|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
hem iyi hem kötü |
a curate's egg i.
|
|
2 |
Genel |
iyi ve kötü zamanlar |
highs and lows i.
|
|
3 |
Genel |
iyi ve kötü zamanlar |
ups and downs i.
|
|
4 |
Genel |
hem iyi hem kötü |
mixed blessing i.
|
|
5 |
Genel |
birini iyi veya kötü yönde etkileyen kimse |
genius i.
|
|
6 |
Genel |
takana iyi şans, diğer insanlara kötü şans getirdiğine inanılan bir tılsım |
gris-gris i.
|
|
7 |
Genel |
iyi ve kötü güçleri olduğuna inanılan cin |
dobby [dialect] [uk] i.
|
|
8 |
Genel |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of f.
|
|
9 |
Genel |
iyi kötü idare etmek |
muddle on f.
|
|
10 |
Genel |
iyi kötü geçinip gitmek |
muddle on f.
|
|
11 |
Genel |
iyi kötü geçinip gitmek |
muddle along f.
|
|
12 |
Genel |
iyi kötü idare etmek |
muddle along f.
|
|
|
13 |
Genel |
bir işaret olmak (iyi/kötü) |
augur f.
|
|
14 |
Genel |
kötü yola sapmak (iyi yoldayken) |
backslide f.
|
|
15 |
Genel |
iyi başlayıp kötü bitmek |
fizzle out f.
|
|
16 |
Genel |
sonuç vermek (iyi ya da kötü biçimde) |
redound f.
|
|
17 |
Genel |
iyi veya kötü şans getirmek |
happen f.
|
|
18 |
Genel |
başkasına kıyasla daha iyi veya kötü görünmek |
compare f.
|
|
19 |
Genel |
iyi kötü ilerlemek |
scamble [dialect] f.
|
|
20 |
Genel |
ne iyi ne kötü |
mediocre s.
|
|
21 |
Genel |
aynı zamanda iyi ve kötü olan |
dulcamara s.
|
|
22 |
Genel |
iyi ve kötü |
bittersweet s.
|
|
23 |
Genel |
ne iyi ne kötü |
tolerable s.
|
|
24 |
Genel |
iyi ve kötü |
good and evil s.
|
|
25 |
Genel |
ne iyi ne kötü |
so-so s.
|
|
26 |
Genel |
ne iyi ne kötü |
fair to middling s.
|
|
27 |
Genel |
ne iyi ne kötü |
adequate s.
|
|
28 |
Genel |
iyi ve kötü olarak birbirinden net çizgilerle ayrılmış |
black-and-white s.
|
|
29 |
Genel |
bir iyi bir kötü |
bumpy s.
|
|
30 |
Genel |
bir iyi bir kötü |
in-and-out s.
|
|
31 |
Genel |
bir iyi bir kötü |
in-and-out s.
|
|
32 |
Genel |
ne iyi ne kötü yapım (film, dizi, oyun, kitap) |
mid s.
|
|
|
33 |
Genel |
iyi veya kötü günlerde |
in sunshine and in storm zf.
|
|
34 |
Genel |
hem iyi hem kötü bir halde |
bittersweetly zf.
|
|
35 |
Genel |
iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta |
in good times and in bad times in sickness and in health zf.
|
|
36 |
Genel |
iyi veya kötü olan bir şeyi yaşaması kesin |
in for expr.
|
|
Phrasals |
|
37 |
Öbek Fiiller |
(bir girişim iyi veya kötü yönde) seyir etmek |
come out on something f.
|
|
38 |
Öbek Fiiller |
sonucu iyi/kötü olmak |
come out f.
|
|
39 |
Öbek Fiiller |
(fotoğraf) iyi/kötü çıkmak |
come out f.
|
|
40 |
Öbek Fiiller |
ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.) görünmek |
stack up against f.
|
|
41 |
Öbek Fiiller |
iyi/kötü bir şekilde bitirmek |
cap off f.
|
|
42 |
Öbek Fiiller |
iyi/kötü yapmak |
come out on f.
|
|
43 |
Öbek Fiiller |
iyi/kötü sonuç almak |
come out on f.
|
|
Phrases |
|
44 |
İfadeler |
iyi günde kötü günde |
through thick and thin zf.
|
|
45 |
İfadeler |
en/çok (komik/iyi/kötü) |
quite the (most something) expr.
|
|
46 |
İfadeler |
ya çok iyi ya da çok kötü sonuçlanan durum |
boom or bust expr.
