1 |
squabble |
çekişmek |
v. |
|
- They put their own petty squabbles first, and the rest is history.
- Kendi küçük çekişmelerini ön planda tuttular ve gerisi tarih oldu.
- This is an internal British squabble.
- Bu İngiltere'nin iç çekişmesidir.
- For us to succeed, we need to put aside our petty squabbles and the interinstitutional rivalries.
- Başarılı olabilmemiz için küçük çekişmelerimizi ve kurumlar arası rekabeti bir kenara bırakmamız gerekiyor.
- This is an internal British squabble.
- Bu İngiltere'nin iç çekişmesi.
- I'm distressed by the daily squabbles.
- Günlük çekişmeler beni üzüyor.
- I'm sick and tired of all the petty squabbling among politicians.
- Politikacılar arasındaki küçük çekişmelerden bıktım usandım.
Show More (3)
|
2 |
squabble |
ağız dalaşı yapmak |
v. |
|
- Stop squabbling.
- Ağız dalaşını bırakın.
- Let's not squabble.
- Ağız dalaşına girmeyelim.
Show More (-1)
|
3 |
squabble |
kavga |
n. |
|
- This is not some family squabble between Britain and Zimbabwe.
- Bu İngiltere ile Zimbabve arasındaki bir aile kavgası değildir.
Show More (-2)
|
4 |
squabble |
tartışmak |
v. |
|
- Stop squabbling.
- Tartışmayı bırak.
Show More (-2)
|