|
- In English, we say, "two heads are better than one".
- İngilizcede "akıl akıldan üstündür" deriz.
- The section reads as follows in English.
- Bölüm İngilizce olarak aşağıdaki gibidir.
- Allow me to read you the conclusion in English, which dates from November, in other words before SARS.
- İzninizle size Kasım ayından, yani SARS öncesinden kalma İngilizce sonucu okumak istiyorum.
- I quote in English from the Berlingske Tidende.
- Berlingske Tidende'den İngilizce alıntı yapıyorum.
- As you know, this resolution was negotiated in English.
- Bildiğiniz gibi, bu karar İngilizce olarak müzakere edildi.
- And finally he was a militant, an activist as they say in English.
- Ve nihayetinde o bir militandı, İngilizce'de söylendiği şekliyle bir aktivistti.
- The phrase "human rights" in English does not have a gender specific connotation in same way as in French.
- İngilizce'de "insan hakları" ifadesi, Fransızca'da olduğu gibi cinsiyete özgü bir çağrışım yapmamaktadır.
- The phrase "human rights" in English does not have a gender specific connotation in same way as in French.
- İngilizce'de "insan hakları" ifadesi Fransızca'da olduğu gibi cinsiyete özgü bir çağrışım yapmamaktadır.
- An Amendment No 172 has been tabled, which contains a phrase, in English, which is quite incomprehensible.
- İngilizce olarak oldukça anlaşılmaz bir ifade içeren 172 sayılı bir Değişiklik önergesi sunulmuştur.
- Is it the case that these countries can boast of what is termed in English 'good governance'?
- Bu ülkeler İngilizce'de 'iyi yönetişim' olarak adlandırılan şeyle övünebilir mi?
- He had a job interview in English.
- İngilizce bir iş görüşmesi vardı.
- I finished writing a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmayı bitirdim.
- Let's continue talking in English, please.
- Devamında İngilizce konuşalım lütfen.
- Tom couldn't speak any French, so we spoke in English.
- Tom hiç Fransızca konuşamadı, biz de İngilizce konuştuk.
- Have you ever talked to your wife in English?
- Sen hiç karınla İngilizce konuştun mu?
- Tom doesn't know how to say what he wants to say in English.
- Tom söylemek istediği şeyi İngilizce olarak nasıl söyleyeceğini bilmiyor.
- Information is given in English at every airport.
- Bilgiler her havaalanında İngilizce olarak verilir.
- I'm also writing the translations in English.
- İngilizce çevirileri de yazıyorum.
- Please speak to me in English.
- Lütfen benimle İngilizce konuşun.
- Answer in English.
- İngilizce olarak yanıtlayın.
- I often listened to him speak in English.
- Sık sık İngilizce konuşmasını dinlerdim.
- Is speaking in English hard?
- İngilizce konuşmak zor mu?
- Answer the following questions in English.
- Aşağıdaki soruları İngilizce olarak yanıtlayın.
- Your PhD thesis has to be written in English.
- Doktora teziniz İngilizce olmak zorunda.
- It's not easy writing a love letter in English.
- İngilizce aşk mektubu yazmak kolay değil.
- Your PhD thesis has to be written in English.
- Doktora teziniz İngilizce yazılmış olmalı.
- Speak to him in English.
- Onunla İngilizce konuş.
- Written in English, this book is easy for me to read.
- İngilizce yazılmış bu kitabı okumak benim için çok kolay.
- This library has no books that are not in English.
- Bu kütüphanede İngilizce olmayan hiçbir kitap yok.
- Can you write a letter in English?
- İngilizce bir mektup yazabilir misin?
- What books have you read in English?
- İngilizce olarak hangi kitapları okudun?
- Tom can't read any menu not written in English.
- Tom İngilizce yazılmamış hiçbir menüyü okuyamaz.
- He doesn't know how to write a letter in English.
- İngilizce mektup yazmayı bilmiyor.
- His novels also appear in English and French.
- Romanları İngilizce ve Fransızca olarak da yayınlanıyor.
- He doesn't know how to write a letter in English.
