bir de - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

bir de



Bedeutungen von dem Begriff "bir de" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 22 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
bir de besides adv.
bir de plus adv.
bir de also adv.
bir de and what's more adv.
bir de on the top of it adv.
bir de moreover adv.
bir de and also adv.
bir de finally adv.
bir de into the bargain adv.
bir de on the side adv.
bir de on top of it adv.
bir de item adv.
bir de boot adv.
bir de in addition adv.
bir de and what is more adv.
bir de in addition to prep.
bir de on to prep.
bir de and conj.
Phrases
bir de which in turn expr.
Idioms
bir de as if that were not enough expr.
bir de by the same token expr.
bir de to boot expr.

Bedeutungen, die der Begriff "bir de" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
çin'de bulunan bir sıradağ kuenlun n.
kuzey kore'de bir bölge kyongsong n.
abd'de gizli bir yasadışı grup cosa nostra n.
erkin bir hükümdarın elinde değil de halkın elinde bulunduğu yönetim biçimi republic n.
müziği varolan hareketleri bilinmeyen 13.yüzyılda napoli'de yaygın olan hareketli bir dans türü saltarello n.
güneydoğu ingiltere'de bir kent epsom n.
çin'de bir yarımada kowloon n.
abd'de ana yola katılan veya onu kesen bir başka yol crossroad n.
abd'de hizmet veren bir telefon firması telco n.
yahudiler'de giyilen bir tür başlık yarmelke n.
her iki kategoriye de girebilecek bir durum borderline case n.
suyun 0*'de donup 80*'de kaynadığı eski bir ısı ölçeği réaumur n.
keşmir'de yüksek bir dağ k2 n.
güney ingiltere'de bir kıyı bölgesi bournemouth n.
israil'de bir aşiret dan n.
musevilik'de roşaşana ve yom kipur bayramlarında çalınan koç veya keçiboynuzundan yapılmış bir boru shofar n.
eskiden ingiltere'de sopa ve topla oynanan bir tür takım oyunu shinty n.
ingiltere'de bir şehir chester n.
cezayir'de bir şehir constantine n.
ingiltere'de bir şehir plymouth n.
abd'de bir şehir plymouth n.
abd'de uzakdoğu dahil asya'nın herhangi bir yerinden gelen kişi asian n.
kentucky'de bir bölge bluegrass n.
nepal'de bir halk gorkha n.
filipinler'de bir etnik grup bicolano n.
çin'de sincan uygur özerk bölgesi'nde yaşayan bir halk dolang n.
çin'de sincan uygur özerk bölgesi'nde yaşayan bir halk dolan n.
çin'de yaşayan bir türk halkı salar n.
ingiltere'de bir şehir brighton n.
abd'de bir genç kızın 16. yaşgününde yapılan doğumgünü kutlaması sweet sixteen n.
eskiden ingiltere'de zenginlerin ve soyluların kullandığı bir yaka türü piccadilly n.
faaliyeti bir arada özellikle de güçlükle sürdürmeye çalışma juggling n.
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması mamihlapinatapai n.
iki kişinin de çok istediği halde yapamadığı bir şeyi belki karşıdaki kişi teklif eder diye birbirleriyle bakışması mamihlapinatapei n.
galler'de bir yerleşim yeri pontypool n.
-de olmayan bir özellik a feature absent in n.
celile (israil'de bir bölge) galilee n.
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit gangnam n.
korece nehrin güneyi anlamına gelen güney kore'de son derece varlıklı bir muhit kangnam n.
güneybatı ingiltere'de konuşulan bir kelt dili cornish language n.
nba'de takımların bir sezonda oyuncularına ödeyebileceği maksimum miktar salary cap n.
sscb'de idari bir kurumun başındaki görevli commissar n.
fransa pireneler' de yer alan bir azınlık grup cagot n.
kuzey batı ingiltere'de, manchester'da bulunan üniter bir bölge tameside n.
14. yy'de italya'da doğan bir iskambil oyunu tarok n.
15. yy'de italya'da doğan bir iskambil oyunu taroc n.
1820 de napoli'de kurulmuş şantajcı ve gaspçı bir mafya örgütü camorra n.
dublin'de bilinen bir tiyatro abbey theatre n.
(incil'de) metinden alıntı yaparken kullanılan belirli bir bölüm ve ayet chapter and verse n.
israil'de bir askeri gençlik örgütü nahal n.
