bir tek - Turkish English Dictionary
History

bir tek



Meanings of "bir tek" in English Turkish Dictionary : 8 result(s)

Turkish English
General
bir tek one and only adj.
bir tek solitary adj.
bir tek solitarily adv.
bir tek nothing but adv.
bir tek solely adv.
bir tek soly adv.
bir tek uni pref.
Technical
bir tek only adv.

Meanings of "bir tek" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
General
tek bir merkeze yoğunlaşıp diğer yönleri yok sayma centration n.
tek bir iş yapma (birçok alan veya iş yerine) specialization n.
başında tek bir hükümdar olan devlet veya ülke monarchy n.
kendini tek bir amaca verme singleness of purpose n.
bölme (ahırda tek bir büyükbaş hayvana ait) stall n.
tek bir şey düşünme single mindedness n.
tek bir hareket (el, kol) sweep n.
tek bir an eyewink n.
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev shotgun n.
tek bir alanda çalışma (birçok alan veya iş yerine) specialization n.
küçük bir gemi gibi kullanılabilen tek direkli büyük sandal sloop n.
tek/bir lokmalık çikolata bite size chocolate n.
tek/bir ısırımlık çikolata bite size chocolate n.
tek bir iş yapma (birçok alan veya iş yerine) specialisation n.
tek bir alanda çalışma (birçok alan veya iş yerine) specialisation n.
tek bir alana yoğunlaşmış politika single-issue politics n.
tek tip ürün satan veya bir alanda hizmet sunan dükkan/işyeri parlor n.
tek tip ürün satan veya bir alanda hizmet sunan dükkan/işyeri parlour n.
tek bir bölge a single region n.
bir kazadan veya felaketten sağ kurtulan tek kişi sole survivor n.
bir avcının tek seferde avladığı av bag n.
eski bir alman tek kanatlı uçağı taube n.
belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi) odd-even rationing n.
belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması even odd rationing n.
belli bir kaynağa erişimin tek çift uygulaması odd-even rationing n.
belli bir kaynağa erişimin herhangi bir günde nüfusun yarısına kısıtlanması şeklinde uygulanan tayınlama (trafiğe çıkışta tek/çift plaka uygulaması gibi) even odd rationing n.
bir yere tek araba gidenlerin her biri carpooler n.
bir yere tek araba gidenlerin her biri carshare n.
şahincinin tek seferde saldığı bir çift şahin cast n.
posta dağıtıcısının rotası etrafında tek bir dolanımı tour n.
tek bir direk üstüne kurulan, şemsiyeye benzeyen küçük bir çadır umbrella tent n.
bir kişiyi tanımlamak için tek başına veya diğer bilgilerle birlikte kullanılabilecek isim veya numara a means of identification n.
tek bir merkez noktanın etrafında olan büyüme unicentral development n.
tek bir orta noktanın etrafında olan gelişim unicentral development n.
samurayların iki elle kullandıkları tek yönlü uzun bir kılıç katana n.
bir yöne kıvrılmış tek pli knife pleat n.
tek bir arazi üzerine sıkışık inşa edilmiş bir dizi tek katlı evden her biri villa home [australia] n.
jokey kıyafeti giymiş tek elinde metal bir halka bulunan ve aslen ön bahçede bağlama kazığı olarak kullanılan küçük (siyahi) adam heykeli lawn jockey n.
tek bir olayda birkaç veya çok sayıdaki kişiyi öldüren kimse mass murderer n.
bir tek şey hakkında bilinebilecek veya söylenebilecek her şey what n.
(bilet, hisse) tek bir birim olarak işlem gören kısım block n.
bir tarafında oyuncunun portre fotoğrafı, diğer tarafında ise bilgilerinin bulunduğu tek sayfalık özgeçmiş headshot n.
tek bir çizgi roman karesi box n.
tek dilli üflemeli enstrümanla çalınan hareketli bir halk dansı müziği hornpipe n.
doğadaki hareketin çeşitli biçimlerinin tek bir gücün tezahürleri olduğunu ileri süren kuram monodynamism n.
aynı anda tek bir karısı olma monogyny n.
tek bir isimle tanınacak kadar ünlü kimse mononym n.
üzümleri tek bir şaraphane tarafından kullanılan bölge monopole n.
(amerika erkek izcileri'nde) iki veya daha fazla yavru kurt grubunu kapsayıp tek bir devriyeyi oluşturan alt grup den n.
belirli bir zamanda alınan tek bir numune veya ölçüm grab sample n.
tarakçıların kullandığı tek sıra dişli bir tür eğe graille n.
tek bir yumurtanın bölünmesi sonucu oluşan ikizler identical twin n.
dedektif olarak seçilen kişinin sözde cinayetin işlendiği odadaki oyuncuları tek tek sorguya çekerek katili bulmaya çalıştığı bir salon oyunu murder n.
tek bir sefer once n.
bir şeyi tek seferlik yapan kimse oncer n.
tek bir kişinin filme alındığı yakın çekim one-shot n.
tek bir şeye takıntılı olma one-track mind n.
tek bir çaba crack n.
tek bir teşebbüs crack n.
tek bir ilgi alanı olan kadın fangirl n.
tek bir faaliyetin gerçekleştirilmesi ile sona eren kısa süreli uluslararası anlaşma paction n.
