|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
kuşlarda gövdenin art yanında bulunan tüy demeti |
queue n.
|
|
2 |
General |
evin bir yanında bulunan ve üç yanı camla çevrili çok güneşli oda |
solarium n.
|
|
3 |
General |
alışveriş yapıldığında yanında verilen hediye |
lagniappe n.
|
|
4 |
General |
tabutun yanında giden |
pallbearer n.
|
|
5 |
General |
yaptığı ev işlerine karşılık bir aile yanında kalan kız |
au pair n.
|
|
6 |
General |
ana yemeğin yanında verilen salata |
side salad n.
|
|
7 |
General |
para karşılığı başkalarının yanında savaşan kişi |
sellsword n.
|
|
8 |
General |
bir masanın yanında ve etrafındaki alan |
tableside n.
|
|
9 |
General |
park halindeki bir otomobilin yanında, genellikle park yerinde, bir spor etkinliğinden önce gerçekleştirilen piknik |
tailgate party n.
|
|
10 |
General |
genelde çayın yanında ikram edilen sade bisküvi |
tea biscuit n.
|
|
11 |
General |
genelde çayın yanında ikram edilen sade bisküvi |
teacake n.
|
|
12 |
General |
çay ve benzeri içeceklerin yanında ufak tefek atıştırmalıklar servis edilen lokanta |
teashop n.
|
|
13 |
General |
çay ve benzeri içeceklerin yanında ufak tefek atıştırmalıklar servis edilen lokanta |
tearoom n.
|
|
14 |
General |
yaptığı ev işlerine karşılık bir aile yanında kalan yabancı kız |
au pair girl n.
|
|
15 |
General |
doktor veya akıl sağlığı uzmanı tarafından birinin sürekli yanında olup ona duygusal destek sağlaması için görevlendirilen resmi lisanslı hayvan |
esa (emotional support animal) n.
|
|
16 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
jump rope n.
|
|
17 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
skip rope n.
|
|
18 |
General |
iki yanında tutma yerleri olan atlama ipi |
skipping rope n.
|
|
19 |
General |
doktor veya akıl sağlığı uzmanı tarafından birinin sürekli yanında olup ona duygusal destek sağlaması için görevlendirilen resmi lisanslı kedi/köpek |
emotional support dog/cat n.
|
|
20 |
General |
(malezya'da) modern ilaçların yanında geleneksel otların da satıldığı fakat reçete edilmiş ilaçların tedarik edilemediği çin menşeli eczane |
medicine shop n.
|
|
21 |
General |
başkalarının yanında yapılan uzun konuşma |
monolog n.
|
|
22 |
General |
(futbolda) merkezin her iki yanında bulunan iki oyuncudan biri |
guard n.
|
|
|
23 |
General |
ocağın yanında yemekleri, suyu sıcak tutmaya yarayan raf |
hob n.
|
|
24 |
General |
amblemin yanında yer alan cümle |
impresa [obsolete] n.
|
|
25 |
General |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorse [obsolete] n.
|
|
26 |
General |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsel n.
|
|
27 |
General |
kilise yanında bulunan açık alan |
paradise n.
|
|
28 |
General |
yanında olmak |
neighbor v.
|
|
29 |
General |
yanında olmak |
stand by v.
|
|
30 |
General |
yanında yeterli miktarda olmamak |
be caught short of v.
|
|
31 |
General |
yanında küçük göstermek |
foreshorten v.
|
|
32 |
General |
yanında olmak |
be at someone's elbow v.
|
|
33 |
General |
yanında olmak |
flank v.
|
|
34 |
General |
yanında bulunmak |
lie lateral to something v.
|
|
35 |
General |
yanında olmak |
stand by somebody v.
|
|
36 |
General |
yanında olmak |
accompany v.
|
|
37 |
General |
sürekli yanında bulunmak |
haunt v.
|
|
38 |
General |
yanında olmak |
neighbour v.
|
|
39 |
General |
yanında getirmek |
bring along v.
|
|
40 |
General |
yanında götürmek |
take for v.
|
|
41 |
General |
yanında taşımak |
carry v.
|
|
42 |
General |
yanında yer almak |
take sides with (someone) v.
|
|
43 |
General |
yanında yer almak |
be on someone's side v.
|
|
44 |
General |
her iki yanında olacak şekilde iki koldan eşlik etmek |
flank v.
|
|
45 |
General |
(bir şey alana yanında ücretsiz bir şeyi) hediye olarak vermek |
throw in as a bonus v.
|
|
46 |
General |
birinin yanında durmak |
remain close to someone v.
|
|
47 |
General |
ateşin yanında oturmak |
sit by fire v.
|
|
48 |
General |
yanında bulundurmak |
tote [dialect] v.
|
|
49 |
General |
(birinin) yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) v.
|
|
50 |
General |
öğle yemeğini kağıt çantada yanında götürmek |
brown bag v.
|
|
51 |
General |
öğle yemeğini yanında götürmek |
brown-bag v.
|
|
52 |
General |
yanında kalmak |
hug v.
|
|
53 |
General |
av köpeklerinin yanında sürmek |
override v.
|
|
54 |
General |
yanında ilerlemek |
flank v.
|
|
55 |
General |
yanında konumlanmak |
flank v.
|
|
56 |
General |
(bir şeyin) yanında durmak |
flank v.
|
|
57 |
General |
yanında olmak |
second [obsolete] v.
|
|
58 |
General |
yanında durmak |
side v.
|
|
59 |
General |
yanında olmak |
surround v.
|
|
60 |
General |
yanında kalmak |
board v.
|
|
61 |
General |
yanında kimse olmayan |
unaccompanied adj.
|
|
62 |
General |
yakında yanında |
at hand adj.
