iyi kötü - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

iyi kötü



Bedeutungen von dem Begriff "iyi kötü" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 8 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
iyi kötü somehow adv.
iyi kötü in someway or other adv.
iyi kötü more or less adv.
iyi kötü somegate [scotland] adv.
iyi kötü somewhat pron.
Phrases
iyi kötü for better or for worse expr.
Colloquial
iyi kötü plus-minus expr.
iyi kötü plus or minus expr.

Bedeutungen, die der Begriff "iyi kötü" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 210 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
hem iyi hem kötü a curate's egg n.
iyi ve kötü zamanlar ups and downs n.
iyi ve kötü zamanlar highs and lows n.
hem iyi hem kötü mixed blessing n.
birini iyi veya kötü yönde etkileyen kimse genius n.
takana iyi şans, diğer insanlara kötü şans getirdiğine inanılan bir tılsım gris-gris n.
iyi ve kötü güçleri olduğuna inanılan cin dobby [dialect] [uk] n.
iyi kötü geçinip gitmek muddle on v.
iyi kötü idare etmek muddle on v.
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek have a working knowledge of v.
iyi kötü geçinip gitmek muddle along v.
iyi kötü idare etmek muddle along v.
bir işaret olmak (iyi/kötü) augur v.
kötü yola sapmak (iyi yoldayken) backslide v.
iyi başlayıp kötü bitmek fizzle out v.
sonuç vermek (iyi ya da kötü biçimde) redound v.
iyi veya kötü şans getirmek happen v.
başkasına kıyasla daha iyi veya kötü görünmek compare v.
iyi kötü ilerlemek scamble [dialect] v.
ne iyi ne kötü mediocre adj.
aynı zamanda iyi ve kötü olan dulcamara adj.
iyi ve kötü bittersweet adj.
ne iyi ne kötü tolerable adj.
iyi ve kötü good and evil adj.
ne iyi ne kötü so-so adj.
ne iyi ne kötü fair to middling adj.
ne iyi ne kötü adequate adj.
iyi ve kötü olarak birbirinden net çizgilerle ayrılmış black-and-white adj.
bir iyi bir kötü bumpy adj.
bir iyi bir kötü in-and-out adj.
bir iyi bir kötü in-and-out adj.
ne iyi ne kötü yapım (film, dizi, oyun, kitap) mid adj.
hem iyi hem kötü bir halde bittersweetly adv.
iyi veya kötü günlerde in sunshine and in storm adv.
iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta in good times and in bad times in sickness and in health adv.
iyi veya kötü olan bir şeyi yaşaması kesin in for expr.
Phrasals
(bir girişim iyi veya kötü yönde) seyir etmek come out on something v.
sonucu iyi/kötü olmak come out v.
(fotoğraf) iyi/kötü çıkmak come out v.
ile karşılaştırıldığında (iyi/kötü vs.) görünmek stack up against v.
iyi/kötü bir şekilde bitirmek cap off v.
iyi/kötü yapmak come out on v.
iyi/kötü sonuç almak come out on v.
Phrases
iyi günde kötü günde through thick and thin adv.
en/çok (komik/iyi/kötü) quite the (most something) expr.
ya çok iyi ya da çok kötü sonuçlanan durum boom or bust expr.
hava iyi de olsa kötü de olsa rain or shine expr.
iyi ya da kötü for better or for worse expr.
ne iyi ne kötü (fransızca) comme ci comme ça expr.
bir (mutlu, iyi, umutlu), bir (mutsuz, kötü, karamsar) now (something), now (something else) expr.
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), bir gün (kötü, mutsuz, karamsar) now (something), now (something else) expr.
bir gün (iyi, mutlu, umutlu), ertesi gün (kötü, mutsuz, karamsar) now (something), now (something else) expr.
en iyi/kötü ihtimalle at best/worst expr.
en iyi/kötü ihtimal at best/worst expr.
en iyi/kötü ihtimalde at best/worst expr.
iyi ya da kötü be that as it may expr.