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi parcel n.
tek parçadan oluşan bir kadın iç giysisi playsuit n.
aynı anda tek bir alıcıya yönlendirilen posta postbag n.
tek bir şeyi sarmalayan benzer iki nesne sandwich n.
ticari bir tek parmak klavye markası fitaly® n.
ticari bir tek parmak klavye markası fitaly keyboard® n.
(yün dokumada) kumaş boyunca tek bir motifin tekrar etmesi gate [uk] n.
katlanıp dikilerek tek bir forma haline getirilen kitap yaprakları gathering n.
libidinal ilginin vücudun tek bir bölümüne yönelmesi partialism n.
karmaşık sosyal olayları tek bir nedenle açıklama eğilimi particularism n.
tek bir arazi birimini oluşturan parsaların toplamı plot n.
bir tür tek taraflı balta pulaski n.
bir tür tek taraflı balta pulaski tool n.
1920'lerde tanıtılan tek kenarlı bir tıraş bıçağı rolls razor n.
tek bir hedefe kilitlenme single-mindedness n.
tek bir hedefe kilitlenme singleness n.
büyük oranda tek bir etnisiteden insanların yaşadığı ülke ethno-state n.
tek kişilik bir iskambil oyunu puss in the corner n.
tek parametrenin işlemci adresleri olduğu bir alt program türü static routine n.
(antik yunan'da) köylerin tek bir mahallede birleştirilmesi synoecism n.
(antik yunan'da) köylerin tek bir mahallede birleştirilmesi synoicism n.
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak maroon v.
dayanışarak tek bir cephe oluşturmak stick together v.
tek bir kelime etmemek clam up v.
devamlı olarak tek bir kişi ile flört etmek go steady v.
tek bir dosyada toplamak interfile v.
bir dizi tek gecelik aşk yaşamak run through a series of one-night stands v.
bir şeyin/kişinin yanından (tek sıra) geçmek file past someone or something v.
bir kişiyi ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon someone on an island v.
bir/tek bayrak altında toplamak unite/gather under one flag v.
bir/tek bayrak altında toplamak unite/gather under a single flag v.
tek bir ana yöne bağlı kalmak hinge v.
tek bir işle uğraşmak monotask v.
tek bir görevi yerine getirmek monotask v.
bir ürünü başka bir ürünle paket yaparak tek fiyata satmak bundle v.
(cetvel, termometre üzerinde) tek bir ölçeği işaretlemek divide v.
(kelime veya ifadeyi) harfleri birbirine yapışık olduğu için tek bir birim halinde yazmak flash v.
bütünden ziyade tek bir bölüme önem vermek partialize v.
tek bir yöntemi benimsemek standardise [uk] v.
tek bir ürünü kullanmak standardise [uk] v.
tek bir yöntemi benimsemek standardize [us] v.
tek bir ürünü kullanmak standardize [us] v.
tek bir single adj.
tek bir solitary adj.
tek bir amaç güden single-minded adj.
tek bir gayesi olan single-minded adj.
tek bir amacı olan single-minded adj.
tek bir amaç için yaratılmış created for one purpose adj.
tek bir amaç için yaratılmış created for a single purpose adj.
tek bir formda uniformed adj.
tek bir vesile ile icat edilmiş nonce adj.
tek bir amaca yönelik total adj.
sadece tek bir tarafı etkileyen unilateral adj.
vücudun tek bir tarafını etkileyen unilateral adj.
tek bir orta noktanın etrafında olan (büyüme/gelişme) unicentral adj.
tek bir ismi olan uninominal adj.
tek bir isim ile ilgili uninominal adj.
tek bir isim içeren uninominal adj.
tek bir tanımlayıcı ifadesi olan uninominal adj.
tek bir tanımlayıcı ifade ile ilgili uninominal adj.
tek bir tanımlayıcı ifade içeren uninominal adj.
çok sayıdaki tek bir tip nesnenin birleşiminden oluşan manifold adj.
