|
- It appears that bullets and sirens aren't all they have.
- Görünen o ki sadece mermilere ve sirenlere sahip değiller.
- You aren't the only one holding a weapon of mass murder.
- Elinde toplu katliam silahı olan tek kişi sen değilsin.
- Users aren't satisfied by physical ads or static marketing anymore.
- Kullanıcılar artık fiziksel tanıtım veya statik pazarlamadan memnun değil.
- It appears that bullets and sirens aren't all they have.
- Görünüşe göre sahip oldukları tek şey mermiler ve sirenler değil.
- Users aren't satisfied by physical ads or static marketing anymore.
- Kullanıcılar artık fiziksel reklamlardan veya statik pazarlamadan hoşnut değil.
- Users aren't satisfied by physical ads or static marketing anymore.
- Kullanıcılar artık fiziksel reklamlardan veya statik pazarlamadan memnun değil.
- Aren't we friends?
- Biz arkadaş değil miyiz?
- Aren't you ready to start working?
- Çalışmaya başlamaya hazır değil misin?
- You're the only one who's able to do that, aren't you?
- Bunu yapabilen tek kişi sensin, değil mi?
- You're very good, aren't you?
- Çok iyisin, değil mi?
- We aren't as good as you.
- Senin kadar iyi değiliz.
- We aren't like that.
- Biz öyle değiliz.
- Tom and Mary aren't much different from each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden pek farklı değiller.
- You're motivated, aren't you?
- Motive oldun, değil mi?
- You're a little late, aren't you?
- Biraz geciktin, değil mi?
- Humans aren't the only animals that use tools.
- Alet kullanan tek hayvan insanlar değil.
- You're pretty rich, aren't you?
- Oldukça zenginsin, değil mi?
- You're going to have to leave, aren't you?
- Gitmek zorunda kalacaksın, değil mi?
- You're happy, aren't you?
- Mutlusun, değil mi?
- You aren't my friend.
- Sen benim arkadaşım değilsin.
- You're supposed to be there now, aren't you?
- Şimdi burada olman gerekiyor, değil mi?
- Aren't you and Tom in the same class?
- Sen ve Tom aynı sınıfta değil misin?
- Aren't you the one who told Tom to do that?
- Tom'a bunu yapmasını söyleyen sen değil misin?
- Unfortunately, they aren't so good.
- Ne yazık ki onlar o kadar iyi değil.
- You aren't serious.
- Ciddi değilsiniz.
- You're really quiet, aren't you?
- Gerçekten sakinsin, değil mi?
- Aren't you and Tom still together?
- Sen ve Tom hâlâ birlikte değil misiniz?
- Aren't you about ready?
- Hazır değil misin?
- We aren't yet perfect.
- Henüz kusursuz değiliz.
- You're keeping busy, aren't you?
- Meşgulsün, değil mi?
- Tom and I aren't busy now.
- Tom ve ben şimdi meşgul değiliz.
- Tom and Mary aren't tired.
- Tom ve Mary yorgun değiller.
- You're barefoot, aren't you?
- Yalınayaksın, değil mi?
- Aren't you related to Tom?
- Tom'la akraba değil misiniz?
- You aren't guilty.
- Suçlu değilsin.
- Tom and Mary are both doing that, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de bunu yapıyor, değil mi?
- You aren't as tall as me, are you?
- Benim kadar uzun değilsin, değil mi?
- You aren't suggesting we give all the money to Tom, are you?
- Tüm parayı Tom'a vermemizi önermiyorsun, değil mi?
- You're the champion, aren't you?
- Şampiyon sensin, değil mi?
- Aren't you the one in charge?
- Yetkili kişi sen değil misin?
- You're a very fussy eater, aren't you?
- Çok telaşlı bir yiyicisin, değil mi?
- I'm going to be all right, aren't I?
- İyi olacağım, değil mi?
- They aren't mine.
- Onlar benim değil.
- You're very strong, aren't you?
- Sen çok güçlüsün, değil mi?
- You're furious, aren't you?
- Öfkelisin, değil mi?
- You aren't a waitress, are you?
- Sen garson değilsin, değil mi?
- Men aren't so different from women.
- Erkekler kadınlardan çok farklı değildir.
- You're a Canadian, aren't you?
- Sen Kanadalısın, değil mi?
- Tom and Mary aren't my parents.
- Tom ve Mary benim ailem değil.
- Maybe Tom and Mary aren't at home.
- Belki Tom ve Mary evde değildir.
- You're looking for the truth, aren't you?
- Sen gerçeği arıyorsun, değil mi?
- Aren't you insured?
- Sen sigortalı değil misin?
- You're being transferred, aren't you?
- Transfer ediliyorsun, değil mi?
- Aren't you the romantic?
- Romantik olan sen değil misin?
- These apples aren't ripe yet.
- Bu elmalar henüz olgun değil.
- You're motivated, aren't you?
- Motivesin, değil mi?
- You're very conservative, aren't you?
- Çok muhafazakarsınız, değil mi?
- You're a few years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan birkaç yaş büyüksün, değil mi?
- Aren't you Tom's lawyer?
- Sen Tom'un avukatı değil misin?
- You're a student, too, aren't you?
- Sen de bir öğrencisin, değil mi?
- You're tired, aren't you?
- Yorgunsunuz, değil mi?
- You're miserable, aren't you?
- Mutsuzsun, değil mi?
- Aren't you in love with me anymore?
- Artık bana aşık değil misin?
- Tom and Mary aren't my parents.
- Tom ve Mary benim ebeveynlerim değiller.
- We aren't here to destroy you.
- Seni yok etmek için burada değiliz.
- You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça titizsin, değil mi?
- Tom and Mary are pretty miserable, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça mutsuzlar, değil mi?
- I'm going to be all right, aren't I?
- Ben iyi olacağım, değil mi?
- Aren't you busy tomorrow afternoon?
- Yarın öğleden sonra meşgul değil misin?
- You're from Boston, aren't you?
- Bostonlusun, değil mi?
- They aren't that good.
- O kadar iyi değiller.
- You're still a fire fighter, aren't you?
- Hâlâ bir itfaiyecisin, değil mi?
- Tom and Mary are both really conceited, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten kibirliler, değil mi?
- Pianos are quite expensive, aren't they?
- Piyanolar oldukça pahalı, değil mi?
- Parents aren't rational because love isn't rational.
- Ebeveynler mantıklı değiller, çünkü aşk mantıklı değil.
- You're sitting in Tom's chair, aren't you?
- Tom'un sandalyesinde oturuyorsun, değil mi?
- You aren't wrong.
- Yanlış değilsin.
- You aren't going to give up, are you?
- Pes etmeyeceksin, değil mi?
- You're a pretty good swimmer, aren't you?
- Sen çok iyi bir yüzücüsün, değil mi?
- Tom and Mary aren't serious.
- Tom ve Mary ciddi değiller.
- Aren't you and Tom still together?
- Sen ve Tom hala beraber değil misiniz?
- You're a freshman, aren't you?
- Sen üniversite birinci sınıf öğrencisisin, değil mi?
- You're a little younger than Tom is, aren't you?
- Tom'dan biraz daha gençsin, değil mi?
- They aren't dating, are they?
- Onlar flört etmiyorlar, değil mi?
- You're really good at that, aren't you?
- Sen gerçekten bunda iyisin, değil mi?
- You aren't doing anything now, are you?
- Şu anda hiçbir şey yapmıyorsun, değil mi?
- You're afraid to sleep, aren't you?
- Uyumaktan korkuyorsun, değil mi?
- Aren't you from Boston, too?
- Sen de Bostonlu değil misin?
- You're very patriotic, aren't you?
- Sen çok vatanseversin, değil mi?
- You're slow, aren't you?
- Sen yavaşsın, değil mi?
- You aren't in trouble, are you?
- Başın belada değil, değil mi?
- You're bored, aren't you?
- Sıkılıyorsun, değil mi?
- You're pessimistic, aren't you?
- Sen karamsarsın, değil mi?
- Aren't you all ready?
- Tamamen hazır değil misin?
- You're the owner, aren't you?
- Sahibi sensin, değil mi?
- You aren't invited.
- Davetli değilsin.
- Tom and Mary are both short, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de kısa, değil mi?
- I am being paranoid, aren't I?
- Ben paranoyak oluyorum, değil mi?
- You're persistent, aren't you?
- İnatçısın, değil mi?
- Aren't you on the list?
- Sen listede değil misin?
- Aren't you the one in charge?
- Yetkili sen değil misin?
- You're pretty good at that, aren't you?
- Bu konuda oldukça iyisin, değil mi?
- You're depressed, aren't you?
- Depresyondasın, değil mi?
- We aren't safe.
- Güvende değiliz.
- My legs aren't as long as yours.
- Benim bacaklarım seninkiler kadar uzun değil.
- You're finally going to be a June bride, aren't you?
- Sonunda bir haziran gelini olacaksın, değil mi?
- Country roads aren't as crowded as city roads.
- Köy yolları şehir yolları kadar kalabalık değildir.
- You're the owner, aren't you?
- Sen mal sahibisin, değil mi?
- You aren't safe walking alone around here.
- Buralarda yalnız yürümek güvenli değil.
- Strawberries aren't only delicious, they're healthy.
- Çilekler sadece lezzetli değil, aynı zamanda sağlıklı.
- You're the tallest person here, aren't you?
- Buradaki en uzun kişi sensin, değil mi?
- My parents and I aren't close.
- Ebeveynlerim ve ben yakın değiliz.
- You're sleepy, aren't you?
- Uykun var, değil mi?
- Roads in the country aren't as busy as those in the city.
- Kırsaldaki yollar şehirdekiler kadar yoğun değil.
- Tom and Mary are both pretty shy, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça utangaçlar, değil mi?
- Tom and I aren't identical twins.
- Tom ve ben tek yumurta ikizi değiliz.
- You're still in love with Tom, aren't you?
- Tom'a hâlâ aşıksın, değil mi?
- You're going to thank Tom for the present, aren't you?
- Hediye için Tom'a teşekkür edeceksin, değil mi?
- Why aren't you dressed?
- Neden giyinik değilsin?
- Aren't you part of this group?
- Sen bu grubun bir parçası değil misin?
- Tom and Mary are both wrong, aren't they?
- Tom ve Mary'nin her ikisi de hatalı, değil mi?
- Tom and I aren't married yet.
- Tom ve ben henüz evli değiliz.
- Tom and Mary have the same last name, but they aren't related.
- Tom ve Mary'nin soyadları aynı ama akraba değiller.
- Aren't you students at this school?
- Sizler bu okulda öğrenci değil misiniz?
- You're a dreamer, aren't you?
- Hayalperestsin, değil mi?
- You're bluffing, aren't you?
- Blöf yapıyorsun, değil mi?
- Aren't you here to help us?
- Bize yardım etmek için burada değil misiniz?
- Tom and Mary are both willing to help, aren't they?
- Tom ve Mary yardım etmeye istekliler, değil mi?
- You're a lot like Tom, aren't you?
- Sen Tom'a çok benziyorsun, değil mi?
- Those hats aren't Tom's and mine.
- O şapkalar Tom ve benim değil.
- These candles aren't white.
- Bu mumlar beyaz değil.
- Why aren't you inside?
- Neden içeride değilsin?
- You're short, aren't you?
- Sen kısasın, değil mi?
- You aren't really going to buy Tom's old tractor, are you?
- Tom'un eski traktörünü gerçekten satın almayacaksın, değil mi?
- Tom and Mary are both in your class, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de senin sınıfında, değil mi?
- Tom and Mary aren't perfect.
- Tom ve Mary mükemmel değiller.
- Aren't they Englishmen?
- Onlar İngiliz değiller mi?
- You're the one who saved Tom's life, aren't you?
- Tom'un hayatını kurtaran kişi sensin, değil mi?
- You are lost, aren't you?
- Kaybolmuşsun, değil mi?
- You're a very lucky guy, aren't you?
- Çok şanslı bir insansın, değil mi?
- You're the one who taught me how to do this, aren't you?
- Bana bunun nasıl yapılacağını öğreten kişi sensin, değil mi?
- These kinds of mistakes aren't uncommon.
- Bu tür hatalar nadir değildir.
- Beautiful, aren't they?
- Güzeller, değil mi?
- Aren't you excited about what happened?
- Ne olduğu hakkında heyecanlı değil misin?
- You are busy now, aren't you?
- Şu an meşgulsün, değil mi?
- Tom and Mary are both at work, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de işte, değil mi?
- You're still a butcher, aren't you?
- Hâlâ bir kasapsın, değil mi?
- You aren't likely to be able to convince Tom to do that, are you?
- Muhtemelen Tom'u bunu yapmaya ikna edemeyeceksin, değil mi?
- Tom and Mary are both married, aren't they?
- Tom ve Mary evleniyorlar, değil mi?
- Aren't you the manager?
- Sen müdür değil misin?
- Aren't those your parents?
- Şunlar senin ebeveynlerin değil mi?
- You're a bit taller than Tom is, aren't you?
- Tom'dan biraz daha uzunsun, değil mi?
- You're a better chess player than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha iyi bir satranç oyuncususun, değil mi?
- You're the one who needs to do that, aren't you?
- Bunu yapması gereken kişi sensin, değil mi?
- You're too young to be doing that, aren't you?
- Bunu yapmak için çok gençsin, değil mi?
- You're a bartender, aren't you?
- Sen bir barmensin, değil mi?
- Aren't you two brothers?
- Siz iki kardeş değil misiniz?
- Why aren't you furious with me?
- Neden bana kızgın değilsin?
- Aren't you an exchange student?
- Sen bir değişim öğrencisi değil misin?
- You aren't dead.
- Ölü değilsin.
- You're smarter than me, aren't you?
- Benden daha zekisin, değil mi?
- They aren't there.
- Onlar orada değiller.
- You're very good at speaking French, aren't you?
- Fransızcayı konuşmada çok iyisin, değil mi?
- He has three daughters; one is married, but the others aren't.
- Üç kızı var; biri evli ama diğerleri evli değil.
- You're with Tom, aren't you?
- Tom'la birliktesin, değil mi?
- You're one of them, aren't you?
- Sen onlardan birisin, değil mi?
- Aren't you the doorman?
- Siz kapıcı değil misiniz?
- You're going to have to do that for Tom, aren't you?
- Bunu Tom için yapmak zorundasınız, değil mi?
- You're going to tell Tom what happened, aren't you?
- Tom'a ne olduğunu anlatacaksın, değil mi?
- Aren't you worried about your grades?
- Notlarınız hakkında endişeli değil misiniz?
- You aren't very smart, are you?
- Çok zeki değilsin, değil mi?
- You're going to miss me, aren't you?
- Beni özleyeceksin, değil mi?
- You really are lucky, aren't you?
- Gerçekten şanslısın, değil mi?
- Aren't you alone?
- Yalnız değil misin?
- I'm ill, aren't I?
- Hastayım, değil mi?
- They aren't happy to see Tom.
- Onlar Tom'u görmekten mutlu değiller.
- Those are yours, aren't they?
- Onlar senin, değil mi?
- Aren't you happy now?
- Şimdi mutlu değil misiniz?
- The streets aren't safe at night.
- Sokaklar geceleri güvenli değil.
- Aren't you satisfied?
- Memnun değil misin?
- You aren't responsible for what Tom did.
- Tom'un yaptıklarından sen sorumlu değilsin.
- You're still a farmer, aren't you?
- Sen hala bir çiftçisin, değil mi?
- Aren't you glad we're here?
- Burada olduğumuza memnun değil misin?
- We are all going to die, aren't we?
- Hepimiz öleceğiz, değil mi?
- Tom and Mary aren't happy.
- Tom ve Mary mutlu değil.
- You're planning something, aren't you?
- Bir şey planlıyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both good singers, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de iyi şarkıcılar, değil mi?
- You're going with me, aren't you?
- Benimle geliyorsun, değil mi?
- Aren't you a psychologist?
- Sen bir psikolog değil misin?
- Mary and I aren't enemies, but we're not friends, either.
- Mary ve ben düşman değiliz ama arkadaş da değiliz.
- Why aren't you married?
- Neden evli değilsin?
- You're a pianist, aren't you?
- Sen bir piyanistsin, değil mi?
- Aren't you allergic to anything?
- Bir şeye alerjik değil misin?
- We're safe in here, aren't we?
- Burada güvendeyiz, değil mi?
- The people's fears aren't groundless.
- Halkın korkuları sebepsiz değildir.
- You're going to be all right, aren't you?
- İyi olacaksın, değil mi?
- We aren't very hungry yet.
- Henüz çok aç değiliz.
- Aren't you glad to meet me?
- Benimle tanıştığına memnun değil misin?
- You're greedy, aren't you?
- Açgözlüsün, değil mi?
- You're shivering, aren't you?
- Titriyorsun, değil mi?
- People aren't prepared for this.
- İnsanlar buna hazırlıklı değil.
- You're a friend of Tom's, aren't you?
- Tom'un arkadaşısın, değil mi?
- Aren't they wonderful?
- Harika değiller mi?
- Why aren't you more responsible?
- Neden daha sorumlu değilsin?
- You're good at speaking French, aren't you?
- Fransızca konuşmakta iyisin, değil mi?
- Big people aren't always strong.
- Büyük insanlar her zaman güçlü değildir.
- You're afraid of him, aren't you?
- Ondan korkuyorsun, değil mi?
- Tom and Mary aren't worried.
- Tom ve Mary endişeli değil.
- You aren't guilty.
- Suçlu değilsiniz.
- You really are rude, aren't you?
- Sen gerçekten kabasın, değil mi?
- You're the one who suggested that we do that together, aren't you?
- Bunu birlikte yapmamızı öneren kişi sensin, değil mi?
- Aren't you ready yet?
- Henüz hazır değil misin?
- You're very good at doing that, aren't you?
- Onu yapmada çok iyisin, değil mi?
- You're optimistic, aren't you?
- Sen iyimsersin, değil mi?
- You're here, aren't you?
- Buradasın, değil mi?
- You're the only one who doesn't know how to do this, aren't you?
- Bunu nasıl yapacağını bilmeyen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't smarter than us.
- Bizden daha zeki değilsin.
- You aren't as short as me.
- Benim kadar kısa değilsin.
- Aren't you one of Tom's relatives?
- Sen Tom'un akrabalarından biri değil misin?
- You're the only one who doesn't know how to do that, aren't you?
- Bunu nasıl yapacağını bilmeyen tek kişi sensin, değil mi?
- They aren't rich.
- Onlar zengin değiller.
- You're fine, aren't you?
- Sen iyisin, değil mi?
- You're diabetic, aren't you?
- Şeker hastasısın, değil mi?
- You're very strong, aren't you?
- Çok güçlüsün, değil mi?
- You're almost as old as I am, aren't you?
- Sen neredeyse benim kadar yaşlısın, değil mi?
- You're supposed to be in Boston, aren't you?
- Boston'da olman gerekiyordu, değil mi?
- The rules aren't important.
- Kurallar önemli değil.
- Tom and I aren't strangers.
- Tom ve ben yabancı değiliz.
- You're a Canadian, aren't you?
- Sen bir Kanadalısın, değil mi?
- We aren't so bad.
- Biz o kadar kötü değiliz.
- Aren't you the group leader?
- Grup lideri siz değil misiniz?
- You're bossy, aren't you?
- Sen otoritersin, değil mi?
- These dishes aren't clean.
- Bu tabaklar temiz değil.
- Those aren't my sunglasses.
- Bu benim güneş gözlüğüm değil.
- Many of the railroads I see aren't even used anymore.
- Gördüğüm demiryolu hatlarının çoğu artık faal bile değil.
- You still aren't sure, are you?
- Hala emin değilsin, değil mi?
- You and I aren't that much different.
- Sen ve ben o kadar çok farklı değiliz.
- Aren't you always at home in the evening?
- Akşamları hep evde değil misin?
- Tom and Mary are both obstinate, aren't they?
- Tom ve Mary inatçıdırlar, değil mi?
- Tom and Mary aren't involved.
- Tom ve Mary ilgili değil.
- You're still a dentist, aren't you?
- Hâlâ dişçisin, değil mi?
- Aren't you free on Mondays?
- Sen pazartesileri boş değil misin?
- You're still studying French, aren't you?
- Hala Fransızca çalışıyorsun, değil mi?
- Mary and Alice aren't sisters.
- Mary ve Alice kardeş değiller.
- You're high, aren't you?
- Kafan iyi, değil mi?
- You're creative, aren't you?
- Yaratıcısın, değil mi?
- Why aren't you in Boston?
- Neden Boston'da değilsin?
- Aren't you free on Monday?
- Pazartesi günü boş değil misin?
- You aren't thirty.
- Otuz yaşında değilsiniz.
- Aren't you sorry you did that?
