all in - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

all in

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "all in" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 21 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
all in adj. her şey dahil
all in adj. turşu gibi
all in adj. çok yorgun
all in adj. yorgun
all in adj. bitkin
all in expr. bütün servet
all in expr. bütün emekler
Colloquial
all in adj. yorgunluktan tükenmiş
all in expr. bitkin düşmüş
all in expr. her şey dahil
all in expr. her şeyiyle
all in expr. her şeyini vererek
all in expr. tüm kaynaklarını/çabasını seferber ederek
all in expr. her şeyiyle
all in expr. her şeyini vererek
all in expr. tüm kaynaklarını/çabasını seferber ederek
Idioms
all in expr. külçe gibi
all in expr. turşu gibi
Computer
all in expr. tümü içinde
Card
all in adv. (pokerde) rest çekerek
all in adv. bütün çipleri oynayarak

Bedeutungen, die der Begriff "all in" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
all in ballast n. tüvenan balast
all-in ballast n. tuvenan balast
all-in price n. her şey içinde fiyat
all the words in english n. ingilizce'deki bütün kelimeler
all the children in the world n. dünyadaki bütün çocuklar
be all in a fluster v. çırpınmak
put all of one's efforts in a job v. canla başla çalışmak
go off in all these other directions v. bambaşka yönlere gitmek
regret having come (at all/in the first place) v. geldiğine geleceğine pişman olmak
have all sizes and colors in stock v. stokunda tüm ebatlarından/boylarından ve renklerinden bulunmak
be all/completely alone (in the world) v. kimi kimsesi olmamak
say all in v. rest çekmek/demek (pokerde)
support someone in all aspects of something v. birisine bir şeyin her alanında destek olmak
support someone in all aspects of something v. birisine bir şeyin her alanında yardım etmek
all in pieces adj. paramparça
all in bits adj. paramparça
different in all aspects adj. her yönüyle farklı
all in one package adj. hepsi tek pakette
in all conscience adv. vicdanen
in all respects adv. her hususta
in all cases adv. her durumda
all in good time adv. uygun bir zamanda
in all my born days adv. bütün ömrümde
in all probability adv. her ihtimale göre
in the face of all men adv. çevreye karşı
in all my experience adv. bütün hayatım boyunca
in all sincerity adv. tam bir içtenlikle
all in the same breath adv. aynı zamanda
all in all adv. herşeyi hesaba katarak
in all reason adv. mantıki olarak
in the middle of it all adv. tam ortasında
in all my experience adv. bütün ömrümde
in the midst of all this adv. tam bu arada
all in all adv. son
in all adv. toplam
in all adv. hepsi içinde
in all adv. topu topu
all in all adv. neticede
in all conscience adv. pek haklı olarak
in all reason adv. hakkıyla düşünülürse
all in unison adv. hepsi aynı zamanda
all in all adv. her şeyi hesaba katarak
in all likelihood adv. büyük ihtimalle
in all likelihood adv. neredeyse kesin
all in unison adv. hep beraber
all in good time adv. müsait bir zamanda
all in all adv. sonuçta
in all conscience adv. mutlaka
all in all adv. her şey
in all respects adv. her bakımdan
in all adv. hepsi
in all honesty adv. hakikaten
in all honesty adv. sahiden
in all adv. toplam olarak
in all adv. tamamı
in all honesty adv. gerçekten
in all adv. hepsinde
in all adv. topyekun
all in good time adv. zamanı gelince
in all phases adv. tüm aşamalarda
in all steps adv. tüm aşamalarda
in all adv. hepsini toplasan
in all the countries of the world adv. dünyanın bütün ülkelerinde
in all likelihood adv. en iyi ihtimalle
in all probability adv. en iyi ihtimalle
(something) in all ways adv. nereden baksan
all in one breath adv. hepsini bir anda
all in one breath adv. bir solukta
all in one breath adv. bir nefeste
in an all-inclusive manner adv. ayrıntılı bir şekilde
in all aspects adv. her haliyle
in all conditions adv. her koşulda
in all extents adv. her haliyle
in all circumstances adv. her koşulda
in all aspects of adv. her yönden
in all aspects of adv. her bakımdan
in all probability adv. ne olursa olsun
in all probability adv. her türlü olasılıkta
in all reason adv. mantıklı olarak
in all reason adv. mantıken
in almost all cases adv. nerdeyse her durumda
in almost all cases adv. hemen hemen her durumda
in all its aspects adv. bütün yanlarıyla
in all its aspects adv. bütün yönleriyle
in all conscience adv. doğrusu
in all seriousness adv. oldukça ciddi bir biçimde
in all seriousness adv. tüm ciddiyetle
in all seriousness adv. bütün ciddiyetiyle
in all directions adv. dört bir yana
in all adv. toplamda
Phrasals
be all in v. çok yorulmuş olmak
