|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
tüm haklar |
full rights n.
|
|
We have full rights to The Witcher games.
The Witcher oyunlarının tüm haklarına sahibiz.
More Sentences
|
2 |
General |
tüm ülkenin |
whole country's n.
|
|
Military units must be disbanded and the State administration must be extended to cover the whole country.
Askeri birlikler dağıtılmalı ve Devlet yönetimi tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmelidir.
More Sentences
|
3 |
General |
tüm dünya |
whole world n.
|
|
The whole world will be closely observing what happens in Europe.
Tüm dünya Avrupa'da neler olacağını yakından izliyor olacak.
More Sentences
|
4 |
General |
tüm aksesuarlar |
all accessories n.
|
|
Unplug all accessories connected to the front or back of the console.
Konsolun önüne veya arkasına bağlı tüm aksesuarları çıkarın.
More Sentences
|
5 |
General |
tüm program |
whole program n.
|
|
Clarification is needed to give proper shape to the whole programme.
Tüm programa uygun bir şekil vermek için açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
More Sentences
|
6 |
General |
tüm bu gelişmeler |
all these developments n.
|
|
I can assure you that Parliament will be kept fully informed of all these developments.
Sizi temin ederim ki Parlamento tüm bu gelişmelerden haberdar edilecektir.
More Sentences
|
7 |
General |
tüm canlılar |
all creatures n.
|
|
We share the world with all creatures.
Dünyayı tüm canlılarla paylaşıyoruz.
More Sentences
|
8 |
General |
tüm zamanlar |
all times n.
|
|
In my opinion, Åchelon is one of the greatest scandals of all time.
Bana göre Åchelon tüm zamanların en büyük skandallarından biridir.
More Sentences
|
9 |
General |
tüm gün |
whole day n.
|
|
The maid spent the whole day cleaning, she dusted everything.
Hizmetçi tüm gün temizlik yaptı, her şeyin tozunu aldı.
More Sentences
|
10 |
General |
tüm operasyon |
entire operation n.
|
|
The entire operation is in your hands.
Tüm operasyon sizin ellerinizde.
More Sentences
|
11 |
General |
tüm zaman |
whole time n.
|
|
That really has to be the sharp focus the whole time.
Bu gerçekten de tüm zaman boyunca odak noktası olmalıdır.
More Sentences
|
12 |
General |
tüm evren |
entire universe n.
|
|
The worst thing you can do is blame the entire universe for your problems.
Yapabileceğiniz en kötü şey, sorunlarınız için tüm evreni suçlamaktır.
More Sentences
|
13 |
General |
tüm noktalar |
all the points n.
|
|
You have provided concise answers to all the points, and more or less within your allotted speaking time.
Tüm noktalara özlü yanıtlar verdiniz ve bunu aşağı yukarı size ayrılan konuşma süresi içinde yaptınız.
More Sentences
|
14 |
General |
tüm vücut |
entire body n.
|
|
Relax your entire body.
Tüm vücudunu gevşet.
More Sentences
|
15 |
General |
tüm vücut |
whole body n.
|
|
Whole body vibrations cause lumbar pain, slipped discs, as well as premature degeneration of the spinal column.
Tüm vücut titreşimleri bel ağrısına, disk kaymalarına ve omurganın erken dejenerasyonuna neden olur.
More Sentences
|
16 |
General |
tüm gezegen |
whole planet n.
|
|
They want globalisation to be a project that integrates rather than divides the whole planet.
Küreselleşmenin tüm gezegeni bölmek yerine bütünleştiren bir proje olmasını istiyorlar.
More Sentences
|
17 |
General |
tüm canlılar |
all living creatures n.
|
|
Crying is a physiological process for all living creatures.
Ağlamak tüm canlılar için fizyolojik bir süreçtir.
More Sentences
|
18 |
General |
tüm köy |
the whole village n.
|
|
The whole village was talking about it.
Bütün köy bunu konuşuyordu.
More Sentences
|
19 |
General |
tüm süreç |
entire process n.
|
|
I also believe that we must improve the entire process when starting new multi-annual programmes.
Ayrıca yeni çok yıllı programlara başlarken tüm süreci iyileştirmemiz gerektiğine inanıyorum.
More Sentences
|
20 |
General |
tüm süreç |
whole process n.
|
|
Otherwise the whole process will be bogged down in the mire.
Aksi takdirde tüm süreç bataklığa saplanacaktır.
More Sentences
|
21 |
General |
tüm meyveler |
all fruits n.
|
|
Your goal is to pick up all fruits.
Amacınız tüm meyveleri toplamaktır.
More Sentences
|
22 |
General |
tüm insanlar |
all the people n.
|
|
All the people who feature in today's headlines are flooding into Sangatte.
Bugün manşetlerde yer alan tüm insanlar Sangatte'ye akın ediyor.
More Sentences
|
23 |
General |
tüm insanlar |
all people n.
|
|
The civilised world, all civilised people, all people aware of their own dignity, are against war.
Uygar dünya, tüm uygar insanlar, kendi haysiyetlerinin farkında olan tüm insanlar savaşa karşıdır.
More Sentences
|
24 |
General |
tüm öğrenciler |
all students n.
|
|
However, in general, education at public universities is free for all students.
Ancak genel olarak devlet üniversitelerinde eğitim tüm öğrenciler için ücretsizdir.
More Sentences
|
25 |
General |
(bowling) tek atışta tüm labutları devirme |
strike n.
|
|
The young boy surprised everyone with a strike.
Genç çocuk tek atışta tüm labutları devirmesiyle herkesi şaşırttı.
More Sentences
|
26 |
General |
tüm detaylar |
depth n.
|
|
We need to discuss the project in great depth before making a proper plan.
Uygun bir plan yapmadan önce projeyi tüm detaylarıyla tartışmamız gerekiyor.
More Sentences
|
27 |
General |
tüm sorumluluğu üstlenmek |
assume full responsibility v.
|
|
He assumed full responsibility.
Tüm sorumluluğu üstlendi.
More Sentences
|
28 |
General |
tüm gün uyumak |
sleep all day v.
|
|
Tomorrow I get to sleep all day.
Yarın bütün gün uyuyacağım.
More Sentences
|
29 |
General |
tüm beklentileri aşmak |
exceed all expectations v.
|
|
They are very simple, but the result exceeds all expectations.
Çok basitler, ancak sonuç tüm beklentileri aşıyor.
More Sentences
|
30 |
General |
tüm parasını yatırmak |
stake v.
|
|
He staked all his cash on a single horse race.
Bütün parasını tek bir at yarışına yatırmış.
More Sentences
|
31 |
General |
tüm eyaletler ile ilgili |
continental adj.
|
|
The railroads in the US are continental.