Proverb
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir fire is a good servant but a bad master
iyi dost kötü günde belli olur a friend in need is a friend indeed
para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir money is a good servant but a bad master
her iyi şeyin kötü bir yanı vardır every silver lining has a cloud
iyi şeyler kötü şeylere gebedir every silver lining has a cloud
kötü arkadaştan kötü iyi arkadaştan iyi a bad apple spoils the (whole) barrel
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
iyi günde herkes yanındadır, kötü günde yalnız kalırsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
Colloquial
biri iyi bir kötü insan a jekyl and hyde n.
iyi polis/kötü polis good cop/bad cop n.
iyi ve kötü yanları pearls and pitfalls n.
(biri) için iyi/kötü olmak do somehow for (someone) v.
bir iyi bir kötü olmak be up and down v.
iyi/kötü bir şekilde bitirmek cap it all v.
için iyi/kötü olmak do somehow for v.
ne iyi ne kötü meh adj.
ne iyi ne kötü fair to middlin' expr.
iyi bir şey mi söylüyorsun kötü bir şey mi söylüyorsun? is that a threat or a promise? expr.
ya iyi ya kötü a boon or a bane expr.
iyi ya da kötü a boon or a bane expr.
iyi veya kötü a boon or a bane expr.
iyi de olabilir kötü de a boon or a bane expr.
iyi ya da kötü değil not all black and white expr.
önce iyi haberi mi yoksa kötü haberi mi duymak istersin? (do) you want the good news or the bad news (first)? expr.
önce iyi haberi mi vereyim, kötü haberi mi? (do) you want the good news or the bad news (first)? expr.
iyi mi, kötü mü yoksa etkisiz mi good, bad, or indifferent expr.
eğer ağzından kötü sözler çıkacaksa ağzını hiç açma/sus daha iyi if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
kötü söz söyleyeceğine sus/hiç konuşma daha iyi if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
eğer kötü konuşacaksan sus daha iyi if you don't have anything nice to say, don't say anything at all expr.
hem iyi hem kötü it cuts both ways expr.
bir iyi bir kötü up and down like a yo-yo expr.
Idioms
kötü olan özelliği örten iyi özellik redeeming feature n.
kötü olan özelliği örten iyi özellik a redeeming feature n.
belli bir süre içerisinde aynı olayın arka arkaya meydana gelmesi (iyi ya da kötü) double plumsey n.
başlangıçta kötü sonrasında iyi olan şey blessing in disguise n.
hep iyi olan, asla kötü olamayan, mükemmel davrandığını sanan kişi goody two shoes person n.
iyi başlayıp kötü biten a sting in the tail n.
iyi ile kötü arasında bir seçim a choice between good and evil n.
kısmen iyi kısmen kötü the curate's egg n.
kötü özelliklerini telafi eden iyi özellik redeeming feature n.
kötü özelliklerinin önüne geçen iyi özellik redeeming feature n.
dışarıdan iyi görünüp iç yüzü kötü olan bir şey/biri devil in disguise n.
ya iyi ya kötü boon or bane n.
iyi ya da kötü boon or bane n.
iyi veya kötü boon or bane n.
iyi de olabilir kötü de boon or bane n.
genel olarak kötü fakat bazı iyi tarafları da olan durum horse and rabbit stew n.
hem iyi hem kötü a boon and a bane n.
bir yandan iyi bir yandan kötü a boon and a bane n.
bir bakımdan/açıdan iyi bir bakımdan/açıdan kötü a boon and a bane n.
kısmen iyi kısmen kötü a curate's egg [uk] n.
bir kısmı iyi bir kısmı kötü a curate's egg [uk] n.
hem iyi hem kötü tarafı olan durum a double-edged sword n.
hem iyi hem kötü tarafı olan durum a double-edged weapon n.
bir iyi bir kötü insan a jekyll and hyde n.
iyi olmakla kötü olmak arasında gidip gelen insan a jekyll and hyde n.
hem iyi hem kötü bir durum a mixed blessing n.
