|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
canlı bomba |
suicide bomb n.
|
|
2 |
Common Usage |
canlı bomba |
suicide bomber n.
|
|
General |
|
3 |
General |
canlı model |
live model n.
|
|
Caravaggio was making his paintings from live models.
Caravaggio resimlerini canlı modellerden yapıyordu.
More Sentences
|
4 |
General |
canlı doğum |
live birth n.
|
|
Infant mortality stood at 42 deaths per 1000 live births.
Çocuk ölüm oranı, her 1000 canlı doğumda 42 idi.
More Sentences
|
5 |
General |
canlı varlık |
living creature n.
|
|
The responsibility for animals as living creatures falls exclusively on humans.
Canlı varlıklar olarak hayvanların sorumluluğu sadece insanlara düşmektedir.
More Sentences
|
6 |
General |
canlı hücreler |
living cells n.
|
|
Potassium is essential for all living cells.
Potasyum tüm canlı hücreler için gereklidir.
More Sentences
|
7 |
General |
tarak (istiridye benzeri canlı) |
scallop n.
|
|
Tom was taken to the emergency room after eating bad scallops.
Tom bozulmuş deniz tarağı yedikten sonra acil servise kaldırıldı.
More Sentences
|
8 |
General |
hayvan koleksiyonu (canlı) |
menagerie n.
|
|
The zoo had a large menagerie of animals from all over the world.
Hayvanat bahçesinde dünyanın dört bir yanından gelen büyük bir hayvan koleksiyonu vardı.
More Sentences
|
9 |
General |
canlı varlık |
living being n.
|
|
The embryo, as it divides into two, then four, eight and sixteen and more cells, is the process of the living being.
Embriyonun önce iki, sonra dört, sekiz ve on altı ve daha fazla hücreye bölünmesi, canlı varlığın sürecidir.
More Sentences
|
10 |
General |
canlı hayvan |
livestock n.
|
|
Support with regard to the upgrading of livestock sector is contemplated in order to improve food security.
Gıda güvenliğini arttırmak için, canlı hayvan sektörünün ıslah edilmesine yönelik destek öngörülmektedir.
More Sentences
|
11 |
General |
canlı dans |
jig n.
|
|
This is the perfect song for the jig.
Canlı dans için mükemmel bir şarkı bu.
More Sentences
|
12 |
General |
canlı yem |
live bait n.
|
|
He put live bait on a hook.
Kancaya canlı yem taktı.
More Sentences
|
13 |
General |
canlı renkler |
vibrant colours n.
|
|
Tourists can walk the narrow and winding streets and take in all the bright and vibrant colors adorning the buildings.
Turistler dar ve dolambaçlı sokaklarda yürüyebilir ve binaları süsleyen tüm parlak ve canlı renkleri görebilirler.
More Sentences
|
14 |
General |
canlı organizma |
living organism n.
|
|
Human genes or living organisms or elements thereof must not be subject to patent law.
İnsan genleri veya canlı organizmalar veya bunların unsurları patent yasasına tabi olmamalıdır.
More Sentences
|
15 |
General |
canlı doku |
living tissue n.
|
|
These particles emit alpha-radioactivity, which is particularly aggressive towards living tissue.
Bu parçacıklar özellikle canlı dokulara karşı saldırgan olan alfa radyoaktivitesi yayar.
More Sentences
|
16 |
General |
canlı yayın |
a live broadcast n.
|
|
I say this on a live broadcast.
Bunu canlı yayında söylüyorum.
More Sentences
|
17 |
General |
canlı müzik |
live music n.
|
|
There is live music once a week.
Haftada bir kez canlı müzik vardır.
More Sentences
|
18 |
General |
canlı eğlence |
live entertainment n.
|
|
The hotel offers a traditional restaurant and live entertainment.
Otelde geleneksel bir restoran ve canlı eğlence sunulmaktadır.
More Sentences
|
19 |
General |
canlı sohbet |
live chat n.
|
|
To obtain references from our existing customer base, please get in touch via e-mail, live chat or telephone.
Mevcut müşteri tabanımızdan referans almak için lütfen e-posta, canlı sohbet veya telefon yoluyla iletişime geçin.
More Sentences
|
20 |
General |
canlı renkler |
vibrant colors n.
|
|
Not just pink, feel free to experiment with vibrant colors like these.
Sadece pembe değil, bunun gibi canlı renkleri denemekten çekinmeyin.
More Sentences
|
21 |
General |
canlı oturum |
live session n.
|
|
New information will be shared on Wednesdays during weekly live sessions on Twitch.
Yeni bilgiler Çarşamba günleri Twitch'teki haftalık canlı oturumlarda paylaşılacak.
More Sentences
|
22 |
General |
canlı kırmızı renk |
cherry n.
|
|
Cherry red lipstick is better for this occasion.
Canlı kırmızı ruj bu etkinliğe daha çok gider.
More Sentences
|
23 |
General |
canlı bir örneği olmak |
personify v.
|
|
These children personify all that is wrong with the education system.
Bu çocuklar eğitim sistemindeki tüm yanlışlıkların canlı birer örneği.
More Sentences
|
24 |
General |
canlı yayınlanmak |
be broadcasted live v.
|
|
The football match was broadcasted live on television.
Futbol maçı televizyonda canlı yayınlandı.
More Sentences
|
25 |
General |
canlı izlemek |
watch live v.
|
|
See how many viewers are watching live.
Kaç izleyicinin canlı izlediğini görün.
More Sentences
|
26 |
General |
canlı yayınlamak |
broadcast live v.
|
|
The award ceremony was broadcast live on TV for the first time.
Ödül töreni ilk kez televizyondan canlı yayınlandı.
More Sentences
|
27 |
General |
canlı canlı yenmek |
be eaten alive v.
|
|
I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots.
Felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yendiğini duydum.
More Sentences
|
28 |
General |
canlı canlı gömülmek |
be buried alive v.
|
|
She was buried alive.
Canlı canlı gömüldü.
More Sentences
|
29 |
General |
canlı olmak |
live v.
|
|
In order for the badge to appear, we'll need to know whether the video is live or when the stream begins.