ABD'deki tren yolları Amerika'daki tüm eyaletleri kapsar.
More Sentences
|
32 |
General |
tüm risklere karşı |
against all risks adv.
|
|
These fragile items must be insured against all risks.
Bu kırılgan parçalar tüm risklere karşı sigortalanmalıdır.
More Sentences
|
33 |
General |
tüm dünyada |
around the world adv.
|
|
The news was met with sadness all around the world.
Haber tüm dünyada üzüntüyle karşılandı.
More Sentences
|
34 |
General |
yarın tüm gün |
all day tomorrow adv.
|
|
Tom needs to be here all day tomorrow.
Tom'un yarın tüm gün burada bulunması lazım.
More Sentences
|
35 |
General |
tüm sabah |
all morning adv.
|
|
I've spent all morning in line.
Tüm sabahı kuyrukta geçirdim.
More Sentences
|
|
36 |
General |
tüm bunlara rağmen |
despite all adv.
|
|
Despite all this, European Union integration has been a resounding success.
Tüm bunlara rağmen, Avrupa Birliği entegrasyonu büyük bir başarıya imza atmıştır.
More Sentences
|
37 |
General |
tüm dünyada |
across the world adv.
|
|
Languages are the most powerful way to preserve and develop culture and to promote it all across the world.
Diller, kültürü korumanın, geliştirmenin ve tüm dünyaya tanıtmanın en güçlü yoludur.
More Sentences
|
38 |
General |
tüm kalbimle |
wholeheartedly adv.
|
|
The EU supports wholeheartedly the UN Secretary-General's endeavours to find a solution.
AB, BM Genel Sekreteri'nin çözüm bulma çabalarını tüm kalbiyle desteklemektedir.
More Sentences
|
39 |
General |
tüm içtenliğiyle |
unreservedly adv.
|
|
She expressed her gratitude unreservedly.
Minnettarlığını tüm içtenliğiyle ifade etti.
More Sentences
|
40 |
General |
tüm samimiyetimle |
honest exclam.
|
|
I swear that I didn't steal your bicycle, honest!
Yemin ederim bisikletini çalmadım, tüm samimiyetimle!
More Sentences
|
Phrasals |
|
41 |
Phrasals |
tüm göstergeler doğrultusunda |
by all accounts expr.
|
|
By all accounts, it is truth.
Tüm göstergeler doğrultusunda, bu doğru.
More Sentences
|
Common Usage |
|
42 |
Common Usage |
tüm diğer |
every other adj.
|
|
General |
|
43 |
General |
tüm toplum tarafından aptal olduğu düşünülen kimse |
celebutard n.
|
|
44 |
General |
tüm danış |
referendum n.
|
|
45 |
General |
tüm canlıların tek hücreden oluştuğu kuramı |
monogenesis n.
|
|
46 |
General |
tüm türler |
all genres n.
|
|
47 |
General |
tüm beyin |
encephala n.
|
|
48 |
General |
davalının arazisinin yarısı ile çift hayvanları dışında tüm menkullerinin davacının yedine teslimi |
estate by elegit n.
|
|
49 |
General |
tüm kategoriler |
all genres n.
|
|
50 |
General |
tüm evren |
all creation n.
|
|
51 |
General |
toplumun tüm kesimleri |
all segments of society n.
|
|
52 |
General |
tüm eşyasını bir torbada taşıyıp sokaklarda yaşayan kadın |
bag lady n.
|
|
53 |
General |
tüm öğretim personeli (bir öğretim kurumundaki) |
faculty n.
|
|
54 |
General |
bir kimsenin tüm giysileri |
wardrobe n.
|
|
55 |
General |
tüm detaylar |
the ins and outs n.
|
|
56 |
General |
tüm haklar |
exclusive rights n.
|
|
57 |
General |
tüm zamanların en iyi (müzik) grubu |
band of all times n.
|
|
58 |
General |
tüm bu olanlar |
all the happenings n.
|
|
59 |
General |
tüm dünyada şubeleri olan kuruluş |
worldwide organization n.
|
|
60 |
General |
tüm yol adı |
full pathname n.
|
|
61 |
General |
tüm zamanların en yükseği |
all-time high n.
|
|
62 |
General |
tüm dalgaları alıcı |
all-wave receiver n.
|
|
63 |
General |
tüm riskler |
all-risks n.
|
|
64 |
General |
tüm-tehlikeler yaklaşımı |
all-hazards approach n.
|
|
65 |
General |
tüm dalga |
all-wave n.
|
|
66 |
General |
tüm içerik |
entire content n.
|
|
67 |
General |
gerçeği, tüm gerçeği ve yalnızca gerçeği |
the truth, the whole truth and nothing but the truth n.
|
|
68 |
General |
tüm birikimini |
all one's savings n.
|
|
69 |
General |
tüm insanlık |
whole humanity n.
|
|
70 |
General |
emzirici hayvanların çok yavrusu olduğu durumlarda tüm yavruların emzirilmesini mümkün kılmak üzere yavruları belirli bir sıraya göre meme uçlarına yerleştirme |
nurse sow n.
|
|
71 |
General |
tüm şeyler |
all things n.
|
|
72 |
General |
tüm işlem |
entire operation n.
|
|
73 |
General |
tüm dönem |
whole/entire period n.
|
|
74 |
General |
tüm bilim dalları |
all branches of science n.
|
|
75 |
General |
bir kişinin ürettiği tüm eserleri (kitap) |
oeuvre n.
|
|
76 |
General |
tüm görüşmeler |
all discussions/talks n.
|
|
77 |
General |
tüm zamanların en çok tutulan müzik kutusu |
most popular jukebox model of all time n.
|
|
78 |
General |
tüm sorumluluğu kabul etme |
assuming full responsibility n.
|
|
79 |
General |
kural tanımaz tüm davranışları |
one's all acts of vigilantism n.
|
|
80 |
General |
tüm aksesuarlar |
all the trimmings n.
|
|
81 |
General |
tüm yaşayan canlılar |
all living creatures n.
|
|
82 |
General |
tüm dünyadaki en uç ortam sıcaklıkları |
extreme world-wide ambient temperatures n.
|
|
83 |
General |
tüm birimler |
all units n.
|
|
84 |
General |
beynin içerdiği tüm nöronları ve sinir yollarını gösteren diyagrama verilen isim |
connectome n.
|
|
85 |
General |
tüm hafta |
entire week n.
|
|
86 |
General |
bulmacanın tüm parçaları |
all the pieces of the puzzle n.
|
|
87 |
General |
tüm vatandaşlar |
citizenry n.
|
|
88 |
General |
tüm hayvan ürünlerini hariç tutan diyet |
vegan diet n.
