içinde olmak - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

içinde olmak



"içinde olmak" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 3 sonuç

Türkçe İngilizce
General
içinde olmak be implicit in f.
içinde olmak be included f.
Phrasals
içinde olmak reside in f.

"içinde olmak" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 325 sonuç

Türkçe İngilizce
General
hakkında tereddüt içinde olmak be unsettled about f.
merak içinde olmak worry about f.
stres içinde olmak be under stress f.
beklenti içinde olmak be expectant f.
gayrimeşru bir ilişki içinde olmak carry on with f.
bir grubun içinde olmak rank f.
değişim içinde olmak be in a state of flux f.
ile yakın ilişki içinde olmak be hand in and glove with f.
büyük bir üzüntü içinde olmak grieve f.
patlama içinde olmak boom f.
yırtık pırtık giysiler içinde olmak be dressed in tatters f.
darlık içinde olmak be in dire straits f.
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak be enshrined in f.
duygusu içinde olmak feel like f.
yasadışı bir işin içinde olmak be in something up to one's eyes f.
amirane tavırlar içinde olmak feel one's oats f.
anlaşmazlık içinde olmak feud f.
endişe içinde olmak be on tenterhooks f.
endişe içinde olmak be all keyed up f.
uyum içinde olmak cohere f.
kuşkular içinde olmak be assailed with doubts f.
korku içinde olmak be in a fright f.
darlık içinde olmak be in straitened circumstances f.
birinin kavrayışı içinde olmak be within someone's grasp f.
zıt duygular içinde olmak be torn by conflicting emotions f.
arayış içinde olmak be in search of f.
çaba içinde olmak be in a struggle for f.
çabası içinde olmak be in a struggle for f.
ilişki içinde olmak be in relation with f.
maddi sıkıntı içinde olmak be in financial difficulties f.
işbirliği içinde olmak be in cooperation f.
ilişki içinde olmak be in an affair f.
ilişki içinde olmak be in contact with f.
ilişki içinde olmak be in connection with f.
ilişki içinde olmak be in a relationship with f.
gayret içinde olmak be in an endeavour f.
anlaşmazlık içinde olmak be in disagreement f.
maddi sıkıntı içinde olmak hard put f.
arzusu içinde olmak have desire to f.
arzusu içinde olmak feel desire to f.
beklenti içinde olmak hope f.
beklenti içinde olmak have an expectation f.
beklenti içinde olmak be in expectation f.
beklenti içinde olmak anticipate f.
beklenti içinde olmak expect f.
beklenti içinde olmak have expectations f.
gereksinim içinde olmak need f.
gereksinim içinde olmak be in need of f.
gereksinim içinde olmak require f.
birisiyle iyi ilişkiler içinde olmak be on good terms with someone f.
tereddüt içinde olmak be doubtful about f.
eğilimi içinde olmak be in tendency to f.
eğilimi içinde olmak tend to f.
uyum içinde olmak play along with f.
bütünlük içinde olmak be in integration f.
bütünlük içinde olmak be in coherence f.
bütünlük içinde olmak be in harmony f.
bütünlük içinde olmak be in unity f.
iletişim içinde olmak be in communication with f.
iletişim içinde olmak be in touch with f.
temas içinde olmak keep in contact f.
temas içinde olmak keep in touch f.
temas içinde olmak be in touch f.
ile yakın çalışmalar içinde olmak work closely with f.
derin bir üzüntü içinde olmak be deeply in sorrow f.
etkileşim içinde olmak interact (with) f.
etkileşim içinde olmak interact f.
etkileşim içinde olmak be involved in an interaction f.
etkileşim içinde olmak be in interaction with f.
işbirliği içinde olmak be in cahoots with f.
borç içinde olmak be in debt f.
uyum içinde olmak be in compliance f.
finansal sıkıntı içinde olmak be in financial difficulty f.
iletişim içinde olmak be/keep in contact with f.
dayanışma içinde olmak be in solidarity f.
