bütün - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

bütün



"bütün" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 105 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
bütün all i.
bütün complete s.
bütün entire s.
bütün whole s.
General
bütün totality i.
bütün monolith i.
bütün a whole i.
bütün entirety i.
bütün sum total i.
bütün complement i.
bütün continuum i.
bütün aggregate i.
bütün the total i.
bütün whole i.
bütün entierty [obsolete] i.
bütün body i.
bütün bulk i.
bütün corpse [obsolete] i.
bütün orb i.
bütün solidum i.
bütün full s.
bütün omni s.
bütün livelong s.
bütün all the s.
bütün gross s.
bütün undivided s.
bütün one and only s.
bütün solid s.
bütün utter s.
bütün the whole s.
bütün clear s.
bütün round s.
bütün thorough s.
bütün every s.
bütün unbroken s.
bütün sheer s.
bütün all s.
bütün total s.
bütün complete s.
bütün plenary s.
bütün integral s.
bütün outright s.
bütün unitary s.
bütün entire s.
bütün integrate s.
bütün intact s.
bütün all-out s.
bütün out-and-out s.
bütün grand s.
bütün ultimate s.
bütün unbroken s.
bütün uncastrated s.
bütün uncrushed s.
bütün uncut s.
bütün eminent s.
bütün undismantled s.
bütün undivided s.
bütün unfractionated s.
bütün unqualifiedly s.
bütün versal s.
bütün exclusive s.
bütün untouched s.
bütün main s.
bütün hail [scotland] s.
bütün hale [dialect] s.
bütün mere [obsolete] s.
bütün replete s.
bütün lump s.
bütün globular s.
bütün choate s.
bütün one s.
bütün onefold s.
bütün run [scotland] s.
bütün infract s.
bütün crashing s.
bütün pieceless s.
bütün dead s.
bütün deadly s.
bütün orbicular s.
bütün plene s.
bütün plenitudinary s.
bütün sole s.
bütün solemn [obsolete] s.
bütün entirely zf.
bütün in full zf.
bütün through zf.
bütün all over the ed.
bütün throughout ed.
bütün through ed.
bütün holo ök.
Phrases
bütün hool (whole) expr.
Law
bütün unity i.
Technical
bütün whole i.
bütün integer i.
bütün total i.
bütün integral i.
bütün all s.
bütün overall s.
Math
bütün integral i.
Biochemistry
bütün intact i.
bütün complete s.
Literature
bütün be-all i.
Music
bütün ensemble i.
Archaic
bütün general i.
Slang
bütün ripe s.

"bütün" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
bütün olarak as a whole zf.
General
türlü çeşitleri içeren bir bütün assortment i.
ulusun bütün tanrıları pantheon i.
bütün dünya whole world i.
bütün yaşam ve tabiatın görünmez ve sonsuz olanın ruhani simgeleri ve anlamlarıyla dolu olduğuna inanan bir görüş sacramentalism i.
bütün sözcükler/kelimeler (bir dilde bulunan) vocabulary i.
bütün siyasi gücü elinde tutan kişiler oligarchy i.
bütün dünyada the world over i.
bütün malını satın alma buyout i.
bütün kötülüklerin anası the roots of evilness i.
papazdan başka bütün halk laity i.
bütün renklere hassas film panchromatic film i.
bütün gün whole day i.
bütün dünya entire world i.
bütün odaları arka arkaya sıralanan tek bir oda genişliğindeki ev shotgun i.
bütün siyasi gücü elinde tutan grup oligarchy i.
bir bütün halinde toplama embodying i.
bir bütün halinde toplayan embodier i.
bütün gün a clear day i.
bütün eserler complete works i.
parça bütün ilişkisi meronymy i.
bütün kapıları açan anahtar passkey i.
bütün fileto whole loin i.
bütün vatandaşlar citizenry i.
bütün sistem systemwide i.
bütün şey integral i.
bütün vücudu one's whole body i.