- Bunu yaptığına üzgün değil misin?
- You're the one who hired Tom, aren't you?
- Tom'u işe alan sensin, değil mi?
- Aren't you responsible for what happened?
- Olanlardan sen sorumlu değil misin?
- You're too young to buy beer, aren't you?
- Bira almak için çok gençsin, değil mi?
- Tom and Mary aren't old enough to get married.
- Tom ve Mary evlenmek için yeterince yaşlı değiller.
- Aren't you jealous?
- Kıskanç değil misin?
- You're supposed to be helping Tom right now, aren't you?
- Şu anda Tom'a yardım ediyor olman gerekiyordu, değil mi?
- You're still a doctor, aren't you?
- Sen hâlâ bir doktorsun, değil mi?
- You aren't being fair, are you?
- Adil davranmıyorsun, değil mi?
- Those fish aren't fit to eat.
- O balıklar yenecek gibi değil.
- Why aren't you with them?
- Neden onlarla birlikte değilsin?
- Tom and John aren't brothers.
- Tom ve John kardeş değiller.
- You're back from China, aren't you?
- Çin'den döndün, değil mi?
- You aren't quite right about that — let me explain.
- Bu konuda pek haklı değilsiniz - açıklamama izin verin.
- You aren't the only one Tom has cheated, are you?
- Tom'un aldattığı tek kişi değilsin, değil mi?
- You're afraid, aren't you?
- Korkuyorsun, değil mi?
- Aren't you ready for more?
- Daha fazlası için hazır değil misin?
- Your manners aren't very good.
- Senin tavırların çok iyi değil.
- You aren't telling us everything, are you?
- Bize her şeyi anlatmıyorsun, değil mi?
- Aren't you over 18?
- 18 yaşın üstünde değil misin?
- You're Tom's boss, aren't you?
- Sen Tom'un patronusun, değil mi?
- You're really creative, aren't you?
- Gerçekten yaratıcısın, değil mi?
- Tom and I aren't the only ones here who can speak French.
- Burada Fransızca konuşabilen sadece Tom ve ben değiliz.
- You're capable of doing that, aren't you?
- Bunu yapabilecek kapasitedesin, değil mi?
- Tom and I aren't friends.
- Tom ve ben arkadaş değiliz.
- We aren't very busy yet.
- Henüz çok meşgul değiliz.
- You aren't serious, are you?
- Ciddi değilsin, değil mi?
- You're pretty good at French, aren't you?
- Fransızca'da oldukça iyisin, değil mi?
- Tom and I aren't particularly close.
- Tom ve ben özellikle yakın değiliz.
- Tom and Mary are both a little jealous, aren't they?
- Tom ve Mary biraz kıskançlar, değil mi?
- You're going to tell us, aren't you?
- Bize anlatacaksın, değil mi?
- Aren't you free on Monday?
- Pazartesi boş değil misin?
- You're really brave, aren't you?
- Gerçekten cesursun, değil mi?
- Aren't both Tom and Mary Canadians?
- Hem Tom hem de Mary Kanadalı değil mi?
- Aren't you ready to start?
- Başlamaya hazır değil misin?
- You're adopted, aren't you?
- Sen evlatlıksın, değil mi?
- Our demands aren't unreasonable.
- Taleplerimiz mantıksız değil.
- You're with me, aren't you?
- Benimlesin, değil mi?
- You aren't making sense.
- Hiç mantıklı değilsin.
- These things aren't mine!
- Bunlar benim değil!
- Aren't you a Canadian?
- Kanadalı değil misin?
- Aren't you all alone?
- Yapayalnız değil misin?
- We aren't in any danger, are we?
- Tehlikede değiliz, değil mi?
- You're about to go, aren't you?
- Gitmek üzeresin, değil mi?
- When our parents aren't there, my younger brother takes on a completely different manner.
- Ebeveynlerimiz orada değilken küçük erkek kardeşim tamamen farklı bir tavır alır.
- You're still a lawyer, aren't you?
- Sen hâlâ bir avukatsın, değil mi?
- You're going in the wrong direction, aren't you?
- Yanlış yöne gidiyorsun, değil mi?
- You're a very fast swimmer, aren't you?
- Çok hızlı yüzen birisin, değil mi?
- Aren't they adorable together?
- Birlikte çok tatlı değiller mi?
- We aren't accustomed to waiting.
- Beklemeye alışık değiliz.
- You're doing that the wrong way, aren't you?
- Bunu yanlış şekilde yapıyorsun, değil mi?
- You're afraid the same thing will happen to you, aren't you?
- Aynı şeyin sana da olmasından korkuyorsun, değil mi?
- You're giving a speech tomorrow aren't you?
- Yarın konuşma yapıyorsun, değil mi?
- You're a Canadian citizen, aren't you?
- Sen Kanada vatandaşısın, değil mi?
- Aren't you a sweetheart?
- Çok tatlısın, değil mi?
- These flowers aren't for you.
- Bu çiçekler senin için değil.
- Aren't you ready to go yet?
- Henüz gitmeye hazır değil misin?
- You aren't a spy, right?
- Casus değilsin, değil mi?
- Tom and Mary are both very competitive, aren't they?
- Tom ve Mary çok rekabetçidirler, değil mi?
- Aren't you guys hungry?
- Aç değil misiniz beyler?
- You're a pediatrician, aren't you?
- Çocuk doktorusun, değil mi?
- You aren't alone.
- Yalnız değilsin.
- You're making tea, aren't you?
- Çay yapıyorsun, değil mi?
- Why aren't you in class?
- Neden sınıfta değilsin?
- They're friends of yours, aren't they?
- Onlar senin arkadaşların, değil mi?
- Aren't you willing to help?
- Yardım etmeye istekli değil misin?
- Why aren't you dressed?
- Neden giyinik değilsiniz?
- We're safe now, aren't we?
- Artık güvendeyiz, değil mi?
- You're a specialist, aren't you?
- Sen bir uzmansın, değil mi?
- Aren't you willing to pay that much?
- Bu kadar çok ödemeye istekli değil misin?
- We're finished, aren't we?
- İşimiz bitti, değil mi?
- You aren't hurt.
- Yaralı değilsiniz.
- Aren't you a coffee drinker?
- Kahve içen biri değil misin?
- Tickets aren't required.
- Bilet gerekli değildir.
- You're tempted to do that, aren't you?
- Bunu yapmak istiyorsun, değil mi?
- My teeth aren't as white as I'd like them to be.
- Dişlerim istediğim kadar beyaz değil.
- You're my friend, aren't you?
- Sen benim arkadaşımsın, değil mi?
- You aren't a waiter, are you?
- Sen garson değilsin, değil mi?
- We aren't ready for this.
- Bunun için hazır değiliz.
- You're stingy, aren't you?
- Sen cimrisin, değil mi?
- Aren't you a banker?
- Bir bankacı değil misin?
- You're really dense, aren't you?
- Çok kalın kafalısın, değil mi?
- Aren't you ready to go yet?
- Hâlâ gitmek için hazır değil misin?
- You're scared to go home, aren't you?
- Eve gitmekten korkuyorsun, değil mi?
- Tom and Mary aren't finished.
- Tom ve Mary hazır değil.
- You're holding it, aren't you?
- Onu tutuyorsun , değil mi?
- Your manners aren't very good.
- Terbiyeniz pek iyi değil.
- Lucky, aren't you?
- Şanslısın, değil mi?
- You're very possessive, aren't you?
- Çok sahiplenicisin, değil mi?
- You're in the wrong seat, aren't you?
- Yanlış koltuktasın, değil mi?
- These glasses aren't mine.
- Bu gözlük benim değil.
- Aren't you the mother of these children?
- Bu çocukların annesi sen değil misin?
- These notebooks aren't mine.
- Bu defterler benim değil.
- Aren't you the one who took my knife?
- Bıçağımı alan sen değil miydin?
- You're disgusted, aren't you?
- Tiksiniyorsun, değil mi?
- Aren't you furious?
- Öfkeli değil misin?
- Why aren't you home?
- Neden evde değilsiniz?
- Tom and Mary aren't hungry.
- Tom ve Mary aç değil.
- Aren't you two related?
- Siz ikiniz akraba değil misiniz?
- You are making spare parts in a car factory, aren't you?
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorsunuz, değil mi?
- Tom and Mary are both crazy, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de deli, değil mi?
- You're lying now, aren't you?
- Şimdi yalan söylüyorsun, değil mi?
- You're a handsome fellow, aren't you?
- Yakışıklı bir adamsın, değil mi?
- You're supposed to be resting, aren't you?
- Dinlenmen gerekiyor, değil mi?
- You're a friend of hers, aren't you?
- Sen onun arkadaşısın, değil mi?
- We aren't used to being spoken to by a foreigner.
- Bir yabancı tarafından konuşulmaya alışık değiliz.
- You're the only one who knows how to do this, aren't you?
- Bunun nasıl yapılacağını bilen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't leaving Japan for good, are you?
- Japonya'yı temelli terk etmiyorsun, değil mi?
- You're the only one here who thinks Tom is a nice guy, aren't you?
- Burada Tom'un iyi biri olduğunu düşünen bir tek sen varsın, değil mi?
- Tom and Mary are both wrong, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de hatalı, değil mi?
- Aren't you anxious?
- Endişeli değil misin?
- Aren't you Tom?
- Siz Tom değil misiniz?
- Tips aren't included.
- Bahşişler dahil değil.
- You're the only person who hasn't yet done that, aren't you?
- Bunu henüz yapmayan tek kişi sensin, değil mi?
- You're a smart kid, aren't you?
- Sen akıllı bir çocuksun, değil mi?
- Why aren't you with her?
- Neden onunla değilsin?
- Aren't you still with Tom?
- Hâlâ Tom'la değil misin?
- You're very good at chess, aren't you?
- Sen satrançta çok iyisin, değil mi?
- My family problems aren't all that important.
- Ailevi sorunlarım o kadar da önemli değil.
- You're one of Tom's kids, aren't you?
- Sen Tom'un çocuklarından birisin, değil mi?
- Aren't you a pathologist?
- Sen bir patalog değil misin?
- Aren't you in town?
- Kasabada değil misin?
- You are seeking jobs, aren't you?
- İş arıyorsun, değil mi?
- You aren't wrong.
- Hatalı değilsiniz.
- Aren't you a student here?
- Sen burada bir öğrenci değil misin?
- Tom and Mary are both busy now, aren't they?
- Tom ve Mary şu anda meşguller, değil mi?
- You aren't any better than me.
- Benden daha iyi falan değilsin.
- You are really clumsy, aren't you!
- Gerçekten sakarsın, değil mi!
- You're one of them, aren't you?
- Sen de onlardan birisin, değil mi?
- Aren't you sisters?
- Siz kız kardeş değil misiniz?
- Aren't you a teacher?
- Sen öğretmen değil misin?
- You're pessimistic, aren't you?
- Kötümsersin, değil mi?
- You're OK, aren't you?
- İyi değilsin, değil mi?
- Aren't you ready to help us?
- Bize yardım etmeye hazır değil misin?
- The instructions aren't usually so detailed.
- Talimatlar genelde bu kadar detaylı değildir.
- We aren't always right.
- Her zaman haklı değiliz.
- You're being bossy, aren't you?
- Gittikçe otoriterleşiyorsun, değil mi?
- You're about three days late, aren't you?
- Neredeyse üç gün geciktin, değil mi?
- They aren't dating, are they?
- Çıkmıyorlar, değil mi?
- Those fears probably aren't justified.
- O korkular muhtemelen haklı değildir.
- You're going to pay for this, aren't you?
- Bunu ödeyeceksin, değil mi?
- Tom and Mary are both pretty shy, aren't they?
- Tom ve Mary çok utangaç, değil mi?
- Why aren't they here?
- Onlar neden burada değiller?
- You're a dreamer, aren't you?
- Sen bir hayalperestsin, değil mi?
- Aren't you a medical examiner?
- Sen bir adli tabip değil misin?
- You're seeing someone else, aren't you?
- Başka biriyle görüşüyorsun, değil mi?
- You're supposed to be working, aren't you?
- Çalışman olman gerekiyor, değil mi?
- Why aren't Tom and Mary here?
- Tom ve Mary neden burada değiller?
- Aren't you still at work?
- Sen hâlâ işte değil misin?
- These glasses aren't mine.
- Bu gözlükler benim değil.
- Aren't you three good friends?
- Siz üçünüz iyi arkadaşlar değil misiniz?
- Tom and I aren't the same.
- Tom ve ben aynı değiliz.
- You're a very sensitive guy, aren't you?
- Çok duyarlı bir adamsın, değil mi?
- You're back early, aren't you?
- Erken döndün, değil mi?
- You aren't the easiest person to live with.
- Birlikte yaşanması en kolay insan değilsin.
- You're a much better singer than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan çok daha iyi bir şarkıcısın, değil mi?
- You're irritated, aren't you?
- Sinirlisin, değil mi?
- You aren't stupid.
- Aptal değilsin.
- You are making spare parts in a car factory, aren't you?
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorsun, değil mi?
- You're good at tennis, aren't you?
- Teniste iyisin, değil mi?
- You're very good at chess, aren't you?
- Satrançta çok iyisin, değil mi?
- You're winning, aren't you?
- Kazanıyorsun, değil mi?
- You aren't really going to argue with Tom, are you?
- Tom ile gerçekten tartışmayacaksın, değil mi?
- You're an adult, aren't you?
- Sen bir yetişkinsin, değil mi?
- Digital cameras aren't as good as rudimentary cameras.
- Dijital kameralar ilkel kameralar kadar iyi değildir.
- You're pretty upset, aren't you?
- Çok üzgünsün, değil mi?
- Tom and Mary are both high school students, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de lise öğrencisi, değil mi?
- Aren't you loyal?
- Sadakatli biri değil misin?
- I'm the boss, aren't I?
- Ben patronum, değil mi?
- You're shy, aren't you?
- Utangaçsın, değil mi?
- You aren't afraid, are you?
- Sen korkmuyorsun, değil mi?
- Aren't you busy?
- Meşgul değil misin?
- You're leaving pretty early, aren't you?
- Çok erken gidiyorsun, değil mi?
- Tom and Mary aren't actually our real names.
- Tom ve Mary aslında gerçek isimlerimiz değil.
- You're still a student, aren't you?
- Hâlâ bir öğrencisin, değil mi?
- You're adventurous, aren't you?
- Maceraperestsin, değil mi?
- Aren't you here to help me?
- Bana yardım etmek için burada değil misin?
- Tom and Mary aren't together anymore.
- Tom ve Mary artık birlikte değiller.
- Sami and Layla aren't happy anymore.
- Sami ve Layla artık mutlu değiller.
- You're a little taller than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan biraz daha uzunsun, değil mi?
- You're very busy, aren't you?
- Çok meşgulsün, değil mi?
- You're quicker than me, aren't you?
- Benden daha hızlısın, değil mi?
- Aren't you happy here?
- Burada mutlu değil misiniz?
- You're a very fussy eater, aren't you?
- Çok titiz bir yiyicisin, değil mi?
- Aren't you still at the office?
- Hala ofiste değil misin?
- Tom and Mary aren't young.
- Tom ve Mary genç değiller.
- You're German, aren't you?
- Sen Almansın, değil mi?
- You're a freshman, aren't you?
- Birinci sınıf öğrencisisin, değil mi?
- I'm the first boy you've ever kissed, aren't I?
- Ben senin öptüğün ilk erkeğim, değil mi?
- You're too young to drive a car, aren't you?
- Araba sürmek için çok gençsin, değil mi?
- Tom and Mary are both overweight, aren't they?
- Tom ve Mary fazla kilolu, değil mi?
- You're three years younger than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş küçüksün, değil mi?
- You're a lot younger than Tom is, aren't you?
- Tom'dan çok daha küçüksün, değil mi?
- Tom and Mary aren't ready yet.
- Tom ve Mary henüz hazır değiller.
- Aren't you ready to tell me what happened?
- Bana ne olduğunu anlatmaya hazır değil misin?
- Aren't you a baseball fan?
- Bir beyzbol hayranı değil misin?
- We aren't accustomed to waiting.
- Biz beklemeye alışkın değiliz.
- You're a philosopher, aren't you?
- Sen bir filozofsun, değil mi?
- We aren't enemies.
- Düşman değiliz.
- You're trying to confuse me, aren't you?
- Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun, değil mi?
- You're finished, aren't you?
- Bittin sen, değil mi?
- You're enjoying yourselves, aren't you?
- Eğleniyorsunuz, değil mi?
- You're healthy, aren't you?
- Sağlıklısın, değil mi?
- You're too young to remember the nineties, aren't you?
- Doksanları hatırlamak için çok gençsin, değil mi?
- You're still single, aren't you?
- Hala bekarsın, değil mi?
- Aren't you worried that you'll miss your train?
- Treni kaçıracağından endişeli değil misin?
- Why aren't Tom and Mary here?
- Tom ve Mary neden burada değil?
- Aren't you a chemistry student?
- Sen kimya öğrencisi değil misin?
- Tom and I aren't hungry.
- Tom ve ben aç değiliz.
- Those two things aren't related.
- Bu iki şey alakalı değil.
- There are a lot of dogs here, aren't there?
- Burada çok köpek var, değil mi?
- Things aren't too clear.
- Her şey çok açık değil.
- Aren't you taller than Tom?
- Tom'dan daha uzun boylu değil misin?
- You're the only one who didn't pass the test, aren't you?
- Testi geçemeyen tek kişi sensin, değil mi?
- Why aren't you home yet?
- Neden hala evde değilsin?
- You're married, aren't you?
- Evlisin, değil mi?
- You're a Canadian, aren't you?
- Kanadalısın, değil mi?
- You're in a bad mood today, aren't you?
- Bugün keyfin yok, değil mi?
- Tom and Mary are both lazy, aren't they?
- Tom ve Mary tembeller, değil mi?
- Aren't you a pathologist?
- Sen patolog değil misin?
- Why aren't you there?
- Neden sen orada değilsin?
- Why aren't you with Tom?
- Neden Tom ile değilsin?
- You're Tom, aren't you?
- Sen Tom'sun, değil mi?
- Tom and Mary are both very nervous, aren't they?
- Tom ve Mary çok gerginler, değil mi?
- Tom and I aren't on the same team.
- Tom ve ben aynı takımda değiliz.
- The American people aren't stupid.
- Amerikan halkı aptal değildir.
- You're the one who gave me this, aren't you?
- Bunu bana veren kişi sensin, değil mi?
- You aren't any better than me.
- Benden daha iyi değilsin.
- Aren't you ready yet?
- Daha hazır değil misiniz?
- You're in way over your head, aren't you?
- Boyundan büyük işlere karışıyorsun, değil mi?
- Aren't you nervous?
- Gergin değil misin?
- Tom and Mary aren't present today.
- Tom ve Mary bugün burada değiller.
- They aren't happy to see her.
- Onu görmekten mutlu değiller.
- You aren't going to tell Tom, are you?
- Tom'a söylemeyeceksin, değil mi?
- You're new around here, aren't you?
- Buralarda yenisin, değil mi?
- You aren't alone.
- Yalnız değilsiniz.
- You're three years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- Tom and Mary aren't sure.
- Tom ve Mary emin değil.
- Aren't you a chef?
- Sen şef değil misin?
- They're fantastic, aren't they?
- Bunlar harika, değil mi?
- I'm here, aren't I?
- Buradayım, değil mi?
- His jokes aren't funny.
- Onun şakaları komik değildir.
- You're still a farmer, aren't you?
- Sen hâlâ bir çiftçisin, değil mi?
- You're going to have to do that for Tom, aren't you?
- Bunu Tom için yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- Aren't cookies delicious?
- Kurabiyeler lezzetli değil mi?
- Both Tom and Mary aren't hungry.
- Hem Tom hem de Mary aç değil.
- Tom and Mary aren't safe.
- Tom ve Mary güvende değiller.
- I think we aren't on the right road.
- Bence doğru yolda değiliz.
- You aren't serious.
- Ciddi değilsin.
- Aren't you angry right now?
- Şu anda kızgın değil misin?
- You're talented, aren't you?
- Sen yeteneklisin, değil mi?
- You're ambitious, aren't you?
- Sen hırslısın, değil mi?
- You're pessimistic, aren't you?
- Siz karamsarsınız, değil mi?
- You're very religious, aren't you?
- Çok dindarsın, değil mi?
- You're dressed too warmly, aren't you?
- Çok sıcak bir şekilde giyiniyorsun, değil mi?
- You're shorter than I am, aren't you?
- Sen benden daha kısasın, değil mi?
- You're mad at me, aren't you?
- Bana kızgınsın, değil mi?
- Aren't you here to help?
- Yardım etmek için burada değil misin?
