hüküm - Turco Inglés Diccionario
Historia

hüküm



Significados de "hüküm" en diccionario inglés turco : 99 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
hüküm provision n.
General
hüküm decree n.
hüküm command n.
hüküm verdict n.
hüküm doom n.
hüküm edict n.
hüküm deliverance n.
hüküm influence n.
hüküm dominion n.
hüküm judgment n.
hüküm fiat n.
hüküm force n.
hüküm ruling n.
hüküm predication n.
hüküm arbitrament n.
hüküm operation n.
hüküm mastery n.
hüküm dictum n.
hüküm precept n.
hüküm government n.
hüküm condition n.
hüküm hold n.
hüküm effect n.
hüküm determination n.
hüküm sway n.
hüküm authority n.
hüküm validity n.
hüküm domination n.
hüküm statute n.
hüküm prescript n.
hüküm power n.
hüküm ascendancy n.
hüküm sentencing n.
hüküm ordinance n.
hüküm sentence n.
hüküm provision n.
hüküm award n.
hüküm judgement n.
hüküm provisions n.
hüküm advice n.
hüküm assize n.
hüküm dicta n.
hüküm account n.
hüküm disjudication n.
hüküm dition [obsolete] n.
hüküm preception n.
hüküm conviction n.
hüküm sentential adj.
Colloquial
hüküm vardy [dialect] n.
Trade/Economic
hüküm adjudgment n.
hüküm adjudicature n.
hüküm adjudication n.
hüküm possession n.
hüküm rule n.
hüküm operation n.
hüküm sentence n.
hüküm proviso n.
hüküm provision n.
hüküm clause n.
hüküm award n.
hüküm judgement n.
Law
hüküm adjudgement n.
hüküm adjudgment n.
hüküm adjudicature n.
hüküm conclusion n.
hüküm adjudication n.
hüküm doom n.
hüküm judicial sentence n.
hüküm award n.
hüküm judgment n.
hüküm decision n.
hüküm adjugment n.
hüküm verdict n.
hüküm judgement n.
hüküm sentence n.
hüküm precept n.
hüküm attainture n.
hüküm rule n.
hüküm clause n.
hüküm attaintment n.
hüküm jewise n.
hüküm jugement [obsolete] n.
hüküm juise n.
hüküm juwise n.
hüküm placitum [australia/us] n.
hüküm jud (judgment) abrev.
Politics
hüküm decree n.
hüküm provision n.
History
hüküm oyer n.
Latin
hüküm clausula n.
hüküm arbitrium n.
hüküm dictum n.
hüküm sententia n.
hüküm ipse dixit n.
Archaic
hüküm verdit n.
hüküm placit n.
hüküm seigniorage n.
hüküm seignorage n.
hüküm seigneurage n.

Significados de "hüküm" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
hüküm sürmek rule v.
hüküm sürmek reign v.
General
yargılamadan verilen hüküm prejudgement n.
basmakalıp hüküm stereotyped judgement n.
hüküm sürme prevalence n.
hüküm giyme spot n.
hüküm sürme ascendancy n.
hüküm verme adjudication n.
yasal hüküm legal provision n.
kesin hüküm res judicata n.
peşin hüküm preconception n.
kısmi hüküm partial verdict n.
hüküm günü judgement day n.
dini hüküm decretal n.
peşin hüküm prejudgement n.
hüküm günü doomsday n.
hüküm sürme ascendency n.
hüküm giydirme conviction n.
genel hüküm blanket clause n.
muvakkat hüküm provisional judgment n.
yanlış hüküm misjudgment n.
gıyabi hüküm judgement by default n.
peşin hüküm early assumption n.
hüküm alanı (bir yasanın) purview n.
yanlış hüküm misjudgement n.
peşin hüküm preconceived opinion n.
kanuni hüküm legal provision n.
sorgulama ve hüküm oyer and terminer n.
amir hüküm governing law n.
hüküm verme rendition n.
hüküm verme adjudicating n.
ticari hüküm commercial clause n.
basmakalıp hüküm trite-cliche judgement n.
ahlaki hüküm moral-ethical judgement n.
