1 |
date |
(biriyle) çıkmak |
v. |
|
- Did you hear? Liam and Fiona are dating again.
- Duydunuz mu? Liam ve Fiona tekrar çıkmaya başlamışlar.
- She dated this father, and he was not the only one.
- Bu babayla çıkıyordu ve çıktığı tek kişi de o değildi.
- She has never been asked out on a date.
- Ona hiç çıkma teklifi edilmedi.
- Do you ever date her?
- Onunla hiç çıkıyor musunuz?
- No one has ever asked Mary out on a date.
- Hiç kimse Mary'ye çıkma teklif etmedi.
- Tom has been dating Mary for about three years.
- Tom yaklaşık üç yıldır Mary ile çıkıyor.
- After eight months, he eventually started dating girls again.
- Sekiz ay sonra, nihayet gene kızlarla çıkmaya başladı.
- Aren't you a little too young to be dating a guy as old as Tom?
- Tom kadar yaşlı bir adamla çıkmak için biraz çok genç değil misin?
- Tom, is it true you're dating Mary?
- Tom, Mary ile çıktığın doğru mu?
- There's a rumor going around that you two are dating.
- Ortada ikinizin çıktığına dair dolaşan bir söylenti var.
- Don't tell me you dated him?
- Onunla çıktığını söyleme?
- He's dating my sister.
- Kız kardeşimle çıkıyor.
- Aren't you still dating Tom?
- Hâlâ Tom'la çıkmıyor musun?
- Is Tom still dating Mary?
- Tom Mary ile hâlâ çıkıyor mu?
- I can't believe Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıktıklarına inanamıyorum.
- Tom and Mary have been dating for a while.
- Tom ve Mary bir süredir çıkıyorlardı.
- Aren't you a little too young to be dating a guy as old as Tom?
- Tom kadar yaşlı bir adamla çıkmak için biraz genç değil misin?
- Now that Tom and Mary have broken up, it's probably OK to ask her out on a date.
- Tom ve Mary ayrıldığına göre, o kıza çıkma teklif etmekte bir sakınca yok.
- It's not a good idea to date your neighbor.
- Komşunla çıkmak iyi bir fikir değil.
- Have you been dating anyone else?
- Başka biriyle çıkıyor muydun?
- We have been dating for three months.
- Üç aydır çıkıyoruz.
- Is she dating someone?
- Biriyle mi çıkıyor?
- Fadil was dating a Muslim woman from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı bir Müslüman kadınla çıkıyordu.
- Tom is apparently dating a girl named Mary.
- Tom görünüşe göre Mary adında bir kızla çıkıyor.
- We used to date.
- Eskiden çıkıyorduk.
- Tom is still dating Mary, isn't he?
- Tom hala Mary ile çıkıyor, değil mi?
- Tom and Mary aren't really dating, are they?
- Tom ve Mary gerçekten çıkmıyorlar, değil mi?
- Why didn't you just tell me that you're dating Tom?
- Neden bana Tom'la çıktığını söylemedin?
- Tom used to date my daughter.
- Tom eskiden kızımla çıkıyordu.
- When he got her alone for a moment, he asked for a date.
- Onunla bir anlığına yalnız kaldığında, ona çıkma teklif etti.
- Are you going to tell me that you and Tom never dated?
- Bana senin ve Tom'un hiç çıkmadığını mı söyleyeceksin?
- I don't want you to date her.
- Onunla çıkmanı istemiyorum.
- Tom wouldn't let me date his daughter.
- Tom kızıyla çıkmama izin vermedi.
- I'm not dating him.
- Onunla çıkmıyorum.
- Didn't you know Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını bilmiyor muydun?
- Tell Tom I don't want him dating my daughter.
- Tom'a kızımla çıkmasını istemediğimi söyle.
- I don't want you to date him.
- Onunla çıkmanı istemiyorum.
- She has never gone on a date with him.
- Onunla hiç çıkmamış.
- Tom and John are both dating women named Mary.
- Tom ve John, Mary adında bir kadınla çıkıyorlar.
- I dated Mary for a while.
- Bir süre Mary ile çıktım.
- Are you dating her?
- Onunla çıkıyor musun?
- Are they friends or are they dating?
- Arkadaş mı yoksa çıkıyorlar mı?
- Did you know that there's a rumor going around that you two are dating?
- İkinizin çıktığına dair bir söylenti olduğunu biliyor muydun?
- I won't allow you to date my sister.
- Kız kardeşimle çıkmana izin vermeyeceğim.
- How long have you been dating?
- Ne zamandır çıkıyorsunuz?
- Mary turned me down when I asked her on a date.
- Ona çıkma teklif ettiğimde Mary beni reddetti.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- Tom didn't want me to tell you this, but he's still dating Mary.
- Tom bunu sana söylememi istemedi ama hâlâ Mary ile çıkıyor.
- He's dating my daughter.
- O benim kızımla çıkıyor.
- How long have Tom and Mary been dating?
- Tom ve Mary ne zamandır çıkıyorlar?
- We're not dating.
- Biz çıkmıyoruz.
- Tom can't quite believe Mary is really going on a date with him this Friday night.
- Tom, Mary'nin bu Cuma gecesi onunla çıkacağına pek inanamıyor.
- Aren't you still dating the same girl?
- Hala aynı kızla çıkmıyor musun?
- Dating a much younger girl wasn't a problem for him.
- Çok daha genç bir kızla çıkmak onun için sorun değildi.
- After Tom broke up with Mary, he started dating Alice.
- Tom Mary'den ayrıldıktan sonra Alice ile çıkmaya başladı.
- Would you date a man thirty years older than you?
- Senden 30 yaş büyük bir adamla çıkar mıydın?
- Dan didn't want his daughter Linda to date Matt.
- Dan kızı Linda'nın Matt'le çıkmasını istemiyordu.
- I don't approve of them dating each other.
- Birbirleriyle çıkmalarını onaylamıyorum.
- Is Tom dating someone?
- Tom biriyle mi çıkıyor?
- I thought you were dating him.
- Onunla çıktığını sanıyordum.
- Can I go on a date with Ken, Mom?
- Ken'le çıkabilir miyim anne?
- Fadil started dating Dania.
- Fadıl, Dania ile çıkmaya başladı.
- Tony started dating Angela five months ago.
- Tony, Angela'yla beş ay önce çıkmaya başladı.
- We're not officially dating.
- Resmi olarak çıkmıyoruz.
- Why didn't you just tell me that you're dating Tom?
- Tom'la çıktığını neden sadece bana söylemedin?
- Tom is just dating her to make you jealous.
- Tom sadece seni kıskandırmak için onunla çıkıyor.
- I'd like your permission to date your daughter.
- Kızınızla çıkmak için izninizi istiyorum.
- Tom is the guy Mary is dating.
- Mary'nin çıktığı adam Tom.
- Sami and Layla started dating nearly 16 years ago.
- Sami ve Layla yaklaşık 16 yıl önce çıkmaya başladılar.
- Tom is still dating Mary.
- Tom hala Mary ile çıkıyor.
- If you like Tom so much, why not break up with me and date him?
- Madem Tom'u bu kadar seviyorsun, neden benden ayrılıp onunla çıkmıyorsun?
- Beth told Chris that if he didn't take a bath, she wouldn't go on a date with him.
- Beth, Chris'e eğer banyo yapmazsa onunla çıkmayacağını söyledi.
- The only girl Tom has ever dated is Mary.
- Tom'un çıktığı tek kız Mary'dir.
- She's dating my brother.
- Erkek kardeşimle çıkıyor.
- Tom and Mary were dating.
- Tom ve Mary çıkıyorlardı.
- Did you know Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını biliyor muydun?
- We've only been dating three weeks.
- Biz sadece üç haftadır çıkıyoruz.
- I want to date other women.
- Başka kadınlarla çıkmak istiyorum.
- I thought you might be interested to know that Tom and Mary have quit dating each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıkmayı bıraktıklarını bilmek ilginizi çekebilir diye düşündüm.
- Dan dated Linda when she was a teenager.
- Dan, Linda gençken onunla çıkıyordu.
- Tom dated Mary for a long time.
- Tom uzun zaman Mary'yle çıkmıştı.
- Teachers can't date students and hope to keep their jobs.
- Öğretmenler işlerini kaybetmemek için öğrencileriyle çıkamazlar.
- I was wondering if Tom and Mary are dating.
- Tom ve Mary'nin çıkıp çıkmadıklarını merak ediyordum.
- Tom and Mary dated each other for three years.
- Tom ve Mary birbirleriyle üç yıl çıktılar.
- Tom is dating a woman named Mary.
- Tom, Mary adında bir kadınla çıkıyor.
- He asked me out on a date.
- Bana çıkma teklif etti.
- There were many boys who were interested in dating Mary.
- Mary ile çıkmak isteyen birçok oğlan vardı.
- Tom and Mary have started dating.
- Tom ve Mary çıkmaya başladılar.
- Don't tell me you dated her?
- Onunla çıktığını söyleme?
- Sami dated more than a dozen women in Cairo.
- Sami Kahire'de bir düzineden fazla kadınla çıktı.
- They aren't dating.
- Çıkmıyorlar.
- I told Tom not to date Mary.
- Tom'a Mary'le çıkmamasını söyledim.
- How long have Tom and Mary been dating each other?
- Tom ve Mary ne zamandır çıkıyorlar?
- Tom wondered how long John and Mary had been dating.
- Tom, John ve Mary'nin ne kadar zamandır çıktıklarını merak etti.
- They had been dating for two years before getting married.
- Evlenmeden önce iki yıldır çıkıyorlardı.
- I'm dating someone else.
- Başkasıyla çıkıyorum.
- Sami dated black girls.
- Sami siyah kızlarla çıkıyordu.
- Fadil and Layla dated each othe for about a year.
- Fadıl ve Layla yaklaşık bir yıl çıktılar.
- I thought you were dating her.
- Ben de onunla çıktığını sanıyordum.
- Tom and Mary are dating.
- Tom ve Mary çıkıyorlar.
- Old women like dating young men.
- Yaşlı kadınlar genç erkeklerle çıkmayı sever.
- Are you two still dating other?
- Siz ikiniz hala çıkıyor musunuz?
- Are you two really dating?
- Siz ikiniz gerçekten çıkıyor musunuz?
- Aren't you still dating the same girl?
- Hâlâ aynı kızla çıkmıyor musun?
- Tom asked Mary for a date, but she turned him down.
- Tom, Mary'den çıkma teklif etti ama Mary onu reddetti.
- Tom started dating Mary last year.
- Tom geçen yıl Mary ile çıkmaya başladı.
- I just told them we're dating.
- Az önce onlara çıktığımızı söyledim.
- Sami dated Layla for a few weeks.
- Sami, Layla ile birkaç hafta çıktı.
- Did you know that there's a rumor going around that you two are dating?
- Ortada ikinizin çıktığına dair bir söylenti dolaştığını biliyor muydun?
- I thought you didn't approve of Tom dating Mary.
- Tom'un Mary ile çıkmasını onaylamadığını sanıyordum.
- Layla and Sami started dating.
- Layla ve Sami çıkmaya başladılar.
- How long have Tom and Mary been dating each other?
- Tom ve Mary ne kadar bir süredir birbirleriyle çıkıyorlar?
- Aren't you two dating each other?
- Siz ikiniz birbirinizle çıkıyor musunuz?
- Mary dated Tom's brother before she dated him.
- Mary Tom'la çıkmadan önce onun erkek kardeşiyle çıkıyordu.
- If you like Tom so much, why not break up with me and date him?
- Eğer Tom'u çok seviyorsan neden benimle ayrılmıyorsun ve onunla çıkmıyorsun?
- I think you've been dating Tom too long.
- Uzun süredir Tom'la çıktığını düşünüyorum.
- Mary is dating two different guys at the same time.
- Mary aynı anda iki farklı adamla çıkıyor.
- She has never been asked out on a date.
- Ona hiç çıkma teklif edilmedi.
- Mary and I dated for three years.
- Mary ve ben üç yıl çıktık.
- She used to date him.
- Eskiden onunla çıkıyordu.
- Beth told Chris that if he didn't take a bath, she wouldn't go on a date with him.
- Beth Chris'e eğer banyo yapmazsa onunla çıkmayacağını söyledi.
- Do you want to keep dating Tom?
- Tom'la çıkmaya devam etmek istiyor musun?
- Tom has been dating Mary for three months.
- Tom üç aydır Mary ile çıkıyor.
- Are Tom and Mary dating?
- Tom ve Mary çıkıyor mu?
- Tom is just dating her to make you jealous.
- Tom seni kıskandırmak için onunla çıkıyor.
- Dan and Linda started to date.
- Dan ve Linda çıkmaya başladı.
- Mary started to date a man she met at a dinner party.
- Mary bir akşam yemeği partisinde tanıştığı bir adamla çıkmaya başladı.
- How many dates have you been on since you and Tom broke up?
- Tom'la ayrıldığınızdan beri kaç kişiyle çıktın?
- Tom dated Mary for three years.
- Tom üç yıl boyunca Mary ile çıktı.
- Tom had never been on a date before.
