1 |
haunt |
musallat olmak |
v. |
|
- This abandoned house is believed to be haunted.
- Bu terk edilmiş eve perilerin musallat olduğuna inanılıyor.
- I will haunt you.
- Sana musallat olacağım.
- Tom was haunted by the demons of his past.
- Tom'a geçmişindeki şeytanlar musallat oldu.
- Winds haunt the village.
- Rüzgarlar köye musallat oluyor.
- Tell me who you haunt, I'll tell you who you are.
- Kime musallat olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
- We will haunt you.
- Biz sana musallat olacağız.
- She will haunt him.
- Ona musallat olacak.
Show More (4)
|
2 |
haunt |
peşini bırakmamak |
v. |
|
- We are being haunted by the chronicle of long-expected and mindless acts of violence in the Middle East.
- Orta Doğu'da uzun zamandır beklenen ve akıl almaz şiddet eylemleri kronikleşerek peşimizi bırakmıyor.
- The Taliban may have lost power, but their spirit still haunts Afghanistan.
- Taliban gücünü kaybetmiş olabilir, ancak ruhları hala Afganistan'ın peşini bırakmıyor.
- The tragic event haunted Tom all his life.
- Bu trajik olay Tom'un hayatı boyunca peşini bırakmadı.
Show More (0)
|
3 |
haunt |
aklından çıkmamak |
v. |
|
- George is haunted by the fear that he will be scammed.
- Dolandırılacağı korkusu George'un aklından çıkmıyor.
- Sami is haunted by a terrible moment in his past.
- Sami'nin geçmişindeki korkunç bir an aklından çıkmıyor.
Show More (-1)
|
4 |
haunt |
takılmak |
v. |
|
- Sami is haunted by a terrible moment in his past.
- Sami'nin aklına geçmişindeki korkunç bir an takıldı.
- Tell me who you haunt, I'll tell you who you are.
- Bana kime takıldığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeceğim.
Show More (-1)
|
5 |
haunt |
uğramak |
v. |
|
- I will haunt you.
- Sana uğrayacağım.
- We will haunt you.
- Sana uğrayacağız.
Show More (-1)
|
6 |
haunt |
ziyaret etmek |
v. |
|
- Tom was haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin iblisleri tarafından ziyaret edildi.
- Tom is haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin iblisleri tarafından ziyaret edilir.
Show More (-1)
|
7 |
haunt |
baltalamak |
v. |
|
- The poorly designed tax system haunted the country's economic growth for many years.
- Hatalı yapılandırılmış vergi sistemi, ülkenin ekonomik büyümesini uzun yıllar boyunca baltalamıştır.
Show More (-2)
|
8 |
haunt |
uğrak yer |
n. |
|
- The new pub in the town became the favourite haunt of the youngsters.
- Kasabadaki yeni bar, gençlerin favori uğrak yeri haline geldi.
Show More (-2)
|
9 |
haunt |
akıldan çıkmamak |
v. |
|
- Tom's face haunts me.
- Tom'un yüzü aklımdan çıkmıyor.
Show More (-2)
|
10 |
haunt |
gözünün önünden gitmemek |
v. |
|
- Tom's face haunts me.
- Tom'un suratı gözümün önünden gitmiyor.
Show More (-2)
|
11 |
haunt |
dadanmak |
v. |
|
- Sami's house became haunted.
- Sami'nin evine cinler dadandı.
Show More (-2)
|