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz sonuçları olan bir durum a mixed blessing n.
hem iyi hem kötü yanları olan bir resim a mixed picture n.
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz yanları olan bir durumun tanımı a mixed picture n.
yer yer iyi yer yer kötü bir süreç/dönem a roller-coaster ride n.
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test the acid test (of something) n.
bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu belirleyen test the litmus test [us] n.
hem iyi hem kötü sonuçları olan şey mixed bag n.
hem iyi hem kötü özellikleri olan şey mixed bag n.
hem iyi hem kötü şey curate's egg [uk] n.
kısmen iyi kısmen kötü şey curate's egg [uk] n.
iyi olmakla kötü olmak arasında gidip gelen insan jekyll and hyde n.
bir iyi bir kötü insan jekyll and hyde n.
hem iyi hem kötü yönleri olan şey curate's egg n.
niyeti iyi olmak/kötü olmamak do (something) for the best v.
niyeti iyi olmak/kötü olmamak do/mean something for the best v.
niyeti iyi olmak/kötü olmamak mean (something) for the best v.
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı vs. başlamak come out of the box [us] v.
piyasaya iyi/kötü/hızlı/yavaş vs. giriş yapmak come out of the box [us] v.
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş vs. başlangıç/çıkış yapmak come out of the box [us] v.
(birine) belli bir şekilde/iyi/kötü davranmak do somehow by someone v.
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş başlamak come out of the box [us] v.
piyasaya iyi/kötü/hızlı/yavaş giriş yapmak come out of the box [us] v.
(bir şeye) iyi/kötü/hızlı/yavaş giriş/başlangıç/çıkış yapmak come out of the box [us] v.
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak leave an impression on someone v.
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak leave someone with an impression v.
birinin üzerinde (iyi/kötü) bir izlenim bırakmak make an impression on someone v.
iyi ve kötü günlerini paylaşmak throw in one's lot with v.
iyi ve kötü günlerini paylaşmak cast in one's lot with v.
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak foist off v.
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriye yutturmak fob off v.
kötü bir ürünü iyi gibi göstererek müşteriyi yutturmak palm off v.
kötü bir durumdan kurtulup daha iyi bir hal almak go from drab to fab v.
ölse daha iyi olacak kadar kötü durumda olmak be better off dead v.
neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmemek not know (any) better v.
hem iyi hem kötü yanı olmak be a double-edged weapon v.
hem iyi hem kötü yanı olmak be a double-edged sword v.
(futbol) takımların bir devrede iyi diğerinde kötü oynadığı maç olmak be a game of two halves v.
iyi/kötü görünmek (not) look yourself v.
hem iyi hem kötü yanı olmak be a double-edged sword v.
hem iyi hem kötü yanı olmak be a double-edged weapon v.
hem iyi hem kötü olmak be a mixed blessing v.
(birinin/bir şeyin) iyi gününde kötü gününde destekçisi olmak/arkasında olmak cast (one's) lot with (someone or something) v.
iyi ve kötü günlerini paylaşmak cast lot with v.
-in iyi gününde kötü gününde destekçisi olmak/arkasında olmak cast (one's) lot with v.
iyi ve kötü günlerini paylaşmak cast one's lot with v.
iyi günde kötü günde destekçisi olmak/yanında olmak cast one's lot with v.
iyi, zayıf, kötü görünmek cut a fine, poor, sorry figure v.
iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek cut a fine, poor, sorry figure v.
kötü bir durumdan en iyi şekilde sıyrılmak save the furniture [australia] v.
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu çıkarmak save the furniture [australia] v.
kötü bir durumdan olabilecek en iyi sonucu yaratmak save the furniture [australia] v.
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek have a working knowledge of something v.
