|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
General |
|
1 |
General |
gerçek bir fark |
a positive difference n.
|
|
2 |
General |
bir büyüklüğün gerçek değeri |
true value of a quantity n.
|
|
3 |
General |
tartışmasız bir gerçek |
an indisputable truth n.
|
|
4 |
General |
tartışmasız bir gerçek |
an indisputable fact n.
|
|
5 |
General |
bilinen bir gerçek |
a known fact n.
|
|
6 |
General |
gerçek dünyada yaşayan aklı başında bir insan |
a rational person living in the real world n.
|
|
7 |
General |
basit bir gerçek |
a simple fact n.
|
|
8 |
General |
inkar edilemez bir gerçek |
an undeniable fact n.
|
|
9 |
General |
gerçek bir fırsat |
a real opportunity n.
|
|
10 |
General |
gerçek bir hikaye |
a true story n.
|
|
11 |
General |
gerçek ismi bilinmeyen bir adama hitap etmek için kullanılan isim |
john n.
|
|
12 |
General |
bir yerin kapladığı gerçek alan |
verge [obsolete] n.
|
|
13 |
General |
tv'nin çerçeve hızını artırarak görüntüsünü pürüzsüz hale getiren ve bazen de abartılı gerçek ve garip bir görüntü veren bir tv teknolojisi |
motion smoothing n.
|
|
14 |
General |
tartışma ve münazaralarda kullanılan, karşı tarafın gerçek önermesini daha zayıf bir sav ile değiştirip çürüterek üstün gelindiği yanılsamasını yaratan bir taktik |
man of straw n.
|
|
15 |
General |
gerçek bir şeyin abartılmış veya idealleştirilmiş yorumu |
myth n.
|
|
16 |
General |
gerçek olmaktan çok gösterişli olan bir şey |
ormolu n.
|
|
17 |
General |
bir duruma ilişkin gerçek olgular veya ayrıntılar |
practicalities n.
|
|
18 |
General |
bir şeyin gerçek bilgisine sahip olmadan önce oluşan fikir veya görüş |
presentiment n.
|
|
19 |
General |
örtmek (sahte bir şey gerçek bir şeyi) |
belie v.
|
|
|
20 |
General |
ciddi/gerçek bir salgına dönüşmek |
escalate into a real epidemic v.
|
|
21 |
General |
bir şeye gerçek değerinden daha fazla ödemek |
pay more for something than it is really worth v.
|
|
22 |
General |
bir şeye gerçek değerinden fazla ödemek |
pay more for something than it is really worth v.
|
|
23 |
General |
gerçek veya uygun zamandan sonraki bir zamana tarihlendirmek |
overdate v.
|
|
24 |
General |
gerçek değerinden daha düşük bir fiyata satılan |
underpriced adj.
|
|
25 |
General |
gerçek bir güce veya etkiye sahip olmayan |
ceremonial adj.
|
|
26 |
General |
gerçek bir suça dayanan |
true-crime adj.
|
|
27 |
General |
gerçek bir suçtan hareketle yazılmış |
true-crime adj.
|
|
28 |
General |
gerçek modelden farklı bir şekilde kalıp veya döküm olarak yeniden yapılmış |
ectypal adj.
|
|
29 |
General |
üstün veya gerçek dışı bir mükemmelliğe sahip |
fairy-tale adj.
|
|
30 |
General |
gerçek boyutunun milyonda bir ölçeğinde inşa edilmiş |
millionth adj.
|
|
31 |
General |
gerçek boyutunun milyonda bir ölçeğinde çizilmiş |
millionth adj.
|
|
32 |
General |
(yeni bir gemi veya uçağın) gerçek koşullarda test edilmesi için tasarlanan |
shakedown adj.
|
|
33 |
General |
şu bir gerçek ki |
as a matter of fact adv.
|
|
34 |
General |
gerçek bir şekilde |
unartfully adv.
|
|
35 |
General |
gerçek dışı bir şekilde |
unreally adv.
|
|
36 |
General |
bir şeyin gerçek doğası veya kimliği |
what pron.
