case - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

case

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "case" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 91 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
case n. dava
case n. kasa
case n. kılıf
case n. durum
case n. kutu
case n. vaka
General
case n. çanta
case n. kın
case n. kap
case n. problem
case n. neden
case n. sorun
case n. gömlek
case n. zarf
case n. mahfaza
case n. valiz
case n. mesele
case n. hukuksal olay
case n. delil
case n. takdir
case n. husus
case n. görüş
case n. olay
case n. çerçeve
case n. nevresim
case n. vaziyet
case n. kanıt
case n. hadise
case n. hasta
case n. tuhaf tip
case n. durum
case n. örnek olay
case n. kutu
case n. hal
case n. sandık
case n. ambalaj
case n. konu
case n. iddia
case n. örnek
case v. yerine koymak (kasa/kılıf vb)
case v. ciltlemek
case v. sokmak
case v. kutuya koymak
case v. dikizlemek
case v. örtmek
case v. gözetlemek
case v. kutulamak
case v. kutu içine koymak
case v. kaplamak
Colloquial
case n. gerçek
case n. doğru
case n. uğraşması zor olağandışı kimse
case n. birini sürekli eleştirip bıktırma
Trade/Economic
case n. ambalaj sandığı
case n. kasa
case n. kutu
Law
case n. dava
Politics
case n. dosya
case n. hadise
case n. olay
case n. vaka
Technical
case n. çelik parçanın doku sertleştirme uygulanmış yüzeyi
case n. bilgisayar destekli sistem mühendisliği
case n. durum
case n. gömlek
case n. harf kasası
case n. kasa
case n. kılıf
case n. kutu
case n. matbaa tezgahı
case n. mahfaza
case n. muhafaza
case n. örnek olay
case n. sandık
case n. şık
Computer
case n. büyük/küçük harf
case n. bilgisayar kasası
Architecture
case n. kapı, pencere veya merdiveni çevreleyen çerçeve
Medical
case n. olgu
case n. vaka
Gastronomy
case n. sosisin dışını saran sığır ya da domuz bağırsağı
Tobacco
case n. karton kutu
Linguistics
case n. ad durumu
case n. durum
case n. hal
case n. isim hali
Military
case n. kovan
Hunting
case n. kovan
case n. mermi
Printery
case n. dizgicinin harfleri koyduğu hazne
Slang
case n. planlama yapmak için suç işlenecek yeri detaylıca gezip incelemek

Bedeutungen, die der Begriff "case" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
lower case n. küçük harf
upper case n. büyük harf
case finding rate n. olgu bulma oranı
case sensitive adj. büyük küçük harfe duyarlı
in any case adv. her durumda
in any case adv. her halükarda
General
be much more the case n. durum bundan ibaret
dressing case n. makyaj çantası
case history n. geçmiş
light case n. ince doku
case for a rifle n. tüfek kılıfı
police case n. vukuat
special case n. özel durum
cartridge case n. mermi için kovan
extreme case n. olağanüstü bir örnek
the accusative case n. belirtme durumu
glasses case n. gözlük kılıfı
basket case n. işe yaramaz kimse
case management n. vaka yönetimi
attache case n. evrak çantası
jewel case n. mücevher kutusu
packing case n. ambalaj sandığı
tobacco case n. tabaka
sump case n. toplama kabı
in that case n. bu vakada
locative case n. kalma durumu
glass case n. vitrin
test case n. tecrübe için yapılan şey
shell case n. kovan
case method n. olay metodu
reasonable worst case n. muhtemel en kötü hal
upper case n. majüskül
gear case n. dişli kutusu
genitive case n. genitif hal
borderline case n. sınır vaka
foam case n. köpüklü kutu
watch case n. saat koruyucusu
cigarette case n. sigara kutusu
lower case n. minüskül
management of a case n. davanın idaresi
packing case n. sandık
the case in point n. sözü edilen sorun
objective case n. ismin i hali
rare case n. nadir durum