bütün engellere rağmen a slim chance i.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabı yayınlayan yayınevi vanity publisher i.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabı yayınlayan yayınevi vanity press i.
yazarın bütün masrafları karşılaması şartıyla kitabın yayınlanması vanity publishing i.
bütün plan whole plan i.
bütün plan entire plan i.
bütün aile entire family i.
bütün süreç whole process i.
bütün vucut maruz kalması whole-body exposure i.
bir bütün olarak boru veya borular tubing i.
bütün yaz whole summer i.
bütün zaman whole time i.
ayrılmaz bir bütün an indivisible whole i.
bölünmez bütün indivisible integrity i.
ayrılmaz bir bütün an inseparable whole i.
bütün noktalar all the points i.
bütün dönem whole/entire period i.
dünyanın bütün zamanı all the time of the world i.
bütün vücut entire body i.
bütün vücut whole body i.
bütün sebep whole reason i.
bütün gezegen whole planet i.
(bütün) ömrü boyunca one's entire lifetime i.
bütün şarkı the entire song i.
bütün ekip the whole team i.
bütün sorumluluğu kabul etme assuming full responsibility i.
bütün birimler all units i.
ingilizce'deki bütün kelimeler all the words in english i.
bütün köy the whole village i.
bütün hafta entire week i.
anlamlı bir bütün a meaningful whole i.
dünyadaki bütün çocuklar all the children in the world i.
ölürken kişinin bütün hayatını hatırlaması life review i.
bütün mevsimler all seasons i.
bütün bir gün a whole day i.
bütün dünyanın birbirine bağlı ve bağımlı olması ve insanların buna uygun davranması one-world i.
bütün insanlar all people i.
bütün insanlar all the people i.
sorduğumuz bütün sorular all the questions we asked i.
bütün yurttaşlar citizenry i.
bütün yurttaşlar citizenry i.
bütün bir muzun üzerine birkaç top dondurma, aromalı şurup, meyve ve fındık kremşanti ile servis edilen tatlı banana split i.
bütün yol boyunca the entire way i.
bütün yol boyunca the whole way i.
bütün dünya the world i.
bütün temel etkileşimleri açıklamayı amaçlayan bir fizik teorisi theory of everything i.
bütün servet all i.
bütün gece süren şey all-nighter i.
bütün gece yetecek kadar ışık allnight i.
bütün gece yetecek kadar yakıt allnight i.
bütün gece yetecek kadar yiyecek allnight i.
bir bütün a one i.
tüm/bütün şey entirety i.
bir bütün olan oluşum unity i.
bütün olarak işleyen kısımlar entity i.
çok çeşitli unsurlardan oluşan bir bütün manifold i.
bir bütün olarak insan body-mind i.
birkaç şeyin etkileşimli bütün oluşturacak şekilde birleştirilmesi hookup i.
(bütün çanların aynı anda çalınması ile elde edilen) şıngırtı clam i.
çok sayıdaki parçadan oluşan işlevsel bütün compages i.
çok sayıdaki parçadan oluşan işlevsel bütün compage i.
birbirine bağlı parçalardan oluşan bütün complex i.
içe içe geçmiş parçaların oluşturduğu bütün complex i.
bağlanma ile oluşan bütün complexion i.
farklı bileşenlerden oluşan bütün package i.
(bütün olarak ele alınan) bağlantılı öğeler grubu package i.
(tek bir bütün olarak kabul edilen) sıvı hacmi parcel i.
parçalara ayrılabilen bütün pie i.
parçalara ayrılabilen bütün pie i.
ayrılmaz bütün inseparable i.
bütün bir konuyu ele alan ilmi eser pandect i.
düzenli bir bütün oluşturan insanlar people i.
bütün bir katı kaplayan daire floor-through i.
bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi part to whole relation i.
bütün olmama partialness i.
(hristiyanlıkta) dini bütün kimse precisian i.