- O, İngilizce bir mektubu nasıl yazacağını bilmiyor.
- Mary is a native speaker of Portuguese and fluent in English and Spanish, in addition to having good knowledge of Esperanto.
- Mary'nin ana dili Portekizce ve akıcı bir şekilde İngilizce ve İspanyolca konuşuyor, ayrıca Esperanto dilini de iyi derecede biliyor.
- Would you sing us a song in English?
- Lütfen bize İngilizce bir şarkı söyler misin?
- Have you ever talked to your wife in English?
- Karınızla hiç İngilizce konuştunuz mu?
- She understands English and even writes in English.
- İngilizce anlıyor ve hatta İngilizce yazıyor.
- Would you sing us a song in English?
- Bize İngilizce bir şarkı söyler misiniz?
- Why am I not writing in English?
- Neden İngilizce yazmıyorum?
- I'm now writing a letter to my Chinese teacher, but in English.
- Şimdi Çinli öğretmenime bir mektup yazıyorum, ama İngilizce.
- Tom likes to read English subtitles while watching movies in English.
- Tom İngilizce film izlerken İngilizce altyazıları okumayı sever.
- This will be my last sentence in English.
- Bu benim İngilizce son cümlem olacak.
- Do I have to answer in English?
- İngilizce cevap vermek zorunda mıyım?
- Comments not written in English will be deleted.
- İngilizce yazılmamış yorumlar silinecek.
- She always speaks in English.
- Daima İngilizce konuşur.
- I have to prepare for the test in English.
- Sınava İngilizce hazırlanmam gerekiyor.
- Takeshi keeps a diary in English.
- Takeshi, İngilizce bir günlük tutar.
- That book is written in English.
- O kitap İngilizce yazılmış.
- What can you say in English?
- İngilizce ne söyleyebilirsin?
- Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
- Would you prefer to speak in French or in English?
- Fransızca mı yoksa İngilizce mi konuşmayı tercih edersin?
- I have very few books in English.
- Çok az sayıda İngilizce kitabım var.
- Of course I'll write the letter in English.
- Tabii ki mektubu İngilizce yazacağım.
- That article was written in English.
- O makale İngilizce yazıldı.
- What books have you read in English?
- İngilizce hangi kitapları okudunuz?
- Would you prefer to speak in French or in English?
- Fransızca konuşmayı mı yoksa İngilizce konuşmayı mı tercih edersin?
- Tom and Mary speak to each other in English.
- Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuşuyorlar.
- This book is written in English.
- Bu kitap İngilizce yazılmıştır.
- Speaking in English is fun.
- İngilizce konuşmak eğlencelidir.
- What is this fish called in English?
- Bu balığın İngilizce adı nedir?
- Why do you want Esperanto to become a lingua franca while you continue to communicate in English?
- Neden siz İngilizce iletişim kurmaya devam ederken Esperanto'nun bir ortak dil olmasını istiyorsunuz?
- I read a lot of books in English.
- İngilizce bir sürü kitap okudum.
- She understands English and even writes in English.
- O İngilizce anlıyor ve hatta yazıyor.
- It's in English.
- İngilizce.
- We usually talked in English.
- Biz genellikle İngilizce konuştuk.
- His ability in English is above average.
- İngilizce yeteneği ortalamanın üzerinde.
- He has bought a book written in English in the book store.
- O, kitapçıdaki İngilizce yazılmış bir kitabı aldı.
- Mary gives private tuition in English, so that she can finance her studies.
- Mary, özel derslerini ingilizce olarak verir, böylece çalışmalarını finanse edebilir.
- He doesn't know how to write a letter in English.
- İngilizce bir mektubun nasıl yazılacağını bilmiyor.
- Her PhD thesis has to be written in English.
- Doktora tezinin İngilizce yazılması gerekiyor.
- She keeps her diary in English.
- O, günlüğünü İngilizce olarak tutar.
- I will never write again in English.
- Bir daha asla İngilizce yazmayacağım.
- After Tom explained it in French, he said the same thing in English.
