dezavantajlı - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

dezavantajlı



Bedeutungen von dem Begriff "dezavantajlı" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 5 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
dezavantajlı disadvantageous adj.
General
dezavantajlı disadvantageous adj.
dezavantajlı disvantageous [obsolete] adj.
dezavantajlı disadvantageable adj.
Politics
dezavantajlı disadvantaged adj.

Bedeutungen, die der Begriff "dezavantajlı" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 53 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
rekabette dezavantajlı olma unfavorable position n.
dezavantajlı durum horn n.
ikilemin yol açtığı dezavantajlı durum horn n.
dezavantajlı şey debit n.
dezavantajlı kişiye yardım eden durum rope n.
zihinsel olarak dezavantajlı bireyleri kendileri adlarına konuşturma uygulaması self-advocacy n.
dezavantajlı olmak be at a disadvantage v.
dezavantajlı konuma düşürmek worse [obsolete] v.
birini kurnazlıkla dezavantajlı konuma düşürmek wrong-foot v.
dezavantajlı hale getirmek penalise v.
dezavantajlı hale getirmek penalize v.
dezavantajlı duruma düşmek disadvantage v.
önyargı ile dezavantajlı duruma getirmek prejudice v.
dezavantajlı duruma sokmak scupper v.
dezavantajlı bir şekilde disadvantageously adv.
daha dezavantajlı bir şekilde worse adv.
dezavantajlı bir şekilde ill adv.
dezavantajlı durumda short adv.
Phrasals
dezavantajlı duruma düşmek lose out v.
dezavantajlı olmak lose out v.
(biri/bir şey) için dezavantajlı/istenmeyen bir durum olmak go against (someone or something) v.
Phrases
dezavantajlı durumda at a disadvantage expr.
Colloquial
spor müsabakasında dezavantajlı durumda in the hole adj.
Idioms
hem avantajlı hem dezavantajlı durum a double-edged sword n.
hem avantajlı hem dezavantajlı durum a two-edged sword n.
hem avantajlı hem dezavantajlı durum a double-edged sword n.
hem avantajlı hem dezavantajlı durum a double-edged weapon n.
dezavantajlı duruma düşmek lose ground v.
dezavantajlı bir şekilde çalışmak work at arm's length v.
dezavantajlı duruma düşmek put (one) at a disadvantage v.
dezavantajlı durumda olmak have over a barrel v.
dezavantajlı bir ortamda mücadele etmek fight an uphill battle v.
(birini) dezavantajlı duruma düşürmek put (one) at a disadvantage v.
(birini) dezavantajlı duruma sokmak put (one) at a disadvantage v.
dezavantajlı duruma sokmak put (one) at a disadvantage v.
(birini) dezavantajlı bir duruma düşürmek/sokmak put (one) at a disadvantage v.
(birini) dezavantajlı bir duruma düşürmek/sokmak put somebody at a disadvantage v.
dezavantajlı bir duruma düşmek be at a disadvantage v.
dezavantajlı bir durumda olmak be at a disadvantage v.
dezavantajlı durumda on the back foot expr.
Trade/Economic
ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme onerous contract n.
ülke içindeki doğal kaynaklarda yaşanan talep artışı sonrası reel kur oranının yükselerek dışa bağımlı diğer endüstrilerin dış ticarette dezavantajlı duruma düşmesi dutch disease n.
ülke içindeki doğal kaynaklarda yaşanan talep artışı ile reel kur oranının yükselmesi ve özellikle reel sektör veya imalat gibi dışa bağımlı diğer endüstrilerin dış ticarette dezavantajlı duruma gelmesi dutch disease n.
Politics
(özellikle dezavantajlı gruplar olmak üzere) tüm birey ve grupların her türlü faaliyete dahil edilmesi inclusion n.
Social Sciences
(güney afrika'da) ırkçılık nedeniyle dezavantajlı kişilere iş sağlayan program employment equity n.
Sport
(bilardoda) sayı alma amacı güdülmeksizin, topları rakibe dezavantajlı konumda bırakmak için yapılan vuruş safety n.
Football
dezavantajlı grup disadvantageous group n.
Chess
(rakibi) hamle yaptığında dezavantajlı olacak duruma düşürmek zugzwang v.
Card
briçte rakibi dezavantajlı konuma sokmak için yapılan bir oyun throw-in n.
Archaic
dezavantajlı olmak seek v.
Slang
(silah üzerinde) dezavantajlı bir duruma sokacak değişiklikler yapmak jark v.
dezavantajlı durumda olmak be in the hole v.
Modern Slang
dünyanın dört bir yanından gelen gençlerin sosyal olarak dezavantajlı tayvanlı çocuklara ingilizce öğrettiği yaz programı aid summer n.