sadece - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

sadece



"sadece" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 45 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
sadece just s.
sadece solely zf.
sadece merely zf.
sadece only zf.
General
sadece mere s.
sadece pure and simple s.
sadece sole s.
sadece aefauld [obsolete] s.
sadece afald s.
sadece afawld s.
sadece alonely s.
sadece bare s.
sadece plain zf.
sadece nothing more than zf.
sadece nigh but zf.
sadece exclusively zf.
sadece but zf.
sadece not only zf.
sadece nothing but zf.
sadece barely zf.
sadece purely zf.
sadece only zf.
sadece alone zf.
sadece simply zf.
sadece merely zf.
sadece sheer zf.
sadece all [obsolete] zf.
sadece entirely zf.
sadece wholly zf.
sadece hardly zf.
sadece onely [obsolete] zf.
sadece sole zf.
sadece soly zf.
sadece soly zf.
sadece strictly zf.
sadece only if bağ.
Phrases
sadece nothing else expr.
Colloquial
sadece all s.
sadece just a mere expr.
sadece is all [rural] expr.
Idioms
sadece neither more nor less than zf.
Speaking
sadece if only expr.
Technical
sadece alone zf.
sadece just zf.
sadece only zf.

"sadece" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
General
sadece tek ziyaret için geçerli vize single entry visa i.
sadece babadan olan kan bağı halfblood i.
bir bölgede sadece belirli bir faaliyete izin verme zoning i.
sadece kendini düşünmeme selflessness i.
avını sadece gözlerini kullanarak avlayan yırtıcı (koku duyuları kullanmadan) gazehound i.
hukukçu sadece hakimler ve savcılar judiciary i.
yazılı bir madde veya basılı bir mikrografın sadece büyütücü bir cihazla okunabilecek şekilde küçültülmesi microprint i.
hristiyanlarda kutsal hafta boyunca sadece belirli gıdaların alınması xerophagy i.
sadece ekmek ve su ile beslenme xerophagy i.
sadece yetkili kişiler executives only i.
sadece iki kişi arasında geçen mücadele two-horse race i.
sadece kendisiyle ilgilenme self-absorption i.
sadece su water-alone i.
sadece iki kişi arasında geçen konuşma tête-à-tête i.
sadece kurum içi kullanım için internal use only i.
sadece bir gün süren ephemerae i.
sadece iki yüz dolar only two hundred dollars i.
sadece meyveyle beslenme fruitarianism i.
mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün olmayan sadece sezgilerle anlaşılabilen hikaye koan i.
sadece o anı yakalama amacıyla çekilen fotoğraf snapshot i.
kızılderili saçı gibi kenarları kazınmış sadece ortada bırakılmış saç modeli mohawk i.
sadece yüzme amaçlı kullanılan uzun ince havuz lap pool i.
akıllı telefon özelliğine sahip olmayan sadece temel özelliklere sahip cep telefonu feature phone i.
sadece erkeklerin yaptığı seyahat mancation i.
çerçeve içinde sadece yazı ilanı tombstone advertisement i.
sadece fikri mere idea i.
sadece yemeklerde alkollü içecek servisi yapılmasına izin veren lisans table licence i.
ekranda vücudunun sadece omuzundan üstü görünen program sunucusu talking head i.
sadece ismen var olan şey name i.
topuk etrafında sadece bir kayış bulunan hafif sandalet tip i.
sadece yüzeyi kaplanmış düğme top i.
sadece belirli bir alanı ilgilendiren tartışma/araştırma konusu topicality i.
sadece teknik beceri ile yapılabilen işler trick work i.
oyuncuların sadece bir kişi kalana kadar rakip oyuncuları paintball, çorap, lastik bant veya benzeri nesnelerle ebeledikleri bir oyun assassin i.
sadece üyelerini ve onların davetlilerini kabul eden, üyelerinde mekanın anahtarının bulunduğu bir gece kulübü key club i.
sadece çocuklara uygun olduğu düşünülen şey kid stuff i.
sadece dokunma kissing i.
sadece başlangıcı yapılmış ve bitmemiş şey beginning i.
sonuçlarını gözetmeksizin sadece keyif için yapılan şey joy ride i.
sonuçlarını gözetmeksizin sadece keyif için yapılan şey joyride i.