- Tom and Mary aren't much different from each other.
- Tom ve Mary birbirlerinden çok farklı değiller.
- You're pulling my leg, aren't you?
- Benimle kafa buluyorsun, değil mi?
- You're crying, aren't you?
- Ağlıyorsun, değil mi?
- No, the houses in my village aren't tall, but the gardens are big.
- Hayır, köyümdeki evler yüksek değil ama bahçeler büyüktür.
- Tom and Mary are both jealous, aren't they?
- Tom ve Mary kıskançlar, değil mi?
- Why aren't you home yet?
- Neden henüz evde değilsin?
- You aren't dead, are you?
- Ölmedin, değil mi?
- You're pretty good at this, aren't you?
- Bu konuda oldukça iyisin, değil mi?
- You're the only one who can do it, aren't you?
- Bunu yapabilen tek kişi sensin, değil mi?
- Tips aren't included.
- Bahşişler dahil değildir.
- You're a very fast swimmer, aren't you?
- Çok hızlı bir yüzücüsün, değil mi?
- You aren't a Canadian, are you?
- Kanadalı değilsin, değil mi?
- You're engaged, aren't you?
- Nişanlısınız, değil mi?
- Both Tom and Mary aren't very good at speaking French.
- Hem Tom hem Mary Fransızca konuşmada çok iyi değildir.
- You're a lot taller than Tom is, aren't you?
- Tom'dan çok daha uzunsun, değil mi?
- Those aren't mine.
- Bunlar benim değil.
- Men aren't all that different from women.
- Erkekler kadınlardan o kadar farklı değiller.
- Aren't you angry yet?
- Hala kızgın değil misin?
- You're still a butcher, aren't you?
- Sen hala kasapsın, değil mi?
- Aren't you in a band?
- Sen bir müzik grubunda değil misin?
- Aren't you angry?
- Kızgın değil misin?
- You're ready, aren't you?
- Hazırsın, değil mi?
- Why aren't you ready?
- Neden hazır değilsiniz?
- Tom and I aren't cowards.
- Tom ve ben korkak değiliz.
- Aren't you ready?
- Hazır değil misiniz?
- I'm sorry, but your names aren't on the list.
- Üzgünüm fakat isimleriniz listede değil.
- Things aren't always this exciting.
- Koşullar her zaman bu kadar heyecanlı değildir.
- Aren't you free tomorrow night?
- Yarın gece boş değil misin?
- You're both very lucky, aren't you?
- İkiniz de çok şanslısınız, değil mi?
- Tom and Mary are both quite liberal, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça liberaller, değil mi?
- Those dogs aren't as ferocious as they look.
- Bu köpekler göründükleri kadar vahşi değil.
- Tom and Mary are both very smart, aren't they?
- Tom ve Mary çok akıllılar, değil mi?
- Aren't you ready to go home?
- Eve gitmeye hazır değil misin?
- I'm allowed to change my mind, aren't I?
- Fikrimi değiştirmeye hakkım var, değil mi?
- You're a bit early, aren't you?
- Biraz erkencisin, değil mi?
- Aren't Tom and Mary in the same class?
- Tom ve Mary aynı sınıfta değil mi?
- You're over thirty, aren't you?
- 30 yaşın üstündesin, değil mi?
- Mondays aren't good for me.
- Pazartesiler benim için iyi değil.
- You're very good at playing the tuba, aren't you?
- Tuba çalmakta çok iyisin, değil mi?
- You're very competitive, aren't you?
- Çok rekabetçisin, değil mi?
- You aren't going to tell my parents, are you?
- Annemle babama söylemeyeceksin, değil mi?
- You're intoxicated, aren't you?
- Sarhoşsun, değil mi?
- You aren't afraid of dying, are you?
- Sen ölmekten korkmuyorsun, değil mi?
- Aren't you my friend?
- Sen arkadaşım değil misin?
- Aren't Tom and Mary friends?
- Tom ve Mary arkadaş değiller mi?
- You're going to have to do better than that, aren't you?
- Bundan daha iyi yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- You're avoiding me, aren't you?
- Benden kaçıyorsun, değil mi?
- They aren't our enemies.
- Onlar bizim düşmanımız değil.
- We aren't boys.
- Biz erkek değiliz.
- Aren't you on good terms with Tom?
- Tom'la aranız iyi değil mi?
- You're smarter than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha zekisin, değil mi?
- Aren't you a chemistry student?
- Sen bir kimya öğrencisi değil misin?
- Aren't you ready to do that?
- Onu yapmaya hazır değil misin?
- You're divorced, aren't you?
- Sen boşandın, değil mi?
- You're a lot older than Tom is, aren't you?
- Sen Tom'dan çok daha yaşlısın, değil mi?
- Why aren't you with me?
- Neden benimle değilsiniz?
- You aren't really going to do that, are you?
- Bunu gerçekten yapmayacaksın, değil mi?
- You're the only person who can help Tom, aren't you?
- Tom'a yardım edebilecek tek kişi sensin, değil mi?
- You're named after your father, aren't you?
- Adını babandan aldın, değil mi?
- You're about three inches taller than I am, aren't you?
- Benden 5 santim daha uzunsun, değil mi?
- You're having a bad day, aren't you?
- Kötü bir gün geçiriyorsun, değil mi?
- We aren't sure what to do.
- Ne yapacağımızdan emin değiliz.
- You're supposed to do that, aren't you?
- Bunu yapman gerekiyordu, değil mi?
- Aren't you related to us?
- Bizimle akraba değil misin?
- Aren't you from the consulate?
- Sen konsolosluktan değil misin?
- Tom and Mary are both very careful, aren't they?
- Tom ve Mary çok dikkatliler, değil mi?
- Aren't you one of Tom's children?
- Sen Tom'un çocuklarından biri değil misin?
- Aren't you the one who asked Tom to help?
- Tom'un yardım etmesini isteyen kişi sen değil misin?
- You're taking a big gamble, aren't you?
- Büyük bir kumar oynuyorsun, değil mi?
- Aren't you retired?
- Sen emekli değil misin?
- Why aren't you in Boston anymore?
- Neden artık Boston'da değilsin?
- You're really absent-minded, aren't you?
- Sen gerçekten dalgınsın, değil mi?
- Aren't you the girl Tom has been dating?
- Sen Tom'un çıktığı kız değil misin?
- Those two things aren't related.
- Bu iki şey birbiriyle alakalı değil.
- You're drinking out of my cup, aren't you?
- Benim bardağımdan içiyorsun, değil mi?
- Some people just aren't very smart.
- Bazı insanlar pek zeki değildir.
- You aren't going to let Tom swim, are you?
- Tom'un yüzmesine izin vermeyeceksin, değil mi?
- The clothes you washed this morning aren't dry yet.
- Bu sabah yıkadığın kıyafetler henüz kuru değil.
- You're the only one who survived the attack, aren't you?
- Saldırıdan kurtulan tek kişi sensin, değil mi?
- Tom and Mary are both quite conscientious, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça vicdanlı, değil mi?
- You're the person in charge, aren't you?
- Yetkili kişi sensin, değil mi?
- Tom and Mary are both really hungry, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten çok açlar, değil mi?
- You're frightened, aren't you?
- Korkuyorsun, değil mi?
- You aren't as short as me.
- Sen benim kadar kısa değilsin.
- Those chips aren't yet available.
- Bu çipler henüz mevcut değil.
- The people's fears aren't groundless.
- İnsanların korkuları yersiz değil.
- These aren't for you.
- Bunlar senin için değil.
- You're worried, aren't you?
- Endişelisiniz, değil mi?
- You're working late tonight, aren't you?
- Bu gece geç saate kadar çalışacaksın, değil mi?
- Aren't you ready to leave?
- Gitmeye hazır değil misin?
- You're really picky, aren't you?
- Çok seçicisin, değil mi?
- Aren't you still hungry?
- Hala aç değil misin?
- Aren't you on duty tonight?
- Bu gece görevli değil misin?
- You're tough, aren't you?
- Sert birisin, değil mi?
- Tom and Mary aren't friends.
- Tom ve Mary arkadaş değiller.
- Things aren't easy.
- İşler kolay değil.
- You aren't what I expected.
- Beklediğim gibi değilsin.
- Why aren't you in school?
- Neden okulda değilsin?
- Kids really are little devils, aren't they?
- Çocuklar aslında küçük şeytanlardır, değil mi?
- You aren't bad.
- Kötü değilsin.
- Aren't we friends?
- Arkadaş değil miyiz?
- Why aren't you at Tom's?
- Neden Tom'larda değilsin?
- You're about three days late, aren't you?
- Üç gün kadar geciktin, değil mi?
- Tom and Mary are both lazy, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de tembel, değil mi?
- You're interested in doing that, aren't you?
- Bunu yapmakla ilgileniyorsun, değil mi?
- Aren't you still single?
- Hala yalnız değil misin?
- You aren't yourself.
- Kendinde değilsin.
- Aren't you busy on Monday?
- Pazartesi günü meşgul değil misin?
- Some of them are healthy, but some of them aren't.
- Onlardan bazıları sağlıklı ama bazıları değil.
- You are seeking jobs, aren't you?
- İş arıyorsunuz, değil mi?
- Aren't you and I friends?
- Sen ve ben arkadaş değil miyiz?
- Corporations aren't people.
- Şirketler insan değildir.
- You're three years older than me, aren't you?
- Benden üç yaş büyüksün, değil mi?
- You're tough, aren't you?
- Sen zorlusun, değil mi?
- You aren't ready for this.
- Buna hazır değilsiniz.
- Tom and Mary are both quite strong, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça güçlüler, değil mi?
- Aren't you all alone?
- Hepiniz yalnız değil misiniz?
- You aren't crazy.
- Deli değilsiniz.
- Aren't you satisfied yet?
- Henüz memnun değil misin?
- Aren't you a law student?
- Sen hukuk öğrencisi değil misin?
- Aren't you busy on Monday?
- Pazartesi meşgul değil misin?
- Aren't you a Canadian?
- Sen Kanadalı değil misin?
- You're the new secretary, aren't you?
- Sen yeni sekretersin, değil mi?
- You're in trouble, aren't you?
- Başın belada değil mi?
- You're about the same age as your girlfriend, aren't you?
- Kız arkadaşınla yaklaşık aynı yaştasın, değil mi?
- Tom and Mary aren't perfect.
- Tom ve Mary mükemmel değil.
- Tom and Mary are both good students, aren't they?
- Tom ve Mary iyi öğrenciler, değil mi?
- You're going to have to do that sooner or later, aren't you?
- Bunu er ya da geç yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- You're sleepy, aren't you?
- Uykulusun, değil mi?
- We're friends, aren't we?
- Arkadaşız, değil mi?
- You're three years younger than me, aren't you?
- Benden üç yaş küçüksün, değil mi?
- You aren't a coach, are you?
- Koç değilsin, değil mi?
- You aren't busy, are you?
- Meşgul değilsin, değil mi?
- These books aren't just for children.
- Bu kitaplar sadece çocuklar için değildir.
- You're jealous, aren't you?
- Kıskanıyorsun, değil mi?
- These aren't Tom's.
- Bunlar Tom'un değil.
- You aren't really afraid of me, are you?
- Gerçekten benden korkmuyorsun, değil mi?
- Some of them are healthy, but some of them aren't.
- Bazıları sağlıklı, ama bazıları değil.
- You're going to need my help, aren't you?
- Yardımıma ihtiyacın olacak, değil mi?
- You may think those shoes are in fashion, but they aren't.
- Bu ayakkabıların moda olduğunu düşünebilirsiniz, ama değiller.
- Aren't you ready to tell me what happened?
- Ne olduğunu bana söylemeye hazır değil misin?
- Tom and Mary are both generous, aren't they?
- Tom ve Mary cömertler, değil mi?
- You're starved, aren't you?
- Açlıktan ölüyorsun, değil mi?
- You're a better swimmer than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha iyi yüzüyorsun, değil mi?
- They aren't like us.
- Onlar bizim gibi değiller.
- Maybe Tom and Mary aren't so different.
- Belki de Tom ve Mary o kadar da farklı değillerdir.
- Aren't you still politically active?
- Hala siyaseten aktif değil misin?
- They aren't dead.
- Onlar ölü değiller.
- They aren't happy.
- Onlar mutlu değiller.
- You're forgetful, aren't you?
- Sen unutkansın, değil mi?
- You're courageous, aren't you?
- Sen cesursun, değil mi?
- You're still a dentist, aren't you?
- Sen hâlâ bir diş doktorusun, değil mi?
- Aren't we missing something?
- Bir şey eksik değil mi?
- You aren't sick.
- Sen hasta değilsin.
- You're interested in computers, aren't you?
- Bilgisayarlarla ilgileniyorsun, değil mi?
- Aren't you glad you don't have to do this?
- Bunu yapmak zorunda olmadığına memnun değil misin?
- You're too young to get married, aren't you?
- Evlenmek için çok gençsin, değil mi?
- Aren't you the one who organized this party?
- Bu partiyi düzenleyen siz değil misiniz?
- We aren't safe.
- Biz güvende değiliz.
- We aren't on the list.
- Biz listede değiliz.
- You're going to be late for school, aren't you?
- Okula geç kalacaksın, değil mi?
- We're lost, aren't we?
- Kaybolduk, değil mi?
- You aren't a chauffeur, are you?
- Şoför değilsin, değil mi?
- You're a speech therapist, aren't you?
- Konuşma terapistisin, değil mi?
- You're really talkative tonight, aren't you?
- Bu gece çok konuşkansın, değil mi?
- You're supposed to be practicing, aren't you?
- Pratik yapman gerekiyor, değil mi?
- Aren't you the girl Tom has been seeing?
- Tom'un görüştüğü kız sen değil misin?
- Aren't you uncomfortable?
- Rahatsız değil misin?
- I'm the last person on your list, aren't I?
- Ben listendeki en son kişiyim, değil mi?
- You're good at this, aren't you?
- Sen bunda iyisin, değil mi?
- Aren't you old enough to vote?
- Oy kullanmak için yeterince yaşlı değil misin?
- You're the one who should do that, aren't you?
- Bunu yapması gereken kişi sensin, değil mi?
- These aren't my ideas.
- Bunlar benim düşüncelerim değil.
- Aren't you in town?
- Şehirde değil misin?
- You aren't qualified to be the leader.
- Lider olmak için nitelikli değilsin.
- You're from the embassy, aren't you?
- Sen elçiliktensin, değil mi?
- Aren't you hungry?
- Aç değil misin?
- Aren't you from Boston as well?
- Sen de Boston'lu değil misin?
- Aren't you still angry with Tom?
- Tom'a hâlâ kızgın değil misin?
- I'm the boss, aren't I?
- Patron benim, değil mi?
- We aren't all like that.
- Biz hepimiz öyle değiliz.
- You really are gullible, aren't you?
- Gerçekten safsın, değil mi?
- Those aren't my shoes.
- Onlar benim ayakkabılarım değil.
- You're responsible for everything that's happened, aren't you?
- Olan her şeyden sen sorumlusun, değil mi?
- Aren't you younger than Tom?
- Tom'dan daha genç değil misin?
- You aren't going to leave me, are you?
- Beni terk etmeyeceksin, değil mi?
- You're guilty, aren't you?
- Suçlusun, değil mi?
- You're going to have to do that sooner or later, aren't you?
- Er ya da geç bunu yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- Aren't you free tomorrow morning?
- Yarın sabah boş değil misin?
- There aren't the shoes I bought last week.
- Bunlar geçen hafta aldığım ayakkabılar değil.
- Aren't you still in high school?
- Sen hala lisede değil misin?
- You aren't what I expected.
- Beklediğim sen değilsin.
- Those are from Tom, aren't they?
- Bunlar Tom'dan, değil mi?
- These walls aren't soundproof.
- Bu duvarlar ses geçirmez değil.
- The police aren't after us anymore.
- Polis artık bizim peşimizde değil.
- Aren't you happy, Tom?
- Mutlu değil misin, Tom?
- Hippopotamuses aren't always vegetarians.
- Suaygırları her zaman vejetaryan değillerdir.
- The spark plugs aren't the problem.
- Sorun bujiler değil.
- Aren't you two friends?
- Siz ikiniz arkadaş değil misiniz?
- We aren't children.
- Biz çocuk değiliz.
- You aren't very smart.
- Çok zeki değilsin.
- You're dying, aren't you?
- Ölüyorsun, değil mi?
- Aren't you the person in charge?
- Yetkili kişi sen değil misin?
- You're a bit younger than I am, aren't you?
- Benden biraz daha gençsin, değil mi?
- You aren't seriously considering going, are you?
- Cidden gitmeyi düşünmüyorsun, değil mi?
- You're going to have to do that, aren't you?
- Bunu yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- We're safe now, aren't we?
- Şimdi güvendeyiz, değil mi?
- You aren't yourself.
- Kendinizde değilsiniz.
- Both of them aren't pretty.
- Onların ikisi de güzel değil.
- You're courageous, aren't you?
- Cesursunuz, değil mi?
- You're three months older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç ay daha yaşlısın, değil mi?
- You're talking about me, aren't you?
- Benden bahsediyorsun, değil mi?
- Aren't you from Boston?
- Sen Boston'dan değil misin?
- You're the only one to survive the attack, aren't you?
- Saldırıdan hayatta kalan tek kişi sensin, değil mi?
- You're short, aren't you?
- Kısa boylusun, değil mi?
- You're through here, aren't you?
- Burada işin bitti, değil mi?
- Aren't you free on Monday?
- Pazartesi günü serbest değil misin?
- Aren't you old enough to drink?
- İçmek için yeterince büyük değil misin?
- You're supposed to help Tom, aren't you?
- Tom'a yardım etmelisin, değil mi?
- Tom and Mary are both carpenters, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de marangoz, değil mi?
- You're still a waiter, aren't you?
- Sen hâlâ bir garsonsun, değil mi?
- You aren't quite right about that — let me explain.
- Bu konuda pek haklı değilsin. Açıklamama izin ver.
- You're the one who told me that, aren't you?
- Bunu bana söyleyen sendin, değil mi?
- Tom and Mary are both very good teachers, aren't they?
- Tom ve Mary çok iyi öğretmenler, değil mi?
- You aren't a doctor, are you?
- Sen doktor değilsin, değil mi?
- You aren't very ambitious, are you?
- Çok hırslı değilsin, değil mi?
- Aren't you satisfied, Tom?
- Memnun değil misin, Tom?
- You're still in love with Tom, aren't you?
- Hala Tom'a aşıksın, değil mi?
- Aren't you registered to vote?
- Oy kullanmak için kayıtlı değil misin?
- Both Tom and Mary aren't very good at cooking.
- Hem Tom hem Mary yemek pişirmede iyi değildir.
- They aren't that good.
- Onlar o kadar iyi değil.
- You aren't very funny.
- Çok komik değilsin.
- Tom and Mary aren't here.
- Tom ve Mary burada değiller.
- You're a little taller than I am, aren't you?
- Sen benden biraz daha uzunsun, değil mi?
- Aren't you a bachelor, too?
- Sen de bekar değil misin?
- You're looking for the truth, aren't you?
- Gerçeği arıyorsun, değil mi?
- You're bored, aren't you?
- Sıkıldın, değil mi?
- We aren't the murderers.
- Biz katil değiliz.
- Tom and John aren't identical twins.
- Tom ve John tek yumurta ikizi değil.
- Tom's hands are clean, but Mary's aren't.
- Tom'un elleri temiz ama Mary'ninkiler değil.
- You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça telaşlısın, değil mi?
- You're displeased, aren't you?
- Memnun değilsin, değil mi?
- Aren't you one of Tom's students?
- Sen Tom'un öğrencilerinden biri değil misin?
- Doors aren't as bad as you think.
- Kapılar düşündüğün kadar kötü değil.
- Tom and John aren't really my uncles.
- Tom ve John gerçek amcalarım değiller.
- Aren't you good at math?
- Matematikte iyi değil misin?
- Tom and Mary are both studying French, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de Fransızca okuyor, değil mi?
- These things aren't mine!
- Bunlar bana ait değil!
- You aren't often wrong, are you?
- Sık sık yanılmıyorsun, değil mi?
- Aren't you sad?
- Üzgün değil misin?
- Aren't you a chemistry major?
- Sen bir kimya öğrencisi değil misin?
- You're very shy, aren't you?
- Çok utangaçsın, değil mi?
- You aren't crazy.
- Sen deli değilsin.
- You're a member, aren't you?
- Sen bir üyesin, değil mi?
- Tom and Mary aren't Canadians.
- Tom ve Mary Kanadalı değildir.
- Old people aren't always wiser than young people.
- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha bilge değildir.
- You and I aren't that much different.
- Sen ve ben o kadar da farklı değiliz.