|
|
Phrasals |
|
37 |
Phrasals |
(bir şeyi) (doğru, gerçek, cevap vb) olarak düşünmek/kabul etmek |
take (something) to be (something) v.
|
|
38 |
Phrasals |
bir hikayeye gerçek dışı eklemeler yapmak |
embellish something with something v.
|
|
39 |
Phrasals |
bir şeyin gerçek değerini/önemini bilmek |
get (something) in perspective v.
|
|
|
40 |
Phrasals |
bir şeye gerçek değerini/önemini vermek |
get (something) in perspective v.
|
|
41 |
Phrasals |
bir şeyin gerçek değerini/önemini açıklamak |
get (something) in perspective v.
|
|
42 |
Phrasals |
bir şeyin gerçek değerini/önemini bilmek |
get (something) into perspective v.
|
|
43 |
Phrasals |
bir şeye gerçek değerini/önemini vermek |
get (something) into perspective v.
|
|
44 |
Phrasals |
bir şeyin gerçek değerini/önemini açıklamak |
get (something) into perspective v.
|
|
45 |
Phrasals |
(bir şeyin) doğru/gerçek olabileceğine inanmak |
run away with (something) v.
|
|
Phrases |
|
46 |
Phrases |
bir şeyin gerçek yüzü |
the true face of something expr.
|
|
47 |
Phrases |
bu gerçek bir hikayedir |
this is a true story expr.
|
|
48 |
Phrases |
doğru veya gerçek olarak görülen ya da kabul edilen bir şey |
given expr.
|
|
49 |
Phrases |
gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir |
inspired by a true story expr.
|
|
50 |
Phrases |
şu bir gerçek ki |
to tell the truth expr.
|
|
51 |
Phrases |
gerçek değeriyle/önemiyle ilgili bir farkındalıkla |
in perspective expr.
|
|
Proverb |
|
52 |
Proverb |
her şakanın altında bir gerçek yatar |
there is many a true word spoken in jest
|
|
53 |
Proverb |
her şakada bir gerçek payı vardır |
there is many a true word spoken in jest
|
|
54 |
Proverb |
her şakada bir gerçek payı vardır |
there's many a true word spoken in jest
|
|
55 |
Proverb |
her şakada bir gerçek payı vardır |
many a true word is spoken in jest
|
|
56 |
Proverb |
gerçek bir dost, nimetlerin en büyüğüdür |
a true friend is the greatest of all blessings
|
|
57 |
Proverb |
acı bir gerçek tatlı bir yalandan daha inciticidir |
the greater the truth the greater the libel
|
|
58 |
Proverb |
gerçek aşk düz bir yol izlemez |
the course of true love never ran smoothly
|
|
59 |
Proverb |
gerçek aşk düz bir yol izlemez |
course of true love never did run smooth
|
|
Colloquial |
|
60 |
Colloquial |
gerçek bir yetenek |
a true talent n.
|
|
61 |
Colloquial |
gerçek bir kahraman |
a real hero n.
|
|
62 |
Colloquial |
gerçek bir iş |
a real job n.
|
|
63 |
Colloquial |
patronu olan gerçek bir iş |
a real job with a boss n.
|
|
64 |
Colloquial |
kötü bir gerçek/bilgi |
the pill n.
|
|
65 |
Colloquial |
hoş olmayan bir gerçek/bilgi |
the pill n.
|
|
66 |
Colloquial |
tatsız bir gerçek/bilgi |
the pill n.
|
|
67 |
Colloquial |
hoşa gitmeyen bir gerçek/bilgi/şey |
the pill n.
|
|
68 |
Colloquial |
can sıkıcı bir gerçek/bilgi/şey |
the pill n.
|
|
69 |
Colloquial |
internet üzerinden kendi hayali takımını kurup oyuncuların gerçek hayattaki performansları üzerinden puan kazanılan bir aktivite |
fantasy football n.
|
|
70 |
Colloquial |
gerçek bir çaba sarf etmek |
put forth the effort v.
|
|
71 |
Colloquial |
çok/gerçek bir çaba sarf etmek zorunda olmak |
have to go some v.