be all in v. mahvolmak
be all in v. tükenmek
be all in v. yorgunluktan bitip tükenmek
Phrases
in all adv. toplam olarak
in all adv. tutar olarak
in all honesty expr. açık söylemek gerekirse
in full possession of all your faculties expr. akli dengesi yerinde
all in one expr. aynı anda
in spite of all these things expr. bütün bunlara rağmen
to put it all in simple terms expr. basitçe söylemek gerekirse
in no time at all expr. çabucacık
in no time at all expr. çok geçmeden
in all fairness expr. doğruyu söylemek gerekirse
in no time at all expr. çabucak
out of all the things in the world expr. dünyadaki bunca şeyin arasından
in no time at all expr. çok çabuk
out of all the things in the world expr. dünyadaki bütün şeylerin dışında
in all fields/branches of life expr. hayatın her alanında
all the outs in free calling all the outs in free expr. elma dersem çık armut dersem çıkma
we all smile in the same language expr. hepimiz aynı dilde gülümsüyoruz
it'll all come out in the wash expr. hiçbir şey gizli kalmaz
all ye all ye outs in free expr. elma dersem çık armut dersem çıkma
in all areas expr. her alanda
in all spheres expr. her alanda
it's all in the name expr. isimden anlaşılıyor
it was all in good fun expr. kötü bir niyet yoktu
all in good time expr. her şeyin bir zamanı var
having all these in mind expr. tüm bunlar göz önüne alındığında
we are all equal in the sight of god expr. tanrının nazarında hepimiz eşitiz
in addition to all these expr. tüm bunların yanında
in all parameters expr. tüm parametrelerde
in the light of all the facts mentioned above expr. yukarıda bahsedilen tüm bu gerçeklerin ışığında
in all fields/branches of life expr. yaşamın her alanında
all knowledge is contained in fandom expr. konuyu dağıtma
all knowledge is contained in fandom expr. asıl konudan uzaklaşma
all knowledge is contained in fandom expr. alakasız konulara kayma
all knowledge is contained in fandom expr. gerekli gereksiz tüm konular hakkında konuşma
all knowledge is contained in fandom expr. her şeyin çorba olması
all knowledge is contained in fandom expr. tüm konuların birbirine girmesi
in (all) fairness (to one) expr. doğrusu
in all innocence expr. masumane bir biçimde
in all truthfulness expr. tüm samimiyetimle
in (all) fairness (to one) expr. doğruyu söylemek gerekirse
in all innocence expr. tüm iyi niyetiyle
in all truthfulness expr. bütün samimiyetimle
in (all) fairness (to one) expr. ne yalan söyleyeyim
in all innocence expr. hiçbir kötülük gütmeden
in all innocence expr. hiçbir art niyet gütmeden
in all innocence expr. safiyane
in all innocence expr. safça
in all innocence expr. safdillilikle
in all innocence expr. art niyetsiz
in spite of all odds expr. tüm zorluklara rağmen
Proverb
all cats are gray in the dark karanlıkta bütün kediler gridir
moderation in all things her şeyi kararında yapmalı
moderation in all things her şey kararında olmalı
all is fair in love and war aşkta ve savaşta her şey mubahtır
all great minds run in the same channel aklın yolu birdir
all cats are gray in the dark zifiri karanlıkta her şey aynıdır
all cats are gray in the dark köre renkten bahsolunmaz
all cats are grey in the dark zifiri karanlıkta her şey aynıdır
all cats are grey in the dark köre renkten bahsolunmaz
all cats are grey in the dark karanlıkta bütün kediler gridir
all cats are gray in the dark zifiri karanlıkta her şey aynıdır
all cats are gray in the dark köre renkten bahsolunmaz
all cats are grey in the dark zifiri karanlıkta her şey aynıdır
all cats are grey in the dark köre renkten bahsolunmaz
all cats are grey in the dark karanlıkta bütün kediler gridir
Colloquial
all the problems in life n. hayattaki bütün sorunlar
place all your eggs in one basket v. her şeyini riske atmak
have it (all) over someone or something (in something) v. (bir şeyde) birinden/bir şeyden çok daha iyi olmak
have it (all) over someone or something (in something) v. (bir şeyde) birinden/bir şeyden açık ara üstün olmak
have it (all) over someone or something (in something) v. (bir şeyde) birini/bir şeyi solda sıfır bırakmak
have it (all) over someone or something (in something) v. (bir şeyde) birini/bir şeyi ezmek
be all in v. çok yorulmuş olmak
be all in v. mahvolmak
be all in v. tükenmek
be all in v. yorgunluktan bitip tükenmek
be all in v. (pokerde) rest çekmek
be all in v. her şeyini ortaya sürmek
be all in v. parası bitmek
be all in v. çok yorulmuş olmak
be all in v. mahvolmak
be all in v. tükenmek
be all in v. yorgunluktan bitip tükenmek
be all in v. (pokerde) rest çekmek
be all in v. her şeyini ortaya sürmek
be all in v. parası bitmek