- Tom daha önce hiç çıkmamıştı.
- Don't even think of asking me to let you date my daughter.
- Kızımla çıkmana izin vermemi istemeyi düşünme bile.
- Tom had no idea who Mary was dating.
- Tom, Mary'nin kiminle çıktığı konusnda hiçbir fikri yoktu.
- They had been dating for two years before getting married.
- Evlenmeden önce iki yıl çıkmışlardı.
- Dan was glad to hear that Linda no longer dated Matt.
- Dan, Linda'nın artık Matt'le çıkmadığını duyduğuna sevindi.
- I've never dated her!
- Onunla hiç çıkmadım!
- I'm pretty sure Tom is dating Mary.
- Tom'un Mary ile çıktığından oldukça eminim.
- Your son is dating my daughter.
- Oğlunuz kızımla çıkıyor.
- I don't want you to date Tom.
- Tom'la çıkmanı istemiyorum.
- Are you dating him?
- Onunla çıkıyor musun?
- Stop dating losers!
- Eziklerle çıkmayı bırak!
- Aren't you dating anyone?
- Kimseyle çıkmıyor musun?
- He was dating a woman almost as old as his mother.
- Neredeyse annesi yaşında bir kadınla çıkıyordu.
- Tom and Mary have been dating for a while.
- Tom ve Mary bir süredir çıkıyorlar.
- Tom never thought for a second that Mary would ever go on a date with him.
- Tom, Mary'nin onunla çıkacağını bir an bile düşünmedi.
- He's dating my sister.
- O kız kardeşimle çıkıyor.
- Tom and Mary are now dating.
- Tom ve Mary şimdi çıkıyorlar.
- I'd like your permission to date your daughter.
- Kızınla çıkmak için iznini istiyorum.
- You're dating Tom, aren't you?
- Tom'la çıkıyorsun, değil mi?
- We dated in high school.
- Lisede çıktık.
- Have you been dating anyone else?
- Başka biriyle çıkıyor musun?
- Tom asked Mary out on a date.
- Tom Mary'ye çıkma teklif etti.
- Tom has been dating Mary.
- Tom Mary ile çıkıyor.
- Sami was dating 19-year-old Layla.
- Sami 19 yaşındaki Layla ile çıkıyordu.
- Are you still dating Tom?
- Hâlâ Tom'la mı çıkıyorsun?
- Aren't you guys still dating?
- Siz hala çıkmıyor musunuz?
- I'm not dating Mary.
- Mary ile çıkmıyorum.
- Aren't you the girl Tom has been dating?
- Tom'un çıktığı kız sen değil misin?
- Are you two still dating other?
- Siz hâlâ çıkıyor musunuz?
- I started dating Tom when I was in high school.
- Tom'la lisedeyken çıkmaya başlamıştım.
- Tom and Mary are now dating.
- Tom ve Mary artık çıkıyor.
- Tom is dating an exchange student from China.
- Tom, Çinli bir değişim öğrencisiyle çıkıyor.
- Mary has been dating a part-time janitor.
- Mary yarı zamanlı bir hademeyle çıkıyordu.
- Sami dated a deaf-mute woman.
- Sami sağır dilsiz bir kadınla çıktı.
- Tom didn't want anyone to know that he had been dating Mary.
- Tom, Mary ile çıktığını kimsenin bilmesini istemiyordu.
- Tom's younger brother is dating Mary's older sister.
- Tom'un küçük erkek kardeşi Mary'nin ablasıyla çıkıyor.
- Did you ever date them?
- Onlarla hiç çıktın mı?
- Don't tell me you dated Tom.
- Tom'la çıktığını söyleme.
- Sami didn't date anybody else.
- Sami başka kimseyle çıkmadı.
- I didn't know Tom was famous when we started dating.
- Çıkmaya başladığımızda Tom'un ünlü olduğunu bilmiyordum.
- Tom asked me out on a date.
- Tom bana çıkma teklif etti.
- We dated on a semi regular basis until she moved to Australia.
- Avustralya'ya taşınana kadar yarı düzenli olarak çıktık.
- Tom has been dating Mary for almost three years.
- Tom neredeyse üç yıldır Mary ile çıkıyor.
- Would you ever consider dating your best friend's ex-boyfriend?
- Hiç en iyi arkadaşının eski erkek arkadaşı ile çıkmayı düşünür müsünüz?
- Are you guys still dating each other?
- Hala birbirinizle çıkıyor musunuz?
- Do you date younger men?
- Kendinden genç erkeklerle çıkıyor musun?
- We had been dating for a year.
- Bir yıldır çıkıyorduk.
- Do you think Tom and Mary are too young to date?
- Tom ve Mary'nin çıkmak için çok genç olduklarını mı düşünüyorsunuz?
- I'm not dating her.
- Onunla çıkmıyorum.
- Dating Tom wasn't such a good idea.
- Tom'la çıkmak o kadar da iyi bir fikir değildi.
- Did you know Tom dated Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını biliyor muydun?
- Tom and I dated a long time ago.
- Tom ve ben uzun zaman önce çıktık.
- Did Mary tell you that she thinks Tom and me are dating?
- Mary sana Tom ve benim çıktığımızı düşündüğünü mü söyledi?
- Are you still dating Tom?
- Hala Tom'la çıkıyor musun?
- Tom has started dating again.
- Tom tekrar çıkmaya başladı.
- I dated Mary for a while.
- Mary ile bir süre çıktım.
- Tom and I have started dating.
- Tom ve ben çıkmaya başladık.
- I think Tom is too young to be dating.
- Bence Tom biriyle çıkmak için çok genç.
- He's dating my daughter.
- Kızımla çıkıyor.
- Tom persuaded Mary to go on a date with him.
- Tom, Mary'yi onunla çıkmaya ikna etti.
- She says she's not dating anyone now, but I don't believe her.
- Artık kimseyle çıkmadığını söylüyor ama ben ona inanmıyorum.
- Are you guys still dating?
- Siz hâlâ çıkıyor musunuz?
- My parents wouldn't let me date who I wanted to date.
- Ailem istediğim kişiyle çıkmama izin vermezdi.
- Tom says he's dated three different women named Mary.
- Tom, Mary adında üç farklı kadınla çıktığını söylüyor.
- Is it true that Tom and Mary are dating?
- Tom ve Mary'nin çıktıkları doğru mu?
- Tom persuaded Mary to go on a date with him.
- Tom kendisiyle çıkması için Mary'yi ikna etti.
- My parents won't let me date.
- Ailem biriyle çıkmama izin vermiyor.
- Are you still dating him?
- Onunla hâlâ çıkıyor musun?
- Sami was dating.
- Sami biriyle çıkıyordu.
- Sami started dating again.
- Sami yeniden birileriyle çıkmaya başladı.
- Tom told me you and Mary were dating.
- Tom bana senin Mary ile çıktığını söyledi.
- He never dates older women.
- Asla kendinden yaşlı kadınlarla çıkmaz.
- Tom and Mary started dating each other quite recently.
- Tom ve Mary yakın zamanda çıkmaya başladılar.
- You're not like other girls I've dated.
- Çıktığım diğer kızlar gibi değilsin.
- Tom and Mary dated for three years.
- Tom ve Mary üç yıl çıktı.
- Tom wouldn't like it if he knew Mary and John were dating.
- Tom, Mary ve John'un çıktığını bilseydi bundan hoşlanmazdı.
- Are you guys dating now?
- Şimdi çıkıyor musunuz?
- I started dating Tom when I was in high school.
- Lisedeyken Tom'la çıkmaya başladım.
- Tom can't quite believe that Mary is really going on a date with him this Friday night.
- Tom, Mary'nin bu Cuma gecesi onunla çıkacağına inanamıyor.
- Did you ever date them?
- Hiç onlarla çıktın mı?
- I'm not dating Mary.
- Mary'yle çıkmıyorum.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fazıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmıştı.
- Tom and Mary dated for 3 years.
- Tom ve Mary üç yıl çıktı.
- Tom never thought for a second that Mary would ever go on a date with him.
- Tom Mary'nin onunla çıkacağını bir an için düşünmedi.
- Who told you that Tom and I are dating?
- Tom ve benim çıktığımı kim sana söyledi?
- Are you two really dating again?
- Siz ikiniz gerçekten tekrar çıkıyor musunuz?
- We've only been dating three weeks.
- Sadece üç haftadır çıkıyoruz.
- Tom dated my mother before she got married to my father.
- Tom, babamla evlenmeden önce annemle çıkıyordu.
- Tom went on one date with Mary.
- Tom, Mary ile bir kez çıktı.
- Fred took a liking to Jane and started dating her.
- Fred Jane'den hoşlandı ve onunla çıkmaya başladı.
- Mary is dating two guys at the same time.
- Mary aynı anda iki erkekle çıkıyor.
- I didn't know you were dating Tom.
- Tom'la çıktığını bilmiyordum.
- You have no right to tell me who I can or can't date.
- Kiminle çıkabileceğimi ya da çıkamayacağımı bana söyleme hakkın yok.
- Tom dated Mary for a long time.
- Tom, Mary ile uzun süre çıktı.
- Tom has started dating Mary again.
- Tom yine Mary ile çıkmaya başladı.
- We've been dating three years.
- Üç yıldır çıkıyoruz.
- Tom didn't actually ever go on a date with Mary.
- Tom aslında Mary ile hiç çıkmadı.
- I had to beg Tom to ask Mary out on a date.
- Tom'a Mary'ye çıkma teklif etmesi için yalvarmak zorunda kaldım.
- Tom and Mary started dating each other quite recently.
- Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.
- Tom is on a date.
- Tom biriyle çıkıyor.
- Tom and Mary are still dating each other.
- Tom ve Mary hala birbirleriyle çıkıyorlar.
- Tom is the guy Mary is dating.
- Tom, Mary'nin çıktığı adam.
- Aren't you two dating each other?
- Siz ikiniz birbirinizle çıkmıyor musunuz?
- Tom doesn't like the fact that Mary is dating John.
- Tom, Mary'nin John'la çıkıyor olmasından hoşlanmıyordu.
- Didn't you know that Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını bilmiyor muydun?
- Are you dating her?
- Onunla mı çıkıyorsun?
- Tom never objected to me dating his daughter.
- Tom kızıyla çıkmama hiç itiraz etmedi.
- Tom and John are both dating girls named Mary.
- Tom ve John, Mary adındaki kızlarla çıkıyorlar.
- You should ask Mary out on a date.
- Mary'ye çıkma teklif etmelisin.
- Layla was secretly dating not one but two men.
- Layla gizlice bir değil iki erkekle çıkıyordu.
- Tom dated my mother before she got married to my father.
- Annem babamla evlenmeden önce Tom onunla çıkıyordu.
- I've never dated a Canadian girl.
- Hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- Are you asking me out on a date?
- Bana çıkma mı teklif ediyorsun?
- Are you dating anybody?
- Biriyle çıkıyor musun?
- After eight months passed and his broken heart healed, George eventually started dating girls again.
- Sekiz ay geçtikten ve kırık kalbi iyileştikten sonra, George sonunda tekrar kızlarla çıkmaya başladı.
- I'm not going to let Tom date my daughter.
- Tom'un kızımla çıkmasına izin vermeyeceğim.
- The problem was I didn't know Tom was dating Mary.
- Sorun şu ki, Tom'un Mary ile çıktığını bilmiyordum.
- Are you still dating her?
- Hala onunla mı çıkıyorsun?
- Tom told me you and Mary were dating.
- Tom bana Mary ile çıktığını söyledi.
- When was the last time you were on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
- Can you imagine dating Mary, for example?
- Mesela Mary ile çıktığını hayal edebiliyor musun?
- Is Tom ready to start dating?
- Tom biriyle çıkmaya hazır mı?
- Why don't you two go on a date together?
- Neden ikiniz beraber çıkmıyorsunuz?
- Tom started dating Mary last year.
- Tom geçen sene Mary ile çıkmaya başladı.
- Did you know that Tom and Mary were dating?
- Tom ve Mary'nin çıktığını biliyor muydun?
- Tom is dating my daughter.
- Tom kızımla çıkıyor.
- Is it true that you dated Tom in high school?
- Lisedeyken Tom'la çıktığın doğru mu?
- Are you and Tom dating?
- Sen ve Tom'la çıkıyor musun?
- I asked her out on a date.
- Ona çıkma teklif ettim.
- Tom has been dating Mary.
- Tom, Mary ile çıkıyor.
- Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary eskiden birbirleriyle çıkıyorlardı.
- You don't date, do you?
- Çıkmıyorsun, değil mi?
- I didn't know Tom and Mary were dating.
- Tom ve Mary'nin çıktığını bilmiyordum.
- Sami started dating Layla.
- Sami, Layla ile çıkmaya başladı.
- I thought you stopped dating him.
- Onunla çıkmayı bıraktığını sanıyordum.
- Tom and Mary haven't been dating long.
- Tom ve Mary çıkmaya başlayalı uzun zaman olmadı.
- Do you want to keep dating her?
- Onunla çıkmaya devam etmek istiyor musun?
- I don't want you to date them.
- Onlarla çıkmanı istemiyorum.