(şintoizm'de) insanlara sadece kutsal ruhlar vasıtasıyla bildirildiğine inanılan hakikat yolu makoto i.
sadece maddesel olana inanan kimse materiarian [obsolete] i.
ikindi vaktinde sadece erkeklerin katıldığı saray kabul merasimi levee [uk] i.
sabır, özveri, besleyici olma ve cinselliği sadece evlilikte yaşama gibi değerlere önem veren ve özellikle birtakım latin amerikalı kültürlerde yaygın olan, geleneksel dişiliğin güçlü veya abartılı bir formu marianismo i.
sadece ücret için hizmet veren mercenary i.
gezinerek müşteri aramaya izni olmayıp sadece telefonla irtibat kurulan taksi minicab [uk] i.
sadece yağlanmış post losh i.
insanın gerçeği sadece aklı temel alarak bilemeyeceğini ve gerçek ortaya çıksa dahi tümüyle anlayamayacağını ifade eden, tanrı tarafından tebliğ edilmiş dini öğreti mystery i.
bazı topluluklara özgü olup sadece üyelerine açıklanan ritüel, faaliyet veya öğretiler mystery i.
sadece üyelerine açıklanan ritüel, faaliyet veya öğretileri bulunan gizli bir topluluğa kabul edilmiş kimse mystic i.
nüfusun sadece bir bölümünün faydalanabildiği yasa giveaway i.
sadece kendi sorunlarına odaklanma omphaloskepsis i.
sadece bir ebeveynin ortak olduğu erkek kardeş half-brother i.
sadece bir ebeveynin ortak olduğu kız kardeş half-sister i.
hayal gücünün zayıflığından ötürü sadece fiziksel işlerle geçinen kimse drudge i.
çıktısı sadece belirli şartlarda harekete geçecek şekilde düzenlenmiş çok girdili elektronik devre gate i.
sadece nizam karakol subayına verilen parola parole i.
jimnastikçinin sadece kaslarını kullanarak elinin üzerinde durması press i.
sadece pazar günleri yayımlanan gazete sunday paper i.
syr (sadece yangın rizikosu) fro i.
sadece gereken yerlere boya vurarak bir şeyin görünümünü düzeltmek touch something up f.
birini sadece yüzünden tanımak know someone by sight only f.
tecrübesizlik veya birtakım eksiklikler yüzünden sadece içgüdülerine dayanarak idare etmek fly by the seat of one's pants f.
sadece içgüdülerine dayanarak idare etmek (tecrübesizlik veya birtakım eksiklikler yüzünden) fly blind f.
sadece sormak just ask f.
sadece bir parçaya ait partial s.
sadece kendini düşünmeyen selfless s.
sadece kurallara dayanan technical s.
sadece bir an devam eden momentary s.
sadece bir parça tarafından etkilenen partial s.
sadece akıl veren armchair s.
sadece unvanı olan titular s.
sadece kuralların ayrıntılarına dayanan technical s.
sadece eğrilerden oluşmuş agonic s.
sadece seyahat ve konaklamadan fazlasını içeren tatil paketi all-inclusive s.
ilk kez hamile kalan veya sadece bir çocuk doğuran kadınla ilgili primiparous s.
sadece tek gözü renk körü colourblind in one eye s.
sadece bilgi (bilgilendirme) amaçlı intended for informative purposes only s.
sadece kar için çalışan banausic s.
sadece kendini düşünen self-obsessed s.
sadece kar için çalışan banausian s.
sadece görünüşte alakalı olan tangental s.
sadece görünüşte alakalı olan tangential s.
sadece bir kez meydana gelen nonce s.
sadece maddi olayların anlaşılabileceğini ve manevi meselelerin veya onların nihai sebeplerinin bilinmesinin imkansız olduğunu düşünen nescient s.
sadece amerikalılardan oluşan all-american s.
sadece amerikalılardan oluşan all-america s.
sadece kârla ilgilenen ultracommercial s.
sadece özel seçilmiş çok az kişiye açık olan ultraexclusive s.
sadece tek bir tarafı etkileyen unilateral s.
sadece reçete ile satılan ethical s.
sadece yarısını kapsayan half s.
sadece teorik quodlibetic s.
sadece iyi havada kullanılan fairweather s.
sadece iyi havada elverişli fair-weather s.
sadece ana hatları olan (iki boyutlu şekil) hollow s.
sadece tek kapasitesi olan monodynamic s.
sadece tek enerjisi bulunan monodynamic s.