çok sayıdaki tek bir tip nesneyi çalıştıran manifold adj.
tek bir yerde ikamet eden mansionary adj.
tek ve kesintisiz bir parça halinde saran wrapround adj.
tek bir söyleyiş farkına dayanan minimal adj.
tek bir kinetik enerjiye sahip (hareketli parçacık) monochroic adj.
tek bir dalda sigortalı monoline adj.
günlük tek bir aktivite dönemi olan (hayvan) monophasic adj.
tek bir küreye sahip monospherical adj.
baskın olan tek bir temaya sahip monothematic adj.
müzik eserinin birden fazla bölümünde tek bir temayı sürdüren monothematic adj.
tek bir geleneksel unsurdan meydana gelen (isim) monothematic adj.
tek bir odd [dialect] adj.
belirli bir türün tek bireyi olan one adj.
tek bir olayla sınırlı olan one-shot adj.
tek bir kulağı bulunan one-eared adj.
duygusal olarak yalnızca tek bir erkeğe bağlı one-man adj.
yalnızca tek bir erkekle romantik ilişki yaşayan one-man adj.
tek bir kişi ile başlayan one-man adj.
tek bir unsura yönelik one-note adj.
tek bir tarafça belirlenen one-party adj.
tek bir olayla sınırlı olan one-shot adj.
çeşitli ürünü veya hizmeti tek bir yerde arz eden one-stop adj.
tek bir yerde bulunan çeşitli ürün veya hizmet ile ilişkili one-stop adj.
tek bir kadından meydana gelen one-woman adj.
tek bir kadını barındıran one-woman adj.
tek bir kadın tarafından yönetilen one-woman adj.
duygusal olarak yalnızca tek bir kadına bağlı one-woman adj.
yalnızca tek bir kadınla romantik ilişki yaşayan one-woman adj.
(ilişki) tek bir partnerle sınırlanmayan open adj.
ispat edilebilir tek bir çözümü olmayan opinionable adj.
(bir ilişkide) libidosu tek taraflı yüksek olan imparlibidinous adj.
tek bir dilin özelliklerini taşımayan impure adj.
bir diyafonun tümü için tek bir sembol kullanan diaphonic adj.
bir seferde tek şey in small stages adj.
bütünün tek tek parçalarının toplamından daha fazlası olan karmaşık bir yapıyı oluşturan organic adj.
tek bir ödemede outright adv.
tek bir gün içinde within a single day adv.
tek bir gün içerisinde within a single day adv.
tek bir çevrede in a single environment adv.
tek bir şartla on one condition adv.
tek bir şartla on one condition only adv.
tek bir şartla under one condition adv.
tek bir kez once in a way [brit] adv.
tek bir kez once and a way [brit] adv.
tek cinsli bir şekilde unisexually adv.
onlardan bir tek bile not a single one of them pron.
tek bir şeyden oluşan anlamı veren ön ek mon- pref.
tek seferde yalnızca bir tane anlamı veren ön ek mon- pref.
tek bir parçayı etkileyen anlamı veren ön ek mon- pref.
tek bir nedenden kaynaklanan anlamı veren ön ek mon- pref.
tek bir parçayı etkileme anlamı veren ön ek mono- pref.
tek bir nedenden dolayı olma anlamı veren ön ek mono- pref.
tek yönde ışıma gerçekleştiren alet anlamına gelen bir son ek -stat suf.
tek yönde yansıtan alet anlamına gelen bir son ek -stat suf.
Phrasals
tek düze bir sesle konuşmak/söylemek drone out v.
(bir yerden) tek sıra halinde çıkmak file out of (something) v.
bir şeyi devralıp onu tek başına sürdürmek run with something v.
birinin/bir şeyin listesini tek tek söylemek list someone or something off v.
tek bir paragraf yapmak run in v.
tek bir paragraf run in v.
tek bir paragraf yapmak run on v.
tek bir paragraf run on v.
tek ayak üstünde (bir şeyden) geçmek tumble across (something) v.
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak mash up (something) v.
iki şarkıyı/kaydı birleştirip tek bir müzik parçası yaratmak mash up v.
(birine/bir şeye karşı) tek yürek olmak band together (against someone or something) v.
birbirine karışıp tek bir şey haline gelmek coalesce into (something) v.
bir şeyle tek seferde çok az ilgilenmek chip away (at) v.
bir şeyle ilgili tek seferde çok az başarı sağlamak chip away (at) v.
Phrases
nedenini bir tek kendi bilir for (a/some) reason(s) best known to (oneself) expr.
nedenini bir tek kendi bilir for reasons best known to himself (or herself) expr.
zenginliğin keyfini tek bir kuşak sürer clogs to clogs in three generations [uk] expr.
tek bir saniye for a single second expr.
tek bir balta darbesiyle with a single axe swing expr.
tek bir bölüm a single episode of expr.
tek bir çatı altında under a single roof expr.
tek bir bayrak altında under a single flag expr.
tek bir kişi gibi as one expr.
