iki şey - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

iki şey



"iki şey" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 2 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
iki şey twosome i.
Slang
iki şey gruesome-twosome i.

"iki şey" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 235 sonuç

Türkçe İngilizce
General
birbirine zıt iki şey antipodes i.
iki parçadan oluşan şey pair i.
bağlantı (iki şey arasındaki) connecting link i.
birbirine tıpatıp benzeyen iki şey tweedledum and tweedlelee i.
günde iki kez yapılan şey two-a-day i.
aynı anda iki kriteri sağlayan şey twofer i.
iki ihtiyacı birden karşılayan şey twofer i.
iki şey arasındaki keskin veya önemli ayrım noktası great divide i.
iki rakamıyla tanımlanan şey deuce i.
ayda iki kez gerçekleşen şey semimonthly i.
ayda iki kez meydana gelen şey semimonthly i.
iki şey arasında gidip gelmek hover f.
bağ kurmak (iki şey arasında) connect with f.
iki şey birbirini tutmak check out with f.
boy ölçüşmek (iki şey) pit one against another f.
birbiriyle yarışmak (iki şey) pit one against another f.
arasında ilişki kurmak (iki şey/sonuç/rakam) correlate f.
iki şey arasındaki farkı belirtmek draw a distinction f.
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek know a thing or two (about something) f.
(iki şey arasına) tampon koymak buffer f.
(iki şey arasına) paralel çizmek parallelize f.
(iki şey arasında) benzerlik noktası yaratmak parallelize f.
(iki şey arasına) paralel çizmek parallelise f.
(iki şey arasında) benzerlik noktası yaratmak parallelise f.
iki aynı şey arasına yerleşmiş intermediate s.
iki şey arasında olan intermedial s.
iki şey arasında sıkışmış halde bodkin [uk] zf.
benzer iki şey two peas in a pod expr.
Phrasals
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek fall between (two things) f.
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek fall between (something and something else) f.
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak get between f.
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak get between (someone or something and someone or something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak hover between something (and something else) f.
iki zıt kişi veya şey arasında karar vermek judge between (someone or something and someone or something else) f.
iki zıt kişi veya şey arasında seçim yapmak judge between (someone or something and someone or something else) f.
(iki veya daha çok kişi veya şey) arasında yavaş yavaş yürümek step between (someone or something) f.
(iki veya daha çok kişi veya şey) usulca yürümek step between (someone or something) f.
(iki veya daha çok kişi veya şey) dikkatlice yürümek step between (someone or something) f.
(iki veya daha çok kişi veya şey) adımlarını dikkatle atmak step between (someone or something) f.
(iki veya daha çok kişi veya şey) parmaklarının ucuna basmak step between (someone or something) f.
(iki kişi veya şey) arasına girmek/adım atmak step between (someone or something) f.
(iki kişi veya şey) arasına girmek/adım atmak step between (someone or something and someone or something else) f.
iki şey arasında kalmak (karar verememek) oscillate between someone and someone f.
iki şey arasındaki farkı (söyleye)bilmek know something from something f.
iki şey yerine geçmek double up f.
iki yer/şey arasında araçla seyahat etmek drive between f.
iki yer/şey arasında araçla ulaşım sağlamak drive between f.
iki yer/şey arasında araçla gidip gelmek drive between f.
iki yer/şey arasında araçla gitmek drive between f.
iki yer/şey arasında araçla ulaşım sağlamak drive between f.
iki yer/şey arasında araçla seyahat etmek drive between f.
iki yer/şey arasında araçla gidip gelmek drive between f.
iki şey arasında asılı kalmak hover between (something) and (something else) f.
(iki şey arasında) gidip gelmek hover between (something) and (something else) f.
(iki şey arasında) kararsız kalmak/karar verememek hover between (something) and (something else) f.
iki şey arasında asılı kalmak hover between something (and something else) f.
(iki şey arasında) gidip gelmek hover between something (and something else) f.
(iki şey arasında) kararsız kalmak/karar verememek hover between something (and something else) f.
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak judge between (someone or something) (and someone or something else) f.
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak judge between (someone or something and someone or something else) f.
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölünmek split between (two or more people or things) f.
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kararsız kalmak split between (two or more people or things) f.
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında kalmak split between (two or more people or things) f.
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek split between (two or more people or things) f.