sadece tek heceli sözcükleri kullanan monosyllabic s.
sadece tek heceli sözcüklerle konuşan monosyllabic s.
sadece para için çalışan hireling s.
sadece balıkla beslenen kimse ichthyophagist s.
aynı anda iki birimden sadece biri ile çalışabilen dual s.
sadece el yordamıyla çizilen freehand s.
sadece kendini düşünmeyerek selflessly zf.
sadece kendi türünde simply in a class of its own zf.
sadece ve münhasıran only and solely zf.
sadece birinin sözüne güvenerek in good faith zf.
sadece bir kez one time only zf.
sadece bizim sorumluluğumuzda under our sole responsibility zf.
sadece suyla water-alone zf.
sadece bu seferlik on this occasion only zf.
sadece bu defalık on this occasion only zf.
sadece kendi keyfiyetine göre at its sole discretion zf.
sadece benim için only for me zf.
sadece bir sene sonra only after a year zf.
sadece bir defa only once zf.
sadece bir kez only once zf.
sadece bir kere only once zf.
(sadece) bilgi amaçlı for information purposes (only) zf.
sadece bir defaya mahsus for once only zf.
sadece bir defaya mahsus just once zf.
sadece bir defaya mahsus for once zf.
sadece bir defaya mahsus for only once zf.
sadece bir kereye mahsus for only once zf.
sadece bir istisna dışında with one exception zf.
sadece ve sadece purely and simply zf.
sadece ve münhasıran solely and exclusively zf.
sadece bir saat just an hour zf.
sadece iki ay önce only two months ago zf.
sadece iki kişiye özel à deux zf.
sadece bir dereceye kadar meanly [obsolete] zf.
sadece grinin tonlarını kullanarak in black and white zf.
sadece ... değil, aynı zamanda... not only but also bağ.
sadece bir tane ile sınırlı anlamı veren ön ek mon- ök.
sadece anlamına gelen ön ek soli- ök.
sadece anlamını veren bir ön ek soli- ök.
Phrasals
'-e kadar soyunmak (üzerinde sadece iç çamaşırı kalana kadar soyunmak) strip down to (something) f.
'-e kadar soymak (üzerinde sadece iç çamaşırı kalana kadar soymak) strip down to (something) f.
birini üzerinde sadece bir veya birkaç kıyafeti (iç çamaşırı) kalana kadar soymak strip someone or something down to something f.
birini üzerinde sadece bir veya birkaç kıyafeti (iç çamaşırı) kalana kadar soymak strip someone or something down f.
-e kadar soymak (üzerinde sadece iç çamaşırı/bazı kıyafetleri kalana kadar soymak) strip to (something) f.
-e kadar soyunmak (üzerinde sadece iç çamaşırı/bazı kıyafetleri kalana kadar soyunmak) strip to something f.
bir sorunun sadece çözülmesini dileyerek yok olmasını beklemek wish away f.
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek contemplate your navel f.
sadece kendine odaklanmak contemplate your navel f.
pokerde arttırmak gerekirken sadece görmek limp in f.
sadece (birine/bir şeye) odaklanmak revolve about (someone or something) f.
sadece (birine/bir şeye) odaklanmak revolve around (someone or something) f.
Phrases
sadece varsayımdan ibaret olan şey a matter of conjecture i.
birçok seçenekten yalnızca/sadece biri just one option among many i.
(sadece) bir tuşa/düğmeye basarak/tıklayarak at the touch of a button zf.
sadece yenilik oldun diye just for the novelty of it expr.
artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek can but expr.
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) can but expr.
yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak) can but expr.
ceketsiz (olarak sadece gömlekle vb) in one's shirtsleeves expr.
güzellik sadece dıştadır beauty is only skin deep expr.
sadece bu nedenle bile for that reason alone expr.
sadece bir kere yaşarsın you only live once expr.
sezon boyunca ortalama sadece 2 gün average of only 2 days during the season expr.
sadece ve sadece if and only if expr.
sadece kaynak göstermek amacıyla for reference purpose only expr.
sadece para meselesi it's all about the money expr.
sadece ikimiz only two of us expr.
sadece acil durumlarda kullanılır emergency use only expr.
sadece acil durumlar için emergency use only expr.
sadece yapıcı düşünceler good vibes only expr.
sadece bu gerçek nedeniyle eo ipso (by that fact alone) expr.
sadece eğlence olsun diye just for the hell of it expr.
