|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Yaygın Kullanım |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
sınır |
verge i.
|
|
We know that the oil for food programme means that the Iraqi people are being kept on the verge of starvation.
Gıda karşılığı petrol programının Irak halkının açlık sınırında tutulması anlamına geldiğini biliyoruz.
More Sentences
|
2 |
Yaygın Kullanım |
sınır |
frontier i.
|
|
The terrorist attacked the army checkpoint at the frontier.
Terörist sınırdaki ordu kontrol noktasına saldırdı.
More Sentences
|
3 |
Yaygın Kullanım |
sınır |
limit i.
|
|
This job is beyond the limit of my abilities.
Bu iş yeteneklerimin sınırlarını aşıyor.
More Sentences
|
4 |
Yaygın Kullanım |
sınır |
boundary i.
|
|
The new film blurs the boundaries between fact and fiction.
Yeni film gerçek ve kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor.
More Sentences
|
5 |
Yaygın Kullanım |
sınır |
border i.
|
|
These border disputes won't cause a war.
Bu sınır anlaşmazlıkları bir savaşa neden olmayacaktır.
More Sentences
|
Genel |
|
6 |
Genel |
sınır |
edge i.
|
|
We were at the edge of the hurricane.
Kasırganın sınırındaydık.
More Sentences
|
7 |
Genel |
sınır |
range i.
|
|
Her cholesterol levels are within the normal range.
Kolesterol seviyesi normal sınırlar içinde.
More Sentences
|
8 |
Genel |
sınır |
confines i.
|
|
Therefore, I say yes to investment, but within the confines of the Stability Pact.
Bu nedenle, İstikrar Paktı sınırları dahilinde yatırıma evet diyorum.
More Sentences
|
9 |
Genel |
sınır |
bounds i.
|
|
In this case, we managed to keep the procedure within bounds.
Bu durumda, prosedürü sınırlar içinde tutmayı başardık.
More Sentences
|
10 |
Genel |
sınır |
bound i.
|
|
They made sure not to go outside the bounds of the law.
Yasal sınırların dışına asla çıkmamaya özen gösterdiler.
More Sentences
|
11 |
Genel |
sınır |
margin i.
|
|
The 0.9% tolerance level is, in itself, on the very margin of detectibility.
0.9'luk tolerans seviyesi, kendi başına, tespit edilebilirliğin çok sınırında.
More Sentences
|
12 |
Genel |
sınır |
border i.
|
|
For many, the borders do not include Turkey or the Caucasus.
Birçokları için sınırlar Türkiye'yi ya da Kafkasları kapsamıyor.
More Sentences
|
13 |
Genel |
sınır |
barrier i.
|
|
The lake forms a natural barrier between the two countries.
Göl, iki ülke arasında doğal bir sınır oluşturuyor.
More Sentences
|
14 |
Genel |
sınır |
line i.
|
|
They drove towards the state line.
Eyalet sınırına doğru gittiler.
More Sentences
|
15 |
Genel |
sınır |
bounds i.
|
|
Reality has already burst the bounds of the legal framework, and to a substantial extent.
Gerçeklik, yasal çerçevenin sınırlarını çoktan ve önemli ölçüde aşmıştır.
More Sentences
|
16 |
Genel |
sınır |
mark i.
|
|
Unfortunately, it did not scrape past the required 314-vote mark.
Ne yazık ki, gerekli olan 314 oy sınırını aşamadı.
More Sentences
|
17 |
Genel |
sınır |
quota i.
|
|
Of course, everyone has their quota of tolerance.
Elbette herkesin bir tolerans sınırı var.
More Sentences
|
Ticaret/Ekonomi |
|
18 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır |
demarcation i.
|
|
I think this will help us to reach a very good demarcation.
Bunun çok iyi bir sınıra ulaşmamıza yardımcı olacağını düşünüyorum.
More Sentences
|
Hukuk |
|
19 |
Hukuk |
sınır |
boundary i.
|
|
Lifting that much weight is far beyond the boundaries of the human body.
Bu kadar ağırlığı kaldırmak insan vücudunun sınırlarını fazlasıyla aşar.
More Sentences
|
Siyasal |
|
20 |
Siyasal |
sınır |
frontier i.
|
|
FOB means that all costs incurred in transport up to the customs frontier are charged to the seller.
FOB, gümrük sınırına kadar nakliyede katlanılan bütün maliyetlerin satıcıya yüklendiği anlamına gelir.
More Sentences
|
|
Teknik |
|
21 |
Teknik |
sınır |
margin i.
|
|
They will allow jobs to be created for people who are often on the margins of society or in difficulty.
Genellikle toplumun sınırlarında olan veya zorluk çeken insanlar için iş yaratılmasına olanak sağlayacaktır.
More Sentences
|
Bilgisayar |
|
22 |
Bilgisayar |
sınır |
limit of i.
|
|
This is the absolute limit of industrial fishing.
Bu, endüstriyel balıkçılığın mutlak sınırıdır.
More Sentences
|
23 |
Bilgisayar |
sınır |
limit to i.
|
|
There is, however, a limit to how far we can go.
Bununla birlikte, ne kadar ileri gidebileceğimizin de bir sınırı var.
More Sentences
|
İnşaat |
|
24 |
İnşaat |
sınır |
contour i.
|
|
The path follows the natural contours of the forest.
Patika, ormanın doğal sınırlarını takip etmektedir.
More Sentences
|
Genel |
|
25 |
Genel |
sınır |
terminus i.
|
|
26 |
Genel |
sınır |
purlieu i.
|
|
27 |
Genel |
sınır |
extreme i.
|
|
28 |
Genel |
sınır |
bourn i.
|
|
29 |
Genel |
sınır |
termination i.
|
|
30 |
Genel |
sınır |
threshold i.
|
|
31 |
Genel |
sınır |
extremity i.
|
|
32 |
Genel |
sınır |
line of demarcation i.
|
|
33 |
Genel |
sınır |
boundary line i.
|
|
34 |
Genel |
sınır |
border line i.
|
|
35 |
Genel |
sınır |
skirting i.
|
|
36 |
Genel |
sınır |
borderline i.
|
|
37 |
Genel |
sınır |
tether i.
|
|
38 |
Genel |
sınır |
bourne i.
|
|
39 |
Genel |
sınır |
confine i.
|
|
40 |
Genel |
sınır |
pale i.
|
|
|
41 |
Genel |
sınır |
borderland i.
|
|
42 |
Genel |
sınır |
deadline i.
|
|
43 |
Genel |
sınır |
march i.
|
|
44 |
Genel |
sınır |
watershed i.
|
|
45 |
Genel |
sınır |
strip i.
|
|
46 |
Genel |
sınır |
butting i.
|
|
47 |
Genel |
sınır |
compass i.
|
|
48 |
Genel |
sınır |
stint i.
|
|
49 |
Genel |
sınır |
division i.
|
|
50 |
Genel |
sınır |
edging i.
|
|
51 |
Genel |
sınır |
outskirts i.
|
|
52 |
Genel |
sınır |
margent i.
|
|
53 |
Genel |
sınır |
ragged edge i.
|
|
54 |
Genel |
sınır |
rand i.
|
|
55 |
Genel |
sınır |
dividing line i.
|
|
56 |
Genel |
sınır |
virge i.
|
|
57 |
Genel |
sınır |
measure i.
|
|
58 |
Genel |
sınır |
mear [obsolete] i.
|
|
59 |
Genel |
sınır |
meer i.
|
|
60 |
Genel |
sınır |
mete i.
|
|
61 |
Genel |
sınır |
hem i.
|
|
62 |
Genel |
sınır |
bright line i.
|
|
63 |
Genel |
sınır |
hinterland i.
|
|
64 |
Genel |
sınır |
lid i.
|
|
65 |
Genel |
sınır |
list [obsolete] i.
|
|
66 |
Genel |
sınır |
butt [obsolete] i.