- Tom onu Fransızca olarak açıkladıktan sonra aynı şeyi İngilizce olarak söyledi.
- Does he write letters in English?
- O, İngilizce mektuplar yazar mı?
- I had difficulty in making him understand the message in English.
- Onun İngilizce mesajı anlamasını sağlamada zorluk çektim.
- Answer in English.
- İngilizce olarak yanıtla.
- He spoke with me in English in order to show off.
- Gösteriş yapmak için benimle İngilizce konuştu.
- I don't have enough courage to write sentences in English and I probably shouldn't.
- İngilizce cümleler yazacak kadar cesaretim yok ve muhtemelen yazmamalıyım.
- Mary gives private tuition in English, so that she can finance her studies.
- Mary, eğitimini finanse edebilmek için İngilizce özel ders veriyor.
- He expressed himself very well in English.
- Kendini İngilizce çok iyi ifade etti.
- My father always speaks to me in French and my mother always speaks to me in English.
- Babam benimle her zaman Fransızca, annem de her zaman İngilizce konuşur.
- Do you prefer speaking in French or in English?
- Fransızca mı yoksa İngilizce mi konuşmayı tercih edersin?
- Were those men speaking in French or in English?
- O adamlar Fransızca mı yoksa İngilizce mi konuşuyorlardı?
- I received a letter written in English.
- İngilizce yazılmış bir mektup aldım.
- He expressed himself very well in English.
- O, İngilizce olarak kendini çok iyi ifade etti.
- A lot of bloggers write in English.
- Birçok blogcu İngilizce yazıyor.
- Tom spoke to Mary in French, but she answered in English.
- Tom Mary ile Fransızca konuştu ama Mary ona İngilizce cevap verdi.
- He keeps a diary in English.
- O, İngilizce bir günlük tutar.
- Answer in English.
- İngilizce cevap ver.
- It's fun to speak in English.
- İngilizce konuşmak eğlenceli.
- Eighty percent of all information on computers around the world is in English.
- Dünyadaki bilgisayarlarda bulunan tüm bilgilerin yüzde sekseni İngilizce.
- He had a job interview in English.
- Onun İngilizce bir iş görüşmesi vardı.
- I read a lot of books in English.
- Birçok İngilizce kitap okudum.
- I have kept a diary in English these ten years.
- Bu on yıl İngilizce bir günlük tuttum.
- Tom speaks to his father in French and his mother in English.
- Tom babasıyla Fransızca ve annesiyle İngilizce konuşur.
- I don't have enough courage to write sentences in English and I probably shouldn't.
- İngilizce cümleler yazmaya yeterince cesaretim yok ve muhtemelen yazmamalıyım.
- We had an examination in English yesterday.
- Dün İngilizce sınavımız vardı.
- Do you have a book written in English?
- İngilizce yazılmış bir kitabınız var mı?
- Your PhD thesis has to be written in English.
- Doktora teziniz İngilizce yazılmak zorundadır.
- I wrote a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazdım.
- Speak to me in English.
- Benimle İngilizce konuşun.
- He can make himself understood in English.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilir.
- I'll try to say it in English.
- Bunu İngilizce olarak söylemeye çalışacağım.
- I wrote a letter in English language.
- İngilizce bir mektup yazdım.
- My books are in Romanian; hers are in English.
- Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- Does he write letters in English?
- İngilizce mektup yazıyor mu?
- We usually talked in English.
- Genelde İngilizce konuşurduk.
- I'm now writing a letter to my Chinese teacher, but in English.
- Şu anda Çinli öğretmenime bir mektup yazıyorum fakat İngilizce.
- She spoke with me in English in order to show off.
- Gösteriş yapmak için benimle İngilizce konuştu.
- Do you want me to speak in Finnish or in English?
- Fince mi yoksa İngilizce mi konuşmamı istersiniz?
- Write the answer in English, please.
- Lütfen İngilizce cevap yazın.
- Her PhD thesis has to be written in English.
- Onun doktora tezi İngilizce yazılmak zorunda.
- Write the answer in English, please.
- Cevabı İngilizce yazın lütfen.