|
|
47 |
İfadeler |
hava iyi de olsa kötü de olsa |
rain or shine expr.
|
|
48 |
İfadeler |
iyi ya da kötü |
for better or for worse expr.
|
|
49 |
İfadeler |
ne iyi ne kötü (fransızca) |
comme ci comme ça expr.
|
|
50 |
İfadeler |
bir (mutlu, iyi, umutlu), bir (mutsuz, kötü, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
51 |
İfadeler |
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), bir gün (kötü, mutsuz, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
52 |
İfadeler |
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), ertesi gün (kötü, mutsuz, karamsar) |
now (something), now (something else) expr.
|
|
53 |
İfadeler |
en iyi/kötü ihtimalle |
at best/worst expr.
|
|
54 |
İfadeler |
en iyi/kötü ihtimal |
at best/worst expr.
|
|
55 |
İfadeler |
en iyi/kötü ihtimalde |
at best/worst expr.
|
|
56 |
İfadeler |
iyi ya da kötü |
be that as it may expr.
|
|
Proverb |
|
57 |
Atasözü |
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz |
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
|
|
58 |
Atasözü |
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir |
fire is a good servant but a bad master
|
|
59 |
Atasözü |
iyi dost kötü günde belli olur |
a friend in need is a friend indeed
|
|
60 |
Atasözü |
para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir |
money is a good servant but a bad master
|
|
61 |
Atasözü |
her iyi şeyin kötü bir yanı vardır |
every silver lining has a cloud
|
|
62 |
Atasözü |
iyi şeyler kötü şeylere gebedir |
every silver lining has a cloud
|
|
63 |
Atasözü |
kötü arkadaştan kötü iyi arkadaştan iyi |
a bad apple spoils the (whole) barrel
|
|
64 |
Atasözü |
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) |
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
|
|
65 |
Atasözü |
iyi günde herkes yanındadır, kötü günde yalnız kalırsın |
smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
|
|
Colloquial |
|
66 |
Konuşma Dili |
biri iyi bir kötü insan |
a jekyl and hyde i.
|
|
67 |
Konuşma Dili |
iyi polis/kötü polis |
good cop/bad cop i.
|
|
68 |
Konuşma Dili |
iyi ve kötü yanları |
pearls and pitfalls i.
|
|
69 |
Konuşma Dili |
(biri) için iyi/kötü olmak |
do somehow for (someone) f.
|
|
70 |
Konuşma Dili |
bir iyi bir kötü olmak |
be up and down f.
|
|
71 |
Konuşma Dili |
iyi/kötü bir şekilde bitirmek |
cap it all f.
|
|
72 |
Konuşma Dili |
için iyi/kötü olmak |
do somehow for f.
|
|
|
73 |
Konuşma Dili |
ne iyi ne kötü |
meh s.
|
|
74 |
Konuşma Dili |
ne iyi ne kötü |
fair to middlin' expr.
|
|
75 |
Konuşma Dili |
iyi bir şey mi söylüyorsun kötü bir şey mi söylüyorsun? |
is that a threat or a promise? expr.
|
|
76 |
Konuşma Dili |
ya iyi ya kötü |
a boon or a bane expr.
|
|
77 |
Konuşma Dili |
iyi ya da kötü |
a boon or a bane expr.
|
|
78 |
Konuşma Dili |
iyi veya kötü |
a boon or a bane expr.
|
|
79 |
Konuşma Dili |
iyi de olabilir kötü de |
a boon or a bane expr.
|
|
80 |
Konuşma Dili |
iyi ya da kötü değil |
not all black and white expr.
|
|
81 |
Konuşma Dili |
önce iyi haberi mi yoksa kötü haberi mi duymak istersin? |
(do) you want the good news or the bad news (first)? expr.
|
|
82 |
Konuşma Dili |
önce iyi haberi mi vereyim, kötü haberi mi? |
(do) you want the good news or the bad news (first)? expr.
|
|
83 |
Konuşma Dili |
iyi mi, kötü mü yoksa etkisiz mi |
good, bad, or indifferent expr.
|
|
84 |
Konuşma Dili |
eğer ağzından kötü sözler çıkacaksa ağzını hiç açma/sus daha iyi |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
|
85 |
Konuşma Dili |
kötü söz söyleyeceğine sus/hiç konuşma daha iyi |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
|
86 |
Konuşma Dili |
eğer kötü konuşacaksan sus daha iyi |
if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
|
|
87 |
Konuşma Dili |
hem iyi hem kötü |
it cuts both ways expr.