Proverb
farklı fikirleri taviz vererek tek bir proje altında toplamanın verimsizliğini anlatan söz a camel is a horse designed by a committee
tek bir kanıtla genelleme yapılamaz one swallow does not a spring make
tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz one swallow does not a spring make
tek bir kanıtla genelleme yapılamaz one swallow does not make a spring
tek bir kanıtla durumdan emin olunamaz one swallow does not make a spring
Colloquial
tek bir şans throw n.
tek bir an throw n.
sadece tek bir işi becerebilen insan one trick pony n.
tek başına yaşayan yaşlı bir kadın an old lady living alone n.
tek bir seferde ödenen para lump sum n.
tek bir bozukluk thin dime [dated] [us] n.
diğer kısımlardan bağımsız olarak tek bir bir eylem bit n.
diğer kısımlardan bağımsız olarak tek bir sunum/bölüm bit n.
bir tek içki short one n.
belirli bir rolün tek oyuncuya yüklenmeyip birkaç oyuncu arasında paylaşıldığı takım oyuncusu grubu committee [us] n.
bir şirketin hisselerini ayrı ayrı satın alıp sonradan tek holdingde birleştirmek üzere gizlice anlaşanlar concert party n.
(bir kimseye) tek taraflı vurulma squoosh n.
bir tek atmak do a shot v.
elinden bir tek (bir şeyi yapmak ya da yapmamak) gelmek be all (one) could do (not) to (do something) v.
elinden bir tek bir şeyi yapmak ya da yapmamak gelmek be all somebody can/could do (not) to do something v.
bir gruptakileri tek tek tanımak know who's who v.
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey olmak be just the thing v.
tek/bir kullanımlık throwaway adj.
yalnızca tek bir kelimenin parçası olan (bulmaca karesi) unchecked adj.
tek bir işe odaklanmayı seven one-track adj.
tek bir şartla on one condition expr.
yapman gereken tek bir iş vardı you had one job expr.
yapacağın tek bir iş vardı you had one job expr.
yapılacak tek bir şey var there's only one thing for it expr.
bunun tek bir yolu var there's only one thing for it expr.
tek bir çözüm yolu var there's only one thing for it expr.
yapılabilecek tek bir şey var there’s only one thing for it expr.
tek bir çıkar yol var there’s only one thing for it expr.
tek bir hatada kovulur/atılır one more strike and (one's) out expr.
kovulması/atılması tek bir hata daha yapmasına bakar one more strike and (one's) out expr.
tek bir hata yaparsan atılırsın one strike, (and) you're out expr.
tek bir hatada kovulursun/atılırsın one strike, (and) you're out expr.
kovulman/atılman tek bir hatana bakar one strike, (and) you're out expr.
(birinin) bir tek (birini) canlı canlı yemediği kaldı (one) did everything (one) could 'cept eat (someone) expr.
bir tek (bir şey) eksikti (something) is all (one) needs expr.
zaten (birinin) ihtiyacı olan tek şey (bir şeydi) (something) is all (one) needs expr.
tek eksik (bir şeydi) (something) is all (one) needs expr.
bir tek (bir şey) eksikti (something) is just what (one) needs expr.
zaten (birinin) ihtiyacı olan tek şey (bir şeydi) (something) is just what (one) needs expr.
tek eksik (bir şeydi) (something) is just what (one) needs expr.
bir tek ben mi hissediyorum, düşünüyorum, yoksa …? is it me or...? expr.
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey just the thing expr.
tek çare (bir şey yapmak) there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
Idioms
tek bir marifeti olan one-trick pony [us] n.
tek bir marifeti olan one-trick horse [us] n.
tek bir alanda uzman one-trick pony [us] n.
tek bir alanda uzman one-trick horse [us] n.
tamamen kadınlardan oluşan bir topluluktaki tek erkek cock in the henhouse n.
diğer meseleleri bir kenara bırakıp tek bir meseleye odaklanma navel-contemplation n.
diğer meseleleri bir kenara bırakıp tek bir meseleye odaklanma navel-gazing n.
durumun/olayın tek bir açısı a side of the picture n.
durumun/olayın tek bir açısı one side of the picture n.
durumun/olayın tek bir açısı a side of the story n.
durumun/olayın tek bir açısı one side of the story n.
sadece tek bir şarkı ile ünlü olmuş sonradan unutulmuş kimse a one-hit wonder n.
(her hangi bir alanda) tek the only game in town n.
tek katlı, her odanın birbiri ardına dizilip tek bir koridora açıldığı ev tipi shotgun cottage n.
kendini tek bir cinsiyet kimliği ile tanımlamama durumu gender fluidity n.
tek bir cinsiyet kimliği olmama durumu gender fluidity n.
tek başına hareket eden bir tetikçi lone gunman n.
bir kadının her şeyini tek başına idare ettiği iş one-woman show n.
tek bir kadın tarafından yazılan yönetilen ve oynanan tiyatro oyunu one-woman show n.
her şeyi tek bir kadın tarafından yapılıp sunulan şov one-woman show n.
tek kişilik (tek bir kadından oluşan) kadroya sahip oyun one-woman show n.
bir kadının tek başına yazıp yönetip oynadığı tiyatro oyunu one-woman show n.
