living - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

living

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"living" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 46 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
living s. canlı
General
living i. geçim yolu
living i. hayat
living i. geçinme
living i. yaşantı
living i. oturma
living i. yaşam
living i. yaşama
living i. geçim
living i. yaşam tarzı
living i. ekmek parası
living i. hayat biçimi/şekli
living s. güncel
living s. dirimli
living s. sağ
living s. yaşayan
living s. zinde
living s. canlandırıcı
living s. diri
living s. yaşayanlara özgü
living s. kuvvetli
living s. faal
living s. geçerli
living s. kullanılan
living s. canlı
living s. mevcut
living s. halen kullanılan
living s. kullanımda
living s. yerli
living s. doğal
living s. tabii
living s. sağlam
living s. sarsılmaz
living s. güçlü
living s. yanan
living s. kor halinde
living s. akıcı
living s. akışkan
living s. hakiki
living s. pek çok
living s. son derece
Trade/Economic
living i. geçim
living i. maişet
living i. yaşama
Archaic
living i. gelir getiren mülk
living i. gelir getirmesi amacıyla rahibe verilen kiliseye bitişik arazi

"living" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
living creature i. varlık
living being i. canlı
living creature i. canlı
General
living space i. yaşam alanı
living up to i. daha önceden belirlenmiş olan standartları karşılama
living death i. yaşayan ölü
living room i. salon
the problem of earning a living i. boğaz derdi
living wage i. geçindirebilecek maaş
place where one earns his living i. ekmek kapısı
the living i. yaşayanlar
communal living i. toplumsal yaşam
place where one earns one's living i. geçim kapısı
living environment i. yaşam çevresi
living cells i. canlı hücreler
living language i. yaşayan dil
incapacity of earning one’s living i. malullük
standard of living i. hayat standardı
high living i. lüks hayat
living together i. birlikte yaşama
incapacity of earning one’s living i. maluliyet
bare living i. kıt kanaat geçinme
living up to i. birinin beklentilerini karşılama
cost and standard of living i. yaşam standardı ve maliyet
cost of living i. yaşam maliyeti
cost of living index i. geçim endeksi
living picture i. canlı tablo
way of living i. yaşayış
one living away from home i. gurbetçi
living being i. canlı varlık
high cost of living i. hayat pahalılığı
cost and standard of living i. yaşam standardı ve maliyeti
cost of living index i. geçim indeksi
living standard i. hayat standardı
loose living i. ahlak kurallarına aykırı olarak yaşama
living creature i. canlı varlık
riotous living i. sefahat
living conditions i. hayat şartları
base for living i. yaşam sınırı
living conditions i. yaşam koşulları
struggle to earn a living i. geçim derdi
modes of living i. yaşam şekilleri
a living i. geçim
the struggle to make a living i. geçim derdi
sanitary living conditions i. sağlıklı yaşama koşulları
living conditions i. yaşam şartları
cost of living i. hayat pahalılığı
cost of living i. geçim gideri
high-pressure living i. baskılı yaşam
living-room suite i. salon takımı
cost-of-living index i. geçim indeksi
son-in-law living in his wife's parents' house i. içgüveyisi
non-living thing i. cansız varlık
living quarters i. barakalar
living space i. yaşama alanı
living tissue i. canlı doku
living organism i. canlı organizma
living unit i. yaşama hacmi
living thing i. canlı
living creatures i. canlı yaratıklar
living room i. oturma odası
level of living i. yaşama düzeyi
level of living i. hayat seviyesi
