|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
face n.
|
yüz |
|
The movement of this dangerous cargo at this time is spitting in the face of the victims of September 11.
Bu tehlikeli kargonun şu anda taşınması, 11 Eylül kurbanlarının yüzüne tükürmek anlamına gelmektedir.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
face n.
|
sima |
|
They're saying, you have a French face.
Sende Fransız siması var diyorlar.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
face n.
|
yüz ifadesi |
|
Put on a happy face.
Mutlu bir yüz ifadesi takın.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
face n.
|
çehre |
|
The struggles for power and for the social face of Europe have now really broken out.
İktidar ve Avrupa'nın sosyal çehresi için verilen mücadeleler artık gerçekten çığırından çıkmıştır.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
face n.
|
surat |
|
I experience this as a slap in the face of the Commission and Parliament.
Bunu Komisyon ve Parlamento'nun suratına atılmış bir tokat olarak görüyorum.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
face v.
|
yüzleşmek |
|
We must now prove that we are prepared to face the challenge.
Şimdi bu zorlukla yüzleşmeye hazır olduğumuzu kanıtlamalıyız.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
face v.
|
bakmak |
|
You cannot face both ways at the same time, no matter how hard you try.
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, aynı anda iki yöne birden bakamazsınız.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
face v.
|
yönelmek |
|
Muslims always pray facing toward Mecca.
Müslümanlar her zaman Mekke'ye doğru yönelerek dua ederler.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
face v.
|
yüz yüze gelmek |
|
One is born one and, from that moment, one faces a huge number of obstacles which would not be there if one were a man.
Kişi bir kez doğar, ve o andan itibaren, erkek olsaydı hiç var olmayacak olan çok sayıda engelle yüz yüze gelir.
More Sentences
|
General |
|
10 |
General |
face n.
|
görünüş |
|
This report is on the face of it well-intentioned and recognises the need for ACP countries to export their goods.
Bu rapor görünüşte iyi niyetlidir ve ACP ülkelerinin mallarını ihraç etme ihtiyacını kabul etmektedir.
More Sentences
|
11 |
General |
face n.
|
sima |
|
Tom, one of the notable faces of Boston society, also attended the event.
Boston sosyetesinin önemli simalarından biri olan Tom da etkinliğe katıldı.
More Sentences
|
12 |
General |
face n.
|
surat |
|
It's been hard enough for me to help him overcome your accusations without seeing your face.
Suratını görmeden suçlamalarınızın üstesinden gelmesine yardım etmek benim için yeterince zor oldu.
More Sentences
|
13 |
General |
face n.
|
çehre |
|
So there will soon be a Convention which is supposed to give a democratic face to an enforced federal Europe.
Dolayısıyla yakında federal Avrupa'ya demokratik bir çehre kazandırması beklenen bir Kongre yapılacak.
More Sentences
|
14 |
General |
face n.
|
itibar |
|
England doesn't want a war but doesn't want to lose face.
İngiltere savaş istemiyor ama itibarını da kaybetmek istemiyor.
More Sentences
|
15 |
General |
face n.
|
üst |
|
I slept lying on my face.
Yüz üstü uzanarak uyudum.
More Sentences
|
16 |
General |
face n.
|
yüz ifadesi |
|
He came out with an angry face.
Öfkeli bir yüz ifadesiyle dışarı çıktı.
More Sentences
|
17 |
General |
face n.
|
yüz |
|
What a slap in the face of the European Union!
Avrupa Birliği'nin yüzüne inen bir tokat!
More Sentences
|
18 |
General |
face n.
|
dış görünüş |
|
On the face of it, nothing could be more reasonable.
Dış görünüşe bakılırsa, hiçbir şey daha makul olamazdı.
More Sentences
|
19 |
General |
face n.
|
yüzey |
|
How many vertices and faces does a pentagonal prism have?
Bir beşgen prizmanın kaç köşesi ve yüzeyi vardır?
More Sentences
|
20 |
General |
face v.
|
bakmak |
|
We face a choice as we look towards the future.
Geleceğe bakarken bir seçimle karşı karşıyayız.
More Sentences
|
|
21 |
General |
face v.
|
karşı karşıya olmak |
|
These are the really crucial and exciting questions which we face.
Bunlar karşı karşıya olduğumuz gerçekten hayati ve heyecan verici sorulardır.
More Sentences
|
22 |
General |
face v.
|
karşı karşıya gelmek |
|
Tom didn't face serious opposition.
Tom ciddi bir muhalefetle karşı karşıya gelmedi.
More Sentences
|
23 |
General |
face v.
|
yüz yüze gelmek |
|
I'm never going to be able to face Tom again.
Tom'la tekrar yüz yüze gelemeyeceğim.
