Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | a major role n. | büyük bir rol | ||
The National Security Council continues to play a major role in political life. Milli Güvenlik Kurulu, siyasal yaşamda büyük bir rol oynamaya devam etmektedir. More Sentences |
||||
General | a major role n. | önemli bir rol | ||
The European Union has a major role to play in this fight, as Minister Haarder has so skilfully illustrated. Bakan Haarder'in de ustalıkla ortaya koyduğu üzere, Avrupa Birliği'nin bu mücadelede oynayacağı önemli bir rol vardır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | play a major role v. | başrol oynamak |