sadece bilgi (bilgilendirme) amaçlı for purely informative purposes expr.
sadece kaynak göstermek için for reference purpose only expr.
sadece dahili kullanım içindir for internal use only expr.
sadece reçeteyle satılır available by prescription only expr.
sadece eğlence olsun diye for the hell of it expr.
sadece tanrı affeder only god forgives expr.
sadece / sırf ....... olması / gerçeği bile the mere fact that expr.
yalnızca/sadece … için olsa bile even if only expr.
yalnızca/sadece … için de olsa even if only expr.
yalnızca/sadece … için bile olsa even if only expr.
yalnızca/sadece … için dahi olsa even if only expr.
sadece birkaç kez rarely ever expr.
sadece belli bir kişinin/grubun görmesi için for (one's) eyes only expr.
sadece (belli bir zaman) içinde in (an amount of time) flat expr.
sadece iki dakika içinde in two minutes flat expr.
adını duydum sadece only by reputation expr.
sadece ismen only by reputation expr.
Proverb
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz a thing you don't want is dear at any price i.
insan sadece ekmekle yaşayamaz man cannot live by bread alone
sadece aptal bir insan yaşadığı yeri çöplüğe çevirip berbat eder it's an ill bird that fouls its own nest
insan sadece ekmekle yaşamaz man cannot live by bread alone
hayat sadece yemekten ibaret değildir man cannot live by bread alone
insan sadece ekmekle yaşamaz man does not live by bread alone
hayat sadece yemekten ibaret değildir man does not live by bread alone
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz thing you don't want is dear at any price
sadece ölü balıklar akıntıya kapılır only dead fish swim with the stream
sadece ölü balıklar akıntıya kapılır only dead fish swim with the stream
sadece kendini düşünen biri kimse için cazip değildir a man wrapped up in himself makes a very small bundle
şans sadece hazır olan akıllara güler chance favors the prepared mind
sadece dış görünüşle güzel/iyi insan olunmaz beauty is more than skin deep
sadece dış görünüşle güzel/iyi insan olunmaz beauty is only skin deep
elinde sadece çekiç varsa her şey çivi olur if all you have is a hammer, everything looks like a nail
bir şey sadece fiyatı ucuz olduğu için alınmaz something you don't want is dear at any price
Colloquial
sadece mesajlaşma ile yürütülen ilişki textlationship i.
sadece modaya uygun markalı giysiler giyen kimse labellist [new zealand] i.
bu arada sadece merak ettim by the way i'm just curious i.
sadece testlere hazırlayan matematik eğitimi drill-and-kill math i.
sadece tek bir işi becerebilen insan one trick pony i.
sadece kaloriden ibaret yiyecek empty calories i.
sadece çekici face man i.
gerçek jazz müziğin, sadece türün tarihindeki notanın kullanılmadığı ilk zamanlarda olduğu görüşünü benimseyen kimse moldy fig i.
sadece iyi not almaya odaklanmış öğrenci grade-grubber i.
sadece notlarını/iyi not almayı düşünen öğrenci grade-grubber i.
sadece iyi not almak için çalışan öğrenci grade-grubbing i.
sadece not için çalışma grade-grubbing i.
sadece iyi not almak için çalışan öğrenci grade-grubbing i.
sadece çocuklara uygun olduğu düşünülen şey kids' stuff i.
sadece dış görünüşü modern olan kimse mod poser i.
sadece dış görünüşü modaya uygun olan kimse mod poser i.
sadece kıyafetleri modern olan kimse mod poser i.
duygusal birliktelik olmayıp sadece cinsel ilişki yaşanan arkadaş friend with benefits i.
sadece şans pure luck i.
sadece kâr elde etmek amacıyla tasarlanmış ürün cash grab i.
sadece saç kremi kullanmak co-wash f.
sadece (isimden) ibaret olmak be so much/many (something) f.
sadece kısmen yararlı olmak only do so much f.
sadece küçük bir fayda sağlamak only do so much f.
(sadece) iyi arkadaş olmak be (just) good friends f.
(sadece) arkadaş olmak be (just) good friends f.