More Sentences
|
24 |
General |
face v.
|
kaplamak |
|
Her face is covered with pimples.
Onun yüzü sivilceler ile kaplıdır.
More Sentences
|
Technical |
|
25 |
Technical |
face n.
|
yüz |
|
It seems to me that there is good reason to rejoice today, and I can indeed see happy faces around me.
Bana öyle geliyor ki bugün sevinmek için iyi bir neden var ve gerçekten de etrafımda mutlu yüzler görebiliyorum.
More Sentences
|
Mechanic |
|
26 |
Mechanic |
face n.
|
alın |
|
He wiped the sweat off his face.
Teri alnından sildi.
More Sentences
|
Automotive |
|
27 |
Automotive |
face n.
|
yüz |
|
This gives the candidates a human face, makes them known and ultimately, brings the Commission closer to the people.
Bu, adaylara insani bir yüz verir, onları tanıtır ve nihayetinde Komisyonu insanlara yaklaştırır.
More Sentences
|
Math |
|
28 |
Math |
face n.
|
yüz |
|
I am delighted that we have been able to show the human face of European politics.
Avrupa siyasetinin insani yüzünü gösterebildiğimiz için çok mutluyum.
More Sentences
|
Common Usage |
|
29 |
Common Usage |
face n.
|
hal |
|
30 |
Common Usage |
face n.
|
ön |
|
31 |
Common Usage |
face n.
|
tavır |
|
32 |
Common Usage |
face v.
|
göğüs germek |
|
33 |
Common Usage |
face v.
|
yüzünü dönmek |
|
34 |
Common Usage |
face v.
|
karşı olmak |
|
General |
|
35 |
General |
face n.
|
üst taraf |
|
36 |
General |
face n.
|
satıh |
|
37 |
General |
face n.
|
şekil |
|
38 |
General |
face n.
|
faça |
|
39 |
General |
face n.
|
ayna |
|
40 |
General |
face n.
|
onur |
|
|
41 |
General |
face n.
|
mine (saatte) |
|
42 |
General |
face n.
|
hal |
|
43 |
General |
face n.
|
düzey |
|
44 |
General |
face n.
|
küstahlık |
|
45 |
General |
face n.
|
cephe |
|
46 |
General |
face n.
|
resimli taraf |
|
47 |
General |
face n.
|
tavır |
|
48 |
General |
face n.
|
kadran |
|
49 |
General |
face n.
|
biçim |
|
50 |
General |
face n.
|
arın |
|
51 |
General |
face n.
|
eda |
|
52 |
General |
face n.
|
bet |
|
53 |
General |
face n.
|
ön |
|
54 |
General |
face n.
|
ön taraf |
|
55 |
General |
face n.
|
esas yüz |
|
56 |
General |
face n.
|
ön yüz |
|
57 |
General |
face n.
|
ekşi yüz |
|
58 |
General |
face n.
|
yüzünü buruşturma |
|
59 |
General |
face n.
|
yüzünü ekşitme |
|
60 |
General |
face n.
|
makyaj |
|
61 |
General |
face n.
|
taklit amaçlı yapılan yüz makyajı |
|
62 |
General |
face n.
|
prestij |
|
63 |
General |
face n.
|
başkalarının gözündeki değer |
|
64 |
General |
face n.
|
özgüven |
|
65 |
General |
face n.
|
yüzsüzlük |
|
66 |
General |
face n.
|
küstahlık |
|
67 |
General |
face n.
|
arsızlık |
|
68 |
General |
face n.
|
utanmazlık |
|
69 |
General |
face n.
|
bir nesnenin en önemli veya belirgin yüzü |
|
70 |
General |
face n.
|
ön yüz |
|
71 |
General |
face n.
|
(kumaş) doğru yüz |
|
72 |
General |
face n.
|
madeni paranın yüzü |
|
73 |
General |
face n.
|
madeni paranın ön yüzü |
|
74 |
General |
face n.
|
yüz buruşturma |
|
75 |
General |
face n.
|
dudak bükme |
|
76 |
General |
face n.
|
hoşnutsuzluk ifadesi |
|
77 |
General |
face n.
|
maske |
|
78 |
General |
face n.
|
saat kadranı |
|
79 |
General |
face n.
|
(belge) baskılı yüz |
|
80 |
General |
face n.
|
hedefin farklı renklere boyanmış skor yüzeyi |
|
|
81 |
General |
face n.
|
teşhir edilen meyve veya sebzelerin üst veya alt katmanı |
|
82 |
General |
face n.
|
kesici bir aletin kenarı |
|
83 |
General |
face n.
|
(golf sopası, çekiç) vurma yüzeyi |
|
84 |
General |
face n.