Rozetin görünmesi için videonun canlı olup olmadığını veya yayının ne zaman başladığını bilmemiz gerekir.
More Sentences
|
30 |
General |
internetten canlı yayınlamak |
webcast v.
|
|
The conference was webcasted live for remote participants to join.
Konferans, uzaktan katılımcıların katılabilmesi için internet üzerinden canlı yayınlanıyordu.
More Sentences
|
31 |
General |
canlı (renk) |
rich adj.
|
|
She was wearing a rich purple coloured dress at the wedding.
Düğünde canlı mor renkli bir elbise giymişti.
More Sentences
|
32 |
General |
canlı gibi |
lifelike adj.
|
|
The doll was surprisingly lifelike.
Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
More Sentences
|
33 |
General |
canlı (yayın) |
live adj.
|
|
ForexMart offers two types of live accounts.
ForexMart iki tür canlı hesap sunar.
More Sentences
|
34 |
General |
daha canlı |
livelier adj.
|
|
That too will result in people's being presented with a livelier Parliament.
Bu da insanlara daha canlı bir Parlamento sunulmasıyla sonuçlanacaktır.
More Sentences
|
35 |
General |
canlı canlı |
alive adj.
|
|
Layla burned Fadil alive for his money.
Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
More Sentences
|
36 |
General |
canlı varlık bulunmayan |
lifeless adj.
|
|
Mars is a lifeless planet.
Mars, canlı varlık bulunmayan bir gezegendir.
More Sentences
|
37 |
General |
kanlı canlı |
flesh and blood adj.
|
|
If it had been a flesh and blood one, you would have been sorry to see it disappear.
Eğer kanlı canlı biri olsaydı, yok olduğunu gördüğünüze üzülürdünüz.
More Sentences
|
38 |
General |
canlı bir şekilde |
vividly adv.
|
|
They explained to us very vividly way just how desperate the situation is.
Bize durumun ne kadar vahim olduğunu çok canlı bir şekilde anlattılar.
More Sentences
|
39 |
General |
canlı olarak |
live adv.
|
|
I believe that our proceedings in this Chamber today are being broadcast live.
Sanırım bugün bu Meclisteki görüşmelerimiz canlı olarak yayınlanıyor.
More Sentences
|
40 |
General |
canlı program |
live programme n.
|
|
41 |
General |
canlı şekilde dans etme |
jigging n.
|
|
42 |
General |
hem karada hem de denizde yaşayan canlı |
amphibian n.
|
|
43 |
General |
canlı olma |
livingness n.
|
|
44 |
General |
tek hücreli canlı cinsi |
protist genus n.
|
|
45 |
General |
canlı çalınan bölüm |
scherzo n.
|
|
46 |
General |
meyve ile beslenen canlı |
fruitarian n.
|
|
47 |
General |
canlı yumurtası |
ovum n.
|
|
48 |
General |
canlı pembe |
hot pink n.
|
|
49 |
General |
canlı ve dinamik kimse |
devil n.
|
|
50 |
General |
uçan canlı |
flier n.
|
|
51 |
General |
canlı olma özelliği |
animacy n.
|
|
52 |
General |
canlı ve dinç kimse |
hearty n.
|
|
53 |
General |
tarak (istiridye benzeri canlı) |
scollop n.
|
|
54 |
General |
canlı yük |
live load n.
|
|
55 |
General |
tek hücreli canlı |
protistan n.
|
|
56 |
General |
canlı hayvan koleksiyonu |
menagerie n.
|
|
57 |
General |
soyu tükenmekte olan canlı |
relict n.
|
|
58 |
General |
bir canlı türünde aynı karakteri taşıyan canlıların oluşturduğu alt bölüm |
race n.
|
|
59 |
General |
canlı cenaze |
skinny n.
|
|
60 |
General |
canlı kütle |
biomass n.
|
|
61 |
General |
canlı tablo |
living picture n.
|
|
62 |
General |
canlı varlık |
organism n.
|
|
63 |
General |
seyyar canlı hayvanlar sergisi |
menagerie n.
|
|
64 |
General |
cansızdan canlı oluşumu |
abiogenesis n.
|
|
65 |
General |
canlı ve uyumlu materyaller |
biocompatible materials n.
|
|
66 |
General |
arkadaş canlı olma |
amiableness n.
|
|
67 |
General |
tek hücreli canlı |
protist n.
|
|
68 |
General |
canlı stüdyo programı |
live studio program n.
|
|
69 |
General |
canlı bomba |
human bomb n.
|
|
70 |
General |
tek hücreli canlı familyası |
protist family n.
|
|
71 |
General |
canlı balık tutan tekne |
smack n.
|
|
72 |
General |
canlı sözlük |
walking dictionary n.
|
|
73 |
General |
melez canlı |
crossbreed n.
|
|
74 |
General |
canlı yük |
movable load n.
|
|
75 |
General |
canlı gibi görünen |
lifelikeness n.
|
|
76 |
General |
canlı resim |
animated film n.
|
|
77 |
General |
ortama uyum sağlamış canlı |
denizen n.
|
|
78 |
General |
özgün canlı |
original n.
|
|
79 |
General |
bir yıl içinde bin kişiye düşen canlı doğum sayısı |
natality n.
|
|
80 |
General |
tarak (istridye benzeri canlı) toplama eylemi |
scalloping n.
|
|
81 |
General |
tarak (istridye benzeri canlı) toplayan kimse |
scalloper n.
|
|
82 |
General |
canlı televizyon programları |
live television programs n.
|
|
83 |
General |
dünya dışı canlı |
extra terrestrial n.
|
|
84 |
General |
canlı bilimi |
life science n.
|
|
85 |
General |
canlı yem |
fresh bait n.
|
|
86 |
General |
(canlı) hayvan koleksiyonu |
menagerie n.
|
|
87 |
General |
canlı hayat |
lively life n.
|
|
88 |
General |
canlı yorum |
running commentary n.
|
|
89 |
General |
canlı yer süzgeci |
bell trap n.