level of living i. yaşam düzeyi
level of living i. hayat düzeyi
living legend i. yaşayan efsane
living skills i. yaşama becerileri
quality living i. kaliteli yaşam
living dead i. yaşayan ölü
joy of living i. yaşam sevinci
main living area i. esas yaşama alanı
living expenses i. geçim masrafları
living costs i. geçim masrafları
assisted living facility i. yardımlı yaşam tesisi
assisted living i. yardımlı yaşam tesisi
collective living i. ortaklaşa yaşam
happy living/life i. mutlu yaşam
culture of living together i. birlikte yaşama kültürü
living unit i. yaşama birimi
living in a foreign country i. yabancı bir ülkede yaşama
a rational person living in the real world i. gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan
better living conditions i. daha iyi yaşam koşulları
all living creatures i. tüm yaşayan canlılar
all living creatures i. tüm canlılar
the joy of living i. yaşama sevinci
living quarters i. yaşam alanları
assisted living facility i. destekli yaşam tesisi
joy of living i. yaşama sevinci
the art of living i. yaşama sanatı
living faith i. güçlü iman
living proof i. canlı kanıt
living quarters i. yaşama alanı
living quarters (in a house) i. yaşama alanı
living status i. yaşayış/yaşam durumu
every living cell i. her yaşayan hücre
living cell i. canlı hücre
living cell i. yaşayan hücre
non-living target i. cansız hedef
healthy living i. sağlıklı yaşam
means of living i. geçim kaynağı
living relative i. yaşayan akraba
living relative i. hayatta kalan akraba
natural living environment i. doğal yaşam alanı
living creatures i. mahlukat
living quarters i. yaşam mahalli
living conditions i. hayat koşulları
living space i. mekan
condition of living i. yaşam koşulu
condition for living i. yaşam koşulu
living condition i. yaşam koşulu
living will i. yaşam iradesi
aquatic living beings i. su canlıları
li̇vi̇ng i. gelir
li̇vi̇ng i. geçim
living room curtain i. salon perdesi
barrier-free living i. engelsiz yaşam
living arrangement i. yaşam alanı
living arrangements i. yaşam biçimi
living force i. yaşam kuvveti
living quarters i. mesken
living standard i. hayat standardı
living standard i. yaşam standardı
living unit i. daire
living unit i. apartman dairesi
high living i. zengin ve güzel yemeklerle beslenme
living accommodations i. yaşam alanları
cost-of-living i. yaşam maliyeti
cost-of-living i. hayat pahalılığı
cost-of-living i. geçim gideri
posslq (person of the opposite sex sharing living quarters) i. karşı cinsten ev arkadaşı
free living i. keyfine düşkün yaşam
free living i. yiyip içip keyfine bakma
make one's living f. geçimini kazanmak
scratch a living and pay one's bills f. geçim derdine düşmek
make one's living f. geçinmek
earn a living f. geçinmek
scramble for a living f. yaşam savaşı vermek
depend on somebody for a living f. eline bakmak
eke out a living f. kıtı kıtına idare etmek
increase the quality of living f. yaşam kalitesini artırmak
struggle to make a living f. geçim derdine düşmek
eke out a living f. kıt kanaat geçinmek
scrape a living f. zar zor geçinmek
enhance the quality of living f. yaşam kalitesini artırmak
make a living f. geçinmek
earn one's living f. hayatını kazanmak
earn a living f. hayatını kazanmak
be sick of living f. canından bezmek
make a living the hard way f. ekmeğini taştan çıkarmak
make life a living hell for f. dünyayı haram etmek
make one's living f. hayatını kazanmak
maintain a standard of living f. yaşam standardı tutturmak
maintain a standard of living f. hayat standardı tutturmak
make a living f. hayatını kazanmak
earn one’s living by fishery f. balıkçılık yapmak