- This book is written in English.
- Bu kitap İngilizce yazılmış.
- It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak pek kolay değildi.
- They could make themselves understood in English.
- Kendilerini İngilizce olarak ifade edebiliyorlar.
- I have kept a diary in English these ten years.
- Bu on yıl boyunca İngilizce günlük tuttum.
- Of course I'll write the letter in English.
- Elbette mektubu İngilizce yazacağım.
- It's not easy writing a love letter in English.
- İngilizce aşk mektubu yazmak kolay değildir.
- She is not only fluent in English but speaks French fluently as well.
- Sadece akıcı İngilizce değil, aynı zamanda akıcı Fransızca da konuşuyor.
- Please say it in English.
- Lütfen onu İngilizce olarak söyle.
- Many native English speakers make errors in English.
- Anadili İngilizce olan birçok kişi İngilizcede hatalar yapar.
- I decided to go to college to major in English.
- İngilizce eğitimi için üniversiteye gitmeye karar verdim.
- If your father asks your mother a question in French, does she answer in French or in English?
- Eğer babanız annenize Fransızca bir soru sorarsa, anneniz Fransızca mı yoksa İngilizce mi cevap verir?
- Please say it in English.
- Lütfen İngilizce söyle.
- If your father asks your mother a question in French, does she answer in French or in English?
- Baban annene Fransızca bir soru sorarsa, o Fransızca mı yoksa İngilizce mi cevap veriyor?
- I spoke to him in English, but I couldn't make myself understood.
- Onunla İngilizce konuştum fakat kendimi ifade edemedim.
- Please speak to me in English.
- Lütfen benimle İngilizce konuş.
- I spoke to him in English, but I couldn't make myself understood.
- Onunla İngilizce konuştum ama kendimi ifade edemedim.
- If I watch a thousand movies in English, will I become fluent in it?
- Bin tane İngilizce film izlersem akıcı konuşabilir miyim?
- This is a story written in English.
- Bu İngilizce yazılmış bir hikaye.
- Tom likes to read English subtitles while watching movies in English.
- Tom İngilizce filmler izlerken İngilizce altyazıları okumayı sever.
- Even though I know a little Japanese, I think we'd better speak in English.
- Biraz Japonca bilsem de İngilizce konuşsak daha iyi olur.
- I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
- Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.
- I'll try to say it in English.
- İngilizce söylemeye çalışacağım.
- Yesterday a foreigner spoke to me in English on the train.
- Dün trende bir yabancı benimle İngilizce konuştu.
- I had difficulty in making him understand the message in English.
- İngilizce mesajımı anlamasını sağlamakta zorlandım.
- This sentence isn't in English.
- Bu cümle İngilizce değil.
- Would you prefer to speak in English?
- İngilizce konuşmayı tercih eder misiniz?
- You should read books written in English.
- İngilizce yazılmış kitaplar okumalısın.
- A lot of bloggers write in English.
- Birçok blog yazarı İngilizce yazar.
- I decided to go to college to major in English.
- Üniversiteye gidip İngilizce okumaya karar verdim.
- He doesn't know how to write a letter in English.
- O, nasıl İngilizce mektup yazacağını bilmiyor.
- I delivered a lecture in English.
- İngilizce bir konferans verdim.
- The question was posed in English.
- Soru İngilizce sorulmuştu.
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin verilirdi.
- Those two boys have about the same ability in English.
- Bu iki çocuk İngilizce konusunda hemen hemen aynı yeteneğe sahip.
- I think that maybe I won't be able to make myself understood in English.
- Sanırım kendimi İngilizce olarak ifade edemeyeceğim.
- What do you call this insect in English?
- Bu böceğe İngilizce ne diyorsunuz?
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- Ya İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin verildi.
- Answer in English.
- İngilizce olarak cevap verin.
- I have decided to stop writing in English.
- İngilizce yazmayı bırakmaya karar verdim.
- She had an oral examination in English.
- Onun İngilizce sözlü sınavı vardı.
- Answer in English.
- İngilizce cevap verin.
- She had an oral examination in English.