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse nonimmigrant [usa] n.
daha önceden saat 15:00'de yapılan, şimdilerde roma katolik kilisesi'nde biraz daha erkene alınmış bir ayin noon [obsolete] n.
ingiltere'de üniversite denetimleri sırasında içilmek için üretilen bir tür bira audit ale n.
ilk kez köln'de üretilmiş bir çeşit parfüm eau-de-cologne n.
atın üzerinde bacakların ikisi de bir tarafta oturma pozisyonu (genel olarak kadınların kullandığı at biniş şekli) sidesaddle n.
abd'de yaşayan bir tunika halkı yazoo n.
çin'de bir etnik grup zhuang n.
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylu baron n.
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylunun soyundan gelen kimse baron n.
filipinler'de kullanılan uzun geniş bir bıçak barong n.
ingiltere'de savaş bölgelerinde yaşamış olanlara verilen bir soyadı battle n.
galler'de yaygın olan baba kökenli bir soyadı evans n.
kuzeydoğu zimbabve'de yaşayan bir bantu halkına mensup kimse korekore n.
bengal'de yaşayan bir dravid halkına mensup kimse male n.
1931'de kurulan afrikaner gençlik hareketinin bir üyesi voortrekker n.
eskiden mısır ve türkiye'de kullanılmış bir altın sikke xeriff n.
tv'nin çerçeve hızını artırarak görüntüsünü pürüzsüz hale getiren ve bazen de abartılı gerçek ve garip bir görüntü veren bir tv teknolojisi motion smoothing n.
(eskiden ingiltere'de) düşkün bir kimsenin yararına düzenlenen bir festival bidale [obsolete] n.
eskiden abd'de yaşayan bir kızılderili halkına mensup kimse biloxi n.
1920'li yıllarda abd'de ortaya çıkan bir dans black bottom n.
el falcılarının saldırganlık veya dayanıklılık, bazen de çabuk alevlenen bir mizaç ile ilişkilendirdikleri el çizgisi martian n.
(ingiltere'de) dokumacı kimseler için kullanılan mesleki bir soyadı webster n.
bedfordshire'de bir malikane woburn abbey n.
aynı anda hem iyi bir eş olan hem de profesyonel bir kariyere sahip olabilen bir kadın wonder woman n.
abd'de yaşayan bir kızılderili kabilesinin üyesi blood n.
(hawaii'de) yabancılar için kullanılan bir ifade haole n.
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen meissen n.
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen meissen china n.
saksonya kralının himayesi ile 1715 civarında dresden yakınlarındaki meissen'de üretilmeye başlanan, hem süs hem de sofra takımı olarak kullanılan sert hamurlu bir porselen meissen ware n.
(ingiltere'de) orta sınıftan gelen ailelerin çocukları için bir okul middle school [obsolete] n.
güneydoğu ingiltere'de eski bir idari bölge middletown n.
londra, ingiltere'de bir asma köprü millennium bridge n.
sudan sterlininin 1000'de 1'ine eşit olan bir birim millim n.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan mısır para birimi millieme n.
bir pound'un 1000'de 1'ine eşit olan sudan para birimi millieme n.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir kütle birimi milligramme [uk] n.
bir gramın 1000'de 1'ine eşit olan bir ağırlık birimi milligramme [uk] n.
on sekizinci yüzyılda ingiltere'de kullanılan deri bir maşrapa bombard n.
eskiden abd'de bir tür komedi gösterisinin komedyeni bones n.
1600 ve 1700'lerde ingiltere'de popüler olan bir zar oyunu hazard n.
incil'de geçen bir kadın adı hephzibah n.
ingiltere'de uzman armacıların oluşturduğu bir kuruluş heralds' college n.
ingiltere'de uzman armacıların oluşturduğu bir kuruluş tarafından kullanılan bina heralds' college n.
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci mini-mart n.
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen minton n.
ingiltere'de 1960'lı yıllarda hippilere karşı gelişen bir gençlik altkültürü bootboys n.
eskiden britanya kontrolündeki çin'de kullanılan bir afyon ölçüm birimi hoon [obsolete] n.
ingiliz, irlanda ve galler'de kullanılan bir soyisim hopkins n.
ingiltere'de yapılan bir panayır hopping [dialect] [uk] n.
galce ve ingilizce'de kullanılan bir soyadı hughes n.
çin'de kullanılan ve 0.1518 akreye eşdeğer olan bir arsa alanı birimi mou n.
eskiden ingiltere'de kadınların taktığı üçgen şeklinde bir başlık gable n.
ingiltere'de bir kasaba huntingdon n.
dubai'de bir gökdelen burj dubai n.
dubai'de bir gökdelen burj khalifa n.
bir soylunun kendisi de soylu olan hizmetkarı gentleman n.
japonya ve çin'de tutkal yapımında kullanılan gloiopeltis cinsi bir alg glue plant n.
yılbaşı arifesinde moray'de tutuşturulan bir tür fıçı clavie [scotland] n.
mryland'de bulunan, belediyeye ait olmayan bir alan darlington n.
kentucky'de özerk bir bölge denton n.