|
|
67 |
Genel |
sınır |
hold-down i.
|
|
68 |
Genel |
sınır |
delimitation i.
|
|
69 |
Genel |
sınır |
grist i.
|
|
70 |
Genel |
sınır |
circumscription i.
|
|
71 |
Genel |
sınır |
commark i.
|
|
72 |
Genel |
sınır |
parameter i.
|
|
73 |
Genel |
sınır |
pinfold i.
|
|
74 |
Genel |
sınır |
penfold i.
|
|
75 |
Genel |
sınır |
pearl i.
|
|
76 |
Genel |
sınır |
outpost i.
|
|
77 |
Genel |
sınır |
precinct i.
|
|
78 |
Genel |
sınır |
precincts i.
|
|
79 |
Genel |
sınır |
shore i.
|
|
80 |
Genel |
sınır |
skirt i.
|
|
|
81 |
Genel |
sınır |
solstice i.
|
|
82 |
Genel |
sınır |
point i.
|
|
83 |
Genel |
sınır |
solstice i.
|
|
84 |
Genel |
sınır |
surround i.
|
|
Ticaret/Ekonomi |
|
85 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır |
measures i.
|
|
86 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır |
restriction i.
|
|
Hukuk |
|
87 |
Hukuk |
sınır |
ambit i.
|
|
Siyasal |
|
88 |
Siyasal |
sınır |
entry i.
|
|
89 |
Siyasal |
sınır |
district i.
|
|
Teknik |
|
90 |
Teknik |
sınır |
circumscription i.
|
|
91 |
Teknik |
sınır |
limitation i.
|
|
92 |
Teknik |
sınır |
bound i.
|
|
Mimarlık |
|
93 |
Mimarlık |
sınır |
orle i.
|
|
İnşaat |
|
94 |
İnşaat |
sınır |
fringe i.
|
|
Matematik |
|
95 |
Matematik |
sınır |
bound i.
|
|
Coğrafya |
|
96 |
Coğrafya |
sınır |
handle [rare] i.
|
|
Eski Kullanım |
|
97 |
Eski Kullanım |
sınır |
term i.
|
|
98 |
Eski Kullanım |
sınır |
mere i.
|
|
99 |
Eski Kullanım |
sınır |
bounder i.
|
|
100 |
Eski Kullanım |
sınır |
going forth i.
|
|
|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Genel |
|
1 |
Genel |
sınır işareti |
landmark i.
|
|
Are there any landmarks?
Herhangi bir sınır işareti var mı?
More Sentences
|
2 |
Genel |
sınır değer |
limit value i.
|
|
Existing limit values for nitrogen dioxide and lead were not exceeded.
Azot dioksit ve kurşun için mevcut sınır değerler aşılmamıştır.
More Sentences
|
3 |
Genel |
sınır dışı etme |
deportation i.
|
|
The deportation agreements that are being urged upon third countries by the EU are not up for debate.
AB tarafından üçüncü dünya ülkelerine dayatılan sınır dışı etme anlaşmaları tartışmaya açık değildir.
More Sentences
|
4 |
Genel |
üst sınır |
upper limit i.
|
|
This upper limit can only change in one direction, namely a reduction in fleet size.
Bu üst sınır sadece bir yönde, yani filo büyüklüğünde bir azalma yönünde değişebilir.
More Sentences
|
5 |
Genel |
belirli sınır |
certain limit i.
|
|
Joint liability, but within certain limits.
Müşterek sorumluluk, ancak belirli sınırlar dahilinde.
More Sentences
|
6 |
Genel |
sınır bölgesi |
border region i.
|
|
The amendment takes a positive line on the programme of support for border regions.
Değişiklik, sınır bölgelerine yönelik destek programı konusunda olumlu bir çizgi izlemektedir.
More Sentences
|
7 |
Genel |
sınır muhafızı/polisi |
border guard i.
|
|
We are already engaged in drawing up a common core curriculum for border guards.
Sınır muhafızları için ortak bir çekirdek müfredat hazırlamaya başladık bile.
More Sentences
|
8 |
Genel |
alt sınır |
lower limit i.
|
|
I should like to have seen a lower limit, which is something I also proposed.
Benim de önerdiğim bir alt sınır görmek isterdim.
More Sentences
|
9 |
Genel |
resmi sınır |
official border i.
|
|
Kabylie, which is part of Algeria, has no official borders.
Cezayir'in bir parçası olan Kabylie'nin resmi sınırları yoktur.
More Sentences
|
10 |
Genel |
sınır dışı etmek |
deport f.
|
|
There are adequate powers to detain and deport if security is threatened.
Güvenliğin tehdit altında olması halinde gözaltına alma ve sınır dışı etme konusunda yeterli yetkiler bulunmaktadır.
More Sentences
|
11 |
Genel |
sınır komşusu olmak |
border on f.
|
|
In future, the EU will border on Byelorussia and the Ukraine, as well as Russia.
Gelecekte AB, Rusya'nın yanı sıra Beyaz Rusya ve Ukrayna ile de sınır komşusu olacak.
More Sentences
|
12 |
Genel |
sınır tanımamak |
know no bounds f.
|
|
This ensures maximum flexibility and efficiency in our shared struggle against crime, which knows no boundaries.
Bu da sınır tanımayan suça karşı ortak mücadelemizde azami esneklik ve etkinlik sağlamaktadır.
More Sentences
|
13 |
Genel |
sınır komşusu olmak |
border f.
|
|
France borders on Germany.
Fransa, Almanya ile sınır komşusudur.
More Sentences
|
14 |
Genel |
sınır aşmak |
overstep f.
|
|
Let us, for once, overstep our own political and bureaucratic boundaries.
Bir kez olsun kendi siyasi ve bürokratik sınırlarımızı aşalım.
More Sentences
|
15 |
Genel |
sınır dışı edilmek |
be deported f.
|
|
Tom was deported.
Tom sınır dışı edildi.
More Sentences
|
16 |
Genel |
sınır tanımamak |
know no limit f.
|
|
Human stupidity knows no limits.
İnsan aptallığı sınır tanımaz.
More Sentences
|
17 |
Genel |
sınır çizmek |
draw the line f.
|
|
We should draw the line between public and private affairs.
Kamu ve özel işler arasındaki sınırı çizmeliyiz.
More Sentences
|
18 |
Genel |
sınır çizmek |
draw the line f.
|
|
Sami drew the line.
Sami sınırı çizdi.
More Sentences
|
19 |
Genel |
sınır dışı etmek |
expel f.
|
|
If you expel the diplomats, there will be severe consequences.
Eğer diplomatları sınır dışı ederseniz, bunun ciddi sonuçları olacaktır.
More Sentences
|
Konuşma Dili |
|
20 |
Konuşma Dili |
sınır tanımamak |
know no bounds f.
|
|
Does your shame know no bounds?
Utancın sınır tanımıyor mu?
More Sentences
|
Deyim |
|
21 |
Deyim |
sınır tanımamak |
know no bounds f.
|
|
Stupidity knows no bounds.
Aptallık hiçbir sınır tanımaz.
More Sentences
|
Ticaret/Ekonomi |
|
22 |
Ticaret/Ekonomi |
alt sınır |
lower limit i.
|
|
It starts by identifying the lower limit below which scientists regard a stock as threatened with collapse.
Bilim adamlarının bir stokun çökme tehdidi altında olduğunu düşündükleri alt sınırı belirleyerek başlar.
More Sentences
|
23 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi transfer |
cross-border transfer i.
|
|
The banks have always refused to make the necessary investment to keep the cost of cross-border transfers down.
Bankalar, sınır ötesi transferlerin maliyetini düşük tutmak için gerekli yatırımı yapmayı her zaman reddetmiştir.
More Sentences
|
24 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi işlemler |
cross-border transactions i.
|
|
Consumers are concerned about security, particularly with cross-border transactions.
Tüketiciler, özellikle sınır ötesi işlemlerde güvenlik konusunda endişe duymaktadır.
