teşkil - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

teşkil



Bedeutungen von dem Begriff "teşkil" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 6 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
teşkil organization n.
teşkil formation n.
teşkil organizing n.
teşkil forming n.
teşkil organising n.
teşkil organisation n.

Bedeutungen, die der Begriff "teşkil" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 229 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
teşkil etmek constitute v.
(tehlike/tehdit) teşkil etmek pose v.
General
örnek teşkil eden epitomist n.
örnek teşkil etme exemplifying n.
örnek teşkil etme epitomizing n.
örnek teşkil etme epitomising n.
önem teşkil etmeyen şey adiaphoron n.
problem teşkil etmeyen durum nonproblem n.
örnek teşkil etme typicality n.
sembol teşkil eden şey typification n.
emsal teşkil eden cezaya çarptırılmış kimse example n.
örnek teşkil eden şey mirror n.
(tahkimat) yayaların sur duvarı gibi bariyer teşkil eden yapılardan geçmesini sağlayan ahşap dönerkapı moulinet n.
siyaset ve ekonomi açısından önemli bir grubu oluşturan ve bağımsız bir oy kaynağı teşkil eden kırsal bölge halkı grass roots n.
engel teşkil eden şey opposition n.
temel teşkil eden şey datum n.
kimlik teşkil eden işaret fingerprint n.
emsal teşkil eden kadın first lady n.
sıra, dizi veya topluluk halinde bulunup zorlu bir sınav teşkil eden şey gauntlet n.
önem teşkil eden şey significant n.
suç teşkil eden bir olaya müdahele eden kişi upstander n.
emsal teşkil etmek set a precedent v.
emsal teşkil etmek serve as a model v.
şirket teşkil etmek incorporate v.
bir cisim teşkil etmek incorporate v.
teşkil etmek form v.
esas teşkil etmek constitute the basis v.
kaynak teşkil etmek constitute a source v.
kaynak teşkil etmek form a basis for v.
kaynak teşkil etmek form the basis for v.
dayanak teşkil etmek constitute a basis v.
dayanak teşkil etmek form a ground v.
dayanak teşkil etmek constitute a ground v.
dayanak teşkil etmek form a basis v.
örnek teşkil etmek set an example v.
örnek teşkil etmek serve as a model v.
sorun teşkil etmek constitute a problem v.
temel teşkil etmek be the basis of v.
tehdit teşkil etmek become a threat v.
tehdit teşkil etmek be a threat v.
risk teşkil etmek entail a risk v.
risk teşkil etmek pose a risk v.
sorun teşkil etmek pose a problem v.
problem teşkil etmek pose a problem v.
dayanak teşkil etmek be a foundation v.
dayanak teşkil etmek provide foundation v.
engel teşkil etmek pose an obstacle v.
dayanak teşkil etmek form basis v.
dayanak teşkil etmek provide basis v.
engel teşkil etmek constitute an impediment v.
engel teşkil etmek hinder v.
dayanak teşkil etmek be a basis v.
engel teşkil etmek inhibit v.
engel teşkil etmek impede v.
engel teşkil etmek hamper v.
engel teşkil etmek obstruct v.
engel teşkil etmek thwart v.
örnek teşkil etmek be an example v.
önem teşkil etmek have importance v.
potansiyel teşkil etmek show potential v.
potansiyel teşkil etmek have potential v.
risk teşkil etmek pose risk v.
risk teşkil etmek pose hazard v.
tehlike teşkil etmek pose danger v.
teşkil etmek organize v.
baz teşkil etmek form a basis v.
baz teşkil etmek constitute a basis v.
fiilen teşkil etmek activate v.
suç teşkil etmek constitute a crime v.
bir bütün teşkil etmek constitute a whole v.
bir bütün teşkil etmek make (up) a whole v.
bir bütün teşkil etmek comprise a whole v.
bir bütün teşkil etmek form a whole v.
zemin teşkil etmek comprise a basis for v.
zemin teşkil etmek underpin v.
uyarı teşkil etmek serve as a warning v.
-e tam bir tezat teşkil etmek stand in stark contrast to v.
tezat teşkil etmek contradict v.
emsal teşkil etmek establish a precedent v.
teşkil etmek organise v.
aykırılık/tezat teşkil etmek constitute a contradiction v.
dayanak teşkil etmek serve as basis v.
keskin bir tezat teşkil etmek stand in vivid contrast v.
teşkil etmek present v.
(mantıksal bir sonuç) teşkil etmek entail v.
örnek teşkil etmek example v.
örnek teşkil etmek epitomise v.