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin bir şeyine) karışmak
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin bir şeyine) müdahale etmek
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin bir şeyine) dahil olmak
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin bir şeyinin) dibine girmek
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin bir şeyinin) aşırı yakınında durmak
get (all) up in (one's) (something) v. (birini) azarlamak
get (all) up in (one's) (something) v. (birini) fırçalamak
get (all) up in (one's) (something) v. (birini) haşlamak
get (all) up in (one's) (something) v. (birinin) canına okumak
in all likelihood adv. büyük ihtimalle
in all probability adv. büyük bir ihtimalle
in all probability adv. büyük ihtimalle
in all likelihood adv. büyük bir olasılıkla
in all likelihood adv. büyük bir ihtimalle
in all probability adv. büyük olasılıkla
in all probability adv. büyük bir olasılıkla
in all likelihood adv. büyük olasılıkla
all in a tumble expr. altüst
in spite of all expr. bütün bunlara rağmen
in all likelihood expr. çok mümkündür
in all probability expr. çok mümkündür
all in all expr. hepsi
all rolled in one expr. hepsi bir arada
all in all expr. hepsi içinde
all in one expr. hem ... hem de
in all my born days expr. hayatımda (böyle bir şey görmedim vb)
all in one expr. hepsi bir arada
in all aspects expr. nereden baksan
in all aspects expr. nereden bakarsan bak
all people are equal in the eyes of the law expr. kanunun önünde/gözünde tüm insanlar eşittir
all in a tumble expr. karmakarışık
in all aspects expr. nasıl bakarsan bak
all ye all ye outs in free expr. önüm arkam sağım solum sobe
in all probability expr. olası
in all likelihood expr. olası
in the middle of all that fun expr. onca eğlencenin ortasında
all in one piece expr. sapasağlam
all in one expr. tümü bir arada
in all expr. toplam olarak
all in one piece expr. tek parça halinde
all in a sweat expr. ter içinde
in addition to all these expr. tüm bunlara ilaveten
all in all expr. topu topu
in all expr. yekun olarak
all in one piece expr. zarar görmemiş
in all things expr. her zaman
in all things expr. her açıdan
in all things expr. her durumda
in all things expr. daima
in all weathers expr. her türlü hava şartında
all good in the hood expr. her şey yolunda
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. konuyla alakalı alakasız her şeyin konuşulması
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. başka şeyler konuşmaktan sadede gelememe
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. asıl konudan uzaklaşma
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. alakasız konulara kayma
all in (one's) mind expr. (birinin) zihninde
all in (one's) mind expr. (birinin) hayal ürünü
all in (one's) mind expr. (birinin) kafasında kurgu
all in a day's work expr. günlük/gündelik işin bir parçası
all in a day's work expr. normal gidişatın bir parçası
all in a day's work expr. rutinin bir parçası
all in a day's work expr. her gün yapılan işlerin bir parçası
all in the day's work expr. günlük/gündelik işin bir parçası
all in the day's work expr. normal gidişatın bir parçası
all in the day's work expr. rutinin bir parçası
all in the day's work expr. her gün yapılan işlerin bir parçası
all-in expr. her şey dahil
all-in expr. her şey içinde
all-in expr. turşu gibi
all-in expr. çok yorgun
all-in expr. bitkin
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. konuyla alakalı alakasız her şeyin konuşulması
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. başka şeyler konuşmaktan sadede gelememe
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. asıl konudan uzaklaşma
akicif (all knowledge is contained in fanzines/fandom) expr. alakasız konulara kayma
all in (one's) mind expr. (birinin) zihninde
all in (one's) mind expr. (birinin) hayal ürünü
all in (one's) mind expr. (birinin) kafasında kurgu
all in a day's work expr. günlük/gündelik işin bir parçası
all in a day's work expr. normal gidişatın bir parçası
all in a day's work expr. rutinin bir parçası
all in a day's work expr. her gün yapılan işlerin bir parçası
all in the day's work expr. günlük/gündelik işin bir parçası
all in the day's work expr. normal gidişatın bir parçası
all in the day's work expr. rutinin bir parçası
all in the day's work expr. her gün yapılan işlerin bir parçası
all-in expr. her şey dahil
all-in expr. her şey içinde
all-in expr. turşu gibi
all-in expr. çok yorgun
all-in expr. bitkin
in all its bearings expr. tüm yönleriyle
it will (all) come out in the wash expr. hiçbir şey gizli kalmaz