(hristiyanlıkta) dini bütün kimse precisianist i.
bütün bir olay shooting match i.
dört parçadan oluşan bütün four i.
bütün bir miktar solidum i.
bütün bir öğrenme alanını kapsayan risaleler dizisi summa i.
bağımsız ögelerin bir bütün olarak kombinasyonu synthesis i.
fikirlerin kompleks bir bütün ile sentezi synthetic thinking i.
bütün oluşturmak form a wholeness f.
bir bütün halinde toplamak embody f.
bütün kuvvetini tüketmek exhaust f.
bütün boyutlarıyla ele almak take up comprehensively f.
bütün boyutlarıyla ele almak take up in detail f.
bütün işlerini halletmek settle one's affairs f.
bütün boyutlarıyla ele almak consider in detail f.
bütün ihtimalleri düşünmek look around f.
bütün bütün yutmak swallow up f.
bütün malını satın almak buy out f.
bütün hisselerini almak buy out f.
bütün malını satmak sell out f.
bütün gücünü tüketmek spend oneself f.
bütün dikkatini bir işe çevirmek apply oneself to f.
bütün hisseleri satın almak buy out f.
elde etmek için bütün gayretiyle çalışmak gun for f.
çözmek (bütün bir yapıyı) disincorporate f.
bütün boyutlarıyla ele almak scrutinize f.
bir şeye bir bütün olarak bakmak keep something in perspective f.
bütün boyutlarıyla ele almak discuss something with scrupulous attention to detail f.
bütün boyutlarıyla ele almak discuss something in utter detail f.
bütün olarak ele almak deal with a (subject/matter) entirely f.
bütün olarak ele almak handle something as a whole f.
bütün parayı toplamak (rulette) break the bank f.
bütün parsayı toplamak break the bank f.
birinin bütün kemiklerini kırmak break every bone in somebody's body f.
bütün ödülleri kazanmak clear the deck f.
onun hakkında bütün gerçekleri öğrenmek get the low-down on him f.
bütün gece çalışmak pull an all-nighter f.
bütün haline gelmek coalesce f.
ayrıntılara takılıp kaldığı için durumu bir bütün olarak görememek can't see the woods for the trees f.
bütün haline getirmek unify f.
bütün gücünü tüketmek take it out of someone f.
bütün hayatını çocukları üzerine kurmak build one’s whole life around his/her children f.
bütün giysilerini çıkarmak strip the buff f.
bütün gece uyumamak stay up all night f.
bütün gece ayakta kalmak stay up all night f.
bütün gayretini tek noktaya toplamak zero in on f.
bütün olmak become one f.
bir bütün teşkil etmek comprise a whole f.
bir bütün teşkil etmek make (up) a whole f.
bir bütün teşkil etmek constitute a whole f.
bir bütün teşkil etmek form a whole f.
bütün hikayeyi bilmek know the whole story f.
bütün ülkeye yayılmak spread country-wide f.
bütün ülke sathına yayılmak spread country-wide f.
bütün detayları anlatmak tell every detail f.
bütün sorumluluğu kabul etmek assume full responsibility f.
bütün sorumluluğu almak assume full responsibility f.
bütün sorumluluğu üstlenmek assume full responsibility f.
bütün dikkatini vermek give full attention/focus to something f.
bütün dikkatini vermek focus on f.
(telefon) bütün hafta sonu susmak bilmemek not stop ringing all weekend f.
(köpek) bütün gece ulumak howl all night long f.
(birlikte) çalıştığı herkesle/bütün insanlara arkadaş olmak istemek make friends with all the people he/she work with f.
bütün ailesini kaybetmek lose one's entire family f.
bütün ailesini bir kazada kaybetmek lose one's entire family in an accident f.
bütün ailesini bir kazada yitirmek lose one's entire family in an accident f.
anlamlı bir bütün oluşturmak create a meaningful whole f.
anlamlı bir bütün oluşturmak constitute a meaningful whole f.
bütün boyutlarıyla ele almak scrutinise f.
bütün gün bilgisayar/bilgisayarın başında olmak be on the computer all day f.