|
|
72 |
Colloquial |
(bir şeyin) içine gerçek kimliğini gizleyerek girmek |
infiltrate (something) v.
|
|
73 |
Colloquial |
bir şeyin gerçek yüzünü görmek |
see something for what it is v.
|
|
74 |
Colloquial |
şu bir gerçek ki |
in point of fact expr.
|
|
75 |
Colloquial |
şu bir gerçek ki |
in fact expr.
|
|
76 |
Colloquial |
şu bir gerçek ki |
actually expr.
|
|
77 |
Colloquial |
(bir gerçek) görmezden gelinemez |
there's no getting away from (something) expr.
|
|
78 |
Colloquial |
eğer kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyorsa, o işte bir bit yeniği/yanlışlık olabilir |
if it sounds too good to be true, it probably is expr.
|
|
79 |
Colloquial |
eğer kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyorsa, genellikle o işte bir bit yeniği/yanlışlık vardır |
if it sounds too good to be true, it usually is expr.
|
|
|
80 |
Colloquial |
(bir şeyin) doğru/gerçek bir yanı yok |
nothing in (something) expr.
|
|
81 |
Colloquial |
gerçek/doğru bir yanı yok |
nothing in it expr.
|
|
82 |
Colloquial |
(bir söylentinin, raporun, hikayenin) gerçek/doğru bir yanı yok |
(there's) nothing in it expr.
|
|
83 |
Colloquial |
gerçek bir mücadele |
the struggle is real expr.
|
|
84 |
Colloquial |
o bir gerçek |
there's that expr.
|
|
85 |
Colloquial |
bu su götürmez bir gerçek |
am I right or am I right expr.
|
|
86 |
Colloquial |
eğer kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyorsa, o işte bir bit yeniği/yanlışlık olabilir |
if something sounds too good to be true, it probably is expr.
|
|
87 |
Colloquial |
eğer kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyorsa, o işte bir bit yeniği/yanlışlık olabilir |
if something sounds too good to be true, it usually is expr.
|
|
88 |
Colloquial |
o da bir gerçek |
there is that expr.
|
|
89 |
Colloquial |
(bir şey) gerçek/doğru değil |
there's no truth to (something) expr.
|
|
Idioms |
|
90 |
Idioms |
gerçek bir cehennem |
a hell on earth n.
|
|
91 |
Idioms |
bir sanat eseri yaratırken gerçek durumlar üzerinde değişiklik yapma özgürlüğü |
artistic/poetic licence n.
|
|
92 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olma |
stars in (one's) eyes n.
|
|
93 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olma |
stars in your eyes n.
|
|
94 |
Idioms |
bir ilişkide gerçek hislerini söylememek |
keep (one) dangling v.
|
|
95 |
Idioms |
(birinin veya bir şeyin) gerçek yüzünü açığa çıkarmak |
say a great deal about (someone or something) v.
|
|
96 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olmak |
have stardust in (one's) eyes v.
|
|
97 |
Idioms |
gerçek olmayan bir şeyi olası kabul etmek |
suspend disbelief v.
|
|
98 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak) için çok/gerçek bir çaba sarf etmek zorunda olmak |
have to go some to (do something) v.
|
|
99 |
Idioms |
(bir şeyin) gerçek değerinin/öneminin farkına varmak |
have (something) in perspective v.
|
|
100 |
Idioms |
(bir şeyin) gerçek değerini/önemini kavramak |
have (something) in perspective v.
|
|
101 |
Idioms |
bir şeyin tamamen gerçek olduğuna yemin etmek |
put (one's) hand on (one's) heart v.
|
|
102 |
Idioms |
kanıtlanmış bir gerçek olmak |
be a matter of record v.
|
|
103 |
Idioms |
herkesçe bilinen bir gerçek olmak |
be a matter of record v.
|
|
104 |
Idioms |
bilinen bir gerçek olmak |
be common knowledge v.
|
|
105 |
Idioms |
bilinen bir gerçek olmak |
be public knowledge v.