provide a comfortable living for someone f. gül gibi bakmak
provide living space f. yaşam alanı sağlamak
depend on somebody for a living f. (geçinmek için) eline bakmak
pay one’s living and medical expenses f. yaşam ve sağlık masraflarını karşılamak
keep living f. yaşamını sürdürmek
enhance the quality of living f. yaşam kalitesini yükseltmek
increase the quality of living f. yaşam kalitesini yükseltmek
go downstairs to the living room f. aşağı kata oturma odasına inmek
reconcile oneself to living alone f. kendini yalnız yaşamaya alıştırmak
open into the living room f. oturma odasına açılmak
provide a comfortable living for someone f. birisine rahat bir hayat sağlamak
get used to living in somewhere f. bir yerde yaşamaya alışmak
well lit living-room f. iyi aydınlatılmış salon
brightly lit living-room f. iyi aydınlatılmış salon
living image of s. tıpkısı
free living s. serbest yaşayan
clean-living s. pirüpak
clean-living s. temiz kalmış
non-living s. canlı olmayan
non-living s. cansız
worth living s. yaşanılası
clean-living s. ahlaki açıdan temiz
clean-living s. erdemli
free living s. yiyip içip keyfine bakan
free living s. bağımsız hareket eden
free living s. yerleşik olmayan
free-living s. keyfine düşkün
free-living s. isteklerini frenlemeyen
free-living s. rahatına düşkün
free-living s. yiyip içip keyfine bakan
while living zf. diri diri
lr (living room) kısalt. salon
lr (living room) kısalt. oturma odası
Phrases
once-living expr. bir zamanlar yaşayan
every living thing will die one day expr. her canlı bir gün ölümü tadacaktır
Proverb
a living dog is better than a dead lion aslanın ölüsünden tilkinin dirisi yeğdir
dying is as natural as living ölmek de yaşamak kadar doğal
dying is as natural as living ölüm de hayatın bir parçası
dying is as natural as living ölüm de yaşam kadar normal
dying is as natural as living ölüm de yaşam kadar kaçınılmaz
Colloquial
a living death i. cehennem hayatı
a living death i. çekilmez hayat
living end i. dört dörtlük kimse
living end i. en iyi
living hell i. gerçek cehennem
a living hell i. gerçek cehennem
living end i. harika
high living i. lüks hayat
living end i. muhteşem
a living death i. ölümden beter bir yaşam
a living hell i. tam bir cehennem
an old lady living alone i. tek başına yaşayan yaşlı bir kadın
a living hell i. yaşanılmayacak kötü bir yer veya durum
high living i. zengin yaşam
paint houses for a living f. geçinmek için evleri boyamak
paint houses for a living f. evleri boyayarak geçimini sağlamak
life is worth living expr. hayat yaşamaya değer
every living soul expr. herkes
life's worth living expr. hayat yaşamaya değer
for a living expr. geçinmek için
while you're living expr. hayattayken
for a living expr. geçimini sağlamak için
excuse me for living! expr. rahatsızlık verdiğim için özür dilerim (kinaye)
excuse me for living! expr. kusura bakma rahatsız ettim (kinaye)
excuse me for living! expr. kusura bakma bir daha olmaz (kinaye)
excuse me for living! expr. ne yapsam suç
excuse me for living! expr. öleyim bari
excuse me for living! expr. yaşamak bile suç
(well,) pardon me for living! exclam. ne yapsam hata oluyor (oldu olacak nefes de almayalım bari)!
(well,) pardon me for living! exclam. fazlalık olduğum için kusura bakma!
(well,) pardon me for living! exclam. öleyim bari!
(well,) pardon me for living! exclam. varlığım bile çok geldi!
(well,) pardon me for living! exclam. varlığım bile suç!, nefes almak bile suç!
(well,) pardon me for living! exclam. ne yapsak suç!
(well,) pardon me for living! exclam. rahatsız ettim, kusura bakma!
