidir)
small is beautiful expr. minimal tasarım
if you want to go big, stop thinking small expr. büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünme
if you want to go big, stop thinking small expr. büyük işler yapmak istiyorsan küçük düşünmeyi bırak
one small step for a man one giant leap for mankind expr. benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım
that's one small step for man one giant leap for mankind expr. benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım
what a small world! expr. dünya ne kadar küçük!
due in no small part to expr. daha çok -den
think small first expr. önce küçük olanı düşün
think small first expr. önce küçüğü düşün
due in no small part to expr. küçümsenmeyecek/azımsanmayacak ölçüde...nedeniyle
as a small token of our gratitude expr. minnettarlığımızın küçük bir nişanesi olarak
your small life is someone else's dream expr. senin küçük yaşantın başkasının hayalidir
due in no small part to expr. temel olarak -den dolayı
Proverb
small things please small minds küçük beyinler küçük şeylerle uğraşır
mills of god grind slowly yet they grind exceeding small kötülük cezasız kalmaz
mills of god grind slowly yet they grind exceeding small kötülük eninde sonunda cezasını bulur
mills of god grind slowly, yet they grind exceeding small allahın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür
many small make a great damlaya damlaya göl olur
small is the seed of every greatness damlaya damlaya göl olur
small rain lays great dust damlaya damlaya göl olur
best things come in small packages iyi şeyler küçük paketlerde gelir
good things come in small packages iyi şeyler küçük paketlerde gelir
good things come in small packages en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar
best things come in small packages en güzel şeyler küçük paketlerden çıkar
big things come in small packages büyük şeyler küçük paketlerden çıkar
big things come in small packages bir şeyin büyüklüğü onun değerini belirlemez
a man wrapped up in himself makes a very small bundle bencil biri kimse tarafından hoş karşılanmaz
a man wrapped up in himself makes a very small bundle sadece kendini düşünen biri kimse için cazip değildir
a man wrapped up in himself makes a very small bundle bencillik insanı ancak küçültür
a man wrapped up in himself makes a very small bundle yalnızca kendini düşünen biri kısır kalır/gelişemez
great oaks grow from small acorns tüm büyük ve başarılı şeyler zamanında küçük ve önemsiz şeylerdi
great oaks grow from small acorns çok mütevazı şeyler büyük başarılara dönüşebilir
great oaks grow from small acorns her şey başlangıçta küçüktür zamanla büyüyüp serpilir
great oaks grow from small acorns palamut büyür meşe olur
great oaks grow from small acorns küçük şeylerden büyük şeyler doğar
best things come in small packages iyi şeyler küçük paketlerde gelir
best things come in small packages değerli şeyler küçük paketlerde gelir
best things come in small packages en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar
good things come in small packages iyi şeyler küçük paketlerde gelir
good things come in small packages değerli şeyler küçük paketlerde gelir
good things come in small packages en güzel/değerli şeyler küçük paketlerden çıkar
beware of little expenses; a small leak will sink a great ship küçük harcamalara dikkat et, küçük bir sızıntı kocaman bir gemiyi batırır
beware of little expenses; a small leak will sink a great ship görünmeyen küçük harcamalar zamanla tüm kaynakları/sermayeyi tüketir
Colloquial
small change n. bozuk para
small change n. bozukluk
small beer n. bir şeye benzemeyen şey
small beer n. değersiz şey
small talk n. havadan sudan konuşma
small talk n. hoşbeş
small potatoes n. hava cıva
small distance n. iki adımlık yol
small potatoes n. ıvır zıvır
a small change n. küçük bir değişiklik
a small town n. küçük bir kasaba
a small favor n. küçük bir iyilik
a small stakes player n. küçük bahislerin adamı
small beer n. önemsiz kimse
small beer n. önemsiz şey
small beer n. önemsiz sözler
a small kindness n. ufak bir jest
small beer n. ufak tefek önemsiz şey
a small change n. ufak bir değişiklik
the small/early hours n. günün ilk saatleri
small beer n. beş para etmez şey
be (a bit, a little) on the cold, small v. (biraz) soğuk, küçük olmak
be (a bit, a little) on the cold, small v. (azıcık) soğuk, küçük kaçmak
be thankful for small mercies v. küçük şeylere yetinmek
be thankful for small mercies v. küçük şeyler için şükretmek
be thankful for small mercies v. küçük şeylerle mutlu olmak
thankful for small blessings adj. buna da şükür diyen
in small doses adv. azar azar
with a very small amount of money expr. çok az bir parayla