|
|
63 |
General |
notokordun yanında |
epichordal adj.
|
|
64 |
General |
beraberinde/yanında getirdiği |
collateral adj.
|
|
65 |
General |
yanında yatan |
lying beside adj.
|
|
66 |
General |
ev işi yapma karşılığında aile yanında kalan |
au pair [french] adj.
|
|
67 |
General |
yanında kimse olmayan |
unconvoyed adj.
|
|
68 |
General |
ufkun yanında |
horizontal adj.
|
|
69 |
General |
(siyasi veya coğrafi birim) temel bir birimin yanında ek birimlerden oluşan |
greater adj.
|
|
70 |
General |
golf egzersiz sahasının yanında bulunan |
greenside adj.
|
|
71 |
General |
konuşan kişinin yanında olan |
hither adj.
|
|
72 |
General |
yanında benzeri olmayan |
lonely adj.
|
|
73 |
General |
(birinin) yanında tuttuğu |
inevitable adj.
|
|
74 |
General |
ocak yanında olan |
fireside adj.
|
|
75 |
General |
hemen yanında biten |
side by side adj.
|
|
76 |
General |
yanında olan |
sistering adj.
|
|
77 |
General |
bunun yanında |
besides adv.
|
|
78 |
General |
rıhtım yanında |
along quay adv.
|
|
79 |
General |
rıhtım yanında |
along side adv.
|
|
80 |
General |
dünyanın dört yanında |
far and wide adv.
|
|
81 |
General |
her yanında |
throughout adv.
|
|
82 |
General |
her yanında |
about adv.
|
|
83 |
General |
bütün bunların yanında |
besides all these adv.
|
|
84 |
General |
her yanında |
all the way along the line adv.
|
|
85 |
General |
bunun yanında |
besides that adv.
|
|
86 |
General |
dört bir tarafında/yanında |
all across adv.
|
|
87 |
General |
yabancıların yanında |
in polite company (in formal settings) adv.
|
|
88 |
General |
tanımadığın insanların yanında |
in polite company (in formal settings) adv.
|
|
89 |
General |
(bir şeyin) diğer yanında |
behind adv.
|
|
90 |
General |
(bir şeyin) öte yanında |
behind adv.
|
|
91 |
General |
her yanında |
through prep.
|
|
92 |
General |
öbür yanında |
across prep.
|
|
93 |
General |
hemen yanında |
next to prep.
|
|
94 |
General |
bütün bunların yanında |
apart from all these prep.
|
|
95 |
General |
-in yanında |
alongside of prep.
|
|
96 |
General |
yanında anlamına gelen ön ek |
par- pref.
|
|
Phrasals |
|
97 |
Phrasals |
yanına/yanında konumlandırmak |
flank on n.
|
|
98 |
Phrasals |
yanında istemek |
seek after v.
|
|
99 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yakınında/çevresinde olmak |
have someone about v.
|
|
100 |
Phrasals |
(bir şeyi) yanında/yakınında/çevresinde bulundurmak |
have something about v.
|
|
101 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry (someone or something) about v.
|
|
102 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry someone or something about v.
|
|
103 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry around v.
|
|
104 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something around (with one) v.
|
|
105 |
Phrasals |
yanında bulundurmak |
carry around v.
|
|
106 |
Phrasals |
yanında bulundurmak |
carry something around (with one) v.
|
|
107 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry (someone or something) about v.
|
|
108 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry (someone or something) about v.
|
|
109 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry (someone or something) about v.
|
|
110 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone or something about v.
|
|
111 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry someone or something about v.
|
|
112 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone or something about v.
|
|
113 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone or something around v.
|
|
114 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry someone or something around v.
|
|
115 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone or something around v.
|
|
116 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
117 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
118 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry around v.
|
|
119 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry around v.
|
|
120 |
Phrasals |
her zaman yanında bulundurmak |
carry around v.
|
|
121 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry around v.
|
|
122 |
Phrasals |
sanki hep yanında olmak |
carry around v.
|
|
123 |
Phrasals |
her yere yanında taşımak |
carry someone around (with oneself) v.
|
|
124 |
Phrasals |
her yere yanında gezdirmek |
carry someone around (with oneself) v.
|
|
125 |
Phrasals |
sanki hep yanında olmak |
carry someone around v.
|
|
126 |
Phrasals |
(birini veya bir şeyi) yanında tutmak |
have (someone or something) about v.
|
|
127 |
Phrasals |
(birini veya bir şeyi) yanında tutmak |
have (someone or something) around v.
|
|
128 |
Phrasals |
birşeyi yanında/yakınında bulundurmak |
keep something around v.
|
|
129 |
Phrasals |
birinin yanında oturmak |
sit by someone v.
|
|
130 |
Phrasals |
birşeyi yanında/yakınında bulundurmak |
keep something about v.
|
|
131 |
Phrasals |
bir yiyeceği bir içeceğin yardımıyla/yanında rahatça yemek |
rinse/wash something down with something v.
|
|
132 |
Phrasals |
birinin yanında durmak |
stay by someone v.
|
|
133 |
Phrasals |
yanında çalışmak |
work with v.
|
|
134 |
Phrasals |
yavaşça bir şeyin üzerinde/yanında hareket etmek/sürünmek |
creep along (something) v.
|
|
135 |
Phrasals |
(bir şeyi) beraberinde/yanında taşımak |
carry something around with one v.
|
|
136 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something with one v.
|
|
137 |
Phrasals |
(bir şeyi) yanında getirmek |
carry something along with someone v.
|
|
138 |
Phrasals |
yanında geçerken hafifçe dokunmak |
brush past v.
|
|
139 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry something with v.