(hesap) içinde para olmak be in credit f.
bir arayış içinde olmak be on a quest f.
uyum içinde olmak keep pace with f.
bolluk içinde olmak run riot f.
kendi içinde tutarlı olmak hang together f.
kıtlık içinde olmak be ill off f.
çanta içinde sürtünerek (madeni paraların) aşınmasına neden olmak bag handle f.
sefalet içinde olmak languish f.
coşku içinde olmak vibrate f.
galeyan içinde olmak vibrate f.
beklenti içinde olmak wish f.
uyum içinde olmak harmonize f.
uyum içinde olmak harmonise f.
ilişki içinde olmak have f.
hengame içinde olmak bristle f.
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak highlight f.
faaliyet içinde olmak move f.
uyum içinde olmak gibe f.
daima beklenti içinde olmak overhope [dialect] [uk] f.
duygusal veya ruhsal çalkantı içinde olmak churn f.
içinde taşıyabilecek şekilde tasarlanmış olmak hold f.
içinde var olmak inexist f.
barış içinde olmak peace f.
romantik ilişki içinde olmak romance f.
uyum içinde olmak sympathise [uk] f.
uyum içinde olmak sympathize f.
ilişki içinde olmak align f.
Phrasals
eğilimi içinde olmak sound in f.
uyum içinde olmak hit off f.
baştan aşağı bir şeyin içinde olmak/kalmak welter in something f.
işin içinde bir terslik olmak go amiss f.
olayın vb içinde olmak be in f.
uyum içinde olmak be at one with f.
aşırı bolluk içinde olmak drown in something f.
birinden/bir şeyden bir şey beklentisi içinde olmak expect something from someone or something f.
birinden/bir şeyden bir şey beklentisi içinde olmak expect something (out) of someone or something f.
ahenk içinde olmak enter into f.
dayanışma içinde olmak enter into f.
(bir şeyin) içinde var olmak/yaşamak repose on (something) f.
(bir şeyin) içinde var olmak/yaşamak repose upon (something) f.
(birinin/bir şeyin) içinde olmak rest in (someone or something) f.
(birinin/bir şeyin) içinde olmak repose in (someone or something) f.
(birine/bir şeye) karşı bir hazırlık içinde olmak mount against (someone or something) f.
bir şeyin içinde küçük bir kısmı görünmek/belli olmak peek out of something f.
alevler içinde yok edilmek/olmak blaze away f.
(bir şeyle) ahenk içinde olmak chime in with (something) f.
(biri) içinde aynısı geçerli olmak go for (someone) f.
'-e karşı bir hazırlık içinde olmak mount against f.
'-in içinde küçük bir kısmı görünmek/belli olmak peek out of f.
-in içinde olmak rest in f.
(bir şey) çabası içinde olmak struggle for (something) f.
'-in içinde olmak/kalmak welter in f.
Colloquial
sıkıntı içinde olmak be up the pole [old-fashioned] [uk] f.
acele içinde olmak be in a rush f.
aşırı yoksulluk içinde olmak be on the breadline f.
bir eylemin içinde olmak be in on f.
heyecan içinde olmak have kittens f.
işin içinde parmağı olmak be at the back of f.
kan ter içinde olmak/kalmak be all sweaty f.
telaş içinde olmak be in a rush f.
bir durumun/şeyin içinde aktif olmak get in there f.
(birinin) içinde olmak have got it in (one) f.
bir şey için bir şeyin içinde olmak be in it for f.
bir amaç için bir şeyin içinde olmak be in it for f.
(özellikle mali açıdan) ihtiyaç içinde olmak hurt f.
hakkında belirli bir his içinde olmak feel somehow about f.
bir şey yapma becerisi içinde olmak have (got) it in you to do something f.
