realise - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
realise farkına varmak v.
  • We must realise that something unforeseen is happening which radically changes the rules of the game.
  • Oyunun kurallarını kökten değiştiren, öngörülemeyen bir şeyin gerçekleşmekte olduğunun farkına varmalıyız.
  • The three largest Member States should realise that they cannot continue to be only half-committed to the cause.
  • En büyük üç Üye Devlet, davaya sadece yarım bağlılık göstermeye devam edemeyeceklerinin farkına varmalıdır.
  • Developing countries have realised that there is strength in numbers and power in using that strength.
  • Gelişmekte olan ülkeler sayıca çok olmanın ve bu gücü kullanmanın bir güç olduğunun farkına vardılar.
Show More (37)
realise farkında olmak v.
  • I realise that there has been strong opposition to this.
  • Buna karşı güçlü bir muhalefet olduğunun farkındayım.
  • I realise it has its own reasons for this position.
  • Bu pozisyon için kendi nedenleri olduğunun farkındayım.
  • I realise that there are important biological reasons for this proposal.
  • Bu önerinin önemli biyolojik nedenleri olduğunun farkındayım.
Show More (33)
realise fark etmek v.
  • Many only realised just how bad things were once the fire brigade, the army and the emergency services had left.
  • Birçoğumuz durumun ne kadar kötü olduğunu ancak itfaiye, ordu ve acil servisler gittikten sonra fark ettik.
  • We cannot develop a short memory once we realise our mistake.
  • Hatamızı fark ettiğimizde kısa bir hafıza geliştiremeyiz.
  • September 11 made us realise that the European Union is not fully adapted to the new world context.
  • 11 Eylül, Avrupa Birliği'nin yeni dünya koşullarına tam olarak uyum sağlayamadığını fark etmemizi sağladı.
Show More (24)
realise gerçekleştirmek v.
  • The question now whether or not we can realise those objectives?
  • Şimdi sorulan soru, bu hedefleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimizdir.
  • A further lowering of prices must be realised through industrial and government cooperation.
  • Fiyatların daha da düşürülmesi sanayi ve hükümet işbirliği ile gerçekleştirilmelidir.
  • No more than half of the debt cancellations promised in 2000 have been realised to date.
  • Bugüne kadar 2000 yılında vaat edilen borç iptallerinin yarısından fazlası gerçekleştirilmemiştir.
Show More (14)
realise anlamak v.
  • We need to realise that full employment helps create social inclusion and not the other way around.
  • Tam istihdamın sosyal içerme yaratmaya yardımcı olduğunu, bunun tersinin geçerli olmadığını anlamamız gerekmektedir.
  • It is high time to realise that the sacrosanct principle of laissez-faire and laissez-passer spells disaster for Europe.
  • Laissez-faire ve laissez-passer gibi kutsal ilkelerin Avrupa için felaket anlamına geldiğini anlamanın tam zamanıdır.
  • When will they realise that their actions will catch up with them?
  • Eylemlerinin kendilerini yakalayacağını ne zaman anlayacaklar?
Show More (9)
realise gerçekleşmiş v.
  • In my view, despite the many criticisms, the vision of Europe's founding fathers continues to be realised.
  • Bana göre, birçok eleştiriye rağmen, Avrupa'nın kurucu babalarının vizyonu gerçekleşmeye devam ediyor.
  • Now, the conditions are right for our best intentions to be realised.
  • Şimdi en iyi niyetlerimizin gerçekleşmesi için koşullar uygun.
Show More (-1)
realise gerçekleşmek v.
  • The TSE has applied for full membership of both CEN and CENELEC, which could be realised in 2001.
  • TSE, hem CEN’e hem de CENELEC’e tam üye olmak için başvurmuştur, tam üyelik 2001 yılında gerçekleşebilir.
Show More (-2)
realise gerçeklemek v.
  • Do we not realise that poverty and the need for survival are a crisis waiting to happen in Africa?
  • Yoksulluğun ve hayatta kalma ihtiyacının Afrika'da gerçekleşmeyi bekleyen bir kriz olduğunun farkında değil miyiz?
Show More (-2)
realise kavramak v.
  • Do you realise what you're asking me to do?
  • Ne yapmamı istediğini kavrıyor musun?
Show More (-2)