(sadece) yakın arkadaş olmak be (just) good friends f.
sadece bakmak/bakıyor olmak be just looking f.
sadece incelemek be just looking f.
sadece bakınmak be just looking f.
sadece not düşünen grade-grubbing s.
sadece iyi not almaya odaklanmış grade-grubbing s.
sadece notlarını/iyi not almayı düşünen grade-grubbing s.
sadece bu kadar değil yeah zf.
sadece bu kadar değil yea zf.
tabii bu sadece bir tahmin what do I know expr.
herkese sadece bir tane one to a customer expr.
gurur sadece acı verir pride only hurts expr.
ölüm sadece başlangıçtır death is only the beginning expr.
ölüm sadece bir başlangıçtır death is only the beginning expr.
sebepsiz yere sadece canları istediği için for no reason except because they feel like it expr.
sadece dene just try it expr.
sadece bayanlar (for) women only expr.
sadece merak ettim just wondering expr.
sadece eğlence olsun diye for the devil of it expr.
sadece birkaç saniyeliğine just for a few seconds expr.
sadece geçiyordum just passing through expr.
sadece yapman gerekeni yap just do what you got to do expr.
sadece benim için only for me expr.
sadece kuru gürültü all bark and no bite expr.
sadece birkaç just a few of expr.
sadece birkaç söz just a few words expr.
sadece rahatla just relax expr.
sadece ben just me expr.
sadece bayanlar (for) ladies only expr.
sadece sana for you only expr.
sadece tanrı bilir lord only knows expr.
sadece kısa bir süre sonra only a little longer expr.
sadece yapman gerekeni yap just do what you have to do expr.
sadece birkaç gün just a few days expr.
sadece eğlence olsun diye just for kicks expr.
sadece senin için for you only expr.
sadece rahatlamaya çalış just try to relax expr.
sadece şakaydı just a joke expr.
sadece geçiyorduk just passing through expr.
sadece eğlence olsun diye for the heck of it expr.
sadece bir başlangıç just a start expr.
sadece hayal et just imagine expr.
sadece bir parmak yeter/kafi just a dab'll do ya expr.
takımda sadece ben demek yok there's no I in team expr.
takım çalışmasında sadece kendini düşünmek/ön plana çıkarmak yoktur there's no I in team expr.
sadece izle! just (you) watch! expr.
sadece izle! (you) (just) watch! expr.
(sadece) tanrı/allah bilir lord (only) knows (what, where, why) expr.
bir günde sadece 24 saat var there are only 24 hours in a day expr.
sadece kendini düşünme I'm all right, Jack [uk] expr.
sadece gerçekleri söyleyin just the facts, ma'am expr.
sadece ne olduğunu anlatın just the facts, ma'am expr.
sadece olanları anlatın just the facts, ma'am expr.
sadece merak ediyorum (I am/was) just wondering expr.
sadece merak (I am/was) just wondering expr.
sadece merak ettim (I am/was) just wondering expr.
sadece merak ediyorum (I am/was) only wondering expr.
sadece merak (I am/was) only wondering expr.
sadece merak ettim (I am/was) only wondering expr.
(sadece) diyorum ki (I'm) just saying expr.
(sadece) seninle benim aramda (just) between you and me expr.
(sadece) ikimizin arasında (just) between you and me expr.
(sadece) eğlence olsun diye (just) for the heck of it expr.
(sadece) eğlencesine (just) for the heck of it expr.
(sadece) zevk için (just) for the heck of it expr.
(sadece) önlem olarak (just) to be safe expr.
(sadece) tedbir olarak (just) to be safe expr.
(sadece) emin olmak için (just) to be safe expr.
(sadece) ne olur ne olmaz diye (just) to be safe expr.
(sadece) işi şansa bırakmamak için (just) to be safe expr.
(sadece) garanti olsun diye (just) to be safe expr.
sadece (bir şey) all of (something) expr.
sadece laf all talk expr.
sadece (bir şey) all of (something) expr.
sadece laf all talk expr.
(sırf/sadece) hatır için (just) for love/for the love of something expr.
(sırf/sadece) sevdiği için (just) for love/for the love of something expr.
(sadece) kayıtlara geçmesi için (just) for the record expr.
(sadece) bilgin olsun diye (just) for the record expr.
(sadece) bilesin diye (just) for the record expr.
(sadece) haberin olsun diye (just) for the record expr.
sadece çiş yaptıysan sifonu çekme, (kaka yaptıysan çek) If it's yellow, let it mellow (If it's brown, flush it down) expr.
sadece diyorum ki ijs (I'm just saying) expr.
sadece şunu diyorum ijs (I'm just saying) expr.
sadece ben mi ..., yoksa…? is it me or...? expr.
sadece (şunu) söylemek istedim/istiyorum just want to say expr.
sadece söylemek/değinmek isterim just want to say expr.
sadece (bir şey) nothing more than (something) expr.
sadece ismen only in name expr.
sadece sözde/lafta only in name expr.
sadece… the (only) thing is... expr.