|
|
140 |
Phrasals |
(satılan bir şeyin yanında bir şeyi ücretsiz) vermek |
throw in v.
|
|
141 |
Phrasals |
(duygularıyla/hisleriyle) birinin yanında olmak |
go out to (someone) v.
|
|
142 |
Phrasals |
birinin/bir grubun yanında kalmak/durmak |
run with someone or something v.
|
|
143 |
Phrasals |
yanında görevlendirmek |
place with v.
|
|
144 |
Phrasals |
birine bir yerde/birinin yanında iş bulmak |
place someone with someone or something v.
|
|
145 |
Phrasals |
birini bir şirkette/birinin yanında işe sokmak |
place someone with someone or something v.
|
|
146 |
Phrasals |
yanında görevlendirmek |
put with v.
|
|
147 |
Phrasals |
(bir şeyin) yanında servis etmek |
serve with (something) v.
|
|
148 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında kalmak |
stick with (someone or something) v.
|
|
149 |
Phrasals |
yanında kalmak |
stick with v.
|
|
150 |
Phrasals |
zor zamanlarında birinin yanında olmak |
sustain someone in something v.
|
|
151 |
Phrasals |
birine/bir havana yanında kalacak yer vermek |
take someone or an animal in v.
|
|
152 |
Phrasals |
birine/bir hayvana yanında kalacak yer sağlamak |
take someone or an animal in v.
|
|
153 |
Phrasals |
birini/bir şeyi yanında götürmek |
take someone or something with one v.
|
|
154 |
Phrasals |
yanında getirmek |
take with (one or something) v.
|
|
155 |
Phrasals |
yanında taşımak |
take with (one or something) v.
|
|
156 |
Phrasals |
yanında götürmek |
take with (one or something) v.
|
|
157 |
Phrasals |
(birinin) yanında bir yerde tutmak |
keep in with (someone) v.
|
|
158 |
Phrasals |
birini/bir şeyi birinin/bir şeyin yanında tutmak |
keep someone or something in with someone or something v.
|
|
159 |
Phrasals |
bir şeyin yanında bedava/ücretsiz olarak vermek |
throw in v.
|
|
160 |
Phrasals |
yanında götürmek |
take away v.
|
|
161 |
Phrasals |
birini/bir şeyi birinin yanında tutmak |
keep someone or something by someone v.
|
|
162 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında durmaya devam etmek |
keep with (someone or something) v.
|
|
163 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına bırakmak |
keep with (someone) v.
|
|
164 |
Phrasals |
bir şeyi birinin yanına/yanında bırakmak |
keep something with someone v.
|
|
165 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına yatmak |
lie with (one) v.
|
|
166 |
Phrasals |
(birinin) yanında/yanına uzanmak |
lie with (one) v.
|
|
167 |
Phrasals |
birinin yanında/yanına yatmak |
lie with someone v.
|
|
168 |
Phrasals |
birinin yanında/yanına uzanmak |
lie with someone v.
|
|
169 |
Phrasals |
(birine birinin) yanında kalacak yer sağlamak |
put (someone) up with (one) v.
|
|
170 |
Phrasals |
(birini) bir süreliğine (birinin) yanında kalması için bırakmak |
put (someone) up with (one) v.
|
|
171 |
Phrasals |
birine birinin yanında kalacak yer sağlamak |
put someone up with someone v.
|
|
172 |
Phrasals |
birini bir süreliğine birinin yanında kalması için bırakmak |
put someone up with someone v.
|
|
173 |
Phrasals |
bir şeyi yanında taşımak |
carry (someone or something) along with (someone or something) v.
|
|
174 |
Phrasals |
bir şeyi yanında taşımak |
carry something along (with someone) v.
|
|
175 |
Phrasals |
yanında sıraya girmek/sıra oluşturmak |
line up along v.
|
|
176 |
Phrasals |
yanında sıraya sokmak/sıra yapmak |
line up along v.
|
|
177 |
Phrasals |
(bir şeyin9 yanında durmak |
pull up along (something) v.
|
|
178 |
Phrasals |
yanında sıraya girmek |
line up alongside v.
|
|
179 |
Phrasals |
yanında sırada olmak |
line up alongside v.
|
|
180 |
Phrasals |
yanında sırada durmak |
line up alongside v.
|
|
181 |
Phrasals |
yanında sıraya sokmak |
line up alongside v.
|
|
182 |
Phrasals |
yanında sıra yapmak |
line up alongside v.
|
|
183 |
Phrasals |
yanında sıraya koymak |
line up alongside v.
|
|
184 |
Phrasals |
birinin yanında kalmak |
abide with someone v.
|
|
185 |
Phrasals |
'-in yanında kalmak |
abide with v.
|
|
186 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
187 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
188 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya girmek |
line up alongside someone or something v.
|
|
189 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıra olmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
190 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sırada durmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
191 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya koymak |
line up alongside someone or something v.
|
|
192 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına yatmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
193 |
Phrasals |
(birinin/bir hayvanın) yanında/yanına uzanmak |
lie alongside (of someone or an animal) v.
|
|
194 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya girmek |
line up alongside someone or something v.
|
|
195 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıra olmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
196 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sırada durmak |
line up alongside someone or something v.
|
|
197 |
Phrasals |
birinin/bir şeyin yanında sıraya koymak |
line up alongside someone or something v.
|
|
198 |
Phrasals |
(birinin) yanında bakıcılık yapmak |
babysit with (someone) v.
|
|
199 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) yanında getirmek |
bring (someone or something) over v.
|
|
200 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi bir yerden) alıp yanında getirmek |
bring (someone or something) over from (somewhere) v.
|
|
201 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) yanında (bir yere) getirmek |
bring (someone or something) over to (some place) v.