Idioms
a living death i. acı dolu bir hayat
struggle for a living i. boğaz kavgası
high living i. debdebe içinde yaşama
fast living i. hızlı yaşama
fast living i. kendini eğlenceye verme
living large i. lüks hayat/yaşam
fast living i. lüks bir hayat sürme
fast living i. sefahat
a living legend i. yaşayan efsane
a living doll i. çok iyi kimse
a living doll i. çok tatlı/cana yakın kimse
a living doll i. dost canlısı kimse
a living doll i. cömert kimse
a living doll i. asil kimse
living death i. sefillik
living death i. sürünme
living death i. berbat hayat
a living soul i. (hayattaki) bir kişi
a living soul i. (yaşayan) bir şahıs
a living soul i. (bu dünyadaki) bir kimse/insan
living proof that i. -in canlı kanıtı
living proof that i. '-in canlı örneği
(the) living proof that i. -in canlı kanıtı
(the) living proof that i. '-in canlı örneği
(the) living proof of i. -in canlı kanıtı
(the) living proof of i. '-in canlı örneği
living soul i. (hayatta olan) kişi
living soul i. (bu dünyadaki) bir kimse/insan
living soul i. (yaşayan) bir şahıs
the land of the living i. hayatta olma
the land of the living i. sağ olma
the land of the living i. yaşayanlar arasında olma
the land of the living i. sağlığını tekrar kazanma
the land of the living i. ayağa kalkmış olma
the land of the living i. uykudan uyanma/kalkma
the living daylights i. akıl
the living daylights i. duyular
the living daylights [obsolete] i. gözler
the living image of (someone or something) i. (birinin/bir şeyin) tıpkısı
the living image of (someone or something) i. (birinin/bir şeyin) aynısı
the living image of (someone or something) i. (birinin/bir şeyin) tıpatıp aynısı olmak
the living image of (someone or something) i. (birinin/bir şeyin) vücut bulmuş hali
the living image of (someone or something) i. (birinin/bir şeyin) temsili/yansıması
make an honest living f. alın teriyle para kazanmak
be living the life of riley f. bir eli yağda bir eli balda olmak
be living on another planet f. bir başka gezegende yaşamak (etrafında olup biteni anlayamamak)
scare the living daylights out of someone f. birisini çok korkutmak
knock the living daylights of f. birine tüm gücüyle vurmak
scare the living daylights out of somebody f. birisini çok korkutmak
turn someone's life into a living hell f. birinin hayatını cehenneme çevirmek
make someone’s life a living hell f. birinin hayatımı cehenneme çevirmek
beat the living daylights out of someone f. bozguna uğratmak
be living on another planet f. başka bir dünyada/gezegende yaşamak
beat the living daylights out of someone f. birisini hezimete uğratmak
frighten the living daylights out of somebody f. birisini çok korkutmak
frighten the living daylights out of someone f. birisini çok korkutmak
scare the living daylights out of f. duman attırmak
frighten the living daylights out of somebody f. çok korkutmak
scare the living daylights out of someone f. çok korkutmak
frighten the living daylights out of someone f. çok korkutmak
scare the living daylights out of somebody f. çok korkutmak
beat the (living) daylights out of f. eşek sudan gelinceye kadar dövmek
earn a living for the family f. eve ekmek götürmek
make a living by doing something f. geçimini bir şeyden çıkarmak
earn a living for the family f. evini geçindirmek
beat the living daylights out of someone f. fena benzetmek
beat the living daylights out of someone f. eşek sudan gelinceye kadar dövmek
earn a living for the family f. evi geçindirmek
knock the (living) daylights out of f. eşek sudan gelinceye kadar dövmek
make a living from something f. geçimini bir şeyden çıkarmak
earn a living for the family f. evine ekmek götürmek
be living-in-the-past f. geçmişe takılıp kalmak
beat the living daylights out of someone f. hezimete uğratmak
make a living from something f. ile geçinmek
make a living by doing something f. ile geçinmek
scare the living daylights out of somebody f. ödünü koparmak
earn one's own living f. kendi ekmeğini kazanmak
make/earn one's (own) living f. kendi hayatını kazanmak
knock the living daylights out of f. kötek atmak
make/earn one's (own) living f. kendi ekmeğini kazanmak
beat the living daylights out of f. kötek atmak