- Mary has never been asked out on a date.
- Mary'ye hiç çıkma teklifi edilmedi.
- After eight months, he eventually started dating girls again.
- Sekiz ay sonra sonunda tekrar kızlarla çıkmaya başladı.
- I've started dating again.
- Tekrar çıkmaya başladım.
- You're too young to be dating.
- Birileriyle çıkmak için çok gençsin.
- Do you think Tom would go on a date with me?
- Tom'un benimle çıkacağını düşünüyor musun?
- How did you know Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını nasıl bildin?
- Tom dated Mary when they were both teenagers.
- Her ikisi de gençken Tom Mary ile çıkıyordu.
- Do you think Tom would consider dating my younger sister?
- Sence Tom küçük kız kardeşimle çıkmayı düşünür mü?
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
- Geriye dönüp baktığında, Tom iki kız kardeşle aynı anda çıkmaması gerektiğini fark etti.
- I just told him we're dating.
- Az önce ona çıktığımızı söyledim.
- It's not a good idea to date your neighbor.
- Komşunuzla çıkmak iyi bir fikir değil.
- Are you dating anyone?
- Birisiyle çıkıyor musun?
- Tom is dating an exchange student from China.
- Tom, Çin'den gelen bir değişim öğrencisiyle çıkıyor.
- Did you ever date her?
- Onunla hiç çıktın mı?
- Fadil was dating a Muslim woman from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan Müslüman bir kadınla çıkıyordu.
- I didn't know they were dating.
- Onların çıktığını bilmiyordum.
- Tom started dating Mary when they were in high school.
- Tom, Mary ile lisedeyken çıkmaya başlamıştı.
- Fadil and Layla had been dating for a while.
- Fadıl ve Leyla bir süredir çıkıyorlardı.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan Müslüman bir kızla çıkıyordu.
- Sami dated a white girl.
- Sami beyaz bir kızla çıktı.
- I thought Tom and Mary were dating each other.
- Tom ve Mary'nin birbirleriyle çıktıklarını sanıyordum.
- I know you're dating again.
- Tekrar çıkmaya başladığını biliyorum.
- Tom and Mary dated each other for three years.
- Tom ve Mary üç yıl boyunca birbirleriyle çıktılar.
- How long did you and Tom date each other?
- Tom'la ne kadar süre çıktınız?
- Now that Tom and Mary have broken up, it's probably OK to ask her out on a date.
- Tom ve Mary ayrıldığına göre, ona çıkma teklif etmekte bir sakınca yok.
- Aren't you guys still dating each other?
- Siz hala çıkmıyor musunuz?
- When was the last time you went on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
- Tom and Mary are still dating each other.
- Tom ve Mary hâlâ birbirleriyle çıkıyorlar.
- Sami was dating 19-year-old Layla.
- Sami 19 yaşındaki Leyla'yla çıkıyordu.
- I'm not asking you to go on a date with Tom.
- Ben Tom'la çıkmanı istemiyorum.
- Who told you that Tom and I are dating?
- Tom'la çıktığımızı sana kim söyledi?
- He apparently dates a Japanese girl called Tatoeba.
- Görünüşe göre Tatoeba adında bir Japon kızla çıkıyor.
- If you like Tom so much, why not break up with me and date him?
- Madem Tom'dan bu kadar hoşlanıyorsun, neden benden ayrılıp onunla çıkmıyorsun?
- We're dating.
- Biz çıkıyoruz.
- Tom has never been on a date.
- Tom hiç biriyle çıkmamış.
- Tom and Mary have recently started dating.
- Tom ve Mary yakın zamanda çıkmaya başladılar.
- Your son is dating my daughter.
- Oğlun benim kızımla çıkıyor.
- Tom doesn't seem to mind that his daughter is dating John.
- Tom kızının John'la çıkmasını umursamıyor gibi görünüyor.
- Tom started dating Mary when they were in high school.
- Tom onlar lisedeyken Mary ile çıkmaya başladı.
- You don't like me, but you were dating me?
- Benden hoşlanmıyorsun ama benimle çıkıyor muydun?
- Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
- Tom started dating Mary three months ago.
- Tom, Mary ile üç ay önce çıkmaya başladı.
- I thought you were dating Tom.
- Tom'la çıktığını sanıyordum.
- Who told you that Tom and Mary were dating?
- Tom ve Mary'nin çıktığını sana kim söyledi?
- Did Tom ask you on a date?
- Tom sana çıkma teklif etti mi?
- When did you start dating?
- Ne zaman çıkmaya başladınız?
- Tom has gone on dates with both Mary and Alice.
- Tom hem Mary hem de Alice ile çıktı.
- Tom brought me here on our first date.
- Tom ilk çıkmamızda beni buraya getirdi.
- Layla was secretly dating not one but two men.
- Leyla gizlice bir değil iki erkekle çıkıyordu.
- I didn't know Tom was dating Mary.
- Tom'un Mary ile çıktığını bilmiyordum.
- You're dating her, aren't you?
- Sen onunla çıkıyorsun, değil mi?
- We're not officially dating.
- Biz resmi olarak çıkmıyoruz.
- Tom had no idea who Mary was dating.
- Tom'un Mary'nin kiminle çıktığı hakkında hiçbir fikri yoktu.
- Tom dated Mary for three years.
- Tom, Mary ile üç yıl çıktı.
- I was wondering if Tom and Mary are dating.
- Tom ve Mary çıkıyor mu diye merak ediyordum.
- Tom and Mary have started dating each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle çıkmaya başladılar.
- I've never dated anyone taller than me.
- Benden uzun biriyle hiç çıkmadım.
- I don't want Tom to know that Mary and I went on a date.
- Tom'un Mary ve benim çıktığımızı bilmesini istemiyorum.
- Tom and I've started dating.
- Tom ve ben çıkmaya başladık.
- Tom and Mary aren't dating.
- Tom ve Mary çıkmıyorlar.
- Mary doesn't know it, but Tom is also dating Alice.
- Mary'nin haberi yok ama Tom, Alice'le de çıkıyor.
- Tom dated Mary when they were both teenagers.
- İkisi de gençken Tom, Mary ile çıkıyordu.
- Are they friends or are they dating?
- Onlar arkadaşlar mı yoksa çıkıyorlar mı?
- Tom isn't dating Mary.
- Tom, Mary ile çıkmıyor.
- Are you dating Tom?
- Tom'la çıkıyor musun?
- Aren't you dating anybody?
- Biriyle çıkmıyor musun?
- Tom, is it true you're dating Mary?
- Mary'yle çıktığın doğru mu, Tom?
- He discovered that she had dated his best friend.
- Karısının en iyi arkadaşıyla çıktığını öğrendi.
- Layla avoided dating for many years.
- Layla yıllarca biriyle çıkmaktan kaçındı.
- Tom and I are dating.
- Tom ve ben çıkıyoruz.
- Tom has started dating Mary again.
- Tom, Mary ile yeniden çıkmaya başladı.
- Sami and Layla are dating.
- Sami ve Layla çıkıyorlar.
- I thought that you were dating Tom.
- Tom'la çıktığını sanıyordum.
- Can you help me get a date?
- Biriyle çıkmama yardım eder misin?
- We never dated, but we kissed once.
- Hiç çıkmadık ama bir kez öpüştük.
- Tom and Mary are on a date.
- Tom ve Mary çıkıyorlar.
- Tom and Mary have been dating for three months.
- Tom ve Mary üç aydır çıkıyorlar.
- Tom is dating my sister.
- Tom kız kardeşimle çıkıyor.
- Linda's father didn't allow her to date.
- Linda'nın babası biriyle çıkmasına izin vermiyordu.
- I'm not dating anybody right now.
- Şu anda kimseyle çıkmıyorum.
- Next Friday, I'm going on a date with a girl named Mary.
- Gelecek cuma Mary isimli bir kızla çıkacağım.
- Tom has started dating a new girl, but he hasn't told Mary about it.
- Tom yeni bir kızla çıkmaya başladı ama Mary'ye bundan bahsetmedi.
- Do you think Tom and Mary are too young to date?
- Sence Tom ve Mary çıkmak için çok mu küçükler?
- I didn't know they were dating.
- Çıktıklarını bilmiyordum.
- Tom has started dating Mary.
- Tom, Mary ile çıkmaya başladı.
- Do you want to keep dating them?
- Onlarla çıkmaya devam etmek ister misin?
- She started dating boys much older than her.
- Kendisinden çok daha büyük erkeklerle çıkmaya başladı.
- We were dating at the time.
- Biz o zaman çıkıyorduk.
- Do you want to keep dating them?
- Onlarla çıkmaya devam etmek istiyor musun?
- Sami was dating a few girls, but nothing serious.
- Sami birkaç kızla çıkıyordu ama ciddi bir şey değildi.
- Old women like dating young men.
- Yaşlı kadınlar, genç erkeklerle çıkmaktan hoşlanırlar.
- Mary started to date a man she met at a dinner party.
- Mary bir akşam yemeğinde tanıştığı bir adamla çıkmaya başladı.
- Sami was dating a girl named Layla.
- Sami, Layla adında bir kızla çıkıyordu.
- Rumors that Tom and Mary are dating have been swirling for weeks.
- Tom ve Mary'nin çıktıklarına dair söylentiler haftalardır dolaşıyor.
- Tom wanted me to find out who you've been dating.
- Tom kiminle çıktığını öğrenmemi istedi.
- We dated on and off through college.
- Üniversite boyunca aralıklarla çıktık.
- I started dating him.
- Onunla çıkmaya başladım.
- How long did you and Tom date each other?
- Tom'la ne zamandır çıkıyorsunuz?
- He never dates older women.
- Kendinden büyük kadınlarla asla çıkmaz.
- Sami and Layla have dated for years and years.
- Sami ve Layla yıllardır çıkıyorlar.
- Tom was surprised when Mary asked him out on a date.
- Mary ona çıkma teklif ettiğinde Tom şaşırmıştı.
- I thought you were dating him.
- Onunla çıktığını düşündüm.
- I dated Mary for three years.
- Mary ile üç yıl çıktım.
- He discovered that she had dated his best friend.
- Onun kendisinin en iyi arkadaşıyla çıktığını tespit etti.
- Are you still dating Tom?
- Hâlâ Tom ile çıkıyor musun?
- Are you going to tell me that you and Tom never dated?
- Tom'la hiç çıkmadığınızı mı söyleyeceksin?
- Tom is dating a Chinese exchange student.
- Tom bir Çinli değişim öğrencisi ile çıkıyor.
- Is Tom still dating Mary?
- Tom hâlâ Mary ile çıkıyor mu?
- Are you the girl Tom has been dating?
- Tom'un çıktığı kız sen misin?
- Are you still dating Tom?
- Hâlâ Tom'la çıkıyor musun?
- We've only been dating for a month.
- Sadece bir aydır çıkıyoruz.
- When did you two start dating?
- Siz ikiniz ne zaman çıkmaya başladınız?
- Mary doesn't know it, but Tom is also dating Alice.
- Mary bunu bilmiyor ama Tom da Alice ile çıkıyor.
- How did you know Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıktığını nereden biliyordunuz?
- Layla started dating a fellow Egyptian immigrant called Sami.
- Layla, Sami adında Mısırlı bir göçmenle çıkmaya başladı.
- He's just dating her to make you jealous.
- Seni kıskandırmak için onunla çıkıyor.
- I just told her we're dating.
- Az önce ona çıktığımızı söyledim.
- She asked him out on a date.
- Kız ona çıkma teklif etti.
- Sami dated a deaf-mute woman.
- Sami sağır ve dilsiz bir kadınla çıkıyordu.
- I think Tom and Mary are dating.
- Sanırım Tom ve Mary çıkıyorlar.
- Who was your date?
- Çıktığın kişi kimdi?
- Are you guys still dating?
- Hala çıkıyor musunuz?
- Tom isn't dating anyone now.
- Tom şu anda kimseyle çıkmıyor.
- I'm not dating anybody right now.
- Şu an kimseyle çıkmıyorum.
- Tom suspected Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından şüpheleniyordu.
- It's good to know that Dan no longer dates Linda.
- Dan'ın artık Linda ile çıkmadığını bilmek iyi.
- Don't tell me you dated him?
- Bana onunla çıktığını söyleme.
- Are you dating anybody?
- Birisiyle çıkıyor musun?
- Let's go on a date tonight.
- Bu gece biriyle çıkalım.
- I thought Tom had stopped dating Mary.
- Tom'un Mary ile çıkmayı bıraktığını sanıyordum.
- They were dating.
- Çıkıyorlardı.
- Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından hiç haberdar olmadı.
- I finally overcame my shyness and asked him out on a date.
- Sonunda utangaçlığımı yendim ve ona çıkma teklif ettim.
- We dated for three months.
- Üç ay çıktık.
- She's just dating him to make you jealous.
- Seni kıskandırmak için onunla çıkıyor.
- It's good to know that Dan no longer dates Linda.
- Dan'in artık Linda'yla çıkmadığını bilmek güzel.
- I thought you were dating Tom.
- Tom'la çıktığını düşündüm.
- Tom is dating two girls at the same time.