locative case n. isim hali
oblique case n. ismin yalın halinden başka herhangi bir hali
the case in point n. söz konusu olan sorun
attaché case n. bond çanta
case studies n. durum çalışmaları
vanity case n. makyaj çantası
case study n. vaka çalışması
pencil case n. kalemlik
national state case studies n. ulusal devlet durum çalışmaları
borderline case n. her iki kategoriye de girebilecek bir durum
cartridge case n. fişek kovanı
upper case letter n. büyük harf
cigarette case n. tabaka
case shot n. şarapnel
packing case n. eşya sandığı
basket case n. kolu bacağı kesilmiş kimse
a murder case n. cinayet vakası
lower case n. miniskül
hard case n. çetin ceviz
case study n. örnek olay
sample case n. örnek
kept in a case n. mahfazalı
basket case n. bunalımda ve çöküntüde olduğundan işe yaramaz kimse
nationalism case studies n. milliyetçilik durum çalışmaları
emergency case n. acil durum
case in point n. tipik bir örnek sorun
case in point n. söz konusu edilen şeyin bir örneği
a case in point n. tipik bir örnek
a case in point n. söz konusu edilen şeyin bir örneği
case in point n. tipik bir örnek
ruling case n. içtihat
law case n. hukuk davası
display case n. vitrin
case study n. örnek olay incelemesi
hopeless case n. ümitsiz vaka
(court) case n. dava ikamesi
accept the case n. davaya girmek
case study n. vaka incelemesi
case presentation n. vaka sunumu
letter case n. mektup çantası
any case n. her durum
steel case n. çelik kafes
case expense n. dava masrafı
case report n. vaka raporu
show case n. vitrin
each case n. her bir vaka
each case n. her bir durum
sample case n. örnek vaka
case result n. dava sonucu
selected case n. seçilmiş vaka
case study n. durum çalışması
commercial case n. ticari dava
aid-assistance in case of death n. ölüm yardımı
lower-case letter n. küçük harf
case-control studies n. vaka-kontrol çalışmaları
lower-case letter n. miniskül
dative case n. ismin-e hali
nut-case n. üşütük
nut-case n. kaçık
objective case n. ismin-i hali
worst-case scenario n. en kötü durum senaryosu
wing-case n. böceklerde sert üst kanat
dispatch case n. evrak çantası
civil case n. hukuk davası
compulsory case n. zorunlu durum
compulsory case n. zorunlu hal
obligatory case n. zorunlu durum
obligatory case n. zorunlu hal
match case n. büyük küçük harfe duyarlı
base case lease n. esas kira kontratı
airtight case n. sağlam kanıt
pencil case n. kalem kutusu
pencil case n. kalem kutu
case method n. vaka tekniği
high profile case n. sansasyonel olay
cancelled case n. iptal edilmiş mukavele
overnight case n. küçük valiz
travel case n. seyahat çantası
knife case n. bıçak kılıfı
case series n. vaka serisi
case series n. vaka serileri
jewel case n. cd kabı
jewel case n. cd kutusu
case coordination agency n. olay/vaka koordinasyon ajansı
exceptional case n. istisnai durum
best-case scenario n. en iyi durum senaryosu
best-case scenario n. en iyi senaryo
concrete case n. somut olay
cigarette case n. sigara tabakası
case evaluation n. vaka değerlendirmesi
murder case n. cinayet davası
case of mistaken identity n. kimlik tesbitinde yanılma
case of mistaken identity n. birini başkası sanma
case of mistaken identity n. şahısları karıştırma durumu
only suspect in the case n. davadaki tek şüpheli
case manager n. vaka yöneticisi
case officer n. vaka istihbarat görevlisi
cd case n. cd kabı
accusative case n. ismin i hali
cigar case n. puro tabakası
dative case n. ismin e halindeki sözcük
dative case n. datif
dative case n. ismin e hali
number of case n. vaka sayısı
cigarette case n. sigaralık
conclusion of the case n. davanın sonuçlanması