Idioms
sinema veya edebiyatta sadece beyaz karakterlere yardım etmek için bulunan standart karakter saintly black character i.
sadece sahibinin girebileceği oda blue chamber i.
uzak yerlerde çalışıp eve sadece yatıp uyumak için gelme bedroom community i.
sadece olumlu özelliklere (bakma) rose-colored glasses [us] i.
sadece olumlu özelliklere (bakma) rose-coloured spectacles [uk] i.
oturdukları yerin dışında çalışıp eve sadece yatmaya gelen insanlardan oluşan topluluk bedroom community i.
sadece kendi sorunlarına odaklanma navel-contemplation i.
sadece kendini ve kendi sorunlarını düşünme navel-contemplation i.
sadece kendi sorunlarına odaklanma navel-gazing i.
sadece kendini ve kendi sorunlarını düşünme navel-gazing i.
(bir hastalık) vakası (türkçede genelde "vakası" kullanılmayıp sadece hastalığın adı söylenir) a case of (something) i.
(bir hastalık) vakası (türkçede genelde "vakası" kullanılmayıp sadece hastalığın adı söylenir) case of something i.
sadece nakit alma cash only i.
sadece nakit geçen mağaza cash only i.
sadece kuş beyinlilerin düşeceği tuzak springes to catch woodcocks i.
sadece sahibinin girebildiği oda blue chamber i.
sadece sözde kalan yardım vermont charity i.
sadece tek bir şarkı ile ünlü olmuş sonradan unutulmuş kimse a one-hit wonder i.
sadece göze hitap eden eye/mind candy i.
sadece bir annenin sevebileceği bir yüz a face (that) only a mother could love i.
o kadar çirkin ki sadece annesi sevebilir a face (that) only a mother could love i.
bir müşterinin bir üründen sadece bir tane almasına izin veren satış politikası one per customer i.
bir müşterinin bir üründen sadece bir tane almasına izin veren satış politikası one to a customer i.
kendini sadece doğumda atanan cinsiyeti ile tanımlamama durumu gender fluidity i.
sadece en gerekli ihtiyaçlar bare necessities i.
sadece en vazgeçilmez özellikler bare necessities i.
sadece güzel bir yüz just another pretty face i.
sadece güzel/yakışıklı biri just another pretty face i.
sadece belli kişilere açık iş/yarışma a closed shop i.
sadece merhabası olma a nodding acquaintance i.
(biriyle/bir şeyle) sadece merhabası olma a nodding acquaintance with (someone or something) i.
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey a one-trick pony [us] i.
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey one-trick horse [us] i.
(biriyle/bir şeyle) sadece merhabası olma a passing acquaintance with (someone or something) i.
biriyle sadece merhabası olma a passing acquaintance with someone i.
sadece iki kişi arasında geçen konuşma a ˌtête-à-ˈtête [french] i.
sadece iki kişi arasında geçen mücadele a two-horse race i.
sadece iki kişinin kazanma şansı olan yarış/mücadele a two-horse race i.
sadece sayısını dikkate alma a numbers game i.
sadece sayısını dikkate alma the numbers game i.
sadece kadar blind luck i.
sadece para kazanmak için yazılan değersiz yazı/kitap pot boiler i.
sadece kendi çıkarına bakma looking out for number one i.
sadece fiziksel güç main strength and awkwardness i.
sadece bir insan mere mortal i.
sadece bir fani mere mortal i.
müdafinin eylemlerini sadece üstlerinden aldığı emirleri yerine getirdiğini söyleyerek savunması superior orders i.
izleyicilerinin sadece yüzde onunun/çok azının anlayabileceği espri ten percenter i.
sadece eşiyle birlikte olmak cleave to (one) [uk] f.
sadece eşiyle cinsel ilişkiye girip başka kimseyle girmemiş olmak cleave to (one) [uk] f.
sadece saç kremi ile saç yıkamak co-wash f.
olup bitenleri sadece olumlu yanlarından görmek wear rose-colored glasses f.
sadece yetecek kadar kişi veya eşya kullanmak keep no more cats than can catch mice f.
miras olarak sadece bir kuruş bırakmak cut off with a cent f.
birinin (sadece) iyi taraflarını/yönlerini görmek see the best in someone f.
ceza vermek yerine sadece uyarıda bulunmak let off with a warning f.