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek/paylaştırmak split between (two or more people or things) f.
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında pay etmek split between (two or more people or things) f.
(iki veya daha fazla şey/kişi) arasında yer işgal etmek split between (two or more people or things) f.
(iki kişi/iki şey) arasında kararsız kalmak vacillate between (one person or thing) and (another) f.
(iki kişi/iki şey) arasında karar verememek vacillate between (one person or thing) and (another) f.
(iki kişi/iki şey) arasında kalmak vacillate between (one person or thing) and (another) f.
iki büklüm edip (bir şey) haline sokmak twist into (something) f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birleştirmek splice together f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birbirine eklemek splice together f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi bir araya getirmek splice together f.
iki şeyi bir araya getirerek daha iyi bir şey yaratmak/üretmek marry up f.
(iki kişi veya şey) arasından seçmek choose between (two people or things) f.
(iki kişi veya şey) arasından seçim yapmak choose between (two people or things) f.
(iki kişi/şey) arasında bir seçim yapmak decide between (someone or something) f.
(iki kişi/şey) arasında bir karar vermek decide between (someone or something) f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have words (with somebody) (about something) [uk] f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında duraksamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikircikte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikilemde kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddütte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddüt etmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında bocalamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında gidip gelmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında karar verememek hover between (something) and (something else) f.
(iki yer/iki şey) arasında sürekli göç etmek migrate between (some place or something) and (some place or something else) f.
(iki kişi veya şey) arasında kalmak (karar verememek) oscillate between (two people or things) f.
(iki kişi veya şey) arasında kararsız kalmak oscillate between (two people or things) f.
(iki kişi veya şey) arasında gidip gelmek oscillate between (two people or things) f.
(iki veya daha fazla şey) arasında gidip gelmek vary between (something) f.
(iki kişi/şey) arasına sıkışmak wedge between (someone or something) f.
(iki kişi/şey) arasında sıkışıp kalmak wedge between (someone or something) f.
(iki kişi/şey) arasına sıkıştırmak wedge between (someone or something) f.
iki kişi/şey arasına sıkışmak wedge between people or things f.
iki kişi/şey arasında sıkışıp kalmak wedge between people or things f.
iki kişi/şey arasına sıkıştırmak wedge between people or things f.
Proverb
iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it
iki şey aynı anda yapılamaz you can't dance at two weddings at the same time
iki şey aynı anda yapılamaz you can't sit in two chairs at the same time
iki şey aynı anda yapılamaz you can't sit in two chairs with one butt
Colloquial
bilindik iki kategori veya tür arasında sayılan kişi veya şey tweener i.
tek başına iki tane avantaja sahip olan şey twofer i.
birbirinden faklı gibi görünen ama bağlantılı iki şey olmak be opposite sides of the same coin f.
bir iki (kişi/şey) a couple of (people or things) s.
(bir şey yaparsam) iki olsun I'll be damned if I (do something) expr.
Idioms
bir iki şey a thing or two i.
birbirine tıpatıp benzeyen iki şey tweedledum and tweedledee i.
taban tabana zıt iki şey apples and oranges i.
iki şey arasındaki ince çizgi a fine line between something i.
iki tarafın da yapabileceği bir şey a game at which two can play i.
iki tarafın da yapabileceği bir şey a game that two can play i.
(biri/bir şey) hakkında bir iki şey thing or two (about someone or something) i.
birbirine tıpatıp benzeyen iki şey tweedledee and tweedledum i.
birbirinin aynı iki şey tweedledee and tweedledum i.
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında denge kurmak tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında denge oluşturmak tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında denge sağlamak tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek tread a thin line between (something) f.
(iki şey) arasında denge kurmak tread a thin line between (something) f.
(iki şey) arasında denge oluşturmak tread a thin line between (something) f.
(iki şey) arasında denge sağlamak tread a thin line between (something) f.
(isterse) bir iki şey öğretebilmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek (gerek) could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(isterse) bir iki şey söyleyebilmek could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek (gerek) could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey söyleyebilmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey söylemek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey söyleyebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek can teach somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek can tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek could tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
(biri veya bir şey hakkında) bir iki şey öğrenmek find out a thing or two (about someone or something) f.
(bir şey veya biri hakkında birine) bir iki şey anlatmak tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birine) bir iki şey anlatmak tell someone a thing or two f.