(bir oyuncunun) kontratındaki film oyuncularının ve ekibinin çeşitli olacağına (tek bir ırktan, cinsiyetten olmayacağına) dair koşul inclusion rider n.
(biri/bir şey) üzerinde tek başına inisiyatif sahibi olma free hand (with someone or something) n.
bir kerelik/tek seferlik fırsat (a) golden opportunity n.
tek bir marifeti/becerisi olan kimse, grup, şey a one-trick pony [us] n.
tek bir alanda uzman/başarılı olan kimse, grup, şey a one-trick pony [us] n.
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey a one-trick pony [us] n.
tek bir marifeti/becerisi olan kimse, grup, şey one-trick horse [us] n.
tek bir alanda uzman/başarılı olan kimse, grup, şey one-trick horse [us] n.
sadece tek bir işi becerebilen kimse, grup, şey one-trick horse [us] n.
tek bir fiyat a set price n.
tek başına kalmış bir reform destekçisi a voice in the wilderness n.
durumun/olayın tek bir açısı a side of the picture n.
durumun/olayın tek bir açısı one side of the picture n.
durumun/olayın tek bir açısı a side of the story n.
durumun/olayın tek bir açısı one side of the story n.
tek bir şeye bel bağlamak put all your eggs in one basket v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üstlenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına sırtlanmak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına yüklenmek have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına üzerine almak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına omuzlamak have a (heavy) cross to bear v.
(ağır bir/bütün) yükü/sorumluluğu tek başına taşımak have a (heavy) cross to bear v.
geriye bir tek kemikler kalana dek yenmek pick something clean v.
tek olayı bir şey olmak be all about something v.
tek derdi bir şey olmak be all about something v.
aydınlatmak ya da bir tek konuyu derinlemesine ele almak cover a lot of ground v.
bir şeyin tek adayı olmak (kazanması en muhtemel) be a dead cert v.
bir alanda/durumda tek olmamak not have a monopoly on something v.
bir tek atmak knock back a drink v.
bir defada birçok şeyle birden uğraşmak yerine, odaklanacak tek bir önemli konu seçmek pick one's battles v.
bir iki tek atmak have a quick one v.
bir tek atmak knock one over v.
bir tek atmak knock one back v.
bir tartışmada karşıdakinin bütün yanlışlarını tek tek bulup söylemek pick holes in an argument v.
sadece tek bir konuyu düşünmek have a one-track mind v.
tek bir ağızdan konuşmak speak with a single voice v.
(bir sır ile ilgili) tek kelime etmemek not breathe a word about something v.
(bir sır ile ilgili) tek kelime etmemek not breathe a word of it v.
üzerinde tek bir partiye ait adayların olduğu pusula ile oy kullanmak vote a straight ticket v.
(birine ya da bir şeye) karşı tek yumruk olmak take up (the) cudgels against (someone or something) v.
karmaşık/zor bir işe tek başına atlamak leap off the deep end v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) by (one's) own fair hands v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) by (one's) own fair hand v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) with (one's) own fair hands v.
(bir şeyi) tek başına yapmak make (something) with (one's) own fair hand v.
(bir şeyi) tek tek saymak tick (something) off on (one's) fingers v.
bir şeyi tek başına yapmak plough (one's) own furrow [uk] v.
bir şeyi tek başına halletmek plough (one's) own furrow [uk] v.
sadece tek bir rakibi olmak o da (biri veya bir şey) be second only to (someone or something) v.
(yarış atı) tek bir atın katıldığı bir yarışta kazanmak için yalnızca hipodromu baştan başa yürümek walk over the course v.
tek bir amaç uğruna çalışmak work hand in hand v.
bir şeyde piyasayı tek eline almak corner the market on something v.
bir şey piyasasında tek/rakipsiz olmak corner the market on something v.
bir şeyde piyasayı tek eline almak corner the something market v.
bir şey piyasasında tek/rakipsiz olmak corner the something market v.
tüm enerjisini/kaynaklarını kaybetmek pahasına tek bir yere harcamak/yatırmak have all (one's) eggs in one basket v.
tek kişilik bir azınlık olmak be in a minority of one v.
bir konuda yalnız/tek başına olmak be in a minority of one v.
belli bir görüşe sahip tek kişi olmak be in a minority of one v.
zor bir durumda tek başına bırakılmak be left in the lurch v.
tek yönlü bir ilişki olmak be a one-way street v.
tek taraflı bir ilişki olmak be a one-way street v.
tek tarafın çıkar sağladığı bir durum/anlaşma olmak be a one-way street v.
tek tarafın yararına bir anlaşma/durum olmak be a one-way street v.
bir durumda ihtiyaç duyulan/istenen tek şey olmak be just what the doctor ordered v.
tek rakibi biri/bir şey olmak be second only to somebody/something v.