öğle yemeğinde yemek yemeden sadece içki içmek have a liquid lunch f.
sadece konuşup icraata dökmeyen/geçmeyen birisi olmak be all mouth f.
sadece tek bir konuyu düşünmek have a one-track mind f.
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek gaze at one's navel f.
sadece kendisini ve kendi sorunlarını düşünmek contemplate one's navel f.
sadece konuşup icraata dökmeyen/geçmeyen birisi olmak be all mouth and no trousers f.
(büyütülecek bir şey değil) sadece kafasında büyütmek be all in the mind f.
(sadece) kendini dinlemekten hoşlanmak like to hear oneself talk f.
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek stack the cards in the favor of (someone or something) f.
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak stack the cards in the favor of (someone or something) f.
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek stack the deck in the favor of (someone or something) f.
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak stack the deck in the favor of (someone or something) f.
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek stack the odds in (someone's or something's) favor f.
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak stack the odds in (someone's or something's) favor f.
sadece (birinin/bir şeyin) yararına yapmak/çevirmek stack the odds in the favor of (someone or something) f.
durumu sadece (birine/bir şeye) göre olacak şekilde ayarlamak stack the odds in the favor of (someone or something) f.
sadece güzel bir yüz olmak be just a pretty face f.
sadece tek bir rakibi olmak o da (biri veya bir şey) be second only to (someone or something) f.
sadece (biri veya bir şey) tarafından geçilmek be second only to (someone or something) f.
sadece bildiği/aşina olduğu şeyleri yapmak stick to (one's) knitting f.
sadece bildiği yolda yürümek stick to (one's) knitting f.
sadece bildiği/aşina olduğu şeyleri yapmak stick to the knitting f.
sadece bildiği yolda yürümek stick to the knitting f.
sadece sonunu duyduğu bir lafa karışmak pick up stompies [south africa] f.
sadece sonunu duyduğu bir lafın içine dalmak/arasına girmek pick up stompies [south africa] f.
sadece güzel/yakışıklı olmak be just a pretty face f.
sadece güzel bir yüz olmak be just another pretty face f.
sadece güzel/yakışıklı olmak be just another pretty face f.
(biriyle) sadece aşina olmak be on nodding terms (with someone) f.
biriyle sadece aşina olmak be on nodding terms with somebody f.
sadece allah'a havale etmek let go and let god f.
sadece güzel veya yakışıklı değil aynı zamanda akıllı da/yetenekli de/başarılı da olmak be not just another pretty face f.
sadece iş olsun diye katılmak go along for the ride f.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride f.
sadece iş olsun diye katılmak come along for the ride f.
sadece yola/yolda eşlik etmek come along for the ride f.
sadece iş olsun diye katılmak go along for the ride f.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride f.
sadece iş olsun diye katılmak come along for the ride f.
sadece yola/yolda eşlik etmek come along for the ride f.
sadece kuru gürültü olmak be all hat and no cattle [us] f.
sadece kafasında büyütmek be all in the mind f.
sadece kafasında büyütmek be all in one's the mind f.
sadece kafasında büyütmek be all in somebody's mind f.
sadece kafasında büyütmek be all in the mind f.
sadece güzel/yakışıklı olmamak (aynı zamanda akıllı, yetenekli olmak) be not just a pretty face f.
sadece bir rakibi olmak be second only to somebody/something f.
sadece biri/bir şey tarafından geçilmek be second only to somebody/something f.
sadece yola/yolda eşlik etmek be along for the ride f.
sadece yola/yolda eşlik etmek go along for the ride f.
sadece beyazların yaşadığı (bölge) lily-white s.
sadece kendilerine all to themselves expr.
sadece kendine all to herself expr.
sadece kendine all to himself expr.
sadece kendine all to yourself expr.
doğruları söylüyorum sadece I'm just truth-telling expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (akıllı da) not be just a pretty face expr.
sadece tartışmış olmak için tartışma arguing for the sake of arguing expr.
sadece gıcıklık olsun diye tartışma arguing for the sake of arguing expr.
sadece gıcıklık olsun diye tartışma arguing for the sake of argument expr.
sadece sözde/ lafta in name only expr.
sadece şunu diyorum (I'm) just saying expr.
sadece iş (ile ilgili) strictly business expr.
sadece tartışmış olmak için tartışma arguing for the sake of argument expr.
sadece ismen in name only expr.
tesadüfen sadece bir iki defa karşılaşıp bir daha asla karşılaşmayacak iki insan gibi like ships that pass in the night expr.
