tutarak - Turkish English Dictionary
History

tutarak



Meanings of "tutarak" in English Turkish Dictionary : 3 result(s)

Turkish English
General
tutarak seizure n.
tutarak epilepsy n.
tutarak retentively adv.

Meanings of "tutarak" with other terms in English Turkish Dictionary : 145 result(s)

Turkish English
General
kuyruğunu suyun yüzünde tutarak sığ suda beslenen balık tailer n.
bir nesneyi ışığa tutarak inceleme candling n.
iki kişinin ellerini çapraz tutarak oluşturduğu geçici oturak king's cushion n.
kalkan tutarak müdafaa yapan kimse hyperaspist n.
bir şeyi buhara tutarak çıkarmak steam something off v.
gözünü sürekli üstünde tutarak herşeyden haberdar olmak keep tabs on v.
bir şeyi buhara tutarak açmak steam something open v.
ayaklarını tutarak dalmak jackknife v.
nefesini tutarak beklemek wait with bated breath v.
el ve ayaklarından tutarak yüzükoyun taşımak frogmarch v.
ayaklarını tutarak dalmak jack-knife v.
balede hep aynı ayağı önde tutarak süzülme hareketi yapmak chassé v.
(binek atı) eyerlenirken nefesini tutarak göğsünü şişirmek blow (out) v.
bir kişiyi (ellerinden tutarak) düşürmeye çalışmak wrestle v.
bir kişiyi (ellerinden tutarak) hareketsiz hale getirmeye çalışmak wrestle v.
kabuk tutarak iyileştirmek skin v.
(omuz, kol) tutarak hafifçe sıkmak squeeze v.
aziz tutarak cherishingly adv.
özellikle yeme içme konusunda kendini tutarak abstemiously adv.
atıp tutarak rantingly adv.
yerini tutarak compensatingly adv.
her şeyi göz önünde tutarak at the end of the day adv.
bir tarafı tutarak partially adv.
kendini tutarak (özellikle yeme içme konusunda) abstemiously adv.
yan tutarak partially adv.
bunu akılda tutarak with this in mind adv.
kendini uzak tutarak abstinently adv.
kendini geri planda tutarak self-effacingly adv.
kafa tutarak refractorily adv.
yas tutarak lamentingly adv.
taraf tutarak tendentiously adv.
gizli tutarak unemphatically adv.
kin tutarak revengefully adv.
kontrol altında tutarak disposingly adv.
gözünü kulağını açık tutarak cozy adv.
ayakları önde tutarak feetfirst adv.
aniden tutarak snubbingly adv.
göz önünde tutarak in regard to prep.
göz önünde tutarak in consideration of prep.
hariç tutarak to the exclusion of prep.
-e yeğ tutarak preferably to prep.
Phrasals
yük parçasını sıkıca tutarak güverte boyunca koşmak run away with v.
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek idare etmek lead by v.
(birini/bir şeyi/bir hayvanı) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek lead by v.
bir yerinden tutarak/çekerek (birine/bir şeye/bir hayvana) yol göstermek lead by v.
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek yönlendirmek lead someone by something v.
(birini) bir yerinden tutarak/çekerek götürmek lead someone by something v.
bir yerinden tutarak/çekerek (birine) yol göstermek lead someone by something v.
bir şeyi bir yerden buhar tutarak çıkarmak steam something v.
bir şeyi bir yerden buhar tutarak çıkarmak steam something out v.
bir şeyi bir yerden buhar tutarak çıkarmak steam something off (of) something v.
bir şeyi bir yerden buhar tutarak çıkarmak steam something out of something v.
su tutarak süpürüp atmak flush away v.
su tutarak süpürüp atmak flush something away v.
bir zamanı birinin yasını tutarak geçirmek moon away v.
(bir şeyi) buharla/buhar tutarak çıkarmak steam (something) v.
(bir şeyi) buharla/buhar tutarak gidermek steam (something) v.
buharla/buhar tutarak çıkarmak steam out v.
buharla/buhar tutarak gidermek steam out v.
buharla/buhar tutarak (bir şeyden/bir yerden) çıkarmak steam out of (something or some place) v.
buharla/buhar tutarak (bir şeyden/bir yerden) gidermek steam out of (something or some place) v.
Phrases
göz önünde tutarak in view of v.
ensesinden/yakasından (tutarak/yakalayarak) by the nape of (one's) neck adv.
ensesinden/yakasından (tutarak/yakalayarak) by the nape of its neck adv.
ensesinden/yakasından (tutarak/yakalayarak) by the nape of the neck adv.
(bir şeyi) kontrolünde tutarak ahead of (something) prep.
(bir şeyi) kontrolünde tutarak ahead of (something) prep.
dışında tutarak with apologies to expr.
göz önünde tutarak with an eye to expr.
-i akılda tutarak bearing in mind that expr.
-i gözününde tutarak with an eye to expr.
-i hatırda tutarak bearing in mind that expr.
birbirinin elini tutarak hand in hand expr.
'-i göz önünde tutarak/bulundurarak with an eye on expr.
(bir şeyi) göz önünde tutarak in consideration of (something) expr.
(bir şeyi) göz önünde tutarak/bulundurarak in view of (something) expr.
-i göz önünde tutarak with an eye towards expr.
Idioms
dilenme (teneke kutu tutarak) tin cup n.
başını, gövdesini vs. belli bir şekilde tutarak hareket etmek carry (oneself) v.
(elini tutarak) birini rahatlatmak hold someone's hand v.
elinde kutsal objeleri tutarak rahip olarak kutsanmak fill (one's) hand v.