aksine bir hüküm provision to the contrary n.
hüküm süren koşullar prevailing circumstances n.
hüküm süren şartlar prevailing circumstances n.
koruyucu hüküm protective order n.
kesin hüküm final judgment order n.
geçersiz hüküm null clause n.
geçersiz hüküm void provision n.
hüküm dağı amon amarth n.
anlık karar/hüküm snap judgment n.
hüküm giymiş katil convicted killer n.
gıyabında hüküm vermek default n.
yargılamadan verilen hüküm prejudgment n.
peşin hüküm prejudgment n.
kıyamet gelmeden önce barış ve mutluluğun hüküm süreceği düşünülen bin yıllık dönemin geleceğine inanan kimse millenarian n.
kesin tespit/hüküm definitive determination n.
hüküm verme adjudgment n.
hüküm verme adjudicature n.
hüküm giyme rap n.
ispanyol kültürünün hüküm sürdüğü bölgelerde bulunan amerikan kızılderili kabile reisi cazique n.
christian dior'un yarattığı, kadın kıyafetlerinde uzun eteklerin hüküm sürdüğü bir moda new look n.
peşin hüküm affection [obsolete] n.
bir suç nedeniyle hüküm giymiş veya ihtar almış genç kimse young offender n.
hüküm giymiş kimsenin hücresinden idam edileceği yere kadar yürüdüğü mesafe last mile n.
başkasının yerine hüküm süren kraliçe queen regent n.
yanlış hüküm miscensure [obsolete] n.
yanlış hüküm miscomputation n.
ingiltere'nin george adındaki ilk üç kralının hüküm sürdüğü döneme ait mobilya tarzı georgian style n.
görevin kötüye kullanıldığına ilişkin hüküm impeachment n.
kesin hüküm committal n.
mahkumiyet hüküm günü domesday n.
peşin hüküm fixed idea n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgement [obsolete] n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgment n.
kanıtlar sunulmadan önce verilen hüküm forejudgement n.
peşin hüküm parti pris n.
peşim hüküm preapprehension n.
peşin hüküm preconceit [obsolete] n.
peşin hüküm preconceived idea n.
peşin hüküm preconceived notion n.
peşin hüküm prejudicacy [obsolete] n.
peşin hüküm preopinion n.
peşin hüküm prepossession n.
peşin hüküm presentiment n.
kendi kendine hüküm giydirme self-conviction n.
hüküm veren kimse sentencer n.
hüküm sürülen yer sultanry n.
hüküm sürülen yer sultany n.
hüküm sürmek prevail v.
hüküm vermeyi uzatmak reserve judgment v.
haksız hüküm verdirmek prejudice v.
hüküm vermek doom v.
peşin hüküm vermek preconceive v.
hüküm vermek pass judgment v.
hüküm vermek decree v.
hüküm vermek condemn v.
hüküm giydirmek sentence v.
hüküm vermek adjudicate v.
hüküm giydirmek pass sentence v.
hüküm vermek return v.
hüküm giymek be found guilty of v.
acele hüküm vermek jump at a conclusion v.
hüküm vermek adjudge v.
hüküm giydirmek convict v.
yanlış hüküm vermek misjudge v.
yanlış hüküm vermek misdeem v.
hüküm giydirmek adjudge v.
hüküm sürmek govern v.
hüküm vermek judge v.
vermek (hüküm) deliver v.
hüküm vermek decide v.
peşin hüküm vermek give a bias to v.
önceden hüküm vermek prejudge v.
hüküm giymek receive a sentence v.
peşin hüküm vermek prejudge v.
hüküm giymek be sentenced v.
hüküm giymek be condemned v.
hüküm sürmek sway v.
hüküm giydirmek pass sentence on v.
hüküm vermek rule v.
hüküm vermek sentence v.
hüküm altına almak ensure v.
hüküm almak make a judgement v.
hüküm almak take a decision v.
hüküm giymek condemn v.
hüküm vermek pass v.
hüküm vermek hand down a decision v.