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen dernek grange n.
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen çiftçi derneğine mensup kimse granger n.
çiftçilerle üreticileri ve üreticilerle de tüketicileri bir araya getirmeyi hedefleyen çiftçi derneklerinin politikaları grangerism n.
eskiden abd'de posta pullarında kullanılan bir tür desen grill n.
eskiden abd'de posta pullarında kullanılan bir tür desen grille n.
guarana bitkisinin tohumlarından yapılan, içeceklere katılan ve de bitkisel ilaç olarak kullanılabilen bir preparat guarana n.
abd'de bulunan büyük bir sağlık bilgi sistemleri firması idx n.
papua yeni gine'de kullanılan bir tür toprak fırın mumu n.
delaware'de yaşayan bir amerikan yerli kabilesine mensup kimse munsee n.
18. yüzyılda ingiltere'de kurulan gizli bir yardımlaşma derneğinin üyesi odd fellow n.
18. yüzyılda ingiltere'de kurulan gizli bir yardımlaşma derneğinin üyesi oddfellow n.
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı okanagan n.
eskiden abd'de kullanılan bir kadın ismi ola n.
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı onondaga n.
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı onondaga n.
galler'de müzik, drama, şiir ve güzel sanatlarda yarışmalarla dolu bir festival royal national eisteddfod n.
eskiden isviçre'de kullanılan kısa bir kılıç baselard n.
eskiden ingiltere'de kullanılan bir takvim clog n.
eskiden ingiltere'de kullanılan bir takvim clog almanac n.
(ingiltere'de) eskiden maliye bakanlığı'na bağlı bir daire pipe office n.
ingiltere'de bir malikane cliveden n.
abd'de yaşayan bir kızılderili halkı crow n.
çin'de kullanılan bir ağırlık birimi fen n.
(japonya'da geliştirilen ve birleşik devletler'de kullanılan) küçük bir balıkçı teknesi panga n.
abd'de üretilmiş bir delikli pano markası pegboard® n.
abd'de üretilmiş bir delikli pano markası peg-board® n.
fox valley'de yaşayan yerli bir halk sauk n.
fox valley'de yaşayan yerli bir halk sac n.
(eskiden) ingiltere'de avukatların taktığı beyaz bir takke coif n.
(eskiden) ingiltere'de avukatların taktığı beyaz bir takke coiffe n.
kentucky'de özerk bir topluluk coin n.
bir büyük bir de küçük tekerleği bulunan ilkel bir bisiklet türü ordinary n.
her bir parçasının hem bir araç hem de amaç olduğu bir varlık organism n.
ingiltere'de bir tarihi bina osborne house n.
1842'de saban üretimi yapmak için kurulmuş bir fabrika parlin & orendorff co. n.
madrid'de bir sanat galerisi prado n.
eskiden iskoçya ve kuzey ingiltere'de kullanılan bir arazi birimi ploughgate n.
eskiden iskoçya ve kuzey ingiltere'de kullanılan bir arazi birimi plowgate n.
16. yüzyılda ingiltere'de icat edilmiş bir işkence aleti scavenger's daughter n.
bir derecelik açının 3600'de birine karşılık gelen açı second of arc n.
fransa'nın ile-de-france bölgesinde bulunan bir idari bölge seine-et-marne n.
(eskiden ingiltere'de) küçük bir bahşiş karşılığında merhumun göğsünden ekmek parçası yiyerek o kişinin günahlarını üzerine aldığı düşünülen kimse sin eater n.
(eskiden ingiltere'de) küçük bir bahşiş karşılığında merhumun göğsünden ekmek parçası yiyerek o kişinin günahlarını üzerine aldığı düşünülen kimse sin-eater n.
bir metnin, özellikle de kutsal metinlerin eleştirel bir şekilde yorumlanması exegesis n.
(ingiltere'de) herhangi bir bira yapımcısına ait olmayıp sahibinin kendi birasını ürettiği veya birayı istediği yerden satın aldığı bar free public house n.
abd'de eski bir uluslararası radikal işçi hareketi ve sendikası iww n.
kuzeydoğu çin'de eski bir eyalet sungkiang n.
bir iyilik edip de bir yardımda bulunmak be good enough to v.
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak maroon v.
asıl işinden başka bir işte de çalışmak moonlight v.