bütün gün bilgisayarda olmak be on the computer all day f.
bütün gün bilgisayarda takılmak be on the computer all day f.
bütün gün evde oturmak sit at home all day f.
bütün dünyada bilinmek be known all over the world f.
bütün imkanları tüketmek exhaust all possibilities f.
bir bütün olmak be a one f.
bütün ihtiyacı karşılamak fill the ranks f.
anlamlı bir bütün oluşturmak hang together f.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomise f.
bir bütün yerine ufak birimler biçiminde görmek veya davranmak atomize f.
bütün yaprak leaf f.
küresel bir bütün olarak düşünmek world f.
(farklı ögeleri) anlamlı bütün oluşturacak şekilde bir araya getirmek braid f.
bütün kalmak hold f.
(mekanik veya elektronik parçaları) bütün olarak bir araya getirmek veya çalıştırmak gang f.
bütün haline getirmek imbody f.
parçalardan bütün haline gelmek piece [obsolete] f.
bütün kuvvetini tüketmek foredo f.
(farklı ürünleri) bütün haline getirmek prepackage f.
bütün kiliseleri temsil eden ecumenic s.
dini bütün religious s.
dini bütün devout s.
bütün üyelerin hazır bulunduğu plenary s.
bütün millete ait nationwide s.
dini bütün prayerful s.
bütün dünyayı kapsayan global s.
dini bütün pious s.
bütün üyelerin hazır bulunduğu (toplantı/kurul) plenary s.
bütün borçlarını ödeyebilen (kimse) solvent s.
daha bütün sheerer s.
bütün gece süren (bir olay) all-night s.
dini bütün god-fearing s.
bütün yıl devam eden year-round s.
bütün yıl boyunca year-round s.
bütün olasılıkları içeren blanket s.
bütün vücutla ilgili systemic s.
bütün boyutlardaki of all sizes s.
bütün kızlar gibi like all girls s.
bütün halde olan unitive s.
ve bütün benzerleri and all s.
bütün gün süren all-day s.
bütün olmayan unthorough s.
bütün olmayan unwhole s.
bir bütün oluşturan joined-up s.
bütün halde maiden s.
bütün oluşturacak şekilde birleşmiş one s.
ahenkli bir bütün oluşturmayan inconsistent s.
bütün olmayan disaggregate s.
bütün bir katı kaplayan floor-through s.
başlı başına bütün bir anlam taşıyan presentational s.
bütün ile özdeş parçası olan self-similar s.
bütün ülkede olan statewide s.
neredeyse bütün subtotal s.
bütün halde whole s.
bütün olarak totally zf.
bütün bütün utterly zf.
bütün vakit right along zf.
bütün kuvvetiyle in full blast zf.
bütün tehlikelere rağmen at all hazards zf.
bütün eşyası ile bag and baggage zf.
bütün olarak outright zf.
bütün kapsamı ile in the large zf.
bütün suçlamalardan uzak beyond all blame zf.
bütün gün all day zf.
bütün eşyasıyla bag and baggage zf.
bütün bütün completely zf.
bütün çıplaklığıyla without hiding anything zf.
bütün gün early and late zf.
dini bütün bir şekilde prayerfully zf.
bütün hızı ile in full career zf.
bütün bütün altogether zf.
bütün kuvvetiyle in force zf.
bütün ayrıntılarıyla warts and all zf.
bütün bütün up to the hilt zf.
bütün dünyayı verecek olsalar for all the world zf.
bütün varlığıyla body and soul zf.
bütün bütün thru and thru zf.
bütün bütün totally zf.
bütün dünyada throughout the world zf.
bütün yıl all the year round zf.
bütün bütün for good zf.
bütün hızıyla with all speed zf.
bütün hayatım boyunca in all my experience zf.
bütün ömrümde in all my experience zf.
bütün olan bitenden sonra after all zf.
bütün olarak in the lump zf.
bütün civarda for many miles around zf.