(birinin/bir grubun) iyi ve kötü günlerini paylaşmak throw (in) (one's) lot with (someone or something) v.
iyi ve kötü günlerini paylaşmak throw in your lot with v.
birinin iyi ve kötü günlerini paylaşmak throw in your lot with somebody v.
en iyi, en kötü, en uç türden of a high order adj.
iyi/kötü oynayan off (or on) your game adj.
iyi, kötü, olumlu gösterecek bir ortamda/ışıkta in a good light adv.
haberler iyi (zira kötü olsaydı şimdiye kadar duyulurdu) no news is good news expr.
fırsat kaçtıktan sonra iyi veya kötü olması bir şeyi değiştirmez a miss is as good as a mile expr.
hem iyi hem kötü günlerde through thick and thin expr.
iyi günde de kötü günde de through thick and thin expr.
iyi de olsa kötü de olsa for better or worse expr.
iyi ya da kötü for good or ill expr.
iyi günde ve kötü günde in weal and woe expr.
iyi muameleden çok kötü muamele more kicks than halfpence [obsolete] expr.
hem iyi hem kötü good news and bad news expr.
iyi haber ve kötü haber good news and bad news expr.
hem iyi haber hem kötü haber good news and bad news expr.
ya çok iyi ya çok kötü feast or famine expr.
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı the jury is (still) out (on something) expr.
(bir şeyin) iyi mi kötü mü olduğu konusunda henüz bir karar varılmadı the jury are (still) out (on something) expr.
Speaking
hem iyi hem kötü it cuts two ways expr.
işler/durum/gidişat kötü/vahim görünüyor/iyi görünmüyor things seem dire expr.
kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda size kendinizi ne iyi hissettirir? what makes you feel better when you are in a bad mood? expr.
Trade/Economic
kötü para iyi parayı piyasadan kovar bad money drives out good money n.
Furniture
içinde biri kötü hava koşulları diğeri ise iyi hava koşullarını bildiren iki insan olan bir maket ev weather house n.
içine biri kötü diğeri iyi hava tahmini yapan iki figür yerleştirilmiş maket ev weather box n.
Marine
bir gemiyi fırtınada iyi kötü abramak make good or bad weather v.
Pathology
beyin dokusunda iyi ya da kötü huylu olabilen anormal kitle cerebroma n.
History
16. yüzyılda fransa ve hollanda'da ortaya çıkmış ve iyi ile kötü arasındaki ayrımın varlığını inkar etmiş panteist bir tarikat libertine n.
Religious
dünyanın salt iyi ve kötü güçlerden meydana geldiğini veya maddenin özü itibariyle kötücül olduğunu savunan düalistik bir inanç manichaeanism n.
dünyayı iyi ve kötü olmak üzere iki prensibin yönettiği inancı ditheism n.
iyi ve kötü olmak üzere birbirinden bağımsız iki kutsal varoluşun bulunduğu öğretisi dualism n.
Card
(poker) hem iyi hem de kötü ellerin kazanabileceği oyun high-low n.
Cinema
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü auteur theory n.
iyi veya kötü film yerine iyi veya kötü yönetmen olduğunu savunan bir sinemacılık görüşü auteurism n.
iyi sanılan karakterin aslında kötü, veya kötü sanılan karakterin aslında iyi olması plot twist n.
Latin
iyi yolu görüyor ve takdir ediyorum, ama kötü yoldan gidiyorum video meliora proboque deteriora sequor expr.
Slang
iyi polis kötü polis mutt and jeff n.
(argo) sabah antrenmanlarında iyi performans sergileyip yarışlarda kötü koşan at morning glory n.
mahalle hayatının iyi ve kötü yönleriyle ilgili hood adj.
çok kötü, iyi, sıra dışı, etkileyici kimse/şey a/one hell of a... expr.
son derece kötü, iyi, sıra dışı, etkileyici kimse/şey a/one hell of a... expr.
Modern Slang
iyi günde kötü günde yanında olan arkadaş all-weather friend n.
iyi günde kötü günde yanında olan arkadaş always friend n.