- Tom aynı anda iki kızla çıkıyor.
- Sami wanted to date Layla.
- Sami Layla'yla çıkmak istedi.
- Tom had never been on a date before.
- Tom daha önce hiç biriyle çıkmamıştı.
- Do you want to keep dating him?
- Onunla çıkmaya devam etmek istiyor musun?
- Tom is still dating Mary, isn't he?
- Tom hâlâ Mary ile çıkıyor, değil mi?
- Did you know Tom was dating Mary?
- Tom'un Mary ile çıkacağını biliyor muydunuz?
- Tom wanted to know who Mary had been dating.
- Tom, Mary'nin kiminle çıktığını bilmek istiyordu.
- Tom suspected Mary and John were dating each other.
- Tom, Mary ve John'un birbirleriyle çıktıklarından şüphelendi.
- I'm not asking you to go on a date with Tom.
- Senden Tom'la çıkmanı istemiyorum.
- We have been dating for only a few days.
- Biz yalnızca birkaç gündür çıkıyoruz.
- Tom never dates older women.
- Tom asla yaşlı kadınlarla çıkmaz.
- I know it sounds crazy, but I did see Tom and Mary out on a date.
- Kulağa çılgınca geldiğini biliyorum ama Tom ve Mary'yi çıkarken gördüm.
- There were many boys who were interested in dating Mary.
- Mary ile çıkmak isteyen birçok erkek vardı.
- Tom and Mary went on a date.
- Tom ve Mary çıktılar.
- Are you still dating him?
- Hala onunla mı çıkıyorsun?
- It's not the first time that Tom has dated two girls at the same time.
- Bu Tom'un aynı anda iki kızla çıktığı ilk sefer değil.
- Did you ever date Tom?
- Hiç Tom'la çıktın mı?
- Hey, Tom, are you really dating Mary?
- Hey, Tom, gerçekten Mary'yle çıkıyor musun?
- I started dating Tom.
- Tom'la çıkmaya başladım.
- I've always dated older women.
- Hep yaşlı kadınlarla çıktım.
- We were dating at the time.
- O zamanlar çıkıyorduk.
- I dated a girl like that many years ago.
- Yıllar önce böyle bir kızla çıkmıştım.
- Did you ever date him?
- Hiç onunla çıktın mı?
- I've never dated anyone taller than me.
- Benden daha uzun biriyle hiç çıkmadım.
- Sami dated Layla.
- Sami, Layla'yla çıkıyordu.
- I started dating her.
- Ben de onunla çıkmaya başladım.
- There's a rumor going around that you two are dating.
- İkinizin çıktığına dair bir söylenti dolaşıyor.
- I dated him for two years.
- Onunla iki yıl çıktım.
- Are you still dating the same girl?
- Hala aynı kızla mı çıkıyorsun?
- Would you ever consider dating your best friend's ex-boyfriend?
- En iyi arkadaşınızın eski erkek arkadaşıyla çıkmayı düşünür müydünüz?
- We became friends and started dating.
- Arkadaş olduk ve çıkmaya başladık.
- Was Tom dating anyone?
- Tom biriyle çıkıyor muydu?
- I'm not interested in dating.
- Biriyle çıkmakla ilgilenmiyorum.
- Tom's younger brother is dating Mary's older sister.
- Tom'un küçük kardeşi Mary'nin ablasıyla çıkıyor.
- Tom and Mary dated for 3 years.
- Tom ve Mary 3 yıl çıktılar.
- Tom started dating Mary in high school.
- Tom Mary ile lisede çıkmaya başladı.
- Tom discovered that Mary had dated his best friend.
- Tom, Mary'nin en iyi arkadaşıyla çıktığını öğrendi.
- Dan dated Linda for a very short period of time.
- Dan, Linda ile çok kısa bir süre çıktı.
- I prevail on her to have a date with me.
- Benimle çıkması için onu ikna ettim.
- He asked me out on a date.
- O bana çıkma teklif etti.
- I'm dating a girl named Mary.
- Mary adında bir kızla çıkıyorum.
- Aren't you two dating each other?
- Siz ikiniz çıkmıyor musunuz?
- You're dating him, aren't you?
- Onunla çıkıyorsun, değil mi?
- Don't tell me you dated Tom.
- Tom'la çıktığını bana söyleme.
- Tom has dated both Mary and Alice.
- Tom hem Mary hem de Alice ile çıktı.
- Mary is dating one of the lifeguards.
- Mary can kurtaranlardan biriyle çıkıyor.
- Tom has started dating again.
- Tom yeniden çıkmaya başladı.
- Next Friday, I'm going on a date with a girl named Mary.
- Gelecek Cuma, Mary adında bir kızla çıkacağım.
- Are you and Tom dating?
- Sen ve Tom çıkıyor musunuz?
- I can't believe Tom and Mary used to date each other.
- Tom ve Mary'nin eskiden birbirleriyle çıktıklarına inanamıyorum.
- I thought you and Tom were dating each other.
- Senin ve Tom'un birbirinizle çıktığınızı düşünüyordum.
- Tom and Mary were friends in high school and started dating a few years after graduating.
- Tom ve Mary lisede arkadaştılar ve mezun olduktan birkaç yıl sonra çıkmaya başladılar.
- Mary turned me down when I asked her on a date.
- Mary ona çıkma teklif ettiğimde beni geri çevirmişti.
- I'm not dating her.
- Ben onunla çıkmıyorum.
- Was Tom dating anyone?
- Tom birisiyle çıkıyor muydu?
- Are you two really dating again?
- Siz ikiniz gerçekten çıkıyor musunuz?
- We never dated, but we kissed once.
- Biz asla çıkmadık ama bir kez öpüştük.
- Mary is dating one of the lifeguards.
- Mary cankurtaranlardan biriyle çıkıyor.
- Tom didn't want anyone to know that he had been dating Mary.
- Tom hiç kimsenin Mary ile çıktığını bilmesini istemiyordu.
- Did you ever date Tom?
- Tom'la hiç çıktın mı?
- Don't tell me you dated them?
- Bana onlarla çıktığını söyleme.
- Layla started dating because she desperately wanted to find the perfect man.
- Layla birileriyle çıkmaya başlamıştı çünkü çaresizce mükemmel adamı bulmayı istiyordu.
- Aren't you the girl Tom has been dating?
- Sen Tom'un çıktığı kız değil misin?
- Have you ever dated a girl?
- Hiç bir kızla çıktın mı?
- Tom is dating a Chinese exchange student.
- Tom Çinli bir değişim öğrencisiyle çıkıyor.
- Tom didn't want me to tell you this, but he's still dating Mary.
- Tom bunu sana söylememi istemedi fakat o hâlâ Mary ile çıkıyor.
- I've never dated anyone like Mary.
- Mary gibi biriyle hiç çıkmadım.
- Mary was dating a younger man.
- Mary daha genç bir adamla çıkıyordu.
- I don't date women I work with.
- Birlikte çalıştığım kadınlarla çıkmam.
- Tom and Mary are good friends, but they aren't dating.
- Tom ve Mary iyi arkadaşlar ama çıkmıyorlar.
- Tom has been dating Mary for three months.
- Tom üç ay boyunca Mary ile çıkıyor.
- I think Tom is too young to be dating.
- Bence Tom çıkmak için çok genç.
- Sami and Layla dated for six years.
- Sami ve Layla altı yıl çıktılar.
- Hey, Tom, are you really dating Mary?
- Hey, Tom, gerçekten Mary ile çıkıyor musun?
- How many dates did you go on last month?
- Geçen ay kaç kişiyle çıktınız?
- I'm dating someone else.
- Başka biriyle çıkıyorum.
- Aren't you dating Tom?
- Tom'la çıkmıyor musun?
- Tom has started dating another girl.
- Tom başka bir kızla çıkmaya başladı.
- Tom has never been on a date.
- Tom asla biriyle çıkmadı.
- Are you really going on the date with Tom?
- Gerçekten Tom'la çıkıyor musun?
- I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
- Are you two really dating each other?
- Siz ikiniz gerçekten birbirinizle çıkıyor musunuz?
- Layla and Sami started dating.
- Leyla ve Sami çıkmaya başladılar.
- I've dated a lunatic.
- Bir deliyle çıktım.
- I've never dated a Canadian girl.
- Ben hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- Tom is dating Mary.
- Tom Mary ile çıkıyor.
- Dan didn't even want to date Linda.
- Dan, Linda'yla çıkmak bile istemedi.
- I'm not dating Tom.
- Tom'la çıkmıyorum.
- Are you dating anyone?
- Biriyle çıkıyor musun?
- I want to date other women.
- Diğer kadınlarla çıkmak istiyorum.
- Sami was dating an Egyptian girl.
- Sami Mısırlı bir kızla çıkıyordu.
- Tom won't tell me who he's dating.
- Tom bana kiminle çıktığını söylemiyor.
- Tom never dates older women.
- Tom asla daha yaşlı kadınlarla çıkmaz.
- You can bring a date if you want.
- İstersen çıktığın birini getirebilirsin.
- Tom and Mary dated for three years.
- Tom ve Mary üç yıl çıktılar.
- Tom dated Mary's sister before he dated her.
- Tom, Mary ile çıkmadan önce Mary'nin kız kardeşi ile çıkıyordu.
- I thought that you were dating Tom.
- Tom'la çıktığını düşündüm.
- Tom and Mary dated for a couple of years.
- Tom ve Mary birkaç yıl çıktılar.
- I dated Tom for three years.
- Tom'la üç yıl çıktım.
- Dan was glad to hear that Linda no longer dated Matt.
- Dan Linda'nın artık Matt'le çıkmadığını duyduğuna memnun oldu.
- Tom wanted to ask Mary out on a date.
- Tom Mary'ye çıkma teklif etmek istedi.
- Aren't you dating anybody?
- Kimseyle çıkmıyor musun?
- He started dating her from high school.
- Onunla lisede çıkmaya başladı.
- I thought you and Tom were dating each other.
- Tom'la çıktığınızı sanıyordum.
- Layla started dating a fellow Egyptian immigrant called Sami.
- Leyla, Sami adında Mısırlı bir göçmen arkadaşla çıkmaya başladı.
- When did you start dating?
- Çıkmaya ne zaman başladınız?
- She has been dating him for about two years.
- Onunla yaklaşık iki yıldır çıkıyormuş.
- Are Tom and Mary dating?
- Tom ve Mary çıkıyorlar mı?
- I just told Tom we're dating.
- Tom'a çıktığımızı söyledim.
- Tony started dating Angela five months ago.
- Tony beş ay önce Angela ile çıkmaya başladı.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- You have no right to tell me who I can or can't date.
- Kiminle çıkıp çıkamayacağımı söylemeye hakkın yok.
- I thought you'd stopped dating Tom.
- Tom'la çıkmayı bıraktığını sanıyordum.
- Mary has never been asked out on a date.
- Mary'ye hiç çıkma teklif edilmedi.
- Tom is dating a girl named Mary.
- Tom, Mary adında bir kızla çıkıyor.
- They aren't dating, are they?
- Çıkmıyorlar, değil mi?
- Aren't you guys still dating each other?
- Siz hala birbirinizle çıkmıyor musunuz?
- I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar Mary gibi bir kızla çıkmıştım.
- You're dating her, aren't you?
- Onunla çıkıyorsun, değil mi?
- Tom is still dating Mary.
- Tom hâlâ Mary ile çıkıyor.
- We've been dating for three months.
- Üç aydır çıkıyoruz.
- We have been dating for only a few days.
- Sadece birkaç gündür çıkıyoruz.
- Are you asking me on a date?
- Bana çıkma mı teklif ediyorsun?
- She's dating my brother.
- Kardeşimle çıkıyor.
- Are you two dating each other?
- Siz ikiniz çıkıyor musunuz?
- Tom told me you and Mary were dating.
- Tom bana senin ve Mary'nin çıktığını söyledi.
- I dated a girl like that many years ago.
- Yıllar önce öyle bir kızla çıktım.
- Dan began dating his childhood friend, Linda.
- Dan çocukluk arkadaşı Linda ile çıkmaya başladı.
- Did you ever date him?
- Onunla hiç çıktın mı?
- I didn't know Tom was famous when we started dating.
- Biz çıkmaya başladığımızda Tom'un ünlü olduğunu bilmiyordum.
- They dated just for a year.
- Sadece bir yıl çıktılar.
- Are you still dating her?
- Sen hala onunla çıkıyor musun?
- Dan didn't want his daughter Linda to date Matt.
- Dan, kızı Linda'nın Matt'le çıkmasını istemedi.
- I thought you should know I've been dating Mary.
- Mary ile çıktığımı bilmen gerektiğini düşündüm.
- Tom started dating Mary in high school.
- Tom lisede Mary ile çıkmaya başladı.
- Did you ever date her?
- Hiç onunla çıktın mı?
- I think Tom is too old to be dating my daughter.
- Bence Tom kızımla çıkmak için çok yaşlı.
Show More (539)
|
2 |
date |
randevu |
n. |
|
- We are going to make a date to see my grandmother.
- Büyükannemi görmek için bir randevu ayarlayacağız.