önceden hüküm vermek forejudge v.
peşin hüküm vermek form a premature judgement on v.
peşin hüküm vermek judge beforehand v.
peşin hüküm vermek prejudicate v.
lehine hüküm ifade etmek inure to the benefit of v.
hüküm vermek estimate v.
kesin hüküm vermek (biri hakkında) place a final judgement on someone v.
hüküm doğurmak be effective v.
(hüküm) koymak/belirlemek establish v.
hüküm sürme reign v.
yanlış hüküm vermek miscensure v.
hüküm sürmek rewle v.
hüküm sürmek lord v.
aleyhinde hüküm vermek overrule v.
hüküm vermek consecrate [obsolete] v.
hukuken inceleyip hüküm vermek discuss [obsolete] v.
hüküm koymak issue [uk] v.
hüküm giydirmek convince [obsolete] v.
peşin hüküm vermek foreconceive v.
önceden hüküm vermek foredetermine v.
peşin hüküm vermek partialize v.
peşin hüküm vermek preconceit v.
peşin hüküm ile etkilemek prejudicate [obsolete] v.
(kanıt düzeyi yetersiz iken) önceden hüküm vermek prejudicate [obsolete] v.
aleyhte peşin hüküm vermek prejudice [obsolete] v.
peşin hüküm ile zarar vermek prejudice v.
resmi cezadan önce hüküm vermek presentence v.
hüküm sürmek signiorize v.
hüküm sürmek signiorise v.
birine karşı haksız hüküm vermek prejudice against v.
hüküm süren in the ascendant adj.
hüküm süren governing adj.
hüküm süren prevailing adj.
hüküm verilebilen estimative adj.
hüküm giymiş sentenced adj.
hüküm verebilen estimative adj.
hüküm süren in the ascendent adj.
hüküm verilmiş doomed adj.
hüküm süren prevalent adj.
çetelerin hüküm sürdüğü mobbish adj.
çetelerin hüküm sürdüğü moblike adj.
hüküm verilmiş adjudicated adj.
hüküm veren adjudicating adj.
hüküm süren rife adj.
keyfe göre hüküm veren high-handed adj.
önceden hüküm verilmiş foreordained adj.
keyfe göre hüküm veren highhanded adj.
hüküm süren regnant adj.
hüküm süren regnative [obsolete] adj.
hüküm giymemiş unconvicted adj.
hüküm giymemiş undampned [obsolete] adj.
hüküm verilmemiş undoomed adj.
japon imparatoru mutsuhito'nun hüküm sürdüğü döneme ait meiji adj.
japon imparatoru mutsuhito'nun hüküm sürdüğü dönem ile ilişkili meiji adj.
japon imparatoru mutsuhito'nun hüküm sürdüğü döneme özgü meiji adj.
hüküm altında olan ditionary adj.
hüküm verilemez injudicable [obsolete] adj.
hüküm giyebilir convictible adj.
önceden hüküm giymiş foredoomed adj.
hüküm veren ordinant adj.
peşin hüküm içeren presentimental adj.
kendi kendine hüküm giydiren self-convicted adj.
hüküm veren provisory adj.
aksine hüküm olmadıkça unless otherwise agreed adv.
aksine hüküm olmadıkça unless otherwise implied adv.
aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde unless otherwise provided adv.
Phrasals
(biri veya bir şey hakkında) hüküm vermek generalize about (someone or something) v.
(biri veya bir şey hakkında) hüküm vermek generalize on (someone or something) v.
hüküm sürmek rule over v.
hüküm sürmek reign over v.
birinin bir şeyin lehinde bir hüküm vermek award something to someone or something v.
'-den hüküm giymek convict of v.
(bir şeyden) hüküm giymek convict of (something) v.
hakkında hüküm vermek generalize about v.
hakkında hüküm vermek pronounce on v.
(biri/bir şey) üzerinde hüküm sürmek reign over (someone or something) v.
Phrases
aksi yönde açıkça hüküm bulunduğu halde where expressly provided otherwise expr.
aksine açıkça hüküm bulunduğu takdirde where expressly provided otherwise expr.
aksine herhangi bir hüküm bulunsa bile notwithstanding any provision to the contrary expr.
aksine hüküm olmadıkça unless otherwise concluded expr.
devletin hüküm ve tasarrufunda olan fully owned by the state expr.
devletin hüküm ve tasarrufu dahilinde olan fully owned by the state expr.
hüküm gününde in the last day expr.
tüm hüküm ve tasarruf devlette olan fully owned by the state expr.