- You're supposed to do that tomorrow, aren't you?
- Bunu yarın yapmalısın, değil mi?
- You are good at speaking French, aren't you?
- Fransızca konuşmakta iyisin, değil mi?
- You're going to tell Tom what happened, aren't you?
- Ne olduğunu Tom'a anlatacaksınız, değil mi?
- You're the one who suggested that Tom do it that way, aren't you?
- Tom'a bu şekilde yapmasını öneren sendin, değil mi?
- You're exhausted, aren't you?
- Yorgunsun, değil mi?
- Aren't you one of Tom's lawyers?
- Sen Tom'un avukatlarından biri değil misin?
- Diamonds aren't cheap.
- Elmaslar ucuz değildir.
- You're still a veterinarian, aren't you?
- Hâlâ veterinersin, değil mi?
- My income and expenses aren't balanced.
- Gelir ve giderlerim dengeli değil.
- You're almost as old as Tom is, aren't you?
- Sen neredeyseTom kadar yaşlısın, değil mi?
- You're capable of doing that, aren't you?
- Bunu yapabiliyorsun, değil mi?
- You aren't suggesting Tom could've done it, are you?
- Tom'un yapmış olabileceğini söylemiyorsun, değil mi?
- Aren't you willing to help me paint my house?
- Evimi boyamama yardım etmeye istekli değil misin?
- You're hurt, aren't you?
- Yaralandın, değil mi?
- You're talking about Tom again, aren't you?
- Sen yine Tom hakkında konuşuyorsun, değil mi?
- Aren't you a student?
- Öğrenci değil misin?
- Aren't Tom and Mary still together?
- Tom ve Mary hala birlikte değiller mi?
- You're doing that because Tom told you to, aren't you?
- Bunu Tom yapmanı söylediği için yapıyorsun, değil mi?
- You really are insane, aren't you?
- Sen gerçekten delisin, değil mi?
- You're up to something, aren't you?
- Bir şeylerin peşindesin, değil mi?
- Aren't you angry?
- Öfkeli değil misin?
- Tom and I aren't enemies.
- Tom ve ben düşman değiliz.
- You're old enough to drive, aren't you?
- Araba kullanacak yaştasın, değil mi?
- Tom and Mary are both being very patient, aren't they?
- Tom ve Mary çok sabırlı davranıyorlar, değil mi?
- You aren't really going to go to Boston in Tom's car, are you?
- Gerçekten Tom'un arabasında Boston'a gitmiyorsun, değil mi?
- The lights aren't on.
- Işıklar açık değil.
- Pizza and beer aren't a bad combination.
- Pizza ve bira kötü bir kombinasyon değil.
- You are good at speaking English, aren't you?
- İngilizce konuşmada iyisin, değil mi?
- You aren't responsible.
- Sorumlu değilsiniz.
- You aren't fit.
- Uygun değilsiniz.
- You aren't rich.
- Sen zengin değilsin.
- Aren't you a baseball fan?
- Beyzbol hayranı değil misin?
- We aren't that stupid.
- O kadar aptal değiliz.
- You're still my girlfriend, aren't you?
- Hâlâ kız arkadaşımsın, değil mi?
- They aren't happy to see him.
- Onu gördükleri için mutlu değiller.
- Aren't you already married?
- Sen zaten evli değil misin?
- Aren't you happy now?
- Mutlu değil misin?
- Aren't you glad Tom isn't here?
- Tom'un burada olmadığına memnun değil misin?
- You really are lazy, aren't you?
- Gerçekten tembelsin, değil mi?
- Why aren't you here?
- Neden burada değilsin?
- Aren't you a sophomore?
- Sen bir ikinci sınıf öğrencisi değil misin?
- In American English, stoats are a subset of weasels, while in British English, they aren't.
- Amerikan İngilizcesinde stoats, weasels'in bir alt kümesidir, İngiliz İngilizcesinde ise değildir.
- I'm right, aren't I?
- Haklıyım, değil mi?
- The books in this room aren't mine.
- Bu odadaki kitaplar benim değil.
- You're supposed to be in school, aren't you?
- Senin okulda olman gerekiyordu, değil mi?
- Those aren't my shoes.
- Bunlar benim ayakkabılarım değil.
- You aren't finished, are you?
- İşin bitmedi, değil mi?
- You're a better chess player than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan daha iyi bir satranç oyuncususun, değil mi?
- Aren't you still in love with Tom?
- Hala Tom'a aşık değil misin?
- Those keys aren't mine.
- O anahtarlar benim değil.
- You're old enough to drink, aren't you?
- İçmek için yeterince büyüksün, değil mi?
- You're the one who suggested that I do this, aren't you?
- Bunu yapmamı öneren sendin, değil mi?
- Aren't you three Canadians?
- Siz üç Kanadalı değil misiniz?
- You're very good at doing that, aren't you?
- Bunu yapmakta çok iyisin, değil mi?
- You're going to be OK, aren't you?
- İyi olacaksın, değil mi?
- You're still studying French, aren't you?
- Hala Fransızca öğreniyorsun, değil mi?
- You're busy today, aren't you?
- Bugün meşgulsün, değil mi?
- Aren't you the one who asked Tom to do that?
- Tom'dan bunu yapmasını isteyen sen değil misin?
- We aren't that stupid.
- O kadar da aptal değiliz.
- You aren't yourself.
- Sen kendin değilsin.
- Tom and Mary are both swimming now, aren't they?
- Tom ve Mary şu anda yüzüyorlar, değil mi?
- Tom and Mary aren't related.
- Tom ve Mary akraba değiller.
- You're the cook, aren't you?
- Sen aşçısın, değil mi?
- You're sick, aren't you?
- Sen hastasın, değil mi?
- You're in love with Tom, aren't you?
- Tom'a aşıksın, değil mi?
- Aren't you hungry?
- Aç değil misiniz?
- You're hungry, aren't you?
- Açsın, değil mi?
- Aren't you the one who taught Tom how to drive?
- Tom'a araba kullanmayı öğreten sen değil miydin?
- Aren't you surprised to see me?
- Beni gördüğüne şaşırmış değil misin?
- We aren't like them.
- Biz onlar gibi değiliz.
- You aren't suggesting Tom didn't do that, are you?
- Tom'un bunu yapmadığını söylemiyorsun, değil mi?
- You're in a hurry, aren't you?
- Acelen var, değil mi?
- You're enjoying yourself, aren't you?
- Eğleniyorsun, değil mi?
- You're a science teacher, aren't you?
- Siz fen bilimleri öğretmenisiniz, değil mi?
- Aren't you the one who wanted this?
- Bunu isteyen kişi sen değil misin?
- You're the one who said I should do that, aren't you?
- Bunu yapmamı söyleyen sendin, değil mi?
- You're here early, aren't you?
- Buraya erken geldin değil mi?
- Tom and Mary aren't John's real parents.
- Tom ve Mary, John'un gerçek anne babası değiller.
- Aren't you still on a diet?
- Hâlâ diyette değil misin?
- Aren't you fluent in French?
- Fransızcada akıcı değil misin?
- Aren't you happy that you are rich?
- Zengin olduğun için mutlu değil misin?
- Aren't you a doctor?
- Sen bir doktor değil misin?
- You're smarter than me, aren't you?
- Sen benden daha zekisin, değil mi?
- You aren't often wrong, are you?
- Sen sık sık hatalı değilsin, değil mi?
- You're a little overweight, aren't you?
- Biraz fazla kilolusun, değil mi?
- You're Tom's daughter, aren't you?
- Sen Tom'un kızısın, değil mi?
- You are a cold-blooded person, aren't you?
- Soğukkanlı birisin, değil mi?
- You're the one who told Tom to do that, aren't you?
- Tom’a bunu yapmasını söyleyen kişi sensin, değil mi?
- Country roads aren't as crowded as city roads.
- Kırsal yolları şehir yolları kadar kalabalık değil.
- Aren't you already on the team?
- Sen zaten takımda değil misin?
- You're supposed to be in bed, aren't you?
- Yatakta olman gerekiyordu, değil mi?
- We aren't enemies.
- Biz düşman değiliz.
- Aren't you Tom's mother?
- Tom'un annesi değil misin?
- Aren't you hungry, Tom?
- Aç değil misin, Tom?
- Aren't you serious about anything?
- Hiçbir konuda ciddi değil misin?
- You're wondering who I am, aren't you?
- Kim olduğumu merak ediyorsun, değil mi?
- Aren't both of you bachelors?
- İkiniz de bekâr değil misiniz?
- They aren't here.
- Onlar burada değiller.
- Aren't you a high school student?
- Sen bir lise öğrencisi değil misin?
- You're a science teacher, aren't you?
- Sen fen öğretmenisin, değil mi?
- These peaches aren't very sweet.
- Bu şeftaliler çok tatlı değil.
- You're really lucky, aren't you?
- Gerçekten şanslısın, değil mi?
- Tom and Mary are both there, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de orada, değil mi?
- My parents aren't home right now.
- Ebeveynlerim şu an evde değil.
- You're having a pretty good time, aren't you?
- Çok iyi vakit geçiriyorsun, değil mi?
- Aren't you a taxi driver?
- Sen taksi şoförü değil misin?
- They aren't my books.
- Onlar benim kitaplarım değil.
- You're done working, aren't you?
- İşin bitti, değil mi?
- Aren't you the mayor?
- Belediye başkanı sen değil misin?
- You're more talkative than most of Tom's other friends, aren't you?
- Sen Tom'un diğer arkadaşlarının çoğundan daha konuşkansın, değil mi?
- You're very fast, aren't you?
- Çok hızlısın, değil mi?
- You aren't Tom.
- Siz Tom değilsiniz.
- Those aren't tacos.
- Onlar tako değil.
- You're exaggerating, aren't you?
- Abartıyorsun, değil mi?
- Aren't you willing to do that?
- Bunu yapmaya razı değil misiniz?
- You and I aren't like that.
- Sen ve ben öyle değiliz.
- Aren't they Americans?
- Amerikalı değiller mi?
- Aren't you the one who taught Tom how to do that?
- Onu nasıl yapacağını Tom'a öğreten kişi sen değil misin?
- You're slow, aren't you?
- Yavaşsın, değil mi?
- You're my friends, aren't you?
- Siz benim arkadaşlarımsınız, değil mi?
- You're almost done, aren't you?
- Neredeyse bitirdiniz, değil mi?
- I'm ill, aren't I?
- Ben hastayım, değil mi?
- You aren't here.
- Burada değilsiniz.
- You're single, aren't you?
- Bekarsın, değil mi?
- Aren't you the one who wanted this?
- Bunu isteyen sen değil miydin?
- You're going out with a Keio student, aren't you?
- Bir Keio öğrencisiyle çıkıyorsun, değil mi?
- Aren't you the one in charge?
- Sorumlu kişi sen değil misin?
- They aren't farmers.
- Onlar çiftçi değil.
- You aren't a Canadian, are you?
- Sen bir Kanadalı değilsin, değil mi?
- You're about three years younger than I am, aren't you?
- Sen benden yaklaşık üç yaş küçüksün, değil mi?
- You're scared to go home, aren't you?
- Eve gitmeye korkuyorsun, değil mi?
- Aren't you a singer?
- Sen bir şarkıcı değil misin?
- Aren't you from around here?
- Bu civardan değil misin?
- Aren't you Tom's friend?
- Tom'un arkadaşı değil misin?
- You're a little overweight, aren't you?
- Biraz fazla kilolu değilsin, değil mi?
- You're lost, aren't you?
- Kayboldun, değil mi?
- You're a few years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan birkaç yaş daha büyüksün, değil mi?
- You're supposed to do that yourself, aren't you?
- Bunu kendin yapmalısın, değil mi?
- Aren't you prepared?
- Hazır değil misin?
- You're being very unfair, aren't you?
- Çok adaletsiz davranıyorsun, değil mi?
- I am being paranoid, aren't I?
- Paranoyaklaşıyorum, değil mi?
- Tom and Mary are both at home, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de evde, değil mi?
- We aren't competitive.
- Biz rekabetçi değiliz.
- You're mocking me, aren't you?
- Benimle alay ediyorsun, değil mi?
- Aren't you the one who organized this party?
- Bu partiyi organize eden sen değil misin?
- You're taller than I am, aren't you?
- Benden daha uzunsun, değil mi?
- Tom and Mary aren't married to each other.
- Tom ve Mary birbiriyle evli değildir.
- You're the one that wanted to see me, aren't you?
- Beni görmek isteyen kişi sensin, değil mi?
- You're a pretty smart kid, aren't you?
- Sen çok zeki bir çocuksun, değil mi?
- Aren't you a college student?
- Sen bir üniversite öğrencisi değil misin?
- You aren't rich.
- Zengin değilsin.
- Aren't you doctors?
- Siz doktor değil misiniz?
- They aren't children any more, but not adults yet.
- Onlar artık çocuk değil ama henüz yetişkin de değil.
- Why aren't you hungry?
- Neden aç değilsiniz?
- Aren't they cute together?
- Birlikte tatlı değiller mi?
- You're a policeman, aren't you?
- Sen bir polissin, değil mi?
- Aren't you on the team?
- Sen takımda değil misin?
- Both Tom and Mary aren't very good at speaking French.
- Tom da Mary de Fransızca konuşmakta pek iyi değiller.
- You're on a tight schedule, aren't you?
- Çok yoğun bir takviminiz var, değil mi?
- They aren't such a bad lot.
- Öyle ahlaksız tipler değiller.
- You're smarter than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha zekisin, değil mi?
- You're wearing eyeliner, aren't you?
- Göz kalemi sürüyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both sleeping, aren't they?
- Tom ve Mary uyuyorlar, değil mi?
- Your jokes aren't funny.
- Şakaların komik değil.
- Tom and Mary are pretty miserable, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça sefil, değil mi?
- My income and expenses aren't balanced.
- Gelirim ve giderlerim dengeli değil.
- We aren't as good as you.
- Biz sizin kadar iyi değiliz.
- Tom and Mary are both asleep, aren't they?
- Tom ve Mary uyuyor, değil mi?
- You're a little younger than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan biraz daha gençsin, değil mi?
- You're busy, aren't you?
- Sen meşgulsün, değil mi?
- You're smart, aren't you?
- Sen zekisin, değil mi?
- Fathers aren't the problem.
- Sorun babalar değil.
- You're through here, aren't you?
- Buradaki işin bitti, değil mi?
- You aren't supposed to help Tom do that, are you?
- Tom'un bunu yapmasına yardım etmemelisin, değil mi?
- Aren't you glad you don't have to do this?
- Bunu yapmak zorunda olmadığın için mutlu değil misin?
- Aren't you and Tom friends?
- Sen ve Tom arkadaş değil misiniz?
- You're being unreasonable, aren't you?
- Mantıksız davranıyorsun, değil mi?
- You aren't going to cry, are you?
- Sen ağlamayacaksın, değil mi?
- Aren't you claustrophobic?
- Sen klostrofobik değil misin?
- You're the one who convinced Tom to do that, aren't you?
- Tom'u bunu yapmaya ikna eden kişi sensin, değil mi?
- You really are in trouble, aren't you?
- Gerçekten başın belada, değil mi?
- You're bossy, aren't you?
- Patronluk taslıyorsun, değil mi?
- I'm your wife, aren't I?
- Ben senin karınım, değil mi?
- I'm the first guy you've ever kissed, aren't I?
- Şimdiye kadar öptüğün ilk erkek benim, değil mi?
- You're wearing an odd cap, aren't you?
- Tuhaf bir şapka takıyorsun, değil mi?
- Aren't you glad we did that today?
- Onu bugün yaptığımızdan memnun değil misin?
- Why aren't you upset?
- Neden üzgün değilsin?
- Tom and Mary aren't Canadians.
- Tom ve Mary Kanadalı değiller.
- Aren't you a little young for this position?
- Bu pozisyon için biraz genç değil misin?
- You aren't rich.
- Zengin değilsiniz.
- These cookies aren't expensive, but they taste good.
- Bu kurabiyeler pahalı değildir, ancak tadı iyidir.
- You're the only one to survive the attack, aren't you?
- Saldırıdan kurtulan tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't you Catholic?
- Sen Katolik değil misin?
- Unfortunately, they aren't so good.
- Ne yazık ki, o kadar iyi değiller.
- You're ill, aren't you?
- Hastasın, değil mi?
- Aren't you older than Tom?
- Sen Tom'dan daha yaşlı değil misin?
- Tom and Mary are both good at French, aren't they?
- Tom ve Mary Fransızca'da çok iyiler, değil mi?
- You're being very unfair, aren't you?
- Çok insafsız davranıyorsun, değil mi?
- Aren't you happy?
- Mutlu değil misin?
- These plates aren't clean.
- Bu tabaklar temiz değil.
- Aren't Tom and Mary in the same class?
- Tom ve Mary aynı sınıfta değiller mi?
- You're a believer, aren't you?
- Sen inançlı birisin, değil mi?
- Aren't you ready to begin?
- Başlamaya hazır değil misin?
- You aren't a farmer, are you?
- Sen bir çiftçi değilsin, değil mi?
- You're the new kid, aren't you?
- Sen yeni çocuksun, değil mi?
- Aren't you Tom's friend?
- Sen Tom'un arkadaşı değil misin?
- We aren't on the right road.
- Biz doğru yolda değiliz.
- You're afraid of the truth, aren't you?
- Gerçeklerden korkuyorsun, değil mi?
- You're enjoying this, aren't you?
- Bundan zevk alıyorsun, değil mi?
- You're almost as tall as Tom is, aren't you?
- Neredeyse Tom kadar uzunsun, değil mi?
- You're patient, aren't you?
- Sabırlısın, değil mi?
- Oranges aren't as cheap as bananas.
- Portakal muz kadar ucuz değildir.
- You aren't like the others.
- Sen diğerleri gibi değilsin.
- You aren't alone.
- Sen yalnız değilsin.
- You are really full of curiosity, aren't you?
- Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
- They aren't my parents.
- Onlar benim ailem değil.
- You're the one who ought to do that, aren't you?
- Bunu yapması gereken sensin, değil mi?
- You're all right, aren't you?
- Hepiniz haklısınız, değil mi?
- Aren't you the one who saved me?
- Beni kurtaran kişi sen değil misin?
- You aren't Canadian.
- Kanadalı değilsiniz.
- You aren't fooling anybody, are you?
- Kimseyi kandırmıyorsun, değil mi?
- I'm late again, aren't I?
- Yine geç kaldım, değil mi?
- Aren't you a law student?
- Sen bir hukuk öğrencisi değil misin?
- You're the only person in the office who can do that, aren't you?
- Ofiste bunu yapabilen tek kişi sensin, değil mi?
- You're alive, aren't you?
- Yaşıyorsun, değil mi?
- You're determined to do that, aren't you?
- Bunu yapmaya kararlısın, değil mi?
- You are a cold-blooded person, aren't you?
- Sen soğukkanlı bir insansın, değil mi?
- Aren't you a chemistry major?
- Sen kimya öğrencisi değil misin?
- You're still a pastor, aren't you?
- Sen hâlâ bir papazsın, değil mi?
- It seems like you aren't very happy today.
- Bugün çok mutlu değilsin gibi görünüyor.
- They aren't doctors.
- Onlar doktor değil.
- You are taking your final exam, aren't you?
- Final sınavına giriyorsunuz, değil mi?
- You're still mad, aren't you?
- Hâlâ kızgınsın, değil mi?
- You're a bit younger than Tom is, aren't you?
- Sen Tom'dan biraz daha gençsin, değil mi?
- The solutions aren't so clear.
- Çözümler o kadar net değil.
- Tom and Mary are both pretty conservative, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça muhafazakârlar, değil mi?
- Tom and Mary are both quite nervous, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça sinirliler, değil mi?
- You're angry at Tom, aren't you?
- Tom'a kızgınsın, değil mi?
- You're eating unusually often, aren't you?
- Alışılmadık sıklıkla yemek yiyorsun, değil mi?
- You're a lot younger than Tom is, aren't you?
- Sen Tom'dan çok daha gençsin, değil mi?
- You're uncomfortable, aren't you?
- Rahatsızsın, değil mi?
- I think that Tom and Mary aren't biased.
- Bence Tom ve Mary önyargılı değiller.
- You aren't likely to be able to convince Tom to do that, are you?
- Tom'u bunu yapmaya ikna edemezsin, değil mi?
- You are kidding me, aren't you?
- Benimle dalga geçiyorsun, değil mi?
- Some people just aren't very smart.
- Bazı insanlar çok akıllı değildir.
- They aren't alone.
- Onlar yalnız değiller.
- You're supposed to be helping Tom now, aren't you?
- Şu anda Tom'a yardım ediyor olman gerekiyordu, değil mi?
- You're resourceful, aren't you?