|
|
90 |
General |
etçil canlı |
carnivore n.
|
|
91 |
General |
canlı al |
carmine n.
|
|
92 |
General |
canlı anı |
ember n.
|
|
93 |
General |
canlı türü |
species n.
|
|
94 |
General |
canlı yaratıklar |
living creatures n.
|
|
95 |
General |
canlı örnek |
personification n.
|
|
96 |
General |
düşünen canlı |
reasonable creature n.
|
|
97 |
General |
canlı yayın akışı |
a live broadcast streaming n.
|
|
98 |
General |
canlı bitkiler |
the live plants n.
|
|
99 |
General |
canlı yayın akışı |
a live broadcast stream n.
|
|
100 |
General |
canlı dondurma bilimi |
cryonics n.
|
|
101 |
General |
canlı yayın konuğu |
on-air guest n.
|
|
102 |
General |
canlı destek |
live support n.
|
|
103 |
General |
canlı salyangoz |
live snail n.
|
|
104 |
General |
canlı yayın arabası |
outside broadcast truck n.
|
|
105 |
General |
canlı yayında küfür etme |
cursing on air n.
|
|
106 |
General |
canlı ve enerji dolu olma hali |
pizzazz n.
|
|
107 |
General |
canlı ve enerji dolu olma hali |
zing n.
|
|
108 |
General |
canlı ve enerji dolu olma hali |
pizzaz n.
|
|
109 |
General |
canlı yayın röportajı |
on-air interview n.
|
|
110 |
General |
renkli/canlı/hareketli gece hayatı |
vibrant nightlife n.
|
|
111 |
General |
türdeş canlı |
congener n.
|
|
112 |
General |
canlı kanıt |
living proof n.
|
|
113 |
General |
canlı hedef |
human target n.
|
|
114 |
General |
canlı gösteri |
live show n.
|
|
115 |
General |
canlı hücre |
living cell n.
|
|
116 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
biotic crisis n.
|
|
117 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
mass extinction n.
|
|
118 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction event n.
|
|
119 |
General |
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi |
extinction-level event (ele) n.
|
|
120 |
General |
canlı şehir |
vivid city n.
|
|
121 |
General |
canlı bomba yeleği |
suicide vest n.
|
|
122 |
General |
buruşuk-boynuzlu hırgür (hayali canlı) |
crumple-horned snorkack n.
|
|
123 |
General |
canlı müzik gösterisi |
live music show n.
|
|
124 |
General |
canlı performans |
live session n.
|
|
125 |
General |
canlı olma |
animateness n.
|
|
126 |
General |
canlı olma |
animation n.
|
|
127 |
General |
hızlı ve canlı dans edilen gece kulübü |
à gogo n.
|
|
128 |
General |
hayvan postu doldurma, hayvan postunu doldurup canlı gibi saklama |
taxidermy n.
|
|
129 |
General |
hayvan postu doldurma, hayvan postunu doldurup canlı gibi saklama |
taxidermy n.
|
|
130 |
General |
hayvan postu doldurma, hayvan postunu doldurup canlı gibi saklama |
taxidermy n.
|
|
131 |
General |
canlı tablo |
tableau vivant n.
|
|
132 |
General |
dünyada yaşayan canlı |
terrestrial n.
|
|
133 |
General |
insan denen canlı |
the human animal n.
|
|
134 |
General |
cansız maddeden canlı organizma oluşumu |
archebiosis n.
|
|
135 |
General |
düşünmeden rutin bir şekilde hareket eden canlı |
automaton n.
|
|
136 |
General |
canlı örnek |
embodiment n.
|
|
137 |
General |
(bir şeyi) daha canlı, çekici hale getirme |
zhoosh n.
|
|
138 |
General |
daha canlı çekici ve şık olma |
zhoosh n.
|
|
139 |
General |
(bir şeyi) daha canlı, çekici hale getirme |
zhuzh n.
|
|
140 |
General |
daha canlı çekici ve şık olma |
zhuzh n.
|
|
141 |
General |
canlı şey |
zinger n.
|
|
142 |
General |
canlı (varlık) |
life n.
|
|
143 |
General |
canlı ruh |
jiva n.
|
|
144 |
General |
canlı madde |
jiva n.
|
|
145 |
General |
canlı organizma |
machine n.
|
|
146 |
General |
canlı organizmanın fonksiyonel sistemlerinden biri |
machine n.
|
|
147 |
General |
sarının parlak ve canlı bir tonu |
daffodil n.
|
|
148 |
General |
canlı manyetizmasının etkisi altına giren kimse |
magnetizee n.
|
|
149 |
General |
bir şeyin en faal, üretken, canlı, işlek olan kısmı |
mainstream n.
|
|
150 |
General |
canlı ve hareketli huy |
vitality n.
|
|
151 |
General |
canlı hayvanların yiyecek olarak tutulduğu yer |
vivary n.
|
|
152 |
General |
canlı olma |
vividity n.
|
|
153 |
General |
canlı varlık |
vividity n.
|
|
154 |
General |
canlı canlı gömme |
vivisepulture n.
|
|
155 |
General |
kanatları olan canlı |
volatic n.
|
|
156 |
General |
canlı doğa |
bios n.
|
|
157 |
General |
canlı bir organizmadan dışarı atılmış veya atılan dışkı, idrar gibi madde |
matter n.
|
|
158 |
General |
balık ve diğer su altı hayvanlarını canlı olarak tutmak için su ile doldurulmuş tekne, havuz veya hazne |
marine museum n.
|
|
159 |
General |
canlı sirke |
quick vinegar n.
|
|
160 |
General |
canlı ve gürültülü şenlikler |
whoop-de-do n.
|
|
161 |
General |
canlı ve gürültülü şenlikler |
whoop-de-doo n.
|
|
162 |
General |
canlı müzik yapılan küçük gece kulübü veya restoran |
boîte n.
|
|
163 |
General |
minik boyuttaki canlı |
midge n.
|
|
164 |
General |
canlı ve açıklayıcı anlatımı olan yazar |
word-painter n.