Colloquial
kötü talihin hüküm sürdüğü bir dünya a world of bad luck n.
hüküm giymiş kişileri asarak ölüme mahkum etme veya olağandışı derecede sert cezalara çarptırmakla ün salmış hakim hanging judge n.
-e karşı peşin hüküm bias against adj.
denemeden hüküm verme don't knock it till you try it expr.
bilmediğin/denemediğin şey hakkında hüküm verme don't knock it till you try it expr.
denemeden hüküm verme don't knock it till you've try it expr.
bilmediğin/denemediğin şey hakkında hüküm verme don't knock it till you've try it expr.
Idioms
iki kanuni hüküm arasında çıkmaza düşülen durum catch-22 n.
peşin hüküm bias against (someone or something) n.
hüküm sürmek gain ground v.
anlamadan hüküm vermek leap to conclusions v.
anlamadan hüküm vermek jump to conclusions v.
biri hakkında hüküm vermek sit in judgment on someone v.
belirli bir özelliğe göre hüküm vermek judge by v.
biri hakkında hüküm vermek sit in judgment upon someone v.
biri hakkında hüküm vermek sit in judgment of somebody v.
hüküm vermek sit in judgment on/over v.
(mahkeme vb) biri hakkında hüküm/karar vermek pass sentence on someone v.
hüküm vermek bring a verdict in v.
(biri/bir şey üzerinde/hakkında) hızlıca hüküm vermek pass judgment (on someone or something) v.
(biri/bir şey hakkında) hüküm vermek pass sentence (on someone or something) v.
(birine/bir şeye) hüküm giydirmek pass sentence (on someone or something) v.
(biri/bir şey üzerinde/hakkında) hızlıca hüküm vermek pass sentence (on someone or something) v.
(biri) hakkında hüküm vermek sit in judgment of (someone) v.
hüküm veren on the bench expr.
(hüküm vermek için) henüz erken it's early days yet expr.
(hüküm vermek için) henüz erken it's early days expr.
(hüküm vermek için) henüz erken it's early days expr.
(hüküm vermek için) henüz erken it's early in the day [uk] expr.
Speaking
çabuk hüküm verme! don't judge too quickly expr.
peşin hüküm verme! don't judge too quickly expr.
(hüküm vermek için) henüz erken it's early days yet expr.
Trade/Economic
mahkemenin hüküm vermesi adjudgment n.
mahkemenin hüküm vermesi adjudicature n.
sahibi tarafından belirli bir tarihten önce hisse senedinin kullanılamayacağı konusunda hüküm içeren senet noncallable bond n.
açıklayıcı hüküm descriptive provision n.
bağlayıcı hüküm binding provision n.
bağlayıcı hüküm binding clause n.
esas metin (normatif/hüküm ifade eden dokümanın) body (of a normative document) n.
gıyapta verilen hüküm decision given ex parte n.
genel hüküm blanket clause n.
hüküm ifade eden dokümanların hazırlanması preparation of normative documents n.
hüküm ve koşullar terms and conditions n.
ipotekte veya taksitli satışlarda taksitlerden birisi zamanında ödenmezse tüm borcun hemen ödenmesini öngören hüküm acceleration clause n.
kanuni hüküm provision n.
kesin hüküm legal force n.
kesin hüküm prejudice n.
kesin hüküm definitive judgment n.
mahkemenin hüküm vermesi adjudication n.
normatif (hüküm ifade eden) dokümanların yapısı structure of normative documents n.
normatif (hüküm ifade eden) dokümanların hazırlanması preparation of normative documents n.
normatif hüküm normative statement n.
normatif (hüküm ifade eden) dokümanların içeriği content of normative documents n.
normatif (hüküm ifade eden) dokümanların uygulanması implementation of normative documents n.
normatif (hüküm ifade eden) doküman normative document n.
normatif (hüküm ifade eden) dokümanın uygulanması application of a normative document n.