(büyütülecek bir şey değil) sadece be all in one's mind expr.
(bu sadece) buzdağının görünen kısmı just the tip of the iceberg expr.
(bu sadece) buzdağının görünen ucu just the tip of the iceberg expr.
(sadece) bir tuşa basarak/tıklayarak at the touch of a button expr.
sadece kuru gürültü all hat and no cattle [us] expr.
sadece şans (good) old-fashioned luck expr.
(sadece) eğlence olsun diye (just) for the devil of it expr.
(sadece) eğlencesine (just) for the devil of it expr.
(sadece) zevk için (just) for the devil of it expr.
(sadece) zor bir gün (just) one of those days expr.
(sadece) her şeyin ters gittiği bir gün (just) one of those days expr.
(sadece) kötü bir gün (just) one of those days expr.
ben sadece insanım I'm only/one's own flesh and blood expr.
sadece zaman meselesi only a question of time expr.
sadece zaman meselesi just a question of time expr.
sadece konuşup icraata dökmeyen all mouth and trousers expr.
sadece iş olsun diye katılma (just) along for the ride expr.
sadece yola/yolda eşlik etme (just) along for the ride expr.
sadece konuşup icraata dökmeyen all mouth and trousers expr.
sadece iş olsun diye katılma (just) along for the ride expr.
sadece yola/yolda eşlik etme (just) along for the ride expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) not just a pretty face expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) not just another pretty face expr.
sadece belli bir kişinin görmesi için for somebody's eyes only expr.
(bu sadece) buzdağının görünen ucu only the tip of the iceberg expr.
(bu sadece) buzdağının görünen kısmı only the tip of the iceberg expr.
ceketsiz (olarak sadece gömlekle) in shirtsleeves expr.
ceketsiz (olarak sadece gömlekle) in (your) shirtsleeves expr.
(bir şey) sadece bu kadar değil not the half of (something) expr.
sadece güzel/yakışıklı değil (aynı zamanda akıllı, yetenekli) more than just a pretty face expr.
sadece çoraplı bir şekilde stocking feet expr.
bu (birinin/bir şeyin) sadece gözle görünen kısmı there is more to (someone or something) than meets the eye expr.
bu sadece gözle görünen kısmı there's more than meets the eye expr.
sadece elleriyle with your bare hands expr.
sadece bilinmesi gerektiği kadar (bilgi) on a need-to-know basis expr.
Speaking
hakkında sadece iyi şeyler duymak (have) heard nothing but good things about f.
aklımda sadece sen varsın you're the only one in my mind expr.
bu şekilde hisseden sadece o değil he's not the only one feeling that way expr.
biz sadece insanız we are only human expr.
bu sadece birkaç dakika sürer it just takes a few minutes expr.
bu sadece buzdağının görünen kısmı it's just the tip of the iceberg expr.
beni sadece tanrı yargılayabilir only god can judge me expr.
bana sadece bir sebep ver just give me a reason expr.
burada sadece ikimiz varız it's just us out here expr.
bu ürüne sadece on beş gündür sahibiz we have had this product for only fifteen days expr.
bunu sadece sen bitirebilirsin you are the only one who can end this expr.
bana sadece bir tek şey söyle just tell me one thing expr.
buraya sadece merhaba demek için geldim I just came to say hello expr.
başı dertte olan sadece sen değilsin you're not the only one who's in trouble expr.
ben sadece işimi yapıyorum I'm just doing my job expr.
bu sadece işin para kısmı that's just the money part expr.
bunun sadece hayalini kurabilirdim I can only dream about it expr.
bu ürüne sadece on beş gündür sahibiz we have owned this product for only fifteen days expr.
bunu sadece senin içi yapıyorum I'm only doing this for you expr.
bu sadece başlangıç it's only the beginning expr.
bedava peynir sadece fare kapanında olur the only free cheese is in the mousetrap expr.
ben sadece işimi yapmaya çalışıyorum I'm just trying to do my job expr.
bu sadece bir iş it's just a job expr.