More Sentences
|
Siyasal |
|
25 |
Siyasal |
sınır bölgesi |
border region i.
|
|
Mr Markov has once again raised the issue of border regions.
Sayın Markov sınır bölgeleri konusunu bir kez daha gündeme getirdi.
More Sentences
|
26 |
Siyasal |
sınır dışı etme |
expulsion i.
|
|
The officials required the expulsion of hundreds of people.
Yetkililer yüzlerce kişinin sınır dışı edilmesini talep etti.
More Sentences
|
27 |
Siyasal |
sınır yönetimi |
border management i.
|
|
Effectively, this means border management, hand-in-hand with common policies on asylum and immigration.
Etkili bir şekilde bu, sığınma ve göç konusunda ortak politikalarla el ele giden sınır yönetimi anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
28 |
Siyasal |
sınır bölgesi |
frontier region i.
|
|
I think this will motivate the Commission to present a corresponding proposal on the frontier regions.
Bunun, Komisyonu sınır bölgelerine ilişkin uygun bir teklif sunmaya teşvik edeceğini düşünüyorum.
More Sentences
|
29 |
Siyasal |
sınır polisi |
border police i.
|
|
My second question concerns the border police.
İkinci sorum sınır polisi ile ilgili.
More Sentences
|
30 |
Siyasal |
sınır makamı |
border authority i.
|
|
The practical difficulties will be a matter for the Lithuanian border authorities and the passengers themselves.
Uygulamadaki zorluklar Litvanya sınır makamlarının ve yolcuların kendi meselesi olacaktır.
More Sentences
|
31 |
Siyasal |
sınır kasabası |
frontier town i.
|
|
In the 1880's, this was a harsh frontier town.
1880'lerde burası sert bir sınır kasabasıydı.
More Sentences
|
32 |
Siyasal |
sınır kontrolü |
border control i.
|
|
These concern border controls, the control of illegal immigration and agreements on readmission.
Bunlar sınır kontrolleri, yasa dışı göçün kontrolü ve geri kabul anlaşmaları ile ilgilidir.
More Sentences
|
33 |
Siyasal |
sınır ötesi ticaret |
cross-border trade i.
|
|
Globalisation, in conjunction with other factors, has led to increased cross-border trade.
Küreselleşme, diğer faktörlerle birlikte sınır ötesi ticaretin artmasına yol açmıştır.
More Sentences
|
34 |
Siyasal |
sınır ötesi işbirliği |
cross-border cooperation i.
|
|
Cross-border cooperation should become a prime instrument of our future security policy.
Sınır ötesi işbirliği, gelecekteki güvenlik politikamızın başlıca araçlarından biri haline gelmelidir.
More Sentences
|
35 |
Siyasal |
sınır geçişi |
border crossing i.
|
|
I regularly take the train and have not encountered any particular difficulties at border crossings.
Düzenli olarak trene biniyorum ve sınır geçişlerinde herhangi bir zorlukla karşılaşmadım.
More Sentences
|
36 |
Siyasal |
sınır ötesi suçlar |
cross-border crime i.
|
|
We are concerned here with cross-border crime.
Burada sınır ötesi suçlardan endişe duyuyoruz.
More Sentences
|
37 |
Siyasal |
üst sınır |
upper limit i.
|
|
This is not true because there is an upper limit set within the directive.
Bu doğru değildir çünkü direktifte belirlenmiş bir üst sınır vardır.
More Sentences
|
Teknik |
|
38 |
Teknik |
alt sınır |
lower limit i.
|
|
And, with a lower limit of 1%, the feasibility threshold is more than satisfied.
Ve %1'lik bir alt sınır ile fizibilite eşiği fazlasıyla karşılanmaktadır.
More Sentences
|
Genel |
|
39 |
Genel |
üst sınır |
majorant i.
|
|
40 |
Genel |
dış sınır çizgisi |
periphery i.
|
|
41 |
Genel |
sınır değer problemleri |
boundary value problems i.
|
|
42 |
Genel |
sınır noktası |
boundary point i.
|
|
43 |
Genel |
farklı tuz oranlarına sahip denizler arasındaki sınır |
halocline i.
|
|
44 |
Genel |
sınır ötesi |
transfrontier i.
|
|
45 |
Genel |
alt sınır |
lower boundary i.
|
|
46 |
Genel |
sanatta sınır ve akıncı yaşamı |
frontier and pioneer life in art i.
|
|
47 |
Genel |
sınır çizme |
demarkation i.
|
|
48 |
Genel |
sınır yük |
breaking load i.
|
|
49 |
Genel |
dal sınır yöntemi |
branch bound technique i.
|
|
50 |
Genel |
sınır taşı |
landmark i.
|
|
51 |
Genel |
sınır molar iletkenlik |
limit molar conductivity i.
|
|
52 |
Genel |
alt sınır |
lower bound i.
|
|
53 |
Genel |
hindistan'ın kuzey doğu sınır eyaletinin başkenti |
kohima i.
|
|
54 |
Genel |
üst sınır |
limit superior i.
|
|
55 |
Genel |
sınır vaka |
borderline case i.
|
|
56 |
Genel |
sınır çekme |
demarcation i.
|
|
57 |
Genel |
istatistiki alt sınır |
benchmark response i.
|
|
58 |
Genel |
istatistiki alt sınır |
benchmark dose i.
|
|
59 |
Genel |
sınır eşdeğer iletkenlik |
limit equivalent conductance i.
|
|
60 |
Genel |
en küçük üst sınır |
least upper bound i.
|
|
61 |
Genel |
sınır bölgesi |
borderland i.
|
|
62 |
Genel |
sınır ve akıncı yaşamı |
frontier and pioneer life i.
|
|
63 |
Genel |
farklı ısılardaki sular arasındaki sınır |
thermocline i.
|
|
64 |
Genel |
zehirlilik sınır değeri |
threshold limit value i.
|
|
65 |
Genel |
sınır ayrımı |
bound set i.
|
|
66 |
Genel |
bir arazinin komşu arazi ile sınır olan kısımları |
abuttals i.
|
|
67 |
Genel |
alt sınır |
limit inferior i.
|
|
68 |
Genel |
sınır işi |
line duty i.
|
|
69 |
Genel |
kuzey hindistan'da bir sınır şehri |
jammu i.
|
|
70 |
Genel |
komisyon olarak kazanılabilecek miktara getirilen üst sınır |
cap i.
|
|
71 |
Genel |
sınır ihlali |
frontier infringement i.
|
|
72 |
Genel |
sınır taşı |
term i.
|
|
73 |
Genel |
sınır akımı yoğunluğu |
limiting current density i.
|
|
74 |
Genel |
sınır savaşı |
border war i.
|
|
75 |
Genel |
yatay sınır |
contour i.
|
|
76 |
Genel |
sınır ötesi |
cross border i.
|
|
77 |
Genel |
sınır boyu |
borderline i.
|
|
78 |
Genel |
merkezi sınır teoremi |
central limit theorem i.
|
|
79 |
Genel |
alt sınır |
threshold i.
|
|
80 |
Genel |
sınır çizgisi |
boundary line i.
|
|
81 |
Genel |
sınır istasyonu |
frontier station i.
|
|
82 |
Genel |
sınır çizme |
demarcation i.
|
|
83 |
Genel |
sınır ötesi iletişim |
cross boundary communication i.
|
|
84 |
Genel |
sınır ötesi haberleşme |
cross boundary communication i.
|
|
85 |
Genel |
kuşatan sınır |
border i.
|
|
86 |
Genel |
sınır üstü |
above limit i.
|
|
87 |
Genel |
sınır öge metodu |
boundary element methods i.
|
|
88 |
Genel |
sınır bölgesi |
frontier zone i.
|
|
89 |
Genel |
coğrafi sınır |
geographical frontier i.
|
|
90 |
Genel |
coğrafi sınır |
geographical border i.