|
yüzleşme |
|
85 |
General |
face n.
|
kişi |
|
86 |
General |
face n.
|
birey |
|
87 |
General |
face v.
|
karşı koymak |
|
88 |
General |
face v.
|
yüzünü yontup düzeltmek (taşın) |
|
89 |
General |
face v.
|
karşılamak |
|
90 |
General |
face v.
|
karşı olmak |
|
91 |
General |
face v.
|
görmek |
|
92 |
General |
face v.
|
dayanmak (bir duruma) |
|
93 |
General |
face v.
|
göze almak |
|
94 |
General |
face v.
|
tahammül etmek |
|
95 |
General |
face v.
|
yüzünü dönmek |
|
96 |
General |
face v.
|
karşısında olmak |
|
97 |
General |
face v.
|
katlanmak |
|
98 |
General |
face v.
|
göğüs germek |
|
99 |
General |
face v.
|
yüzyüze gelmek |
|
100 |
General |
face v.
|
astarlamak |
|
101 |
General |
face v.
|
nazır olmak |
|
102 |
General |
face v.
|
yönelmek |
|
103 |
General |
face v.
|
karşı çıkmak |
|
104 |
General |
face v.
|
-e dönmek |
|
105 |
General |
face v.
|
yüzünü -e doğru döndürmek |
|
106 |
General |
face v.
|
dönmek |
|
107 |
General |
face v.
|
ön yüzü belirli bir yöne çevrilmek |
|
Colloquial |
|
108 |
Colloquial |
face n.
|
sol anahtarındaki notaları hatırlamak için kullanılan bir ipucu (f, a, c ve e) |
|
Trade/Economic |
|
109 |
Trade/Economic |
face v.
|
karşısında durmak |
|
Technical |
|
110 |
Technical |
face n.
|
yüzey |
|
111 |
Technical |
face n.
|
sıcak veya soğuk hava kütüğü ızgarası |
|
112 |
Technical |
face v.
|
örtmek |
|
113 |
Technical |
face v.
|
yüzeyini farklı bir malzemeyle kaplamak |
|
114 |
Technical |
face v.
|
kenarlarını farklı bir malzemeyle kaplamak |
|
115 |
Technical |
face v.
|
pürüzsüz hale getirmek için yüzeyini işlemek |
|
Mechanic |
|
116 |
Mechanic |
face n.
|
çark dişlisinin eğim yüzeyi dışına taşan hareketli yüzey bölümü |
|
117 |
Mechanic |
face n.
|
kasnağın veya dişlinin uçtan uca genişliği veya uzunluğu |
|
Textile |
|
118 |
Textile |
face n.
|
(kumaş, deri) doğru yüz |
|
Woodworking |
|
119 |
Woodworking |
face n.
|
küstere tabanı |
|
Marine |
|
120 |
Marine |
face n.
|
pervane kanadının kıç veya kıça yakın tarafı |
|
Mining |
|
121 |
Mining |
face n.
|
madenin sonu |
|
122 |
Mining |
face n.
|
tünelin sonu |
|
123 |
Mining |
face n.
|
madenin cevher çıkarılan bölümü |
|
Dentistry |
|
124 |
Dentistry |
face n.
|
azı dişinin öğütme yüzeyi |
|
Geometry |
|
125 |
Geometry |
face n.
|
geometrik bir katı cismin düzlemsel yüzeyi |
|
Physics |
|
126 |
Physics |
face n.
|
bir kristalin veya başka bir katı cismin düz yüzeylerinden biri |
|
Astrology |
|
127 |
Astrology |
face n.
|
burcun üçte birlik bölümü |
|
128 |
Astrology |
face n.
|
burcun on derecelik boylamı |
|
Forestry |
|
129 |
Forestry |
face n.
|
(ağaçta) reçine kesiği |
|
Geology |
|
130 |
Geology |
face n.
|
ayak |
|
131 |
Geology |
face n.
|
(kaya) açıkta kalan yüz |
|
132 |
Geology |
face n.
|
kaya yüzeyi |
|
133 |
Geology |
face n.
|
kristal yüzeyi |
|
134 |
Geology |
face n.
|
topografya |
|
Military |
|
135 |
Military |
face v.
|
emir vererek birliklerin yönünü değiştirmek |
|
Sport |
|
136 |
Sport |
face v.
|
(buz hokeyinde hakem) oyunu başlatmak için pakı rakip takımlar arasına bırakmak |
|
137 |
Sport |
face v.
|
(buz hokeyinde hakem) pakı rakip takımlar arasına bırakarak oyunu başlatmak |
|
Card |
|
138 |
Card |
face n.
|
oyun kartının resimli yüzü |
|
139 |
Card |
face n.