|
|
106 |
Idioms |
başarının/bir şeyin arkasındaki (gerçek) güç olmak |
be the (real) power behind the throne v.
|
|
107 |
Idioms |
gerçek dünyaya hızlı/sert bir iniş/dönüş yapmak |
come down to earth with a bump v.
|
|
108 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olmak |
have stardust in eyes v.
|
|
109 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olmak |
have stars in eyes v.
|
|
110 |
Idioms |
gerçek dışı bir şekilde optimist olmak |
have stars in your eyes v.
|
|
111 |
Idioms |
(bir şeyin) gerçek değerini/önemini göstermek |
put (something) in perspective v.
|
|
112 |
Idioms |
(bir şeyin) gerçek değerini/önemini göstermek |
put (something) into perspective v.
|
|
113 |
Idioms |
(bir şeyi) gerçek kabul etmek |
take (something) as (the) gospel truth v.
|
|
114 |
Idioms |
(bir şeyi) gerçek kabul etmek |
take (something) for (the) gospel truth v.
|
|
Speaking |
|
115 |
Speaking |
gerçek bir olaya dayanmaktadır |
based on a true story expr.
|
|
116 |
Speaking |
gerçek bir iş bulacağım |
I will get a real job expr.
|
|
117 |
Speaking |
tabi ki, burada birkaç arkadaşım var, ancak gerçek bir arkadaşım yok |
of course, I have a few friends here, but I don't have a true friend expr.
|
|
Trade/Economic |
|
118 |
Trade/Economic |
bir ticari senedin gerçek hamili |
holder in due course n.
|
|
119 |
Trade/Economic |
gerçek alış verişle ilgili olmayarak bir kimse lehine düzenlenen kısa vadeli bono |
accommodation bill n.
|
|
120 |
Trade/Economic |
gerçek bir satış olmadığı halde stokların kayıtlardan çıkarılıp satış gibi gösterilmesi |
channel stuffing n.
|
|
121 |
Trade/Economic |
gerçek fiyat seviyeleri yerine fiyatlardaki değişim oranının bir ölçüsü |
momentum n.
|
|
122 |
Trade/Economic |
bir kıymetin üzerinde yazan, onun piyasadaki gerçek değerini ya da alım gücünü yansıtmayan (sayısal değer) |
nominal adj.
|
|
Law |
|
123 |
Law |
bir gerçek veya tüzel kişiyi kötü niyetli olarak yıpratmak amacıyla uzun davalara maruz bırakma |
predatory litigation n.
|
|
124 |
Law |
bir malın gerçek sahibi |
true owner n.
|
|
125 |
Law |
üzerindeki tarih veya eskiliği nedeniyle gerçek kabul edilen herhangi bir tanıklığa gerek duyulmayan kanıt niteliğindeki belge |
ancient document n.
|
|
126 |
Law |
geç tamamlanmış olsa da gerçek tarihinden daha erken bir tarihte tamamlanmış gibi muamele etmek |
relate back v.
|
|
127 |
Law |
geç tamamlanmış olsa da gerçek tarihinden daha erken bir tarihte tamamlanmış gibi muamele etmek |
relation back v.
|
|
128 |
Law |
bir gerçek sorunudur |
it is a question of fact expr.
|
|
Politics |
|
129 |
Politics |
gerçek bir temeli olan |
substantive adj.
|
|
Technical |
|
130 |
Technical |
bir büyüklüğün gerçek değeri |
true value of a quantity n.
|
|
131 |
Technical |
bir büyüklüğün uzlaşılmış gerçek değeri |
conventional true value of a quantity n.
|
|
132 |
Technical |
bir kabın gerçek içeriği ile tam kapasitesi arasındaki hacim farkı |
vacuity n.
|
|
133 |
Technical |
teorik standart mineral bileşiminden farklı olarak bir kayanın gerçek mineral bileşimi |
mode n.
|
|
134 |
Technical |
gözlemcinin bulunduğu noktadan geçen gerçek kuzey-güney çizgisi ile hem bu noktadan hem de yeryüzündeki bir başka noktadan geçen büyük daire arasındaki açı |
direction n.