particular case n. özel durum
phone case n. telefon kılıfı
strong case n. güçlü delil
strong case n. sağlam zemine dayanan olay
case situation n. durum
case situation n. vaziyet
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar olgusu
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar vakası
soul case n. beden
soul case n. vücut
sexual assault case n. cinsel saldırı davası
leather case n. deri kılıf
case-based learning n. vaka tabanlı öğrenme
guitar case n. gitar çantası
guitar case n. gitar kutusu
textbook case n. tipik bir örnek
suspended file or case n. askıdaki dosya
suspicious case n. şüpheli durum
violin case n. keman kutusu
case weight n. paket ağırlığı
action on the case [obsolete] n. dava nevinden
case goods n. kutu ile satılan gıda ürünleri
case knife n. yemek bıçağı
case load n. iş yükü
case load n. kliniğin belirli dönemde ele aldığı vaka sayısı
case load n. mahkemenin belirli süre aralığında baktığı dava sayısı
case officer n. resmi istihbarat görevlisi
case officer n. casusları işe alan ve faaliyetlerini yöneten istihbarat subayı
clinical case n. klinik vaka
charity case n. yardım paralarını toplamak için kullanılan kap
charity case n. bağış kutusu
textbook case/example n. klasik ve mükemmel bir vaka/örnek
train case n. makyaj kutusu
train case n. makyaj malzemelerinin konduğu ufak kutu
trophy case n. kupaların sergilendiği mahfaza
trophy case n. yadigarların sergilendiği mahfaza
all a case n. ilgilenmeye değmeyen sorun
weekend case n. küçük seyahat çantası
hard case n. pişkin suçlu
hard case n. ısrarla suç işleyen kimse
hard case n. zor durumda olan kimse
hard case n. çaresiz kimse
hard case n. kötü alışkanlıklarıyla bilinen kimse
hard case [new zealand] n. sıkı kimse
proper case n. tüm kelimelerinin ilk harflerinin büyük harf olduğu metin
burial case n. tabut
glass case n. camekan
open-and-shut case n. çözümü kolay sorun
dispatch case [uk] n. metal gibi sert malzemeden yapılmış kasa
dispatch case [uk] n. avam kamarası'na hitap eden yetkililerin konuştuğu kürsü
dressing case n. seyahatte çeşitli makyaj ve ilk yardım malzemelerinin taşındığı küçük el çantası
pullman case n. büyük valiz
pullman case n. tekerlekli valiz
social case work n. sosyal vaka çalışması
social case work with youth n. gençlerle sosyal vaka çalışması
solander case n. solander kutusu
severe case n. ağır vaka
case detection n. vaka tespiti
space case n. etrafından bihaber kimse
space case n. aklı bir karış havada kimse
space case n. işe yaramaz kimse
make one’s case v. kendini ortaya koymak
meet the case v. gereğini yapmak
open a case v. dava açmak
hear a case v. davaya bakmak
case the joint v. gözetlemek
make out a case for v. bir iddianın savunulabilecek yanlarını bulmak
win a case v. davayı kazanmak
present a case v. dava açmak
hear a case v. muhakeme etmek
pack into case v. sandığa koymak
strengthen a case v. bir davayı kanıtlamak
follow a case v. davayı takip etmek
present a case v. davayı sunmak
accept a case v. davayı kabul etmek
conclude a case v. davayı sonuçlandırmak
take a case v. davayı almak
conduct a case v. davayı yönetmek
lose a case v. davayı kaybetmek
take the case to the european court of human rights v. davayı avrupa insan hakları mahkemesi’ne götürmek
take the case to the european court of human rights v. davayı aihm’e götürmek
join a court case v. duruşmaya katılmak
summon to court case v. duruşmaya çağırmak
summon to court case in a lawsuit v. duruşmaya çağırmak
call to court case v. duruşmaya çağırmak
referring a case to the court v. mahkemeye sevk etmek
consider the case v. davayı değerlendirmek
