| 1 |
pin |
iğne |
n. |
|
- The tailor brought a bunch of pins with her.
- Terzi yanında bir sürü iğne getirmiş.
- He pricked himself with a pin.
- O, bir iğne ile kendini deldi.
- The room was so quiet you could hear a pin drop.
- Oda o kadar sessizdi ki iğne düşse duyulurdu.
- It's quiet enough to hear a pin drop.
- İğne düşse duyulacak kadar sessiz.
- The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
- The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturulmuştu.
- You could have heard a pin drop.
- İğne atsan sesi duyulurdu.
- It was so quiet you could hear a pin drop.
- O kadar sessizdi ki, iğne düşse duyulurdu.
- You could hear a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyabilirdiniz.
- The room was so quiet you could hear a pin drop.
- Oda o kadar sessizdi ki bir iğnenin düşmesini bile işitebilirdin.
- You could've heard a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyabilirdin.
- Hand me that box of pins.
- Şu iğne kutusunu bana ver.
- When the concrete is hard, we use an electric drill instead of a pin chisel.
- Beton sert olduğunda, iğne keski yerine elektrikli matkap kullanırız.
- Tom pricked the balloon with a pin.
- Tom balonu bir iğneyle deldi.
Show More (11)
|
| 2 |
pin |
bağlamak |
v. |
|
- Otherwise, I pin my hopes on the Council's wisdom.
- Aksi takdirde, umutlarımı Konsey'in bilgeliğine bağlıyorum.
- They are pinning all their hopes on us.
- Tüm umutlarını bize bağlıyorlar.
- Otherwise, I pin my hopes on the Council's wisdom.
- Aksi takdirde ben umutlarımı Konsey'in bilgeliğine bağlıyorum.
- We are certainly still pinning our hopes in San Suu Kyi.
- Umutlarımızı hala San Suu Kyi'ye bağlamış durumdayız.
Show More (1)
|
| 3 |
pin |
pim |
n. |
|
- What happens if I put a two-pin plug in a three-pin socket?
- İki pimli bir fişi üç pimli bir prize takarsam ne olur?
- He pulled the pin with his teeth and tossed the grenade over the wall.
- Dişleriyle pimi çekti ve el bombasını duvarın üzerinden fırlattı.
- Unfasten the pin.
- Pimi çöz.
Show More (0)
|
| 4 |
pin |
sıkıştırmak |
v. |
|
- When Kawazoe pinned me down at the meeting, I broke out in a cold sweat.
- Kawazoe beni toplantıda sıkıştırdığı zaman, soğuk terler döktüm.
- When Kawazoe pinned me down at the meeting, I broke out in a cold sweat.
- Toplantıda Kawazoe beni sıkıştırınca soğuk terler döktüm.
Show More (-1)
|
| 5 |
pin |
iliştirmek |
v. |
|
- Tom pinned a white corsage on Mary's dress.
- Tom, Mary'nin elbisesine beyaz bir korsaj iliştirdi.
- Pin the flower on your lapel.
- Çiçeği yakana iliştir.
Show More (-1)
|
| 6 |
pin |
yere mıhlamak |
v. |
|
- The police pinned the mugger to the ground.
- Polis gaspçıyı yere mıhladı.
Show More (-2)
|
| 7 |
pin |
lobut |
n. |
|
- She knocked down most of the pins on her first try.
- İlk denemesinde lobutların çoğunu devirdi.
Show More (-2)
|
| 8 |
pin |
pin |
n. |
|
- The doctor might need to insert one or more pins into the bone.
- Doktorun kemiğe bir veya daha fazla pin yerleştirmesi gerekebilir.
Show More (-2)
|
| 9 |
pin |
broş |
n. |
|
- She was wearing a damselfly shaped pin.
- Kızböceği şeklinde bir broş takıyordu.
Show More (-2)
|
| 10 |
pin |
bayrak direği |
n. |
|
- Taylor's ball stopped only two feet short of the pin.
- Taylor'ın topu bayrak direğinin sadece iki metre gerisinde durdu.
Show More (-2)
|
| 11 |
pin |
iğnelemek |
v. |
|
- Ruby pined the to-do list to the board in her office.
- Ruby yapılacaklar listesini ofisindeki panoya iğneledi.
Show More (-2)
|
| 12 |
pin |
toplu iğne |
n. |
|
- The committee is counting the angels dancing on the end of a pin while the industry gradually collapses.
- Komite, sektör yavaş yavaş çökerken bir toplu iğnenin ucunda dans eden melekleri sayıyor.
Show More (-2)
|
| 13 |
pin |
tutturmak |
v. |
|
- Pin the flower on your lapel.
- Çiçeği ceketinin yakasına tuttur.
Show More (-2)
|