(birine biri/bir şey hakkında) tek bir söz söylememek (not) breathe a word (about/of something) (to somebody) v.
(birine biri/bir şey hakkında) tek kelime etmemek (not) breathe a word (about/of something) (to somebody) v.
tek vücut halinde bir yere gelmek/hareket etmek come in a body v.
(bir şey) piyasasında tek/rakipsiz olmak corner the market (in something) v.
(bir şey) piyasasında tek/rakipsiz olmak corner the market on v.
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek could (do something) with one arm tied behind (one's) back v.
(bir şeyi) tek eliyle bile yapabilmek could (do something) with one hand tied behind (one's) back v.
devamlı olarak tek bir kişi ile flört etmek go steady (with somebody) [old-fashioned] v.
tek bir şeye bağlı kalmamak keep one's options open v.
tek bir şeye bağlı kalmamak leave one's options open v.
(birini) ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon (one) on an island v.
ıssız bir adada tek başına bırakmak maroon on an island v.
tek bir söz söylememek not breathe a word v.
(bir şeyle ilgili) tek kelime etmemek not breathe a word (of something) v.
(bir şey hakkında) tek bir söz söylememek not breathe a word (of something) v.
tek bir şeye bel bağlamak put all your eggs into one basket v.
tüm parasını/emeğini tek bir şeye yatırmak put all your eggs into one basket v.
bir şeyi tek tek saymak tick something off on your fingers v.
(birine/bir şeye) karşı tek bir kelime/eleştiri duymak istememek won't hear a word against (someone or something) v.
sanki güneş bir tek (birisi/kendisi) için doğuyormuş gibi as if the sun shines out (someone's) backside expr.
bir tek nixon çin'e giderdi only nixon could go to china expr.
her şeyi var, bir tek ismi yok in all but name expr.
her şeyi tam, bir tek ismi eksik in all but name expr.
bir tek Nixon Çin'e giderdi only Nixon could go to China expr.
(senden) tek bir söz daha another peep (out of you) expr.
tek bir söz/kelime another peep expr.
tek bir şeye bağlı kalma keep your options open expr.
tek bir şeye bağlı kalma leave your options open expr.
tek bir ağızdan with a single voice expr.
tek bir kurşun bile atmadan/sıkmadan without a shot being fired expr.
Formal
bir babanın tek çocuğu olma unigeniture n.
Speaking
bu konuda tek bir kelime bile duymak istemiyorum i don't want to hear another word about it expr.
bana sadece bir tek şey söyle just tell me one thing expr.
bana tek bir şey sordu she/he asked me one thing expr.
bir haftadır tek kelime etmedin you haven't said a word in a week expr.
senden tek bir şey istiyorum I want one thing from you expr.
sizden bir tek şey istiyorum I want one thing from you expr.
tek bir nedenden dolayı buradayım I'm here for one reason only expr.
tek bir kuralım var I have one rule expr.
tek bir kelime daha etme don't say another word expr.
yapılacak tek bir şey var there is only one thing to do expr.
yapılacak bir tek şey var there is only one thing to do expr.
yapılacak bir tek şey var there is only one thing to be done expr.
yapılacak tek bir şey var there is only one thing to be done expr.
Trade/Economic
birçok bireysel miktar veya fiyatın tek bir parti veya fiyat ölçüsü durumuna gelecek biçimde birleştirilmesi aggregate n.
bir markanın belli bir alanda tek bir mağaza gibi sergilenmesi shop-in-shop n.
bir kararın tek bir sonucu olması ve o sonucun da tam olarak bilinmesi certainty n.
bir şirkette işe alma işlemlerinin tek elden idare edilmesi centralized hiring n.
bir endüstride tek veya az sayıdaki firmanın egemen olduğu piyasa yapısı alien corporation n.
iki ticari şirketin (borsa veya yasal alanlar hariç) belli bir alanda tek bir şirketmiş gibi faaliyet göstermesi dual-listed company n.
ithal edilen her bir madde için tek bir gümrük vergisi oranı single-column tariff n.