frighten the living daylights out of someone f. ödünü koparmak
earn one's own living f. kendi hayatını kazanmak
beat the living daylights out of someone f. öldüresiye dövmek
scare the living daylights out of someone f. ödünü patlatmak
scare the living daylights out of someone f. ödünü koparmak
make a living by writing f. kalemiyle yaşamak
not tell a (living) soul f. kimseye söylememek
frighten the living daylights out of somebody f. ödünü patlatmak
scare the living daylights out of somebody f. ödünü patlatmak
frighten the living daylights out of someone f. ödünü patlatmak
frighten the living daylights out of somebody f. ödünü koparmak
beat the living daylights out of someone f. pöstekisini çıkarmak
beat the living daylights out of someone f. pestilini çıkarmak
beat the living daylights out of f. sopa çekmek
be living on borrowed time f. sayılı günleri kalmak
beat the living daylights out of someone f. pöstekisini sermek
beat the living daylights out of f. sopa atmak
make a living from something f. -den geçimini sağlamak
be in the land of the living f. (uyku anlamında) uyanık olmak
complain about living hand to mouth f. ucu ucuna geçinmekten yakınmak
make a living by doing something f. -den geçimini sağlamak
be the living end f. bir şeyin/konunun en iyisi olmak
be the living end f. türünün en iyi örneği olmak
be the living end f. bir konuda en uç/en üstün örnek olmak
be the living end f. yaşayan en iyi örneği olmak
be the living end f. harika olur (olumlu veya olumsuz anlamda)
make a living out of (doing) (something) f. geçimini (bir şeyden/bir şey yaparak) sağlamak
make a living out of (doing) (something) f. (bir şeyden/bir şey yaparak) geçinmek
make a living out of (doing) (something) f. (bir şey yaparak) yaşamak
make a living out of (doing) (something) f. ekmeğini (bir şeyden/bir şey yaparak) kazanmak
think the world owes (one) a living f. ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak
think the world owes (one) a living f. çalışmadan hayatını sürdürebileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living f. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living f. çalışmadan rahat ve refah içinde bir yaşamın hakkı olduğunu düşünmek
think the world owes (one) a living f. çalışmadan/emek vermeden kazanabileceğini düşünmek
think the world owes (one) a living f. emek vermeden yemek olabileceğini sanmak
think the world owes (one) a living f. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebileceğini düşünmek
think the world owes you a living f. ekmek elden su gölden devam edeceğini sanmak
think the world owes you a living f. çalışmadan hayatını sürdürebileceğini düşünmek
think the world owes you a living f. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabileceğini düşünmek
think the world owes you a living f. çalışmadan rahat ve refah içinde bir yaşamın hakkı olduğunu düşünmek
think the world owes you a living f. çalışmadan/emek vermeden kazanabileceğini düşünmek
think the world owes you a living f. emek vermeden yemek olabileceğini sanmak
think the world owes you a living f. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebileceğini düşünmek
think something/someone owes you a living f. birinin/bir şeyin sana bakmakla yükümlü olduğunu düşünmek
think something/someone owes you a living f. birinin/bir şeyin sana bakmak zorunda olduğunu düşünmek
think something/someone owes you a living f. çalışmadan birinin/bir şeyin üzerinden geçinebileceğini düşünmek
be living high on the hog f. para içinde yüzmek
be living high on the hog f. bir eli yağda bir eli balda olmak
be living high on the hog f. çok rahat bir yaşam sürmek
be living high on the hog f. çok zengin olmak
be living high on the hog f. lüks/refah içinde yaşamak
be living high on the hog f. yüksek standartlarda bir yaşamı olmak
be living high on the hog f. yediği önünde, yemediği ardında olmak
be living in a fool's paradise f. hayal dünyasında yaşamak
be living in a fool's paradise f. rüyalar aleminde yaşamak
be living on borrowed time f. pamuk ipliğine bağlı yaşamak
be living on borrowed time f. ipin ucunda olmak
be living on borrowed time f. gelip geçici olmak
be living on borrowed time f. bugün var yarın yok olmak