|
|
91 |
Genel |
sınır bölge |
boundary layer i.
|
|
92 |
Genel |
sınır şartları |
boundary conditions i.
|
|
93 |
Genel |
sınır işareti |
boundary mark i.
|
|
94 |
Genel |
sınır tabakası |
boundary layer i.
|
|
95 |
Genel |
sınır taşı |
boundary stone i.
|
|
96 |
Genel |
sınır işareti |
boundary stone i.
|
|
97 |
Genel |
sınır işareti |
boundary marker i.
|
|
98 |
Genel |
sınır çatışması |
border clash i.
|
|
99 |
Genel |
sınır kasabası |
border town i.
|
|
100 |
Genel |
sınır çizgisi |
borderline i.
|
|
101 |
Genel |
sınır tabakası |
film i.
|
|
102 |
Genel |
sınır deneyimi |
limit-experience i.
|
|
103 |
Genel |
alt üst sınır |
range i.
|
|
104 |
Genel |
sıno-hindistan sınır mücadelesi |
sino-indian border dispute i.
|
|
105 |
Genel |
sınır değer |
extreme value i.
|
|
106 |
Genel |
sınır taşı |
monument i.
|
|
107 |
Genel |
arsa sınır duvarı |
lot-line wall i.
|
|
108 |
Genel |
en üst sınır |
peak i.
|
|
109 |
Genel |
eşik sınır değeri |
threshold limit value i.
|
|
110 |
Genel |
doğal sınır işareti |
landmark i.
|
|
111 |
Genel |
doğal sınır |
natural boundary i.
|
|
112 |
Genel |
sınır hatları |
bounds i.
|
|
113 |
Genel |
sınır işaretleri |
bounders i.
|
|
114 |
Genel |
sınır çizgileri |
bounds i.
|
|
115 |
Genel |
sınır ağacı |
bounded tree i.
|
|
116 |
Genel |
arsa sınır hatları |
buttals i.
|
|
117 |
Genel |
arazinin sınır hatları |
buttals i.
|
|
118 |
Genel |
doğal sınır |
natural border i.
|
|
119 |
Genel |
en alt sınır |
lowest limit i.
|
|
120 |
Genel |
bir sınır kasabası |
a border town i.
|
|
121 |
Genel |
sağlam sınır |
heavily fortified border i.
|
|
122 |
Genel |
ağır/sağlam biçimde takviye edilmiş sınır |
heavily fortified border i.
|
|
123 |
Genel |
sınır hapishanesi |
border jail i.
|
|
124 |
Genel |
sınır baskını |
bordraging i.
|
|
125 |
Genel |
sınır baskını |
bodrage i.
|
|
126 |
Genel |
polis sınır kontrol noktası |
border checkpoint i.
|
|
127 |
Genel |
şahsi sınır |
personal boundary i.
|
|
128 |
Genel |
tolere edilebilen en yüksek sınır |
redline i.
|
|
129 |
Genel |
ile olan sınır |
the border with i.
|
|
130 |
Genel |
sınır belirlemek için kullanılan sığ hendek |
trig [dialect] i.
|
|
131 |
Genel |
asgari yasal sınır |
minimum legal limit i.
|
|
132 |
Genel |
minimum yasal sınır |
minimum legal limit i.
|
|
133 |
Genel |
sınır dışı etme |
bannition i.
|
|
134 |
Genel |
sınır boyunca uzanan toprak parçası |
march i.
|
|
135 |
Genel |
(ingiliz hukukunda) bir ingiliz hükümdarının mahkemesinin bulunduğu yerin 12 mil dahilindeki alan veya sınır |
verge [obsolete] i.
|
|
136 |
Genel |
sınır durumu |
limit state i.
|
|
137 |
Genel |
sınır olayı |
border incident i.
|
|
138 |
Genel |
sınır bölgesinde yaşayan kimse |
marchman i.
|
|
139 |
Genel |
sınır bölgelerini koruyan kimse |
march-ward i.
|
|
140 |
Genel |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margent i.
|
|
141 |
Genel |
ötesinde veya altındayken bir şeyin istenen şekilde olmadığı sınır |
margent i.
|
|
142 |
Genel |
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır |
margin i.
|
|
143 |
Genel |
altındayken ekonomik bir faaliyetin devam edemediği sınır |
margin i.
|
|
144 |
Genel |
amerikan iç savaşı öncesinde kuzey ve güney'i ayıran maryland ve pennsylvania arasındaki sembolik sınır |
mason and dixon line i.
|
|
145 |
Genel |
amerikan iç savaşı öncesinde kuzey ve güney'i ayıran maryland ve pennsylvania arasındaki sembolik sınır |
mason and dixon's line i.
|
|
146 |
Genel |
amerikan iç savaşı öncesinde kuzey ve güney'i ayıran maryland ve pennsylvania arasındaki sembolik sınır |
mason-dixon line i.
|
|
147 |
Genel |
bir şeyi işaretlemek veya bölmek için kullanılan geçici işaret veya sınır |
wike i.
|
|
148 |
Genel |
otoritelerce belirlenen azami sınır |
max i.
|
|
149 |
Genel |
sınır işareti |
meta i.
|
|
150 |
Genel |
sınır işareti |
mete i.
|
|
151 |
Genel |
sınır çizgisi |
mete i.
|
|
152 |
Genel |
manzarayı bozmayan sınır veya çit niyetine kullanılan iç kısmında duvar olan kuru ark |
haw-haw i.
|
|
153 |
Genel |
ötesine geçilemeyen sınır |
bound i.
|
|
154 |
Genel |
sınır çizgisi |
mound [obsolete] i.
|
|
155 |
Genel |
sınır çizgisi |
delimitation i.
|
|
156 |
Genel |
sınır getirme |
denial i.
|
|
157 |
Genel |
sınır getirme |
denial of one's self i.
|
|
158 |
Genel |
sınır getirme |
deniance i.
|
|
159 |
Genel |
yüzey sınır tabakası |
ground layer i.
|
|
160 |
Genel |
sınır taşı |
hoarstone [uk] i.
|
|
161 |
Genel |
aşılmaması gereken sınır |
rubicon i.
|
|
162 |
Genel |
geri dönülemez durumlara neden olacak sınır |
rubicon i.
|
|
163 |
Genel |
üst sınır |
ruff [obsolete] i.
|
|
164 |
Genel |
sınır sakini |
frontiersman i.
|
|
165 |
Genel |
sınır sakini |
frontierswoman i.
|
|
166 |
Genel |
sınır ile ayrılma |
distermination [obsolete] i.
|
|
167 |
Genel |
sınır ile bölünme |
distermination [obsolete] i.
|
|
168 |
Genel |
sınır çekerek ayırma |
distermination [obsolete] i.
|
|
169 |
Genel |
sınır çizerek bölme |
distermination [obsolete] i.
|
|
170 |
Genel |
sınır işareti |
dole [dialect] [uk] i.
|
|
171 |
Genel |
sınır taşı |
dole [dialect] [uk] i.
|
|
172 |
Genel |
sınır işareti |
dool [scotland] i.
|
|
173 |
Genel |
sınır taşı |
dool [scotland] i.
|
|
174 |
Genel |
(abd'nin güneyinde) sınır işaretlerini yenilemekle görevli kimse |
possessioner i.
|
|
175 |
Genel |
sınır işareti |
post i.
|
|
176 |
Genel |
bir şeyin uzandığı sınır |
diapason i.
|
|
177 |
Genel |
çiçekler ile oluşturulmuş sınır |
floroon i.
|
|
178 |
Genel |
(armacılık) bir yüzeyin kenarında sınır oluşturacak şekilde düzenlenmiş çok sayıda küçük arma |
orle i.
|
|
179 |
Genel |
bir alanın yüzeyi içinde bulunan kenarına paralel sınır |
orle i.
|
|
180 |
Genel |
azami sınır |
outgoing i.
|
|
181 |
Genel |
en dış sınır |
outpost i.