|
resimli iskambil kartı |
|
140 |
Card |
face v.
|
(kart oyunu) kartın ön yüzünü çevirmek |
|
Bookbindery |
|
141 |
Bookbindery |
face n.
|
kitabın ön yüzü |
|
142 |
Bookbindery |
face n.
|
kitap kapağının ön yüzü |
|
Printery |
|
143 |
Printery |
face n.
|
yazı karakterinin baskı yüzeyi |
|
144 |
Printery |
face n.
|
yazı tipi tarzı, tasarımı ve boyutu |
|
145 |
Printery |
face n.
|
tipten yapılan baskı |
|
Archaic |
|
146 |
Archaic |
face n.
|
görüş |
|
147 |
Archaic |
face n.
|
mevcudiyet |
|
Mountaineering |
|
148 |
Mountaineering |
face n.
|
dağın dik yamacı |
|
|
Kategorie |
Englisch |
Türkisch |
|
General |
|
1 |
General |
face down n.
|
yüzükoyun |
|
Tom is lying face down on a rug.
Tom bir halı üzerinde yüzükoyun uzanıyor.
More Sentences
|
2 |
General |
face powder n.
|
pudra |
|
If I slap you, the whole city will suffocate from face powder.
Sana tokat atsam bütün şehir makyaj pudrasından boğulacak.
More Sentences
|
3 |
General |
face mask n.
|
yüz maskesi |
|
Are you wearing a protective face mask?
Koruyucu yüz maskesi takıyor musun?
More Sentences
|
4 |
General |
face down n.
|
yüzüstü |
|
The victim's body was lying face down on the rug.
Kurbanın cesedi halının üzerinde yüzüstü yatıyordu.
More Sentences
|
5 |
General |
making face n.
|
surat asma |
|
Don't make faces.
Surat asma.
More Sentences
|
6 |
General |
human face n.
|
insan yüzü |
|
Seen from a distance, it looked like a human face.
Uzaktan bakıldığında, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
More Sentences
|
7 |
General |
real face n.
|
gerçek yüzü |
|
Perhaps this pluralism will be the real face of Europe.
Belki de bu çoğulculuk Avrupa'nın gerçek yüzü olacaktır.
More Sentences
|
8 |
General |
a familiar face n.
|
tanıdık bir yüz |
|
He is not a familiar face in the West, for he has never tried to claim that his is a special case.
Batı'da tanıdık bir yüz değil, çünkü hiçbir zaman kendisinin özel bir durum olduğunu iddia etmeye çalışmadı.
More Sentences
|
9 |
General |
familiar face n.
|
tanıdık yüz |
|
However, it is good to see some familiar faces in the Chamber.
Bununla birlikte, Oda'da bazı tanıdık yüzler görmek güzel.
More Sentences
|
10 |
General |
face lotion n.
|
yüz losyonu |
|
She is putting on some face lotion.
Biraz yüz losyonu sürüyor.
More Sentences
|
11 |
General |
smiling face n.
|
gülümseyen yüz |
|
Mary's smiling face let everyone know that she was happy.
Mary'nin gülümseyen yüzü mutlu olduğunu herkese belli ediyordu.
More Sentences
|
12 |
General |
round face n.
|
yuvarlak yüz |
|
Mary adores her baby's cute, round face.
Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzüne bayılıyor.
More Sentences
|
13 |
General |
save face v.
|
görünüşü kurtarmak |
|
You can save face with a happy smile.
Mutlu bir gülümsemeyle görünüşü kurtarabilirsiniz.
More Sentences
|
14 |
General |
lose face v.
|
itibarını kaybetmek |
|
You still have the chance to decide for the common future of a greater Europe without losing face.
Hâlâ, itibarınızı kaybetmeden daha büyük bir Avrupa'nın ortak geleceği için karar verme şansına sahipsiniz.
More Sentences
|
15 |
General |
make face v.
|
surat asmak |
|
Tom is making faces at me.
Tom bana surat asıyor.
More Sentences
|
16 |
General |
lose face v.
|
küçük düşmek |
|
To lose face means to be humiliated.
İtibar kaybetmek, küçük düşmek demektir.
More Sentences
|
17 |
General |
make a face v.
|
somurtmak |
|
I made a face.
Ben somurttum.
More Sentences
|
18 |
General |
lose face v.
|
saygınlığını yitirmek |
|
Tom has lost face.
Tom saygınlığını yitirdi.
More Sentences
|
19 |
General |
make a face v.
|
yüzünü buruşturmak |
|
I made a face.
Yüzümü buruşturdum.
More Sentences
|
20 |
General |
make a face v.
|
surat yapmak |
|
He makes a face.