örnek teşkil etmek epitomize v.
teşkil etmek make v.
tehlike teşkil etmek menace v.
sorun teşkil etmek pose a trouble v.
temel teşkil etmek constitute a basis v.
güzel bir tezat teşkil etmek make a beautiful contrast v.
rahatsız edici bir etken teşkil etmek rumble v.
engel teşkil etmek impeach [obsolete] v.
engel teşkil etmek impedite [obsolete] v.
araç teşkil etmek implement v.
örnek teşkil etmek pace v.
tehlike teşkil etmek interminate [obsolete] v.
tehdit teşkil etmek pose a threat v.
teşkil etmek represent v.
önem teşkil eden important adj.
örnek teşkil edilmiş epitomized adj.
örnek teşkil eden epitomic adj.
teşkil eden formative adj.
teşkil eden constitutive adj.
suç teşkil eden transgressive adj.
önem teşkil eden significant adj.
sert bir tabaka teşkil etmiş encrusted adj.
örnek teşkil eden archetypal adj.
misal teşkil etmiş exemplified adj.
örnek teşkil edilmiş epitomised adj.
sebep teşkil etmeyen noncausal adj.
suç teşkil etmeyen noncriminal adj.
tehdit teşkil etmeyen nonthreatening adj.
zıtlık teşkil eden contradistinctive adj.
temel unsurları teşkil etmeyen noncore adj.
türüne örnek teşkil eden typic adj.
ahlak dersi teşkil etmeyen unmoralizing adj.
ahlak dersi teşkil etmeyen unmoralizing adj.
ahlak dersi teşkil etmeyen unmoralising adj.
ahlak dersi teşkil etmeyen unmoralising adj.
maddi sorun teşkil eden yükümlülükleri olmayan unmortgaged adj.
ahlak dersi teşkil etmeyen unmoralising adj.
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç) lifestyle adj.
hayati risk teşkil etmeyen veya acı vermeyen bir rahatsızlığın tedavisinde kullanılan (ilaç) life-style adj.
bütünün çok küçük bir parçasını teşkil eden myriadth adj.
beyan teşkil eden declarative adj.
motivasyonu teşkil eden directional adj.
suç teşkil eden offending adj.
suç teşkil eden offensive [obsolete] adj.
fazlalık teşkil eden overflow adj.
suç teşkil etmeyen dispunishable adj.
çocukluk teşkil eden infant adj.
belirli bir bölge teşkil eden domanial adj.
tek alternatif teşkil eden do-or-die adj.
örnek teşkil eden paradigmatic adj.
örnek teşkil eden paradigmatical adj.
mülkiyet teşkil eden possessional adj.
örnek teşkil eden sample adj.
fantezi teşkil eden phantastic [obsolete] adj.
fantezi teşkil eden phantastical [obsolete] adj.
ilke teşkil eden preceptive adj.
ilke teşkil eden preceptory adj.
piskopos teşkil eden prelatic adj.
piskopos teşkil eden prelatical adj.
orijinal model teşkil eden prototypical adj.
(emtialar için) kaynak teşkil eden staple [obsolete] adj.
(sigortalı için) normalin üzerinde kayıp teşkil eden substandard adj.
esas teşkil etmesi için to serve as basis adv.
esas teşkil etmek üzere to serve as basis adv.
engel teşkil edecek şekilde in one's way adv.
emsal teşkil ederek precedentedly adv.
orijinal model teşkil ederek prototypically adv.
Phrasals
bir yönüyle bir şeye örnek teşkil etmek exemplify something by something v.
(birinin/bir şeyin) başarısına bir engel teşkil etmek stack (something) against (someone or something) v.
(bir şeyle) tezat teşkil etmek clash with (something) v.
(birinin bir şey yapmasına) engel oluşturmak/teşkil etmek inhibit (someone) from (doing something) v.
yapmasına engel oluşturmak/teşkil etmek inhibit from doing v.
-in başarısına bir engel teşkil etmek stack against v.
Phrases
en uç sınırı teşkil eden drop-dead adj.
Colloquial
suç teşkil eden bir şey yapmak make a score v.
uyuşturucu alım satımı, birini soyma, dolandırıcılık suç teşkil eden bir şey yapmak make a score v.
sorun teşkil eden bir şey değil no object expr.
Idioms
engel teşkil etmek stand in one's way v.
örnek teşkil etmek set the pace v.
-e tam bir tezat teşkil etmek stand in stark conflict with v.
örnek teşkil etmek lay down the marker v.
engel teşkil etmek get into the way v.
bir şeye engel olmak/teşkil etmek put a crimp in something [us] v.
bir şeye engel olmak/teşkil etmek put a crimp on something [us] v.
(birine) engel teşkil etmeyecek şekilde out of (one's) road expr.