|
|
182 |
Genel |
sınır ötesi bölge |
outside i.
|
|
183 |
Genel |
sınır içinde olmayan kimse |
outsider i.
|
|
184 |
Genel |
sınır çizgisinin ötesi |
over the border i.
|
|
185 |
Genel |
yürüyerek sınır teftişi yapan kimse |
perambulator i.
|
|
186 |
Genel |
eski sınır |
prefinition [rare] i.
|
|
187 |
Genel |
sınır veya kısıtlamalar koyma |
prescription [obsolete] i.
|
|
188 |
Genel |
sınır oluşturarak ayırma |
sectionalization i.
|
|
189 |
Genel |
sınır oluşturarak ayırma |
sectionalisation i.
|
|
190 |
Genel |
sınır çekme |
skirting i.
|
|
191 |
Genel |
sınır koymak |
draw the boundary f.
|
|
192 |
Genel |
sınır koymak |
border f.
|
|
193 |
Genel |
sınır koymak |
terminate f.
|
|
194 |
Genel |
bir sınır koymak |
draw the line at f.
|
|
195 |
Genel |
sınır koymak |
limit f.
|
|
196 |
Genel |
eğlencede sınır tanımamak |
know no bounds f.
|
|
197 |
Genel |
sınır çekmek |
demarcate f.
|
|
198 |
Genel |
sınır koymak |
hedge off f.
|
|
199 |
Genel |
sınır koymak |
set bounds to f.
|
|
200 |
Genel |
sınır tanımamak |
cut across all boundaries f.
|
|
201 |
Genel |
bir sınır koymak |
draw the line f.
|
|
202 |
Genel |
sınır oluşturmak |
verge f.
|
|
203 |
Genel |
araçla sınır dışına çıkmak/sınırı geçmek |
drive across the border f.
|
|
204 |
Genel |
sınır dışı olmak |
be deported f.
|
|
205 |
Genel |
sınır korumak |
guard the border f.
|
|
206 |
Genel |
sınır korumak |
patrol the border f.
|
|
207 |
Genel |
bir konuda sınır koymak |
draw the line at f.
|
|
208 |
Genel |
sınır koymak |
bound f.
|
|
209 |
Genel |
sınır çizmek |
draw the line at f.
|
|
210 |
Genel |
sınır tanımamak |
know no limits f.
|
|
211 |
Genel |
sınır koymak |
set measures to f.
|
|
212 |
Genel |
sınır ötesi operasyon yapmak |
perform a cross-border operation f.
|
|
213 |
Genel |
sınır ötesi operasyon yapmak |
make a cross-border operation f.
|
|
214 |
Genel |
sınır bölgesi |
marchland f.
|
|
215 |
Genel |
sınır koymak |
enforce limits f.
|
|
216 |
Genel |
sınır oluşturmak |
form a border f.
|
|
217 |
Genel |
sınır belirlemek |
set boundaries f.
|
|
218 |
Genel |
sınır koymak |
draw the line f.
|
|
219 |
Genel |
sınır koymak |
form a border f.
|
|
220 |
Genel |
sınır belirlemek |
form a border f.
|
|
221 |
Genel |
sınır dışı etmek |
bar f.
|
|
222 |
Genel |
sınır çekmek |
margin f.
|
|
223 |
Genel |
sınır olmak |
margin f.
|
|
224 |
Genel |
sınır oluşturacak şekilde boylu boyunca uzanmak |
margin f.
|
|
225 |
Genel |
bir sınır çizerek faaliyeti veya etkiyi sınırlandırmak |
box f.
|
|
226 |
Genel |
sınır oluşturmak |
brow f.
|
|
227 |
Genel |
kiriş veya sınır işaretini takip ederken hedefe doğru ilerlemek |
home f.
|
|
228 |
Genel |
etrafına sınır koymak |
list [obsolete] f.
|
|
229 |
Genel |
sınır koymak |
butt [obsolete] f.
|
|
230 |
Genel |
sınır işlevi görmek |
delimit f.
|
|
231 |
Genel |
sınır çekerek ayırmak |
disterminate [obsolete] f.
|
|
232 |
Genel |
sınır çizerek bölmek |
disterminate [obsolete] f.
|
|
233 |
Genel |
sınır ile ayırmak |
distinguish f.
|
|
234 |
Genel |
sınır ile ayırmak |
distinguish of [obsolete] f.
|
|
235 |
Genel |
sınır koymak |
outskirt f.
|
|
236 |
Genel |
sınır çizmek |
selvage f.
|
|
237 |
Genel |
sınır çizmek |
selvedge f.
|
|
238 |
Genel |
sınır çekmek |
skirt f.
|
|
239 |
Genel |
sınır koymak |
span [obsolete] f.
|
|
240 |
Genel |
sınır koymak |
place constraint f.
|
|
241 |
Genel |
sınır koyan |
stinting s.
|
|
242 |
Genel |
sınır tanımayan |
having no boundaries s.
|
|
243 |
Genel |
sınır tanımayan |
unlimited s.
|
|
244 |
Genel |
tecavüz edilmiş (sınır vb) |
overstepped s.
|
|
245 |
Genel |
sınır dışı |
off-limits s.
|
|
246 |
Genel |
sınır tanımayan |
boundless s.
|
|
247 |
Genel |
sınır tanımayan |
illimitable s.
|
|
248 |
Genel |
sınır çizilmiş/çekilmiş |
demarcated s.
|
|
249 |
Genel |
sınır tanımaz |
rampant s.
|
|
250 |
Genel |
sınır oluşturan |
terminal s.
|
|
251 |
Genel |
sınır ötesi |
transborder s.
|
|
252 |
Genel |
sınır boyunca |
transborder s.
|
|
253 |
Genel |
sınır tanımayan |
unlimitable s.
|
|
254 |
Genel |
sınır oluşturan |
mearing s.
|
|
255 |
Genel |
sınır çizgisinde olan |
borderland s.
|
|
256 |
Genel |
iç fiziksel sınır içermeyen (sistem) |
homogeneal s.
|
|
257 |
Genel |
hiçbir iç fiziksel sınır içermeyen sistemde meydana gelen |
homogeneal s.
|
|
258 |
Genel |
hiçbir iç fiziksel sınır içermeyen sistemle ilgili |
homogeneous s.
|
|
259 |
Genel |
sınır içeren |
limitive s.
|
|
260 |
Genel |
sınır dereceli |
low-grade s.
|
|
261 |
Genel |
sınır ölçeğinde |
low-grade s.
|
|
262 |
Genel |
sınır oluşturan |
desinential s.
|
|
263 |
Genel |
sınır çizilmiş |
disterminate [obsolete] s.
|
|
264 |
Genel |
sınır ile ayrılmış |
disterminate [obsolete] s.
|
|
265 |
Genel |
sınır tanımayan |
uninhibited s.
|
|
266 |
Genel |
sınır tanımadan |
without boundaries zf.
|
|
267 |
Genel |
sınır tanımaz biçimde |
rampantly zf.
|
|
268 |
Genel |
sınır ötesi |
cross-border zf.
|
|
269 |
Genel |
ahlaksız ve sınır tanımaz şekilde |
sensually zf.
|
|
270 |
Genel |
sınır çizerek |
stintedly zf.
|
|
Öbek Fiiller |
|
271 |
Öbek Fiiller |
sınır, bariyer ya da toprak parçası aşarak bir yerden bir yere gitmek |
cross over f.
|
|
272 |
Öbek Fiiller |
sınır dışı etmek |
deport (someone) to (some place) f.
|
|
273 |
Öbek Fiiller |
sınır dışı etmek |
deport (someone) from (some place) f.
|
|
274 |
Öbek Fiiller |
sınır dışı etmek |
deport (someone) from (some place) to (some place) f.
|
|
275 |
Öbek Fiiller |
sınır dışı etmek |
deport someone (from some place) (to some other place) f.