|
|
89 |
General |
yumurta harici tüm et ürünlerinin tüketilmediği vejeteryanlık |
ovo vegetarianism n.
|
|
90 |
General |
tüm nesil |
whole generation n.
|
|
91 |
General |
(tüm koltuklar dolu olduğunda) ayakta kalan kimse |
standee n.
|
|
92 |
General |
bir sanatçının tüm eserleri |
oeuvre n.
|
|
93 |
General |
tüm mevsimler |
all seasons n.
|
|
94 |
General |
bir dilin alfabesindeki tüm harflerin kullanılmasıyla oluşturulan cümle |
holoalphabetic sentence n.
|
|
95 |
General |
bir dilin alfabesindeki tüm harflerin kullanılmasıyla oluşturulan cümle, mısra v.b. |
pangram n.
|
|
96 |
General |
tüm hikaye |
full story n.
|
|
97 |
General |
toplumun tüm katmanlarından insanlar |
people from all social strata n.
|
|
98 |
General |
tüm kesimler |
all segments n.
|
|
99 |
General |
tüm kesimler |
all sections n.
|
|
100 |
General |
tüm kesimler |
all walks (of life) n.
|
|
101 |
General |
tüm gece süren parti |
all-night party n.
|
|
102 |
General |
tüm dil kuramı |
whole language theory n.
|
|
103 |
General |
sorduğumuz tüm sorular |
all the questions we asked n.
|
|
104 |
General |
tüm türk halklarında şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inanç |
tengrism n.
|
|
105 |
General |
tüm arkadaşlar |
all friends n.
|
|
106 |
General |
tüm vücudu kaplayan dar kıyafet |
zentai n.
|
|
107 |
General |
tüm vücudu kaplayan dar kıyafet |
zentai suit n.
|
|
108 |
General |
abd'de şükran günü'nden sonraki ilk cuma günü kutlanan gün boyunca tüketicilerin hemen hemen tüm ürünleri son derece indirimli fiyatlarla aldıkları gün |
black friday n.
|
|
109 |
General |
tüm tarafların anlamlı bir şekilde bir şeyler katılabileceği kapsayıcı, çok taraflı bir sistem |
panarchy n.
|
|
110 |
General |
bir toplum tarafından paylaşılan tüm bilgi ve değerler |
acculturation n.
|
|
111 |
General |
önceden belirlenen dönemden sonra kalan tüm borçların ödenmesini gerektiren bir kredi türü |
balloon mortgage n.
|
|
112 |
General |
tüm seyirci koltuklarının dolu olması |
capacity audience n.
|
|
113 |
General |
tüm dünya |
tout le monde [french] n.
|
|
114 |
General |
tüm gece süren proje |
all nighter n.
|
|
115 |
General |
tüm gece süren etkinlik |
all nighter n.
|
|
116 |
General |
tüm gün süren etkinlik |
all-dayer n.
|
|
117 |
General |
tüm insanlık |
universe n.
|
|
118 |
General |
tüm/bütün şey |
entirety n.
|
|
119 |
General |
tüm dikkati üzerine toplama |
enthrallment n.
|
|
120 |
General |
tüm bireylerin eşit mükellef olduğu vergi |
chevage n.
|
|
121 |
General |
tüm erkekler |
every man n.
|
|
122 |
General |
tüm kadınlar |
every woman n.
|
|
123 |
General |
tüm evin işini yapan temizlikçi |
maid-of-all-work n.
|
|
124 |
General |
belirli bir zaman diliminde boş olan veya kiralanmamış tüm kiralık birimlerin yüzdesi |
vacancy rate n.
|
|
125 |
General |
marvel stüdyoları tarafından 2008 yılında iron man ile başlayarak üretilmiş tüm süper kahraman karakterlerini içeren film, tv şovu, çizgi roman, kısa film ve dijital dizi yayınları |
marvel cinematic universe (mcu) n.
|
|
126 |
General |
tüm teklifler alınana kadar açılmayan gizli yazılı teklif |
bid n.
|
|
127 |
General |
elitler dışındaki tüm insanlar |
masses n.
|
|
128 |
General |
tüm kadınlar |
womenfolks n.
|
|
129 |
General |
tüm partiküllerin geçebileceği en ince elek numarası ile ifade edilen toz inceliği birimi |
mesh n.
|
|
130 |
General |
sahip olunan tüm mülkler |
worldly belongings n.
|
|
131 |
General |
sahip olunan tüm mülkler |
worldly possessions n.
|
|
132 |
General |
reprodüksiyon için belirlenen tüm stil ve formlar açısından tamamlanmış çizim |
fair drawing n.
|
|
133 |
General |
tüm kelimelerinin ilk harflerinin büyük harf olduğu metin |
proper case n.
|
|
134 |
General |
dünya üzerindeki yaşayan tüm insanlar |
humans n.
|
|
135 |
General |
bir konunun tüm açılardan tamam hale geldiğini belirtmek için kullanılan ifade |
mod con n.
|
|
136 |
General |
tüm izleri yok eden şey |
obliterator n.
|
|
137 |
General |
baloda tüm çiftlerin katıldığı törensel yürüyüş |
grand march n.
|
|
138 |
General |
tüm dişlerini kaybetmiş yaşlı koyun |
gummer n.
|
|
139 |
General |
tüm dişlerini kaybetmiş yaşlı koyun |
gummy [australia] n.
|
|
140 |
General |
yatay yüzey birimi başına düşen tüm doğrudan güneş enerjisi oranı |
insolation n.
|
|
141 |
General |
tüm dinlerin tanrılarının başka gezegenlerden geldiğine dair bir inanç |
alientology n.
|
|
142 |
General |
(birlik, araç) tüm unsurların birbirini takip ettiği oluşum |
column n.
|
|
143 |
General |
tüm dünyanın yönetimi |
cosmocracy n.
|
|
144 |
General |
tüm dünyanın kontrolü |
cosmocracy n.
|
|
145 |
General |
tüm dünyanın idaresi |
cosmocracy n.
|
|
146 |
General |
tüm insanlık |
douth n.
|
|
147 |
General |
aynı çatı altında yaşayan tüm aile üyeleri |
family [obsolete] n.
|
|
148 |
General |
maddenin doğasının tüm fenomenlerin kaynağı olduğunu ileri süren doktrin |
pamphysicism n.
|
|
149 |
General |
kumarbazın elindeki tüm para |
pile n.
|
|
150 |
General |
tüm hastalıkların çaresi |
cureall n.
|
|
151 |
General |
tüm maddelerde bilinç olduğu inancı |
panaesthetism [obsolete] n.