-de önemli bir rolü olmak feature in v.
de yeni bir dönemi başlatmak usher in a new era of v.
(eskiden new england ve galler'de nişanlı çiftlere özgü bir gelenek) tamamen giyinik olarak aynı yatakta uyumak bundle v.
geçmişteki bir süre için de geçerli olan retroactive adj.
geçmişteki bir süreyi de kapsayan retroactive adj.
(bir şeyi yapmaya) pek de hevesli/istekli olmayan less than desirous adj.
esas boyutun hem üstünde hem de altında varyasyona izin veren bir tolerans spesifikasyonuna ait veya ilgili bilateral adj.
new york'taki arazileri yerleşimcilere satmak amacıyla hollanda'da 1791'de kurulan bir arazi sahipliği şirketine ait veya ilgili holland adj.
eskiden ingiltere'de yaygın yapılan eski bir halk dansıyla ilgili morris adj.
aynı anda hem dört kenarlı düşey bir prizmanın kenarlarına hem de yatay bir prizmaya paralel olan dilinimleri bulunan diprismatic adj.
üstüne bir de boot adv.
iki elini de kullanabilir bir halde two-handedly adv.
hiç de nazik olmayan bir şekilde ungallantly adv.
pek de uzak olmayan bir tarihte in the not too distant past adv.
ne fiziksel ne de zihinsel bir şekilde neutrally adv.
bir nebze de olsa something adv.
(belli bir öğün)de for prep.
galce’de iğrenme ve nefret belirten bir ifade ach-y-fi interj.
her üç …de bir tri- pref.
…de biri anlamını veren bir son ek -fold suf.
ingiltere'de dük, düşes gibi soylulara yönelik bir hitap kelimesi your grace expr.
1819 yılında abd'de kurulmuş, siyasi olmayan bir kardeşlik örgütü ioof (independent order of odd fellows) abrev.
ingiltere'de bir şövalyelik unvanı cvo (commander of the royal victorian order) abrev.
Phrasals
'-de (bir şey) yetiştirmek plant (something) on v.
bir şeyin üstüne bir de top something off v.
bir de bir şeyin üstüne top something off v.
riski azaltmak için bahsin bir kısmını veya tamamını diğer bahisçilerde de oynamak lay off v.
üstüne bir de cap off v.
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de cap off v.
-de (bir şey) algılamak detect in v.
-de (bir şey) sezmek detect in v.
-de (bir şey) fark etmek detect in v.
-de (bir şey) hissetmek detect in v.
başka bir şey görevi de yapmak double as v.
aynı zamanda bir şey de olmak double as v.
'-de (bir şey) yemek have for v.
-de bir bilgi yayımlamak post on v.
-de rahat bir duruma gelmek relax into v.
-de daha iyi bir pozisyona gelmek/ulaşmak rise in v.
(bir şeyi) güçlükle de olsa idare etmek stumble through (something) v.
Phrases
diğerlerinden de bayağı bir whole bunch of others v.
diğerlerinden de bir hayli whole bunch of others v.
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de not so much (something) as (something else) adv.
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de not so much something as something adv.
(bir şey) olmasını geçtim (başka bir şey) de not so much (something) as (something else) adv.
(bir şey) olmasını geçtim (başka bir şey) de not so much something as something adv.
bir (de) bakmışsın before you know where you are adv.
bir (de) bakmışsın before you know it adv.
bu süre içerisinde ayrıca/bir de in between times adv.
bir de sen bak/değerlendir bakalım you be the judge of that expr.
ölürüm de (bir şeyi) yapmam would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok a is one thing, b is (quite) another expr.
bir de şu şeklide ifade edersem to put it another way expr.
bir de şu şeklide ifade edersem put another way expr.
umulanın (ya da umduğunun) aksine pek de bir işe yaramadı for all the good it did expr.
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok nothing's wrong but nothing's true expr.
üstüne bir de to boot expr.
(bir de o) eksik kalsın could do without (something) expr.
bir de o eksik kalsın could/can do without something expr.
amerikalı aktörlerin "doktor değilim ama tv'de doktoru canlandırıyorum" sözünden ortaya çıkmış alaycı bir ifade and I don't play one on tv expr.
bir de üstüne as if that were not enough expr.
(bir şeyi) de unutmadan not forgetting (someone or something) expr.
ve bir şey de arttı and something to spare expr.
ve üstüne de bir şey kaldı and something to spare expr.
ve geriye de bir şey arttı and something to spare expr.
bir şey yetti de arttı and something to spare expr.
ve bir şey de arttı with something to spare expr.
ve üstüne de bir şey kaldı with something to spare expr.
ve geriye de bir şey arttı with something to spare expr.
bir şey yetti de arttı with something to spare expr.