(bir şey yapma) becerisi içinde olmak have it in you (to do something) f.
bir şey yapma becerisi birinin içinde olmak have it in one to do something f.
yapmak birinin içinde olmak have it in one to do f.
bir şey yapmak birinin içinde olmak have it in one to do something f.
bir şey yapmak birinin içinde olmak have it in you to do something f.
bir şey yapmak birinin içinde olmak have (got) it in you to do something f.
ahenk içinde olmak connect f.
(biriyle/bir şeyle) uyum içinde (olmak) (be) at one (with somebody/something) expr.
(biriyle/bir şeyle) bütünlük içinde (olmak) (be) at one (with somebody/something) expr.
Idioms
zorluk içinde olmak be in a pickle f.
olayın içinde olmak be in the picture f.
mesai saatleri içinde olmak be on the clock f.
(biri veya bir konu hakkında) belirli bir his içinde olmak feel (some emotion) about (someone or something) f.
biri veya bir konu hakkında belirli bir his içinde olmak feel somehow about someone or something f.
ahenk içinde olmak be in harmony f.
ahenk içinde olmak get in harmony f.
avucunun içinde olmak eat out of someone's hand f.
biriyle çok yakın ilişkiler içinde olmak live in someone's pocket f.
biriyle ilişki içinde/yaşıyor olmak be involved with someone f.
birinin avucunun içinde/parmağında oynatılıyor olmak be in the pocket of someone f.
birinin avucunun içinde/parmağında oynatılıyor olmak be in somebody's pocket f.
bir işin içinde/parçası olmak be in the loop f.
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak pull one's hair out f.
biriyle samimi ilişkiler içinde olmak have intimate relations with someone f.
bir şeyi yapma eğilimi içinde olmak have a penchant for doing something f.
belirsizlik içinde olmak be on shaky ground f.
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak tear one's hair out f.
biriyle ilişki içinde olmak have relations with someone f.
birinin avucunun içinde/parmağında oynatılıyor olmak be in someone's pocket f.
düzensizlik içinde olmak be all over the shop f.
ciddi bir anlaşmazlık içinde olmak be on a collision course f.
dehşet içinde olmak be in a blue funk f.
düzensizlik içinde olmak be all over the lot f.
çok büyük korku ve endişe içinde olmak be in fear and trembling f.
güçlük içinde olmak be in deep water f.
endişe/kaygı içinde olmak be on the ragged edge f.
görüş alanı içinde olmak get within sight f.
herhangi bir işin içinde olmak have a hand in f.
gereksiz bir ısrar içinde olmak swear black is white f.
herhangi bir işin içinde olmak take a hand in f.
erim içinde olmak get within range of f.
güçlük içinde olmak be in a jam f.
etkilenme alanı içinde olmak get within striking distance f.
ile ahenk içinde olmak chime in with f.
karışık duygular içinde olmak get mixed feelings about something f.
karışık duygular içinde olmak have mixed feelings about something f.
korku içinde olmak be in a blue funk f.
karışıklık içinde olmak be in a jam f.
karışık duygular içinde olmak in mixed feelings f.
sıkıntı içinde olmak be on the rack f.
(bir şeyi yapabilme özelliği) içinde olmak have it in you f.
uyum içinde olmak be in harmony f.
uyum içinde olmak be in harmony with f.
uyum içinde olmak chime in with f.
üstü başı kir içinde olmak ain't fittin' to roll with a pig f.
uyum içinde olmak get in harmony f.
uyum içinde olmak be in accord with f.
(biri) cebinde/avucunun içinde olmak have someone in one's pocket f.
yoğun uğraş içinde olmak get up to f.
uyum içinde olmak be in tune with f.
zorluk içinde olmak be in a jam f.
(hakkında) içinde bir his olmak have a hunch about something f.
(çocuk) üstü başı yara bere içinde olmak have been in the wars f.
(bir) koşturmaca/hay huy içinde olmak/geçmek be on the go f.
zenginlik içinde olmak be in the money f.
(hakkında) içinde bir his olmak have a hunch that something is the case f.
(birinin) içinde tuttuklarını/sakladıklarını dışa vurmasına neden olmak drive (one) snaky f.