|
|
202 |
Phrasals |
birini/bir şeyi yanında (bir şeye) getirmek |
bring someone or something along (to something) v.
|
|
203 |
Phrasals |
beraberinde/yanında getirmek |
bring with v.
|
|
204 |
Phrasals |
yanında taşımak |
carry about v.
|
|
205 |
Phrasals |
yanında gezdirmek |
carry about v.
|
|
206 |
Phrasals |
yanında götürmek |
bring over v.
|
|
207 |
Phrasals |
'-in yanında gelmek |
come with v.
|
|
208 |
Phrasals |
(birinin) yanında gelmek |
come with (someone) v.
|
|
209 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/yakınında bir araya gelmek |
converge upon (someone or something) v.
|
|
210 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/yakınında bir araya gelmek |
converge on (someone or something) v.
|
|
211 |
Phrasals |
üzerinde/yanında yavaşça hareket etmek/sürünmek |
creep along v.
|
|
212 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanına/yanında konumlandırmak |
flank upon (someone or something) v.
|
|
213 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanına/yanında konumlandırmak |
flank on (someone or something) v.
|
|
214 |
Phrasals |
yanında yatmak |
butt on v.
|
|
215 |
Phrasals |
yanında gelmek |
go along v.
|
|
216 |
Phrasals |
(birinin) yanında olmak |
go with (someone) v.
|
|
217 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) gitmek |
go with (something) v.
|
|
218 |
Phrasals |
(bir şeyin) yanında gelen |
go with (something) v.
|
|
219 |
Phrasals |
yanında/yakınında/çevresinde olmak |
have about v.
|
|
220 |
Phrasals |
yanında/yakınında/çevresinde bulundurmak |
have about v.
|
|
221 |
Phrasals |
birini (biriyle/bir şeyle) olan işinden ayırıp yanında işe almak |
hire someone away (from someone or something) v.
|
|
222 |
Phrasals |
(birini) işinden ayırıp yanında işe almak |
hire away v.
|
|
223 |
Phrasals |
(birine) işi bıraktırıp yanında işe almak |
hire away v.
|
|
224 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tepesinde/yanında dikilmek |
hover around (someone or something) v.
|
|
225 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tepesinde/yanında dikilmek |
hover over (someone or something) v.
|
|
226 |
Phrasals |
yanında/yakınında bulundurmak |
keep around v.
|
|
227 |
Phrasals |
yanında/yakınında tutmak |
keep around v.
|
|
228 |
Phrasals |
yanında/yakınında tutmak |
keep by v.
|
|
229 |
Phrasals |
yanında uzanmak |
lie alongside v.
|
|
230 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında uzanmak |
lie alongside (someone or something) v.
|
|
231 |
Phrasals |
'-in hemen yanında/bitişiğinde/dibinde olmak |
neighbor on v.
|
|
232 |
Phrasals |
(biri/bir şey) iyileşene/düzlüğe çıkana kadar yanında olmak |
nurse (someone or something) through (something) v.
|
|
233 |
Phrasals |
iyileşene/düzlüğe çıkana kadar yanında olmak |
nurse through v.
|
|
234 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında sönük kalmak |
pale beside (someone or something) v.
|
|
235 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında önemsiz kalmak/görünmek |
pale beside (someone or something) v.
|
|
236 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında olmak/durmak |
remain with (someone or something) v.
|
|
237 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında kalmak |
remain with (someone or something) v.
|
|
238 |
Phrasals |
(birinin) yanında kalmak |
shack up (with someone) v.
|
|
239 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/tarafında yer almak |
side with (someone or something) v.
|
|
240 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) yola çıkmak |
start out with (something) v.
|
|
241 |
Phrasals |
yanında/elinde (bir şeyle) başlamak |
start with (something) v.
|
|
242 |
Phrasals |
yanında/elinde (bir şeyle) yola çıkmak |
start with (something) v.
|
|
243 |
Phrasals |
yanında durmak |
stay by v.
|
|
244 |
Phrasals |
yanında olmak |
stay by v.
|
|
245 |
Phrasals |
sadık/yanında kalmak |
stay by v.
|
|
246 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında durmak/kalmak |
stay by (someone or something) v.
|
|
247 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında olmak |
stay by (someone or something) v.
|
|
248 |
Phrasals |
yanında (bir şeyle) seyahat etmek |
travel with (something) v.
|
|
Phrases |
|
249 |
Phrases |
bunun yanında |
beside this expr.
|
|
250 |
Phrases |
onun yanında |
compare to him/her expr.
|
|
251 |
Phrases |
onun yanında |
while I'm with him/her expr.
|
|
252 |
Phrases |
onun yanında |
side with expr.
|
|
253 |
Phrases |
tüm bunların yanında |
in addition to all these expr.
|
|
254 |
Phrases |
diğer faktörlerin yanında |
as much as anything (else) expr.
|
|
255 |
Phrases |
bütün her şeyin yanında |
as much as anything (else) expr.
|
|
256 |
Phrases |
yanında hazır olarak |
to hand expr.
|
|
257 |
Phrases |
yanında hazır olarak |
at hand expr.
|
|
258 |
Phrases |
yanında bir duvarın/çitin üzerinden bakan uzun burunlu bir adam çizimi olan meşhur 2. dünya savaşı sloganı |
kilroy was here expr.
|
|
259 |
Phrases |
büyük (bir şey) yanında büyük (bir şeyi) getirir |
with great (something) comes great (something else) expr.
|
|
260 |
Phrases |
büyük (bir şey) yanında büyük (bir şeyle) gelir |
with great (something) comes great (something else) expr.
|
|
261 |
Phrases |
(birinin) yanında |
in addition to (someone) expr.