|
|
165 |
General |
fani canlı |
mortal n.
|
|
166 |
General |
zihinsel özelliklerin canlı örneği olan bölge sakinleri |
mind n.
|
|
167 |
General |
canlı bir amerikan folk dansı |
breakdown n.
|
|
168 |
General |
keşiş yengecine benzeyen canlı |
hermit crab n.
|
|
169 |
General |
canlı parti |
hooley [ireland/new zealand] n.
|
|
170 |
General |
deri değiştiren canlı |
molter n.
|
|
171 |
General |
tüylerini döken canlı |
molter n.
|
|
172 |
General |
canlı bir fransız ve italyan dansı |
gailliarde n.
|
|
173 |
General |
çevik ve canlı kimse |
galliard [dated] n.
|
|
174 |
General |
canlı veya güçlü aktivite |
galvanism n.
|
|
175 |
General |
1920'lerin sonunda ortaya çıkmış, çift olarak yapılan canlı bir caz dansı |
lindy n.
|
|
176 |
General |
1920'lerin sonunda ortaya çıkmış, çift olarak yapılan canlı bir caz dansı |
lindy hop n.
|
|
177 |
General |
su canlılarını canlı tutmak için suya yerleştirilen kutu |
live box n.
|
|
178 |
General |
canlı kuştan koparılan tüyler |
live feathers n.
|
|
179 |
General |
hayvanları canlı yakalamak için kullanılan tuzak |
live trap n.
|
|
180 |
General |
hayvanları canlı yakalamak için kullanılan tuzak |
livetrap n.
|
|
181 |
General |
şekli bozuk canlı |
lusus naturae n.
|
|
182 |
General |
şekli bozuk canlı |
lusus n.
|
|
183 |
General |
kanlı canlı erkek çocuğu |
buster n.
|
|
184 |
General |
canlı fikir alışverişi |
give and take n.
|
|
185 |
General |
canlı sohbet |
give and take n.
|
|
186 |
General |
iki ayrı türe ait canlının özelliklerini kendinde toplayan canlı |
dimorphic n.
|
|
187 |
General |
karada yaşayan canlı |
groundling n.
|
|
188 |
General |
mikroskobik oluşumu suda canlı tutmaya yarayan bir cihaz |
growing cell n.
|
|
189 |
General |
yapısal canlı hücre birimi |
idioblast n.
|
|
190 |
General |
dinleyicilerin veya izleyicilerin telefonla canlı yayına katılabildiği bir radyo veya televizyon programı |
open-line [canada] n.
|
|
191 |
General |
(kişi, canlı) aşırı güç kullanarak öldürme |
overkill n.
|
|
192 |
General |
canlı al |
ruby n.
|
|
193 |
General |
tez canlı kimse |
rusher n.
|
|
194 |
General |
tez canlı kimse |
rustler n.
|
|
195 |
General |
bir şeyi canlı bir şekilde tasvir eden kimse |
imager n.
|
|
196 |
General |
canlı mikrobun içinde daha sonraki nesillerin yetiştiği yuva |
incasement n.
|
|
197 |
General |
bir robotun veya insan olmayan bir aygıtın insana, canlı bir varlığa çok benzer olmasına karşın hissedilen huzursuzluk hissi |
uncanny valley n.
|
|
198 |
General |
düşünmeden rutin bir şekilde hareket eden canlı |
golem n.
|
|
199 |
General |
evrenin canlı olduğu teorisi |
cosmozoism n.
|
|
200 |
General |
serbestçe çoğalan canlı |
increaser n.
|
|
201 |
General |
ince duvarlı canlı hücrelerden oluşan damarlı bitki dokusu |
parenchyme n.
|
|
202 |
General |
her şeyi tüketen canlı |
pantophagist [obsolete] n.
|
|
203 |
General |
hem etçil hem otçul canlı |
pantophagist [obsolete] n.
|
|
204 |
General |
hepçil canlı |
pantophagist [obsolete] n.
|
|
205 |
General |
cıvıldayan canlı |
peeper n.
|
|
206 |
General |
dünyada yaşayan canlı formları |
planet n.
|
|
207 |
General |
hazırlanmış besi ortamında iki tür canlı madde büyütme süreci |
coculture n.
|
|
208 |
General |
hazırlanmış besi ortamında iki tür canlı madde büyütme süreci |
co-culture n.
|
|
209 |
General |
sıkça karşılaşılan canlı veya nesneleri tespit etmeye yarayan betimlemelerin bulunduğu resimli kitap |
field guide n.
|
|
210 |
General |
kısa süren canlı deneyim |
flashing n.
|
|
211 |
General |
kanlı canlı olma |
fleshhood n.
|
|
212 |
General |
geceleri uçan canlı |
fly-by-night n.
|
|
213 |
General |
festivallerde canlı hayvanları ısırmak gibi vahşet içeren gösteriler yapan kimse |
geek n.
|
|
214 |
General |
yapısı veya işlevi canlı organizmaya benzeyen sistem |
organism n.
|
|
215 |
General |
partenogenez ile oluşmuş canlı |
parthenote n.
|
|
216 |
General |
canlı gösteri |
performance n.
|
|
217 |
General |
fenokopik özellik gösteren canlı |
phenocopy n.
|
|
218 |
General |
değişen fenotipi gen kaynaklı fenotipi ile aynı olan canlı |
phenocopy n.
|
|
219 |
General |
canlı domuz |
rooter n.
|
|
220 |
General |
dikkatli ve canlı olma |
sharp-sightedness n.
|
|
221 |
General |
kumarhanede müşteri gibi görünüp ortamı canlı tutla görevli kimse |
shill n.
|
|
222 |
General |
değersiz canlı |
shot [dialect] [uk] n.
|
|
223 |
General |
değersiz canlı |
shott [dialect] [uk] n.
|
|
224 |
General |
canlı renk şeridi |
slash n.
|
|
225 |
General |
gelişmemiş canlı |
slink n.
|
|
226 |
General |
canlı yayında gerçekleşen uygunsuz olay |
livestream fail n.