bütün kuvvetiyle for dear life zf.
bir bütün olarak as a whole zf.
bütün olarak undividedly zf.
bütün gece all night long zf.
bölünmez bir bütün olarak holistically zf.
bütün dünyada worldwide zf.
bütün hızıyla in full course zf.
bütün ayrıntılarıyla at large zf.
bütün ömrümde in all my born days zf.
bir bütün olarak in the aggregate zf.
bütün yıl boyunca year by year out zf.
bütün bütün through and through zf.
bütün zorluklara rağmen come hell or high water zf.
bütün bütün whole zf.
bütün kalbiyle from one's heart zf.
bütün yıl through the year zf.
genellikle bütün ayrıntılarıyla at large zf.
bütün gün boyunca all day long zf.
bütün olarak sheerly zf.
bütün bütün sheerly zf.
bütün bir yıl all year round zf.
bütün gün day long zf.
bütün gün all day long zf.
bütün bunların yanında besides all these zf.
bütün bunlara rağmen even so zf.
bütün bunlara rağmen still zf.
bütün bunlara rağmen even then zf.
bütün bunlara rağmen notwithstanding zf.
bütün bunlara rağmen despite all zf.
bütün bunlara rağmen for all that zf.
bütün bunlara rağmen nevertheless zf.
dünyanın bütün ülkelerinde in all the countries of the world zf.
bütün risklere karşı against all risks zf.
bütün gün full time zf.
bütün kuvvetiyle all-out zf.
bütün olarak bodily zf.
bütün halinde bodily zf.
bütün yıl boyunca year round zf.
bütün olarak in full zf.
bütün dünyada all over the world zf.
bütün diğer zamanlarda at all other times zf.
yarın bütün gün all day tomorrow zf.
bütün yaşamımda in whole of my life zf.
bütün hayatımda in whole of my life zf.
bütün yönleriyle absolutely zf.
bütün yönleriyle thoroughly zf.
bütün yanlarıyla fully zf.
bütün yanlarıyla thoroughly zf.
bütün yönleriyle wholly zf.
bütün yanlarıyla absolutely zf.
bütün yanlarıyla wholly zf.
bütün yanlarıyla altogether zf.
bütün yanlarıyla completely zf.
bütün yönleriyle in all its aspects zf.
bütün yönleriyle altogether zf.
bütün yönleriyle fully zf.
bütün yönleriyle in its entirety zf.
bütün yanlarıyla entirely zf.
bütün yönleriyle completely zf.
bütün yönleriyle entirely zf.
bütün yanlarıyla in its entirety zf.
bütün yanlarıyla at all point zf.
bütün yönleriyle totally zf.
bütün yönleriyle at all point zf.
bütün yanlarıyla totally zf.
bütün yanlarıyla in all its aspects zf.
bütün gücüyle in force zf.
bütün sabah all morning zf.
bütün olarak completely zf.
bütün ciddiyetiyle in all seriousness zf.
bütün izleriyle birlikte with every trace zf.
bütün bir yıl boyunca for a whole year zf.
bütün olarak as a whole zf.
bütün yaşamı boyunca for life zf.
bütün yönleriyle agreed zf.
bütün olarak total zf.
bütün olarak at unity zf.
bütün halde unitively zf.
bütün halinde in one zf.
bir bütün olarak flockmel zf.
bir bütün olarak stock zf.
bütün bunların yanında apart from all these ed.
bütün bunlara rağmen howbeit bağ.
bütün nedeni all because bağ.
bütün mesele burada there it is ünl.
bütün anlamı veren ön ek hol- ök.
bütün anlamına gelen ön ek pan- ök.
bütün servet all in expr.
bütün emekler all in expr.
Phrasals
(bir işi) bütün aksiliklere rağmen başarmak bring off f.
soğuktan korunmak için bir giysinin bütün düğmelerini iliklemek button up f.
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak zero in on something f.
bütün kalbiyle ve hiç sorgulamaksızın inanmak buy into f.