- Sen beceriklisin, değil mi?
- You're used to that, aren't you?
- Buna alışkınsın, değil mi?
- They aren't here yet.
- Onlar henüz burada değil.
- Tom and Mary aren't similar.
- Tom ve Mary benzer değiller.
- You're the only one with a key, aren't you?
- Anahtarı olan tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't you from Australia?
- Avustralyalı değil misin?
- You're angry with me, aren't you?
- Bana kızgınsın, değil mi?
- Tom and Mary aren't perfect.
- Tom ve Mary kusursuz değiller.
- Aren't you Tom's mother?
- Sen Tom'un annesi değil misin?
- No, the houses in my village aren't tall, but the gardens are big.
- Hayır, köyümdeki evler uzun değil ama bahçeler büyük.
- You're a pretty tough kid, aren't you?
- Sen çok sert bir çocuksun, değil mi?
- Why aren't you hungry?
- Neden aç değilsin?
- You're a lot taller than I am, aren't you?
- Sen benden çok daha uzunsun, değil mi?
- You aren't the only one who's hungry.
- Aç olan tek kişi sen değilsin.
- You're going the wrong way, aren't you?
- Yanlış yöne gidiyorsun, değil mi?
- Aren't you willing to pay that much?
- O kadar çok ödemeye istekli değil misin?
- Aren't you surprised to see me here?
- Beni burada gördüğüne şaşırmış değil misin?
- You are good at speaking English, aren't you?
- İngilizce konuşmakta iyisin, değil mi?
- You're taller than me, aren't you?
- Sen benden daha uzunsun, değil mi?
- You aren't a waiter, are you?
- Sen bir garson değilsin, değil mi?
- These cookies aren't expensive, but they taste good.
- Bu kurabiyeler pahalı değil ama tadı güzel.
- Tom and Mary are both hungry, aren't they?
- Tom ve Mary acıktılar, değil mi?
- You're ticklish, aren't you?
- Gıdıklanıyorsun, değil mi?
- You're Germans, aren't you?
- Siz Almansınız, değil mi?
- Both my mom and my dad aren't home right now.
- Annem de babam da şu anda evde değiller.
- You're quite sharp, aren't you?
- Çok sivri zekalısın, değil mi?
- You're the only one working here who can speak French, aren't you?
- Burada çalışan Fransızca konuşabilen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't the only one Tom has cheated, are you?
- Tom'un aldattığı tek kişi sen değilsin, değil mi?
- You're in trouble, aren't you?
- Başın belada, değil mi?
- You're a native French speaker, aren't you?
- Anadili Fransızca olan birisin, değil mi?
- You aren't bad.
- Kötü değilsiniz.
- You're a very sensitive guy, aren't you?
- Çok hassas bir adamsın, değil mi?
- Their apples aren't as good as our apples.
- Onların elmaları bizim elmalar kadar iyi değil.
- Strictly speaking, tomatoes aren't vegetables, but rather fruits.
- Kesin konuşmak gerekirse, domates sebze değil, meyvedir.
- I'm still your prisoner, aren't I?
- Hâlâ senin tutsağınım, değil mi?
- Aren't you mad that Tom did that?
- Tom bunu yaptığı için kızgın değil misin?
- We aren't quite there yet.
- Biz henüz tam orada değiliz.
- Tom's injuries aren't as serious as we first thought.
- Tom'un yaraları ilk düşündüğümüz kadar ciddi değil.
- Strictly speaking, tomatoes aren't vegetables, but rather fruits.
- Doğrusunu istersen, domates sebze değildir, bilakis meyvedir.
- Tom and Mary aren't cowards.
- Tom ve Mary korkak değiller.
- You're responsible for Tom's safety, aren't you?
- Tom'un güvenliğinden sen sorumlusun, değil mi?
- You're really good at this, aren't you?
- Bu işte gerçekten iyisin, değil mi?
- Aren't you a little young?
- Sen biraz genç değil misin?
- Tom and Mary aren't related.
- Tom ve Mary akraba değil.
- We aren't rich enough to buy a house on Park Street.
- Park Caddesi'nde bir ev satın alacak kadar zengin değiliz.
- You're OK, aren't you?
- İyisin, değil mi?
- Why aren't you ready yet?
- Neden hala hazır değilsin?
- Tom and John aren't identical twins.
- Tom ve John tek yumurta ikizi değiller.
- You're supposed to be home with your parents, aren't you?
- Evde ailenle olman gerekiyordu, değil mi?
- They aren't bartenders.
- Onlar barmen değil.
- You aren't kids anymore.
- Artık çocuk değilsiniz.
- Aren't you friends with Tom?
- Tom'la arkadaş değil misin?
- You're too young to buy cigarettes, aren't you?
- Sigara almak için çok gençsin, değil mi?
- You're very methodical, aren't you?
- Çok metodiksin, değil mi?
- You're mad at Tom, aren't you?
- Tom'a kızgınsın, değil mi?
- Tom and Mary are both really obnoxious, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten iğrençler, değil mi?
- You aren't Canadian, are you?
- Kanadalı değilsin, değil mi?
- You are seeking a job, aren't you?
- Bir iş arıyorsun, değil mi?
- Why aren't you in jail?
- Neden hapiste değilsin?
- You're old enough to do that on your own, aren't you?
- Bunu kendi başına yapabilecek yaştasın, değil mi?
- Tom and Mary are both very annoying, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de çok can sıkıcı, değil mi?
- You're new, aren't you?
- Sen yenisin, değil mi?
- They aren't all bad.
- Hepsi kötü değil.
- You're planning something, aren't you?
- Bir şeyler planlıyorsun, değil mi?
- You're afraid of me, aren't you?
- Benden korkuyorsun, değil mi?
- You guys aren't hungry, are you?
- Aç değilsiniz, değil mi arkadaşlar?
- Tom and John aren't really my uncles.
- Tom ve John gerçekten benim amcalarım değiller.
- You're supposed to be there now, aren't you?
- Şimdi orada olman gerekiyordu, değil mi?
- Both Tom and Mary aren't very good at cooking.
- Tom da Mary de yemek yapmakta pek iyi değiller.
- You really are gullible, aren't you?
- Gerçekten çok safsın, değil mi?
- There are a lot of dogs here, aren't there?
- Burada bir sürü köpek var, değil mi?
- Aren't you serious about anything?
- Hiçbir şey hakkında ciddi değil misin?
- You aren't stupid.
- Aptal değilsiniz.
- You're the new guy, aren't you?
- Sen yeni çocuksun, değil mi?
- You're still a lawyer, aren't you?
- Sen hala avukatsın, değil mi?
- We're friends, aren't we?
- Biz arkadaşız, değil mi?
- You aren't jealous, are you?
- Kıskanç değilsin, değil mi?
- You're a better swimmer than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha iyi bir yüzücüsün, değil mi?
- You're a friend of Tom's, aren't you?
- Sen Tom'un bir arkadaşısın, değil mi?
- You're in love with someone else, aren't you?
- Başka birine aşıksın, değil mi?
- We aren't safe here.
- Burada güvende değiliz.
- Tom and Mary aren't fussy.
- Tom ve Mary telaşlı değil.
- Tom and Mary are both very outgoing, aren't they?
- Tom ve Mary çok dışa dönükler, değil mi?
- You're available, aren't you?
- Müsaitsin, değil mi?
- You're the only one who thinks that's true, aren't you?
- Bunun doğru olduğunu düşünen tek kişi sensin, değil mi?
- You're afraid to sleep, aren't you?
- Sen uyumaktan korkuyorsun, değil mi?
- Aren't you happy?
- Mutlu değil misiniz?
- Looks aren't important to me.
- Görünüş benim için önemli değil.
- You're the only one who ever really talked to Tom, aren't you?
- Tom'la gerçekten konuşan tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't you a little young?
- Biraz genç değil misin?
- You're impatient, aren't you?
- Sabırsızsın, değil mi?
- You're qualified, aren't you?
- Kalifiyesin, değil mi?
- You're being bossy, aren't you?
- Sen, patronluk taslıyorsun değil mi?
- Tom and Mary aren't here right now.
- Tom ve Mary şu anda burada değiller.
- Aren't you brothers?
- Siz erkek kardeş değil misiniz?
- Aren't Tom and Mary both Canadians?
- Tom ve Mary Kanadalı değil mi?
- You're happy, aren't you?
- Mutlusunuz, değil mi?
- Tom and Mary are both at school, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de okulda, değil mi?
- You're efficient, aren't you?
- Sen etkilisin, değil mi?
- Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
- Tom ve Mary bu durumdan ne anlam çıkaracaklarından emin değiller.
- You're much taller than Tom, aren't you?
- Tom'dan çok daha uzunsun, değil mi?
- You really are rude, aren't you?
- Gerçekten kabasın, değil mi?
- Aren't you still hungry?
- Hâlâ aç değil misin?
- We're a bit off course, aren't we?
- Rotamızdan biraz saptık, değil mi?
- Aren't you in town?
- Kasabada değil misiniz?
- There are a few apples on the tree, aren't there?
- Ağaçta birkaç elma var, değil mi?
- You're enthusiastic, aren't you?
- Sen coşkulusun, değil mi?
- Some things that Tom told me aren't true.
- Tom'un bana söylediği bazı şeyler doğru değildir.
- Aren't you and Tom related?
- Sen ve Tom akraba değil misiniz?
- You're a bit younger than I am, aren't you?
- Sen benden biraz daha gençsin, değil mi?
- There aren't that many.
- O kadar çok değil.
- These pens aren't mine.
- Bu kalemler benim değil.
- You're ambitious, aren't you?
- Hırslısın, değil mi?
- You're serious, aren't you?
- Ciddisin, değil mi?
- I think we aren't on the right road.
- Sanırım doğru yolda değiliz.
- Aren't you related to us?
- Bize akraba değil misin?
- Why aren't you in there?
- Neden içeride değilsin?
- Tom and Mary aren't idiots.
- Tom ve Mary aptal değiller.
- You're with him, aren't you?
- Onunla birliktesin, değil mi?
- Why aren't they here?
- Neden burada değiller?
- You're supposed to be helping Tom right now, aren't you?
- Şu an Tom'a yardım etmelisin, değil mi?
- Aren't you ready to begin?
- Başlamak için hazır değil misin?
- You're still living on Park Street, aren't you?
- Hâlâ Park Caddesi'nde yaşıyorsun, değil mi?
- Aren't you a freshman, too?
- Sen de birinci sınıf öğrencisi değil misin?
- Aren't you registered?
- Kayıtlı değil misin?
- Things aren't always as they appear.
- İşler her zaman göründüğü gibi değil.
- You're all busy, aren't you?
- Hepiniz meşgulsünüz, değil mi?
- Why aren't you at your office?
- Neden ofisinde değilsin?
- My friends aren't young.
- Arkadaşlarım genç değildir.
- You're healthy, aren't you?
- Sen sağlıklısın, değil mi?
- I think Tom and Mary aren't biased.
- Bence Tom ve Mary önyargılı değiller.
- You're a bit younger than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan biraz daha gençsin, değil mi?
- You aren't smarter than us.
- Sen bizden daha akıllı değilsin.
- You aren't here.
- Burada değilsin.
- Aren't you a priest?
- Sen rahip değil misin?
- You're the only one who's supposed to do that, aren't you?
- Bunu yapması gereken tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't a tailor, are you?
- Sen bir terzi değilsin, değil mi?
- You're in big trouble now, aren't you?
- Şimdi başın büyük belada, değil mi?
- You're the only one who knows how to do this, aren't you?
- Bunu nasıl yapacağını bilen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't my mother.
- Sen benim annem değilsin.
- You're wealthy, aren't you?
- Zenginsin, değil mi?
- Tom and Mary are both really competitive, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten rekabetçidirler, değil mi?
- You're too weak to do that, aren't you?
- Bunu yapmak için çok zayıfsın, değil mi?
- You aren't actually going to do that today, are you?
- Aslında bunu bugün yapmayacaksın, değil mi?
- They aren't happy.
- Mutlu değiller.
- My legs aren't as long as yours.
- Benim bacaklarım seninki kadar uzun değil.
- You're on probation, aren't you?
- Şartlı tahliye edildin, değil mi?
- You're forgetting something, aren't you?
- Bir şeyi unutuyorsun, değil mi?
- You aren't thirty.
- Otuz yaşında değilsin.
- You're adventurous, aren't you?
- Sen maceraperestsin, değil mi?
- You're the only one who thinks that's true, aren't you?
- Bunun doğru olduğunu düşünen bir tek sen varsın, değil mi?
- Tom and Mary are both really angry, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten çok kızgınlar, değil mi?
- Tom and Mary aren't particularly close.
- Tom ve Mary pek yakın değiller.
- Tom and Mary are both still teenagers, aren't they?
- Tom ve Mary hala gençler, değil mi?
- You're expected to do that, aren't you?
- Bunu yapman bekleniyor, değil mi?
- Aren't you a cop?
- Sen bir polis değil misin?
- Tom and Mary are both tough, aren't they?
- Tom ve Mary'nin her ikisi de sert, değil mi?
- You're enjoying yourself, aren't you?
- Eğleniyorsunuz, değil mi?
- Aren't you on the baseball team?
- Beyzbol takımında değil misin?
- Tom and Mary are both really happy, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten mutlular, değil mi?
- You are telling it second hand, aren't you?
- Dolaylı olarak anlatıyorsun, değil mi?
- Aren't you here to help me?
- Sen bana yardım etmek için burada değil misiniz?
- You're too young to join the army, aren't you?
- Orduya katılmak için çok gençsin, değil mi?
- Aren't you the one behind all of this?
- Bütün bunların hepsinin arkasındaki sen değil misin?
- You are lost, aren't you?
- Kayboldun, değil mi?
- Aren't you a member of the baseball team?
- Beysbol takımının bir üyesi değil misin?
- You're still a waiter, aren't you?
- Hâlâ garsonluk yapıyorsun, değil mi?
- Aren't you from Boston, too?
- Sen de Boston'dan değil misin?
- Tom and Mary aren't far behind.
- Tom ve Mary çok geride değiller.
- You're new here, aren't you?
- Sen burada yenisin, değil mi?
- Aren't you on good terms with Tom?
- Tom'la aran iyi değil mi?
- You aren't really going to go to Boston in Tom's car, are you?
- Tom'un arabasıyla Boston'a gitmeyeceksin, değil mi?
- You're discouraged, aren't you?
- Cesaretin kırıldı, değil mi?
- You're married, aren't you?
- Sen evlisin, değil mi?
- You're up early, aren't you?
- Erken kalkıyorsun, değil mi?
- Aren't you satisfied with the result?
- Sonuçtan memnun değil misin?
- If you aren't there, we'll have our picture taken without you.
- Eğer orada değilsen resmimizi sensiz çektireceğiz.
- You aren't ugly.
- Çirkin değilsin.
- You aren't a millionaire, are you?
- Milyoner değilsin, değil mi?
- You really are lazy, aren't you?
- Sen gerçekten tembelsin, değil mi?
- The kitchen chairs aren't stackable.
- Mutfak sandalyeleri istiflenebilir değil.
- Why aren't you with her?
- Neden onunla birlikte değilsin?
- My parents aren't old yet.
- Ebeveynlerim henüz yaşlı değiller.
- You're competitive, aren't you?
- Rekabetçisiniz, değil mi?
- You're being sarcastic, aren't you?
- Alaycı davranıyorsun, değil mi?
- These gloves are too small for you, aren't they?
- Bu eldivenler senin için çok küçük, değil mi?
- You're puzzled, aren't you?
- Şaşkınsın, değil mi?
- My parents aren't home.
- Ailem evde değil.
- Tom and Mary aren't alone.
- Tom ve Mary yalnız değiller.
- You're going with me, aren't you?
- Benimle gidiyorsun, değil mi?
- Why aren't you with Tom?
- Neden Tom'la birlikte değilsin?
- Tom and Mary are still your friends, aren't they?
- Tom ve Mary hala senin arkadaşların, değil mi?
- Aren't you still politically active?
- Hâlâ siyasi olarak aktif değil misin?
- Aren't you a teacher here?
- Burada öğretmen değil misin?
- You're a pretty smart kid, aren't you?
- Oldukça zeki bir çocuksun, değil mi?
- You're old enough now, aren't you?
- Artık yeterince yaşlısın, değil mi?
- You're unlucky, aren't you?
- Sen şanssızsın, değil mi?
- You are required to wear a suit and tie to work, aren't you?
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmanız gerekiyor, değil mi?
- You aren't really afraid of me, are you?
- Benden gerçekten korkmuyorsun, değil mi?
- Those are Tom's, aren't they?
- Bunlar Tom'un, değil mi?
- You're about my age, aren't you?
- Benim yaşımdasın, değil mi?
- Aren't you annoyed by this?
- Bundan rahatsız değil misin?
- Aren't you the one who took my knife?
- Bıçağımı alan kişi sen değil misin?
- Tom and John aren't brothers.
- Tom ve John erkek kardeş değil.
- Why aren't you hungry?
- Sen neden aç değilsin?
- They aren't stupid.
- Aptal değiller.
- You're feeling better, aren't you?
- Daha iyi hissediyorsun, değil mi?
- Aren't you a doctor?
- Sen doktor değil misin?
- Aren't you the girl Tom has been seeing?
- Sen Tom'un görüştüğü kız değil misin?
- Blondes aren't dumb.
- Sarışınlar aptal değildir.
- You're falling in love with me, aren't you?
- Bana aşık oluyorsun, değil mi?
- Aren't you an exchange student?
- Sen değişim öğrencisi değil misin?
- Tom and Mary are both still single, aren't they?
- Tom ve Mary hala bekarlar, değil mi?
- Why aren't you upset?
- Sen neden üzgün değilsin?
- You're qualified, aren't you?
- Sen niteliklisin, değil mi?
- You're quite forgetful, aren't you?
- Oldukça unutkansın, değil mi?
- Aren't you three good friends?
- Siz üçünüz iyi arkadaş değil misiniz?
- Aren't you usually at home in the evening?
- Sen genellikle akşam evde değil misin?
- You're upset with me, aren't you?
- Bana kızgınsın, değil mi?
- Aren't you old enough to retire?
- Emekli olacak kadar yaşlı değil misin?
- Aren't you almost ready?
- Neredeyse hazır değil misin?
- Aren't you a Canadian citizen?
- Sen bir Kanada vatandaşı değil misin?
- Aren't you from Boston?
- Sen Boston'lu değil misin?
- You're good at French, aren't you?
- Fransızcada iyisiniz, değil mi?
- We aren't where we are supposed to be.
- Olmamız gereken yerde değiliz.
- You aren't dead.
- Ölü değilsiniz.
- You're already rich enough to buy anything you want, aren't you?
- Sen zaten istediğin şeyi satın almak için yeterince zenginsin, değil mi?
- You're heartbroken, aren't you?
- Kalbin kırıldı, değil mi?
- Tom and I aren't the only ones who need to do that.
- Tom ve ben onu yapması gereken tek kişiler değiliz.
- Aren't you the sly one?
- Sinsi olan sen değil misin?
- You aren't funny.
- Komik değilsin.
- You're still a veterinarian, aren't you?
- Hâlâ bir veterinersin, değil mi?
- I am a lucky budgie, aren't I?
- Ben şanslı bir muhabbet kuşuyum, değil mi?
- You're the one who suggested that Tom do it that way, aren't you?
- Tom'un bunu bu şekilde yapmasını öneren kişi sensin, değil mi?
- You're the one who told me that I shouldn't do that, aren't you?
- Bunu yapmamam gerektiğini söyleyen sendin, değil mi?
- You're going to be OK, aren't you?
- İyileşeceksin, değil mi?
- We're going to die, aren't we?
- Öleceğiz, değil mi?
- Tom and Mary are both very shy, aren't they?
- Tom ve Mary çok utangaçlar, değil mi?
- Aren't you still with Tom?
- Hala Tom'la birlikte değil misin?
- Aren't you glad we did that?
- Onu yaptığımıza memnun değil misin?
- You're desperate, aren't you?
- Çaresizsin, değil mi?
- Aren't you OK with this?
- Bununla iyi değil misin?
- You aren't Tom.
- Sen Tom değilsin.
- Aren't you a bachelor?
- Sen bekar değil misin?
- You're sick, aren't you?
- Hastasın, değil mi?
- Rich people aren't always happy.
- Zengin insanlar her zaman mutlu değildir.
- These aren't cheap.
- Bunlar ucuz değil.
- Aren't you a teacher here?
- Sen burada bir öğretmen değil misin?
- You aren't busy now, are you?
- Şimdi meşgul değilsin, değil mi?
- You're very good at swimming, aren't you?
- Yüzmede çok iyisin, değil mi?
- Aren't you the group leader?