|
|
227 |
General |
her işe atlayan tez canlı tip |
beaver n.
|
|
228 |
General |
canlı hücre içeriği |
protoplast n.
|
|
229 |
General |
kırmızının mora çalan canlı bir tonu |
spring beauty n.
|
|
230 |
General |
kısıtlı canlı renk gösterimi |
stab n.
|
|
231 |
General |
karnavalda ortamı canlı tutan kimse |
stick n.
|
|
232 |
General |
doğal habitatı dışında bulunan canlı |
stray n.
|
|
233 |
General |
insanımsı canlı |
subhuman n.
|
|
234 |
General |
yer altında yaşayan canlı |
subterranean n.
|
|
235 |
General |
toprak altında yaşayan canlı |
subterrestrial n.
|
|
236 |
General |
tez canlı kimse |
hotblood n.
|
|
237 |
General |
canlı ve özgüvenli |
pertness n.
|
|
238 |
General |
metabolizma ihtiyaçları özelleşmiş canlı |
specialist n.
|
|
239 |
General |
canlı kırmızı renk |
spark n.
|
|
240 |
General |
canlı organizma |
persona n.
|
|
241 |
General |
bataklıkta yaşayan canlı |
swamper n.
|
|
242 |
General |
canlı görüntüyü hedef kitleye aktarma |
projection n.
|
|
243 |
General |
canlı şehir |
vibrant city n.
|
|
244 |
General |
bir şeyi daha canlı bir hale getirmek |
liven something up v.
|
|
245 |
General |
canlı örneği olmak |
embody v.
|
|
246 |
General |
canlı tutmak |
keep alive v.
|
|
247 |
General |
bir şey yapmakta tez canlı davranmak |
be faster than a speeding bullet with something v.
|
|
248 |
General |
canlı hale getirmek |
make lively v.
|
|
249 |
General |
ilgiyi canlı tutmak |
keep the interest alive v.
|
|
250 |
General |
ruhunu canlı tutmak |
keep the spirit of something alive v.
|
|
251 |
General |
canlı kurtulmak |
escape with one's life v.
|
|
252 |
General |
canlı canlı ölmek |
be buried alive v.
|
|
253 |
General |
kanlı canlı olmak |
be full of beans v.
|
|
254 |
General |
canlı dinlemek |
listen live v.
|
|
255 |
General |
canlı yayın konuğu olarak katılmak |
appear as an on-air guest v.
|
|
256 |
General |
canlı yayın konuğu olmak |
appear as an on-air guest v.
|
|
257 |
General |
bir yerden canlı çıkmak |
make it out of somewhere alive v.
|
|
258 |
General |
canlı canlı gömmek |
bury alive v.
|
|
259 |
General |
birini canlı tutmak |
keep someone alive v.
|
|
260 |
General |
bir olaydan canlı kurtulmak |
get out alive v.
|
|
261 |
General |
canlı çıkmak |
get out alive v.
|
|
262 |
General |
kalplerimizde ateşi canlı tutmak |
keep the flame alive in our hearts v.
|
|
263 |
General |
canlı çıkmak |
come out alive v.
|
|
264 |
General |
canlı yayınlamak |
live-stream v.
|
|
265 |
General |
canlı yayın yapmak |
broadcast a live feed v.
|
|
266 |
General |
balığı henüz canlı iken kesip hazırlamak |
calver [old-fashioned] v.
|
|
267 |
General |
canlı, hareketli bir şekilde (eylemi) gerçekleştirmek |
rattle v.
|
|
268 |
General |
canlı tutmak |
nourish v.
|
|
269 |
General |
(canlı türü) sınıflandırmak |
key v.
|
|
270 |
General |
(bir şeyi) daha canlı, çekici hale getirmek |
zhoosh v.
|
|
271 |
General |
(bir şeyi) daha canlı, çekici hale getirmek |
zhuzh v.
|
|
272 |
General |
canlı hareket etmek |
hurrah v.
|
|
273 |
General |
canlı blog yazmak |
liveblog v.
|
|
274 |
General |
tez canlı olmak |
muggle [obsolete] v.
|
|
275 |
General |
hızlı ve canlı bir tempoda şarkı söylemek |
rock v.
|
|
276 |
General |
canlı renge boyamak |
ingrain [obsolete] v.
|
|
277 |
General |
canlı olmak |
firk v.
|
|
278 |
General |
canlı, parlak veya neşeli hale getirmek |
gay v.
|
|
279 |
General |
(oyunda) canlı ve gayriresmi bir şekilde rol almak |
romp v.
|
|
280 |
General |
canlı tutmak |
subsist [obsolete] v.
|
|
281 |
General |
canlı ve açık seçik bir şekilde yazan |
graphic adj.
|
|
282 |
General |
tez canlı |
impatient adj.
|
|
283 |
General |
tez canlı |
impetuous adj.
|
|
284 |
General |
dokuz canlı |
very strong adj.
|
|
285 |
General |
kanlı canlı |
full of health adj.
|
|
286 |
General |
kanlı canlı |
lusty adj.
|
|
287 |
General |
daha önce yaşamadığı bir iklim ve doğa ortamına getirilen ve orada yaşamaya devam eden (canlı) |
naturalized adj.
|
|
288 |
General |
kanlı canlı |
hale and hearty adj.
|
|
289 |
General |
en canlı |
liveliest adj.
|
|
290 |
General |
canlı (renk) |
vibrant adj.
|
|
291 |
General |
tez canlı |
hustling adj.
|
|
292 |
General |
çok canlı ve neşeli |
exuberant adj.
|
|
293 |
General |
tez canlı |
fast adj.
|
|
294 |
General |
diğer bir canlı içinde yaşayan |
endobiotic adj.
|
|
295 |
General |
kanlı canlı |
sanguine adj.
|
|
296 |
General |
canlı ve neşeli |
bright and breezy adj.
|
|
297 |
General |
canlı gibi görünen |
lifelike adj.
|
|
298 |
General |
canlı (dişil) |
spirituelle adj.
|
|
299 |
General |
tez canlı |
swift adj.