- İngilizce sözlü sınava girdi.
- This sentence is not in English.
- Bu cümle İngilizce değil.
- He read a book written in English.
- İngilizce yazılmış bir kitap okudu.
- After Tom explained it in French, he said the same thing in English.
- Tom Fransızca olarak açıkladıktan sonra aynı şeyi İngilizce söyledi.
- It isn't easy to write a love letter in English.
- İngilizce bir aşk mektubu yazmak kolay değildir.
- Let's continue talking in English, please.
- İngilizce konuşmaya devam edelim, lütfen.
- She is fluent in English and French.
- İngilizce ve Fransızcada akıcıdır.
- I'm sorry, but I didn't understand what you said in English.
- Üzgünüm ama İngilizce söylediğin şeyi anlamadım.
- I know how to write a letter in English.
- İngilizce bir mektubun nasıl yazılacağını biliyorum.
- Must this letter be written in English?
- Bu mektup İngilizce mi yazılmalı?
- For the first time in his life, Yuka finished reading an entire book in English.
- Hayatında ilk defa, Yuka, İngilizce bir kitabın tamamını okumayı bitirdi.
- People who are afraid of making mistakes will make no progress in English conversation.
- Hata yapmaktan korkan insanlar İngilizce konuşmada hiçbir ilerleme kaydedemezler.
- Right now I'm reading a book that has been written in English about French grammar.
- Şu anda Fransızca dilbilgisi hakkında İngilizce yazılmış bir kitap okuyorum.
- Tom and Mary speak to each other in English.
- Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuştular.
- Your PhD thesis has to be written in English.
- Doktora teziniz İngilizce yazılmak zorunda.
- Even though I know a little French, I think we should speak in English.
- Biraz Fransızca bilmeme rağmen, sanırım İngilizce konuşmalıyız.
- He is weak in English.
- İngilizce konusunda zayıf.
- I was called on in English class.
- İngilizce dersinde beni çağırdılar.
- This dictionary is written in English.
- Bu sözlük İngilizce yazılmıştır.
- He has an unusual ability in English.
- İngilizce konusunda sıra dışı bir yeteneği var.
- You should read books written in English.
- İngilizce kitaplar okumalısınız.
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- Biz ya İngilizce ya da Japonca konuşabiliyorduk.
- I managed to make myself understood in English.
- Kendimi İngilizce olarak ifade edebildim.
- His novels also appear in English and French.
- Onun romanları İngilizce ve Fransızca olarak da yayınlanır.
- Written in English, this book is easy for me to read.
- İngilizce yazıldığı için bu kitabı okumam kolay.
- This book is not written in English.
- Bu kitap İngilizce yazılmadı.
- He is ahead of us in English.
- İngilizce konusunda bizden önde.
- She showed me a letter written in English.
- Bana İngilizce yazılmış bir mektup gösterdi.
- I don't know how to write in English.
- İngilizce yazmayı bilmiyorum.
- I used to keep a diary in English when I was a student.
- Ben öğrenciyken İngilizce günlük tutardım.
- Do you know how to write a letter in English?
- İngilizce mektup yazmayı biliyor musunuz?
- Tom couldn't speak any French, so we spoke in English.
- Tom hiç Fransızca konuşamadı, bu yüzden İngilizce konuştuk.
- Most signs are written in English.
- Çoğu tabela İngilizce yazılmıştır.
- Tom can't read any menu not written in English.
- Tom İngilizce yazılmamış hiçbir menüyü okuyamıyor.
- It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak o kadar kolay değildi.
- How long should I live in England in order to become fluent in English?
- Akıcı İngilizce konuşabilmek için İngiltere'de ne kadar yaşamalıyım?
- I received a letter written in English yesterday.
- Dün İngilizce yazılmış bir mektup aldım.
- It's fun to speak in English.
- İngilizce konuşmak eğlencelidir.
- Speak to him in English.
- Onunla İngilizce konuşun.
- This book is not written in English.
- Bu kitap İngilizce yazılmamış.
- I have very few books in English.
- Çok az İngilizce kitabım var.