- Then I took her back to her place for another date.
- Sonra onu başka bir randevu için evine götürdüm.
- You live together and you had three dates tonight.
- Aynı evde yaşıyorsunuz ve bu gece üç randevunuz vardı.
- Sheldon, this date is probably my one chance with Penny.
- Sheldon, bu randevu muhtemelen Penny ile tek şansım.
- Maybe not, but check out her date book.
- Belki yoktur, ama randevu defterine bak.
- Then I took her back to her place for another date.
- Daha sonra onu başka bir randevu için evine götürdüm.
- Tom said he wanted to go to the zoo with Mary on their next date.
- Tom sonraki randevularında Mary ile hayvanat bahçesine gitmek istediğini söyledi.
- Frank was waiting with pleasure for the date in the evening.
- Frank akşamki randevuyu zevkle bekliyordu.
- Is it a date?
- O bir randevu mu?
- On a first date, it's best to steer clear of touchy subjects.
- İlk randevuda, hassas konulardan uzak durmak en iyisidir.
- How was your date with Mary last night?
- Dün gece Mary ile randevun nasıldı?
- Tom had a date with Mary last night.
- Tom'un Mary ile dün gece bir randevusu vardı.
- Good luck on your date.
- Randevunda iyi şanslar.
- I thought you had a date.
- Bir randevun olduğunu düşündüm.
- This is a fun date.
- Bu eğlenceli bir randevu.
- How was your date with her?
- Onunla randevun nasıldı?
- Tom has a lunch date with Mary.
- Tom'un Mary ile bir öğle yemeği randevusu var.
- How did your date go with Tom?
- Tom'la randevun nasıl geçti?
- How did your date with her go?
- Onunla randevun nasıl geçti?
- Where's your date tonight?
- Bu akşamki randevun nerede?
- Where's your date tonight?
- Bu geceki randevun nerede?
- Tom had a date.
- Tom'un bir randevusu vardı.
- Can you help me get a date?
- Randevu almama yardım sağlayabilir misin?
- I have a date with him tonight.
- Bu akşam onunla bir randevum var.
- Tom canceled our date last night.
- Tom dün geceki randevumuzu iptal etti.
- What was your first date like?
- İlk randevunuz nasıldı?
- This is where I brought my girlfriend on our first date.
- İlk randevumuzda kız arkadaşımı buraya getirmiştim.
- Tom called Mary and canceled their date.
- Tom Mary'yi aradı ve randevularını iptal etti.
- Tell me how your date went last night.
- Bana dün geceki randevunun nasıl geçtiğini anlat.
- She got all dolled up for her big date.
- Büyük randevusu için süslendi.
- My date was a disaster.
- Randevum tam bir felaketti.
- Tom's date canceled at the last minute.
- Tom'un randevusu son dakikada iptal oldu.
- Tom has a date with Mary Friday evening.
- Tom'un cuma akşamı Mary ile bir randevusu var.
- Bring a date.
- Bir randevu getirin.
- Dating is exhausting.
- Randevular çok yorucu.
- Layla was on her first date with Sami.
- Layla, Sami ile ilk randevusundaydı.
- Layla's first date was a nightmare.
- Layla'nın ilk randevusu tam bir kabustu.
- I've got a date tonight.
- Bu gece bir randevum var.
- Have a good time on your date.
- Randevunda iyi zaman geçir.
- It's not good to sleep with him on the first date.
- İlk randevuda onunla yatmak iyi değildir.
- My date with Tom was an utter disaster.
- Tom'la randevum tam bir felaketti.
- Tom had a date with Mary.
- Tom'un Mary ile randevusu vardı.
- Who said I had a date?
- Bir randevum olduğunu kim söyledi?
- Layla's dream date turned into a nightmare.
- Layla'nın rüya gibi randevusu kabusa dönüştü.
- Online dating can be dangerous.
- Online randevu tehlikeli olabilir.
- I'm sorry I had to cancel our date.
- Üzgünüm, randevumuzu iptal etmek zorunda kaldım.
- How did your date with her go?
- Onunla randevun nasıl gitti?
- I have a date on Friday.
- Cuma günü bir randevum var.
- I'm going to wear these shoes on our date tonight.
- Bu akşamki randevumuzda bu ayakkabıları giyeceğim.
- Sami was searching for a date.
- Sami bir randevu arıyordu.
- We're not on a date.
- Biz bir randevuda değiliz.
- What do you think I should wear on my date tomorrow?
- Sence yarınki randevumda ne giymeliyim?
- It's not a date or anything.
- Bu bir randevu falan değil.
- How was your date with Tom last night?
- Dün gece Tom'la randevun nasıldı?
- Tom has a date with Mary Friday evening.
- Tom'un Cuma akşamı Mary ile randevusu var.
- I have a date on Monday.
- Pazartesi günü bir randevum var.
- Today, I have a date with destiny.
- Bugün, kaderle bir randevum var.
- Sami and Layla cancelled their date at the last minute.
- Sami ve Layla randevularını son dakikada iptal ettiler.
- I have a date tomorrow night.
- Yarın gece randevum var.
- She cancelled her date.
- Randevusunu iptal etti.
- It's not a date.
- Bu bir randevu değil.
- How was your date?
- Randevun nasıldı?
- Tom was surprised to see John and Mary out on a date.
- Tom, John ve Mary'yi dışarıda bir randevuda görünce şaşırdı.
- Tom will never forget the date.
- Tom randevuyu asla unutmayacak.
- Good luck on your date with Tom.
- Tom'la randevunuzda iyi şanslar.
- Tom is on a date.
- Tom randevuda.
- I thought you had a date with Tom.
- Tom'la randevun var sanıyordum.
- It's my first date with Mary.
- Bu Mary ile ilk randevum.
- Tom was surprised when Mary asked him out on a date.
- Mary bir randevu istediğinde Tom şaşırmıştı.
- I have a lunch date with Mary.
- Mary ile öğle yemeği randevum var.
- I have a date with him tonight.
- Bu gece onunla randevum var.
- This is not a dating website.
- Bu bir randevu sitesi değil.
- We haven't been on a date yet.
- Henüz bir randevuya gitmedik.
- She got all dolled up for her big date.
- O büyük randevusu için süslenip püslenmişti.
- Why don't we set a date?
- Neden bir randevu ayarlamıyoruz?
- They had a brief date.
- Kısa bir randevuları oldu.
- Is this a date?
- Bu bir randevu mu?
- I just wanted to let you know I have a date.
- Sadece bir randevum olduğunu bilmeni istedim.
- I had a date with Mary last Friday evening.
- Geçen cuma akşamı Mary ile bir randevum vardı.
- I can't go to the prom without a date.
- Randevum olmadan baloya gidemem.
- I haven't forgotten our first date.
- İlk randevumuzu unutmadım.
- I have a date with him at six.
- Altıda onunla bir randevum var.
- He brought a flower and presents for his date.
- İlk randevusu için çiçek ve hediyeler aldı.
- Is this a date, or what?
- Bu bir randevu falan mı?
- Do you remember our first date?
- İlk randevumuzu hatırlıyor musun?
- I'm thinking of going to Disneyland for my next date with Jane.
- Jane ile bir sonraki randevum için Disneyland'a gitmeyi düşünüyorum.
- I had a date with Tom last night.
- Dün gece Tom'la randevum vardı.
- Let's set a date.
- Bir randevu ayarlayalım.
- I postponed my date because I had to work late.
- Geç saatlere kadar çalışmak zorunda olduğum için randevumu erteledim.
- I know that I have a date, but I'm not sure who it's with.
- Bir randevum olduğunu biliyorum, ama kiminleydi emin değilim.
- I'm thinking of going to Disneyland for my next date with Jane.
- Jane ile bir sonraki randevum için Disneyland'e gitmeyi düşünüyorum.
- Layla and Sami had a romantic date.
- Leyla ve Sami romantik bir randevu geçirdi.
- She perused a magazine while waiting for her date to show up.
- Randevusunun gelmesini beklerken bir dergiyi karıştırdı.
- Didn't you have a date tonight?
- Bu gece bir randevunuz yok muydu?
- They're having a Mexican dinner on their date.
- Randevularında Meksika yemeği yiyorlar.
- I have a date with him at six.
- Saat altıda onunla randevum var.
- Dating can be very stressful.
- Randevular çok stresli olabiliyor.
- It's embarrassing to be late for a date.
- Bir randevuya geç kalmak utanç verici.
- Who said I had a date?
- Randevum olduğunu kim söyledi?
- We're on a date.
- Randevumuz var.
- I thought you had a date.
- Randevun var sanmıştım.
- This is our first date.
- Bu bizim ilk randevumuz.
- I know that I have a date, but I'm not sure who it's with.
- Bir randevum olduğunu biliyorum ama kiminle olduğundan emin değilim.
- What was your first date like?
- İlk randevun nasıldı?
- You shouldn't eat garlic before going out on a date.
- Bir randevuya çıkmadan önce sarımsak yememelisiniz.
- A date hasn't been set.
- Bir randevu ayarlanmadı.
- I had a date last night.
- Dün gece bir randevum vardı.
- What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
- Sence yarınki randevuma giderken hangi kıyafetleri giymeliyim?
- Tom canceled his date with Mary at the last minute.
- Tom, Mary ile olan randevusunu son dakikada iptal etti.
- This is the place where your mother and I had our first date.
- Burası annenle ilk randevumuzun olduğu yer.
- How did your date with Tom go?
- Tom'la randevun nasıl geçti?
- Are you ready for your big date?
- Büyük randevun için hazır mısın?
- Have a good time on your date.
- Randevunuzda iyi vakit geçirin.
- I thought Tom had a date.
- Tom'un bir randevusu olduğunu düşündüm.
- Andy is never late for a date.
- Andy bir randevuya asla geç kalmaz.
- How was your date with Tom?
- Tom'la randevun nasıldı?
- We're on a date.
- Biz bir randevudayız.
- Tom has a date with Mary this afternoon.
- Tom'un bu öğleden sonra Mary ile randevusu var.
- I have a date tomorrow night.
- Yarın gece bir randevum var.
- I have a date at three.
- Saat üçte randevum var.
- Tom has his first date with Mary tonight.
- Tom'un bu gece Mary ile ilk randevusu var.
- I'm sorry I canceled our date last night.
- Dün geceki randevumuzu iptal ettiğim için özür dilerim.
- How many dates did you go on last month?
- Geçen ay kaç tane randevuya gittin?
- How was your date with him?
- Onunla randevun nasıldı?
- I have a date tonight.
- Bu gece bir randevum var.
- I'm having a date with a girl named Mary.
- Mary adında bir kızla randevum var.
- It's a date.
- Bu bir randevu.
- Look alive or you'll miss your date!
- Canlı görün yoksa randevunu kaçıracaksın!
- Let's celebrate the anniversary of our first date.
- İlk randevumuzun yıldönümünü kutlayalım.
- So how was your date?
- Randevun nasıldı?
- Tom had a date with Mary last Friday.
- Tom'un geçen Cuma Mary ile randevusu vardı.
- Do you want to go out on a date with Tom?
- Tom'la bir randevuya çıkmak ister misin?
- I have a date with her tonight.
- Bu gece onunla randevum var.
- How did your date with him go?
- Onunla randevun nasıl gitti?
- This is our first date, and probably our last.
- Bu bizim ilk randevumuz ve muhtemelen sonuncusu.
- I had an amazing date last weekend.
- Geçen hafta sonu harika bir randevum vardı.
- How did your date with him go?
- Onunla randevun nasıl geçti?
- I had a date with Tom last night.
- Dün gece Tom ile bir randevum vardı.
- Is this a date?
- Randevu mu?
- Didn't you have a date tonight?
- Bu gece bir randevun yok muydu?
- Tom and Mary went on a date.
- Tom ve Mary bir randevuya gittiler.
- I had a date with Tom last Monday.
- Geçen pazartesi Tom'la randevum vardı.
- Jim's angry because his date for the movie stood him up and he wasted an hour waiting for her in the rain.
- Jim kızgın çünkü film için randevulaştığı kişi onu ekti ve yağmurda onu bekleyerek bir saatini boşa harcadı.
- I have a date.
- Bir randevum var.
- How was your date last night?
- Dün geceki randevun nasıldı?
- Did you have a date?
- Randevun var mıydı?
- Tom has his first date with Mary tonight.
- Bu gece Tom'un Mary ile ilk randevusu var.
- Tom went on one date with Mary.
- Tom Mary ile bir randevuya gitti.
- Tom had a date for Valentine's Day.
- Tom'un sevgililer günü için bir randevusu vardı.
- Good luck on your date with Mary.
- Mary ile randevunda iyi şanslar.
- I can't go out on a date with you.
- Seninle bir randevuya çıkamam.
- He was looking forward to that evening's date.
- O akşamki randevuyu dört gözle bekliyordu.
- Tom and Mary are on a date.
- Tom ve Mary bir randevuda.
- What do you think I should wear for my date tomorrow?
- Sence yarınki randevumda ne giymeliyim?
- Have you tried online dating?
- Online randevuyu denedin mi?
- Good luck on your date.