ölüm cezası hakkındaki hüküm capital sentence n.
önemli hüküm red-ink entry n.
peşin hüküm prejudice n.
peşin hüküm bias n.
şirket alımında alıcının bir miktarı peşin ödeyip gerisini belli şartlar oluştuğunda ödeyeceğine hüküm veren sözleşme tipi earn out agreement n.
sari peşin hüküm contagious bias n.
temel hüküm key provision n.
mahkemenin ödenmesine hüküm verdiği borç, yükümlülük judgment n.
yöneticilerin çalışanlarıyla çalışma hüküm ve koşullarını görüştükleri müzakerelerde temsil edildikleri bir dernek management union n.
hüküm vermek award v.
yararına hüküm ifade etmek enure to the benefit of v.
hüküm süren prevalent adj.
Law
hüküm verme adjudgment n.
hüküm verme adjudicature n.
tecavüz suçundan hüküm giyme rape conviction n.
tekrar hüküm giydirme reconviction n.
ağır suçlardan hüküm giymiş olanların oy kullanma haklarını elinden alınması felony disenfranchisement n.
adli hüküm criminal conviction n.
ağır suçlardan hüküm giymiş olanların oy kullanma haklarını elinden alma felony disenfranchisement n.
akitte yer alan hüküm proviso n.
amir hüküm mandatory provision n.
ara hüküm interlocutory decision n.
belirli bir süre sonra otomatikman yürürlükten kalkan hüküm sunset provision n.
bir vasiyetnamede malın dağıtılmasından sonra geriye kalan bölümün tahsisi hakkındaki hüküm residuary clause n.
cezai şart veya hüküm penal clause n.
çerçeve hüküm framework provision n.
cezai hüküm penal provision n.
cezai hüküm criminal conviction n.
cezai hüküm penalty provision n.
duruşma olmaksızın hüküm judgment on the pleadings n.
düzenleyici hüküm regulatory provision n.
duruşma olmaksızın hüküm judgement on the pleadings n.
duruşma olmaksızın hüküm summary judgement n.
duruşma olmaksızın hüküm summary judgment n.
emsal hüküm leading case n.
ek hüküm cumulative sentence n.
emredici hüküm mandatory rule n.
emsal mahkeme kararlarına göre hüküm verme öğretisi stare decisis n.
emredici hüküm imperative provision n.
gıyabi hüküm default judgment n.
gıyabi hüküm default judgement n.
gıyabi hüküm judgment on default n.
gıyabi hüküm judgement by default n.
gıyabi hüküm judgment by default n.
gerekçesiz hüküm judgment without justification n.
gerekçeli hüküm reasoned judgement n.
hapis cezası veya yakın gözetim içermeyen (taşımayan) hüküm/mahkumiyet kararı noncustodial sentence n.
hüküm fıkraları operative provisions n.
hüküm devleti sentencing state n.
hüküm verme adjudication n.
hüküm giymiş mahpus sentenced prisoner n.
hüküm talebi motion for judgement n.
hüküm giymiş suçlu convicted felon n.
hüküm altına alınmış borç judgment debt n.
hüküm bulunmayan haller situations for which there are no provisions n.
hüküm veya karar sentence or decision n.
hüküm giyme criminal conviction n.
hüküm istihsali issuance of a court order n.
hüküm bulunmayan haller legal clauses n.
hüküm altına alınmış bir borcun sahibi judgment debtor n.
hüküm altına alınmış bir borcun alacaklısı judgment creditor n.
hüküm uyuşmazlığı conflict of judgment n.
hüküm verme adjudication n.
imzalanır imzalanmaz hüküm ifade eden sözleşme executed contract n.
idari hüküm administrative provision n.
ilk kez hüküm giyen kimse first offender n.
ileride hüküm ifade etmek üzere bağışlanan mallardan yararlanma hakkı executory interest n.
infazı mümkün hüküm enforceable judgment n.
infaz edilebilir hüküm enforceable judgment n.