(birinin) içinde yatanın dışarı çıkmasına neden olmak drive (one) snaky f.
(kendince/kendi içinde) iyi yanları olmak have (someone's or something's) plus points f.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu yanlara sahip olmak have (someone's or something's) plus points f.
(kendince/kendi içinde) iyi özellikleri olmak have (someone's or something's) plus points f.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu özelliklere sahip olmak have (someone's or something's) plus points f.
(kendince/kendi içinde) iyi özellikleri olmak have (someone's or something's) plus points f.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu noktaları olmak have (someone's or something's) plus points f.
bir konu üzerinde anlaşmazlık içinde olmak be at odds over something f.
bir konuda ihtilaf içinde olmak be at odds over something f.
içinde bir his olmak have the feeling f.
içinde bir şüphe olmak have the feeling f.
içinde bir şeyin doğru olduğuna dair his olmak get/have the feeling (that...) f.
içinde bir şeyin doğru olduğuna dair bir şüphe olmak get/have the feeling (that...) f.
içinde bir şeye dair bir his olmak get/have the feeling (that...) f.
içinde bir şeye dair bir şüphe olmak get/have the feeling (that...) f.
huzur içinde olmak be at peace f.
borç içinde olmak be in hock f.
zenginlik ve lüks içinde olmak have more money than god f.
koşuşturma içinde olmak be on the run f.
içinde (bir şeye dair) bir his olmak have a sneaking suspicion f.
aşırı gerilim içinde olmak hold one's breath f.
(biriyle/bir şeyle) anlaşmazlık içinde olmak run foul of (someone or something) f.
ile anlaşmazlık içinde olmak run foul of f.
içinde gömülü olmak lie in f.
varlık içinde olmak roll in it f.
varlık içinde olmak roll in wealth f.
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak be in murky waters f.
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak get into murky waters f.
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak get into uncharted waters f.
zor/tehlikeli bir durumun içinde olmak be in uncharted waters f.
(biriyle/bir şeyle) çatışma içinde olmak be on a collision course (with somebody/something) f.
(bir şeyin) içinde olmak/yer almak be art and part of (something) f.
içinde olmak/yer almak be art and part of f.
endişe içinde olmak be in a sweat f.
korku içinde olmak be in a sweat f.
başından beri içinde olmak be in on the ground floor f.
başından beri içinde olmak come in on the ground floor f.
başından beri içinde olmak get in on the ground floor f.
rekabetin içinde olmak be in the race [australia/new zealand] f.
bolluk içinde olmak be not short of a penny (or two) f.
uzatılan/geciktirilen bir durumun içinde olmak be on the hook f.
zorluk içinde olmak be up the pole [old-fashioned] [uk] f.
boğazına/gırtlağına kadar (bir şeyin) içinde olmak/kalmak be up to (one's) chin in (something) f.
boğazına/gırtlağına kadar bir şeyin içinde olmak/kalmak be up to your ears in something f.
içinde kötü bir his olmak get that sinking feeling f.
içinde bir hissiyat olmak get that sinking feeling f.
içinde kötü bir his olmak have that sinking feeling f.
içinde bir hissiyat olmak have that sinking feeling f.
içinde kötü bir his olmak get a sinking feeling f.
içinde bir hissiyat olmak get a sinking feeling f.
içinde kötü bir his olmak have a sinking feeling f.
içinde bir hissiyat olmak have a sinking feeling f.
romantik ilişki içinde olmak hang together f.
(bir şeyin) içinde olmak be (a) party to (something) f.
büyük merak içinde olmak be all het up f.
yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak be all in the mind f.
kafasının içinde var olmak be all in the mind f.
yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak be all in one's the mind f.
kafasının içinde var olmak be all in one's the mind f.
yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak be all in somebody's mind f.
kafasının içinde var olmak be all in somebody's mind f.
yalnızca kafasının içinde olmak/kurmak be all in the mind f.
kafasının içinde var olmak be all in the mind f.