|
|
152 |
General |
ilgili şahsa ait tüm hakları doğrulayan kraliyet fermanı |
pancarte [obsolete] n.
|
|
153 |
General |
tüm biçimlerde var olan şey |
pantamorph n.
|
|
154 |
General |
tüm şekillere bürünebilen şey |
pantamorph n.
|
|
155 |
General |
tüm tanrılara adanan tapınak |
pantheon n.
|
|
156 |
General |
bilginin tüm kollarına ilişkin sistematik genel bakış |
pantology n.
|
|
157 |
General |
tüm işlere eli yatkın olma |
panurgy n.
|
|
158 |
General |
çeşitli oyunlarda diğer tüm oyunculara karşı oynayan oyuncu |
player n.
|
|
159 |
General |
tüm köpekler |
dogdom n.
|
|
160 |
General |
sabit gözle algılanabilen tüm fiziki çevre |
field of regard n.
|
|
161 |
General |
sabit gözle algılanabilen tüm fiziki çevre |
field of view n.
|
|
162 |
General |
sabit gözle algılanabilen tüm fiziki çevre |
field of vision n.
|
|
163 |
General |
tüm olayların nihai amaçlar tarafından şekillendiği öğretisini destekleyen kimse |
finalist n.
|
|
164 |
General |
tüm okları birine yöneltme |
fingerpointing n.
|
|
165 |
General |
tüm okları birine yöneltme |
finger-pointing n.
|
|
166 |
General |
tüm hastalıkların vücuttaki sıvıların durumundan kaynaklandığını savunan teori |
fluidism [obsolete] n.
|
|
167 |
General |
tüm mirasçılara eşit biçimde pay edilen araziyi kullanan kiracı |
gavelman [obsolete] n.
|
|
168 |
General |
tüm gelenlere sabit fiyattan sunulan yemek |
ordinary [uk] n.
|
|
169 |
General |
tüm üyelerin hazır bulunması |
plenariness n.
|
|
170 |
General |
tüm üyelerin hazır bulunduğu oturum |
plenary n.
|
|
171 |
General |
muaf tutulanlar haricindeki tüm hükümet programlarına eşit oranda uygulanan sabit yüzde kesintisiyle kamu harcamalarının otomatik olarak azaltılması |
sequestration n.
|
|
172 |
General |
tüm odaları aynı katta bulunan daire |
simplex n.
|
|
173 |
General |
tüm bölge |
four corners n.
|
|
174 |
General |
tüm kolu kaplayan dövme |
sleeve n.
|
|
175 |
General |
manzara resminde tüm öğeler |
staffage n.
|
|
176 |
General |
tüm maddelerin yaşamsal kuvvet taşıdığı ve her yaşamsal faaliyetin ise ruhun bir işlevi olduğunu öne süren eski bir teori |
stahlism n.
|
|
177 |
General |
içecek makinesindeki tüm çeşitlerin karışımı olan içecek |
suicide n.
|
|
178 |
General |
domino taşlarındaki tüm kemiklerin aynı sayıyı taşıması |
suit n.
|
|
179 |
General |
oyundaki tüm işaretlerin aynı isim veya sembolde olması |
suit n.
|
|
180 |
General |
tüm hristiyanlar |
christendom n.
|
|
181 |
General |
tüm çiftlerin birbirleriyle oynayabildiği oyun sistemi |
howell n.
|
|
182 |
General |
muhbir olmamasına karşın elde ettiği tüm bilgileri aktaran kimse |
passive source n.
|
|
183 |
General |
tüm gece uyanık kalma |
pernoctation n.
|
|
184 |
General |
(ikinci tur bovling atışında) tüm labutların devrilmesi |
spare n.
|
|
185 |
General |
(ingiltere kilisesi toplantılarında) alt meclisin tüm kararlarını üst meclise ileten alt meclis sözcüsü |
prolocutor n.
|
|
186 |
General |
tüm silah ve ziynetini kuşanma |
furniture [obsolete] n.
|
|
187 |
General |
tüm sandıkları kazanma |
sweep n.
|
|
188 |
General |
müsabakada tüm ödüllerin kazanılması |
sweep n.
|
|
189 |
General |
tüm yerleri dolu olmak |
be booked up v.
|
|
190 |
General |
tüm masrafları üstlenmek |
foot the bill v.
|
|
191 |
General |
tüm yasal haklarını satın almak |
buy out v.
|
|
192 |
General |
tüm gözler üzerinde olmak |
be in the limelight v.
|
|
193 |
General |
tüm parasını yitirmek |
lose one's shirt v.
|
|
194 |
General |
tüm dikkatini vermek |
focus on v.
|
|
195 |
General |
tüm dikkatini almak (iş/sorun) |
absorb v.
|
|
196 |
General |
tüm dikkatini vermek |
pay particular attention to v.
|
|
197 |
General |
birinin tüm isteklerini yerine getirmek |
go all the way with v.
|
|
198 |
General |
tüm yerleri rezerve olmak |
be booked up v.
|
|
199 |
General |
tüm dikkatini bir şeye vermiş olmak |
be absorbed in v.
|
|
200 |
General |
karşılaşılan tüm engellerin üstesinden gelmek |
jump through hoops v.
|
|
201 |
General |
tüm dikkatleri üzerine çekmek |
draw all attention towards oneself v.
|
|
202 |
General |
tüm kuvvetiyle bağırmak |
shoot at the top of one's voice v.
|
|
203 |
General |
tüm dünyaca sevilmek |
be universally liked v.
|
|
204 |
General |
tüm dikkatleri üzerine toplamak |
enthrall v.
|
|
205 |
General |
ağaçlık bir alandaki tüm ağaç ve çalıları kesmek |
clear-cut v.
|
|
206 |
General |
tüm ağaç ve çalıları kesmek |
clear-cut v.
|
|
207 |
General |
tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmak |
reach an all-time high v.
|
|
208 |
General |
tüm yurtta yavru vatan ve dış temsilciliklerde törenlerle kutlanmak |
be celebrated throughout the country the foster-land and legations v.
|
|
209 |
General |
tüm çekmeceleri boşaltmak |
clean out all the drawers v.
|
|
210 |
General |
yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamak |
could not be saved despite all the efforts deployed by v.
|
|
211 |
General |
yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamak |
could not be saved despite all medical efforts v.
|
|
212 |
General |
davanın tüm delillerini sunduğunu belirtmek |
rest one's case v.
|
|
213 |
General |
tüm çıplaklığıyla ortada olmak |
be blindingly obvious v.
|
|
214 |
General |
tüm çıplaklığıyla ortada olmak |
be blatantly obvious v.
|
|
215 |
General |
tüm çabalara rağmen kurtarılamamak |
despite all efforts can not be saved v.