- Randevunuzda iyi şanslar.
- I thought you had a date with Tom.
- Tom'la bir randevun olduğunu düşündüm.
- How did your date go with Tom?
- Tom'la randevun nasıl gitti?
- He has a date with Mary this afternoon.
- Bu öğleden sonra Mary ile randevusu var.
- I thought she was your date.
- Onun senin randevun olduğunu sanıyordum.
- She cancelled her date.
- O, randevusunu iptal etti.
- I have a date with Tom tonight.
- Bu gece Tom ile randevum var.
- Sami and Layla cancelled their date at the last minute.
- Sami ve Layla randevularını son anda iptal ettiler.
- I have a date with Tom tonight.
- Bu akşam Tom'la bir randevum var.
- Today, I have a date with destiny.
- Bugün kaderle bir randevum var.
- I'm going on a date with my boyfriend today, so I've been in a very good mood since this morning.
- Bugün erkek arkadaşımla randevum var, bu yüzden sabahtan beri keyfim çok yerinde.
- I postponed my date because I had to work late.
- Randevumu erteledim çünkü geç saate kadar çalışmak zorundaydım.
- Tom cancelled our date last night.
- Tom dün geceki randevumuzu iptal etti.
- I had a date with Mary last Friday evening.
- Geçen Cuma akşamı Mary ile randevum vardı.
- We're not on a date.
- Randevuda değiliz.
- They went skiing during their date.
- Randevuları sırasında kayak yapmaya gittiler.
- I have a date tonight with an old girlfriend.
- Bu gece eski bir kız arkadaşımla randevum var.
- This weekend Tom and Mary plan to go on a double date with John and Alice.
- Bu hafta sonu Tom ve Mary, John ve Alice ile iki çiftli bir randevuya gitmeyi planlıyor.
- Frank was waiting with pleasure for the date in the evening.
- Frank keyifle akşamki randevuyu bekliyordu.
- How did your date go?
- Randevun nasıl geçti?
- We should double date more often.
- Daha sık çifte randevu yapmalıyız.
- I have a date on Friday.
- Cuma günü randevum var.
- Is it a date?
- Randevu mu?
- I have a big date tonight.
- Bu gece büyük bir randevum var.
- Tom doesn't have a date for the Saturday night.
- Tom'un cumartesi gecesi için bir randevusu yok.
- I don't need a date.
- Bir randevuya ihtiyacım yok.
- I'll never forget our first date.
- İlk randevumuzu asla unutmayacağım.
- Michael, this is the restaurant where your father and I had our first date.
- Michael, bu, babanın ve benim ilk randevumuzun olduğu restorandır.
- I'm thinking of going to Disneyland on my next date with Jane.
- Jane ile bir sonraki randevumda Disneyland'e gitmeyi düşünüyorum.
- Is this a date, or what?
- Bu bir randevu mu, yoksa ne?
- I had a date with Tom last Monday.
- Geçen pazartesi Tom'la bir randevum vardı.
- Don't forget our date tomorrow.
- Yarınki randevumuzu unutma.
- He was looking forward to that evening's date.
- O akşamki randevuyu sabırsızlıkla bekliyordu.
- I have a date on Monday.
- Benim de pazartesi randevum var.
- I thought Tom had a date.
- Tom'un bir randevusu var sanıyordum.
- He has a date with Mary this afternoon.
- Onun bu öğleden sonra Mary ile bir randevusu var.
- I have a date at three.
- Saat 3'te bir randevum var.
- Tom had a date with Mary last night.
- Tom'un dün gece Mary ile randevusu vardı.
- Tom is dressed for a date.
- Tom randevu için giyinmiş.
Show More (191)
|
3 |
date |
tarih |
n. |
|
- I am not sure about the date, but I think it is October 1st.
- Tarih konusunda emin değilim ama sanırım 1 Ekim.
- A new election date could help; and we have tried to arrange this, but without success.
- Yeni bir seçim tarihi yardımcı olabilir; bunu ayarlamaya çalıştık ama başarılı olamadık.
- The amendment sets a realistic, but urgent date of 2005 for that.
- Değişiklik bunun için gerçekçi ancak acil bir tarih olarak 2005 yılını belirlemektedir.
- Scientific results do not come to order, neither can they be programmed for a precise date, but they can be encouraged.
- Bilimsel sonuçlar sipariş üzerine gelmez, kesin bir tarih için programlanamaz, ancak teşvik edilebilirler.
- We wanted to produce a compromise and we wish to keep this date.
- Bir uzlaşma sağlamak istedik ve bu tarihi korumak istiyoruz.
- The third date for the hearing has now been arranged for 11 December 2003.
- Duruşma için üçüncü tarih 11 Aralık 2003 olarak belirlendi.
- I do not see this October part-session as the date by which we have to have the answer.
- Ekim ayındaki bu oturumu, cevabı almamız gereken tarih olarak görmüyorum.
- It therefore seems unlikely that the date of 17 December can be maintained.
- Bu nedenle 17 Aralık tarihinin korunması pek mümkün görünmemektedir.
- I cannot deny that I attribute that to the date on which it was held.
- Bunu da yapıldığı tarihe bağladığımı inkar edemem.
- The second point relates the date of publication of the standards applicable in the field of MHP.
- İkinci nokta MHP alanında uygulanacak standartların yayınlanma tarihiyle ilgilidir.
- I would not like to dictate a date just like that.
- Bu şekilde bir tarih dikte etmek istemem.
- It is not the criteria, but the date, that has become decisive.
- Belirleyici olan kriterler değil, tarihtir.
- I therefore wish profoundly to retain that target date in Parliament's report.
- Bu nedenle Parlamento raporunda bu hedef tarihin korunmasını yürekten arzu ediyorum.
- But it will not be a tragedy if we fail to stick precisely to 2004 as the accession date.
- Ancak katılım tarihi olarak 2004'e tam olarak sadık kalamazsak bu bir trajedi olmayacaktır.
- It is not the Presidency, however, that is standing in the way of a different, earlier, date.
- Ancak farklı, daha erken bir tarihin önünde duran da Dönem Başkanlığı değildir.
- Nobody should be delayed if they are ready to come in, and December 2002 is the crucial date.
- Gelmeye hazırl olmaları halinde hiç kimse geciktirilmemelidir ve Aralık 2002 çok önemli bir tarihtir.
- I would like to see November become the permanent changeover date.
- Kasım ayının kalıcı geçiş tarihi olmasını istiyorum.
- We like to mention a date for the sake of naming the date.
- Tarih belirtmek adına bir tarihten bahsetmek isteriz.
- The common position adopted by the Council on 4 December 2001 brought forward this date to 1 January 2007.
- Konsey tarafından 4 Aralık 2001 tarihinde kabul edilen ortak tutum, bu tarihi 1 Ocak 2007'ye çekmiştir.
- The only detail I omitted was the date when they took place.
- Atladığım tek ayrıntı görüşmelerin yapıldığı tarihti.
- The level of deficit should, therefore, depend solely on the prevailing situation on a given date.
- Bu nedenle, açığın seviyesi yalnızca belirli bir tarihteki mevcut duruma bağlı olmalıdır.
- It is an important date for the PPE-DE and also for democracy in Europe.
- Bu hem PPE-DE hem de Avrupa'daki demokrasi için önemli bir tarih.
- We want you to meet it by such and such a date and if you do we will open negotiations.
- Şu tarihe kadar bunu karşılamanızı istiyoruz ve karşıladığınız takdirde müzakereleri başlatacağız.
- In that sense, I think that this date is causing us increasing anxiety.
- Bu anlamda, bu tarihin bizde giderek artan bir endişeye neden olduğunu düşünüyorum.
- The target date for implementation is 2005.
- Uygulama için hedef tarih 2005'tir.
- It will need to implement the necessary changes to its institutional and legal framework by the date of accession.
- Katılım tarihine kadar kurumsal ve yasal çerçevede gerekli değişiklikleri yapması gerekecektir.
- It is an important date for the PPE-DE and also for democracy in Europe.
- Bu hem Avrupa Halk Partisi hem de Avrupa'daki demokrasi için önemli bir tarih.
- But I want to request that the Swiebel report be postponed to a later date.
- Ancak Swiebel raporunun ileri bir tarihe ertelenmesini talep etmek istiyorum.
- We must keep this date in mind for our own sakes.
- Kendi iyiliğimiz için bu tarihi aklımızda tutmalıyız.
- I am willing for a report to be drawn up on this matter, but I cannot agree to a cut-off date for the authorisations.
- Bu konuda bir rapor hazırlanmasını istiyorum, ancak yetkilendirmeler için bir son tarih kabul edemem.
- We are now approaching the crucial date.
- Şimdi kritik tarihe yaklaşıyoruz.
- The next key date will be the transatlantic summit on 2 May.
- Bir sonraki önemli tarih 2 Mayıs'taki transatlantik zirve olacak.
- I assume that the Minutes have not been approved on this point and will not therefore be approved until a later date.
- Tutanakların bu noktada onaylanmadığını ve bu nedenle daha sonraki bir tarihe kadar onaylanmayacağını varsayıyorum.
- I am afraid there is no such target date.
- Maalesef böyle bir hedef tarih yok.
- Ministers are calling for a 2008 date for the UK and some of the other states.
- Bakanlar Birleşik Krallık ve diğer bazı devletler için 2008 tarihini öngörüyor.
- We like to mention a date for the sake of naming the date.
- Tarih belirtmek adına bir tarihten bahsetmek istiyoruz.
- The final date is still under discussion and should be decided on shortly by the Council of Ministers.
- Nihai tarih halen tartışılmaktadır ve kısa süre içerisinde Bakanlar Konseyi tarafından karara bağlanacaktır.
- We shall publish a final evaluation six months before the date of accession.
- Katılım tarihinden altı ay önce nihai bir değerlendirme yayınlayacağız.
- If one takes into account the normal period for adoption that date will then be in 2011.
- Kabul için normal süre dikkate alınırsa, bu tarih 2011 yılı olacaktır.
- Parliament would like a clear date for action on this.
- Parlamento bu konuda harekete geçmek için net bir tarih istemektedir.
- Therefore I fully support the proposed target date.
- Bu nedenle önerilen hedef tarihi tamamen destekliyorum.
- I would point out that the Council common position gives 2007 as the date for application by Member States.
- Konsey'in ortak tutumunun Üye Devletler tarafından uygulanacak tarih olarak 2007'yi verdiğine dikkat çekmek isterim.
- What is the purpose of a cut-off date?
- Son geçerlilik tarihi belirlenmesinin amacı nedir?
- However, the date ought to be changed.
- Ancak, tarihin değiştirilmesi gerekmektedir.
- The Liberal Group welcomes the date of 2007 along with a roadmap for Bulgaria and Romania.
- Liberal Grup, Bulgaristan ve Romanya için bir yol haritası ile birlikte 2007 tarihini memnuniyetle karşılamaktadır.
- For these reasons we have abstained on those amendments seeking to advance the compliance date beyond 2008.
- Bu nedenlerle, uyum tarihini 2008'in ötesine taşımayı amaçlayan değişikliklerde çekimser kaldık.
- We do not have any ready-made proposals or a set date which we can present to you.
- Size sunabileceğimiz hazır bir teklifimiz ya da belirlenmiş bir tarihimiz yok.
- I therefore see no reason to talk in terms of this or that date.
- Bu nedenle şu ya da bu tarihten bahsetmek için bir neden göremiyorum.
- It is not the Presidency, however, that is standing in the way of a different, earlier, date.
- Ancak farklı ve daha erken bir tarihin önünde duran Başkanlık değildir.
- But unfortunately other countries are not in such an advanced situation and we therefore propose a limit date.
- Ancak ne yazık ki diğer ülkeler bu kadar ileri bir durumda değil ve bu nedenle bir sınır tarihi öneriyoruz.
- We hope that everyone else will also be ready by that date.
- Diğer herkesin de o tarihe kadar hazır olmasını umuyoruz.
- Before the operation date is agreed, the women concerned should therefore also be given an information sheet.
- Bu nedenle, ameliyat tarihi kararlaştırılmadan önce ilgili kadınlara bir bilgi formu da verilmelidir.
- We now hear from Turkey that the Cyprus issue will not be resolved if they are not given a date.
- Şimdi Türkiye'den, kendilerine bir tarih verilmediği takdirde Kıbrıs sorununun çözülmeyeceğini duyuyoruz.
- Firstly, is it prepared to review the date for drafting this Treaty?
- İlk olarak, bu Antlaşmanın hazırlanma tarihini gözden geçirmeye hazır mı?
- We do not have an indication of another date.
- Elimizde başka bir tarih belirtisi yok.
- I ask that this project be presented at the earliest possible date.
- Bu projenin mümkün olan en erken tarihte sunulmasını rica ediyorum.
- Unfortunately, I do not believe that further attempts to change the date will bear fruit.
- Ne yazık ki, tarihi değiştirmeye yönelik girişimlerin sonuç vereceğine inanmıyorum.
- The second point relates the date of publication of the standards applicable in the field of MHP.
- İkinci nokta, MHP alanında geçerli standartların yayınlanma tarihiyle ilgilidir.