(biriyle) gizli bir ilişki/iş birliği içinde olmak be in bed with (someone) f.
(biriyle) gizli bir iş birliği içinde olmak be in cahoots (with somebody) f.
acele içinde olmak be in great haste f.
telaş içinde olmak be in great haste f.
suyun içinde olmak be in the drink f.
görüş alanı içinde olmak be in sight f.
görüş alanı içinde olmak be within sight f.
(birinin) avucunun içinde olmak be putty in (one's) hands f.
(biriyle) iyi ilişkiler içinde olmak be on good terms (with somebody) f.
(biriyle) kötü ilişkiler içinde olmak be on bad terms (with somebody) f.
bir şeyin içinde olmak be party to something f.
(birinin) avucunun içinde olmak be putty in (one's) hands f.
dayanışma içinde olmak be shoulder to shoulder f.
iş birliği içinde olmak be shoulder to shoulder f.
(biriyle) dayanışma içinde olmak, hareket etmek be, stand, act shoulder to shoulder (with somebody) f.
(biriyle) iş birliği içinde olmak, hareket etmek be, stand, act shoulder to shoulder (with somebody) f.
gırtlağına kadar (bir şeye) batmak/(bir şeyin) içinde olmak be up to (one's) eyes in (something) f.
gırtlağına kadar bir şeye batmak/bir şeyin içinde olmak be up to your eyes in something f.
gırtlağına kadar bir şeye batmak/bir şeyin içinde olmak be up to your eyeballs in something f.
(önemli biriyle) iyi ilişkiler içinde olmak be well in (with somebody) f.
bir işin başından beri içinde olmak be, come, get, in on the ground floor f.
iletişim içinde olmak be in touch f.
dayanışma içinde olmak, hareket etmek be, stand, act shoulder to shoulder f.
iş birliği içinde olmak, hareket etmek be, stand, act shoulder to shoulder f.
(birinin) avucunun içinde olmak eat out of (one's) hand f.
avucunun içinde olmak eat out of hand f.
amirane tavırlar içinde olmak feel oats f.
içinde bir his olmak get/have the feeling f.
içinde bir şüphe olmak get/have the feeling f.
içinde bir şeye dair bir his olmak get/have the feeling f.
(biri/bir şey hakkında) içinde bir his olmak have a hunch (about someone or something) f.
(hakkında) içinde bir his olmak have a hunch that is the case f.
yapma eğilimi içinde olmak have a penchant for f.
(bir şey) yapma eğilimi içinde olmak have a penchant for (something) f.
yapma eğilimi içinde olmak have a penchant for doing f.
ile samimi ilişkiler içinde olmak have intimate relations with f.
(biriyle) samimi ilişkiler içinde olmak have intimate relations with (one) f.
karışık duygular içinde olmak have mixed feelings f.
(biri/bir şey hakkında) karışık duygular içinde olmak have mixed feelings (about somebody/something) f.
ile ilişki içinde olmak have relations with f.
bir şeyin/bir şey yapmanın içinde olmak have/take a hand in something/in doing something f.
biriyle çok yakın ilişkiler içinde olmak live in (one's) pocket f.
işin içinde olmak be in play f.
gereksiz bir ısrar içinde olmak swear (that) black is white f.
(bir işin) içinde olmak take a hand in (something) f.
bir şey hakkında çok endişeli/heyecan içinde olmak tear out (one's) hair f.
zorluk içinde olmak up the creek without a paddle expr.
Trade/Economic
bir ortaklığın içinde olmak in-house f.
Politics
uyum içinde olmak be in harmony with f.
bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler and sadder and graver than all these circumstances, those who hold power within the country may be in error, misguided and may even be traitors expr.
Ottoman Turkish
müşkülat içinde olmak be in difficulty f.
müzayaka içinde olmak be in difficulty f.
British Slang
burnunun içinde sümük/mukus olmak have a bat in the cave f.