|
|
300 |
General |
kanlı canlı |
ruddy adj.
|
|
301 |
General |
tez canlı |
sharp adj.
|
|
302 |
General |
tez canlı |
restless adj.
|
|
303 |
General |
canlı ve net |
graphic adj.
|
|
304 |
General |
en tez canlı |
sharpest adj.
|
|
305 |
General |
canlı olmayan |
unanimated adj.
|
|
306 |
General |
canlı olmayan |
non-living adj.
|
|
307 |
General |
kanlı canlı |
red-blooded adj.
|
|
308 |
General |
canlı doğan |
born alive adj.
|
|
309 |
General |
çok canlı |
overexuberant adj.
|
|
310 |
General |
canlı/koyu/acı (renk) |
violent adj.
|
|
311 |
General |
kanlı canlı |
red blooded adj.
|
|
312 |
General |
daha önce yaşamadığı bir iklim ve doğa ortamına getirilen ve orada yaşamaya devam eden (canlı) |
naturalised adj.
|
|
313 |
General |
canlı renklere sahip |
high-colored adj.
|
|
314 |
General |
canlı renklere sahip |
high-coloured adj.
|
|
315 |
General |
canlı organizmadan olan |
organic adj.
|
|
316 |
General |
son derece canlı renk |
acid adj.
|
|
317 |
General |
tez canlı |
raucle [scottish] adj.
|
|
318 |
General |
tez canlı |
redheaded adj.
|
|
319 |
General |
canlı gibi |
three-dimensional adj.
|
|
320 |
General |
canlı olmayan |
unalive adj.
|
|
321 |
General |
canlı olmayan |
unbouncy adj.
|
|
322 |
General |
canlı olmayan |
unfired adj.
|
|
323 |
General |
canlı gibi durmayan |
unlifelike adj.
|
|
324 |
General |
canlı olmayan |
unlively adj.
|
|
325 |
General |
her zaman taze ve canlı kalan |
evergreen adj.
|
|
326 |
General |
kanlı canlı |
juicy adj.
|
|
327 |
General |
(hayvan) kanlı canlı |
in blood [obsolete] adj.
|
|
328 |
General |
canlı ve dinç |
buckish adj.
|
|
329 |
General |
çok canlı ve neşeli |
hopped-up adj.
|
|
330 |
General |
olağanüstü derecede canlı |
hyperreal adj.
|
|
331 |
General |
canlı şekilde koşan |
light-heeled adj.
|
|
332 |
General |
çok canlı ve neşeli |
demonstrative adj.
|
|
333 |
General |
kavgada istekli ve canlı |
desirous [obsolete] adj.
|
|
334 |
General |
canlı ve net şekilde betimleyen |
graphical adj.
|
|
335 |
General |
tez canlı |
long-winded adj.
|
|
336 |
General |
aşırı canlı hareket eden |
on adj.
|
|
337 |
General |
aşırı canlı |
overlusty adj.
|
|
338 |
General |
fazla canlı |
overvivid adj.
|
|
339 |
General |
kanlı canlı |
rosy adj.
|
|
340 |
General |
tez canlı |
rushing adj.
|
|
341 |
General |
(canlı organizmada kısım) şişmiş |
incrassate adj.
|
|
342 |
General |
(canlı organizmada kısım) şişmiş |
incrassated adj.
|
|
343 |
General |
tez canlı |
feathered adj.
|
|
344 |
General |
tez canlı |
pellmell adj.
|
|
345 |
General |
tez canlı |
fikish adj.
|
|
346 |
General |
çok canlı |
firecracker adj.
|
|
347 |
General |
kanlı canlı |
flesh-and-blood adj.
|
|
348 |
General |
canlı büyümesine benzer şekilde ortaya çıkıp gelişen |
organic adj.
|
|
349 |
General |
(topluluk) canlı karakterlere sahip olarak yorumlayan |
organic adj.
|
|
350 |
General |
canlı yeşil |
prasinous adj.
|
|
351 |
General |
tez canlı |
precipitant adj.
|
|
352 |
General |
canlı tutulan |
preserved adj.
|
|
353 |
General |
kanlı canlı |
rose-colored adj.
|
|
354 |
General |
kanlı canlı |
rose-coloured adj.
|
|
355 |
General |
yarı canlı olan |
semivif adj.
|
|
356 |
General |
kanlı canlı |
fresh adj.
|
|
357 |
General |
tez canlı |
snell adj.
|
|
358 |
General |
daha canlı |
sprier adj.
|
|
359 |
General |
en canlı |
spriest adj.
|
|
360 |
General |
tez canlı |
stickle [dialect] [uk] adj.
|
|
361 |
General |
insan düzeyinde olmayan canlı grubuna ait |
subhuman adj.
|
|
362 |
General |
insan düzeyinde olmayan canlı grubuna özgü |
subhuman adj.
|
|
363 |
General |
insan düzeyinde olmayan canlı grubu ile ilgili |
subhuman adj.
|
|
364 |
General |
kısmen canlı olan |
subvitalized adj.
|
|
365 |
General |
aşırı canlı |
superreal adj.
|
|
366 |
General |
canlı ve dinç |
full-blooded adj.
|
|
367 |
General |
canlı bir şekilde |
briskly adv.
|
|
368 |
General |
canlı bir şekilde |
colorfully adv.
|
|
369 |
General |
canlı biçimde |
vividly adv.
|
|
370 |
General |
canlı bir biçimde |
buxomly adv.
|
|
371 |
General |
canlı bir şekilde |
sappily adv.
|
|
372 |
General |
canlı bir şekilde |
gaily adv.
|
|
373 |
General |
canlı olarak |
rousingly adv.
|
|
374 |
General |
canlı bir şekilde |
animately adv.
|
|
375 |
General |
canlı bir şekilde |
burbly adv.
|
|
376 |
General |
en canlı ve heyecanlı durumunda |
in a full swing adv.
|
|
377 |
General |
canlı bir şekilde |
livingly adv.
|
|
378 |
General |
canlı bir şekilde |
picturesquely adv.