- Sen grup lideri değil misin?
- You aren't dressed.
- Giyinik değilsin.
- You're rich, aren't you?
- Zenginsin, değil mi?
- These flowers aren't only beautiful, but they smell nice.
- Bu çiçekler sadece güzel değil, aynı zamanda güzel kokuyorlar.
- Tom and Mary are both angry at you, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de sana kızgın, değil mi?
- You aren't ugly.
- Çirkin değilsiniz.
- You're younger than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha gençsin, değil mi?
- Tom and Mary are both troublemakers, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de baş belası, değil mi?
- You're still a barber, aren't you?
- Hâlâ berberlik yapıyorsun, değil mi?
- We aren't prepared.
- Hazırlıklı değiliz.
- The banks aren't open on Saturdays.
- Bankalar cumartesi günleri açık değildir.
- You're kidding me, aren't you?
- Benimle kafa buluyorsun değil mi?
- Aren't they both charming?
- İkisi de çekici değil mi?
- You're the person in charge, aren't you?
- Sorumlu kişi sensin, değil mi?
- I'm your friend, aren't I?
- Ben senin arkadaşınım, değil mi?
- Aren't you one of the cheerleaders?
- Sen amigo kızlardan biri değil misin?
- You're a Canadian citizen, aren't you?
- Sen bir Kanada vatandaşsın, değil mi?
- You're pretty busy, aren't you?
- Çok meşgulsün, değil mi?
- You aren't a teenager yet, are you?
- Henüz genç değilsin, değil mi?
- You're in serious trouble, aren't you?
- Başın büyük belada, değil mi?
- You're unconvinced, aren't you?
- İkna olmadın, değil mi?
- Tom and I aren't on the same team.
- Tom'la aynı takımda değiliz.
- You're efficient, aren't you?
- Verimlisin, değil mi?
- Tom and Mary are both telling the truth, aren't they?
- Tom ve Mary doğruyu söylüyorlar, değil mi?
- You're really serious about this, aren't you?
- Bu konuda gerçekten ciddisin, değil mi?
- Aren't you from here?
- Sen buralı değil misin?
- You're in a bad mood today, aren't you?
- Bugün kötü bir ruh hali içindesin, değil mi?
- Pianos are very expensive, aren't they?
- Piyanolar çok pahalı, değil mi?
- Parents aren't rational because love isn't rational.
- Ebeveynler rasyonel değildir çünkü sevgi rasyonel değildir.
- You aren't very funny, are you?
- Çok komik değilsin, değil mi?
- You're a student, aren't you?
- Öğrencisin, değil mi?
- Aren't you a little young to be a doctor?
- Doktor olmak için biraz küçük değil misin?
- You aren't me.
- Sen ben değilsin.
- You are telling it second hand, aren't you?
- İkinci elden anlatıyorsun, değil mi?
- Why aren't you with Tom?
- Neden Tom ile değilsiniz?
- You're almost young enough to be my daughter, aren't you?
- Neredeyse kızım olacak kadar gençsin, değil mi?
- You're only pretending to study, aren't you?
- Sadece çalışıyormuş gibi yapıyorsun, değil mi?
- Aren't you happy with your new car?
- Yeni arabanla mutlu değil misin?
- You're very perceptive, aren't you?
- Sezgilerin çok kuvvetli, değil mi?
- Aren't you rather young for that?
- Bunun için biraz genç değil misin?
- My friends aren't young.
- Arkadaşlarım genç değil.
- You're supposed to do that tomorrow, aren't you?
- Bunu yarın yapman gerekiyor, değil mi?
- Aren't you Mary's husband?
- Sen Mary'nin kocası değil misin?
- These aren't Tom's gloves.
- Bunlar Tom'un eldivenleri değil.
- Aren't you glad you didn't have to go to Boston?
- Boston'a gitmek zorunda olmadığına memnun değil misin?
- You aren't funny.
- Komik değilsiniz.
- You aren't really planning on helping Tom, are you?
- Tom'a gerçekten yardım etmeyi planlamıyorsun, değil mi?
- You're used to doing that, aren't you?
- Bunu yapmaya alışkınsın, değil mi?
- You aren't a student, are you?
- Sen bir öğrenci değilsin, değil mi?
- Tom and Mary aren't young.
- Tom ve Mary genç değil.
- You're the only one who wants to go home early today, aren't you?
- Bugün eve erken gitmek isteyen tek kişi sensin, değil mi?
- You're Tom's parents, aren't you?
- Siz Tom'un ebeveynlerisiniz, değil mi?
- You're sitting in my seat, aren't you?
- Benim koltuğumda oturuyorsun, değil mi?
- Aren't you a teacher?
- Öğretmen değil misin?
- You're impressed, aren't you?
- Etkilendin, değil mi?
- Your students aren't likely to do exactly as they're told.
- Öğrencilerinizin tam olarak onlara söyleneni yapmaları pek olası değil.
- We aren't entirely helpless.
- Biz tamamen çaresiz değiliz.
- You're wearing the same clothes you were wearing yesterday, aren't you?
- Dün giydiğin kıyafetleri giyiyorsun, değil mi?
- Aren't you serious about getting married?
- Evlenmek konusunda ciddi değil misin?
- You're talking about Tom again, aren't you?
- Yine Tom'dan bahsediyorsun, değil mi?
- They aren't rich.
- Zengin değiller.
- Aren't you busy?
- Meşgul değil misiniz?
- Aren't you from Boston as well?
- Sen de Boston'dan değil misin?
- You aren't as short as I am.
- Sen benim kadar kısa değilsin.
- Tom and Mary are both angry at me, aren't they?
- Tom ve Mary bana kızgınlar, değil mi?
- Aren't you always at home in the evening?
- Akşamleyin her zaman evde değil misin?
- Aren't you alone now?
- Şimdi yalnız değil misin?
- Aren't you ready to work?
- Çalışmaya hazır değil misin?
- Tom and Mary are both very conservative, aren't they?
- Tom ve Mary çok muhafazakârlar, değil mi?
- You are watering the garden, aren't you?
- Bahçeyi suluyorsun, değil mi?
- You're three years older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç yaş büyüksün, değil mi?
- You aren't afraid of me, are you?
- Benden korkmuyorsun, değil mi?
- Aren't you free on Mondays?
- Pazartesi günleri boş değil misin?
- You're the only one who ever really talked to Tom, aren't you?
- Şimdiye kadar Tom ile gerçekten konuşan tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't you still at home?
- Hala evde değil misin?
- Aren't you the one who taught Tom how to do that?
- Tom'a bunu yapmayı öğreten sen değil misin?
- Tom and Mary are both quite narrow-minded, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça dar görüşlüler, değil mi?
- You aren't well.
- İyi değilsiniz.
- We aren't yet perfect.
- Biz henüz mükemmel değiliz.
- You're new here, aren't you?
- Burada yenisin, değil mi?
- You aren't really going to argue with Tom, are you?
- Tom'la gerçekten tartışmayacaksın, değil mi?
- These things aren't needed.
- Bu şeyler gerekli değildir.
- Tom and Mary are both young, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de genç, değil mi?
- You're going to leave for London next Sunday, aren't you?
- Gelecek pazar Londra'ya gideceksin, değil mi?
- You're back from China, aren't you?
- Çin'den döndünüz, değil mi?
- You're here very early today, aren't you?
- Bugün çok erken buradasın, değil mi?
- Tom and Mary still aren't ready.
- Tom ve Mary hâlâ hazır değiller.
- You're aggressive, aren't you?
- Agresifsin, değil mi?
- Tom and Mary are both really ambitious, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de gerçekten hırslı, değil mi?
- We're going to need your help, aren't we?
- Yardımınıza ihtiyacımız olacak, değil mi?
- You're jealous, aren't you?
- Sen kıskançsın, değil mi?
- You're shorter than I am, aren't you?
- Benden daha kısasın, değil mi?
- Aren't you still mad?
- Hâlâ kızgın değil misin?
- You aren't as tall as I am, are you?
- Sen benim kadar uzun değilsin, değil mi?
- Most people aren't that stupid.
- Çoğu insan bu kadar aptal değil.
- You're afraid the same thing will happen to you, aren't you?
- Aynı şeyin başına gelmesinden korkuyorsun, değil mi?
- You really are short, aren't you?
- Gerçekten kısasın, değil mi?
- Aren't you the one who wrote this?
- Bunu yazan sen değil misin?
- Some ideals are worth dying for, aren't they, Tom?
- Bazı idealler uğruna ölmeye değer, değil mi Tom?
- They aren't hungry.
- Aç değiller.
- You aren't a coach, are you?
- Sen bir koç değilsin, değil mi?
- You're wondering why I did it, aren't you?
- Bunu neden yaptığımı merak ediyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both really ambitious, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten hırslı, değil mi?
- Tom and Mary aren't at all compatible.
- Tom ve Mary hiç uyumlu değiller.
- Aren't they cute together?
- Birlikte çok tatlı değiller mi?
- You're a hard man to please, aren't you?
- Memnun edilmesi zor bir adamsın, değil mi?
- People aren't prepared for this.
- İnsanlar bunun için hazır değiller.
- You're Tom's wife, aren't you?
- Siz Tom'un karısısınız, değil mi?
- You are in favor of the plan, aren't you?
- Planı destekliyorsun, değil mi?
- Tom and Mary aren't related to each other.
- Tom ve Mary birbirleriyle akraba değiller.
- Aren't you still on the basketball team?
- Hâlâ basketbol takımında değil misin?
- You're displeased, aren't you?
- Hoşnut değilsin, değil mi?
- You're pretty busy, aren't you?
- Oldukça meşgulsün, değil mi?
- Why aren't you in uniform?
- Neden üniformalı değilsin?
- You're a better dancer than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha iyi bir dansçısın, değil mi?
- You're one of Tom's friends, aren't you?
- Tom'un arkadaşlarından birisin, değil mi?
- Aren't you a little young for this position?
- Bu pozisyon için biraz genç değil misiniz?
- You are going to carry out the plan, aren't you?
- Planı uygulayacaksın, değil mi?
- You're fussy, aren't you?
- Telaşlısın, değil mi?
- You're from the embassy, aren't you?
- Elçilikten geliyorsun, değil mi?
- You're still a barber, aren't you?
- Sen hâlâ bir berbersin, değil mi?
- You're younger than me, aren't you?
- Benden daha gençsin, değil mi?
- You're expected to do that, too, aren't you?
- Bunu da yapman bekleniyor, değil mi?
- My socks aren't here.
- Benim çoraplarım burada değil.
- They're Canadians, aren't they?
- Onlar Kanadalı, değil mi?
- Tom and Mary are both nervous, aren't they?
- Tom ve Mary gerginler, değil mi?
- You aren't leaving until tomorrow, right?
- Yarına kadar gitmiyorsunuz, değil mi?
- You aren't strong enough, are you?
- Yeterince güçlü değilsin, değil mi?
- You're much smarter than me, aren't you?
- Benden çok daha zekisin, değil mi?
- These aren't for human consumption.
- Bunlar insan tüketimi için değil.
- Aren't you glad Tom gave us enough money to buy something to eat?
- Tom'un yiyecek bir şey almak için bize yeterli para verdiğine memnun değil misin?
- Tom and Mary are both really busy, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten meşguller, değil mi?
- You aren't bad.
- Sen kötü değilsin.
- Tom and Mary are both creative, aren't they?
- Tom ve Mary yaratıcı, değil mi?
- You aren't ready for this.
- Bunun için hazır değilsin.
- You're a better swimmer than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha iyi yüzüyorsun, değil mi?
- You're lying, aren't you?
- Yalan söylüyorsun, değil mi?
- You aren't yourself.
- Kendin değilsin.
- You're old enough to do that on your own, aren't you?
- Bunu kendi başına yapacak kadar büyüksün, değil mi?
- You're dating her, aren't you?
- Sen onunla çıkıyorsun, değil mi?
- We're going to lose, aren't we?
- Kaybedeceğiz, değil mi?
- Aren't you still based in Boston?
- Hâlâ Boston'da değil misin?
- You are a friend of Tom's, aren't you?
- Sen Tom'un arkadaşısın, değil mi?
- Some of these books aren't mine.
- Bu kitaplardan bazıları benim değil.
- Tom and Mary are both smart, aren't they?
- Tom ve Mary'nin her ikisi de akıllı, değil mi?
- You're a little drunk, aren't you?
- Biraz sarhoşsun, değil mi?
- Aren't you a very kind man?
- Siz çok nazik biri değil misiniz?
- These ties aren't mine.
- Bu kravatlar benim değil.
- You're about three inches taller than I am, aren't you?
- Seb benden yaklaşık dokuz santim daha uzunsun, değil mi?
- You're claustrophobic, aren't you?
- Sen klostrofobiksin, değil mi?
- Why aren't you in there?
- Neden orada değilsin?
- You aren't hungry, are you?
- Aç değilsin, değil mi?
- You aren't thirty.
- Sen otuz yaşında değilsin.
- You're the one that wanted to see me, aren't you?
- Beni görmek isteyen sendin, değil mi?
- Regrettably, we aren't familiar with the rest of her works.
- Ne yazık ki, diğer çalışmalarına aşina değiliz.
- Aren't you Tom's brother?
- Sen Tom'un kardeşi değil misin?
- Tom and I aren't experts.
- Tom ve ben uzman değiliz.
- Aren't you two musicians?
- Siz ikiniz müzisyen değil misiniz?
- You're barefoot, aren't you?
- Sen yalınayaksın, değil mi?
- Tom and Mary are both tall, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de uzun boylu, değil mi?
- You're curious, aren't you?
- Meraklısın, değil mi?
- You're supposed to be practicing, aren't you?
- Pratik yapıyor olman gerekiyordu, değil mi?
- Why aren't you with Tom?
- Neden Tom'la değilsin?
- You're Canadian, aren't you?
- Kanadalısın, değil mi?
- You're stoned, aren't you?
- Sen taşlandın, değil mi?
- You're good at French, aren't you?
- Fransızcada iyisin, değil mi?
- Tom and I aren't busy now.
- Tom ve ben şu anda meşgul değiliz.
- You're expected to do that as well, aren't you?
- Bunu da yapman bekleniyor, değil mi?
- You're a student, too, aren't you?
- Sen de öğrencisin, değil mi?
- They're quite disagreeable, aren't they?
- Oldukça huysuzlar, değil mi?
- You're Tomasz's friend, aren't you?
- Sen Tomasz'ın arkadaşısın, değil mi?
- Tom's injuries aren't serious.
- Tom'un yaralanmaları ciddi değil.
- We aren't rich enough to buy a house on Park Street.
- Park Caddesi'nde bir ev alacak kadar zengin değiliz.
- You're a bit early, aren't you?
- Biraz erken geldin değil mi?
- Tom and Mary aren't here right now.
- Tom ve Mary şu anda burada değil.
- Aren't you angry with Tom?
- Tom'a kızgın değil misin?
- We aren't so bad.
- O kadar da kötü değiliz.
- Aren't you glad we're here instead of Boston?
- Boston yerine burada olduğumuza memnun değil misin?
- Tom and Mary are both studying now, aren't they?
- Tom ve Mary şu anda ders çalışıyorlar, değil mi?
- You're in charge now, aren't you?
- Artık yetkili sensin, değil mi?
- Aren't you worried that Tom might get injured?
- Tom'un yaralanabileceğinden endişeli değil misin?
- You're here early, aren't you?
- Erken geldin, değil mi?
- You're satisfied, aren't you?
- Memnunsun, değil mi?
- Those fish aren't fit to eat.
- O balıklar yemeye uygun değil.
- I'm the first boy you've ever kissed, aren't I?
- Öpüştüğün ilk erkek benim, değil mi?
- You're the one who suggested that I do this, aren't you?
- Bunu yapmamı öneren kişi sensin, değil mi?
- There are many books, aren't there?
- Bir sürü kitap var, değil mi?
- We aren't here to hurt you.
- Sana zarar vermek için burada değiliz.
- You're a bad boy, aren't you?
- Sen kötü bir çocuksun, değil mi?
- You're the only one who does that, aren't you?
- Bunu yapan tek kişi sensin, değil mi?
- We're friends, aren't we?
- Dostuz, değil mi?
- You aren't expected to do that, are you?
- Bunu yapman beklenmiyor, değil mi?
- Why aren't you with me?
- Neden benimle değilsin?
- You are an early riser, aren't you?
- Erken kalkan birisin, değil mi?
- Tom and Mary are pretty creative, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça yaratıcılar, değil mi?
- You're all hungry, aren't you?
- Hepiniz açsınız, değil mi?
- These pens aren't Tom's.
- Bu kalemler Tom'un değil.
- Tom and I aren't alone.
- Tom ve ben yalnız değiliz.
- Your father's friends aren't his only supporters.
- Babanızın tek destekçileri arkadaşları değil.
- You aren't related to me, are you?
- Benimle akraba değilsin, değil mi?
- You're my friends, aren't you?
- Siz benim arkadaşımsınız, değil mi?
- You aren't a pilot, are you?
- Sen pilot değilsin, değil mi?
- You're pretty stubborn, aren't you.
- Oldukça inatçısın, değil mi?
- You're pretty stubborn, aren't you.
- Çok inatçısın, değil mi?
- Aren't you happy where you are?
- Olduğun yerden mutlu değil misin?
- You really are short, aren't you?
- Sen gerçekten kısasın değil mi?
- You're very observant, aren't you?
- Çok itaatkarsın, değil mi?
- Aren't you ready to proceed?
- İlerlemek için hazır değil misin?
- We aren't fools.
- Biz aptal değiliz.
- You're still a pastor, aren't you?
- Hâlâ papazsın, değil mi?
- You're smart, aren't you?
- Zekisin, değil mi?
- You're seeing someone, aren't you?
- Biriyle görüşüyorsun, değil mi?
- You're serious, aren't you?
- Sen ciddisin, değil mi?
- You're high, aren't you?
- Sen uçmuşsun, değil mi?
- Why aren't you in college?
- Neden üniversitede değilsin?
- You're drunk, aren't you?
- Sarhoşsun, değil mi?
- You're going to have to do that, aren't you?
- Bunu yapmak zorundasın, değil mi?
- Tom and Mary have the same last name, but they aren't related.
- Tom ve Mary aynı soyada sahip ama akraba değiller.
- You're sitting in my seat, aren't you?
- Benim yerimde oturuyorsun, değil mi?
- You're being hypocritical, aren't you?
- İkiyüzlülük yapıyorsun, değil mi?
- You're going to have to do that yourselves, aren't you?
- Onu kendin yapmak zorunda kalacaksın, değil mi?
- Tom and I aren't ready yet.
- Tom ve ben henüz hazır değiliz.
- You're going to get better, aren't you?
- Daha iyi olacaksın, değil mi?
- Aren't you claustrophobic?
- Klostrofobik değil misin?
- We're just one big, happy family, aren't we?
- Biz sadece büyük, mutlu bir aileyiz, değil mi?
- Aren't you guys still together?
- Hâlâ birlikte değil misiniz arkadaşlar?
- Aren't you students?
- Siz öğrenci değil misiniz?
- You're a long way from home, aren't you?
- Evden çok uzaktasın, değil mi?
- You're going to need one, too, aren't you?
- Senin de bir taneye ihtiyacın olacak, değil mi?
- We aren't in any danger, are we?
- Herhangi bir tehlikede değiliz, değil mi?
- Tom and Mary aren't really dating, are they?
- Tom ve Mary gerçekten çıkmıyorlar, değil mi?
- You're feeling better now, aren't you?
- Şimdi daha iyi hissediyorsun, değil mi?
- You're still living on Park Street, aren't you?
- Hâlâ Park Caddesi'nde oturuyorsun, değil mi?
- You're the teacher's pet, aren't you?
- Sen öğretmenin evcil hayvanısın, değil mi?
- These aren't yours, are they?
- Bunlar senin değil, değil mi?
- Tom and Mary aren't happy.
- Tom ve Mary mutlu değiller.
- You're over thirty, aren't you?
- Otuzunu geçtin, değil mi?
- These aren't my keys.
- Bunlar benim anahtarlarım değil.
- Aren't we lucky?
- Şanslı değil miyiz?
- You're the teacher's pet, aren't you?
- Sen öğretmenin gözdesisin, değil mi?
- Aren't you and your sister close?
- Sen ve kız kardeşin yakın değil misiniz?
- You're a better dancer than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha iyi dans ediyorsun, değil mi?
- You're almost done, aren't you?
- Neredeyse hazırsın, değil mi?
- Aren't you allergic to peanuts?
- Yer fıstığına alerjik değil misin?
- You're a science teacher, aren't you?
- Sen fen bilgisi öğretmenisin, değil mi?
- Tom and Mary are both very friendly, aren't they?