'-i göz önünde bulundurarak/tutarak have one's eye on v.
çişini/kakasını tutarak caught short taken short adv.
(tuvaletini) zorla tutarak caught short taken short adv.
her şeyi göz önünde tutarak on balance expr.
öğüdünü tutarak on advice of expr.
nefesini tutarak with bated breath expr.
soluğunu tutarak with bated breath expr.
kuyruğu dik tutarak with (one's) tail up expr.
kuyruğu dik tutarak with your tail up expr.
Trade/Economic
bir broker’ın aynı menkul kıymetle ilgili emirleri tutarak hem alım hem de satım emirlerini aynı anda gerçekleştirdiği işlemler cross trades n.
Politics
göz önünde tutarak considering that n.
(politika veya uluslararası ilişkilerde) karşıt hiziplerin niyetlerini gizli tutarak üstünlük elde etmeye çalışması guessing game n.
göz önünde tutarak having regard to expr.
Technical
bir elde tutarak içine sözcükleri oluşturan harfler dizilen metal kap composing machine n.
hariç tutarak yönetme management by exception n.
akçaağaçları kimyasal işleme tabi tutarak ve boyayarak elde edilen yeşilimsi gri renkli bir orta sertlikte bir kereste harewood n.
döner baskı makinesinde kağıdı tutarak baskı yapan silindir cylinder n.
yan tutarak partially adv.
Computer
hariç tutarak yönetme management by exception n.
seçimi dışta tutarak süz filter excluding selection expr.
Construction
inşaat projesi çevresinde işaret veya bayrak tutarak trafiği yöneten kimse flagger n.
Marine
ağı sabit tutarak balık avlama set-net fishery n.
kum tutarak genişleyen kumsal accreting beach n.
Medical
iyon tutarak analiz edici ion-trap analyzer n.
(sıvıyı içinde tutarak) dışkı kitlesi oluşturma özelliğindeki etken madde/ajan bulk-forming agent n.
Gastronomy
ısıyı içinde tutarak yiyeceği ısıtan tencere türü fireless cooker n.
Chemistry
(hidrokarbonları) kırılmaya tabi tutarak yeni forma getirmek reform v.
Botanic
su tutarak dormansi durumuna geçmek dry off v.
Agriculture
bitkinin tohumunu soğukta tutarak büyümesini hızlandırmak jarovise v.
bitkinin tohumunu soğukta tutarak büyümesini hızlandırmak jarovize v.
Breeding
(atı) dizginleri tutarak eğitmek lunge v.
(ata) dizginleri tutarak egzersiz yaptırmak lunge v.
(atı) dizginlerinden tutarak talim ettirmek lunge v.
(hayvanı) kafeste tutarak beslemek stall-feed v.
(hayvanı) ahırda tutarak beslemek stall-feed v.
Tobacco
az miktardaki tütünü yanakla diş eti arasında tutarak nikotinini emme snuff dipping n.
az miktardaki tütünü yanakla diş eti arasında tutarak nikotinini emme snuff-dipping n.
Fishery
(balığı) ağzından değil vücudundan tutarak yakalamak snatch v.
Religious
kötülüğün varlığını göz önünde tutarak, tanrı'nın iyiliğini ve her şeye kadir oluşunu savunmak theodicy n.
Military
kötü havalarda töreni kısa tutarak merasim kıyafetleri olmadan yapılan geçit töreni undress parade n.
Hunting
atıcının ağzını açık tutarak nefes vermesi open choke n.
Sport
(boğa güreşinde) boğayı boynuzlarından tutarak sahaya getiren kimse bulldogger n.
(lakrosta) sopayı rakibe karşı tutarak yapılan kural dışı engelleme cross-check n.
jimnastik halkasının iki yanı tutarak yapılan haç biçimli bir hareket crucifix n.
tutarak rakibi yakalamak ride v.
oyuncuyu alt ligde oynayan bir takıma belirli bir süre boyunca geri çağırma hakkını saklı tutarak transfer etmek option v.
(kriket) topu kale ve direkler arasından geçirmek için sopayı açılı tutarak vurmak draw v.
(buz hokeyinde) sopayı rakibe doğru tutarak rakibi engellemek cross-check v.
boğayı halatla tutarak ayağının üzerine devirmek dogfall v.
Basketball
potaya giden topu tutarak durdurmak pin the ball v.
Football
(amerikan futbolu) pası tutarak kontrol etme pick n.
Tennis
raketi iki el ile tutarak yapılan bekhend vuruş two-handed backhand n.
Baseball
topu baş parmak ve parmak uçları arasında tutarak yapılan ve topun falso alarak kaleye gittiği yavaş bir atış türü knuckle ball n.
büyük beysbol ligindeki bir takımın oyuncusunu alt ligde oynayan bir takıma belirli süre boyunca geri çağırma hakkını saklı tutarak transfer edebilmesi option n.
(büyük beysbol ligindeki bir takımın) oyuncuyu alt ligde oynayan bir takıma belirli bir süre boyunca geri çağırma hakkını saklı tutarak transfer etmek option v.
(yumuşak vuruş yapan oyuncu/sopayı tutarak) atıcıya dönmek square around v.
beyzbol sopasının tepesinden tutarak short adv.
Art
çıplak veya yarı çıplak dansçının yelpaze tutarak yaptığı solo dans fan dance n.
Music
(salon dansı) kadınla erkeğin birbirlerini tutarak karşılıklı durduğu closed adj.
soluğunu tutarak with bated breath adv.
Printery
silindirler arasındaki sayfaları tutarak yazıcıya kağıt tedarik eden cihaz friction feed n.
Archaic
yasadan, sorumluluktan veya cezadan muaf tutarak (birine) izin vermek dispense v.
Slang
kutu tutarak derneğe ya da kulübe vs. bağış istemek can v.
Wrestling
rakibi boynundan tutarak mindere devirme diamond-cutter n.