(birine) bir iki şey anlatmak teach someone a thing or two f.
iki şey arasına çizgi çizmek draw a line between f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(iki veya daha fazla kişi/şey arasında) bağlantı kurmak join (up) the dots f.
bir iki şey öğrenmek find out a thing or two f.
(iki şey) arasında ince bir çizgide gidip gelmek tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında denge kurmak tread a fine line between (something) f.
iki zıt şey arasında gidip gelmek sway to and fro f.
iki şey arasında kararsız kalmak sway to and fro f.
birbirine çok yakın iki şey olmak be different sides of the same coin f.
farklı görünen fakat aslında birbiriyle ilişkili iki şey olmak be different sides of the same coin f.
farklı gibi görünen ama aslında birbirine çok yakın iki şey olmak be two sides of the same coin f.
birine bir iki şey öğretebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two f.
birine bir iki şey öğretmek could tell someone a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek could tell someone a thing or two f.
birine bir iki şey öğretmek could teach someone a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek could teach someone a thing or two f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi aynı anda yapmak do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi eş zamanlı olarak yürütmek do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi birden yapmak do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki şekilde hizmet vermek do double duty as (something) f.
(iki şey) arasına çizgi çizmek draw a line between (two things) f.
(iki şey) arasına sınır koymak/çizmek draw a line between (two things) f.
iki kişi/şey arasında ayrım yapmak make fish of one and fowl of another f.
iki kişi/şey arasında ayrım yapmak make fish of one and fowl of the other f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have a word (with somebody) (about something) f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.
bir iki şey öğrenmek learn a thing or two f.
bir iki şey söylemek tell a thing or two f.
birine bir iki şey anlatmak tell (or teach) someone a thing or two f.
birine bir iki şey söylemek tell (or teach) someone a thing or two f.
bir şeyi/bir şey yapmayı iki kez düşünmek think twice about something/about doing something f.
(iki kişi/şey) arasında kalmış torn between (people or things) s.
(iki kişi/şey) arasında kararsız kalmış torn between (people or things) s.
(iki kişi/şey) arasında ikilemde kalmış torn between (people or things) s.
iki zıt şey arasında between hawk and buzzard zf.
(iki şey) arasında hiçbir fark yok there is no daylight between (two things) expr.
(iki şey) aralarından ışık sızmayacak kadar birbirine yakın there is no daylight between (two things) expr.
(iki şey) birbirine geçmiş durumda there is no daylight between (two things) expr.
(iki şey) arasında gidip gelen on the borderline expr.
(iki şey) arasında kalmış on the borderline expr.
(iki şey) arasında bir yerde on the borderline expr.
iki şey arasında on the cusp expr.
bu iki tarafın da yapabileceği bir şey that's a game that two can play expr.
(iki kişi/şey) arasında bir fark yok there's nothing to choose between (two people or things) expr.
(iki kişi/şey) birbirinin aynısı there's nothing to choose between (two people or things) expr.
(iki kişi/şey) birbirine denk there's nothing to choose between (two people or things) expr.
Formal
yüce ve sıradan iki şey gülünç bir şekilde yan yana gelerek bathetically zf.
Speaking
bir iki şey halletmem gerekiyor I have to take care of a few things expr.
bir şey söylemeden önce iki kez düşün think twice before saying anything expr.
Trade/Economic
iki şey arasında ilişki kurmak associate f.
Law
iki şey arasında seçimlik hakkını kullanmak suretiyle diğerinden vazgeçme waiver by election i.
Technical
iki şey arasındaki mesafe interval i.
iki şey arasına bir şey sokmak interpolate f.
Medical
iki şey arasında beklenen oranın kaybolmuş olması hali disproportion i.
iki şey arasında bulunan intermediate s.
Math
iki puan kazandıran şey twoer [dialect] i.
iki puan değerindeki bir şey twoer [dialect] i.
Logic
(ilişki, ifade, işlem) bir alandaki iki şey için geçerli olan binary s.
Linguistics
özünde alakasız iki şey arasında (ahlaki veya didaktik amaçlı) kurulan ilişki parabola i.
Theatre
günde iki kez sahnelenen şey two-a-day i.
Latin
belirli iki gruptan birinde sınıflandırılamayan farklı özellikteki şey tertium quid i.