- Am I correct in thinking that from the date the decision is made citizens are entitled to benefit from it?
- Kararın alındığı tarihten itibaren vatandaşların bundan yararlanma hakkına sahip olduğunu düşünmekte haklı mıyım?
- If the accession date is to be 1 May 2003, will there be a supplementary Budget?
- Eğer katılım tarihi 1 Mayıs 2003 olacaksa, ek bütçe olacak mı?
- Romania and Bulgaria have been given detailed road maps to reach their target accession date of 2007.
- Romanya ve Bulgaristan'a, hedef katılım tarihleri olan 2007'ye ulaşmaları için ayrıntılı yol haritaları verilmiştir.
- As regards the date, the Commission has made its preference perfectly clear.
- Tarih konusunda ise Komisyon tercihini son derece açık bir şekilde ortaya koymuştur.
- But there are some slight differences concerning the date of withdrawal of authorisations.
- Ancak yetkilerin geri çekilme tarihine ilişkin bazı küçük farklılıklar bulunmaktadır.
- What do you think of this sort of idea with a target date of 2006?
- Hedef tarihi 2006 olan bu tür bir fikir hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Also, the date mentioned in the report is important, in our opinion.
- Ayrıca, raporda belirtilen tarihin de önemli olduğunu düşünüyoruz.
- Nobody should be delayed if they are ready to come in, and December 2002 is the crucial date.
- Gelmeye hazır olan hiç kimse geciktirilmemelidir ve Aralık 2002 çok önemli bir tarihtir.
- On the issue of Bulgaria and Romania we need a target date, a focus.
- Bulgaristan ve Romanya konusunda bir hedef tarihe, bir odak noktasına ihtiyacımız var.
- According to Turkey's interpretation, this is an unconditional date.
- Türkiye'nin yorumuna göre bu koşulsuz bir tarihtir.
- Is there a timetable, is there a target date for getting this directive agreed?
- Bu direktifin kabul edilmesi için bir zaman çizelgesi, bir hedef tarih var mı?
- The Commission understands that the presidency has difficulties with the date proposed.
- Komisyon, dönem başkanlığının önerilen tarihle ilgili zorlukları olduğunu anlıyor.
- After all, we in Parliament thought of the date of 2004 in the beginning, and the same date is appropriate for Bulgaria.
- Ne de olsa biz Parlamento olarak başlangıçta 2004 tarihini düşünmüştük ve aynı tarih Bulgaristan için de uygundur.
- On Monday the Council agreed to set the date of accession at 1 May at the latest.
- Pazartesi günü Konsey, katılım tarihinin en geç 1 Mayıs olarak belirlenmesine karar verdi.
- I therefore see no reason to talk in terms of this or that date.
- Dolayısıyla şu ya da bu tarihten bahsetmek için bir neden göremiyorum.
- If the accession date is to be 1 May 2003, will there be a supplementary Budget?
- Eğer katılım tarihi 1 Mayıs 2003 olacaksa, bir ek bütçe olacak mı?
- I am afraid there is no such target date.
- Korkarım ki böyle bir hedef tarih yok.
- Turkey cannot demand a date in Copenhagen.
- Türkiye Kopenhag'da bir tarih talep edemez.
- We cannot make such massive changes to it that it will be as you have just said by that date.
- O tarihe kadar sizin söylediğiniz gibi olacak kadar büyük değişiklikler yapamayız.
- Today, the date of 2002 has been formally endorsed by the Union.
- Bugün, 2002 tarihi Birlik tarafından resmen onaylanmıştır.
- It is not the criteria, but the date, that has become decisive.
- Belirleyici olan kriter değil, tarihtir.
- I therefore wish profoundly to retain that target date in Parliament's report.
- Bu nedenle, Parlamento raporunda bu hedef tarihin korunmasını içtenlikle diliyorum.
- They only had four days notice and asked for it to be postponed until a later date.
- Sadece dört gün önceden haber verdiler ve ileri bir tarihe ertelenmesini istediler.
- Surely we can find an entry date with the aim, say, of completing negotiations by the end of 2006.
- Müzakerelerin 2006 yılı sonuna kadar tamamlanması hedefiyle bir giriş tarihi bulabiliriz.
- I would like to see November become the permanent changeover date.
- Kasım ayının kalıcı bir geçiş tarihi olmasını istiyorum.
- The only detail I omitted was the date when they took place.
- Atladığım tek ayrıntı, bunların gerçekleştiği tarihtir.
- The second date is 15 March 2003.
- İkinci tarih ise 15 Mart 2003.
- Secondly, a complete test ban, with a definite date by which it will come into force.
- İkinci olarak, yürürlüğe gireceği kesin bir tarihle birlikte tam bir test yasağı.
- I would point out that the Council common position gives 2007 as the date for application by Member States.
- Konsey ortak tutumunun Üye Devletler tarafından başvuru tarihi olarak 2007'yi verdiğine işaret etmek isterim.
- I hope that the Commission discriminates according to date in this area.
- Umarım Komisyon bu alanda tarihe göre ayrımcılık yapar.
- Can the Commission confirm the publication date of its communication on the Third Road Safety Action Plan?
- Komisyon, Üçüncü Karayolu Güvenliği Eylem Planına ilişkin tebliğinin yayımlanma tarihini teyit edebilir mi?
- On what date did your last period start?
- En son hangi tarihte adet görmeye başladınız?
- Let's decide on the date for the picnic.
- Piknik tarihine karar verelim.
- It is estimated that a great number of his inventions remain unknown to date.
- Onun buluşlarının büyük bir kısmı tarihe bilinmeyen olarak kalacağı tahmin edilmektedir.
- Tom verified the date of the meeting.
- Tom toplantı tarihini doğruladı.
- What's the date today?
- Bugünün tarihi ne?
- The date of the event is to be determined.
- Etkinliğin tarihi belirlenecek.
- We advanced the date of the meeting.
- Toplantı tarihini öne çektik.
- No publication date was announced.
- Yayın tarihi açıklanmadı.
- A trial date hasn't been set yet.
- Henüz bir duruşma tarihi belirlenmedi.
- No date has been proposed.
- Tarih önerilmemiştir.
- Which is the date of your birthday?
- Doğum günün hangi tarihte?
- We haven't even set the date yet.
- Henüz tarihi bile belirlemedik.
- I'd like to change the date to tomorrow night.
- Tarihi yarın akşam olarak değiştirmek istiyorum.
- We will let you know the time and date of the meeting soon.
- Yakında toplantının saat ve tarihini size bildireceğiz.
- Tom will never forget the date.
- Tom o tarihi asla unutmayacak.
- What is the date?
- Tarih nedir?
- We haven't even set the date yet.
- Henüz tarihi bile ayarlamadık.
- The date and address is usually written at the head of letters.
- Tarih ve adres, genellikle mektupların başına yazılır.
- Did I forget to write the date?
- Tarihi yazmayı unuttum mu?
- Pick a date.
- Bir tarih seç.
- Don't forget to write the date.
- Tarihi yazmayı unutma.
- Tom and Mary went on a date to the zoo.
- Tom ve Mary bir tarihte hayvanat bahçesine gitti.
- What's the date today?
- Bugünün tarihi nedir?
- A trial date hasn't yet been set.
- Duruşma tarihi henüz belirlenmedi.
- What date did the Yom Kippur War break out?
- Yom Kippur savaşı hangi tarihte patlak verdi?
- Could you change the departure date for this ticket?
- Bu bilet için ayrılış tarihini değiştirebilir misiniz?
- Write the date of your birth.
- Doğum tarihinizi yazın.
- She changed the date.
- O, tarihi değiştirdi.
- The date of the party is still up in the air.
- Partinin tarihi, hala belirsiz.
- My watch tells the date.
- Saatim tarihi gösteriyor.
- A trial date was set.
- Duruşma tarihi belirlendi.
- The date on the calendar was September 23, 1964.
- Takvimdeki tarih 23 Eylül 1964'tü.
- The date and place of the meeting have been fixed.
- Toplantının tarihi ve yeri belirlendi.
- The date of the event is to be determined.
- Etkinliğin tarihi belirlenecektir.
- What's the date?
- Tarih nedir?
- The date and place of the meeting have been fixed.
- Toplantının tarihi ve yeri tespit edildi.
- Can I change the date of return?
- İade tarihini değiştirebilir miyim?
- They decided the date for the trip.
- Yolculuk tarihine karar verdiler.
- No new date was given.
- Yeni bir tarih verilmemiştir.
- They determined the date for the trip.
- Seyahat için tarihi belirlediler.
- The date of the festival coincides with that of the exam.
- Festival tarihi sınav tarihiyle çakışıyor.
- May I know the date of you departure?
- Ayrılış tarihinizi öğrenebilir miyim?
- It is very hard to date this vase.
- Bu vazonun hangi tarihe dayandığını söylemek çok zor.
- I forgot the wedding date.
- Düğün tarihini unuttum.
- No trial date has been set yet.
- Henüz duruşma tarihi belirlenmedi.
- I don't remember exactly the date.
- Tarihi tam olarak hatırlamıyorum.
- She advised him of the date for the next meeting.
- O sonraki toplantı için ona tarih önerdi.
- I checked the date.
- Tarihi kontrol ettim.
- Let me first and foremost ask you a few questions, and then we'll fix a date for the installation.
- Öncelikle size birkaç soru sormama izin verin ve ardından kurulum için bir tarih ayarlayacağız.
- Write the date of your birth.
- Doğum tarihini yaz.
- Do you know why this date is important?
- Bu tarihin neden önemli olduğunu biliyor musun?
- A trial date hasn't been set yet.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- What date is today?
- Bugünün tarihi nedir?
- The date of the festival coincides with that of the exam.
- Festivalin tarihi sınavınki ile çakışmaktadır.
- What's the date on the letter?
- Mektubun üzerindeki tarih ne?
- No trial date has been set yet.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- Fix a date for the meeting.
- Toplantı için bir tarih tespit et.
- No publication date was announced.
- Yayın tarihi ilan edilmedi.
- May I know the date of you departure?
- Gidiş tarihinizi öğrenebilir miyim?
- She advised him of the date for the next meeting.
- Ona bir sonraki buluşmanın tarihini bildirmiş.
- My watch tells the date.
- Saatim tarihi söyler.
- Why don't we set a date?
- Neden bir tarih ayarlayamıyoruz?
- Write in the date yourself.
- Tarihi kendin yaz.
- Could you suggest an alternative date?
- Alternatif bir tarih önerebilir misiniz?
- The date on the coin is 1921.
- Paranın üzerindeki tarih, 1921.
- I am very sorry that I have to ask you to change the meeting date to March 6 due to personal reasons.
- Kişisel nedenlerden dolayı toplantı tarihini 6 Mart olarak değiştirmenizi rica etmek zorunda kaldığım için çok üzgünüm.
- He verified the date of the meeting.
- Toplantı tarihini doğruladı.
- They announced the date of their wedding in the newspaper.
- Düğün tarihlerini gazetede ilan ettiler.
- Write in the date yourself.
- Tarihi kendin ekle.
- We will let you know the time and date of the meeting soon.
- Toplantının tarihini ve saatini yakında size bildireceğiz.
- I'm not sure about the date.
- Tarih konusunda emin değilim.
- We set the time and date for the game.
- Oyun için tarih ve saat belirledik.
- Tom checked the date.
- Tom tarihi kontrol etti.
- They announced the date of their wedding in the newspaper.
- Onlar gazetede düğünlerinin tarihini ilan ettiler.
- We advanced the date of the meeting.
- Buluşma tarihini ileri aldık.
- No date has been proposed.
- Herhangi bir tarih önerilmedi.
- We set the time and date for the game.
- Oyun için saati ve tarihi ayarladık.
- On what date did your last period start?
- En son hangi tarihte adet kanamanız başladı?
- He verified the date of the meeting.
- Toplantı tarihini onayladı.
- What's the date on the letter?
- Mektuptaki tarih nedir?
- The date on the coin is 1921.
- Madeni paradaki tarih, 1921'dir.
- A trial date hasn't yet been set.
- Duruşma tarihi henüz belli değil.
- On what date did your last period start?
- Son adetiniz hangi tarihte başladı?
- What's the date?
- Tarih ne?
- Could you suggest an alternative date?
- Alternatif bir tarih önerir misiniz?
- She changed the date.
- Tarihi değiştirdi.
- We agreed on a date for the next meeting.
- Bir sonraki toplantı için bir tarih üzerinde anlaştık.
Show More (173)
|
4 |
date |
buluşma |
n. |
|
- I am going to miss your party because I will be on a date that evening.
- Partinizi kaçıracağım çünkü o akşam bir buluşmam var.
- This is where I brought my girlfriend on our first date.
- Burası ilk buluşmamızda kız arkadaşımı götürdüğüm yer.
- It's not good to sleep with him on the first date.
- İlk buluşmada onunla yatmak iyi değil.
- They're having a Mexican dinner on their date.
- Onlar buluşmalarında bir Meksika yemeği yiyorlar.
- How was your date with Mary last night?
- Dün gece Mary ile buluşman nasıldı?