|
|
276 |
Öbek Fiiller |
kazık çakarak sınırlarını belirlemek/sınır oluşturmak |
stake out f.
|
|
277 |
Öbek Fiiller |
şeritle sınır çekmek |
tape off f.
|
|
278 |
Öbek Fiiller |
sınır belirlemek |
lay off f.
|
|
279 |
Öbek Fiiller |
birine kısıtlama/sınır koymak |
fence in f.
|
|
280 |
Öbek Fiiller |
birine kısıtlama/sınır koymak |
fence someone in f.
|
|
281 |
Öbek Fiiller |
kare veya dikdörtgen şeklinde bir sınır/alan çizmek |
box out f.
|
|
282 |
Öbek Fiiller |
kare veya dikdörtgen şeklinde bir sınır/alan ayırmak/yaratmak |
box out f.
|
|
283 |
Öbek Fiiller |
(birine/bir şeye) kesin sınır koymak |
crack down (on someone or something) f.
|
|
284 |
Öbek Fiiller |
(bir şeye) kesin sınır koymak |
crack down on (something) f.
|
|
285 |
Öbek Fiiller |
(birini) sınır dışı etmek |
deport (someone) f.
|
|
286 |
Öbek Fiiller |
bantla sınır çekmek |
tape out f.
|
|
İfadeler |
|
287 |
İfadeler |
aşk sınır tanımaz |
love knows no bounds expr.
|
|
288 |
İfadeler |
aşk sınır tanımaz |
love knows no boundaries expr.
|
|
289 |
İfadeler |
sınır koymadan |
without stint expr.
|
|
Atasözü |
|
290 |
Atasözü |
aşk sınır tanımaz |
love has no limits
|
|
291 |
Atasözü |
bir sınır çizmeli |
one has to draw the line somewhere
|
|
Konuşma Dili |
|
292 |
Konuşma Dili |
bazı avustralya eyaletleri arasında tel örgüyle belirlenmiş sınır |
rabbit-proof fence i.
|
|
293 |
Konuşma Dili |
sınır koymak |
make limit f.
|
|
294 |
Konuşma Dili |
sınır tanımaz |
free-wheeling s.
|
|
295 |
Konuşma Dili |
eğitim sınır tanımaz |
education knows no bounds expr.
|
|
296 |
Konuşma Dili |
sınır yok |
sky is the limit expr.
|
|
Deyim |
|
297 |
Deyim |
sınır bölgesi |
never-never [aus] i.
|
|
298 |
Deyim |
cesetlerin etrafına tebeşirle çizilen sınır |
chalk outline i.
|
|
299 |
Deyim |
(sembolik bir) sınır |
line in the sand i.
|
|
300 |
Deyim |
bir sınır çizmek |
have to draw a/the line somewhere f.
|
|
301 |
Deyim |
sınır çizmek |
draw the line f.
|
|
302 |
Deyim |
sınır koymak |
put a cap on something f.
|
|
303 |
Deyim |
sınır çizmek |
draw a line f.
|
|
304 |
Deyim |
sınır koymak |
hold the line f.
|
|
305 |
Deyim |
(bir şey yaparken) sınır tanımamak |
be not above (doing something) f.
|
|
306 |
Deyim |
bir şey yaparken sınır tanımamak |
not be above doing something f.
|
|
307 |
Deyim |
(iki şey) arasına sınır koymak/çizmek |
draw a line between (two things) f.
|
|
308 |
Deyim |
bir şeyle bir şey arasına sınır koymak/çizmek |
draw the line between something and something else f.
|
|
309 |
Deyim |
bir şeyle bir şey arasına sınır koymak/çizmek |
draw a line between something f.
|
|
310 |
Deyim |
(bir şeye) bir sınır koymak |
draw the line at (something) f.
|
|
311 |
Deyim |
(bir konuda) sınır koymak |
draw the line at (something) f.
|
|
312 |
Deyim |
(bir şeye) sınır çizmek |
draw the line at (something) f.
|
|
313 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak konusunda) sınır koymak |
draw a line at (doing) (something) f.
|
|
314 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak konusunda) sınır çizmek |
draw a line at (doing) (something) f.
|
|
315 |
Deyim |
(biri/bir şey) noktasında sınır koymak |
hold the line at (someone or something) f.
|
|
316 |
Deyim |
(birine/bir şeye) sınır koymak |
keep (someone or something) in check f.
|
|
317 |
Deyim |
sınır koymak |
put a cap on f.
|
|
318 |
Deyim |
sınır yok |
the sky's the limit expr.
|
|
319 |
Deyim |
sınır tanımayan |
no end expr.
|
|
320 |
Deyim |
(biri) bir sınır çizmeli |
(one) has to draw a line somewhere expr.
|
|
321 |
Deyim |
(biri) bir sınır çizmeli |
(one) has to draw the line somewhere expr.
|
|
322 |
Deyim |
sınır tanımaz |
no-holds-barred expr.
|
|
Konuşma |
|
323 |
Konuşma |
artık sınır falan kalmadı |
there's no limits anymore expr.
|
|
324 |
Konuşma |
sana olan aşkım sınır tanımaz |
my love for you knows no bounds expr.
|
|
Ticaret/Ekonomi |
|
325 |
Ticaret/Ekonomi |
yerel yönetime toplayabileceği vergi için üst sınır koymak (eskiden) |
rate-cap i.
|
|
326 |
Ticaret/Ekonomi |
bütçe kontrol araçlarının belirlenmesinden önce genel harcamalara getirilen sınır |
cash limit i.
|
|
327 |
Ticaret/Ekonomi |
meclis tarafından belirlenen ve devlet borçlarının aşmaması gereken miktarı gösteren en üst sınır |
national debt ceiling i.
|
|
328 |
Ticaret/Ekonomi |
avrupa birliği ülkeleri arasında sınır denetimlerinin tümden kaldırılmasını öngören anlaşma |
schengen i.
|
|
329 |
Ticaret/Ekonomi |
değişken oranlı borç senetlerinde faiz oranı için belirlenmiş üst sınır |
cap i.
|
|
330 |
Ticaret/Ekonomi |
dış sınır opsiyonları |
out barrier options i.
|
|
331 |
Ticaret/Ekonomi |
düşük sınır fiyatlaması |
limit pricing i.
|
|
332 |
Ticaret/Ekonomi |
gümrük tarifesi ile korumada belirlenen bir sınır |
peril point i.
|
|
333 |
Ticaret/Ekonomi |
geminin yükleme sınır çizgisi |
loadline i.
|
|
334 |
Ticaret/Ekonomi |
günlük sınır |
daily limit i.
|
|
335 |
Ticaret/Ekonomi |
iç sınır |
internal frontier i.
|
|
336 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır kontrol noktası |
border checkpoint i.
|
|
337 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır değeri |
threshold value i.
|
|
338 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi finansal kiralama işlemlerinde, ilgili ülke yasaları açısından, vergi amacıyla hem kiraya verenin hem de kiralayanın, kiralanan malın sahibi olarak kabul edilmesi durumu |
double dip lease i.
|
|
339 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır gümrük idaresi |
customs border post i.
|
|
340 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ticareti |
border trade i.
|
|
341 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi birleşmeler |
cross-border mergers i.
|
|
342 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır aşırı alışveriş |
cross border shopping i.
|
|
343 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır kaplaması rolü |
boundary spanning role i.
|
|
344 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ekonomisi |
frontier economics i.
|
|
345 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi hava kirliliği |
transboundary air pollution i.
|
|
346 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi bankacılık |
offshore banking i.
|
|
347 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi finans şubesi |
offshore finance subsidiary i.
|
|
348 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır vergisi düzenlemeleri |
border tax adjustments i.
|
|
349 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır opsiyonları |
barrier options i.
|
|
350 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ticareti |
frontier trade i.
|
|
351 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ötesi tedarik |
cross border sourcing i.
|
|
352 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır ekonomisi |
exclusionist paradigm i.