at small ages expr. küçük yaşlarda
in small doses expr. kısa süreliğine
in the wee small hours of the morning expr. sabahın ilk ışıklarıyla
small arguments add spice to a marriage expr. ufak tartışmalar evliliğin tuzu biberidir
small arguments spice up a marriage expr. ufak tartışmalar evliliğin tuzu biberidir
no small feat expr. azınsanamayacak bir şey
(it's) small wonder expr. pek tabii
(it's) small wonder expr. elbette
(it's) small wonder expr. tabii ki
(it's) small wonder expr. doğal olarak
(it's) small wonder expr. boşuna değil
(it's) small wonder expr. şaşırtıcı değil
(it's) small wonder expr. bunda şaşılacak bir şey yok
(it's) small wonder expr. belliydi
(it's) small wonder expr. şaşırtmadı
(it's) small wonder expr. şaşırtıcı değil
it's small wonder (that)... expr. … (olması) şaşırtmadı
it's small wonder (that)... expr. … (olması) sürpriz olmadı
it's small wonder (that)... expr. … (olması) şaşırtıcı değil
thankful for small blessings expr. küçük şeylere şükreden
Idioms
the small of one's back n. sırtın en dar kısmı
a small cog in a large machine n. çarkın ufak dişlisi
a small cog in a large machine n. okyanustaki damla gibi olma
a small frog in a big pond n. büyük denizde küçük balık
a small frog in a big pond n. önemsiz kimse
a small frog in a big pond n. kenarda kıyıda kalmış çalışan
a small fish in a big pond n. büyük denizde küçük balık
small print n. bir belgenin satır aralarındaki önemli noktalar
the small fry n. çocuk çoluk
the small fry n. çocuk sürüsü
the small fry n. çocuk
the small fry n. çer çöp
small fry n. çocuklar
the small fry n. değersiz
small beer n. değersiz şey
wee small hours of the night n. gecenin ilerleyen saatleri
the small hours of the night n. gece yarısından hemen sonraki saatler
small hours of the morning n. gecenin geç saatleri
a small fortune n. hatırı sayılır bir servet
wee small voice n. iç ses
wee small voice n. içses
small voice n. içses
small voice n. iç ses
a big fish in a small pond n. küçük denizde büyük balık
big frog in a small pond n. küçük denizde büyük balık
a big frog in a small pond n. küçük denizde büyük balık
a small-time n. küçük lokma
small pockets of unrest n. küçük çapta ayaklanmalar/huzursuzluklar
small potatoes n. önemsiz
small beer n. önemsiz kimse
big frog in a small pond n. önemsiz insan
small potatoes n. önemsiz şeyler
small fry n. önemsiz kimseler
small beer n. önemsiz şey
the small fry n. önemsiz kişi
the small hours n. sabahın ilk saatleri
the small hours n. sabaha karşı
the small hours n. sabahın ilk ışıkları
the wee small hours n. sabahın ilk ışıkları
the wee small hours n. sabahın ilk saatleri
the wee small hours n. sabaha karşı
the small hours n. şafak vakti
the wee small hours n. şafak vakti
small screen n. televizyon
small voice n. vicdanın sesi
small fry n. ufaklıklar
a small-time n. ufak lokma
the small fry n. velet
the small fry n. ufaklık
wee small voice n. vicdanın sesi
small fry n. yavru/küçük balık
the small matter of (something) n. henüz icabına bakılmamış bir mesele olan (bir şey)
the small matter of (something) n. önemli bir mesele olan (bir şey)
the small matter of (something) n. küçük bir mesele olan (bir şey)
the small matter of (something) n. henüz halledilmemiş bir mesele olan (bir şey)
a (small) cloud on the horizon n. ufuktaki kara bulut
a (small) cloud on the horizon n. tehlike çanı
a (small) cloud on the horizon n. muhtemel zorluk/sıkıntı
a small fortune n. çok para
a small fortune n. çok miktarda para
a small fortune n. büyük para
big fish in a small pond n. küçük denizde büyük balık
big fish in a small pond n. önemsiz kişiler arasında/sınırlı bir alanda önem/nüfuz sahibi
big fish in a small pond n. küçük/dar bir grup içerisinde önem/nüfuz sahibi
big frog in a small pond n. önemsiz kişiler arasında/sınırlı bir alanda önem/nüfuz sahibi
frog in a small pond n. küçük denizde büyük balık
frog in a small pond n. önemsiz insan
small time n. önemsizlik
small time n. başarısızlık
still small voice n. vicdanın sesi
still small voice n. iç ses
the still small voice n. vicdanının sesi
the still small voice n. iç ses
the still, small voice n. vicdanının sesi
the still, small voice n. iç ses
the wee small hours (of the night/morning) n. sabahın ilk saatleri
the wee small hours (of the night/morning) n. sabahın ilk ışıkları
the wee small hours (of the night/morning) n. sabahın erken saatleri
look small v. utanmak
give thanks for small blessings v. küçük şeyleri takdir etmek
give thanks for small blessings v. buna da şükür demek
give thanks for small blessings v. küçük şeylerin değerini/kıymetini bilmek
give thanks for small blessings v. aza kanaat etmeyi bilmek