it will (all) come out in the wash expr. her şey gelip geçer
it will (all) come out in the wash expr. her şey yoluna girer
imnaaho (in my not at all humble opinion) expr. pek naçizane olmayan fikrime/düşünceme/görüşüme göre
imnsho (in my not at all humble opinion) expr. pek naçizane olmayan fikrime/düşünceme/görüşüme göre
it's all in your mind expr. hepsi senin kafanda/zihninde (hepsi gerçek olmayan senin hayal ettiğin şeyler)
it's all in your mind expr. kafanda kuruyorsun
I've never (done something) in all my (born) days expr. hayatımda hiç (bir şeyi) yapmadım
I've never (done something) in all my (born) days expr. hayatımda hiç (bir şeyi) hissetmedim, duymadım, görmedim, deneyimlemedim, yaşamadım
what's all this in aid of? expr. ne yararımıza?
what's all this in aid of? expr. amacı ne?
what's (all) ˈthis in aid of? [uk] expr. bunun ne yararı var?
what's (all) ˈthis in aid of? [uk] expr. bunun amacı/nedeni ne?
Idioms
all the difference in the world n. dünya kadar fark olması
all the difference in the world n. dünyalar kadar farklı
all the difference in the world n. olayın tamamen değişmesi/olayın bambaşka bir boyuta taşınması
all the difference in the world n. dağlar kadar fark
all (one's) taste is in (one's) mouth n. zevksiz
all (one's) taste is in (one's) mouth n. zevk yoksunu
all (one's) taste is in (one's) mouth n. zevk fakiri
put all your eggs in one basket v. tek bir şeye bel bağlamak
come in all shapes and sizes v. her çeşidi mevcut olmak
come in all shapes and sizes v. çeşit çeşit/türlü türlü olmak
come in all shapes and sizes v. farklı şekil ve boyutları bulunmak
come in all shapes and sizes v. farklı tipleri olmak
be in all somebody's glory v. bayram yapmak
be all up in one's grill v. birinin yakasından düşmemek
be all up in one's grill v. bir kişinin yakasından düşmemek
have all the time in the world v. dünya kadar vakti olmak
have all the time in the world v. çok zamanı olmak
be all done in v. dermanı kesilmek
be all done in v. çok yorulmak
run off in all directions v. çil yavrusu gibi dört bir yana dağılmak
be in all somebody's glory v. çok mutlu/başarılı/güzel olmak
ride off in all directions v. dört dönmek
ride off in all directions v. çil yavrusu gibi dört bir yana dağılmak
be in all somebody's glory v. gün doğmak
be all in a day's work v. günlük işinin bir parçası olmak
be all in a day's work v. her gün yaptığı şeyin bir parçası olmak
have all the time in the world v. istemediği kadar çok zamanı olmak
be all in one's mind v. kafasında büyütmek
put all one's eggs in one basket v. sermayeyi kediye yüklemek
be all done in v. takati kalmamak
put all one's eggs in one basket v. varını yoğunu riske atmak
be all in the mind v. (büyütülecek bir şey değil) sadece kafasında büyütmek
be all done in v. yapacak gücü kalmamak
put all one's eggs in one basket v. varını yoğunu tehlikeye atmak
be all done in v. yorgun düşmek
make all the difference (in the world) v. fark yaratmak
make all the difference (in the world) v. fark edilebilir bir etki/değişiklik yaratmak
make all the difference (in the world) v. renk getirmek
make all the difference (in the world) v. gelişim sağlamak
make all the difference (in the world) v. dünyasını değiştirmek
make all the difference (in the world) v. yeni bir soluk katmak/getirmek
run off in all directions v. bir çok şeyi aynı anda yürütmeye/yapmaya çalışmak
run off in all directions v. bir çok şeyi aynı anda idare etmeye çalışmak
run off in all directions v. bir çok şeye aynı anda yetişmeye çalışmak
run off in all directions v. aynı anda bir çok rol üstlenmek
run off in all directions v. aynı anda her şeye yetişmeye çalışmak
run off in all directions v. dağınık bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. düzensiz bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. amaçsız bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. başıboş hareket etmek
run off in all directions v. kontrolsüz hareket etmek
run off in all directions v. dağınık hareket etmek
be all in v. her şeyini adamak
be all in v. her şeyiyle bir işe baş koymak
be all in v. her şeyiyle bir işte var olmak
be all in v. bir işe her şeyiyle girmek
be all in v. bir iş için her şeyini ortaya koymak
have all (one's) eggs in one basket v. sermayeyi kediye yüklemek
have all (one's) eggs in one basket v. varını yoğunu riske atmak
have all (one's) eggs in one basket v. varını yoğunu tehlikeye atmak
have all (one's) eggs in one basket v. tüm enerjisini/kaynaklarını kaybetmek pahasına tek bir yere harcamak/yatırmak
have it (all) over someone or something (in something) v. birini ya da bir şeyi (bir şeyde) geride bırakmak