- My books are in Romanian; hers are in English.
- Benim kitaplarım Romence, onunkiler İngilizce.
- Katsuko leads her class in English.
- Katsuko dersini İngilizce işliyor.
- Let's sing the song in English.
- Şarkıyı İngilizce söyleyelim.
- Tom speaks to his father in French and his mother in English.
- Tom babasıyla Fransızca, annesiyle İngilizce konuşuyor.
- Can you remember the first word you learned in English?
- İngilizce öğrendiğin ilk kelimeyi hatırlıyor musun?
- Even though I know a little French, I think we should speak in English.
- Biraz Fransızca bilsem de İngilizce konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
- Speak to me in English.
- Benimle İngilizce konuş.
- If you want your sentences to be translated, your best option is to write them in English.
- Cümlelerinin çevrilmesini istiyorsan, en iyi seçeneğin onları İngilizce yazmak.
- He has bought a book written in English in the book store.
- Kitapçıdan İngilizce yazılmış bir kitap satın aldı.
- She is fluent in English and French.
- İngilizce ve Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşabiliyor.
- I often listened to him speak in English.
- Sık sık onun İngilizce olarak konuşmasını dinledim.
- Tom spoke to Mary in French, but she answered in English.
- Tom Mary'ye Fransızca konuştu, ama o İngilizce cevap verdi.
- He keeps a diary in English.
- İngilizce günlük tutuyor.
- She can write a letter in English.
- İngilizce olarak mektup yazabilir.
- I can't express myself in English very well.
- Kendimi İngilizce olarak çok iyi ifade edemiyorum.
- He has bought a book written in English in the book store.
- O, kitapçıdaki İngilizce yazılmış bir kitabı satın aldı.
- I'm also writing the translations in English.
- Çevirileri İngilizce olarak da yazıyorum.
- Were those men speaking in French or in English?
- O adamlar İngilizce mi Fransızca mı konuşuyordu?
- To write a love letter in English is not easy.
- İngilizce aşk mektubu yazmak kolay değil.
- Do you have a menu in English?
- İngilizce bir menünüz var mı?
- There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
- Katsuko leads her class in English.
- Katsuko sınıfını İngilizce olarak yönetiyor.
- Does this letter have to be written in English?
- Bu mektubun İngilizce yazılması gerekiyor mu?
- He made a speech in English at the meeting.
- Toplantıda İngilizce bir konuşma yaptı.
- I do not think about England, whilst I write in English.
- İngilizce yazarken İngiltere'yi düşünmüyorum.
- Have you made much progress in English in America?
- Amerika'da İngilizce konusunda çok ilerleme kaydettiniz mi?
- That article was written in English.
- O makale İngilizce yazılmıştı.
- In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce eğitim veren profesör ve öğretim görevlilerinin yüzde 10 ila 20'si gerekli dil seviyesine ulaşamadı.
- Takeshi keeps a diary in English.
- Takeshi, İngilizce günlük tutuyor.
- She keeps her diary in English.
- Günlüğünü İngilizce tutuyor.
- It's probably a good idea for us to speak in English, so he'll be able to understand.
- Anlayabilmesi için İngilizce konuşmamız muhtemelen iyi bir fikir olacaktır.
- We make not a few mistakes when speaking in English.
- İngilizce konuşurken az hata yapmıyoruz.
- I have Japanese and Chinese friends who speak to each other in English since that is the only language they have in common.
- Birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var çünkü tek ortak dilleri bu.
- The question was posed in English.
- Soru İngilizce soruldu.
- I will not write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmayacağım.
- He spoke with me in English in order to show off.
- Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
- His ability in English is above average.
- İngilizce becerisi ortalamanın üzerinde.
- Say it in English.
- İngilizce söyle.
- All of these meetings are in English.
- Bu toplantıların hepsi İngilizce.
- She took an examination in English.
- İngilizce bir sınava girdi.
- I preferred to write in English.
- İngilizce yazmayı tercih ettim.
- Her proficiency in English rapidly improved.
- İngilizce yeterliliği hızla gelişti.