Surat yapıyor.
More Sentences
|
21 |
General |
face the music v.
|
diyet ödemek |
|
I just have to face the music.
Diyetini ödemek zorundayım.
More Sentences
|
22 |
General |
face the facts v.
|
gerçeklerle yüzleşmek |
|
We have to face the facts regarding the USA, the ICC and the European Union.
ABD, ICC ve Avrupa Birliği ile ilgili gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.
More Sentences
|
23 |
General |
face the fact v.
|
gerçekle yüzleşmek |
|
We have to face the fact that the company is losing money.
Şirketin para kaybettiği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
More Sentences
|
24 |
General |
face the reality v.
|
gerçekle yüzleşmek |
|
We have to face the reality that this is going to be extremely difficult to achieve.
Bunu başarmanın son derece zor olacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
More Sentences
|
25 |
General |
face the truth v.
|
gerçekle yüzleşmek |
|
Tom told me to face the truth.
Tom gerçekle yüzleşmemi söyledi.
More Sentences
|
26 |
General |
face death v.
|
ölümle yüzleşmek |
|
I will face death, if it is necessary.
Gerekirse ölümle yüzleşirim.
More Sentences
|
27 |
General |
to my face adv.
|
yüzüme karşı |
|
You lied to my face.
Yüzüme karşı yalan söyledin.
More Sentences
|
28 |
General |
his face adv.
|
yüzüne karşı |
|
Can you state the facts to his face?
Gerçekleri yüzüne karşı söyleyebilir misiniz?
More Sentences
|
29 |
General |
in face of prep.
|
karşısında |
|
Secondly, Europe must not remain inert in face of such disturbing manipulative operations.
İkincisi Avrupa bu tür rahatsız edici manipülatif operasyonlar karşısında hareketsiz kalmamalıdır.
More Sentences
|
Common Usage |
|
30 |
Common Usage |
face-to-face adj.
|
yüz yüze |
|
31 |
Common Usage |
face to face adv.
|
yüz yüze |
|
32 |
Common Usage |
face-to-face adv.
|
yüz yüze |
|
General |
|
33 |
General |
face amnesia n.
|
yüz körlüğü |
|
34 |
General |
face value n.
|
ön değer |
|
35 |
General |
door face n.
|
kapı yüzü |
|
36 |
General |
sullen face n.
|
asık surat |
|
37 |
General |
face stone n.
|
kesme taş |
|
38 |
General |
face off n.
|
yüzleşme |
|
39 |
General |
making face n.
|
surat etme |
|
40 |
General |
false face n.
|
maske |
|
41 |
General |
pulley face n.
|
kasnak yüzü |
|
42 |
General |
about face n.
|
geriye dön emri |
|
43 |
General |
color of the face n.
|
bet beniz |
|
44 |
General |
face pack n.
|
yüz temizleme kremi |
|
45 |
General |
volte face n.
|
cephe değiştirme |
|
46 |
General |
cleavage face n.
|
yarılma yüzü |
|
47 |
General |
half face n.
|
profil |
|
48 |
General |
face soap n.
|
sabun |
|
49 |
General |
face off n.
|
çarpışma |
|
50 |
General |
smiling face n.
|
güler yüz |
|
51 |
General |
face down n.
|
ters |
|
52 |
General |
colour of the face n.
|
beniz |
|
53 |
General |
face cream n.
|
yüz kremi |
|
54 |
General |
slap in the face n.
|
tokat |
|
55 |
General |
upstream face n.
|
memba yüzü |
|
56 |
General |
open face sandwich n.
|
tek dilim sandviç |
|
57 |
General |
face towel n.
|
yüz havlusu |
|
58 |
General |
a long face n.
|
ekşi yüz |
|
59 |
General |
face amnesia n.
|
gördüğü yüzleri hatırlayamama |
|
60 |
General |
face perception n.
|
yüz algısı |
|
61 |
General |
window face n.
|
pencere yüzü |
|
62 |
General |
three levels of the face n.
|
yüzün üç basamağı |
|
63 |
General |
a face as long as a fiddle n.
|
suratı iki karış |
|
64 |
General |
face fungus n.
|
yüz mantarı |
|
65 |
General |
lateral face n.
|
yanal yüz |
|
66 |
General |
face validity n.
|
görünüş geçerliliği |
|
67 |
General |
clock face n.
|
kadran |
|
68 |
General |
price for seeing the bride’s face n.
|
yüz görümlüğü |
|
69 |
General |
the face of a asthenic person n.
|
astenik yüz |
|
70 |
General |
heading face n.
|
ilerleme alnı |
|
71 |
General |
slap in the face n.
|
şamar |
|
72 |
General |
three levels of the face n.