- Layla's first date was a nightmare.
- Leyla'nın ilk buluşması bir kabustu.
- Tom forgot the anniversary of their first date.
- Tom ilk buluşmalarının yıldönümünü unuttu.
- What's your favorite kind of place to go on a first date?
- İlk buluşmada gitmeyi en çok sevdiğin yer neresi?
- I prevail on her to have a date with me.
- Onu benimle buluşmaya razı ettim.
- This is the place where your mother and I had our first date.
- Bu annenin ve benim ilk buluştuğumuz yer.
- How was your date with Tom?
- Tom'la buluşman nasıldı?
- He forgot the anniversary of their first date.
- İlk buluşmalarının yıldönümünü unuttu.
- On a first date, it's best to steer clear of touchy subjects.
- İlk buluşmada, hassas konulardan uzak durmak en iyisidir.
- Tom said he wanted to go to the zoo with Mary on their next date.
- Tom bir sonraki buluşmalarında Mary ile hayvanat bahçesine gitmek istediğini söyledi.
- Tom canceled his date with Mary at the last minute.
- Tom, Mary ile olan buluşmasını son dakikada iptal etti.
- Good luck on your date with Tom.
- Tom'la buluşmanda iyi şanslar.
- Tom brought me here on our first date.
- Tom beni buraya ilk buluşmamızda getirdi.
- My boyfriend and I had sex on the first date.
- Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.
- Tom forgot the anniversary of their first date.
- Tom ilk buluşmalarının yıl dönümünü unuttu.
- Michael, this is the restaurant where your father and I had our first date.
- Michael, burası babanla ilk buluşmamızı gerçekleştirdiğimiz restoran.
- It's my first date with Mary.
- Bu benim Mary ile ilk buluşmam.
- Tom is dressed for a date.
- Tom bir buluşma için giyiniyor.
- Tom is getting ready to go on a date.
- Tom buluşmaya gitmeye hazırlanıyor.
- What's your favorite thing to do on a first date?
- İlk buluşmada yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- Let's celebrate the anniversary of our first date.
- İlk buluşmamızın yıl dönümünü kutlayalım.
- When he got her alone for a moment, he asked for a date.
- Onu bir dakika yalnız yakaladığında bir buluşma teklifi yaptı.
- How old were you when you had your first date?
- İlk buluşmanızı yaptığınızda kaç yaşındaydın?
- My date was a disaster.
- Benim buluşmam bir felaketti.
- I'm thinking of going to Disneyland on my next date with Jane.
- Bir sonraki buluşmamızda Jane'le birlikte Disneyland'a gitmeyi düşünüyorum.
- I have a date with her tonight.
- Bu akşam onunla bir buluşmam var.
- What's your favorite question to ask on a first date?
- İlk buluşmada sormayı en sevdiğiniz soru nedir?
- Tom went on a date with Mary.
- Tom Mary ile buluşmaya gitti.
- How did your date with Tom go?
- Tom'la buluşman nasıldı?
- Layla was on her first date with Sami.
- Leyla, Sami ile ilk buluşmasındaydı.
- You shouldn't sleep with him on the first date.
- İlk buluşmada onunla yatmamalısın.
- Michael, this is the restaurant where your father and I had our first date.
- Michael, burası babanla ilk buluştuğumuz restoran.
- How was your date with Tom last night?
- Dün gece Tom'la buluşman nasıldı?
Show More (34)
|
5 |
date |
dayanmak (bir tarihe) |
v. |
|
- In this particular instance, the first proposal dates back to 1993.
- Bu özel örnekte ilk teklif 1993 yılına dayanmaktadır.
- I would remind you of the debate surrounding the non-food regulation dating back some five years.
- Yaklaşık beş yıl öncesine dayanan gıda dışı tüzükle ilgili tartışmaları hatırlatmak isterim.
- In this particular instance, the first proposal dates back to 1993.
- Bu özel örnekte, ilk teklif 1993 yılına dayanmaktadır.
- Our concept of European solidarity dates back to the early days of European integration.
- Avrupa dayanışması kavramımız Avrupa entegrasyonunun ilk günlerine dayanmaktadır.
- I would remind you of the debate surrounding the non-food regulation dating back some five years.
- Yaklaşık beş yıl öncesine dayanan gıda dışı yönetmeliğe ilişkin tartışmaları hatırlatmak isterim.
- This Convention dates back to 1951 and its principal object was to receive refugees from Communist dictatorships.
- Bu Sözleşme 1951 yılına dayanmaktadır ve temel amacı Komünist diktatörlüklerden gelen mültecileri kabul etmekti.
- The castle dates back to 1610.
- Kale 1610 yılına dayanıyor.
- Her family had a history of genetic diseases that dated back several centuries.
- Ailesinin birkaç yüzyıl öncesine dayanan genetik hastalık geçmişi vardı.
- This temple dates back to 780.
- Bu tapınağın tarihi 780 yılına dayanıyor.
- Her family had a history of genetic diseases that dated back several centuries.
- Onun ailesi birkaç yüzyıl öncesine dayanan genetik hastalıkların bir öyküsüne sahipti.
- This drawing dates back to the fifteenth century.
- Bu çizim on beşinci yüzyıla dayanır.
- This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
- Bu muhteşem katedral Orta Çağlara kadar dayanır.
- His family dates back to the seventeenth century.
- Ailesi on yedinci yüzyıla dayanıyor.
- His family dates back to the seventeenth century.
- Ailesi on yedinci yüzyıla kadar dayanıyor.
Show More (11)
|
6 |
date |
flört |
n. |
|
- May I get two tickets, one for me and one for my date?
- İki bilet alabilir miyim, bir tane kendim için bir tane de flörtüm için?
- We started the dating classes so this wouldn't happen again.
- Bunun bir daha yaşanmaması için flört derslerine başladık.
- I thought she was your date.
- Onun senin flörtün olduğunu sandım.
- Layla's dream date turned into a nightmare.
- Leyla'nın hayalindeki flörtü bir kabusa dönüştü.
- Layla had a secret dating life.
- Layla'nın gizli bir flört hayatı vardı.
- Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli flört hayatını öğrendi.
- Online dating may be dangerous.
- Online flört tehlikeli olabilir.
- Tom was sitting at a table near the window with his date.
- Tom, flörtüyle birlikte pencereye yakın bir masada oturuyordu.
- After a few months of dating, Fadil's true colors emerged.
- Birkaç aylık flörtten sonra Fadıl'ın gerçek niyeti ortaya çıktı.
- Is Tom ready to start dating?
- Tom flörte başlamaya hazır mı?
- Layla had a secret dating life.
- Leyla'nın gizli bir flört hayatı vardı.
- Tom is my date.
- Tom benim flörtüm.
- Do you know who Alice's new date is?
- Alice'in yeni flörtünün kim olduğunu biliyor musun?
Show More (10)
|
7 |
date |
randevuya çıkmak |
v. |
|
- Layla and Sami had a romantic date.
- Layla ve Sami romantik bir randevuya çıktılar.
- How many dates have you been on since you and Tom broke up?
- Sen ve Tom ayrıldığınızdan beri kaç tane randevuya çıktınız?
- I go on more dates than Tom does.
- Tom'dan daha çok randevuya çıkıyorum.
- Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
- Jane randevuya çıktığı kişinin bütün bir çikolatalı pastayı silip süpürdüğüne inanamadı.
- Tom has never gone on a date with Mary.
- Tom, Mary ile hiç randevuya çıkmadı.
- I successfully persuaded her and we went on a date.
- Onu ikna etmeyi başardım ve randevuya çıktık.
- Why don't you two go on a date together?
- Neden ikiniz birlikte bir randevuya çıkmıyorsunuz?
- Tom went on a date with Mary.
- Tom, Mary ile randevuya çıktı.
- Tom persuaded Mary to go on a date with him.
- Tom, Mary'yi onunla bir randevuya çıkması için ikna etti.
- We haven't been on a date yet.
- Henüz bir randevuya çıkmadık.
- Tom is getting ready to go on a date.
- Tom bir randevuya çıkmaya hazırlanıyor.
- Maybe you should go on a date with Tom.
- Belki de Tom'la bir randevuya çıkmalısın.
Show More (9)
|
8 |
date |
flört etmek |
v. |
|
- I don't want you to date her.
- Onunla flört etmeni istemiyorum.
- Throughout college, Fadil continued to date Layla.
- Fadıl kolej boyunca Leyla'yla flört etmeye devam etti.
- Do you ever date her?
- Onunla flört ediyor musun?
- I don't date.
- Flört etmiyorum.
- How long did you and Tom date each other?
- Sen ve Tom ne kadar zaman birbirlerinizle flört ettiniz?
- Dan and Linda started to date.
- Dan ve Linda flört etmeye başladılar.
- We used to date.
- Biz flört ederdik.
- Tom used to date my daughter.
- Tom kızımla flört ederdi.
- Sami wanted to date Layla.
- Sami, Leyla'yla flört etmek istiyordu.
- I don't date women I work with.
- Birlikte çalıştığım kadınlarla flört etmem.
- Linda's father didn't allow her to date.
- Linda'nın babası, onun flört etmesine izin vermedi.
Show More (8)
|
9 |
date |
ile çıkmak |
v. |
|
- I told Tom not to date Mary.
- Tom'a Mary ile çıkmamasını söyledim.
- Tom used to date Mary.
- Tom eskiden Mary ile çıkıyordu.
- Tom continued to date Mary.
- Tom, Mary ile çıkmaya devam etti.
- Throughout college, Fadil continued to date Layla.
- Üniversite boyunca Fadıl, Leyla ile çıkmaya devam etti.
- I don't want Tom to know that Mary and I went on a date.
- Tom'un Mary ile çıktığımı bilmesini istemiyorum.
- I used to date Mary, remember?
- Mary ile çıkıyordum, hatırladın mı?
- Tom wouldn't let me date his daughter.
- Tom kızı ile çıkmama izin vermedi.
- Have you told Tom that you used to date Mary?
- Tom'a eskiden Mary ile çıktığını söyledin mi?
- Tom has never gone on a date with Mary.
- Tom hiç Mary ile çıkmadı.
- How can I succeed in getting a date with Nancy?
- Nancy ile çıkmayı nasıl başarabilirim?
Show More (7)
|
10 |
date |
sevgili |
n. |
|
- He brought a flower and presents for his date.
- Sevgilisine çiçek ve hediyeler getirdi.
- Tom brought a flower and presents for his date.
- Tom sevgilisine bir çiçek ve hediyeler getirdi.
- Do you know who Alice's new date is?
- Alice'in yeni sevgilisinin kim olduğunu biliyor musun?
- Who was your date?
- Sevgilin kimdi?
- You can bring a date if you want.
- İstersen bir sevgili getirebilirsin.
- Tom is my date.
- Tom benim sevgilimdir.
Show More (3)
|
11 |
date |
çağ |
n. |
|
- Your ideas are all out of date.
- Sizin fikirleriniz tamamen çağ dışıdır.
- This book is a little out of date.
- Bu kitap biraz çağ dışı.
- The horse and buggy is now definitely out of date.
- At arabası şimdi kesinlikle çağ dışı.
Show More (0)
|
12 |
date |
hurma |
n. |
|
- I like to eat a date with almonds.
- Bademli hurma yemeyi severim.
- Ali broke his fast with dates and water.
- Ali orucunu hurma ve suyla açtı.
- I like to eat a date with almonds.
- Hurmayı bademle beraber yemeyi severim.
Show More (0)
|
13 |
date |
buluşmak |
v. |
|
- He often dates Mary.
- O, Mary ile sık sık buluşur.
- We dated on a semi regular basis until she moved to Australia.
- O Avustralya'ya taşınana kadar yarı düzenli aralıklarla buluştuk.
- Don't tell me you dated her?
- Bana onunla buluştuğunu söyleme?
Show More (0)
|
14 |
date |
ile flört etmek |
v. |
|
- Have you told Tom that you used to date Mary?
- Mary ile flört ettiğini Tom'a söyledin mi?
- I thought Tom had stopped dating Mary.
- Tom'un Mary ile flört etmeyi durdurduğunu düşünüyordum.
Show More (-1)
|
15 |
date |
tarih atmak |
v. |
|
- The magazine was dated 1926.
- Dergiye 1926 tarihi atılmış.
Show More (-2)
|
16 |
date |
tarihlendirmek |
v. |
|
- Trees are dated by examining the rings.
- Ağaçlar, halkaları incelenerek tarihlendirilir.
Show More (-2)
|
17 |
date |
modası geçmek |
v. |
|
- That trench coat seems dated.
- O trençkotun modası geçmiş gibi.
Show More (-2)
|
18 |
date |
yaşını belli etmek |
v. |
|
- My favorite show is Friends. Does that date me?
- En sevdiğim dizi Friends. Bu benim yaşımı belli eder mi?
Show More (-2)
|
19 |
date |
gün |
n. |
|
- Fadil was awaiting his court date.
- Fadıl mahkeme gününü bekliyordu.
Show More (-2)
|
20 |
date |
zaman |
n. |
|
- On what date did your last period start?
- En son ne zaman regl oldunuz?
Show More (-2)
|