- Tom ve Mary çok arkadaş canlısı, değil mi?
- You're a student here, aren't you?
- Burada öğrencisin, değil mi?
- Aren't you on vacation?
- Tatilde değil misin?
- Tom's hands are clean, but Mary's aren't.
- Tom'un elleri temizdir ama Mary'ninkiler değildir.
- You're in serious trouble, aren't you?
- Başın ciddi belada, değil mi?
- Aren't you underage?
- Reşit değil misin?
- You aren't ready.
- Hazır değilsin.
- Opossums aren't related to rats.
- Opossumlar sıçanlarla akraba değildir.
- Tom and Mary are both going to be OK, aren't they?
- Tom ve Mary iyi olacaklar, değil mi?
- Aren't you a sophomore?
- Sen ikinci sınıf öğrencisi değil misin?
- You're the one who ought to do that, aren't you?
- Bunu yapması gereken kişi sensin, değil mi?
- Aren't you their mother?
- Sen onların annesi değil misin?
- You aren't really going to drive Tom's car, are you?
- Tom'un arabasını gerçekten sürmeyeceksin, değil mi?
- My parents aren't home right now.
- Annem ve babam şu anda evde değil.
- These books aren't just for children.
- Bu kitaplar sadece çocuklar için değil.
- You aren't sick, are you?
- Sen hasta değilsin, değil mi?
- Aren't you happy where you are?
- Olduğun yerde mutlu değil misin?
- I guess you're still pretty mad at me, aren't you?
- Sanırım bana hala çok kızgınsın, değil mi?
- Aren't you a Canadian citizen?
- Sen Kanada vatandaşı değil misin?
- You're old enough to drive, aren't you?
- Araba sürmek için yeterince yaşlısın, değil mi?
- You're the one who suggested that we do that together, aren't you?
- Bunu birlikte yapmamızı öneren sendin, değil mi?
- You're angry right now, aren't you?
- Sen şimdi kızgınsın, değil mi?
- Tom and Mary are both happy, aren't they?
- Tom ve Mary mutlular, değil mi?
- Aren't you on duty tonight?
- Bu gece görevde değil misin?
- Tom and Mary are both scared, aren't they?
- Tom ve Mary korkuyorlar, değil mi?
- You're pretty optimistic, aren't you?
- Oldukça iyimsersin, değil mi?
- Oranges aren't vegetables.
- Portakal sebze değildir.
- Aren't I invited?
- Ben davetli değil miyim?
- Aren't you Tom's lawyer?
- Tom'un avukatı değil misin?
- Tom and Mary aren't always right.
- Tom ve Mary her zaman haklı değildir.
- You aren't the only one who's in love with Mary.
- Mary'ye aşık olan tek kişi sen değilsin.
- Cicadas aren't harmful to humans.
- Ağustos böcekleri insanlar için zararlı değil.
- Tom and Mary are both teachers, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de öğretmen, değil mi?
- Tom's injuries aren't so serious.
- Tom'un yaraları o kadar da ciddi değildir.
- Why aren't you on the baseball team?
- Neden beyzbol takımında değilsin?
- You're lying to me again, aren't you?
- Bana yine yalan söylüyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both from Boston, aren't they?
- Tom ve Mary Boston'dan geliyorlar, değil mi?
- Aren't you still angry?
- Hâlâ kızgın değil misin?
- You aren't dressed.
- Giyinik değilsiniz.
- Foreigners are interesting, aren't they?
- Yabancılar ilginçtir, değil mi?
- These aren't for you.
- Bunlar sizin için değil.
- You're way faster than me, aren't you?
- Benden çok daha hızlısın, değil mi?
- You're early, aren't you?
- Erkencisin, değil mi?
- Tom and Mary are both trustworthy, aren't they?
- Tom ve Mary güvenilir insanlar, değil mi?
- Aren't you mad at Tom?
- Tom'a kızgın değil misin?
- We aren't here to destroy you.
- Sizi yok etmek için burada değiliz.
- You're old enough to know better, aren't you?
- Daha iyi bilecek kadar yaşlısın, değil mi?
- Aren't you happy with your new sports car?
- Yeni spor arabanla mutlu değil misin?
- Tom and Mary are both already in Boston, aren't they?
- Tom ve Mary zaten Boston'dalar, değil mi?
- I'm in trouble, aren't I?
- Başım belada, değil mi?
- Why aren't you in school?
- Neden okulda değilsiniz?
- You're confused, aren't you?
- Kafan karıştı, değil mi?
- You aren't doing anything now, are you?
- Artık hiçbir şey yapmıyorsun, değil mi?
- Aren't you a lawyer?
- Sen avukat değil misin?
- You aren't in any danger.
- Herhangi bir tehlikede değilsin.
- You're scared to death, aren't you?
- Ölümüne korkuyorsun, değil mi?
- You're going to need this, aren't you?
- Buna ihtiyacın olacak, değil mi?
- You're already married, aren't you?
- Zaten evlisiniz, değil mi?
- Aren't you taller than Tom?
- Sen Tom'dan daha uzun değil misin?
- You aren't responsible.
- Sorumlu değilsin.
- We're ready, aren't we?
- Hazırız, değil mi?
- You're upset, aren't you?
- Üzgünsün, değil mi?
- You're worried about Tom, aren't you?
- Tom için endişeleniyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both studying French, aren't they?
- Tom ve Mary Fransızca öğreniyorlar, değil mi?
- We aren't in China.
- Çin'de değiliz.
- I think Tom and Mary aren't biased.
- Bence Tom ve Mary önyargılı değil.
- You're named after your father, aren't you?
- Sana babanın adı verildi, değil mi?
- I'm sorry, but aren't you Tom Jackson?
- Özür dilerim ama siz Tom Jackson değil misiniz?
- You're going to have to do better than that, aren't you?
- Bundan daha iyisini yapman gerekecek, değil mi?
- You're a gun owner, aren't you?
- Silahın var, değil mi?
- Tom and Mary aren't very likely to do that together.
- Tom ve Mary'nin bunu birlikte yapmaları pek olası değil.
- You're the only one with a key, aren't you?
- Anahtarı olan bir tek sen varsın, değil mi?
- You're supposed to be doing something else, aren't you?
- Başka bir şey yapman gerekiyordu, değil mi?
- I'm the first boy you've ever kissed, aren't I?
- Öptüğün ilk erkek benim, değil mi?
- You're still a teacher, aren't you?
- Sen hâlâ bir öğretmensin, değil mi?
- Aren't you here to help us?
- Bize yardım etmek için burada değil misin?
- You're all crazy, aren't you?
- Hepiniz delisiniz, değil mi?
- You aren't Japanese.
- Sen Japon değilsin.
- We aren't the murderers.
- Katiller biz değiliz.
- You're all alone, aren't you?
- Hepiniz yalnızsınız, değil mi?
- Your friends aren't very intelligent.
- Arkadaşların pek zeki değil.
- You're the one who took these pictures, aren't you?
- Bu resimleri çeken sensin, değil mi?
- Tickets aren't required.
- Biletler gerekli değildir.
- You're the one who told me that, aren't you?
- Bana bunu söyleyen kişi sensin, değil mi?
- You aren't responsible.
- Sorumluluk sahibi değilsin.
- Aren't you too tired to do that?
- Bunu yapmak için çok yorgun değil misin?
- You're way younger than I am, aren't you?
- Benden çok daha gençsin, değil mi?
- Tom and Mary are both shy, aren't they?
- Tom ve Mary utangaçlar, değil mi?
- You aren't fit.
- Sen uygun değilsin.
- You're very good at French, aren't you?
- Fransızcan çok iyi, değil mi?
- You're fast, aren't you?
- Hızlısın, değil mi?
- Aren't they Englishmen?
- Onlar İngiliz değil mi?
- You're plastered, aren't you?
- Sarhoşsun, değil mi?
- Why aren't you with the kids?
- Neden çocuklarla birlikte değilsin?
- You aren't done yet, are you?
- Henüz işin bitmedi, değil mi?
- Tom and Mary aren't far behind.
- Tom ve Mary çok geride değil.
- Aren't you happy with your new sports car?
- Yeni spor arabandan memnun değil misin?
- You're about my age, aren't you?
- Sen benim yaşımdasın, değil mi?
- You're going somewhere this afternoon, aren't you?
- Bu öğleden sonra bir yere gidiyorsun, değil mi?
- Why aren't you in Boston now?
- Neden şimdi Boston'da değilsin?
- You're a lot shorter than Tom is, aren't you?
- Sen Tom'dan çok daha kısasın, değil mi?
- You are an early riser, aren't you?
- Sen erken kalkarsın, değil mi?
- Aren't you rich?
- Zengin değil misin?
- Why aren't you home?
- Neden evde değilsin?
- Tom and Mary aren't stupid.
- Tom ve Mary aptal değiller.
- You're thirty minutes early, aren't you?
- Otuz dakika erken geldin, değil mi?
- Aren't you happy about this?
- Bu konuda mutlu değil misin?
- These bananas aren't ripe.
- Bu muzlar olgun değil.
- You're scared to death, aren't you?
- Ölümden korkuyorsun, değil mi?
- You're going to get better, aren't you?
- İyileşeceksin, değil mi?
- You're mad, aren't you?
- Kızgınsın, değil mi?
- Tom and Mary are both a little nervous, aren't they?
- Tom ve Mary biraz gerginler, değil mi?
- These flowers are beautiful, aren't they?
- Bu çiçekler güzeller, değil mi?
- Aren't you three good friends?
- Siz üç iyi arkadaş değil misiniz?
- It seems like you aren't very happy today.
- Bugün pek mutlu değilsin gibi görünüyor.
- You're enthusiastic, aren't you?
- Çok heveslisin, değil mi?
- Aren't you still in love with Tom?
- Tom'a hâlâ aşık değil misin?
- You are shearing the sheep, aren't you?
- Koyunları kırkıyorsun, değil mi?
- Tom and I aren't good at speaking French.
- Tom ve ben Fransızca konuşmakta iyi değiliz.
- You're going to tell us, aren't you?
- Bize söyleyeceksin, değil mi?
- Aren't you psyched?
- Heyecanlı değil misin?
- Doors aren't as bad as you think.
- Kapılar sandığınız kadar kötü değil.
- You're very religious, aren't you?
- Çok dindarsınız, değil mi?
- You aren't dying, are you?
- Ölmüyorsun, değil mi?
- Aren't you hot?
- Çok ateşli değil misin?
- You're kidding me, aren't you?
- Şaka yapıyorsun, değil mi?
- They aren't such a bad lot.
- O kadar da kötü tipler değiller.
- They aren't well.
- İyi değiller.
- Aren't you from around here?
- Sen buralardan değil misin?
- You're smarter than I am, aren't you?
- Benden daha zekisin, değil mi?
- You aren't Tom.
- Tom değilsin.
- Aren't you three brothers?
- Siz üç erkek kardeş değil misiniz?
- You're badly hurt, aren't you?
- Çok yaralısın, değil mi?
- Aren't you ready to go?
- Gitmeye hazır değil misin?
- You sure are busy, aren't you?
- Çok meşgulsün, değil mi?
- Tom and I aren't prepared.
- Tom ve ben hazır değiliz.
- We aren't all Canadians.
- Hepimiz Kanadalı değiliz.
- You are adding new names to the list, aren't you?
- Listeye yeni isimler ekliyorsun, değil mi?
- You're almost as old as Tom is, aren't you?
- Neredeyse Tom kadar yaşlısın, değil mi?
- You're one of Tom's friends, aren't you?
- Sen Tom'un arkadaşlarından birisin, değil mi?
- You're really talkative tonight, aren't you?
- Bu gece gerçekten konuşkansın, değil mi?
- You're alone, aren't you?
- Yalnızsın, değil mi?
- Aren't you surprised?
- Şaşırmış değil misin?
- Cicadas aren't harmful to humans.
- Ağustos böcekleri insanlara zararlı değildir.
- You're much better at French than Tom is, aren't you?
- Fransızca'da Tom'dan çok daha iyisin, değil mi?
- Aren't you glad you're retired?
- Emekli olduğuna memnun değil misin?
- You're very particular, aren't you?
- Çok özelsin, değil mi?
- You're angry, aren't you?
- Öfkelisin, değil mi?
- You're the one who invited Tom, aren't you?
- Tom'u davet eden sendin, değil mi?
- Aren't both of you bachelors?
- İkiniz de bekar değil misiniz?
- You're a better cook than Tom is, aren't you?
- Tom'dan daha iyi bir aşçısın, değil mi?
- You're brave, aren't you?
- Cesursun, değil mi?
- You're expected to do that, aren't you?
- Senden bunu yapman bekleniyor, değil mi?
- You're engaged, aren't you?
- Nişanlandın, değil mi?
- Tom and Mary are both good teachers, aren't they?
- Tom ve Mary iyi birer öğretmen, değil mi?
- You're three months older than Tom, aren't you?
- Tom'dan üç ay büyüksün, değil mi?
- Tom and Mary aren't fools.
- Tom ve Mary aptal değil.
- You're in pain, aren't you?
- Acı çekiyorsun, değil mi?
- Aren't you the boss?
- Patron değil misiniz?
- These are yours, aren't they?
- Bunlar senin, değil mi?
- Tom and Mary aren't happy here.
- Tom ve Mary burada mutlu değiller.
- Aren't you related?
- Akraba değil misiniz?
- You aren't fat.
- Şişman değilsin.
- Tom and I aren't fools.
- Tom ve ben aptal değiliz.
- They aren't related.
- Onlar akraba değil.
- You aren't old enough to drive, are you?
- Araba kullanacak yaşta değilsin, değil mi?
- Aren't you still angry with Tom?
- Tom'a hala öfkeli değil misin?
- I'm still here, aren't I?
- Hala buradayım, değil mi?
- You aren't really planning to help Tom, are you?
- Gerçekten Tom'a yardım etmeyi planlamıyorsun, değil mi?
- Aren't you still mad at Tom?
- Tom'a hâlâ kızgın değil misin?
- Why aren't you with the others?
- Neden diğerleriyle birlikte değilsin?
- Tom and Mary are both careless, aren't they?
- Tom ve Mary'nin her ikisi de dikkatsiz, değil mi?
- You aren't really going to kill Tom, are you?
- Tom'u gerçekten öldürmeyeceksin, değil mi?
- You aren't suggesting Tom could've done it, are you?
- Tom'un bunu yapabileceğini önermiyorsun, değil mi?
- You're a bodybuilder, aren't you?
- Sen bir vücut geliştiricisisin, değil mi?
- You're good at doing that, aren't you?
- Bunu yapmakta iyisin, değil mi?
- You're very confident, aren't you?
- Kendine çok güveniyorsun, değil mi?
- Aren't you a police officer?
- Sen polis memuru değil misin?
- You're still a tailor, aren't you?
- Hâlâ terzisin, değil mi?
- Tom and I aren't very likely to sing together.
- Tom ve benim birlikte şarkı söylememiz pek mümkün değil.
- Those fears probably aren't justified.
- Bu korkular muhtemelen haklı değil.
- Aren't you the one who saved me?
- Beni kurtaran sen değil misin?
- Aren't you the person in charge?
- Sorumlu kişi sen değil misin?
- We aren't the only ones who have to do this.
- Bunu yapmak zorunda kalan tek kişi bizler değiliz.
- Aren't you a freshman, too?
- Sen de üniversite birinci sınıf öğrencisi değil misin?
- Tom and Mary are both very creative, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de çok yaratıcı, değil mi?
- You're the only one who knows how to fix that, aren't you?
- Bunu nasıl düzelteceğini bilen tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't the stars bright tonight?
- Bu gece yıldızlar ne parlak değil mi?
- You're her friend, aren't you?
- Sen onun arkadaşısın, değil mi?
- Tom and Mary are both usually punctual, aren't they?
- Tom ve Mary genellikle dakiktir, değil mi?
- Tom and Mary are both really smart, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten akıllılar, değil mi?
- Why aren't you in your office?
- Neden büronda değilsin?
- Viking helmets with horns aren't in style in Scandinavia anymore.
- Boynuzlu Viking miğferleri artık İskandinavya'da moda değil.
- You're really good at French, aren't you?
- Fransızca'da gerçekten iyisin, değil mi?
- You're supposed to be in school, aren't you?
- Okulda olman gerekiyor, değil mi?
- You're supposed to be doing something else, aren't you?
- Başka bir şey yapıyor olman gerekiyordu, değil mi?
- Aren't you all ready?
- Hepiniz hazır değil misiniz?
- Tom and Mary are both really strong, aren't they?
- Tom ve Mary gerçekten çok güçlüler, değil mi?
- You aren't sick.
- Hasta değilsin.
- There are many books, aren't there?
- Çok sayıda kitap var, değil mi?
- You aren't our friend.
- Sen bizim dostumuz değilsin.
- You're very clever, aren't you?
- Çok zekisin, değil mi?
- You're in big trouble now, aren't you?
- Başın büyük belada, değil mi?
- You're the tallest person here, aren't you?
- Burada en uzun kişi sensin, değil mi?
- You're stoned, aren't you?
- Kafan güzel, değil mi?
- You aren't busy now, are you?
- Şu an meşgul değilsin, değil mi?
- You're here very early today, aren't you?
- Bugün çok erken geldin, değil mi?
- We aren't as good as you.
- Sizin kadar iyi değiliz.
- Aren't you insured?
- Sigortalı değil misin?
- You're going to have to work with Tom, aren't you?
- Tom'la çalışman gerekecek, değil mi?
- Aren't you still at the office?
- Hâlâ büroda değil misin?
- You're something of a troublemaker, aren't you?
- Tam bir baş belasısın, değil mi?
- Aren't you two brothers?
- Siz ikiniz erkek kardeş değil misiniz?
- You are taking your final exam, aren't you?
- Final sınavına giriyorsun, değil mi?
- You're the one who told me that I shouldn't do that, aren't you?
- Bunu yapmamam gerektiğini bana söyleyen sensin, değil mi?
- They aren't happy to see you.
- Onlar seni görmekten mutlu değiller.
- Aren't you a taxi driver?
- Sen bir taksi şoförü değil misin?
- You're pleased, aren't you?
- Sen memnunsun, değil mi?
- You aren't young.
- Genç değilsin.
- You're good at this, aren't you?
- Bu işte iyisin, değil mi?
- We're just one big, happy family, aren't we?
- Biz büyük, mutlu bir aileyiz, değil mi?
- You're Canadian, aren't you?
- Sen Kanadalısın, değil mi?
- We aren't married.
- Biz evli değiliz.
- You're a better swimmer than Tom, aren't you?
- Sen Tom'dan daha iyi bir yüzücüsün, değil mi?
- Aren't you a very kind man?
- Çok nazik bir adam değil misin?
- Tom and Mary aren't very likely to sing together.
- Tom ve Mary'nin birlikte şarkı söylemesi pek olası değil.
- You aren't supposed to help Tom do that, are you?
- Tom'un bunu yapmasına yardım etmene gerek yok, değil mi?
- You're dressed too warmly, aren't you?
- Çok kalın giyinmişsin, değil mi?
- You're trying to trick me, aren't you?
- Beni kandırmaya çalışıyorsun, değil mi?
- You're old enough now, aren't you?
- Artık yeterince büyüdün, değil mi?
- You're visiting a factory tomorrow, aren't you?
- Yarın bir fabrikayı ziyaret edeceksin, değil mi?
- Aren't you in charge?
- Sen sorumlu değil misin?
- You're in very serious trouble, aren't you?
- Başın çok ciddi belada, değil mi?
- Aren't you and Tom enemies?
- Sen ve Tom düşman değil misiniz?
- You're very observant, aren't you?
- Çok gözlemcisin, değil mi?
- You're a teacher, aren't you?
- Sen bir öğretmensin, değil mi?
- You're going to talk to Tom, aren't you?
- Tom'la konuşacaksın, değil mi?
- Why aren't you married yet?
- Neden henüz evli değilsin?
- You're allowed to do that, aren't you?
- Bunu yapmak için izinlisin, değil mi?
- You're with her, aren't you?
- Onunla birliktesin, değil mi?
- You're supposed to be in bed, aren't you?
- Yatakta olman gerekiyor, değil mi?
- You're persistent, aren't you?
- Israrcısınız, değil mi?
- You're scared of Tom, aren't you?
- Tom'dan korkuyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both very strong, aren't they?
- Tom ve Mary çok güçlüler, değil mi?
- You're unconvinced, aren't you?
- İkna olmadınız, değil mi?
- Aren't you an only child?
- Sen tek çocuk değil misin?
- Why aren't you tired?
- Neden yorgun değilsin?
- Tom and Mary aren't busy.
- Tom ve Mary meşgul değiller.
- Aren't you sisters?
- Siz kardeş değil misiniz?
- You're angry, aren't you?