|
çehrenin |
|
73 |
General |
picnic face n.
|
piknik yüz |
|
74 |
General |
face guard n.
|
yüz koruyucu |
|
75 |
General |
athletic face n.
|
atletik yüz |
|
76 |
General |
side face n.
|
profil |
|
77 |
General |
face to face talk n.
|
yüzyüze konuşma |
|
78 |
General |
face to face meeting n.
|
yüzyüze görüşme |
|
79 |
General |
baby face n.
|
bebekyüz |
|
80 |
General |
face down n.
|
arka yüz |
|
81 |
General |
face plate n.
|
önyüz |
|
82 |
General |
poker face n.
|
ifadesiz yüz |
|
83 |
General |
poker face n.
|
duygularını belli etmeyen yüz |
|
84 |
General |
bold face n.
|
koyu renk ile yazılmış |
|
85 |
General |
bold face n.
|
koyu yazı tonu |
|
86 |
General |
line in one's face n.
|
yüzündeki çizgi |
|
87 |
General |
line in the face n.
|
yüzdeki çizgi |
|
88 |
General |
angelic face n.
|
melek yüz |
|
89 |
General |
a face like thunder n.
|
sinirli bir yüz ifadesi |
|
90 |
General |
straight face n.
|
gülmeyen surat |
|
91 |
General |
straight face n.
|
ifadesiz surat |
|
92 |
General |
face value n.
|
dış görünüşe göre değer |
|
93 |
General |
face value n.
|
üzerinde yazılı değer |
|
94 |
General |
face value n.
|
görünür değer |
|
95 |
General |
working face n.
|
esas yüz |
|
96 |
General |
exposed face n.
|
görünen yüz |
|
97 |
General |
exposed face n.
|
çıplak yüz |
|
98 |
General |
front face n.
|
ön yüz |
|
99 |
General |
bold-face n.
|
kabalık |
|
100 |
General |
about-face n.
|
eskiden savunduğunun tersini savunmaya başlama |
|
101 |
General |
face-guard n.
|
miğfer |
|
102 |
General |
face-value n.
|
itibari kıymet |
|
103 |
General |
face-lift n.
|
estetik ameliyat |
|
104 |
General |
face-off n.
|
yüzleşme |
|
105 |
General |
face-pack n.
|
yüz maskesi |
|
106 |
General |
face-to-face meeting n.
|
yüzyüze görüşme |
|
107 |
General |
face-lifting n.
|
yenileme |
|
108 |
General |
face-pack n.
|
güzellik maskesi |
|
109 |
General |
door-in-the-face technique n.
|
yüzdeki kapı tekniği adı verilen bir tür ikna etme yöntemi |
|
110 |
General |
face-to-face talk n.
|
yüzyüze konuşma |
|
111 |
General |
face-lifting n.
|
estetik ameliyat |
|
112 |
General |
face side n.
|
yüz |
|
113 |
General |
face area n.
|
ön yüz |
|
114 |
General |
face side n.
|
işlenmiş yüz |
|
115 |
General |
face side n.
|
görünür yüz |
|
116 |
General |
inner face n.
|
iç yüz |
|
117 |
General |
market face n.
|
kerestenin esas yüzü |
|
118 |
General |
washing hands and face n.
|
el yüz yıkama |
|
119 |
General |
face-to-face contact n.
|
birebir temas |
|
120 |
General |
face-to-face communication n.
|
yüz yüze iletişim |
|
121 |
General |
face to face contact n.
|
bire bir temas |
|
122 |
General |
face to face contact n.
|
yüz yüze temas |
|
123 |
General |
meat face n.
|
surat şeklinde hazırlanmış domuz jambonu |
|
124 |
General |
angry face n.
|
kızgın yüz |
|
125 |
General |
angry face n.
|
kızgın surat |
|
126 |
General |
smile on the face n.
|
yüzde gülümse |
|
127 |
General |
smile on the face n.
|
yüzdeki gülümseme |
|
128 |
General |
ugly face n.
|
çirkin surat |
|
129 |
General |
the dark face of something n.
|
bir şeyin karanlık yüzü |
|
130 |
General |
dark face n.
|
karanlık yüz |
|
131 |
General |
face-to-face interview method n.
|
yüzyüze görüşme yöntemi |
|
132 |
General |
ski face mask n.
|
kar maskesi |
|
133 |
General |
face veil n.
|
peçe |
|
134 |
General |
very ugly face n.
|
tipi kayık |
|
135 |
General |
a stony face n.
|
taş gibi ifadesiz yüz |
|
136 |
General |
face time n.
|
ekranda görünme zamanı |
|
137 |
General |
face time n.