|
|
216 |
General |
tüm zamanların en yüksek seviyesinde seyretmek |
be at all-time high v.
|
|
217 |
General |
tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmak |
reach all-time high v.
|
|
218 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
no vacancy v.
|
|
219 |
General |
tüm boyutlarıyla tartışmak |
discuss thoroughly (all aspects of) v.
|
|
220 |
General |
tüm yolları denemek |
use every means possible v.
|
|
221 |
General |
bir şeyi tüm ayrıntılarıyla tartışmak |
argue something out v.
|
|
222 |
General |
tüm gününü boşa harcamak |
loaf the entire day away v.
|
|
223 |
General |
tüm ayrıntıları gözlemlemek |
observe every detail v.
|
|
224 |
General |
tüm detayları anlatmak |
tell every detail v.
|
|
225 |
General |
tüm sorumluluğu almak |
assume full responsibility v.
|
|
226 |
General |
tüm sorumluluğu kabul etmek |
assume full responsibility v.
|
|
227 |
General |
tüm parasını uyuşturucuya harcamak |
spend all of one’s money on drugs v.
|
|
228 |
General |
tüm dikkatini vermek |
give full attention/focus to something v.
|
|
229 |
General |
tüm parasını kaybetmek |
lose all one’s money v.
|
|
230 |
General |
bir şeyi tüm benliğinle anlamak |
grok v.
|
|
231 |
General |
stokunda tüm ebatlarından/boylarından ve renklerinden bulunmak |
have all sizes and colors in stock v.
|
|
232 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
have no room available v.
|
|
233 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
be fully booked v.
|
|
234 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
no room available v.
|
|
235 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
be booked up v.
|
|
236 |
General |
tüm odalar dolu olmak |
be fully booked up v.
|
|
237 |
General |
tüm bu çılgınlığa bir son vermek |
put an end to all the madness v.
|
|
238 |
General |
birine yardım etmek için tüm imkanlarıyla seferber olmak |
use every means available to help someone v.
|
|
239 |
General |
tüm gece çalışmak |
work all night v.
|
|
240 |
General |
tüm kaseti izlemek |
watch the whole tape v.
|
|
241 |
General |
tüm ailesini kaybetmek |
lose one's entire family v.
|
|
242 |
General |
tüm olasılıklara bakmak |
look at all possibilities v.
|
|
243 |
General |
tüm izinleri almak |
get all the permits v.
|
|
244 |
General |
tüm sevgisini çocuğuna vermek |
give all her love to her child v.
|
|
245 |
General |
tüm ayarlamaları yapmak |
make all the arrangements v.
|
|
246 |
General |
tüm dikkatleri üzerine toplamak |
enthral v.
|
|
247 |
General |
tüm haberlerde olmak |
be all over the news v.
|
|
248 |
General |
tüm suçlamalardan suçlu bulunmak |
be found guilty on all charges v.
|
|
249 |
General |
tüm dikkatini vermek |
give someone an undivided attention v.
|
|
250 |
General |
tüm benliği ile dinlemek |
give someone an undivided attention v.
|
|
251 |
General |
tüm olanakları seferber etmek |
use every means available v.
|
|
252 |
General |
tüm imkanları seferber etmek |
use every means available v.
|
|
253 |
General |
tüm yılı harcamak |
spend all year v.
|
|
254 |
General |
tüm yarışmacılara karşı (at, vb. üzerine) bahse girmek |
lay against the field v.
|
|
255 |
General |
belirli bir süreci tüm riskleriyle karşılamak |
run the chances v.
|
|
256 |
General |
tüm vücuda yayılmak |
generalise v.
|
|
257 |
General |
tüm vücuda yayılmak |
generalize v.
|
|
258 |
General |
tüm ayrıntılarıyla yazmak |
amplify v.
|
|
259 |
General |
tüm dikkatini almak |
enwrap v.
|
|
260 |
General |
tüm izleri silmek |
erase v.
|
|
261 |
General |
yarışmadaki tüm yarışları veya ödülleri kazanmak |
board v.
|
|
262 |
General |
(bir şeye) tüm dikkatini vermek |
breathe v.
|
|
263 |
General |
tüm vücudu titremek |
shake all over v.
|
|
264 |
General |
yüksek fırındaki tüm açıklıkları kapatarak (patlamayı) durdurmak |
damp v.
|
|
265 |
General |
(birinin) tüm şanını yerle bir etmek |
darken v.
|
|
266 |
General |
tüm tartışma ve belirsizlikleri çözmek |
decide v.
|
|
267 |
General |
(okul, iş yeri gibi yerleri) kanunlar aracılığıyla tüm ırk ve etnik grup mensuplarına açmak |
desegregate v.
|
|
268 |
General |
kanunlar aracılığıyla tüm ırk ve etnik grup mensuplarına açık hale gelmek |
desegregate v.
|
|
269 |
General |
cinsiyete ait tüm atıfları kaldırmak |
desex v.
|
|
270 |
General |
tüm formaliteleri yerine getirmek |
comply [obsolete] v.
|
|
271 |
General |
tüm izlerini yok etmek |
clear v.
|
|
272 |
General |
tüm çanları aynı anda çalmak |
fire v.
|
|
273 |
General |
tüm dikkatini vermek |
fixate v.
|
|
274 |
General |
arazinin tüm mirasçılara eşit pay edilmesi geleneğine tabi olmak |
gavel v.
|
|
275 |
General |
araziyi tüm mirasçılara eşit pay etmek |
gavel v.
|
|
276 |
General |
tüm cihaz kaynaklarına erişim sağlamak |
root v.
|
|
277 |
General |
tüm gerçekliğiyle ortada olmak |
seem v.
|
|
278 |
General |
tüm olasılıkları değerlendirmek |
cast a wide net v.
|
|
279 |
General |
tüm çabasını sergilemek |
not spare oneself v.
|
|
280 |
General |
tüm gece uyanık kalmak |
pernoctate v.
|
|
281 |
General |
(fıçıyı parçalayarak) tüm içkiyi dökmek |
stave v.
|
|
282 |
General |
ticari belgeyi imzalayarak tüm tutarın alındığını kabul etmek |
indorse v.
|
|
283 |
General |
tüm mekana yayılmak |
swarm v.
|
|
284 |
General |
tüm müsabakaları kazanmak |
sweep v.
|
|
285 |
General |
insanın tüm dikkatini toplayan |
absorbing adj.
|
|
286 |
General |
tüm ülke çapında |
nationwide adj.
|
|
287 |
General |
tüm borçlarını ödeyebilen (kurum) |
solvent adj.
|
|
288 |
General |
tüm hafta boyunca |
weeklong adj.