|
|
262 |
Phrases |
(bir şeyin) yanında |
in addition to (something) expr.
|
|
263 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
along with someone or something expr.
|
|
264 |
Phrases |
bir şeyin yanında |
along with something expr.
|
|
265 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
alongside (of) someone or something expr.
|
|
266 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
along with someone or something expr.
|
|
267 |
Phrases |
bir şeyin yanında |
along with something expr.
|
|
268 |
Phrases |
birinin/bir şeyin yanında |
alongside (of) someone or something expr.
|
|
Proverb |
|
269 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz |
laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
|
|
270 |
Proverb |
kurunun yanında yaşı da yakma! |
don't throw the baby out with the bathwater
|
|
271 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a bad apple spoils the (whole) barrel
|
|
272 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the (whole) bunch
|
|
273 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the (whole) bushel
|
|
274 |
Proverb |
kurunun yanında yaş da yanar |
hard cases make bad laws
|
|
275 |
Proverb |
daha mütevazı da olsa kendi işinin patronu olmak, başkasının yanında çalışmaktan daha iyidir |
better be the head of a dog than the tail of a lion
|
|
276 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the barrel
|
|
277 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
a rotten apple spoils the whole barrel
|
|
278 |
Proverb |
kurunun yanında yaşı da yakma |
don't throw the baby out with the bath
|
|
279 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
it takes one bad apple to spoil the (whole) bunch
|
|
280 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
it takes one bad apple to spoil the (whole) bushel
|
|
281 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) |
laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
|
|
282 |
Proverb |
iyi günde herkes yanında olur |
laugh and the world laughs with you
|
|
283 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) barrel
|
|
284 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) bunch
|
|
285 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one bad apple spoils the (whole) bushel
|
|
286 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) barrel
|
|
287 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) bunch
|
|
288 |
Proverb |
kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan |
one rotten apple spoils the (whole) bushel
|
|
Colloquial |
|
289 |
Colloquial |
kahve ve yanında bir şeyler |
coffee and n.
|
|
290 |
Colloquial |
tabutun yanında giden kimse |
underbearer [us] n.
|
|
291 |
Colloquial |
bir kadının sevgilisiyle/partneriyle çıkarken her ihtimale karşı yanında bulundurduğu bir miktar para |
mad money n.
|
|
292 |
Colloquial |
bir kadının partnerinden/birlikte çıktığı kişiden ayrılıp eve yalnız dönmek isterse diye yanında bulundurduğu cüzi bir para |
mad money n.
|
|
293 |
Colloquial |
yanında/üzerinde silah/suç aleti taşıma |
going equipped [uk] n.
|
|
294 |
Colloquial |
yanında hiç kalmak |
be pale in comparison v.
|
|
295 |
Colloquial |
yanında (bir şey) olmak |
have (something) on (one) v.
|
|
296 |
Colloquial |
yanında (bir şey) taşımak/olmak |
have something on (one's person) v.
|
|
297 |
Colloquial |
yanında taşımak/olmak |
have on v.
|
|
298 |
Colloquial |
(birinin) yanında bir şey olmak |
have (something) on (one) v.
|
|
299 |
Colloquial |
yanında bitmek |
be plonked up v.
|
|
300 |
Colloquial |
yanında koşmak |
run past v.
|
|
301 |
Colloquial |
hep yanında taşımak |
pack [us] v.
|
|
302 |
Colloquial |
ingilizcenin yanında başka bir dil daha konuşmak |
parley-voo v.
|
|
303 |
Colloquial |
yanında durmak |
stick-up v.
|
|
304 |
Colloquial |
yanında kimse olmayan |
uncompanioned adj.
|
|
305 |
Colloquial |
yanında bir şeyle |
accompanied by something adj.
|
|
306 |
Colloquial |
yanında (biriyle/bir şeyle) |
accompanied by (someone or something) adj.
|
|
307 |
Colloquial |
yanında bitmiş |
plonked adj.
|
|
308 |
Colloquial |
yanında bitmiş |
plonked up adj.
|
|
309 |
Colloquial |
(birinin) yanında kalan |
shacked up adj.
|
|
310 |
Colloquial |
bunun yanında |
not to mention expr.
|
|
311 |
Colloquial |
dünyanın dört bir yanında |
pole to pole expr.
|
|
312 |
Colloquial |
gençler büyüklerinin yanında nasıl davranacaklarını/davranmaları gerektiğini bilmeliler |
teenagers should know how to behave around adults expr.
|
|
313 |
Colloquial |
iyi ve doğruların yanında |
on the side of the angels expr.
|
|
314 |
Colloquial |
şöminenin yanında |
by the fireplace expr.
|
|
315 |
Colloquial |
telefonun yanında |
by the phone expr.
|
|
316 |
Colloquial |
şehrin/kasabanın dört bir yanında/yanına |
all around town expr.
|
|
317 |
Colloquial |
şehrin/kasabanın dört bir yanında/yanına |
all around town expr.
|
|
318 |
Colloquial |
(birinin/bir şeyin) yanında |
as well (as somebody/something) expr.
|
|
319 |
Colloquial |
birinin/bir şeyin yanında |
as well as someone or something expr.
|
|
320 |
Colloquial |
düşmanı yenemiyorsan yanında saf tutacaksın |
if you can't beat 'em expr.
|
|
321 |
Colloquial |
(bir şeyin) yanında |
over and above (something) expr.
|
|
322 |
Colloquial |
(mahkumların) yanında/elinde bulundurduğu (ilaç, hap) |
ip (in possession)
|
|
Idioms |
|
323 |
Idioms |
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması |
beam in (one's) eye n.
|
|
324 |
Idioms |
başka birinde bulduğun hatanın, kendi hatan yanında devede kulak kalması |
a beam in your eye n.