İhlal edilmiş hüküm violated provision n.
işlemleri kayda geçirilen ve para ve hapis cezasına hüküm verebilme yetkisi bulunan bağımsız mahkeme court of record n.
karara hüküm veren yorum customary interpretation n.
kanuni hüküm rule of law n.
kararın hüküm bölümü operative part of judgement n.
kanuni hüküm provision n.
kesin hüküm definitive judgement n.
kesin hüküm judgment n.
kesinleşmiş hüküm definitive judgement n.
kesin hüküm şartı zipper clause n.
kesin hüküm sayılma koşulu/maddesi zipper clause n.
kesin hüküm definite judgment n.
kati hüküm final judgment n.
kesin hüküm definitive judgment n.
kesin hüküm final judgment n.
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm sunset provision n.
kesinleşmiş hüküm final judgement n.
kesin dampinge karşı vergi ve fiyat taahhütleri uygulamaya konuldukları tarihten itibaren söz konusu vergi için bir gözden geçirme prosedürü başlatılmadığı takdirde belli bir süre sonra yürürlükten kaldırılacağını ifade eden hüküm sunset clause n.
mahkemeye hüküm verme yetkisi veren karar special verdict n.
lehine hüküm verilen taraf prevailing party n.
müşterek hüküm joint stipulation n.
müspet hüküm içeren kanun affirmative statute n.
müşterek hüküm common clause n.
nihai hüküm concluding provision n.
özel hüküm special provision n.
önceki hüküm initial decree n.
önemsiz olup hüküm ifade eden haklar minor interests n.
peşin hüküm prejudice n.
peşin hüküm bias n.
sahte hüküm simulated judgment n.
sorgulama ve hüküm oyer and terminer n.
sözleşmenin sadece imzalandığı taraflar arasında hüküm ifade etmesi prensibi privity of contract n.
tamamlayıcı hüküm default rule n.
temyizi gayrı kabil hüküm non-appealable judgment n.
temyizi kabil hüküm judgment which can be appealed n.
taksirli suç yüzünden hüküm giyme conviction for negligence n.
temyizi gayrı kabil hüküm judgment which cannot be appealed n.
üstün hüküm paramount clause n.
üstün hüküm koşulu paramount clause n.
verilecek hüküm judgment to be given n.
uluslararası hukukta imzalanan antlaşmaların sadece antlaşmayı imzalayan taraflar için hüküm doğurması, üçüncü kişilere bir hak ya da yükümlülük yüklememesi pacta tertiis nec nocent nec prosunt n.
uyulması zorunlu olmayan hüküm permissive provision n.
yanlış hüküm mischarge n.
yasanın hüküm alanı purview of law n.
yasal hüküm rule of law n.
yönetsel hüküm administrative provision n.
zaman aşımına uğrayan hüküm spent conviction n.
yargıç veya mahkemenin hüküm öncesi davayı özel bir şekilde değerlendirme kararı avizandum n.
yargıç veya mahkemenin hüküm öncesi davayı özel bir şekilde değerlendirmesi avizandum n.
söz konusu sözleşmenin taraflar arasındaki eksiksiz ve nihai anlaşma olduğunu belirten hüküm integration clause n.
eski kanunun hükmünü çürüten yeni hüküm enacting clause n.
tüm mahkumların yargılanıp hüküm giydiği veya tamamının serbest bırakıldığı bir hapishane boşaltma prosedürü jail delivery [us] n.
tüm mahkumların yargılanıp hüküm giydiği veya tamamının serbest bırakıldığı bir hapishane boşaltma prosedürü jail delivery commission n.
dışlayıcı hüküm exclusionary rule n.
mahkemenin ödenmesine hüküm verdiği borç, yükümlülük judgement n.
şahsi hüküm judgement in personam n.
şahsi hüküm judgment in personam n.
şahsi hüküm personal judgement n.
şahsi hüküm personal judgment n.
nihai hüküm judgment of conviction n.
ilahi hüküm judgment of god n.
köpeklerin halka açık yerlerde tasmayla dolaştırılmasını gerektiren hüküm leash law n.