şirketlerinin tek bir şirket olmaları consolidation n.
tek bir alanda hizmet sunan şirket pure play n.
tek bir maliyette birleştirme absorption costing n.
tek bir şirket için çalışan hesap uzmanı private accountant n.
tek elden teslim avantajından yararlanmak ve işlemi ucuza getirmek üzere çeşitli şahıslar tarafından aynı yere sevk edilecek malın bir bütün halinde sevk edilmesi consolidated carload shipment n.
tek bir yerden alışveriş one stop shopping n.
tek bir birim halinde birlikte satılan büyük miktarda tahvil veya hisse block n.
tek veremeyecekleri büyüklükteki bir krediyi vermek için bir araya gelmiş bir grup bankanın paylaştığı kredi loan participation n.
tek bir bölgedeki yoğunluğun azalması deconcentration n.
teminat hakkı ile borçludan toplanan miktarın tek bir kişide muhafaza edilmesi impound n.
birkaç vergi alanından faiz vergi gideri elde etmek için tek bir borçlanma senedi kullanmak double-dip [us] v.
tek bir markanın ürünlerini satan perakende satış noktasına ait veya ilişkin solus adj.
yalnızca tek bir şirketin ürünlerini satan (perakende satış yeri) solus adj.
Law
yasal olarak uygulanabilir olmayan bir vaade dayalı, tek taraflı sözleşme nudum pactum n.
barın sadece tek bir bira fabrikasından bira satın almasını gerektiren dönem beer tie n.
bir tarafın tek taraflı irade beyanı unilateral declaration of will of a party n.
birkaç yasayı tek bir yasa halinde birleştirmek amacıyla hazırlanan kanun tasarısı omnibus bill n.
çeşitli suçlardan dolayı tek bir iddianameyle dava açılması joinder of offenses n.
tek bir duruşma oturumu diet [scotland] n.
tek bir seçimde birden fazla oy kullanarak hile yapmak repeat v.
(kanun teklifi, yasa tasarısı) tek bir pakette toplamak omnibus v.
her bölgeden tek bir üyenin bulunduğu sisteme dayalı (parlamento) one-member adj.
(yasal bir sözleşme şartı) tamamen tek bir tarafın kontrolünde olan potestative adj.
(yasal bir sözleşme şartı) tek taraflı potestative adj.
Politics
avrupa topluluklarına tek bir konsey ve tek bir komisyon kurulmasına dair antlaşma treaty establishing a single council and a single of the european communities n.
bir hizmet sürecinin tümünün tek bir müessese tarafınca üstlenilmesi one stop shop n.
bir partinin tek bir liderin egemenliğinde olması bossism n.
tek bir ulusal kimlik a single national identity n.
tek bir nedenle oy kullanan seçmen one-issue voter n.
tek bir hükümdarın refah sağlamak için halkı yönetmesi enlightened absolutism n.
(işsizlik/ırkçılık vb gibi) sade tek bir madde yüzünden oy kullanan seçmen one-issue voter n.
tek bir resmi dil olması gerektiğini savunan kimse unilingualist n.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi uninominal system n.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi scrutin uninomial system n.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi scrutin uninominal voting system n.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi single-member system n.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesinin çıkarıldığı oy kullanma sistemi uninominal voting system n.
tek bir soruna odaklanan küçük siyasi parti micro-party [australia and new zealand] n.
aynı kişi tarafından kanuni olarak tek bir seçimde farklı yerlerde oy kullanılması multiple voting n.
tek bir yumruk dahi olsa tüm saldırılar için cezai yaptırım uygulayan yasa one-punch law [australia] n.
tüm federal acil durum hazırlığı ve uygulamaları hususunda tek hesap verilebilirlik noktası olarak çalışan birleşik devletler'e bağlı bağımsız bir kurum federal emergency management agency n.
tüm kuzey ve güney amerika'yı içine alan tek bir devlet ideali pan-americanism n.
tek bir kişi veya grubun tekelinde dönen siyasi birim pocket borough n.
birden fazla adaya oy verilebilen seçimde tek bir adaya oy vermek plump v.
tek bir kamu meselesiyle ilgilenen single-issue adj.
tek bir resmi dil olması gerektiğini savunan unilingualist adj.
her seçim bölgesinden tek bir meclis üyesi çıkaran uninominal adj.
her seçmenin tek oy hakkı bulunduğu bir oylama sistemi omov abrev.
Insurance
hayat sigortasında tek bir primin ödendiği poliçe single premiums policy n.
Tourism
çok yataklı bir odayı işgal eden tek misafirden alınan özel ücret single occupancy rate n.
iki kişilik bir odadaki tek kişilik iki yataktan her biri twin bed n.
Media
tek bir kompozisyonda iki veya daha fazla sanatsal aracın kullanıldığı bir teknik mixed media n.
Advertising
iki farklı öğenin tek bir reklamda birleştirilmesi tie-in n.