|
|
325 |
Idioms |
lokantaya yanında içki götürme/sokma |
brown-bagging n.
|
|
326 |
Idioms |
yanında yemek taşıma |
brown-bagging n.
|
|
327 |
Idioms |
yiyeceğini yanında götürme |
brown-bagging n.
|
|
328 |
Idioms |
yanında ilaç taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
329 |
Idioms |
yanında reçeteli ilacını taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
330 |
Idioms |
bir belirti olduğunda almak üzere yanında ilaç taşıma |
pill-in-the-pocket n.
|
|
331 |
Idioms |
bir içkinin yanında iyi gitmeyen alkolsüz içecek |
a bad mixer n.
|
|
332 |
Idioms |
sevgilisi/partneri yanında yetersiz görülen kimse |
a bit of rough [uk] n.
|
|
333 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a pillar of strength n.
|
|
334 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a tower of strength n.
|
|
335 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a tower of strength n.
|
|
336 |
Idioms |
kötü gününde yanında/destek olan kimse |
a pillar of strength n.
|
|
337 |
Idioms |
yemeğini yanında götürme |
brownbagging n.
|
|
338 |
Idioms |
yiyeceğini yanında götürme |
brownbagging n.
|
|
339 |
Idioms |
lokantaya yanında içki götürme/sokma |
brownbagging n.
|
|
340 |
Idioms |
topluca yenen bir yemeğe katılanların hazırlayıp yanında getirdiği yiyecekler |
pot luck [us] n.
|
|
341 |
Idioms |
(bir konuda) yanında olacak/güç verecek tanrılar |
the (some kind of) gods n.
|
|
342 |
Idioms |
(birinin) çevresinde/yanında olmak |
be around v.
|
|
343 |
Idioms |
(birinin) yanında olmak |
be on (one's) side v.
|
|
344 |
Idioms |
(birinin) yanında olmak |
be on somebody’s ˈside v.
|
|
345 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for (one) v.
|
|
346 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for someone v.
|
|
347 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for someone v.
|
|
348 |
Idioms |
(birinin) yanında/arkasında olmak |
be there for somebody v.
|
|
349 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring sand to the beach v.
|
|
350 |
Idioms |
köpeği çağırdığında gelmesini ve ayağının dibinden ayrılmadan yanında yürümesini sağlamak |
bring a dog to heel v.
|
|
351 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring owls to athens v.
|
|
352 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
take owls to athens v.
|
|
353 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
carry owls to athens v.
|
|
354 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
bring sand to the beach v.
|
|
355 |
Idioms |
'-nin yanında olmak |
down with v.
|
|
356 |
Idioms |
arkasında/yanında olmak |
have (got) one's back v.
|
|
357 |
Idioms |
birinin yanında olmak |
take someone's side v.
|
|
358 |
Idioms |
birinin yanında olmak |
take someone's part v.
|
|
359 |
Idioms |
birinin yanında sönük kalmak |
pale beside someone v.
|
|
360 |
Idioms |
hemen yanında/bitişiğinde/yan yana/dibinde olmak |
neighbor on something v.
|
|
361 |
Idioms |
iyi ve doğrunun yanında olmak |
be on the side of the angels v.
|
|
362 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bathwater v.
|
|
363 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw out the baby with the bath water v.
|
|
364 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bath water v.
|
|
365 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw out the baby with the bathwater v.
|
|
366 |
Idioms |
seyahatte yanında olmak |
accompany someone on a journey v.
|
|
367 |
Idioms |
şeytanın yanında yer almak |
be in league with the devil v.
|
|
368 |
Idioms |
birinin yanında durmak |
be at someone’s side v.
|
|
369 |
Idioms |
birinin yanında durmak |
be by someone’s side v.
|
|
370 |
Idioms |
yenilenin/ezilenin yanında olmak |
root for the underdog v.
|
|
371 |
Idioms |
yanında solda sıfır kalmak |
pale by comparison (with something) v.
|
|
372 |
Idioms |
yanında solda sıfır kalmak |
pale in comparison (with something) v.
|
|
373 |
Idioms |
yanında olan birisi var olmak |
have someone in one's corner v.
|
|
374 |
Idioms |
yanında sönük kalmak |
pale in comparison (with something) v.
|
|
375 |
Idioms |
(bir şey başka bir şeyin) yanında çocuk oyuncağı gibi kalmak |
make something seem like a picnic v.
|
|
376 |
Idioms |
yanında olmak |
give someone a back v.
|
|
377 |
Idioms |
yanında sönük kalmak |
pale by comparison (with something) v.
|
|
378 |
Idioms |
(birini) yanında tutmak |
get/keep somebody onside v.
|
|
379 |
Idioms |
(birini) kendi yanında/tarafında tutmak |
keep (someone) onside v.
|
|
380 |
Idioms |
çıkar için kazananın yanında yer almak |
leap on the bandwagon v.
|
|
381 |
Idioms |
yanında yardımı dokunacak (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
382 |
Idioms |
yanında destekleyecek (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
383 |
Idioms |
yanında destek olacak (biri/bir şey) olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
384 |
Idioms |
(biri/bir şey kişinin) yanında olmak |
have (someone or something) on (one's) side v.
|
|
385 |
Idioms |
(birinin) sürekli yanında kalmak |
not leave (one's) side v.
|
|
386 |
Idioms |
birinin sürekli yanında kalmak |
not leave somebody’s side v.
|
|
387 |
Idioms |
tecrübeli birinin yanında çalışarak/tecrübeli birini izleyerek işi öğrenmek |
sit next to nellie [old-fashioned] v.