(nesneler için) bir bütün oluşturmak belong together f.
bütün kaynakları sonuna kadar kullanmak max out f.
bütün dikkatini bir şeye vermek zero in f.
bütün dikkatini (bir şeye) vermek zero in on (something) f.
birbirine ekleyip bütün haline getirmek splice together f.
bütün yönleriyle tartışmak/sorgulamak thresh out f.
bütün parasını ütmek clean out f.
Phrases
bütün dünyada the whole world over zf.
bütün haziran boyunca all through june zf.
bütün zorluklara rağmen/karşın by hell or high water expr.
bütün zorluklara rağmen/karşın hell or high water expr.
bütün bunlardan önce before all of this expr.
bütün olarak (bir mülkiyetin devredilmesinde) rump and stump expr.
bütün kalbimle with all my heart expr.
bütün kuvvetimle as far as in me lies expr.
bütün hayatımda in my whole life expr.
bütün engellere rağmen in spite of the low chances expr.
bütün kalbimle with all my soul expr.
bütün yıl boyunca all the year round expr.
bütün zaman entire time expr.
bütün yıl all year long expr.
bütün dünyada all over the earth expr.
bütün bunlardan sonra after all of this expr.
bütün yanlarıyla in every way expr.
bütün hayatımda in my entire life expr.
bütün kalbimle with my whole heart expr.
bütün bu nedenler düşünüldüğünde when all these reasons are taken into consideration/account expr.
bütün bu nedenler düşünüldüğünde considering all these reasons expr.
bütün çabuklukla with all despatch expr.
bütün yönleriyle in every way expr.
bütün yaşamımda in my whole life expr.
bütün şartlar karşılanırsa if all conditions are met expr.
bütün sene boyunca all year long expr.
bütün yaşamımda in my entire life expr.
bütün bunlara rağmen in spite of all these things expr.
dünyanın bütün işçileri, birleşin! workers of all lands, unite! expr.
dünyanın bütün işçileri, birleşin! proletarier aller länder, vereinigt euch! expr.
dünyadaki bütün şeylerin dışında out of all the things in the world expr.
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone expr.
olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu to be, or not to be, that is the question expr.
sevgi bütün kalpleri yumuşatır love makes all hearts gentle expr.
bütün her şeyin yanında as much as anything (else) expr.
bütün samimiyetimle in all truthfulness expr.
bütün kadınlar böyledir all women are like that expr.
bütün kadınlar böyledir all women are like that expr.
bütün parçaya, parça bütüne benzer as above, so below expr.
bütün kadınlar böyledir awalt (all women are like that) expr.
bugün (bir yer), yarın bütün dünyaca fethedilecek today (some place), tomorrow the world expr.
bugün (bir yerde), yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) today (some place), tomorrow the world expr.
Proverb
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey at night i.
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey by night i.
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın laugh and the world laughs with you, cry and you cry alone
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray in the dark
bugün burada yarın bütün dünyaca (tanınacak/bilinecek) today here tomorrow the world
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır moving three times is as bad as a fire
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır three moves are as bad as a fire
düşmanla yüz yüze gelince bütün planlar suya düşer no plan survives contact with the enemy
bütün taşları aynı anda oynatırsan duvar/bina (başına) yıkılır moving three times is as bad as a fire
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray at night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray by night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey in the dark
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray at night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are gray by night
karanlıkta bütün kediler gridir all cats are grey in the dark
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler(, ağlarsan yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün(, ağlarsan, yalnız ağlarsın) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler laugh and the world laughs with you
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün laugh and the world laughs with you
gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
gül ki, bütün dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan, yalnız ağlarsın smile and the (whole) world smiles with you(;cry and you cry alone)
Colloquial
bütün çıkışları tutun cover all the exits i.
hayattaki bütün sorunlar all the problems in life i.
bütün gidişatı değiştirecek şey a joker in the deck i.
bütün gün yataktan çıkmama blanket fever i.
bütün gün yatakta tembellik etme blanket fever i.
bütün numaralarını dökme bottom of the bag i.
karanlıkta/gece bütün kediler gridir nifty i.