(biri/bir şey) de cabası to say nothing of (someone or something) expr.
bir şey de cabası to say nothing of something expr.
Proverb
adına başka bir şey de deseydik gül yine aynı güzellikte kokacaktı rose by any other name would smell as sweet
her şey bitti desen de bir umut vardır it's always darkest just before the dawn
her şey bitti desen de bir umut vardır darkest hour is just before the dawn
her öykünün bir de diğer yüzü vardır there are two sides to every story
her öykünün bir de diğer yüzü vardır there are two sides to every question
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz liar is not believed when he tells the truth
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz liar is not believed even when he tells the truth
sana başkalarının dedikodusunu yapan bir gün senin de dedikodunu yapar a dog that'll bring a bone will carry a bone
bazen sabırlı olup beklemek de bir iştir they also serve who only stand and wait
durup beklemek de bir iştir they also serve who only stand and wait
bazen bir şey yapmak istesen de durup sabırla beklemen gerekir they also serve who only stand and wait
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
işini yaparken bir elinle de kendini koru/tutunacak bir şeyin olsun one hand for oneself and one for the ship
kötü de olsa bir mazeretin olsun a bad excuse is better than none
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz the liar is not believed when he tells the truth
yalancı kırk yılda bir doğru söylese de inanan olmaz a liar is not believed when he tells the truth
ölüm de hayatın bir parçası dying is as natural as living
eğer bir koyun hendekten atlarsa, diğerleri de arkasından atlar/onu takip eder if one sheep leaps over the ditch, all the rest will follow
Colloquial
1900'lerin başında abd'de yapılan bir salon dansı bunny hug n.
abd'de bir eyalet aquidneck island n.
eskiden ingiltere'de kullanılan bir tartı ve ağırlık auncel n.
2017'de moda olan açık bir pembe tonu millennial pink n.
batı abd'de bir eyalet mormon state n.
bir fincan kahve/çay ve bazen de atıştırmalıktan oluşan ara öğün mug–up n.
ingiltere'de yaygın bir soyadı clapham n.
abd'de bir köprü golden gate n.
(batı abd'de) çiftlikte tatil yapan şehirli bir doğu amerikalı dude [dialect] n.
(abd'de) bir milyon adet satan albüm veya şarkı platinum disc n.
abd'de göçmenlere ve katoliklere muhalefet amaçlı 1850'lerde kurulmuş eski bir siyasi partiye mensup kimse sam n.
birinde suçladığı (bir şeyi) kendisi de yapmamak not so much as (do something) v.
gidip de (bir şeyi) yapamamak can't very well (do something) v.
(bir şeyi yapmak) pek de doğru/uygun olmamak can't very well (do something) v.
gidip de (bir şeyi) yapamamak couldn’t very well (do something) v.
(bir şeyi yapmak) pek de doğru/uygun olmamak couldn’t very well (do something) v.
(sokak gösterilerindeki eylemcileri de dahil ederek) belirli bir alanı kordonla çevirmek kettle [uk] v.
üstüne bir de top off v.
bir de üstüne top off v.
bir de üstüne üstlük top off v.
(bir şey) olduğu kadar/olmasının yanı sıra (başka bir şey) de olmak be not so much (something) as (something else) v.
bir şey olduğu kadar/olmasının yanı sıra başka bir şey de olmak be not so much something as something v.
'de böyle bir kapasitesi olmak have it in you v.
pek de iyi (bir şey) olmamak be not much of a (something) v.
üstüne bir de cap it all v.
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de cap it all v.
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak not care a rap (for someone or something) v.
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak not give a rap (for someone or something) v.
ben de bir şey oldum/yaptım, bilirim know what it is to be/do something v.
bir şey benim de başımdan geçti/bir şeyi ben de yaptım, bilirim know what it is to be/do something v.
pek de iyi bir şey olmamak not be much of a something v.
pek de bir şey olmamak not be much of a something v.
pek de etkileyici bir şey olmamak not be much of a something v.