|
|
289 |
General |
tüm dünyaya bedel |
worth the whole world adj.
|
|
290 |
General |
tüm dikkatini bir şeye vermiş |
absorbed adj.
|
|
291 |
General |
tüm dikkatini bir noktaya çevirmiş |
absorbed adj.
|
|
292 |
General |
tüm ayrıntıları gösteren |
graphic adj.
|
|
293 |
General |
tüm ülkede tanınan |
known throughout the nation adj.
|
|
294 |
General |
tüm dünyayı ilgilendiren |
global adj.
|
|
295 |
General |
tüm kiliselerin birleşmesini amaçlayan |
ecumenical adj.
|
|
296 |
General |
tüm kiliselerin kabul ettiği |
ecumenical adj.
|
|
297 |
General |
tüm dünyaca tanınan |
globally known adj.
|
|
298 |
General |
tüm gün süren |
a day-long adj.
|
|
299 |
General |
tüm dünyanın bildiği |
world wide known adj.
|
|
300 |
General |
tüm dünyaca bilinen |
world wide known adj.
|
|
301 |
General |
tüm dünyaca tanınan |
worldwide known adj.
|
|
302 |
General |
tüm dünyaca tanınan |
renowned worldwide adj.
|
|
303 |
General |
tüm dünyanın bildiği |
globally known adj.
|
|
304 |
General |
tüm dünyaca bilinen |
worldwide known adj.
|
|
305 |
General |
tüm dünyanın bildiği |
worldwide known adj.
|
|
306 |
General |
tüm dünyaca bilinen |
globally known adj.
|
|
307 |
General |
tüm dünyanın bildiği |
renowned worldwide adj.
|
|
308 |
General |
tüm dünyaca tanınan |
world wide known adj.
|
|
309 |
General |
tüm dünyaca bilinen |
renowned worldwide adj.
|
|
310 |
General |
tüm zamanların en ünlü |
all time favorite adj.
|
|
311 |
General |
tüm zamanların en iyi |
all time favorite adj.
|
|
312 |
General |
tüm zamanların en iyi |
all time favourite adj.
|
|
313 |
General |
tüm zamanların en ünlü |
all time favourite adj.
|
|
314 |
General |
belirtilen tüm özelliklere sahip |
full-featured adj.
|
|
315 |
General |
tüm yıl boyunca |
year-round adj.
|
|
316 |
General |
gerekli olan tüm ekipmanlara sahip |
well-appointed adj.
|
|
317 |
General |
tüm şiddetiyle devam eden (rüzgar vb) |
unabated adj.
|
|
318 |
General |
tüm dünyanın tanıdığı |
world-renowned adj.
|
|
319 |
General |
tüm dünyanın bildiği |
world-renowned adj.
|
|
320 |
General |
tüm dünyaca bilinen |
world-renowned adj.
|
|
321 |
General |
tüm dünyaca tanınan |
world-renowned adj.
|
|
322 |
General |
tüm zamanları ilgilendiren |
omnitemporal adj.
|
|
323 |
General |
tüm zamanlar için geçerli |
omnitemporal adj.
|
|
324 |
General |
tüm zamanlara ait |
omnitemporal adj.
|
|
325 |
General |
tüm araştırmaları kapsayan |
hologeistic adj.
|
|
326 |
General |
tüm çalışmaları kapsayan |
hologeistic adj.
|
|
327 |
General |
tüm şehri kapsayan |
citywide adj.
|
|
328 |
General |
tüm ırkları kapsayan |
panethnic adj.
|
|
329 |
General |
tüm insanlığı ilgilendiren |
panhuman adj.
|
|
330 |
General |
tüm dikkatini bir şeye vermiş |
absorpt adj.
|
|
331 |
General |
tüm dikkatini bir noktaya çevirmiş |
absorpt adj.
|
|
332 |
General |
tüm ekonomi |
economywide adj.
|
|
333 |
General |
tüm ekonomiyi kapsayan |
economywide adj.
|
|
334 |
General |
mevcut tüm personel ve kaynakları tek amaca odaklayan |
totalitarian adj.
|
|
335 |
General |
tüm gece açık |
all-night adj.
|
|
336 |
General |
tüm içeriği kapsayan |
allover adj.
|
|
337 |
General |
tüm yüzeyi kaplayan |
allover adj.
|
|
338 |
General |
tüm şiddetiyle devam eden |
unabating adj.
|
|
339 |
General |
bir sınıfın veya grubun tüm üyelerini kapsayan |
universal adj.
|
|
340 |
General |
birisinin tüm zamanını ve ilgisini ele geçiren (kimse) |
engrossing adj.
|
|
341 |
General |
tüm koşullardan soyutlanmış |
entitative adj.
|
|
342 |
General |
tüm dikkatini veren |
enwrapped adj.
|
|
343 |
General |
abd'nin new york ile güney karolina arasındaki tüm veya bazı eyaletleri kapsayan bölgesine ait veya ilişkin |
mid-atlantic adj.
|
|
344 |
General |
tüm dünyayı içeren |
world adj.
|
|
345 |
General |
tüm dünyada geçerli |
world adj.
|
|
346 |
General |
tüm dünyayı kapsayan |
world adj.
|
|
347 |
General |
tüm dünyaya yayılan |
world adj.
|
|
348 |
General |
tüm dünyayı etkileyecek kadar önemli |
world-shattering adj.
|
|
349 |
General |
tüm kültürleri kapsayan |
pan-cultural adj.
|
|
350 |
General |
tüm mevki ve rütbelerden olan |
great and small adj.
|
|
351 |
General |
tüm olayların iyiliğe hizmet ettiği fikrine meyleden |
optimist adj.
|
|
352 |
General |
tüm olayların iyiliğe hizmet ettiği fikrine uyan |
optimist adj.
|
|
353 |
General |
tüm olayların iyiliğe hizmet ettiği fikrine meyleden |
optimistic adj.
|
|
354 |
General |
tüm olayların iyiliğe hizmet ettiği fikrine uyan |
optimistic adj.
|
|
355 |
General |
tüm toplumu kapsayan |
overarching adj.
|
|
356 |
General |
tüm üyeleri kapsayan |
overarching adj.
|
|
357 |
General |
tüm bedenleri kapsayan |
omnicorporeal adj.
|
|
358 |
General |
tüm organları kapsayan |
omnicorporeal adj.
|
|
359 |
General |
tüm bedenleri içeren |
omnicorporeal adj.
|
|
360 |
General |
tüm organları içeren |
omnicorporeal adj.
|
|
361 |
General |
tüm maddeleri kapsayan |
omnicorporeal adj.