have it (all) over someone or something (in something) v. (bir şeyde) birinden ya da bir şeyden çok iyi olmak
have it (all) over someone or something (in something) v. birini ya da bir şeyi (bir şeyde) gölgede bırakmak
get all one's ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
get all one's ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
get all one's ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
get all one's ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
get all one's ducks in a row v. işlerini düzenlemek
get all one's ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
get all one's ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
have all one's ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
have all one's ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
have all one's ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
have all one's ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
have all one's ducks in a row v. işlerini düzenlemek
have all one's ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
have all one's ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
get all (of) (one's) ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini düzenlemek
get all (of) (one's) ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
get all one's ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
get all one's ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
get all one's ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
get all one's ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
get all one's ducks in a row v. işlerini düzenlemek
get all one's ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
get all one's ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
have all one's ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
have all one's ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
have all one's ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
have all one's ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
have all one's ducks in a row v. işlerini düzenlemek
have all one's ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
have all one's ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
get all (of) (one's) ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini muntazamca yapmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
get all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini düzenlemek
get all (of) (one's) ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
get all (of) (one's) ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
be all in the mind v. sadece kafasında büyütmek
be all in the mind v. yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak
be all in the mind v. kafasının içinde var olmak
be all in the mind v. gerçekte var olmamak
be all in the mind v. hayali olmak
be all in one's the mind v. sadece kafasında büyütmek
be all in one's the mind v. yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak
be all in one's the mind v. kafasının içinde var olmak
be all in one's the mind v. gerçekte var olmamak
be all in one's the mind v. hayali olmak
be all in somebody's mind v. sadece kafasında büyütmek
be all in somebody's mind v. yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak
be all in somebody's mind v. kafasının içinde var olmak
be all in somebody's mind v. gerçekte var olmamak
be all in somebody's mind v. hayali olmak
be all in the mind v. sadece kafasında büyütmek
be all in the mind v. yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak
be all in the mind v. kafasının içinde var olmak
be all in the mind v. gerçekte var olmamak
be all in the mind v. hayali olmak
be (all) in a good cause v. iyi bir amaç için olmak
be (all) in a good cause v. iyi bir amaca hizmet etmek
be (all) in a good cause v. hayırsever/hayırlı bir amaca hizmet etmek
be (all) in a good cause v. yapmaya değer olmak
be (all) in favour of something/of doing something v. bir şeyi/bir şeyi yapmayı desteklemek
be (all) in favour of something/of doing something v. bir şeyin/bir şey yapmanın destekçisi olmak
be (all) in favour of something/of doing something v. bir şeyden/bir şeyi yapmaktan yana olmak
get (all) up in (one's) face v. (birinin) burnunun dibine girmek
get (all) up in (one's) face v. (birinin) burnunun dibinde/aşırı yakınında durmak
get (all) up in (one's) face v. (birini) azarlamak
get (all) up in (one's) face v. (birini) fırçalamak
get (all) up in (one's) face v. (birini) haşlamak
get (all) up in (one's) face v. (birinin) canına okumak