|
|
388 |
Idioms |
tecrübeli birinin yanında işle ilgili deneyim kazanmak |
sit next to nellie [old-fashioned] v.
|
|
389 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz kalmak |
pale beside something v.
|
|
390 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz görünmek |
pale beside something v.
|
|
391 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz kalmak |
pale next to something v.
|
|
392 |
Idioms |
bir şeyin yanında sönük/önemsiz görünmek |
pale next to something v.
|
|
393 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemsiz kalmak |
pale in comparison (with/to something) v.
|
|
394 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemsiz kalmak |
pale by comparison (with/to something) v.
|
|
395 |
Idioms |
bir şeyin yanında önemini yitirmek |
pale into insignificance v.
|
|
396 |
Idioms |
bir şeyin yanında anlamsız kalmak |
pale into insignificance v.
|
|
397 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında sönük kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
398 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında pek etkili görünmemek |
pale next to (someone or something) v.
|
|
399 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında zayıf kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
400 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında eksik kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
401 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında yetersiz kalmak |
pale next to (someone or something) v.
|
|
402 |
Idioms |
genç bir çift görüşürken onların başında/yanında duran üçüncü kişi olmak |
pick gooseberry [obsolete] v.
|
|
403 |
Idioms |
yanında kimse olmamak |
be on (one's) pat [australia] v.
|
|
404 |
Idioms |
yanında kimse olmamak |
be on (one's) pat malone [australia] v.
|
|
405 |
Idioms |
yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) on a journey v.
|
|
406 |
Idioms |
yanında gitmek/gelmek |
accompany (one) on one's journey v.
|
|
407 |
Idioms |
yanında seyahat etmek |
accompany on a journey v.
|
|
408 |
Idioms |
yanında tutmak isteyeceğin biri |
be a keeper v.
|
|
409 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de olmak |
be not just a pretty face v.
|
|
410 |
Idioms |
öğlen yemeğini yanında getirmek |
brown bag v.
|
|
411 |
Idioms |
yanında taşımak |
carry with one v.
|
|
412 |
Idioms |
yanında gezdirmek |
carry with one v.
|
|
413 |
Idioms |
-in yanında olmak |
cast one's lot with v.
|
|
414 |
Idioms |
iyi günde kötü günde destekçisi olmak/yanında olmak |
cast one's lot with v.
|
|
415 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) yanında bulundurmak |
have (someone or something) at hand v.
|
|
416 |
Idioms |
arkasında/yanında olmak |
have got back v.
|
|
417 |
Idioms |
yanında olan birisi var olmak |
have in corner v.
|
|
418 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) yakınında/yanında bulundurmak/tutmak |
keep (someone or something) about v.
|
|
419 |
Idioms |
dimyat'a giderken yanında pirinç götürmek |
send owls to athens v.
|
|
420 |
Idioms |
yanında götürmek |
take with one v.
|
|
421 |
Idioms |
yanında getirmek |
take with one v.
|
|
422 |
Idioms |
yanında taşımak |
take with one v.
|
|
423 |
Idioms |
kurunun yanında yaşı da yakmak |
throw the baby out with the bath v.
|
|
424 |
Idioms |
yanında yemek getirilen |
brown-bag adj.
|
|
425 |
Idioms |
yeme de yanında yat |
(a meal) fit for a king expr.
|
|
426 |
Idioms |
yeme de yanında yat |
too good to be true expr.
|
|
427 |
Idioms |
(birinin) yanında |
in (one's) corner expr.
|
|
428 |
Idioms |
birinin yanında |
in someone's corner expr.
|
|
429 |
Idioms |
onu incitenlerin yanında çok da suçlu sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
430 |
Idioms |
ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
431 |
Idioms |
kahve ve yanında yiyecek/atıştırmalık bir şeyler |
coffee and expr.
|
|
432 |
Idioms |
(birinin) yanında |
at (one's) knee expr.
|
|
433 |
Idioms |
yaşça büyük/tecrübeli/bilgili birinin yanında |
at (one's) knee expr.
|
|
434 |
Idioms |
sahibinin hemen yanında/arkasında |
at heel expr.
|
|
435 |
Idioms |
sahibinin hemen yanında/arkasında |
to heel expr.
|
|
436 |
Idioms |
birinin hemen yanında |
at someone's elbow expr.
|
|
437 |
Idioms |
hemen yanında |
at your elbow expr.
|
|
438 |
Idioms |
hemen yanında |
at your fingertips expr.
|
|
439 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
not just a pretty face expr.
|
|
440 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
not just another pretty face expr.
|
|
441 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) yanında |
by/in comparison (with somebody/something) expr.
|
|
442 |
Idioms |
(birilerinin) yanında |
for the ride expr.
|
|
443 |
Idioms |
bir şeyin yanında |
not to mention something expr.
|
|
444 |
Idioms |
güzelliğinin/yakışıklılığının yanında akıllı da, yetenekli de, becerikli de |
more than just a pretty face expr.
|
|
Speaking |
|
445 |
Speaking |
yanında taşımak |
have something with you v.
|
|
446 |
Speaking |
burada senin yanında olacağım |
I'll be right here right beside you expr.
|
|
447 |
Speaking |
bunu her zaman yanında taşı |
keep that with you at all times expr.
|
|
448 |
Speaking |
bu konuyu yabancıların yanında konuşmamalısın |
It's not something you should talk about in polite company expr.
|
|
449 |
Speaking |
bu konuyu tanımadığın insanların yanında konuşmamalısın |
It's not something you should talk about in polite company expr.
|
|
450 |
Speaking |
eldivenlerini yanında getir |
take your gloves with you expr.
|
|
451 |
Speaking |
her zaman yanında olmalı |
it's supposed to be with you at all times expr.