throw out the case for lack of evidence v. delil yetersizliğinden davayı düşürmek
accept the case v. davayı kabul etmek
accept the case v. dava kabul etmek
rest one's case v. işlenen konunun anlatımını bitirmek
rest one's case v. davanın tüm delillerini sunduğunu belirtmek
rest one's case v. konuyu sonlandırmak
pack in case v. sandığa koymak
prove one's case v. haklı olduğunu kanıtlamak
build up a case v. kanıtları toparlamak
evaluate on a case-by-case basis v. olay/vaka bazında değerlendirme yapmak
file a criminal case against v. hakkında kamu davası açmak
take someone off the case v. birisini davadan almak
lose the case v. davayı kaybetmek
get the case v. davayı almak
solve the case v. davayı çözmek
work on a case v. bir dava üstünde çalışmak
refuse to hear the case v. davayı görmeyi reddetmek
mount a questionable case against someone v. birine (karşı) kuşku uyandıran/sağlam temellere dayanmayan (şüpheli/soru işaretli) bir dava açmak
remain a missing persons case v. bir kayıp vakası olarak kalmak
hear the case of v. davasını görmek
win the case v. mahkemeyi kazanmak
win the case v. davayı kazanmak
settle the case v. davayı kapatmak
try a case v. davayı görmek
examine a case v. dava incelemek
examine a case v. vaka incelemek
case-harden v. kuvvetlendirmek
case-harden v. sertleştirmek
case-harden v. dayanıklı hale getirmek
case-harden v. hissizleştirmek
case-harden v. duyarsızlaştırmak
put a case v. varsaymak
put a case v. ortaya varsayıma dayanan bir düşünce atmak
as in the case of adj. için olduğu gibi
case-hardened adj. katılaşmış
case-hardened adj. sertleşmiş
case-hardened adj. dayanıklı hale getirilmiş
case-hardened adj. nasırlaşmış
case-hardened adj. duyarsızlaşmış
best-case adj. en iyi ihtimale dayalı
best-case adj. en iyi ihtimalle ilgili
worst-case adj. en kötü
worst-case adj. en kötü ihtimali içeren
worst-case adj. en kötü ihtimal olan
in that case adv. şu halde
in the present case adv. bu meselede
in the worst case adv. en kötü ihtimalle
in any case adv. her halde
in this case adv. bu vakada
just in case adv. ne olur ne olmaz
in that case adv. o halde
in case adv. eğer diye
in that case adv. o takdirde
in a sad case adv. kötü halde
in no case adv. hiçbir suretle
in any case adv. zaten
in any case adv. nasılsa
in case adv. şayet
in any case adv. illa
in any case adv. ne olursa olsun
in the opposite case adv. aksi takdirde
case to case adv. durumdan duruma
in no case adv. hiçbir zaman
in this case adv. demek ki
in any case adv. nasıl olursa olsun
in case adv. takdirde
in a sad case adv. müşkül vaziyette
in any case adv. ille
in that case adv. öyleyse
in any case adv. her halukarda
in any case adv. her ne koşulda
just in case adv. her ihtimale karşı
in this case adv. bu takdirde
in the worst case adv. en olmadı
in the present case adv. bu durumda
in any case adv. behemehal
in any case adv. buna karşın
in case adv. diye
in any case adv. herhalde
in any case adv. her türlü
in no case adv. hiçbir durumda
in case adv. durumunda
in any case adv. her hakte
in the contrary case adv. aksi bir durumda
in case adv. ise
in case of loss adv. ziyan vukuunda
in no case adv. hiçbir surette
in either case adv. her iki durumda da
in case adv. -sı durumunda
in case adv. -sı halinde
in case adv. -dığı takdirde
in case adv. ihtimaline karşı
in case of loss adv. zarar meydana geldiğinde
in the contrary case adv. aksi halde
in the contrary case adv. aksi takdirde
in any case adv. illaki
in the negative case adv. olumsuz durumda
in such a case adv. böyle bir durumda
in such a case adv. bu gibi bir durumda