be living on borrowed time f. ne zaman ne olacağı belli olmamak
be living on borrowed time f. bir ayağı çukurda olmak
be living on borrowed time f. sayılı günleri/günü kalmak
be living on borrowed time f. az zamanı kalmak
be living on borrowed time f. ipin ucunda olmak
be living on borrowed time f. bugün var yarın yok olmak
be living on borrowed time f. sonu yaklaşmak
be living proof of (something) f. (bir şeyin) canlı kanıtı olmak
be living proof of something f. bir şeyin canlı kanıtı/örneği olmak
be the living image of somebody/something f. birinin/bir şeyin hık demiş burnundan düşmüş olmak
be the living image of somebody/something f. birinin/bir şeyin tıpatıp aynısı olmak
be the living image of somebody/something f. aynı birine/bir şeye benzemek
be the living image of somebody/something f. aynı birisi/bir şey olmak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) fena halde benzetmek
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) ciddi benzetmek
beat the (living) daylights out of (one) f. (birinin) pestilini çıkarmak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) iyi pataklamak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birinin) ağzını burnunu kırmak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) öldüresiye dövmek
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) bozguna uğratmak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) farklı yenmek
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) hezimete uğratmak
beat the (living) daylights out of (one) f. (birini) gölgede bırakmak
beat the living daylights out of f. (birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek
beat the living daylights out of f. (birini) fena halde benzetmek
beat the living daylights out of f. (birini) ciddi benzetmek
beat the living daylights out of f. (birinin) pestilini çıkarmak
beat the living daylights out of f. (birini) iyi pataklamak
beat the living daylights out of f. (birinin) ağzını burnunu kırmak
beat the living daylights out of f. (birini) öldüresiye dövmek
beat the (living) daylights out of somebody f. birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak
beat the (living) daylights out of somebody f. birini fena pataklamak/birinin ödünü patlatmak
beat the (living) daylights out of somebody f. birinin pestilini çıkarmak/ödünü koparmak
scare the (living) daylights out of somebody f. birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak
scare the (living) daylights out of somebody f. birini fena pataklamak/birinin ödünü patlatmak
scare the (living) daylights out of somebody f. birinin pestilini çıkarmak/ödünü koparmak
frighten the (living) daylights out of f. çok korkutmak
frighten the (living) daylights out of f. ödünü koparmak
frighten the (living) daylights out of f. ödünü patlatmak
scare the (living) daylights out of f. çok korkutmak
scare the (living) daylights out of f. ödünü koparmak
scare the (living) daylights out of f. ödünü patlatmak
knock the (living) daylights out of (one) f. (birini) eşek sudan gelinceye kadar dövmek
knock the (living) daylights out of (one) f. (birinin) ağzını yüzünü kırmak
knock the (living) daylights out of (one) f. (birini) fena benzetmek
knock the (living) daylights out of (one) f. (birini) fena pataklamak
knock the (living) daylights out of (one) f. (birinin) pestilini çıkarmak
knock the (living) daylights out of (one) f. (birini) açık ara yenmek
knock the (living) daylights out of (one) f. (birini) hezimete uğratmak
make a living from f. geçimini (bir şeyden) çıkarmak
make a living from f. ile geçinmek
make a living from f. '-den geçimini sağlamak
make a living from (doing) (something) f. geçimini (bir şeyden/bir şey yaparak) sağlamak
make a living from (doing) (something) f. kendini (bir şey yaparak) geçindirmek
make a living from (doing) (something) f. (bir şeyle/bir şey yaparak) geçinmek
make a living from (doing) (something) f. (bir şey yaparak) yaşamak
make a living from (doing) (something) f. ekmeğini (bir şeyden/bir şey yaparak) kazanmak
living on borrowed time s. sayılı günleri kalmış
living impaired s. ölmüş
living impaired s. ölü
living impaired s. hayatını yitirmiş/kaybetmiş