(çek, senet yüzünden hüküm giymiş) suçluların konulduğu eski bir hapishane marshalsea n.
halk güvenliğini sağlamak amacıyla cinsel suçlardan hüküm giymiş kimselerin yaşadıkları topluluğa bildirilmesini zorunlu tutan çeşitli yasalar megans law n.
halk güvenliğini sağlamak amacıyla cinsel suçlardan hüküm giymiş kimselerin yaşadıkları topluluğa bildirilmesini zorunlu tutan çeşitli yasalar megan's law n.
kolluk kuvvetlerinin gözaltına alınan kimseyi sessiz kalma ve avukat tutma hakkına sahip olduğu konusunda uyarmasını zorunlu kılan hüküm miranda rule [us] n.
davanın koşullarına bağlı olarak bazı genel hüküm veya usullerde değişiklik yapılabileceği veya bunlardan feragat edilebileceği fikrini öneren yetki modus n.
ek hüküm rider [uk] n.
cinayet suçundan hüküm giyme murder conviction n.
(roma hukukunda) davaya bakma ve hüküm verme yetkisi imperium n.
sorgulama ve hüküm oyer n.
somut hüküm concrete provision n.
yanlış hüküm false verdict n.
sanığın suçlu olduğuna dair hakkında verilmiş hüküm conviction n.
kesin hüküm final decision n.
davaya ilişkin kesin hüküm final injunction n.
davaya ilişkin kesin hüküm permanent injunction n.
yargıç veya mahkemenin yazılı olarak verdiği, karar veya hüküm olmayan talimat order n.
ihtilaflı konuların yalnızca bir kısmını kapsayan hüküm partial verdict n.
(yasal mevzuatta, belgede) ayrı bölüm ya da hüküm performance n.
kanıta dayanmayan hüküm scotch verdict n.
(ingiliz hukukunda) 1948 yılında çıkarılan ceza adaleti yasası uyarınca mükerrir suçlunun tıbbi yardım alması, psikiyatrik tedavi görmesi veya ıslah edici bir eğitimden geçmesi için verilen hüküm preventive detention [uk] n.
alelacele geçirilmeye çalışılan hüküm sleeper n.
tekrar hüküm giydirmek reconvict v.
yeniden hüküm vermek rejudge v.
davanın kati olarak düşmesine hüküm vermek order a peremptory nonsuit v.
hüküm vermek hold the balance v.
hüküm vermek deliver a judgment v.
hüküm ifade etmek take effect v.
hüküm vermek award v.
hüküm vermek adjudge v.
hüküm vermek bring in a verdict v.
hüküm vermek give a ruling v.
hüküm vermek render judgment v.
hüküm giymek be sentenced v.
hüküm ifade etmek enure v.
hüküm vermek adjudicate v.
hüküm vermek judge v.
hüküm sürmek reign v.
hüküm vermek render a verdict v.
hüküm vermek give a verdict v.
hüküm vermek hold v.
kaziyede hüküm ve isnad etmek predicate v.
yasaya hüküm koymak insert a provision into a law v.
jüri kararı ile hüküm vermek give v.
hüküm vermek decern [scotland] v.
hüküm giydirmek forejudge [obsolete] v.
hüküm vermek sue v.
tedarikçiyle bu hususta sözleşme imzalamamış olsa bile, tüm üreticilerin ürünlerini tedarikçinin belirlediği asgari fiyattan az olmayacak şekilde satmaları gerektiğini öngören (yasal koşul veya hüküm) nonsigner adj.
hüküm sonrası post-sentencing adj.
hüküm verilebilir judicable adj.
hüküm giymiş con adj.
lehine hüküm verilen prevailing adj.
hüküm verilmemiş unadjudicated adj.
yetersiz veya sahte delile dayanan (cezai hüküm) unsafe adj.
hüküm verilmemiş unsentenced adj.
ertelenmemiş (cezai hüküm) unsuspended adj.
hemen uygulanan (cezai hüküm) unsuspended adj.
yargılayıp hüküm verebilen judicative adj.
dava görülmeden verilen veya ölüm cezası ile sonuçlanmayan (hüküm) maiden adj.
hüküm verilebilir justiciable adj.
hüküm giyen infamous adj.
hüküm verilemez injudicial adj.
hüküm giymiş bir suçlu için yapılan ön soruşturmaya ait veya ilişkin presentence adj.
hilafına hüküm bulunmadığında in the absence of a contrary provision expr.
işbu sözleşmenin hüküm ve şartları çerçevesinde subject to the terms and conditions of this agreement expr.
kanunda aksine bir hüküm olsa bile any law to the contrary notwithstanding expr.