|
|
88 |
Konuşma Dili |
bir iyi bir kötü |
up and down like a yo-yo expr.
|
|
Idioms |
|
89 |
Deyim |
kötü olan özelliği örten iyi özellik |
redeeming feature i.
|
|
90 |
Deyim |
kötü olan özelliği örten iyi özellik |
a redeeming feature i.
|
|
91 |
Deyim |
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) |
double plumsey i.
|
|
92 |
Deyim |
başlangıçta kötü sonrasında iyi olan şey |
blessing in disguise i.
|
|
93 |
Deyim |
hep iyi olan, asla kötü olamayan, mükemmel davrandığını sanan kişi |
goody two shoes person i.
|
|
94 |
Deyim |
iyi ile kötü arasında bir seçim |
a choice between good and evil i.
|
|
95 |
Deyim |
iyi başlayıp kötü biten |
a sting in the tail i.
|
|
96 |
Deyim |
kısmen iyi kısmen kötü |
the curate's egg i.
|
|
97 |
Deyim |
kötü özelliklerini telafi eden iyi özellik |
redeeming feature i.
|
|
98 |
Deyim |
kötü özelliklerinin önüne geçen iyi özellik |
redeeming feature i.
|
|
99 |
Deyim |
dışarıdan iyi görünüp iç yüzü kötü olan bir şey/biri |
devil in disguise i.
|
|
100 |
Deyim |
ya iyi ya kötü |
boon or bane i.
|
|
101 |
Deyim |
iyi ya da kötü |
boon or bane i.
|
|
102 |
Deyim |
iyi veya kötü |
boon or bane i.
|
|
103 |
Deyim |
iyi de olabilir kötü de |
boon or bane i.
|
|
104 |
Deyim |
genel olarak kötü fakat bazı iyi tarafları da olan durum |
horse and rabbit stew i.
|
|
105 |
Deyim |
hem iyi hem kötü |
a boon and a bane i.
|
|
106 |
Deyim |
bir yandan iyi bir yandan kötü |
a boon and a bane i.
|
|
107 |
Deyim |
bir bakımdan/açıdan iyi bir bakımdan/açıdan kötü |
a boon and a bane i.
|
|
108 |
Deyim |
kısmen iyi kısmen kötü |
a curate's egg [uk] i.
|
|
109 |
Deyim |
bir kısmı iyi bir kısmı kötü |
a curate's egg [uk] i.
|
|
110 |
Deyim |
hem iyi hem kötü tarafı olan durum |
a double-edged sword i.
|
|
111 |
Deyim |
hem iyi hem kötü tarafı olan durum |
a double-edged weapon i.
|
|
112 |
Deyim |
bir iyi bir kötü insan |
a jekyll and hyde i.
|
|
113 |
Deyim |
iyi olmakla kötü olmak arasında gidip gelen insan |
a jekyll and hyde i.
|
|
114 |
Deyim |
hem iyi hem kötü bir durum |
a mixed blessing i.
|
|
115 |
Deyim |
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz sonuçları olan bir durum |
a mixed blessing i.
|
|
116 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanları olan bir resim |
a mixed picture i.
|
|
117 |
Deyim |
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz yanları olan bir durumun tanımı |
a mixed picture i.
|
|
118 |
Deyim |
yer yer iyi yer yer kötü bir süreç/dönem |
a roller-coaster ride i.
|
|
119 |
Deyim |
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test |
the acid test (of something) i.
|
|
120 |
Deyim |
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test |
the litmus test [us] i.
|
|
121 |
Deyim |
hem iyi hem kötü sonuçları olan şey |
mixed bag i.
|
|
122 |
Deyim |
hem iyi hem kötü özellikleri olan şey |
mixed bag i.
|
|
123 |
Deyim |
hem iyi hem kötü şey |
curate's egg [uk] i.
|
|
124 |
Deyim |
kısmen iyi kısmen kötü şey |
curate's egg [uk] i.
|
|
125 |
Deyim |
iyi olmakla kötü olmak arasında gidip gelen insan |
jekyll and hyde i.
|
|
126 |
Deyim |
bir iyi bir kötü insan |
jekyll and hyde i.
|
|
127 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yönleri olan şey |
curate's egg i.
|
|
128 |
Deyim |
niyeti iyi olmak/kötü olmamak |
do (something) for the best f.
|
|
129 |
Deyim |
niyeti iyi olmak/kötü olmamak |
do/mean something for the best f.