- Comments not written in English will be deleted.
- İngilizce yazılmayan yorumlar silinecektir.
- After Tom explained it in French, he explained it in English.
- Tom Fransızca açıkladıktan sonra bir de İngilizce açıkladı.
- How do you say XXX in English?
- İngilizce XXX nasıl söylenir?
- People who are afraid of making mistakes will make no progress in English conversation.
- Hata yapmaktan korkan kişiler İngilizce konuşmada gelişme kaydedemez.
- This is a story written in English.
- Bu İngilizce yazılmış bir hikayedir.
- Let's speak in English.
- İngilizce konuşalım.
- I preferred to write in English.
- Ben İngilizce yazmayı tercih ettim.
- Do I have to answer in English?
- İngilizce yanıt vermek zorunda mıyım?
- For the first time in his life, Yuka finished reading an entire book in English.
- Yuka hayatında ilk kez İngilizce bir kitabın tamamını okumayı bitirdi.
- She spoke with me in English in order to show off.
- Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
- Would you prefer to speak in English?
- İngilizce konuşmayı mı tercih edersiniz?
- She got good marks in English.
- İngilizce dersinden iyi notlar aldı.
- Does this letter have to be written in English?
- Bu mektup İngilizce yazılmak zorunda mı?
- If you want your sentences to be translated, your best option is to write them in English.
- Cümlelerinizin tercüme edilmesini istiyorsanız, en iyi seçeneğiniz onları İngilizce yazmaktır.
- She can write a letter in English.
- İngilizce mektup yazabiliyor.
- He can make himself understood in English.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebiliyor.
- She always speaks in English.
- O her zaman İngilizce konuşur.
- My father always speaks to me in French and my mother always speaks to me in English.
- Babam benimle her zaman Fransızca konuşur ve annem benimle her zaman İngilizce konuşur.
- To write a love letter in English is not easy.
- İngilizce bir aşk mektubu yazmak kolay değildir.
- All of these meetings are conducted in English.
- Bu toplantıların hepsi İngilizce yapılıyor.
- Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptınız mı?
- Many native English speakers make errors in English.
- Ana dili İngilizce olan birçok kişi İngilizcede hatalar yapar.
- Do you know how to write a letter in English?
- İngilizce mektup yazmayı biliyor musun?
- It isn't easy to write a love letter in English.
- İngilizce aşk mektubu yazmak kolay değil.
- Can I speak in English?
- Ben İngilizce konuşabilir miyim?
- We were allowed to speak either in English or in Japanese.
- İngilizce ya da Japonca konuşmamıza izin veriliyordu.
- There's a famous book in English whose entire last chapter is a single sentence.
- Son bölümünün tamamı tek bir cümleden oluşan ünlü bir İngilizce kitap vardır.
- He could not make himself understood in English.
- Kendini İngilizce olarak ifade edemedi.
- I'm sorry, but I didn't understand what you said in English.
- Özür dilerim ama İngilizce ne dediğinizi anlamadım.
- I managed to make myself understood in English.
- Kendimi İngilizce olarak ifade etmeyi başardım.
- Say it in English.
- Onu İngilizce söyle.
- This library has no books that are not in English.
- Bu kütüphanenin İngilizce olmayan kitapları yok.
- I don't know how to write in English.
- İngilizce nasıl yazılır bilmiyorum.
- Right now I'm reading a book that has been written in English about French grammar.
- Şu anda Fransızca dil bilgisi hakkında İngilizce yazılmış bir kitabı okuyorum.
- I received a letter yesterday which was written in English.
- Dün İngilizce yazılmış bir mektup aldım.
- I'm now writing a letter to my Chinese teacher, but in English.
- Şu anda Çince öğretmenime bir mektup yazıyorum fakat İngilizce.
- If he's fluent in English, I'll hire him.
- Eğer akıcı İngilizce konuşabiliyorsa, onu işe alacağım.
- Can I speak in English?
- İngilizce konuşabilir miyim?
- I used to keep a diary in English when I was a student.
- Öğrenciyken İngilizce günlük tutardım.
Show More (275)
|