|
fazla mesai ile harcanan zaman |
|
138 |
General |
face time n.
|
birlikte/beraber geçirilen zaman |
|
139 |
General |
face time n.
|
(yüz yüze/bire bir) görüşme zamanı |
|
140 |
General |
criminal's face n.
|
suçlunun yüzü |
|
141 |
General |
science of face reading n.
|
yüz okuma bilimi |
|
142 |
General |
art of face reading n.
|
yüz okuma sanatı |
|
143 |
General |
face reading n.
|
yüz okuma |
|
144 |
General |
mysterious face n.
|
esrarengiz yüz |
|
145 |
General |
mysterious face n.
|
gizemli yüz |
|
146 |
General |
volte face n.
|
yüz seksen derecelik dönüş |
|
147 |
General |
face soap n.
|
tuvalet sabunu |
|
148 |
General |
face soap n.
|
banyo sabunu |
|
149 |
General |
face soap n.
|
yüz sabunu |
|
150 |
General |
clock face n.
|
saat kadranı |
|
151 |
General |
face modeling n.
|
yüz modelleme |
|
152 |
General |
face painting n.
|
yüz boyama |
|
153 |
General |
open face sandwich n.
|
tek dilim/açık sandviç |
|
154 |
General |
blank face n.
|
ifadesiz surat/yüz |
|
155 |
General |
face firming cream n.
|
yüz sıkılaştırıcı krem |
|
156 |
General |
rock face n.
|
sarp kayalık |
|
157 |
General |
cliff-face n.
|
bir kayalığın/uçurumun dik yüzü |
|
158 |
General |
cliff face n.
|
bir kayalığın/uçurumun dik yüzü |
|
159 |
General |
back face n.
|
arka yüz |
|
160 |
General |
pimply face n.
|
sivilceli yüz |
|
161 |
General |
spotty face n.
|
sivilceli surat |
|
162 |
General |
pimply face n.
|
sivilceli surat |
|
163 |
General |
spotty face n.
|
sivilceli yüz |
|
164 |
General |
small face n.
|
küçük yüz |
|
165 |
General |
acceptable face n.
|
bir şeyin olumlu veya mantıklı yanı |
|
166 |
General |
acceptable face n.
|
kabul edilebilir yan |
|
167 |
General |
acceptable face n.
|
kabul edilebilir özellik |
|
168 |
General |
acceptable face n.
|
makul özellik |
|
169 |
General |
face flannel n.
|
yüz havlusu |
|
170 |
General |
face of a n.
|
kadran |
|
171 |
General |
face of a chart n.
|
tablonun basılı yüzeyi |
|
172 |
General |
face of a map n.
|
haritanın basılı yüzeyi |
|
173 |
General |
face saver n.
|
bir kimsenin itibarını koruyan hareket |
|
174 |
General |
face saving n.
|
bir kimsenin itibarını koruyan hareket |
|
175 |
General |
face time n.
|
televizyonda kısa süre görünme |
|
176 |
General |
face time n.
|
kısa görüşme |
|
177 |
General |
face time n.
|
önemli biriyle yapılan kısa görüşme |
|
178 |
General |
face-plant n.
|
yüzüstü yere düşme |
|
179 |
General |
face-plant n.
|
yüzüstü düşme |
|
180 |
General |
face-saver n.
|
kimsenin itibarını koruyan şey |
|
181 |
General |
whey-face n.
|
benzi atmış kimse |
|
182 |
General |
whey-face n.
|
soluk benizli kimse |
|
183 |
General |
wry face n.
|
hafifçe dudak bükme |
|
184 |
General |
wry face n.
|
küçümseyerek yüz buruşturma |
|
185 |
General |
hatchet face n.
|
ince ve sivri suratlı kimse |
|
186 |
General |
hatchet-face n.
|
ince ve sivri suratlı kimse |
|
187 |
General |
moon face n.
|
dolgun ve yuvarlak surat |
|
188 |
General |
face-lift n.
|
yenileme işlemi |
|
189 |
General |
face-lift n.
|
onarım işlemi |
|
190 |
General |
face-lift n.
|
yeni hale getirme |
|
191 |
General |
face-lift n.
|
renovasyon |
|
192 |
General |
game face n.
|
oyun öncesi bir sporcunun kararlılık ve konsantrasyon gösteren yüz ifadesi |
|
193 |
General |
game face n.
|
sahte yüz ifadesi |
|
194 |
General |
game face n.
|
gerçek duyguları gizleyen yüz ifadesi |
|
195 |
General |
long face n.
|
üzgün surat |
|
196 |
General |
long face n.
|
asık yüz |
|
197 |
General |
long face n.
|
umutsuz yüz ifadesi |
|
198 |
General |
long face n.