|
|
452 |
Speaking |
yanında kim var? |
who is with you? expr.
|
|
453 |
Speaking |
zaman senin yanında |
time is on your side expr.
|
|
454 |
Speaking |
yanında götür |
take it with you expr.
|
|
Trade/Economic |
|
455 |
Trade/Economic |
alışverişte ürünün yanında verilen hediye |
lagnappe n.
|
|
456 |
Trade/Economic |
avukat yanında yapılan staj |
clerkship n.
|
|
457 |
Trade/Economic |
bir işi yapan kişinin yanında bulunmak suretiyle o işin nasıl yapıldığını öğrenme |
work shadowing n.
|
|
458 |
Trade/Economic |
ilaçların yanında kişisel hijyen malzemeleri, kozmetik ürünleri, kırtasiye malzemesi, meşrubat ve hafif yemek de satılabilen dükkan |
drugstore n.
|
|
459 |
Trade/Economic |
gemi yanında teslim |
free alongside ship adj.
|
|
460 |
Trade/Economic |
geminin yanında teslim |
free alongside ship adj.
|
|
461 |
Trade/Economic |
gemi yanında teslim |
alongside adv.
|
|
Law |
|
462 |
Law |
abd'de güney bloğunun yanında olup genellikle demokratlara oy çıkaran eyalet |
border state n.
|
|
Politics |
|
463 |
Politics |
uluslarası siyasette zayıf devletlerin güçlü devletlerin yanında yer alması |
bandwagoning n.
|
|
Tourism |
|
464 |
Tourism |
otellerin konaklama yanında çeşitli hizmetler de sunduğu konaklama biçimi |
serviced accommodation n.
|
|
465 |
Tourism |
yanında soda |
soda back (barmenlik terimi) expr.
|
|
Advertising |
|
466 |
Advertising |
aracın iki yanında ayrılan reklam afişi alanı |
side position n.
|
|
467 |
Advertising |
haberle ilgili yazıların hemen yanında reklam için ayrılan yer |
next to reading matter n.
|
|
468 |
Advertising |
reklamı yapılan ürün grubunun yanında reklam sahibi firmanın ikincil ürünlerine ait reklam |
cowcatcher n.
|
|
469 |
Advertising |
dergi veya gazetenin yanında ek olarak verilen (reklam) |
blow-in adj.
|
|
Technical |
|
470 |
Technical |
bakıma alınması gereken bir makine üzerinde veya bu cihazın yanında çalışan görevli |
affected employee n.
|
|
471 |
Technical |
cihazın yanında veya üzerinde çalışan kişi |
affected employee n.
|
|
472 |
Technical |
kesici ucunun yanında topuk şeklinde kıvrım bulunan tornacı aleti |
heeltool n.
|
|
473 |
Technical |
kablo yalıtım borusu yanında akan sıvı |
slip n.
|
|
Computer |
|
474 |
Computer |
etiket yanında gösterge anahtarını göster |
show legend key next to label expr.
|
|
475 |
Computer |
eksen yanında |
next to axis expr.
|
|
476 |
Computer |
iletilerin yanında |
beside messages expr.
|
|
477 |
Computer |
notlar slaytların yanında |
notes next to slides expr.
|
|
478 |
Computer |
x ekseninin yanında |
next to x-axis expr.
|
|
479 |
Computer |
y ekseninin yanında |
next to y-axis expr.
|
|
Architecture |
|
480 |
Architecture |
binanın yanında bulunan, üzeri açık ve zemin seviyesinin altındaki geçit |
area n.
|
|
481 |
Architecture |
binanın yanında bulunan, üzeri açık ve zemin seviyesinin altındaki geçit |
areaway n.
|
|
482 |
Architecture |
derbyshire'de chesterfield'ın yanında yapılmış elizabeth devri mimarisine ait malikane |
hardwick hall n.
|
|
483 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsal n.
|
|
484 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorsale n.
|
|
485 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dorser n.
|
|
486 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dosel n.
|
|
487 |
Architecture |
(kilise sunağı arkasında veya mihrap yanında yer alan) asma figür |
dossel n.
|
|
488 |
Architecture |
(kilisede) apsisin iki yanında yer alan oda ile ilgili |
parabematic adj.
|
|
Construction |
|
489 |
Construction |
yapı yanında hazırlanan beton |
field concrete n.
|
|
Traffic |
|
490 |
Traffic |
yol veya patikanın yanında bulunan |
wayside adj.
|
|
Marine |
|
491 |
Marine |
teknede lüks kamaranın yanında bulunan dolaplı/çekmeceli kanepe |
transom n.
|
|
492 |
Marine |
teknede lüks kamaranın yanında bulunan dolaplı/çekmeceli kanepe |
transome n.
|
|
493 |
Marine |
botun dış yanında küreğin takıldığı parça |
outrigger n.
|
|
494 |
Marine |
birikmiş suyun boşaltıması için geminin yanında bulunan delik |
scupper n.
|
|
495 |
Marine |
omurganın iki yanında birer pervanesi olan gemi |
twin screw n.
|
|
496 |
Marine |
gemi çapasının dengeleme noktasındaki şaftın her bir yanında bağlantı veya halka olan şerit |
balancing band n.
|
|
497 |
Marine |
gemi çapasının dengeleme noktasındaki şaftın her bir yanında bağlantı veya halka olan bir şerit |
gravity band n.
|
|
498 |
Marine |
düşmanların gemiye çıkmasını önlemek için geminin yanında bulunan güçlü halatlar |
boarding nettings n.
|
|
499 |
Marine |
geminin yanında veya iskelede duran tampon |
bumper n.
|
|
500 |
Marine |
küreklerin teknenin yanında su içinde yüzmesine izin vermek |
trail oars v.
|
|