Trade/Economic
ihbar üzerine, zamanın geçmesiyle veya her ikisi sonucunda bir temerrüt teşkil edecek durum event which with notice or lapse of time or both would become a default n.
muhasebe kayıtlarının delil teşkil etmesi accounts as evidence n.
kati delil teşkil etmek constitute conclusive evidence v.
Law
suç teşkil etmeyen eylem noncrime n.
emsal teşkil eden dava test suit n.
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı overlapping punishment n.
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı consecutive sentence n.
aynı kişinin eylemlerinin birbirinden bağımsız suç teşkil etmesi halinde verilen mahkeme kararı concurrent sentence n.
cürüm işlemek için cemiyet teşkil edenler forming societies with the purpose of committing felonies n.
emsal teşkil eden dava test case n.
mahkeme vb. gibi bir karar merciinin incelemeye konu teşkil eden bir konunun veya davanın temel noktaları hakkındaki değerlendirmeleri sonunda vardığı sonuçlar findings of fact n.
suç teşkil eden fiil criminal act n.
sözleşmenin delil teşkil etmesi proof of contract n.
suç teşkil eden adam öldürme culpable homicide n.
suç işlemek için cemiyet teşkil etme forming society for the purpose of committing crime n.
yasanın davanın belirli unsurlarına nasıl uygulanacağını belirten ve gelecekteki benzer vakalar için emsal teşkil edebilecek mahkeme görüşü kısmı holding n.
yasanın davanın belirli unsurlarına nasıl uygulanacağını belirten ve gelecekteki benzer vakalar için emsal teşkil edebilecek mahkeme görüşleri holdings n.
londra'nın ana karar organını teşkil eden mahkemeye mensup kimse commoner n.
emsal teşkil etmek precedent v.
isimsiz akit teşkil eden innominate adj.
Politics
parlamento faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of parliament n.
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of congress n.
yasama meclisinin faaliyetlerine engel teşkil eden fiiller contempt of legislature n.
temel teşkil eden underlying adj.
Technical
alaşımda esas teşkil eden metal base metal n.
Marine
tekne geçişi için engel teşkil etmeyen open adj.
Medical
bir sendromu teşkil eden belirti ve faktörlerin tümü complex n.
hayati risk teşkil etmeyen şey innocent passage n.
Anatomy
kulak salyangozu ile beyin zarının temporal lobu arasındaki işitsel yol boyunca yer alan bir dizi işlem merkezinden sonuncusunu teşkil eden sinir yapısı medial geniculate n.
periotik kemiği oluşturan üç unsurun altta ve arkada olanlarını teşkil eden opisthotic adj.
Education
hukuki çalışmalara dayanak teşkil eden prelaw adj.
Linguistics
(dilsel formun) karakteristiğini teşkil etmek signal v.
cümle öznesi teşkil eden subjective adj.
Religious
isa'nın hem ilahi hem de insani doğaya sahip olmasına karşın tek bir ilahi iradeyi teşkil ettiğini savunan bir öğreti monotheletism n.
isa'nın hem ilahi hem de insani doğaya sahip olmasına karşın tek bir ilahi iradeyi teşkil ettiğini savunan bir öğreti monothelitism n.
piskopos teşkil eden prelatish adj.
Philosophy
ilk nedeni teşkil eden infinite adj.
Environment
dizayna esas teşkil eden olaylar design-basis phenomena n.
dizayna esas teşkil eden deprem operating basis earthquake n.
dizayna temel teşkil eden kaza design-basis accident n.
Geography
bir bölgenin ana fiziksel özelliğini teşkil eden, genellikle engebeli olan yüksek arazi veya plato meseta n.
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden sudeten adj.
südet bölgesi sınırlarını teşkil eden sudetic adj.
Geology
belirli bir süre içinde bir yerde biriken kayaçları teşkil eden time-stratigraphic n.
karamika ve ortoklazdan oluşan ve lamprofirlerden birini teşkil eden koyu renk bir volkanik kaya minette n.
Military
asli teşkil arama kurtarma kontrolörü component search and rescue controller n.
suç teşkil eden yıkıcı faaliyet criminal subversion n.
teşkil eden makam establishing authority n.
tehlike teşkil eden sular dangerously exposed waters n.
teşkil edilmiş birlik organized unit n.
kadro halinde teşkil etmek constitute v.
Mythology
(yunan ve roma mitolojisinde) insanoğlunun en parlak dönemi olan altın çağını takip eden ve toplamda geçmiş olduğu dört çağdan ikincisini teşkil eden çağ silver age n.
Archaic
merkez teşkil eden şey continent n.
örnek teşkil etmek impersonate v.
Entomology
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf class phasmidia n.
iki yuvarlak solucan alt grubundan birini teşkil eden sınıf phasmidia n.
Slang
(bir şeye) engel teşkil etmek shoot (something) (all) to hell v.