Historia

olduğu yerde

Significados de "olduğu yerde" en diccionario inglés turco : 3 resultado(s)

	Categoría	Turco	Inglés
General
1	General	olduğu yerde	in situ adv.
Phrases
2	Phrases	olduğu yerde	on the very spot expr.
Medical
3	Medical	olduğu yerde	in situ adv.

Significados de "olduğu yerde" con otros términos en diccionario inglés turco: 58 resultado(s)

	Categoría	Turco	Inglés
General
1	General	suç anında başka yerde olduğu iddiası	alibi n.
2	General	tibet'te bir yerde olduğu varsayılan hayali yeryüzü cenneti	shangri la n.
3	General	atın dresajda olduğu yerde tırıs adım kararında hareket etmesi	piaffe n.
4	General	isa'nın her an her yerde var olduğu inancı	ubiquitism n.
5	General	tanrının her zaman ve her yerde olduğu ilkesi	immanency n.
6	General	olduğu yerde saymak	make no headway v.
7	General	olduğu yerde saymak	come to a deadlock v.
8	General	(sıcak gaz) akımın olduğu bir yerde cereyan oluşması	draw v.
9	General	olduğu yerde kalmak	sit v.
10	General	mümkün olduğu yerde	where possible adv.
11	General	ait olduğu yerde	in situ adv.
12	General	ait olduğu yerde	in-situ adv.
13	General	ait olduğu yerde	situ adv.
Phrasals
14	Phrasals	olumsuz hava koşulları olduğu yerde kalmasına neden olmak	weather in v.
Phrases
15	Phrases	alakalı olduğu yerde	where relevant expr.
16	Phrases	bulunduğu/hazır olduğu yerde	where available expr.
17	Phrases	ilgili olduğu yerde	where relevant expr.
18	Phrases	müsait olduğu bir zamanda/yerde	at somebody's convenience expr.
Colloquial
19	Colloquial	olduğu yerde kalmak	freeze v.
20	Colloquial	herkes olduğu yerde kalsın!	everybody be cool! expr.
21	Colloquial	görmemenin imkansız olduğu bir yerde	there for everyone to see expr.
Idioms
22	Idioms	olduğu yerde sayma	holding pattern n.
23	Idioms	(asker) olduğu yerde ilerlemeksizin uygun adım atmak	mark time v.
24	Idioms	olduğu yerde saymak	run in place v.
25	Idioms	olduğu yerde dondurmak	stop/halt/freeze in your tracks v.
26	Idioms	bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak	age in place v.
27	Idioms	bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak	be aging in place v.
28	Idioms	bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak	age in place v.
29	Idioms	bulunduğu/olduğu yerde yaşlanmak	be aging in place v.
30	Idioms	(birini) olduğu yerde dondurmak	stop (one) cold v.
31	Idioms	(bir şeyi) olduğu yerde dondurmak	stop (someone or something) (dead) in its tracks v.
32	Idioms	(birini) olduğu yerde dondurmak	stop (someone or something) (dead) in one's tracks v.
33	Idioms	(birini) olduğu yerde dondurmak	stop (someone) dead v.
34	Idioms	olduğu yerde (çakılıp/donup kalmış)	dead in (someone's or something's) tracks adj.
35	Idioms	olduğu yerde (çakılıp/donup kalmış)	dead in one's tracks adj.
36	Idioms	olduğu yerde donakalmış	riveted to the spot adj.
37	Idioms	kedi gibi olduğu yerde sıçrayarak hızla	like a scalded cat [uk] adv.
38	Idioms	horozun çok olduğu yerde sabah erken olur	too many cooks spoil the broth expr.
39	Idioms	aşina olduğu yerde	on one's home ground expr.
40	Idioms	yerleşik/yerlisi olduğu yerde	on one's home ground expr.
41	Idioms	asıl işin/hareketin olduğu yerde	on the ground expr.
42	Idioms	olduğu yerde sayar durumda	in a holding pattern expr.
43	Idioms	uzman/iyi/yetenekli olduğu yerde/alanda	in (one's) element expr.
44	Idioms	uzman/iyi/yetenekli olduğu yerde/alanda	in one's element expr.
45	Idioms	uzman/iyi/yetenekli olduğu yerde/alanda	in your element expr.
46	Idioms	aşina olduğu yerde	on (your) home ground expr.
47	Idioms	yerleşik/yerlisi olduğu yerde	on (your) home ground expr.
Speaking
48	Speaking	paranın olduğu yerde de rekabet vardır	where there's money there's competition expr.
Petrol
49	Petrol	verimsiz olduğu düşünülen bir yerde arama yapmak (petrol , altın, maden)	wildcat v.
Medical
50	Medical	darbenin olduğu yerde meydana gelen kırık	direct fracture n.
51	Medical	olduğu yerde duran	in situ adj.
Botanic
52	Botanic	çiçeklerin bir yerde toplanıp tamamen veya neredeyse uzantısız olduğu çiçeklenme türüne ilişkin	condensed adj.
Religious
53	Religious	isa'nın her an her yerde var olduğu inancı ile ilgili	ubiquitarian adj.
54	Religious	isa'nın her an her yerde var olduğu inancında	ubiquitarian adj.
55	Religious	sunağın olduğu yerde	altarwise adv.
Environment
56	Environment	(ücra bir yerde olduğu için) çıkarılması zor doğalgaz	stranded natural gas n.
57	Environment	daha önceden var olduğu bilinmeyen bir yerde ortaya çıkan canlı	immigrant n.
Military
58	Military	olduğu yerde saymak	mark time v.