1 |
darken |
karartmak |
v. |
|
- The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
- He darkened the room.
- O, odayı kararttı.
- Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
- He darkened the room.
- Odayı kararttı.
- The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık Tom'un zihnini karartmaya başladı.
Show More (2)
|
2 |
darken |
kararmak |
v. |
|
- The sky started to darken.
- Gökyüzü kararmaya başladı.
- His face darkened after receiving the news.
- Haberi aldıktan sonra adamın yüzü karardı.
- The sky suddenly began to darken.
- Gökyüzü aniden kararmaya başladı.
Show More (0)
|
3 |
darken |
(içini) karartmak |
v. |
|
- The bleak outlook darkened their spirits.
- Kasvetli görünüm içlerini karartıyordu.
Show More (-2)
|
4 |
darken |
koyulaştırmak |
v. |
|
- You should darken the colours a little.
- Renkleri biraz koyulaştırmalısın.
Show More (-2)
|