|
|
130 |
Deyim |
niyeti iyi olmak/kötü olmamak |
mean (something) for the best f.
|
|
131 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı vs. başlamak |
come out of the box [us] f.
|
|
132 |
Deyim |
piyasaya iyi/kötü/hızlı/yavaş vs. giriş yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
133 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş vs. başlangıç/çıkış yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
134 |
Deyim |
(birine) belli bir şekilde/iyi/kötü davranmak |
do somehow by someone f.
|
|
135 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş başlamak |
come out of the box [us] f.
|
|
136 |
Deyim |
piyasaya iyi/kötü/hızlı/yavaş giriş yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
137 |
Deyim |
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş giriş/başlangıç/çıkış yapmak |
come out of the box [us] f.
|
|
138 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
leave someone with an impression f.
|
|
139 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
make an impression on someone f.
|
|
140 |
Deyim |
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak |
leave an impression on someone f.
|
|
141 |
Deyim |
iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
throw in one's lot with f.
|
|
142 |
Deyim |
iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
cast in one's lot with f.
|
|
143 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak |
palm off f.
|
|
144 |
Deyim |
kötü bir durumdan kurtulup daha iyi bir hal almak |
go from drab to fab f.
|
|
145 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriye yutturmak |
fob off f.
|
|
146 |
Deyim |
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak |
foist off f.
|
|
147 |
Deyim |
ölse daha iyi olacak kadar kötü durumda olmak |
be better off dead f.
|
|
148 |
Deyim |
neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmemek |
not know (any) better f.
|
|
149 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanı olmak |
be a double-edged weapon f.
|
|
150 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanı olmak |
be a double-edged sword f.
|
|
151 |
Deyim |
(futbol) takımların bir devrede iyi diğerinde kötü oynadığı maç olmak |
be a game of two halves f.
|
|
152 |
Deyim |
iyi/kötü görünmek |
(not) look yourself f.
|
|
153 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanı olmak |
be a double-edged sword f.
|
|
154 |
Deyim |
hem iyi hem kötü yanı olmak |
be a double-edged weapon f.
|
|
155 |
Deyim |
hem iyi hem kötü olmak |
be a mixed blessing f.
|
|
156 |
Deyim |
(birinin/bir şeyin) iyi gününde kötü gününde destekçisi olmak/arkasında olmak |
cast (one's) lot with (someone or something) f.
|
|
157 |
Deyim |
iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
cast lot with f.
|
|
158 |
Deyim |
-in iyi gününde kötü gününde destekçisi olmak/arkasında olmak |
cast (one's) lot with f.
|
|
159 |
Deyim |
iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
cast one's lot with f.
|
|
160 |
Deyim |
iyi günde kötü günde destekçisi olmak/yanında olmak |
cast one's lot with f.
|
|
161 |
Deyim |
iyi, zayıf, kötü görünmek |
cut a fine, poor, sorry figure f.
|
|
162 |
Deyim |
iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek |
cut a fine, poor, sorry figure f.
|
|
163 |
Deyim |
kötü bir durumdan en iyi şekilde sıyrılmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
164 |
Deyim |
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu çıkarmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
165 |
Deyim |
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu yaratmak |
save the furniture [australia] f.
|
|
166 |
Deyim |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of something f.
|
|
167 |
Deyim |
(birinin/bir grubun) iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
throw (in) (one's) lot with (someone or something) f.
|
|
168 |
Deyim |
iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
throw in your lot with f.
|
|
169 |
Deyim |
birinin iyi ve kötü günlerini paylaşmak |
throw in your lot with somebody f.
|
|
170 |
Deyim |
en iyi, en kötü, en uç türden |
of a high order s.
|
|
171 |
Deyim |
iyi/kötü oynayan |
off (or on) your game s.
|
|
172 |
Deyim |
iyi, kötü, olumlu gösterecek bir ortamda/ışıkta |
in a good light zf.
|
|
173 |
Deyim |
haberler iyi (zira kötü olsaydı şimdiye kadar duyulurdu) |
no news is good news expr.
|
|
174 |
Deyim |
fırsat kaçtıktan sonra iyi veya kötü olması bir şeyi değiştirmez |
a miss is as good as a mile expr.
|
|
175 |
Deyim |
hem iyi hem kötü günlerde |
through thick and thin expr.
|
|
176 |
Deyim |
iyi ya da kötü |
for good or ill expr.