|
|
379 |
General |
canlı bir biçimde |
chipperly adv.
|
|
380 |
General |
canlı bir şekilde |
bouncily adv.
|
|
381 |
General |
canlı bir şekilde |
buoyantly adv.
|
|
382 |
General |
canlı bir biçimde |
colourfully adv.
|
|
383 |
General |
canlı bir biçimde |
breezily adv.
|
|
384 |
General |
canlı bir şekilde |
perkily adv.
|
|
385 |
General |
canlı bir biçimde (ses) |
vibrantly adv.
|
|
386 |
General |
canlı müzik eşliğinde |
accompanied by live music adv.
|
|
387 |
General |
canlı müzik eşliğinde |
accompanied with live music adv.
|
|
388 |
General |
canlı bir şekilde |
spryly adv.
|
|
389 |
General |
canlı bir biçimde |
colorfully adv.
|
|
390 |
General |
canlı bir şekilde |
colourfully adv.
|
|
391 |
General |
canlı/açık/net/detaylı |
graphically adv.
|
|
392 |
General |
hızlı ve canlı şekilde |
à gogo adv.
|
|
393 |
General |
canlı bir şekilde |
alacriously adv.
|
|
394 |
General |
canlı bir şekilde |
rattlingly adv.
|
|
395 |
General |
canlı bir şekilde |
vively adv.
|
|
396 |
General |
canlı şekilde |
lifely adv.
|
|
397 |
General |
canlı bir şekilde |
lively adv.
|
|
398 |
General |
(radyo veya televizyon istasyonunda) canlı yayında |
on-air adv.
|
|
399 |
General |
canlı bir şekilde |
rosily adv.
|
|
400 |
General |
canlı bir biçimde |
rousingly adv.
|
|
401 |
General |
canlı bir şekilde |
inexhaustedly adv.
|
|
402 |
General |
canlı müzik yaparak |
in concert adv.
|
|
403 |
General |
canlı rock müzik çalarak |
in concert adv.
|
|
404 |
General |
canlı bir şekilde |
feistily adv.
|
|
405 |
General |
canlı bir organizma gibi |
organically adv.
|
|
406 |
General |
canlı biçimde |
freshly adv.
|
|
407 |
General |
canlı bir şekilde |
sprightfully adv.
|
|
408 |
General |
canlı bir şekilde |
spritefully adv.
|
|
409 |
General |
canlı anlamı veren ön ek |
ont- pref.
|
|
410 |
General |
canlı anlamı veren ön ek |
ont- pref.
|
|
411 |
General |
canlı madde anlamı veren ön ek |
plasm- pref.
|
|
412 |
General |
canlı renk anlamı veren ön ek |
pyr- pref.
|
|
413 |
General |
canlı renk anlamı veren ön ek |
pyro- pref.
|
|
414 |
General |
çok sayıda kas yapısına sahip canlı anlamı veren son ek |
-mya suf.
|
|
415 |
General |
çok düzenli kas yapısına sahip canlı anlamı veren son ek |
-mya suf.
|
|
416 |
General |
yuvarlak ağızlı canlı anlamı veren bir son ek |
-stomus suf.
|
|
417 |
General |
stomalı canlı anlamı veren bir son ek |
-stomus suf.
|
|
418 |
General |
yuvarlak ağızlı canlı anlamı veren bir son ek |
-stoma suf.
|
|
419 |
General |
stomalı canlı anlamı veren bir son ek |
-stoma suf.
|
|
Phrasals |
|
420 |
Phrasals |
iki canlı şeyi (bitki, insan dokusu) birbiriyle birleştirmek |
graft (something) on v.
|
|
421 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) bir şeyin canlı örneği olmak |
represent to (someone or something) v.
|
|
422 |
Phrasals |
yaşadığı (bir şeyi) canlı bir şekilde tekrar hatırlamak |
live (something) over again v.
|
|
423 |
Phrasals |
yaşadığı (bir şeyi) canlı bir şekilde tekrar hatırlamak |
play (something) over v.
|
|
424 |
Phrasals |
iki canlı şeyi (bitki, insan dokusu) birbiriyle birleştirmek |
graft on v.
|
|
425 |
Phrasals |
yaşadığı (bir şeyi) canlı bir şekilde tekrar hatırlamak |
play over v.
|
|
426 |
Phrasals |
-e (bir şeyin) canlı örneği olmak |
represent to v.
|
|
Phrases |
|
427 |
Phrases |
her canlı bir gün ölümü tadacaktır |
every living thing will die one day expr.
|
|
Proverb |
|
428 |
Proverb |
ölü bir kahraman olmaktansa, canlı bir korkak olmayı yeğlerim |
better a live coward than a dead hero
|
|
Colloquial |
|
429 |
Colloquial |
amatörlerin barlarda şarkı söyledikleri veya komedyenlik yaptıkları canlı gösteri |
open-mike n.
|
|
430 |
Colloquial |
amatörlerin barlarda şarkı söyledikleri veya komedyenlik yaptıkları canlı gösteri |
open mic n.
|
|
431 |
Colloquial |
amatörlerin barlarda şarkı söyledikleri veya komedyenlik yaptıkları canlı gösteri |
open mike n.
|
|
432 |
Colloquial |
ağır veya sarsak hareket eden canlı |
galumpher n.
|
|
433 |
Colloquial |
canlı göz |
sparkler n.
|
|
434 |
Colloquial |
canlı hareket etmek |
look alive v.
|
|
435 |
Colloquial |
bir şeyi twitter'da canlı yayınlamak |
live-tweet v.
|
|
436 |
Colloquial |
twitter'da bir etkinliği canlı paylaşmak |
live-tweet v.
|
|
437 |
Colloquial |
canlı ve enerjik |
pizazzy adj.
|
|
438 |
Colloquial |
canlı renkleri ve karmaşık desenleri olan (kumaş, tasarım) |
psychedelic adj.
|
|
439 |
Colloquial |
en son nisan ayında canlı görüldü |
last seen alive in april expr.
