Anglais | Turc | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | despair n. | çaresizlik | ||
He looked at his wife in despair. Çaresizlik içinde karısına baktı. More Sentences |
||||
Common Usage | despair n. | umutsuzluk | ||
This translates as melancholy, sadness, distress, fear, anxiety and despair for the people. Bu, insanlar için melankoli, üzüntü, sıkıntı, korku, endişe ve umutsuzluk olarak tercüme edilebilir. More Sentences |
||||
General | ||||
General | despair n. | umutsuzluk | ||
The way politics works, it always involves a tightrope walk with hope on one side and despair on the other. Siyasetin işleyişinde her zaman bir tarafta umut, diğer tarafta umutsuzluk olan bir ip cambazlığı vardır. More Sentences |
||||
General | despair v. | umutsuzluğa düşmek | ||
Don't despair. Umutsuzluğa düşme. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | despair n. | ümitsizlik | ||
Common Usage | despair n. | biçarelik | ||
Common Usage | despair v. | umudunu kesmek | ||
General | ||||
General | despair n. | keder | ||
General | despair n. | yeis | ||
General | despair n. | ümidini yitirme | ||
General | despair n. | umutsuzluğun kaynağını oluşturan şey | ||
General | despair n. | çaresizlik sebebi | ||
General | despair n. | insanı çaresiz bırakan durum | ||
General | despair n. | biçarelik | ||
General | despair v. | ümidini yitirmek | ||
General | despair v. | umudunu yitirmek | ||
General | despair v. | ümitsizliğe düşmek | ||
General | despair v. | umudu kesmek |