in every case adv. her durumda
in this case adv. bu durumda
as is the case with adv. -de olduğu gibi
in that case adv. o zaman
in case adv. ne olur ne olmaz düşüncesiyle
in one case adv. bir keresinde
in case of prep. vukuu halinde
in case of prep. olduğu takdirde
in case of prep. takdirde
in the case of prep. durumunda
in case of prep. halinde
in case of prep. durumunda
in case of prep. koşulunda
in case prep. olasılığı nedeniyle
in case prep. olduğu takdirde
in case that conj. ettiği halde
in case that conj. olduğu takdirde
in the case that conj. olması halinde
in case conj. (belirli bir olay) meydana gelebileceği için
in good case expr. iyi durumda
in good case expr. sağlığı yerinde
Phrasals
case out v. dikkatlice süzmek
case out v. dikkatlice bakmak
case someone/something out v. birine/bir şeye dikkatlice bakmak
case someone/something out v. birini/bir şeyi dikkatlice süzmek
Phrases
in the case before the court n. huzurdaki davada
make a case that v. bir şeyin doğru olduğuna delil göstermek
in case of need adv. icabederse
in case of necessity adv. gereklilik halinde
in case of necessity adv. gerek duyulursa
in case of need adv. icabı halinde
in case of necessity adv. lüzum halinde
in case of emergency adv. acil lüzum halinde
in case of need adv. gerekirse
in case of emergency adv. icabında
in case of emergency adv. acil bir durumda
in case of emergency adv. acil durumda
in case of necessity adv. icabederse
in case of emergency adv. zorunluluk halinde
in case of need adv. gerektiğinde
in case of need adv. ihtiyaç halinde
in case of need adv. gerek duyulması halinde
in case of recurrence adv. tekrarı durumunda
in case of recurrence adv. tekerrürü halinde
in case of recurrence adv. tekerrürü durumunda
in case of recurrence adv. tekrarı halinde
in case of recurrence adv. tekerrür durumunda
in case of recurrence adv. tekrarlanması halinde
in case of recurrence adv. tekrarlanması durumunda
in case of recurrence adv. tekerrür halinde
in case of need adv. ihtiyaç duyulması halinde
in case you missed it (Icymi) expr. belki kaçırmışsındır (diye)
in the opposite case expr. aksi olduğunda
in case you couldn't tell expr. anlamamış olabilirsiniz
in case of non-agreement expr. anlaşma olmadığı takdirde
in case of dispute expr. anlaşmazlık halinde
in case of disagreement expr. anlaşmazlık halinde
in our case expr. bizim durumumuzda/örneğimizde
while in another case expr. bir diğer vakada ise
in case of divorce expr. boşanma durumunda
that being the case expr. bu nedenle
in case of divorce expr. boşanma halinde
in case you missed it expr. belki kaçırmışsındır (diye)
in this case expr. bu meyanda
in my case expr. benim durumumda
whatever the case (may be) expr. durum ne olursa olsun
in other case expr. diğer durumda
as is often the case expr. çoğu zaman olduğu gibi
in case of something expr. durumda
in case of something expr. durumunda
as the case may be expr. durumuna göre
state your case expr. durumunuzu bildirin
this being the case expr. hal böyleyken
if that is the case expr. hal böyleyse
in case you have noticed expr. fark ettiysen
in case of any dispute expr. herhangi bir anlaşmazlık durumunda
as the case may be expr. halin icabına göre
this being the case expr. hal böyle olunca
in the case before the court expr. huzurdaki dava
in the best-case scenario expr. en iyi ihtimalle
in case of any dispute expr. herhangi bir anlaşmazlık halinde
should the case occur expr. gerekince
best-case scenario expr. en iyi ihtimalle
either case expr. her halukarda
that being the case expr. hal böyleyken