Technical
tek noktadan tuturulmuş bir ip üzerinde kurulmuş, bir blokta bir dizi kasnak ve ağırlığın bağlı olduğu hareketli bir blokta başka bir setten oluşan bir makara kombinasyonu taglia n.
tek bir depo ile alınan yol radius n.
iki paralel vida içeren tek bir gövdeden oluşan pompa twin-screw pump n.
akışkan içerisinde tek bir partikülün belli bir zaman boyunca izlediği yol pathline n.
bir dalga boyunun kapsadığı tek renk monochromatic light n.
bir kerede tek sayfa basan yazıcı page at a time printer n.
bir tek mod fiber optik bileşenin geridönüş kaybının polarizasyona bağımlılığı polarization dependence of return loss of a single mode fibre optic component n.
düşey konumda asılı tek bir deney parçası a single vertically suspended test piece n.
dişli grubu ve üretici bölümü tek bir komponent içinde olan ve uçak motorundan aldığı dönüyle elektrik üreten jeneratör integrated drive generator n.
iki ya da daha fazla uydu sinyalini tek bir kabloda birleştiren aygıt destacker n.
içinde tek bir gaz veya gaz karışımı bulunan gaz tüpleri gas cylinders containing single gases or gas mixtures n.
tek seferde bir sayfa yazdıran yazıcı page-at-a-time printer n.
test amaçlı elle yapılan tek bir kağıt sayfası handsheet n.
tek gözlü bir terazi lever balance n.
tek bir elek üzerindeki kalıntı residue on one sieve n.
tek bir tip modülden oluşmuş diziler arrays of one type of module n.
tırmanışta kullanılan ipi tek yönlü kaydıran bir cihaz jammer n.
aynı anda yalnızca tek kişinin geçebildiği u veya v şeklinde bir kapı düzeneği kissing gate n.
odunu yarmak için kullanılan balyoz benzeri, tek kenarı kama biçiminde olan bir alet mall n.
tek bir disk kaydının basılmasına uygun küçük plastik parçası biscuit n.
(radarla tespitte) tek bir katı dönüşün çok sayıda dönüşe ayrılması break-up n.
birden fazla dergiden elde edilen matrislerin otomatik olarak tek bir satıra yazılabileceği dizgi veya fotodizgi makinesi mixer n.
tek bir konuyu veya geniş bir konunun bir bölümünü kapsayan eğitim veya öğretim birimi module n.
sadece tek bir darbeyi ileten radar monopulse n.
tek bir radar darbesi monopulse n.
küçültme işleminin tek bir kırma veya bileme işleminden etkilendiği freze faaliyeti low milling n.
malzemede tek bir kristal yapısı veya yönünün olduğu bölge grain n.
bir prizmanın hareketlerini takip eden ve tek kişilik bir ekip tarafından kullanılabilen teodolit robot n.
silahın tek bir kez patlaması cough n.
motor silindirlerinin tek bir kez patlaması cough n.
tek yönlü pompalama yapan bir motor cornish engine n.
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta dayton ax n.
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta common ax n.
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta common axe n.
tek tarafı kör olan bir çeşit uzun saplı balta dayton axe n.
tek bir kompakt birim içerisinde hem güç kaynağı hem de elektronik flaş lambası içeren elektronik flaş sistemi flash unit n.
salınan cismin bir uç sınırdan diğerine tek salınımı oscillation n.
merkezi bir konumdan çıkan tek hareket çevrimi oscillation n.
(çan farklı sesler çıkaracak şekilde çalınırken) tek bir çanın sabit tutulduğu çalma sırası değişikliği single n.
ışık veya diğer ters dalga radyasyonunu titreşimler tek bir düzlemde kalacak şekilde etkileme polarization n.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenize v.
indirgeme veya karıştırma yoluyla tek tip bir hal veya yoğunluk elde etmek homogenise v.
(pozisyonu nedeniyle normal akım dağılımına müdahale eden bir nesne) elektrokaplamada tek tip birikintiyi önlemek shadow v.
tanımlanabilen tek bir noktada yer almayan nonpoint adj.
tek bir sivri ucu olan (diş) unicuspid adj.
tek bir değişkeni olan univariate adj.
tek bir değişken kullanan univariate adj.
(perçin) tek bir taraftan takılıp sabitlenebilen blind adj.
tek bir metal içeren monometallic adj.
tek bir metal kullanan monometallic adj.
tek bir iletim yolu sağlayan tekniklerle yapılan ses iletimi, kayıt veya çoğaltmaya ait monophonous adj.
tek bir iletim yolu sağlayan tekniklerle yapılan ses iletimi, kayıt veya çoğaltma ile ilişkili monophonous adj.
yalnızca tek bir darbe kullanan radar iletimi ile ilişkili monopulse adj.
tek bir kavramsal karakter girmek için kullanılan (iki karakterli dizge) digraphic adj.
tek eksenli bir şekilde uniaxially adv.
Computer
bilgi paketlerinin tek bir noktaya gönderilmesi unicast n.
macosx'de tek kullanıcı modundaki arızaları gideren bir kullanıcı arayüzü apple-jack n.
macosx'de tek kullanıcı modundaki arızaları gideren bir kullanıcı arayüzü applejack n.
sayfanın tepesinde tek başına bir satırın kalmasının engellenmesi widow control n.