(bir şeyi) ölürüm de yapmam/ölür de yapmaz somebody wouldn't be seen/caught dead... v.
bir alandan başka bir alana geçip ikisinde de başarılı olan crossover adj.
bir de baktım ki the next thing (I knew)… expr.
hiç yoktan/en azından (bir şey de) var can't be bad expr.
işin ucunda (bir şey de) var can't be bad expr.
hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var can't be bad expr.
bu kadar (bir şey) de olunmaz ki canım! how (something) can you be? expr.
bir şeysiz de yapabilirsin you can dispense with (something) expr.
bir nebze de olsa to some extent expr.
bir de üstüne üstlük top it all expr.
bir tane de benden/bizden and one more for luck expr.
bunlar yetmiyormuş gibi bir de top it all expr.
bir de iyi tarafından bak look at the bright side expr.
bir de bunun üstüne to make matters worse expr.
bir tane de benden/bizden and one for luck expr.
bir de bu yetmezmiş gibi to make matters worse expr.
şans bir gün bize de güler every dog has its day expr.
(eğer bir soruya yanıt olarak söylendiyse) hiç de (öyle) değil hardly expr.
(özellikle birisinin bardağına bir şeyler doldururken) yeter de say when expr.
(bir şey yapmak) hiç de mantıklı olmamak can’t/couldn’t very well do something expr.
haydi bir kere de boş ver! be a devil! [uk] expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok (something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de allah god knows (that) I've tried expr.
hiç de öyle bir şey ... nothing of the kind expr.
hiç de öyle bir şey ... nothing of the sort expr.
artı bir olarak ben de ("me too" ifadesinin ardından) me three expr.
kalkmış bir de of all the expr.
utanmadan bir de of all the expr.
bir de soruyor musun? (are) you kidding (me)? expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
ve üstüne bir şey de kaldı and to spare expr.
gören de (bir şey) zannedecek/zanneder anyone would think (something) expr.
(benim de) deneyimlediğim bir şey (, bilirim) (I've) been there(, done that) expr.
(bir şey) de denebilir can you/we say (something)? expr.
1994-2011 arasında abd'de yürürlükte olan ve eşcinsellerin orduda görev almalarını yasaklayan fakat cinsel yönelimini gizli tutanlara karşı da ayrımcılığı önleyen bir kanun don't ask, don't tell, don't harass, don't pursue expr.
biri bir şey de yapabilir he/she would just as soon do a expr.
bir şey de olur diğeri de he/she would just as soon do a expr.
biri bir şey de yapabilir başka bir şey de he/she would just as soon do a (as b) expr.
bir şey de olur diğeri de he/she would just as soon do a (as b) expr.
bu (bir şey) değil de ne? if that's not (something), (then) I don't know what is expr.
bu da (bir şey) değilse, ben de bir şey bilmiyorum demektir if that's not (something), (then) I don't know what is expr.
bir de ben göreyim I'll be the judge of that expr.
(bir şey) dediğin gibi olabilir ama sen bir de (bir şeyi) gör I'll see your (something) and raise you (something else) expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
hiç de (bir şey) değil less than (something) expr.
ne kadar uğraştığımı bir ben bir de tanrı bilir lord knows (that) I've tried expr.
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de tanrı lord knows (that) I've tried expr.
(biri/bir şey) yardım etmese de no thanks to (someone or something) expr.
hiç de (bir şey) değil not half (something) [uk] expr.
şimdi de (biri/bir şey) now for (someone or something) expr.
(biri/bir şey) hakkında ne dersen de/ne düşünürsen düşün say what you like (about someone or something) expr.
(aynı hata eleştiriyi yapan kişide de olduğu için) şaşırtıcı bir eleştiri that's rich [uk] expr.
(aynı hata eleştiriyi yapan kişide de olduğu için) şaşırtıcı bir eleştiri! that's rich! expr.
sen (asıl/bir de) … olunca gör wait till expr.
sen (asıl/bir de) … olunca gör wait until expr.
bir de çocukları düşün what about the children? expr.
sen bir de bana sor who are you telling? expr.
benim de bir fikrim yok you ask me, I ask who? expr.
bir de soruyor musun? is water wet? expr.
hele bir de şunu gör wait until you see expr.
hele bir de bunu gör wait until you see expr.
hele bir de şunu duy wait until you hear expr.
hele bir de bunu duy wait until you hear expr.
bir de bana sor! don't I know it! exclam.
ingiltere'de polisle özdeşleşmiş bir selam ifadesi ello ello ello [uk] exclam.
sen de bir şey bilmiyorsun you must be new here
Idioms
nasıl işlediğini bilmeseniz de belli bir amacı olduğunu bildiğiniz süreç ya da sistem a black box n.
bir kişinin hem görünüşü hem de davranışları itibariyle siyahileri taklit etmesi blackfishing n.
abd’de iç savaş sırasında kölelikten azat edenlere verileceği vaat edilen küçük bir arsa ve bir katır sözü 40 acres and a mule n.