|
|
353 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır roller |
boundary roles i.
|
|
354 |
Ticaret/Ekonomi |
sınır hattı |
border line i.
|
|
355 |
Ticaret/Ekonomi |
üst sınır |
maximum rate i.
|
|
356 |
Ticaret/Ekonomi |
fiyatı düşmekte olan bir tahvilin ulaşabileceği alt sınır |
base i.
|
|
357 |
Ticaret/Ekonomi |
ürün fiyatlarının belirli bir sınır altına düşmemesi için verilen hükümet desteği |
price support i.
|
|
358 |
Ticaret/Ekonomi |
alt sınır |
floor i.
|
|
359 |
Ticaret/Ekonomi |
müşterinin borçlanması tutarına sınır koymak |
open to buy f.
|
|
Hukuk |
|
360 |
Hukuk |
hakim sınır dışı edilmesini emrettikten sonra abd'de kalan kaçak göçmen |
alien absconder i.
|
|
361 |
Hukuk |
hukuki sınır |
de jure boundary i.
|
|
362 |
Hukuk |
sınır duvarı |
party wall i.
|
|
363 |
Hukuk |
sınır aşan yargı yetkisi |
long arm statute i.
|
|
364 |
Hukuk |
sınır anlaşmazlığı |
border dispute i.
|
|
365 |
Hukuk |
sınır belirleme |
processioning i.
|
|
366 |
Hukuk |
(lordlar ve avam kamarasında) kamara üyesi olmayanların önünde durduğu sınır |
bar [uk] i.
|
|
367 |
Hukuk |
sınır devriye görevlisi |
border patrolman i.
|
|
368 |
Hukuk |
sınır ihlali |
bordrag i.
|
|
369 |
Hukuk |
sınır taşı |
boundary-stone i.
|
|
370 |
Hukuk |
(ingiliz hukukunda) bir kimseyi sınır dışı etme, yerinden çıkarma veya yerinden atma hükmü |
forejudger i.
|
|
371 |
Hukuk |
(ingiliz hukukunda) bir kimseyi sınır dışı etme, yerinden çıkarma veya yerinden atma hükmü |
forejudgment i.
|
|
372 |
Hukuk |
(ingiliz hukukunda) bir kimseyi sınır dışı etme, yerinden çıkarma veya yerinden atma hükmü |
forejudgement i.
|
|
373 |
Hukuk |
sınır aşan (yargı yetkisi) |
long-arm s.
|
|
Siyasal |
|
374 |
Siyasal |
avrupa sınır ötesi televizyon sözleşmesi |
european convention on cross border television i.
|
|
375 |
Siyasal |
avrupa sınır ötesi televizyon sözleşmesi |
european convention on transfrontiertelevision i.
|
|
376 |
Siyasal |
abd gümrük ve sınır koruma birimi |
us customs and border protection i.
|
|
377 |
Siyasal |
abd gümrük ve sınır muhafaza birimi |
us customs and border protection i.
|
|
378 |
Siyasal |
acil sınır müdahale timi |
rapid intervention border team i.
|
|
379 |
Siyasal |
açık sınır |
open border i.
|
|
380 |
Siyasal |
belirli bir bölgeye ait topluluklar veya hükümetler arasında sınır ötesi işbirliğine dair taslak avrupa sözleşmesi |
european outline convention on transfrontier co-operation between territorial communities or authorities i.
|
|
381 |
Siyasal |
doğal sınır |
natural boundary i.
|
|
382 |
Siyasal |
entegre sınır yönetimi |
integrated border management i.
|
|
383 |
Siyasal |
entegre sınır güvenlik modeli |
integrated border security model i.
|
|
384 |
Siyasal |
geçici sınır çizgisi |
demarcation line i.
|
|
385 |
Siyasal |
habur sınır kapısı |
habur border crossing i.
|
|
386 |
Siyasal |
habur sınır kapısı |
habur border gate i.
|
|
387 |
Siyasal |
kirleticilerin sınır aşan taşınımı |
transboundary movement of pollutants i.
|
|
388 |
Siyasal |
ortak sınır |
common frontier i.
|
|
389 |
Siyasal |
özel hukuk ve ticaret hukuku konularındaki sınır aşan uyuşmazlıklarda adli yardım komitesi |
committee on legal aid in cross-border disputes in civil and commercial matters i.
|
|
390 |
Siyasal |
sınır dışı edilen kimse |
exile i.
|
|
391 |
Siyasal |
sınır geçiş noktası |
border crossing point i.
|
|
392 |
Siyasal |
sınır denetimi |
border surveillance i.
|
|
393 |
Siyasal |
sınır ajansı |
border agency i.
|
|
394 |
Siyasal |
sınır dış etmeme ilkesi |
non-refoulement i.
|
|
395 |
Siyasal |
sınır şehri |
border town i.
|
|
396 |
Siyasal |
sınır kapısı |
border gate i.
|
|
397 |
Siyasal |
sınır ülkesi |
frontier country i.
|
|
398 |
Siyasal |
sınır dairesi |
border agency i.
|
|
399 |
Siyasal |
sınır kurumu |
border agency i.
|
|
400 |
Siyasal |
sınır geçit protokolü |
border gateway protocol i.
|
|
401 |
Siyasal |
sınır anlaşmazlığı |
boundary conflict i.
|
|
402 |
Siyasal |
sınır bölgesi |
frontier zone i.
|
|
403 |
Siyasal |
sınır güvenliği |
border security i.
|
|
404 |
Siyasal |
sınır dışı edilmiş kimse |
exile i.
|
|
405 |
Siyasal |
sınır çizgisi |
demarcation line i.
|
|
406 |
Siyasal |
sınır kontrolü |
border check i.
|
|
407 |
Siyasal |
sınır ihtilafı |
boundary conflict i.
|
|
408 |
Siyasal |
sınır kontrolü |
frontier control i.
|
|
409 |
Siyasal |
sınır şehri |
frontier town i.
|
|
410 |
Siyasal |
sınır anlaşması |
border agreement i.
|
|
411 |
Siyasal |
sınır aşırı hareketler |
cross-border movements i.
|
|
412 |
Siyasal |
sınır köyü |
frontier village i.
|
|
413 |
Siyasal |
sınır kapısı |
entry point i.
|
|
414 |
Siyasal |
sınır aşırı işbirliği |
cross-border co-operation i.
|
|
415 |
Siyasal |
sınır dışı etme |
refoulement i.
|
|
416 |
Siyasal |
sınır karakolu |
borders post i.
|
|
417 |
Siyasal |
sınır noktalarında karşılama |
reception at border points i.
|
|
418 |
Siyasal |
sınır ötesi harekat |
cross-border operations i.
|
|
419 |
Siyasal |
sınır izleme |
monitoring of the border i.
|
|
420 |
Siyasal |
sınır kapısı |
border check-point i.
|
|
421 |
Siyasal |
sınır aşan sular |
transboundary waters i.
|
|
422 |
Siyasal |
sınır ihtilafları |
border conflicts i.
|
|
423 |
Siyasal |
sınır ihtilafları |
border disputes i.
|
|
424 |
Siyasal |
sınır kapıları |
border gates i.
|
|
425 |
Siyasal |
sınır dışı edilmiş kimse |
deportee i.
|
|
426 |
Siyasal |
sınır aşırı |
cross-border i.
|
|
427 |
Siyasal |
sınır ötesi kalkınma |
cross-border development i.
|
|
428 |
Siyasal |
sınır ötesi kriz yönetimi |
cross-border crisis management i.
|
|
429 |
Siyasal |
sınır ötesi sermaye akımı |
cross-border capital flow i.
|
|
430 |
Siyasal |
sınır ötesi trafiği |
cross-border traffic i.
|
|
431 |
Siyasal |
sınır ötesi |
cross-border i.
|
|
432 |
Siyasal |
sınır kontrol noktası |
border inspection post i.