Politics
hüküm süren kimse reigner n.
lordlar kamarası'nın lordlar hakkında hüküm veren üyelerinden her biri trier n.
lordlar kamarası'nın lordlar hakkında hüküm veren üyelerinden her biri lord trier n.
açık hüküm explicit provision n.
amir hüküm mandatory provision n.
ayrımcı hüküm discriminatory provision n.
geçici hüküm transitional provision n.
ihtiyati hüküm precautionary disposition n.
ınfisahi hüküm resolutive clause n.
müşterek hüküm joint provision n.
uyulması zorunlu hüküm mandatory provision n.
kralın hüküm sürdüğü dönem kingship n.
olağandışı hüküm extraordinary rendition n.
hüküm sürmek regne [obsolete] v.
hüküm sürmek wield [obsolete] v.
avam kamarası ile müzakere ettikten sonra hüküm vermek report out v.
başka hükümdarlıklar arasında hüküm sürmek interreign v.
ortak hüküm sürmek coreign v.
hüküm süren regent adj.
Industry
(sözleşme) genel hüküm basket clause n.
Insurance
sigortacıyı küçük zararlardan sorumsuz kılan hüküm memorandum clause n.
sigortalının yürürlüğe girecek riziko ile ilgili hüküm ve şartları onaylaması zorunluğu subject approval no risk n.
varış limanının buzlanma nedeniyle malın boşaltılmasına elverişli olmaması dolayısıyla geminin en yakın bir diğer limanda malı boşaltabilmesi için yön değiştirmesine izin veren hüküm ice deviation clause n.
sigorta poliçelerinde sivil idare emrinin neden olduğu kayıpları kapsam dışı bırakan bir hüküm civil authority clause n.
(poliçe kapsam veya uygulama alanını değiştiren) ek hüküm rider n.
Technical
hüküm ve şartlar terms and conditions n.
Telecom
cezai hüküm penal provision n.
Traffic
alkollü araç kullanmaktan hüküm giyme dwi (driving while intoxicated) abrev.
Psychology
iki veya daha fazla uyarıcı arasında fark bulunup bulunmadığı üzerine verilen hüküm comparative judgment n.
Forestry
devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahalar state-owned lands n.
Education
özel durumlarda okulları veya kişileri ulusal müfredat gerekliliklerinden muaf tutan bir hüküm disapplication [uk] n.
Literature
hüküm dağı mount doom n.
sefalet ve baskının hüküm sürdüğü hayal edilen yer veya toplum anti-utopia n.
History
güneybatı asya'da hüküm sürmüş bir antik krallık bactria n.
1399-1461 döneminde hüküm süren, soyu lancaster dükü gaunt'tan gelen ingiliz hanedanının üyelerine verilen ad lancaster n.
1399-1461 yılları arasında hüküm süren, arması kırmızı gül olan ingiliz kraliyet ailesi lancastrian line n.
557'den 589'a kadar hüküm süren çin hanedanı chen n.
peru'nun güney sahilinde yaklaşık m.ö. 200 ila m.s. 600 arasında hüküm sürmüş bir inka uygarlığı nasca n.
avrupa'da 900 ile 1200 yıllarında hüküm sürmüş ve ağır tonozlarla yuvarlak kemerleri benimseyen mimari üslup romanesque n.
m.ö. 1700-m.ö. 1550 yılları arasınde mısır'da hüküm sürmüş hyksos hanedanlığı hyksos n.
mö 100 ila ms 1783 arasında eski peru'da hüküm sürmüş aztek medeniyeti andean n.
1526-1858 yılları arasında hindistan'da hüküm sürmüş bir hanedanlık mughal n.
1685-1688 yılları arasında hüküm süren 2. james yanlısı kimse jacobite n.
1714-1901 yılları arasında hüküm sürmüş ingiliz kraliyet ailesi hanover n.