abd’de iç savaş sırasında kölelikten azat edenlere verileceği vaat edilen küçük bir arsa ve bir katır sözü forty acres and a mule n.
bir de üstüne üstlük to top it off n.
bir iddiayı reddeder gibi görünse de aslında öyle olmayan beyan a non-denial denial n.
bir grup insanın geçmiş bir olayı/bir şeyi yanlış hatırladığı durum (nelson mandela'nın 1980'de hapishanede öldüğü konusundaki yaygın yanlış anlaşılmaya gönderme yapılarak türetilmiş bir ifade) mandela effect n.
her ikisinin de sonu aynı derecede hoş olmayan iki seçeneğin olduğu bir durum morton's fork n.
bir düzine ve bir tane de ekstra a baker's dozen n.
bir düzine ve bir tane de ekstra a long dozen n.
çin'de üretilen parlak yeşil bir bitkisel boya chinese green n.
hiç de (bir şey) olmamak be not half as (something) (as someone or something) v.
aynı cümle içinde hem (bir şeyi) hem de (onun zıddını) söylemek say something in the same breath v.
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak have a wolf by the ear v.
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak have the wolf by the ear v.
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak have a wolf by the ears v.
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak have the wolf by the ears v.
iki seçeneği de tehlikeli olan bir durumda bulunmak hold a wolf by the ears v.
hepsinden daha iyisi/kötüsü bir de (bir şey daha) olmak cap it (all) off v.
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek catch a tiger by the tail v.
iki seçeneği de zor/tehlikeli olan bir işe girmek have a tiger by the tail v.
olaya bir de kötü tarafından bakmak see the glass as half empty v.
olaya bir de iyi tarafından bakmak see the glass as half full v.
olaya bir de kötü tarafından bakmak see the glass half empty v.
olaya bir de tersinden görmek see the glass half empty v.
olaya bir de tersinden görmek see the glass as half empty v.
olaya bir de iyi tarafından bakmak see the glass half full v.
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak be method in one's madness v.
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak have method in one's madness v.
(bir şeyden) (hiç de) memnun/hoşnut kalmamak be less than pleased v.
-de özel bir yeri olmak be steeped in v.
kelimenin başındaki "h" harfini telaffuz edememek (İngiltere'de eğitim düzeyinin düşük olması veya alt sosyal sınıfa dahil olmanın göstergesi olan bir aksan) drop your aitches v.
(birinden veya bir yerden de) ücret almak be in the pay of (someone or something) v.
(birinden veya bir yerden de) ücret almak be in somebody’s/something’s pay v.
'-de usta bir el olmak be a dab hand at v.
kötü/talihsiz bir durumda elindekinden de olmamak save the furniture [australia] v.
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak have (a) method in (one's) madness v.
saçma görünse de yaptığı şeyin/işin bir amacı olmak have (a) method to (one's) madness v.
(biri/bir şey) hiç de umurunda olmamak not give a rap about (someone or something) v.
-de bir hata tespit etmek poke a hole in v.
-de bir kusur tespit etmek poke a hole in v.
-de bir eksiklik tespit etmek poke a hole in v.
-de bir aksaklık tespit etmek poke a hole in v.
-de bir delik açmak punch a hole in v.
(bir yiyeceğe de) yer bırakmak save room (for something) v.
üstelik bir de as if that were not enough expr.
fazladan bir de cap it all off expr.
dahası bir de cap it all off expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle on the outside chance expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the outside chance expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle on the off chance expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the off chance expr.
beğensen de bir beğenmesen de if you don't like it, you can lump it expr.
bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de to cap it all expr.
bunlar yetmiyormuş gibi bir de to crown it all expr.
bir de bu eksikti come on top of expr.
bir de üstüne üstlük to crown it all expr.
bir de üstüne üstlük to cap it all expr.
bir de bu yetmezmiş gibi to crown it all expr.
beğensen de bir beğenmesen de if you don't like it, lump it expr.
bir de bakmışsın ki before you know it expr.
son olarak önemli noktalardan bir tanesi de last but not least expr.
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) as large as life expr.
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) as big as life expr.
