| 1 |
forge |
taklit etmek |
v. |
|
- Tony forged his parents signature on the form.
- Tony formda ailesinin imzasını taklit etmiş.
- Tom forged Mary's signature.
- Tom, Mary'nin imzasını taklit etti.
- Tom forged his mother's signature.
- Tom annesinin imzasını taklit etti.
- Tom forged Mary's signature.
- Tom Mary'nin imzasını taklit etti.
- I still can't believe that you forged her signature.
- Onun imzasını taklit ettiğine hâlâ inanamıyorum.
- I know you forged Tom's signature.
- Tom'un imzasını taklit ettiğini biliyorum.
Show More (3)
|
| 2 |
forge |
yapmak |
v. |
|
- The prime minister forged alliances with environmentalists.
- Başbakan çevrecilerle ittifaklar yaptı.
- She forges sick notes and intercepts letters, although she says not.
- Hasta notlarında sahtecilik yapıyor ve mektuplara el koyuyor, her ne kadar yapmadığını söylese de.
- Tom admitted he forged the check.
- Tom çekte sahtecilik yaptığını itiraf etti.
Show More (0)
|
| 3 |
forge |
demirhane |
n. |
|
- The blacksmith welded a horseshoe in the forge.
- Demirci, demirhanede bir at nalı kaynakladı.
- The smith is working at his forge.
- Demirci demirhanesinde çalışıyor.
Show More (-1)
|
| 4 |
forge |
ilerlemek |
v. |
|
- She forged through the audience towards the bar.
- Seyircilerin arasından bara doğru ilerledi.
Show More (-2)
|
| 5 |
forge |
dövmek |
v. |
|
- He forged the blade with his own hands.
- Kılıcı kendi elleriyle dövdü.
Show More (-2)
|
| 6 |
forge |
oluşturmak |
v. |
|
- We are currently endeavouring to forge an anti-terrorist coalition.
- Şu anda bir terörle mücadele koalisyonu oluşturmaya çalışıyoruz.
Show More (-2)
|