|
|
362 |
General |
tüm maddeleri içeren |
omnicorporeal adj.
|
|
363 |
General |
tüm formlara sahip olan |
omniform adj.
|
|
364 |
General |
tüm şekillere sahip olan |
omniform adj.
|
|
365 |
General |
tüm görünüşlere sahip olan |
omniform adj.
|
|
366 |
General |
tüm işlevlere sahip olan |
omnimode adj.
|
|
367 |
General |
tüm fonksiyonlara sahip olan |
omnimode adj.
|
|
368 |
General |
tüm dünyayı yöneten |
cosmocratic adj.
|
|
369 |
General |
tüm dünyanın yönetimine dayalı |
cosmocratic adj.
|
|
370 |
General |
tüm dünyayı yönetenlere ait veya ilgili |
cosmocratic adj.
|
|
371 |
General |
yetkinin tüm üyelere dağıtıldığı (topluluk) |
diffusive [obsolete] adj.
|
|
372 |
General |
(illegal işlem veya uygulamalarda) tüm tarafların gönüllü katılımını içeren |
consensual adj.
|
|
373 |
General |
tüm konularda üstünlük gösteren |
pancratic adj.
|
|
374 |
General |
tüm güce sahip |
pancratic adj.
|
|
375 |
General |
tüm yunan halklarına ait veya ilgili |
panhellenic adj.
|
|
376 |
General |
tüm yunan halklarının birleşmesi hareketine ait veya ilgili |
panhellenic adj.
|
|
377 |
General |
tüm yunan halklarına ait veya ilgili |
pan-hellenic adj.
|
|
378 |
General |
tüm yunan halklarının birleşmesi hareketine ait veya ilgili |
pan-hellenic adj.
|
|
379 |
General |
tüm slav ırkları ile ilgili |
pansclavic adj.
|
|
380 |
General |
tüm biçimlerde var olan |
pantamorphic adj.
|
|
381 |
General |
tüm şekillere bürünebilen |
pantamorphic adj.
|
|
382 |
General |
tüm yüzeylerinden ışık yansıtan |
pellucid adj.
|
|
383 |
General |
bir doğru üzerindeki iki ana noktayı birleştiren tüm noktaları içeren (noktalar kümesi) |
convex adj.
|
|
384 |
General |
tüm gün süren |
daylong adj.
|
|
385 |
General |
grubun tüm üyelerinin katılmasına izin veren |
participatory adj.
|
|
386 |
General |
tüm grup üyelerinin katılımını sağlayan |
participatory adj.
|
|
387 |
General |
doğadaki tüm yaratılmış varlıklara ait |
physical adj.
|
|
388 |
General |
kromatik gamın tüm tonlarına ait veya ilişkili |
semitonal adj.
|
|
389 |
General |
kromatik gamın tüm tonlarını veren |
semitonal adj.
|
|
390 |
General |
tüm gücüyle olan |
beardown adj.
|
|
391 |
General |
tüm sene süren |
year-round adj.
|
|
392 |
General |
tüm dosya veya veri tabanını içeren |
global adj.
|
|
393 |
General |
düzgün işlemesi için tüm gereksinimlere sahip |
resourced [uk] adj.
|
|
394 |
General |
tüm kaynakları kullanan |
full-scale adj.
|
|
395 |
General |
tüm yönleri kapsayan |
fulsome adj.
|
|
396 |
General |
tüm imkanlar seferber edilmiş |
full-dress adj.
|
|
397 |
General |
tüm işlevlere sahip |
full-featured adj.
|
|
398 |
General |
tüm vücudun esnetildiği (hareket) |
full-length adj.
|
|
399 |
General |
tüm işlevlere sahip |
fully-featured adj.
|
|
400 |
General |
belirtilen tüm özelliklere sahip |
fully-featured adj.
|
|
401 |
General |
tüm dikkatiyle |
absorbedly adv.
|
|
402 |
General |
tüm yıl boyunca |
all the year round adv.
|
|
403 |
General |
tüm gücüyle |
amain adv.
|
|
404 |
General |
tüm gün boyunca |
daylong adv.
|
|
405 |
General |
tüm ulus çapında |
across the nation adv.
|
|
406 |
General |
tüm ilgiyi çekerek |
absorbingly adv.
|
|
407 |
General |
tüm dünyada |
all over the world adv.
|
|
408 |
General |
tüm yeteneğine karşın |
for all his talent adv.
|
|
409 |
General |
tüm aşamalarda |
in all phases adv.
|
|
410 |
General |
tüm aşamalarda |
in all steps adv.
|
|
411 |
General |
tüm yıl boyunca |
all year round adv.
|
|
412 |
General |
tüm yıl süresince |
all year round adv.
|
|
413 |
General |
birinin tüm yetişme çağı boyunca |
throughout one's entire upbringing adv.
|
|
414 |
General |
tüm dünya çevresinde |
all around the world adv.
|
|
415 |
General |
yaşamın tüm anları için |
for all of life's occasions adv.
|
|
416 |
General |
tüm diğer zamanlar |
at all other times adv.
|
|
417 |
General |
tüm olanakları seferber ederek |
in earnest adv.
|
|
418 |
General |
yukarıdaki tüm bu nedenlerden dolayı |
from all reasons above adv.
|
|
419 |
General |
tüm ulusun önünde |
in front of the whole nation adv.
|
|
420 |
General |
tüm gücüyle |
in force adv.
|
|
421 |
General |
tüm ülkede |
all over the country adv.
|
|
422 |
General |
(bir olayı anlatırken) tüm detayları oluş sırasıyla vererek |
blow-by-blow adv.
|
|
423 |
General |
tüm yaşlarda |
at all ages adv.
|
|
424 |
General |
tüm aileyle |
with the whole family adv.
|
|
425 |
General |
tüm ciddiyetle |
in all seriousness adv.
|
|
426 |
General |
tüm yıl boyunca |
for a whole year adv.
|
|
427 |
General |
tüm ayrıntılarıyla |
specifically adv.
|
|
428 |
General |
tüm olarak |
as a whole adv.
|
|
429 |
General |
tüm ülke çapında |
across the nation adv.
|
|
430 |
General |
tüm yıl boyunca |
during the entire year adv.
|
|
431 |
General |
tüm çıkıntılar dahil olmak üzere bir uçtan diğer uca |
overall adv.
|
|
432 |
General |
tüm yönlerde |
round about adv.
|
|
433 |
General |
tüm gün boyunca |
all day long adv.
|
|
434 |
General |
tüm koşulları hesaba katarak |
considering adv.
|
|
435 |
General |
tüm hususlardan önce |
firstly adv.
|
|
436 |
General |
tüm yüzeye |
over adv.