living hand to mouth s. maddi durumu kötü bir halde
living on borrowed time expr. bir ayağı mezarda
living a life of ease expr. ekmek elden su gölden
in the land of the living expr. hayatta
within living memory expr. hatırlanan
in living memory expr. henüz hafızalarda taze
within living memory expr. henüz hafızalarda taze
in living memory expr. hatırlanan
pardon me for living expr. ne yapsam hata oluyor
pardon me for living expr. nefes de almayalım bari
in the land of the living expr. sağ
in the land of the living expr. yaşayanlar arasında
in living memory expr. yaşayanlar hatırlayacaklardır
within living memory expr. yaşayanlar hatırlayacaklardır
in living memory expr. yaşanmış ve anımsanan
within living memory expr. yaşanmış ve anımsanan
living the dream expr. rüya gibi bir hayata sahip
living the dream expr. son derece ideal bir hayat yaşayan
living the dream expr. rüyaları gerçek olmuş
living the dream expr. rüyalarındaki/hayal ettiği hayatı yaşayan
pardon me for living/breathing/existing expr. fazlalık olduğum için kusura bakma
pardon me for living/breathing/existing expr. ne yapsam hata oluyor
pardon me for living/breathing/existing expr. öleyim bari
pardon me for living/breathing/existing expr. varlığım bile çok geldi
someone or something owes you a living expr. birinin/bir şeyin üzerinden geçinme
someone or something owes you a living expr. birinin/bir şeyin sırtından geçinme
someone or something owes you a living expr. ekmek elden su gölden geçinme
life is for living expr. hayatı yaşamak gerek
life is for living expr. hayattan zevk almak gerek
life is for living expr. fırsat varken hayatı yaşamalı/hayattan zevk almalı
life is for living expr. hayatın tadını çıkarmalı
not a living soul in sight expr. yakınlarda/etrafta kimsecikler yok
not a living soul in sight expr. görünürde kimsecikler yok
not a living soul in sight expr. yakınlarda/görünürde hiç kimse yok
not a living soul in sight expr. etrafta/görünürde bir allah'ın kulu yok
(think) the world owes you a living expr. emek vermeden yemek olur (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. hiçbir şey yapmadan rahatça yaşayabilirim (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. ekmek elden su gölden devam edebilirim (sanmak)
(think) the world owes you a living expr. çalışıp çabalamadan birilerinin üzerinden geçinip gidebilirim (sanmak)
Speaking
what do your parents do (for a living)? expr. ailen ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. aileniz ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. annen baban ne iş yapıyor?
what do your parents do (for a living)? expr. anneniz babanız ne iş yapıyor?
what does your father do for a living? expr. baban ne işle uğraşıyor?
I wouldn't think of living anywhere else expr. başka hiç bir yerde yaşamayı düşünmem
someone's living here expr. burada biri yaşıyor
not a living soul expr. bir allah'ın kulu (yok vb)
are you sad because you're living here? expr. burada yaşadığın için mi üzgünsün?
we don't know who's living here expr. burada kimin yaşadığını bilmiyoruz
what does your father do for a living? expr. baban ne iş yapıyor?
that's not living expr. bu yaşamak değil
I am living proof expr. canlı kanıtıyım
what do you do for a living? expr. geçiminizi sağlamak için ne iş yapıyorsunuz?
not a living soul expr. hiç kimse
not a living soul in the house expr. evde kimsecikler yok
I make a living at this expr. hayatımı bu işten kazanıyorum
how long have you been living there? expr. ne zamandır orada yaşıyorsun?
how long have you been living there? expr. ne zamandır orada oturuyorsun?
how long have you been living there? expr. ne kadardır orada yaşıyorsun?
where are you living expr. nerede oturuyorsun
where are you living? expr. nerede yaşıyorsun?
have you been living under a rock? expr. mağaradan yeni mi çıktın?
what do you do for a living? expr. ne işle meşgulsün?
have you been living under a rock? expr. mağaradan yeni mi çıktın sen?
have I been living under a rock or something? expr. mağaradan yeni çıkmış falan değilim
I'm the one living in fear expr. korku içinde yaşayan benim
what country are you living in right now expr. şu anda hangi ülkede yaşıyorsunuz