|
|
135 |
Technical |
bir cismin kenarlarını gerçek ölçülerinden daha kısa gösteren |
foreshorten adj.
|
|
Computer |
|
136 |
Computer |
bir büyüklüğün uzlaşılmış gerçek değeri |
conventional true value of a quantity n.
|
|
137 |
Computer |
spam yaparken gönderici adresini mailin gerçek bir kişiden gittiğine inandıracak şekilde düzenleme |
address spoofing n.
|
|
138 |
Computer |
insanların gerçek sanarak şifre/kredi kartı numarası girdikleri yasa dışı olarak kopyalanmış bir internet oturum açma sayfası |
evil twin n.
|
|
139 |
Computer |
gerçek zamanlı küçük bir işletim sistemi |
zephyr n.
|
|
140 |
Computer |
gerçek evcil hayvan hareketlerini taklit eden elektronik bir oyuncak |
cyberpet n.
|
|
141 |
Computer |
mail adresini mailin gerçek bir kişiden gittiğine inandıracak şekilde düzenlemek |
spoof v.
|
|
142 |
Computer |
bir seferde gerçekleştirilen gerçek veri işleme operasyonlarına ait veya ilişkili |
serial adj.
|
|
Aeronautic |
|
143 |
Aeronautic |
uçağın gerçek yerçekimine göre oryantasyonunu veren bir araç |
absolute inclinometer n.
|
|
Mining |
|
144 |
Mining |
kesilmemiş hali gerçek bir parıltıya sahip olan (değerli taş) |
naif adj.
|
|
Psychology |
|
145 |
Psychology |
gerçek veya mevcut olmayıp uydurulan bir şeyin zihinsel görüntüsü |
mental image n.
|
|
146 |
Psychology |
fiziksel bir olayın gerçek nedeni değil etkeni olarak kabul edilen zihinsel durum |
occasional cause n.
|
|
147 |
Psychology |
gerçek veya hayali bir eksikliği telafi için geliştirilen davranış |
compensation n.
|
|
Physics |
|
148 |
Physics |
gerçek bir materyalin özelliklerinden ziyade termodinamik yasaları ile tanımlanan sıcaklığı |
thermodynamic temperature n.
|
|
149 |
Physics |
gerçek bir materyalin özelliklerinden ziyade termodinamik yasaları ile tanımlanan sıcaklığı |
absolute temperature n.
|
|
Chemistry |
|
150 |
Chemistry |
gerçek keton olmayan okso bileşik anlamını veren bir son ek |
-one suf.
|
|
Biology |
|
151 |
Biology |
(gerçek adaptasyonun yan etkisi olarak gelişen) fenotipik bir özellik |
spandrel n.
|
|
Marine Biology |
|
152 |
Marine Biology |
gerçek deniz yıldızlarını da içeren bir derisi dikenli sınıfı |
asterioidea n.
|
|
153 |
Marine Biology |
esnek ve kıkırdaksı kılçıklarla desteklenen yüzgeçleri bulunan, gerçek kemikli balıkların kapsamlı bir grubu olan üsttakım |
superorder malacopterygii n.
|
|
154 |
Marine Biology |
çubuklu balinalar, gerçek balinalar, oluklu balinalar, mavi balinalar ve kambur balinaları içeren bir alt takım |
suborder mysticeti n.
|
|
155 |
Marine Biology |
gerçek gümüş balıklarını içeren bir familya |
osmeridae n.
|
|
156 |
Marine Biology |
gerçek gümüş balıklarını içeren bir familya |
family osmeridae n.
|
|
157 |
Marine Biology |
(gerçek kemikli balıklarda) göz çukuru önünde yer alan büyük bir zar kemik |
preorbital n.
|
|
158 |
Marine Biology |
gerçek kemikli balıkları içine alan bir üst takım |
superorder acanthopterygii n.
|
|
Zoology |
|
159 |
Zoology |
gerçek yengeçleri de kapsayan bir kabuklu alttakımı |
suborder brachyura n.