üzerine bir de to crown it all expr.
hele bir deneyin de görün from my cold, dead hands expr.
yeterince çabalarsan az da/kötü de olsa ortaya bir şey çıkabilir throw enough mud at the wall, some of it will stick expr.
benim de aklıma bir şey gelmiyor take two and hit to right expr.
bir de ağzıma biber sür istersen well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
bir de ağzıma biber sürseydin well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
gel bir de ağzıma biber sür well, wash my mouth out with soap (wwmmows) expr.
bir de fotoğrafımı çekseydin bari take a picture, it will last longer expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it just might work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it just might work [cliché] expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it might actually work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it might actually work [cliché] expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it might just work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir crazy enough (that) it might just work [cliché] expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
çok uçuk bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
saçma bir fikir ama işe de yarayabilir so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
(biri/bir şey) oyundan atılmak/diskalifiye olmak için (üç hakkından birini, ikisini, üçünü de) kullanmış (one, two, three) strikes against (someone or something) expr.
(biri/bir şey) üç hata hakkından (birini, ikisini, üçünü de) kullanmış (one, two, three) strikes against (someone or something) expr.
incil'de eşcinsellikten vazgeçirmek için kullanılmış bir ifade adam and eve, not adam and steve expr.
en yüksek derecede/seviyede (bir şey) de olsa no amount of (something) expr.
istendiği kadar (bir şey) yapılsın, yine de no amount of (something) expr.
bir şey de cabası not to mention something expr.
hem de bir şey not to mention something expr.
(bir şey) değil de ne nothing if not (something) expr.
o kadar terbiyesizliğin, yüzsüzlüğün üzerine bir de of all the cheek things to do expr.
o kadar terbiyesizlik, yüzsüzlük yetmezmiş gibi bir de of all the cheek things to do expr.
utanmadan bir de of all the cheek things to do expr.
bir de utanmadan of all the cheek things to do expr.
o kadar terbiyesizliğin, yüzsüzlüğün üzerine bir de of all the nerve things to do expr.
o kadar terbiyesizlik, yüzsüzlük yetmezmiş gibi bir de of all the nerve things to do expr.
utanmadan bir de of all the nerve things to do expr.
bir de utanmadan of all the nerve things to do expr.
o kadar aptallığın üzerine bir de of all the stupid things to do expr.
o kadar aptallık yetmezmiş gibi bir de of all the stupid things to do expr.
uzak ihtimal de olsa ya (bir şey olursa) umuduyla on the off chance (that) (something happens) expr.
uzak ihtimal de olsa ya (bir şeyin) umuduyla on the off chance of (something) expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle on the off-chance [uk] expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the off-chance [uk] expr.
üzerine bir de to cap it all (off) expr.
bir bardak kahve de fena olmazdı a cup of coffee wouldn't go amiss expr.
çek git ya, bir de seninle uğraşmayayım go chase your tail exclam.
Speaking
aslında ikimiz de bir şey bilmiyoruz your guess is as good as mine expr.
bu, ona göre pek de önemli bir şey sayılmaz this won't weight very heavily with her expr.
bir de şu var there is one more expr.
bir de bana sor you're telling me expr.
bir de benim açımdan bakmayı dene try to see it my way expr.
bunu bir de bana sor sen tell me about it expr.
bir de bana sor tell me about it expr.
ben de bir ayar çektim ona so I tuned him up expr.
bu gerçekten de iyi bir zaman değil this is really not a good time expr.
bir de şu var and there is also that expr.
bir şeye ne kadar sıkı sarılmaya çalışırsan çalış yine de kaybediyorsun no matter how hard you grab onto something you still lose it expr.
bir de üstüne üstlük on top of that expr.
bir de şuna bakın hele! will you look at this one? expr.
bir de şu yönden bak look at it this way expr.
bir şey olursa bana alo de if anything happens, give me a call expr.
bu hiç de uygun bir zaman değil this isn't really the best time expr.
bir şey olursa bana alo de if anything happens, give me a ring expr.
bir de benim gözümden bakmayı dene try to see it my way expr.
düşene bir tekme de ben vurmak istemiyorum I don't want to kick a man when he's down expr.
gerçekten de mükemel iş diye bir şey var mı? is there really such a thing as a perfect job? expr.
hiç de iyi bir oyuncu değilsin you're not such a good actor expr.
herkes de tutturmuş bir bunu everybody's got the idea... expr.
hikayeyi/olayı bir de benden dinlemek istemez misin? don't you want to hear my side of the story expr.
eminim bir gün ben de öyle olacağım I'm sure i'll be that way someday expr.
hele bir de don't even get me started on expr.
hiç de iyi bir oyuncu değilsin you're not such a good actress expr.
ne kadar uğraştığımı bir ben bir de tanrı bilir lord knows I've tried expr.
ne kadar uğraştığımı bir ben bilirim bir de tanrı lord knows I've tried expr.
pek de adil bir alışveriş değil bu it just doesn't seem like a fair trade expr.
umarım ... -de bir sakınca yoktur I hope you're okay with expr.