|
|
440 |
Colloquial |
(birinin) bir tek (birini) canlı canlı yemediği kaldı |
(one) did everything (one) could 'cept eat (someone) expr.
|
|
441 |
Colloquial |
(biri) neredeyse (birini) canlı canlı yiyecekti |
(one) did everything (one) could 'cept eat (someone) expr.
|
|
442 |
Colloquial |
biraz parlaklık, canlı renk |
a pop of color expr.
|
|
Idioms |
|
443 |
Idioms |
canlı cenaze |
a bag of bones n.
|
|
444 |
Idioms |
kedi gibi dokuz canlı |
a cat has nine lives n.
|
|
445 |
Idioms |
tez canlı |
a live wire n.
|
|
446 |
Idioms |
canlı ve coşkulu |
the cut and thrust of something n.
|
|
447 |
Idioms |
canlı hedef |
a live one n.
|
|
448 |
Idioms |
canlı/hareketli |
bright young thing n.
|
|
449 |
Idioms |
canlı/hareketli |
bright young thing n.
|
|
450 |
Idioms |
bir şeyin canlı örneği |
a walking (something) n.
|
|
451 |
Idioms |
canlı (bir şey) |
a walking (something) n.
|
|
452 |
Idioms |
bir şeyin canlı örneği |
a walking n.
|
|
453 |
Idioms |
canlı ansiklopedi |
a walking encyclopedia n.
|
|
454 |
Idioms |
bir kadın oyuncuyla flört edebilmek için sık sık tiyatroya veya canlı performanslara giden adam |
stage-door johnny n.
|
|
455 |
Idioms |
canlı/enerjik görünen kimse |
image of health n.
|
|
456 |
Idioms |
canlı renkleri olan banknot |
monopoly money n.
|
|
457 |
Idioms |
bir para biriminin canlı renklere sahip banknotları |
monopoly money n.
|
|
458 |
Idioms |
monopoly oyununda kullanılan paralar gibi canlı renkleri olan banknotlar |
monopoly money n.
|
|
459 |
Idioms |
kanlı canlı insan vücudu |
flesh and blood n.
|
|
460 |
Idioms |
hareketli/canlı bir yer |
a hive of activity n.
|
|
461 |
Idioms |
bir şeyin canlı örneği |
(very) picture of something n.
|
|
462 |
Idioms |
canlı sözlük |
a walking dictionary n.
|
|
463 |
Idioms |
canlı ansiklopedi |
a walking encyclopedia n.
|
|
464 |
Idioms |
canlı sözlük |
a walking thesaurus n.
|
|
465 |
Idioms |
-in canlı kanıtı |
living proof that n.
|
|
466 |
Idioms |
'-in canlı örneği |
living proof that n.
|
|
467 |
Idioms |
-in canlı kanıtı |
(the) living proof that n.
|
|
468 |
Idioms |
'-in canlı örneği |
(the) living proof that n.
|
|
469 |
Idioms |
-in canlı kanıtı |
(the) living proof of n.
|
|
470 |
Idioms |
'-in canlı örneği |
(the) living proof of n.
|
|
471 |
Idioms |
hayatın en canlı/güzel evresi |
the flower of youth n.
|
|
472 |
Idioms |
dokuz canlı |
nine lives n.
|
|
473 |
Idioms |
kanlı canlı olmak |
be full of beans v.
|
|
474 |
Idioms |
ilgiyi canlı tutmak |
keep the pot boiling v.
|
|
475 |
Idioms |
dikkatli/uyanık/açıkgöz/canlı olmak |
have something on the ball v.
|
|
476 |
Idioms |
dikkatli/uyanık/açıkgöz/canlı olmak |
have on the ball v.
|
|
477 |
Idioms |
canlı performans vermek |
go live v.
|
|
478 |
Idioms |
canlı yayına bağlanmak |
go live v.
|
|
479 |
Idioms |
ilgisini canlı tutmak |
keep someone's attention v.
|
|
480 |
Idioms |
ilgisini canlı tutmak |
hold someone's attention v.
|
|
481 |
Idioms |
dikkatli/uyanık/açıkgöz/canlı olmak |
be on the ball v.
|
|
482 |
Idioms |
ateşi harsız fakat canlı tutmak için kömür veya közleri külle kaplamak |
bank a fire v.
|
|
483 |
Idioms |
ilgiyi canlı tutmak |
keep the pot boiling v.
|
|
484 |
Idioms |
canlı ve enerjik hissetmek |
feel one's oats v.
|
|
485 |
Idioms |
canlı bir başlangıç yapmak |
go off at score v.
|
|
486 |
Idioms |
bir şeyi daha canlı, çekici hale getirmek |
zhoosh something up v.
|
|
487 |
Idioms |
canlı olmak |
be a box of birds [australia/new zealand] v.
|
|
488 |
Idioms |
(bir şeyin) canlı kanıtı olmak |
be living proof of (something) v.
|
|
489 |
Idioms |
bir şeyin canlı kanıtı/örneği olmak |
be living proof of something v.
|
|
490 |
Idioms |
(bir şeyin) canlı örneği olmak |
be the picture of (something) v.
|
|
491 |
Idioms |
canlı ve enerjik hissetmek |
feel oats v.
|
|
492 |
Idioms |
dikkatli/uyanık/açıkgöz/canlı olmak |
have something/a lot on the ball [us] v.
|
|
493 |
Idioms |
(birinin) ilgisini canlı tutmak |
hold (one's) attention v.
|
|
494 |
Idioms |
ilgisini canlı tutmak |
hold attention v.
|
|
495 |
Idioms |
yeteneklerini canlı tutmak |
keep your hand in v.
|
|
496 |
Idioms |
çok canlı |
merry as a grig adj.
|
|
497 |
Idioms |
çok canlı |
lively as a grig adj.
|
|
498 |
Idioms |
kanlı canlı |
big as life adj.
|
|
499 |
Idioms |
neşeli ve canlı |
bright-eyed and bushy-tailed adj.
|
|
500 |
Idioms |
çok neşeli ve canlı |
brighteyed and bushy tailed expr.
|
|