|
|
160 |
Zoology |
ammonitlerin protokonk kısmında bulunan ve gerçek emerboruyla bağlantısı olmayan ufak bir tüp |
prosiphon n.
|
|
Botanic |
|
161 |
Botanic |
tohumları gerçek hindistancevizine benzediği halde daha kalitesiz olan bir ağaç |
nutmeg (myristica) n.
|
|
162 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
american centaury (sabbatia angularis) n.
|
|
163 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
sabbatia stellaris n.
|
|
164 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
rosepink n.
|
|
165 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
rose pink n.
|
|
166 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
marsh pink n.
|
|
167 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
bitter floom n.
|
|
168 |
Botanic |
kuzey amerika'da yetişen ve gerçek meyan köküne benzer özellikleri olan bir meyan kökü bitkisi |
american licorice (glycyrrhiza lepidota) n.
|
|
169 |
Botanic |
kuzey amerika'da yetişen ve gerçek meyan köküne benzer özellikleri olan bir meyan kökü bitkisi |
wild licorice n.
|
|
170 |
Botanic |
kuzey amerika'da yetişen ve gerçek meyan köküne benzer özellikleri olan bir meyan kökü bitkisi |
wild liquorice n.
|
|
171 |
Botanic |
kuzey amerika'da yetişen ve gerçek meyan köküne benzer özellikleri olan bir meyan kökü bitkisi |
american liquorice n.
|
|
172 |
Botanic |
gerçek maun ağacının yakın akrabası olan orta amerika'ya özgü bir kerestelik ağaç |
honduras mahogany (swietenia macrophylla) n.
|
|
173 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
marsh pennywort n.
|
|
174 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
water pennywort n.
|
|
175 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
marsh pink n.
|
|
176 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
sabbatia angularis n.
|
|
177 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
sabbatia stellaris n.
|
|
178 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
bitter floo n.
|
|
179 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
rose pink n.
|
|
180 |
Botanic |
abd'nin doğusunda yetişen, gerçek kantarona benzeyen pembe çiçekli bir bataklık bitkisi |
american centaury n.
|
|
181 |
Botanic |
gerçek kuzugöbeği mantarlarını da içeren bir yenebilir mantar familyası |
morchellaceae n.
|
|
182 |
Botanic |
gerçek kuzugöbeği mantarlarını da içeren bir yenebilir mantar familyası |
family morchellaceae n.
|
|
Breeding |
|
183 |
Breeding |
uzun ipeksi tüyleri için yetiştirilen gerçek bir tiftik keçisi ırkı |
angora goat n.
|
|
184 |
Breeding |
uzun ipeksi tüyleri için yetiştirilen gerçek bir tiftik keçisi ırkı |
angora n.
|
|
Literature |
|
185 |
Literature |
kurgusal dünya ile gerçek dünya arasında geçisin yapıldığı bir anlatı şekli |
metalepses n.
|
|
186 |
Literature |
kurgusal dünya ile gerçek dünya arasında geçisin yapıldığı bir anlatı şekli |
metalepsis n.
|
|
Linguistics |
|
187 |
Linguistics |
gerçek veya hayali bir kişinin isminden kavim, millet veya yerler için isim türetilmesi |
eponymism n.
|
|
Religious |
|
188 |
Religious |
gerçekliğin veya gerçek bir durumun genellikle akidelerle ifade edildiği ve bir kült tarafından tapınılıp ibadet edenlere yol göstermesinin beklendiği mistik veya metafiziksel yorumu |
mystique n.
|
|
189 |
Religious |
isa'nın gerçek varlığının takdis edilen ekmekte bulunduğuna inanan bir hristiyan doktrini |
impanation n.
|
|
Philosophy |
|
190 |
Philosophy |
gerçek anlamını değiştirmeden herhangi bir terimin başka bir terim ile değiştirilebildiği ifade |
transparent context n.
|
|
191 |
Philosophy |
genel kavramların başka bir deyişle tümellerin gerçek olmadığını birer addan ibaret olduklarını öne süren realizm karşıtı felsefe akımı |
nominalism n.