should the case occur expr. gerektiğinde
in case you have noticed expr. fark ettiyseniz
in no case expr. hiç bir suretle
in case of something expr. halinde
in the latter case expr. ikinci/sonraki durumda
in case of dispute expr. ihtilaf durumunda
in case end up on a desert island expr. ıssız adaya düşersen
as the case may be expr. icabında
in case of adverse weather expr. olumsuz hava durumunda
in case of accident expr. kaza durumunda
in case expr. lazım olur diye
in case not expr. memesi için
in case of accident expr. kaza vukuunda
in the case before the court expr. mahkemenin huzurundaki davada
in case of accident expr. kaza halinde
in case of something expr. olur da
in case of refusal expr. reddedilmesi durumunda
in this present case expr. somut olayda
in case of refusal expr. reddedilmesi halinde
if that is the case expr. söylenenler doğruysa
in the present case expr. somut olayda
in case of refusal expr. ret durumunda
in case of refusal expr. ret halinde
in case of danger expr. tehlike durumunda
in case they grace us with their presence expr. teşrif buyurmaları halinde
in case of danger expr. tehlike anında
in which case expr. ... o durumda
in which case expr. ... ki o durumda
in case of fire expr. yangın halinde
in case of fire expr. yangın durumunda
in the case before the court expr. (mahkeme) huzurdaki davada
in the case of (someone or something) expr. (birinin/bir şeyin) durumunda
in the case of (someone or something) expr. (birine/bir şeye) ilişkin
in the case of (someone or something) expr. (biri/bir şey) hakkında
in the case of (someone or something) expr. (biri/bir şey) örneğinde
in the case of (someone or something) expr. (biri/bir şey) olayında
Colloquial
a hard case n. zor kimse
hard case n. bir kasa içki (alkol)
a hard case n. alaycı kimse
hard case n. baş belası
a hard case n. kıl kimse
hard case n. sorun yaratan tip
a hard case n. çetin ceviz
a hard case n. yorucu kişi
just in case something happens n. acil bir durum olursa diye
a case in point n. bir durumu en iyi biçimde anlatan örnek
big case n. büyük dava
in case you change your mind n. fikrini değiştirme ihtimaline karşılık
a case in point n. ibret verici
a case in point n. ibret
bad case of nerves n. sinirleri bozuk
sad case n. ezik tip
sad case n. umutsuz vaka
case of n. kriz
case of n. nöbet
case of n. vaka
case of n. hali
case of n. durumu
case of n. hastalığı
case of n. rahatsızlığı
flash-case [obsolete] n. hırsız yuvası
flash-case [obsolete] n. hırsızlara kalacak yer sağlayan pansiyon
federal case n. küçük bir sorundan evrilen büyük sorun
federal case n. abartılmış sorun
make out a case against v. aleyhinde delil göstermek
make out a case for v. lehinde delil göstermek
make out like (something is the case) v. (bir şey öyleymiş) gibi davranmak
make out like (something is the case) v. (bir şey öyleymiş) gibi yapmak
work things so (that) (something is the case) v. (bir şey) olsun diye düzenlemeler/ayarlamalar yapmak
work things so (that) (something is the case) v. ayarlamaları/düzenlemeleri (bir şey) olacak şekilde yapmak
be certain that (something will happen or is the case) v. (bir şeydin olacağından/olduğundan) emin olmak
be certain that (something will happen or is the case) v. (bir şeyin olacağını/olduğunu) kesin olarak bilmek
just in case something happens expr. acil bir şeyler olursa
in case of emergency expr. acil lüzum halinde
in any case expr. ama öyle ama böyle
in that case expr. bu durumda
in one's case expr. birine göre/birinin açısından
case is closed expr. dava kapandı
in case of something expr. durumunda