(birinin) bütün çabası (one's) all i.
bowlingde üst üste dört kere tek atışta bütün labutların devrilmesi hambone i.
bütün gece çalışma all-nighter i.
bütün gece açık müessese all-nighter i.
bütün gece uyumayan kimse all-nighter i.
bütün gece uyanık olan kimse all-nighter i.
bütün olasılıklar works i.
bütün ekibini öldürmek murder one’s entire team f.
bütün cesaretini toplamak screw up one's courage f.
bütün gücüyle vurmak smite hip and thigh f.
mevcut olan bütün imkanları kullanarak by all available means f.
bütün gün car car konuşmak yap, yap, yapping all day f.
(birinin) bütün hayatı bir şeyden ibaret olmak be (one's) life f.
bütün gün/gece/hafta sonu bir şey yapmak make a day/night/weekend of it f.
bütün günü/geceyi/hafta sonunu bir şey yaparak geçirmek make a day/night/weekend of it f.
bütün gün sürmemek not be all day f.
bütün günü almamak not be all day f.
(bir şeyi yapmak) bütün gün sürmemek (not) be/take all day (to do something) f.
bütün günü almamak (not) be/take all day (to do something) f.
bütün bunlar olup biterken meanwhile zf.
bütün bunlar olup biterken meantime zf.
bütün olarak full sesh [california] zf.
bütün hayatımda in my entire life expr.
bütün gözler üstümde all eyes are on me expr.
bütün birimlerin dikkatine attention all units expr.
bütün gücüyle like blue murder expr.
bütün hayatımda in my whole life expr.
bütün yaşamımda in my entire life expr.
bütün gücüyle flat out expr.
bütün gün twenty four hours a day expr.
bütün yaşamımda in whole of my life expr.
bütün engellere rağmen against the chances expr.
bütün hayatımda in whole of my life expr.
bütün gün from dawn to dusk expr.
bütün yaşamımda in my whole life expr.
bütün bunlara rağmen despite all expr.
bütün bunlara rağmen in spite of all expr.
bütün bunları unutun forget about all this expr.
bütün gücüyle all out expr.
bütün dikkatiyle all eyes expr.
bütün birimlerin dikkatine all units be advised expr.
bütün gün all the livelong day expr.
bütün gözler üstümde all eyes on me expr.
bu bütün gecenizi alır it'll take you all night expr.
dikkat dikkat bütün birimler attention all units expr.
dikkat dikkat bütün birimler all units be advised expr.
mevcut olan bütün imkanları kullanarak by any means necessary expr.
(birinin) bütün yüzü all over (one's) face expr.
(biri bir şey hakkında) bütün gün konuşabilir (one) could go (on) all day (about something) expr.
bütün gece içen/içmiş on the squiff expr.
(bir şey yapmak) ya da (bir şey yapmamak), (işte bütün mesele bu) to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
(bir şey) yapmak ya da (yapmamak), (bütün mesele bu) to (do something) or not to (do something)(,that is the question) expr.
bütün yönleriyle all around expr.
bütün yönleriyle all round expr.
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler (birinde/bir şeyde) all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on someone/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on someone/something expr.
bütün yönleriyle all around expr.
bütün yönleriyle all round expr.
bütün gözler (birinin/bir şeyin) üzerinde all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler (birinde/bir şeyde) all eyes are on (someone or something) expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on somebody/something expr.
bütün gözler birinin/bir şeyin üzerinde all eyes are on someone/something expr.
bütün gözler birinde/bir şeyde all eyes are on someone/something expr.
(çabuk ol) bütün gün bekleyemem, bekleyemeyiz haven't got all day expr.
bütün kadınlar öyle değildir nawalt (not all women are like that) expr.
bütün kadınlar aynı değildir nawalt (not all women are like that) expr.