- Sen kızgınsın, değil mi?
- Aren't you one of the cheerleaders?
- Ponpon kızlardan biri değil misin?
- It's a pity that you and Tom aren't friends.
- Ne yazık ki sen ve Tom arkadaş değilsiniz.
- You're annoyed, aren't you?
- Sinirlisin, değil mi?
- Why aren't you in Boston anymore?
- Artık neden Boston'da değilsin?
- You're crazy, aren't you?
- Delisin, değil mi?
- Tom and Mary are both very careless, aren't they?
- Tom ve Mary çok dikkatsizler, değil mi?
- Radishes aren't difficult to grow.
- Turp yetiştirmek zor değildir.
- You're the only one who did it that way, aren't you?
- Bu şekilde yapan bir tek sen varsın, değil mi?
- Aren't you too young for that job?
- Bu iş için çok genç değil misin?
- You're lying to me again, aren't you?
- Yine bana yalan söylüyorsun, değil mi?
- You are spinning wool, aren't you?
- Sen yün eğiriyorsun, değil mi?
- You're on the wrong bus, aren't you?
- Yanlış otobüstesin, değil mi?
- The streets aren't safe at night.
- Caddeler geceleyin güvenli değil.
- You're nervous, aren't you?
- Sen sinirlisin, değil mi?
- You're going to be late for work, aren't you?
- İşe geç kalacaksın, değil mi?
- You aren't going to like that, are you?
- Bundan hoşlanmayacaksın, değil mi?
- Aren't you still busy?
- Hâlâ meşgul değil misin?
- You aren't yourself today.
- Bugün kendinde değilsin.
- You're Canadians, aren't you?
- Siz Kanadalısınız, değil mi?
- You're three years older than I am, aren't you?
- Sen benden üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- These flowers are so beautiful, aren't they?
- Bu çiçekler çok güzel, değil mi?
- You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?
- Aren't you glad?
- Memnun değil misiniz?
- You're a lot stronger than I am, aren't you?
- Sen benden çok daha güçlüsün, değil mi?
- Aren't you free tomorrow?
- Yarın boş değil misin?
- Tom and Mary are both lucky, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de şanslı, değil mi?
- Tom and Mary are both stubborn, aren't they?
- Tom ve Mary inatçı, değil mi?
- Tom and Mary are both very unhappy, aren't they?
- Tom ve Mary çok mutsuzlar, değil mi?
- Diamonds aren't cheap.
- Elmaslar ucuz değil.
- You're a little younger than Tom is, aren't you?
- Sen Tom'dan biraz daha gençsin, değil mi?
- Aren't you responsible for this?
- Bundan sorumlu değil misin?
- We're a bit off course, aren't we?
- Rotadan biraz saptık, değil mi?
- Braces aren't just for children.
- Diş telleri sadece çocuklar için değildir.
- Aren't you the author of this book?
- Bu kitabın yazarı değil misin?
- We aren't boys.
- Biz oğlan değiliz.
- You're Tom's parents, aren't you?
- Siz Tom'un ailesisiniz, değil mi?
- Aren't you responsible for this?
- Bunun sorumlusu sen değil misin?
- Some ideals are worth dying for, aren't they, Tom?
- Bazı idealler uğrunda ölmeye değer, değil mi, Tom?
- Tom and Mary aren't crazy.
- Tom ve Mary çılgın değil.
- Aren't you free on Mondays?
- Pazartesileri boş değil misin?
- You aren't old enough to drive, are you?
- Araba sürecek kadar yaşlı değilsin, değil mi?
- Tom's injuries aren't serious.
- Tom'un yaraları ciddi değil.
- A lot of people aren't happy.
- Bir sürü insan mutlu değil.
- Strawberries aren't only delicious, they're healthy.
- Çilekler sadece lezzetli değil, sağlıklılar.
- Aren't you related?
- Siz akraba değil misiniz?
- You're still studying French, aren't you?
- Hâlâ Fransızca çalışıyorsun, değil mi?
- We're attracted to each other, aren't we?
- Birbirimizden etkileniyoruz, değil mi?
- They aren't my parents.
- Onlar benim ebeveynlerim değiller.
- I'm still here, aren't I?
- Hâlâ buradayım, değil mi?
- You're the one who invited Tom, aren't you?
- Tom'u davet eden kişi sensin, değil mi?
- Those dogs aren't as ferocious as they look.
- O köpekler göründükleri kadar vahşi değiller.
- You're wearing my shoes, aren't you?
- Benim ayakkabılarımı giyiyorsun, değil mi?
- Aren't you a singer?
- Sen şarkıcı değil misin?
- You're pretty good at that, aren't you?
- Bu işte oldukça iyisin, değil mi?
- You're dating her, aren't you?
- Onunla çıkıyorsun, değil mi?
- Aren't you furious?
- Öfkeli değil misiniz?
- You're the only one who can do it, aren't you?
- Bunu yapabilecek tek kişi sensin, değil mi?
- You're about three weeks late, aren't you?
- Yaklaşık üç hafta geciktin, değil mi?
- You are good at speaking French, aren't you?
- Fransızca konuşmada iyisin, değil mi?
- Those aren't my sunglasses.
- Onlar benim güneş gözlüğüm değil.
- We aren't always right.
- Biz her zaman haklı değiliz.
- You're picky, aren't you?
- Seçicisin, değil mi?
- You're a hard man to please, aren't you?
- Sen memnun etmesi zor bir adamsın, değil mi?
- You're three years older than me, aren't you?
- Benden üç yaş daha büyüksün, değil mi?
- You're confused, aren't you?
- Kafan karışmış, değil mi?
- Tom and Mary are both obnoxious, aren't they?
- Tom ve Mary iğrençler, değil mi?
- Aren't you old enough to drink?
- İçki içecek kadar büyük değil misin sen?
- You're expected to do that, too, aren't you?
- Senden de bunu yapman bekleniyor, değil mi?
- Prisons aren't enough.
- Cezaevleri yeterli değil.
- You're really selfish, aren't you?
- Gerçekten bencilsin, değil mi?
- Aren't you Tom's daughter?
- Sen Tom'un kızı değil misin?
- Men aren't all that different from women.
- Erkekler kadınlardan o kadar da farklı değildir.
- You aren't qualified to be the leader.
- Lider olmak için yeterli niteliklere haiz değilsin.
- You aren't leaving until tomorrow, right?
- Yarına kadar ayrılmıyorsun, değil mi?
- Aren't you on the baseball team?
- Sen beyzbol takımında değil misin?
- Things aren't always as they appear.
- İşler her zaman göründüğü gibi değildir.
- You're very good at sports, aren't you?
- Sporda çok iyisin, değil mi?
- You're expected to do that as well, aren't you?
- Senden de bunu yapman bekleniyor, değil mi?
- Old people aren't always wiser than young people.
- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha akıllı değildir.
- You're very independent, aren't you?
- Çok bağımsızsın, değil mi?
- Tom and I aren't the only ones here who can speak French.
- Tom ve ben burada Fransızca bilen tek kişiler değiliz.
- You're getting bored, aren't you?
- Sıkılıyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both in Boston, aren't they?
- Tom ve Mary Boston'da, değil mi?
- You aren't a teenager yet, are you?
- Henüz ergen değilsin, değil mi?
- You're thirty minutes early, aren't you?
- Sen otuz dakika erken geldin, değil mi?
- You're doing that for Tom, aren't you?
- Bunu Tom için yapıyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both hungry, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de aç, değil mi?
- Aren't you older than Tom?
- Tom'dan daha yaşlı değil misin?
- You aren't going to let Tom do that, are you?
- Tom'un bunu yapmasına izin vermeyeceksin, değil mi?
- You're old, aren't you?
- Yaşlısın, değil mi?
- You're in love with someone else, aren't you?
- Sen başka birine aşıksın, değil mi?
- You're in a lot of trouble, aren't you?
- Başın büyük belada, değil mi?
- You're going to explain it to us, aren't you?
- Bize açıklayacaksın, değil mi?
- You aren't afraid of dying, are you?
- Ölmekten korkmuyorsun, değil mi?
- You're a very lucky woman, aren't you?
- Çok şanslı bir kadınsın, değil mi?
- They aren't twins.
- Onlar ikiz değiller.
- Aren't Tom and Mary awake yet?
- Tom ve Mary hâlâ uyanık değil mi?
- Aren't you ready to do that?
- Bunu yapmaya hazır değil misin?
- The solutions aren't so clear.
- Çözümler o kadar açık değildir.
- You aren't in any condition to drive.
- Araba kullanacak durumda değilsin.
- Aren't they wonderful?
- Onlar harika değil mi?
- Comic books aren't as popular as they used to be.
- Çizgi romanlar eskisi kadar popüler değil.
- You're hiding something from me, aren't you?
- Benden bir şey saklıyorsun, değil mi?
- Aren't you old enough to drink?
- İçmek için yeterince yaşlı değil misin?
- You're a lot older than I am, aren't you?
- Sen benden çok daha yaşlısın, değil mi?
- The details aren't necessary.
- Ayrıntılar gerekli değil.
- We're going to need your help, aren't we?
- Yardımına ihtiyacımız olacak, değil mi?
- You aren't a millionaire yet, are you?
- Henüz milyoner değilsin, değil mi?
- You're very patriotic, aren't you?
- Çok vatanseversin, değil mi?
- I'm right here, aren't I?
- Ben tam buradayım, değil mi?
- You're too young to get a driver's license, aren't you?
- Ehliyet almak için çok gençsin, değil mi?
- Aren't you Canadian?
- Sen Kanadalı değil misin?
- You're supposed to be relaxing, aren't you?
- Dinleniyor olman gerekiyordu, değil mi?
- Aren't you alone right now?
- Şimdi yalnız değil misin?
- Tom and Mary are both usually punctual, aren't they?
- Tom ve Mary genellikle dakiktirler, değil mi?
- Why aren't you at work?
- Neden işte değilsin?
- You guys are really good friends, aren't you?
- Siz gerçekten iyi arkadaşsınız, değil mi çocuklar?
- Tom and Mary are both very talented, aren't they?
- Tom ve Mary çok yetenekliler, değil mi?
- You're really dense, aren't you?
- Gerçekten yoğunsun, değil mi?
- You're discouraged, aren't you?
- Cesaretin yok, değil mi?
- You're going to need all the help you can get, aren't you?
- Alabileceğin tüm yardıma ihtiyacın olacak, değil mi?
- You're smarter than I am, aren't you?
- Sen benden daha zekisin, değil mi?
- You're reluctant to do that, aren't you?
- Bunu yapmaya isteksizsin, değil mi?
- Aren't you a policeman?
- Sen polis değil misin?
- Aren't you one of Tom's lawyers?
- Tom'un avukatlarından biri değil misin?
- You're up early, aren't you?
- Erken kalktın, değil mi?
- You aren't my mother.
- Siz benim annem değilsiniz.
- Aren't you registered to vote?
- Oy vermek için kayıtlı değil misin?
- You're ticklish, aren't you?
- Sen hassassın, değil mi?
- You're almost as old as I am, aren't you?
- Neredeyse benim yaşımdasın, değil mi?
- Aren't you satisfied now?
- Şimdi memnun değil misin?
- You're the new guy, aren't you?
- Sen yeni adamsın, değil mi?
- You aren't really going to do that, are you?
- Onu gerçekten yapmayacaksın, değil mi?
- You're quicker than me, aren't you?
- Sen benden daha hızlısın, değil mi?
- Tom and Mary are both very helpful, aren't they?
- Tom ve Mary çok yardımseverler, değil mi?
- Tom and I aren't children.
- Tom ve ben çocuk değiliz.
- Those hats aren't Tom's and mine.
- O şapkalar Tom'un ve benim değil.
- You're a science teacher, aren't you?
- Fen öğretmenisiniz, değil mi?
- Tom and Mary are both talented, aren't they?
- Tom ve Mary yetenekli, değil mi?
- You're too young to retire, aren't you?
- Emekli olmak için çok gençsin, değil mi?
- Aren't you in a band?
- Bir grupta değil misin?
- Aren't you over eighteen years old?
- Sen on sekiz yaşın üzerinde değil misin?
- You're awfully quiet today, aren't you?
- Bugün çok sessizsin, değil mi?
- You're available, aren't you?
- Sen müsaitsin, değil mi?
- Tom and Mary are both prepared, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de hazırlıklı, değil mi?
- Tom and Mary are both asleep, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de uyuyor, değil mi?
- You're old enough to drink, aren't you?
- İçmek için yeterince yaşlısın, değil mi?
- You're just making that up, aren't you?
- Bunu uyduruyorsun, değil mi?
- You're taller than I am, aren't you?
- Sen benden daha uzunsun, değil mi?
- Aren't you and Tom in the same class?
- Sen ve Tom aynı sınıfta değil misiniz?
- Aren't you the doorman?
- Sen kapıcı değil misin?
- Tom and Mary aren't together anymore.
- Tom ve Mary artık birlikte değil.
- You're forgetting something, aren't you?
- Bir şey unutuyorsun, değil mi?
- You aren't finished.
- Hazır değilsiniz.
- You're unhappy, aren't you?
- Mutsuzsun, değil mi?
- You're married now, aren't you?
- Şimdi evlisin, değil mi?
- You aren't a pilot, are you?
- Sen pilot değilsin değil mi?
- You're a tour guide, aren't you?
- Sen bir tur rehberisin, değil mi?
- You're supposed to help Tom, aren't you?
- Tom'a yardım etmen gerekiyordu, değil mi?
- Tom and Mary aren't very likely to cry.
- Tom ve Mary'nin ağlaması pek olası değil.
- You're psychic, aren't you?
- Sen medyumsun, değil mi?
- You're first, aren't you?
- Sen birincisin, değil mi?
- You aren't an angel as well.
- Sen de bir melek değilsin.
- You're a student here, aren't you?
- Sen burada bir öğrencisin, değil mi?
- Aren't you already married?
- Zaten evli değil misin?
- You're about the same age as your girlfriend, aren't you?
- Kız arkadaşınla aynı yaştasın, değil mi?
- You aren't well.
- İyi değilsin.
- They're perfectly safe, aren't they?
- Tamamen güvendeler, değil mi?
- There are birds singing in the cage, aren't there?
- Kafeste öten kuşlar var, değil mi?
- You're supposed to be helping Tom now, aren't you?
- Şimdi Tom'a yardım etmen gerekiyor, değil mi?
- Tom and Mary are both sleepy, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de uykulu, değil mi?
- You're something of a troublemaker, aren't you?
- Sen biraz baş belasısın, değil mi?
- You aren't suggesting Tom didn't do that, are you?
- Tom'un bunu yapmadığını önermiyorsun, değil mi?
- You're still my girlfriend, aren't you?
- Sen hala benim kız arkadaşımsın, değil mi?
- We still aren't the ones who make the decisions here.
- Burada kararları verenler hâlâ biz değiliz.
- Aren't you still in college?
- Hâlâ kolejde değil misin?
- Why aren't you prepared?
- Neden hazır değilsin?
- You're wealthy, aren't you?
- Varlıklısın, değil mi?
- You're doing all you can, aren't you?
- Elinden geleni yapıyorsun, değil mi?
- You're talking about me, aren't you?
- Benim hakkımda konuşuyorsun, değil mi?
- Aren't you guys ready?
- Hazır değil misiniz beyler?
- You're very methodical, aren't you?
- Çok düzenlisin, değil mi?
- Tom and I aren't that poor.
- Tom ve ben o kadar fakir değiliz.
- You're still thinking about him, aren't you?
- Hâlâ onu düşünüyorsun, değil mi?
- You're the only one who's able to do that, aren't you?
- Bunu yapabilecek tek kişi sensin, değil mi?
- Aren't you a little young to be doing this?
- Bunu yapmak için biraz genç değil misin?
- You're resourceful, aren't you?
- Beceriklisin, değil mi?
- Tom and Mary are both very stubborn, aren't they?
- Tom ve Mary çok inatçı, değil mi?
- If you aren't busy, perhaps you could help me.
- Eğer meşgul değilsen, belki bana yardım edebilirsin.
- Tom and I aren't very likely to sing together.
- Tom ve benim birlikte şarkı söylememiz pek olası değil.
- You aren't very organized, are you?
- Pek tertipli biri değilsin, değil mi?
- You aren't alone, are you?
- Yalnız değilsin, değil mi?
- The American people aren't stupid.
- Amerikan halkı aptal değil.
- You're almost as old as Tom, aren't you?
- Sen neredeyse Tom kadar yaşlısın, değil mi?
- You're older than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha yaşlısın, değil mi?
- They are exhausted, aren't they?
- Yorgunlar, değil mi?
- Tom and Mary aren't here.
- Tom ve Mary burada değil.
- People aren't always rational.
- İnsanlar her zaman mantıklı değildir.
- I hope that you aren't serious.
- Umarım ciddi değilsindir.
- Aren't you always at home in the evening?
- Akşamları her zaman evde değil misin?
- You're the one who has to do that, aren't you?
- Bunu yapmak zorunda olan sensin, değil mi?
- We aren't alone.
- Yalnız da değiliz.
- Aren't you a musician?
- Sen müzisyen değil misin?
- You're a better driver than Tom, aren't you?
- Tom'dan daha iyi bir sürücüsün, değil mi?
- You aren't good at this, are you?
- Bu konuda iyi değilsin, değil mi?
- Tom and Mary aren't wrong.
- Tom ve Mary haksız değiller.
- Palestinians aren't foreigners on their own land.
- Filistinliler kendi topraklarında yabancı değiller.
- You're the only one who knows how to do that, aren't you?
- Bunu nasıl yapacağını bilen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't doing your best, are you?
- Elinden geleni yapmıyorsun, değil mi?
- I'm sorry, but aren't you Tom Jackson?
- Üzgünüm ama sen Tom Jackson değil misin?
- Things aren't as bad as they seem.
- İşler göründüğü kadar kötü değil.
- Aren't you kids hungry?
- Aç değil misiniz çocuklar?
- You're supposed to be downstairs, aren't you?
- Alt katta olman gerekiyor, değil mi?
- Aren't you Tom's daughter?
- Tom'un kızı değil misin?
- Why aren't you with him?
- Neden onunla değilsin?
- Aren't you old enough to retire?
- Emekli olmak için yeterince yaşlı değil misin?
- You're on the wrong bus, aren't you?
- Yanlış otobüse bindin, değil mi?
- These gloves aren't mine.
- Bu eldivenler benim değil.
- Aren't you the lucky one?
- Şanslı olan sen değil misin?
- Old people aren't always wiser than young people.
- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha bilgili değildir.
- You aren't a spy, are you?
- Sen casus değilsin, değil mi?
- Tom and Mary are both quite narrow-minded, aren't they?
- Tom ve Mary'nin ikisi de oldukça dar görüşlü, değil mi?
- You're good with kids, aren't you?
- Çocuklarla iyisin, değil mi?
- You're still studying French, aren't you?
- Hala Fransızca okuyorsun, değil mi?
- Tom and I aren't rich enough to buy a house on Park Street.
- Tom ve ben Park Caddesi'nde bir ev alacak kadar zengin değiliz.
- Tom and Mary are both quite rich, aren't they?
- Tom ve Mary oldukça zenginler, değil mi?
- You're busy now, aren't you?
- Şimdi meşgulsün, değil mi?
- You really are tall, aren't you?
- Sen gerçekten uzunsun, değil mi?
- You're plastered, aren't you?
- Kafan güzel, değil mi?
- You aren't really going to vote for Tom, are you?
- Gerçekten Tom'a oy vermeyeceksin, değil mi?
- They aren't like us.
- Onlar bizim gibi değil.
- Aren't you happy now?
- Şimdi mutlu değil misin?
- You're busy, aren't you?
- Meşgulsünüz, değil mi?
- You aren't tall enough, are you?
- Yeterince uzun değilsin, değil mi?
- You're good at what you do, aren't you?
- Yaptığın işte iyisin, değil mi?
- I hope Tom and Mary aren't biased.
- Umarım Tom ve Mary önyargılı değildir.
- You're three years older than I am, aren't you?
- Benden üç yaş büyüksün, değil mi?
- Aren't you hungry?
- Sen aç değil misin?
- Aren't you on a diet?
- Bir diyette değil misin?
- Aren't you still mad about last night?
- Dün gece için hala kızgın değil misin?
- You're the only one who didn't pass the test, aren't you?
- Sınavı geçemeyen tek kişi sensin, değil mi?
- You aren't afraid of ghosts, are you?
- Hayaletlerden korkmuyorsun, değil mi?
- Tom and Mary are both gullible, aren't they?
- Tom ve Mary ikisi de saf, değil mi?
- You're lying again, aren't you?
- Yine yalan söylüyorsun, değil mi?
Show More (1997)
|