get (all) up in (one's) face v. (birinin) yüzüne doğru çıkışmak
get (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) hazırlıklarını tamamlamak
get (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) işlerini yoluna koymak
get (all) your ducks in a row [us] v. (her şeyi) düzene/sıraya koymak
get (all) your ducks in a row [us] v. (tamamen) hazır ve organize olmak
have (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) hazırlıklarını tamamlamak
have (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) işlerini yoluna koymak
have (all) your ducks in a row [us] v. (her şeyi) düzene/sıraya koymak
have (all) your ducks in a row [us] v. (tamamen) hazır ve organize olmak
get/have (all) your ducks in a row [us] v. deveyi düze çıkarmak
get/have (all) your ducks in a row [us] v. hazırlıklarını tamamlamak
get/have (all) your ducks in a row [us] v. işlerini yoluna koymak
get/have (all) your ducks in a row [us] v. işleri muntazamca yapmak
get/have (all) your ducks in a row [us] v. işleri düzenlemek
get/have (all) your ducks in a row [us] v. işleri nizam içinde yürütmek
have (all) your ducks in a row [us] v. deveyi düze çıkarmak
have (all) your ducks in a row [us] v. işleri muntazamca yapmak
have (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) işleri düzenlemek
get (all) your ducks in a row [us] v. deveyi düze çıkarmak
get (all) your ducks in a row [us] v. işleri muntazamca yapmak
get (all) your ducks in a row [us] v. (bütün) işleri düzenlemek
have all (of) (one's) ducks in a row v. deveyi düze çıkarmak
have all (of) (one's) ducks in a row v. hazırlıklarını tamamlamak
have all (of) (one's) ducks in a row v. işlerini yoluna koymak
have all (of) (one's) ducks in a row v. işleri muntazamca yapmak
have all (of) (one's) ducks in a row v. işleri düzenlemek
have all (of) (one's) ducks in a row v. işleri nizam içinde yürütmek
have all (of) (one's) ducks in a row v. her şeyi düzene/sıraya koymak
have all (of) (one's) ducks in a row v. tamamen hazır ve organize olmak
have curves in all the right places v. kıvrımlı hatlara sahip olmak
have curves in all the right places v. yuvarlak hatlı bir vücuda sahip olmak
have curves in all the right places v. balık etli olmak
have curves in all the right places v. düzgün vücut hatlarına sahip olmak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. dünyaları verseler (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. hiçbir surette (bir şey) yapmamak
wouldn't do (something) for all the tea in china v. kat'iyen (bir şey) yapmamak
all in a dither adj. gergin
all in a dither adj. kafası karışık
all in a dither adj. rahatsız
all in a dither adj. gerginlik içinde
all in a dither adj. kafası karışmış
all in a dither adj. heyecan içinde
all in a dither adj. telaş içinde
all knowledge is contained in fandom expr. her kafadan bir ses çıkıyor
all knowledge is contained in fandom expr. konuyla alakalı alakasız her şey konuşuluyor
all knowledge is contained in fandom expr. başka şeyler konuşmaktan sadede gelememe
all knowledge is contained in fanzines expr. her kafadan bir ses çıkıyor
all knowledge is contained in fanzines expr. konuyla alakalı alakasız her şey konuşuluyor
all knowledge is contained in fanzines expr. başka şeyler konuşmaktan sadede gelememe
all . . . in the world expr. dünyadaki bütün …lar
all in favor expr. (oy verme sırasında) evet diyenler
all in one's head expr. kafasında kurmuş
all in one's head expr. hayal ürünü
all in one whack [us] expr. bir seferde
in no time at all expr. aniden
all in the family expr. aile arasında (gizli vb)
all in the same boat expr. aynı durumda
all in all expr. ayrıntısına inildiğinde
in no time at all expr. bir anda
all in one breath expr. bir solukta
all in one breath expr. bir nefeste (söylemek)
in all (one's) puff expr. bütün hayatı boyunca
don't spend it all in one place expr. Bozdur bozdur harca
all in all expr. bütün olarak (değerlendirildiğinde)
not for all the tea in china expr. dünyaları verseler
would not do something for all the tea in China expr. dünyaları verseler
in all but name expr. her şeyi var, bir tek ismi yok
would not do something for all the tea in China expr. hiçbir surette
all in all expr. genel olarak (değerlendirildiğinde)
all in a day's work expr. gündelik işin bir bölümü
in all but name expr. her şeyi tam, bir tek ismi eksik
in no time at all expr. hemen/anında
would not do something for all the tea in China expr. kat'iyen
in all modesty expr. söylemesi ayıp (kendi başarılarından bahsederken)
all in one breath expr. soluksuz/soluk almadan (konuşma)
all in one piece expr. sağ salim
all in one piece expr. tek parça