|
|
433 |
Siyasal |
sınır ötesi uydu yayınları |
cross border satellite broadcasting i.
|
|
434 |
Siyasal |
sınır noktası |
entry point i.
|
|
435 |
Siyasal |
sınır bölgesi |
frontier area i.
|
|
436 |
Siyasal |
sınır karakolu |
border post i.
|
|
437 |
Siyasal |
sınır ülkesi |
border country i.
|
|
438 |
Siyasal |
sınır anlaşmazlıkları |
border conflicts i.
|
|
439 |
Siyasal |
sınır ötesi televizyona dair avrupa sözleşmesi |
european convention on transfrontier television i.
|
|
440 |
Siyasal |
sınır dışı edilen kimse |
deportee i.
|
|
441 |
Siyasal |
tehlikeli atıkların sınır ötesi taşınması ve bertaraf edilmesinin kontrolüne ilişkin basel sözleşmesi |
basel convention on the control of transboundary movements of hazardous wastes and their disposal i.
|
|
442 |
Siyasal |
uzun menzilli sınır ötesi hava kirliliği kongresi |
convention on long-range transboundary air pollution i.
|
|
443 |
Siyasal |
uluslararası sınır |
international boundary i.
|
|
444 |
Siyasal |
yasa dışı sınır geçişi |
illegal border cross i.
|
|
445 |
Siyasal |
3 millik sınır |
three mile limit i.
|
|
446 |
Siyasal |
amerika birleşik devletleri sınır devriyesi |
united states border patrol i.
|
|
447 |
Siyasal |
amerika birleşik devletleri sınır devriyesi |
us border patrol i.
|
|
448 |
Siyasal |
ingiltere ile galler arasındaki sınır bölgesi üzerinde yargı yetkisi bulan ve kraliyetin özgürlüklerinde faydalanan ingiliz lordu |
lord marcher i.
|
|
449 |
Siyasal |
alman sınır eyaletinden sorumlu bir askeri vali |
margrave i.
|
|
450 |
Siyasal |
(karolenj imparatorluğu ve ardıl devletlerde) en başta sınır bölgesinin yönetiminden sorumlu komutanlara verilen ve sonrasında soyluluk unvanı haline gelmiş bir mevki |
margrave i.
|
|
451 |
Siyasal |
avrupa sınır ötesi televizyon sözleşmesi ek protokol |
protocol amending the european convention on transfrontier television i.
|
|
452 |
Siyasal |
sınır bölgesi |
border district i.
|
|
453 |
Siyasal |
sınır dışı etme kararı |
deportation order i.
|
|
454 |
Siyasal |
sınır dışı eden kimse |
deporter i.
|
|
455 |
Siyasal |
sınır dışı eden şey |
deporter i.
|
|
456 |
Siyasal |
avrupa içerisindeki sınır kontrollerini ortadan kaldıran 1985 tarihli anlaşma |
schengen convention i.
|
|
457 |
Siyasal |
3 millik (sınır, bölge) |
three-mile s.
|
|
458 |
Siyasal |
hem sınır |
conterminous s.
|
|
459 |
Siyasal |
sınır ötesi |
cross-border s.
|
|
Kurum/Kuruluş |
|
460 |
Kurum/Kuruluş |
avrupa sınır ve sahil güvenlik teşkilatı |
european border and coast guard agency i.
|
|
461 |
Kurum/Kuruluş |
avrupa sınır ve sahil güvenlik ajansı |
european border and coast guard agency i.
|
|
462 |
Kurum/Kuruluş |
bitki ve bitkisel ürünler sınır kontrol daire başkanlığı |
department of border inspection for plant and plant products i.
|
|
463 |
Kurum/Kuruluş |
göç ve sınır ihlalleri konusunda bilgi değişim ve paylaşım merkezi |
centre for information, discussion and exchange on the crossing of frontiers and immigration i.
|
|
464 |
Kurum/Kuruluş |
hayvan ve hayvansal ürünler sınır kontrol daire başkanlığı |
department of border inspection for animal and animal products i.
|
|
465 |
Kurum/Kuruluş |
sınır yönetimi mevzuatı ve idari kapasitesi geliştirme ve uygulama bürosu |
office of development and implementation of border management legislation and administrative capacity i.
|
|
466 |
Kurum/Kuruluş |
sınır ötesi işbirliği |
cross border cooperation i.
|
|
467 |
Kurum/Kuruluş |
veteriner sınır kontrol noktaları |
veterinary border inspection posts i.
|
|
468 |
Kurum/Kuruluş |
veteriner sınır kontrol noktaları |
veterinary border inspection posts i.
|
|
469 |
Kurum/Kuruluş |
abd gümrük ve sınır koruma birimi |
uscb (united states customs bureau) i.
|
|
470 |
Kurum/Kuruluş |
abd gümrük ve sınır koruma birimi |
bureau of customs i.
|
|
Turizm |
|
471 |
Turizm |
sınır çıkışlı turizm |
outbound tourism i.
|
|
472 |
Turizm |
sınır kapısında verilen vize (varış noktasında belli bir ücret karşılığı alınan hızlı vize türü) |
entry point visa i.
|
|
473 |
Turizm |
sınır-ötesi biletleme |
cross-border ticketing i.
|
|
474 |
Turizm |
sınır kapısında verilen vize (varış noktasında belli bir ücret karşılığı alınan hızlı vize türü) |
border gate visa i.
|
|
Medya |
|
475 |
Medya |
sınır tanımayan gazeteciler |
reporters without borders (rwb) i.
|
|
Teknik |
|
476 |
Teknik |
atıksu boşaltımı sınır değerleri |
limit values for waste water discharges i.
|
|
477 |
Teknik |
alt sınır |
sublimit i.
|
|
478 |
Teknik |
alt sınır |
sub limit i.
|
|
479 |
Teknik |
alt sınır denetimi |
low limit control i.
|
|
480 |
Teknik |
aşağı sınır |
lower limit i.
|
|
481 |
Teknik |
burma sınır |
twist boundary i.
|
|
482 |
Teknik |
bilgi teknolojisi cihazlarının radyo-frekans bozulma karakteristiklerini ölçme yöntemleri ve sınır değerleri |
limits and methods of measurement of radio disturbance characteristics of information technology equipment i.
|
|
483 |
Teknik |
cauchy sınır koşulu |
cauchy boundary condition i.
|
|
484 |
Teknik |
dar açılı sınır |
low-angle boundary i.
|
|
485 |
Teknik |
delikler ve miller için esas tolerans nitelikleri ve sınır sapmalarına ait çizelgeler |
tables of standard tolerance grades and limit deviations for holes and shafts i.
|
|
486 |
Teknik |
düzgün olmayan sınır |
irregular boundary i.
|
|
487 |
Teknik |
en yüksek sınır |
height i.
|
|
488 |
Teknik |
esnek sınır |
elastic limit i.
|
|
489 |
Teknik |
elastik sınır |
yield point i.
|
|
490 |
Teknik |
en üst sınır |
peak i.
|
|
491 |
Teknik |
eşik sınır değeri |
threshold limit value i.
|
|
492 |
Teknik |
eğik sınır |
tilt boundary i.
|
|
493 |
Teknik |
gövde sınır değerli doğrultucu diyot |
case-rated rectifier diode i.
|
|
494 |
Teknik |
geniş açılı sınır |
large angle bounday i.
|
|
495 |
Teknik |
hidrolik sınır şartları |
hydraulic boundary conditions i.
|
|
496 |
Teknik |
harmonik akım yayınları sınır değerleri |
limits for harmonic current emissions i.
|
|
497 |
Teknik |
izin verilebilir sınır |
permissible limit i.
|
|
498 |
Teknik |
ısıl sınır şartları |
thermal boundary conditions i.
|
|
499 |
Teknik |
ısıl sınır |
heating limit i.
|
|
500 |
Teknik |
kızgın yüzeylerin sıcaklık sınır değerleri |
temperature limit values of hot surfaces i.
|
|