|
|
437 |
General |
tüm alan boyunca |
over adv.
|
|
438 |
General |
tüm ayrıntılarıyla |
to a crumb adv.
|
|
439 |
General |
tüm zamanların |
of all time adv.
|
|
440 |
General |
bedeninin tüm gücüyle |
bodily adv.
|
|
441 |
General |
tüm endamıyla |
swanlike adv.
|
|
442 |
General |
tüm gayretiyle |
furiously adv.
|
|
443 |
General |
tüm yönlerde |
round prep.
|
|
444 |
General |
bir şeyin tüm özellikleri |
what pron.
|
|
445 |
General |
tüm, tamamen anlamları veren ön ek |
toti- pref.
|
|
446 |
General |
tüm anlamı veren ön ek |
hol- pref.
|
|
Phrasals |
|
447 |
Phrasals |
tüm sevgisini vermek |
be wrapped up in v.
|
|
448 |
Phrasals |
(tüm servetini vb.) bırakmak |
will away v.
|
|
449 |
Phrasals |
tüm gücüyle çekmek |
tug away (at something) v.
|
|
450 |
Phrasals |
tüm yerleri rezerve etmek/ayırmak |
book something up v.
|
|
451 |
Phrasals |
tüm ilgisini birine vermek |
absorb oneself in someone or something v.
|
|
452 |
Phrasals |
tüm etrafını çivilemek |
hammer something down v.
|
|
453 |
Phrasals |
(birini) tüm parasını harcamaya ikna etmek |
lamb down [aus] v.
|
|
454 |
Phrasals |
tüm ilgisini vermek |
bind up in v.
|
|
455 |
Phrasals |
(birinin) tüm parasıyla sıvışmak |
clean out v.
|
|
456 |
Phrasals |
tüm dikkatini vermek |
bind up in v.
|
|
457 |
Phrasals |
tüm ilmekleri kapatarak örgüyü bitirmek |
cast off v.
|
|
458 |
Phrasals |
tüm gücüyle vurmak |
strike out v.
|
|
459 |
Phrasals |
tüm gücüyle/canla başla koyulmak/başlamak |
buckle down v.
|
|
460 |
Phrasals |
tüm dikkatini toplamak |
call up v.
|
|
461 |
Phrasals |
tüm cesaretini toplamak |
call up v.
|
|
462 |
Phrasals |
tüm gücüyle itmek/bastırmak |
punch down v.
|
|
463 |
Phrasals |
tüm taşları yerine oturtarak bir hikayeyi/bir şeyi çözmek |
reconstruct (something) from (something else) v.
|
|
464 |
Phrasals |
tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek |
go forward v.
|
|
465 |
Phrasals |
tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek |
press forward v.
|
|
466 |
Phrasals |
tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek |
push forward v.
|
|
467 |
Phrasals |
tüm problemlere, zorluklara rağmen ileri gitmek |
push forward v.
|
|
468 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye) tüm gücüyle vurmak |
whale away at (someone or something) v.
|
|
469 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye) tüm gücüyle vurmak |
whale into (someone or something) v.
|
|
470 |
Phrasals |
(birine veya bir şeye) tüm gücüyle vurmak |
whale on (someone or something) v.
|
|
471 |
Phrasals |
tüm parayı süpürmek |
sweep up v.
|
|
472 |
Phrasals |
bir şeyin tüm yetkisini birine/bir şeye vermek |
vest something in someone or something v.
|
|
473 |
Phrasals |
bir şeyin tüm haklarını birine/bir şeye vermek |
vest something in someone or something v.
|
|
474 |
Phrasals |
-in tüm yetkisini birine vermek |
vest in v.
|
|
475 |
Phrasals |
-in tüm haklarını birine vermek |
vest in v.
|
|
476 |
Phrasals |
tüm enerjisini (bir şeye) vermek |
toss into (something) v.
|
|
477 |
Phrasals |
tüm bilgiyi açığa çıkarmak |
plaster over v.
|
|
478 |
Phrasals |
tüm dikkatini (birine/bir şeye) çevirmek |
rivet (something) to (someone or something) v.
|
|
479 |
Phrasals |
tüm vücudunu muayene/tedavi etmek |
work someone over v.
|
|
480 |
Phrasals |
tüm enerjisini, zamanını, çabasını bir şeye sarf etmek |
work toward (something) v.
|
|
481 |
Phrasals |
hava saldırısında düşman uçaklarından saklanmak için tüm ışıkları söndürmek |
black out v.
|
|
482 |
Phrasals |
tüm ilgisini (bir şeye) vermek |
absorb (oneself) in (something) v.
|
|
483 |
Phrasals |
piyasadaki tüm malı satın almak |
buy something up v.
|
|
484 |
Phrasals |
mevcut tüm araziyi geliştirmek |
build out v.
|
|
485 |
Phrasals |
tüm ilgisini (birine/bir şeye) yönlendirmek |
concern (oneself) over (someone or something) v.
|
|
486 |
Phrasals |
tüm dikkatini (birine/bir şeye) vermek |
concern (oneself) over (someone or something) v.
|
|
487 |
Phrasals |
tüm kurşunları ateşlemek |
fire away v.
|
|
488 |
Phrasals |
bir yerdeki tüm balıkları avlamak |
fish out v.
|
|
489 |
Phrasals |
bir yerdeki tüm balıkları avlayıp bitirmek/tüketmek |
fish out v.
|
|
490 |
Phrasals |
gemiyi tüm yelkenlerini açarak sığ bir yerden/kum yığını üzerinden geçirmeye çalışmak |
forge over [obsolete] v.
|
|
491 |
Phrasals |
tüm yumurtaları aynı sepete koymamak |
hedge against something v.
|
|
492 |
Phrasals |
tüm ilgisini/bakışlarını (birine/bir şeye) vermek/odaklamak |
rivet on (someone or something) v.
|
|
493 |
Phrasals |
tüm gücünü/varını yoğunu ortaya koyup iyi bir performans göstermek |
run out of (one's) skin v.
|
|
494 |
Phrasals |
tüm gücüyle çekmek |
tug away v.
|
|
495 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) tüm gücüyle çekmek |
tug away at (someone or something) v.
|
|
496 |
Phrasals |
(hedefe giden) tüm yolları kapamak |
close out v.
|
|
497 |
Phrasals |
tüm göstergeler doğrultusunda |
according to all accounts expr.
|
|
498 |
Phrasals |
eldeki tüm verilere göre |
according to all accounts expr.
|
|
499 |
Phrasals |
tüm anlatılanlara bakılırsa |
according to all accounts expr.
|
|
500 |
Phrasals |
tüm veriler ışığında |
according to all accounts expr.
|
|