|
|
192 |
Philosophy |
evrensel ölçekte gerçek bilginin varlığına kuşku ile yaklaşan bir öğreti |
skepticism n.
|
|
193 |
Philosophy |
yalnızca gerçek deneyimlere odaklanmak için metafiziksel teorileri ve varoluşsal soruları bir kenara bırakmak |
bracket v.
|
|
Geography |
|
194 |
Geography |
harita üzerindeki bir uzunluğu yeryüzündeki gerçek uzunluğa oranı |
scale of map n.
|
|
Geology |
|
195 |
Geology |
bir analizde gerçek değere yakınlık derecesi |
accuracy n.
|
|
Art |
|
196 |
Art |
resimli bir arka planın önünde gerçekçi bir doğa ortamı yaratılarak oluşturulan sahnenin ortasına yerleştirilen, gerçek boyutlu bir vahşi yaşam modeli veya sahnesi |
diorama n.
|
|
197 |
Art |
stüdyoda gerçek boyutları ile inşa edilemeyecek bir mekanı televizyonda göstermek için kullanılan minyatür set |
diorama n.
|
|
Music |
|
198 |
Music |
noah creshevsky tarafından gerçek çevremizde bulunan abartılı veya aşırı (hiper) yollarla ele alınan seslerden oluşturulmuş bir elektroakustik müzik dili olarak tanımlanan bir kompozisyon tarzı |
hyperrealism n.
|
|
Painting |
|
199 |
Painting |
1970’lerde abd, ingiltere ve fransa’da ortaya çıkıp sıradan manzaraları ve insanları ayrıntılı bir gerçeklik, düz görüntüler ve zar zor fark edilen fırça darbeleriyle betimleyen ve genellikle gerçek bir fotoğrafı referans alan bir resim türü |
hyperrealism n.
|
|
Cinema |
|
200 |
Cinema |
gerçek hayattaki insanların olduğu gibi tasvir edildiği bir teknik |
video vérité n.
|
|
201 |
Cinema |
bir yapımın gerçek aktörlerle sinemaya uyarlanması |
live action adaptation n.
|
|
202 |
Cinema |
bir animasyon filminin gerçek aktörlerle yeniden çekilmesi |
live action remake n.
|
|
Ornithology |
|
203 |
Ornithology |
gerçek güvercinleri de içine alan bir kuş şubesi |
gemitores n.
|
|
Reptiles |
|
204 |
Reptiles |
gerçek timsahların ataları olarak kabul edilen eosen döneminden bir timsah cinsi |
allognathosuchus n.
|
|
Slang |
|
205 |
Slang |
gerçek bir gangster |
an original gangster n.
|
|
206 |
Slang |
(biri/bir şey) hakkındaki gerçek hislerini anlatmak |
spill (one's) guts on (someone or something) v.
|
|
Modern Slang |
|
207 |
Modern Slang |
gerçek sosyalizm (günümüzde solcularla dalga geçmek için kullanılan bir ifade) |
aes (actually existing socialism) n.
|
|
208 |
Modern Slang |
internet üzerinden yapılan bir tartışmada aynı fikirde olmadığı kişiyi kötülemek için karşıt yorumları gerçek zamanlı olarak beğenme |
aggressive liking n.
|
|
209 |
Modern Slang |
inkar edilemez bir gerçek |
actual factual fact n.
|
|
210 |
Modern Slang |
çoğunluğun gerçek olarak kabul ettiğinden farklı bir gerçeklik |
alternative reality n.
|
|
211 |
Modern Slang |
kendi gerçek zaman ve mekânlarından kopartılıp farklı bir çerçeveye oturtularak kullanılan bir terim |
anachronym n.
|
|
212 |
Modern Slang |
devletin gerçek suçlular yerine yönetime karşı çıkmamaları için vatandaşları kontrol ettiği bir anlayış |
anarcho-tyranny n.
|
|
Geology/Marine |
|
213 |
Geology/Marine |
bir yerin gerçek ve manyetik meridyenleri arasındaki açı |
variation of the needle n.
|
|