|
|
177 |
Deyim |
iyi de olsa kötü de olsa |
for better or worse expr.
|
|
178 |
Deyim |
iyi günde de kötü günde de |
through thick and thin expr.
|
|
179 |
Deyim |
iyi günde ve kötü günde |
in weal and woe expr.
|
|
180 |
Deyim |
iyi muameleden çok kötü muamele |
more kicks than halfpence [obsolete] expr.
|
|
181 |
Deyim |
hem iyi hem kötü |
good news and bad news expr.
|
|
182 |
Deyim |
iyi haber ve kötü haber |
good news and bad news expr.
|
|
183 |
Deyim |
hem iyi haber hem kötü haber |
good news and bad news expr.
|
|
184 |
Deyim |
ya çok iyi ya çok kötü |
feast or famine expr.
|
|
185 |
Deyim |
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı |
the jury is (still) out (on something) expr.
|
|
186 |
Deyim |
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı |
the jury are (still) out (on something) expr.
|
|
Speaking |
|
187 |
Konuşma |
hem iyi hem kötü |
it cuts two ways expr.
|
|
188 |
Konuşma |
işler/durum/gidişat kötü/vahim görünüyor/iyi görünmüyor |
things seem dire expr.
|
|
189 |
Konuşma |
kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda size kendinizi ne iyi hissettirir? |
what makes you feel better when you are in a bad mood? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
190 |
Ticaret/Ekonomi |
kötü para iyi parayı piyasadan kovar |
bad money drives out good money i.
|
|
Furniture |
|
191 |
Mobilya |
içinde biri kötü hava koşulları diğeri ise iyi hava koşullarını bildiren iki insan olan bir maket ev |
weather house i.
|
|
192 |
Mobilya |
içine biri kötü diğeri iyi hava tahmini yapan iki figür yerleştirilmiş maket ev |
weather box i.
|
|
Marine |
|
193 |
Denizcilik |
bir gemiyi fırtınada iyi kötü abramak |
make good or bad weather f.
|
|
Pathology |
|
194 |
Patoloji |
beyin dokusunda iyi ya da kötü huylu olabilen anormal kitle |
cerebroma i.
|
|
History |
|
195 |
Tarih |
16. yüzyılda fransa ve hollanda'da ortaya çıkmış ve iyi ile kötü arasındaki ayrımın varlığını inkar etmiş panteist bir tarikat |
libertine i.
|
|
Religious |
|
196 |
Dini |
dünyanın salt iyi ve kötü güçlerden meydana geldiğini veya maddenin özü itibariyle kötücül olduğunu savunan düalistik bir inanç |
manichaeanism i.
|
|
197 |
Dini |
dünyayı iyi ve kötü olmak üzere iki prensibin yönettiği inancı |
ditheism i.
|
|
198 |
Dini |
iyi ve kötü olmak üzere birbirinden bağımsız iki kutsal varoluşun bulunduğu öğretisi |
dualism i.
|
|
Card |
|
199 |
İskambil |
(poker) hem iyi hem de kötü ellerin kazanabileceği oyun |
high-low i.
|
|
Cinema |
|
200 |
Sinema |
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü |
auteur theory i.
|
|
201 |
Sinema |
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü |
auteurism i.
|
|
202 |
Sinema |
iyi sanılan karakterin aslında kötü, veya kötü sanılan karakterin aslında iyi olması |
plot twist i.
|
|
Latin |
|
203 |
Latince |
iyi yolu görüyor ve takdir ediyorum, ama kötü yoldan gidiyorum |
video meliora proboque deteriora sequor expr.
|
|
Slang |
|
204 |
Argo |
iyi polis kötü polis |
mutt and jeff i.
|
|
205 |
Argo |
(argo) sabah antrenmanlarında iyi performans sergileyip yarışlarda kötü koşan at |
morning glory i.
|
|
206 |
Argo |
mahalle hayatının iyi ve kötü yönleriyle ilgili |
hood s.
|
|
207 |
Argo |
çok kötü, iyi, sıra dışı, etkileyici kimse/şey |
a/one hell of a... expr.
|
|
208 |
Argo |
son derece kötü, iyi, sıra dışı, etkileyici kimse/şey |
a/one hell of a... expr.
|
|
Modern Slang |
|
209 |
Modern Argo |
iyi günde kötü günde yanında olan arkadaş |
all-weather friend i.
|
|
210 |
Modern Argo |
iyi günde kötü günde yanında olan arkadaş |
always friend i.
|
|