|
ciddi yüz ifadesi |
|
199 |
General |
volte-face n.
|
politika değişikliği |
|
200 |
General |
volte-face n.
|
tutum değişikliği |
|
201 |
General |
volte-face n.
|
prensip değişikliği |
|
202 |
General |
volte-face n.
|
bakış açısında değişiklik |
|
203 |
General |
volte-face n.
|
siyaset değişikliği |
|
204 |
General |
volte-face n.
|
çark etme |
|
205 |
General |
fleeten face n.
|
korkudan sararmış yüz |
|
206 |
General |
fleeten face n.
|
korkak kimse |
|
207 |
General |
fleeten face n.
|
ödlek kimse |
|
208 |
General |
pudding face n.
|
bazlama surat |
|
209 |
General |
pudding face n.
|
ablak surat |
|
210 |
General |
pudding face n.
|
geniş ve dolgun yüz |
|
211 |
General |
face reveal n.
|
bir internet fenomeninin ilk kez yüzünü göstermesi |
|
212 |
General |
poker face n.
|
donuk yüzlü kimse |
|
213 |
General |
poker face n.
|
duyarsız tavır |
|
214 |
General |
poker face n.
|
vurdumduymaz ifade |
|
215 |
General |
pull a long face v.
|
suratını asmak |
|
216 |
General |
come face to face v.
|
karşı karşıya gelmek |
|
217 |
General |
make a sour face v.
|
surat asmak |
|
218 |
General |
pull a long face v.
|
suratından düşen bin parça olmak |
|
219 |
General |
make a sour face v.
|
yüzünü buruşturmak |
|
220 |
General |
face with v.
|
yüzyüze gelmek |
|
221 |
General |
put a bold face on it v.
|
erkekliğe toz kondurmamak |
|
222 |
General |
make face v.
|
surat etmek |
|
223 |
General |
put a bold face on v.
|
zor bir durum karşısında cesaret göstermek |
|
224 |
General |
have the face to do something v.
|
yüzü tutmak |
|
225 |
General |
pull a long face v.
|
yüzünden düşen bin parça olmak |
|
226 |
General |
come face to face v.
|
burun buruna gelmek |
|
227 |
General |
be wiped off the face of the earth v.
|
yeryüzünden silinmek |
|
228 |
General |
face the music v.
|
bir problemle karşı karşıya olduğunu kabullenmek |
|
229 |
General |
pull a face at v.
|
surat asmak |
|
230 |
General |
make a face v.
|
yüzünü gözünü buruşturmak |
|
231 |
General |
lie face downwards v.
|
yüzükoyun yatmak |
|
232 |
General |
show one's face v.
|
görünmek |
|
233 |
General |
turn red in the face v.
|
mosmor kesilmek |
|
234 |
General |
face court v.
|
mahkemeye çıkmak |
|
235 |
General |
face down v.
|
karşısındakini sindirmek |
|
236 |
General |
cut off one's nose to spite one's face v.
|
pire için yorgan yakmak |
|
237 |
General |
show one's face v.
|
gözükmek |
|
238 |
General |
fly in the face of v.
|
hiçe saymak |
|
239 |
General |
have a poker face v.
|
belli etmemek |
|
240 |
General |
face up to difficulties v.
|
güçlüklere göğüs germek |
|
241 |
General |
face off v.
|
yüz yüze gelmek |
|
242 |
General |
cut off one's nose to spite one's face v.
|
papaza kızıp oruç bozmak |
|
243 |
General |
face the issue v.
|
bir durumu olduğu gibi kabul edip ona göre davranmak |
|
244 |
General |
lose face v.
|
bozulmak |
|
245 |
General |
look someone in the face v.
|
birinin yüzüne bakmak |
|
246 |
General |
have the face to v.
|
cüret etmek |
|
247 |
General |
save one's face v.
|
yiğitliğe leke sürmemek |
|
248 |
General |
not to have the face to v.
|
yüzü olmamak |
|
249 |
General |
make a face v.
|
suratını buruşturmak |
|
250 |
General |
be black in the face v.
|
çok kızmak |
|
251 |
General |
make a face v.
|
surat etmek |
|
252 |
General |
dash water on one's face v.
|
yüzüne su çarpmak |
|
253 |
General |
go black in the face v.
|
çok kızmak |
|
254 |
General |
pull a face v.
|
surat etmek |
|
255 |
General |
make face v.
|
somurtmak |
|
256 |
General |
come face to face v.
|
yüz yüze gelmek |
|
257 |
General |
show one's face v.
|
kendini göstermek |
|
258 |
General |
fall flat on one's face v.
|
kapaklanmak |
|
259 |
General |
pull a long face v.
|
surat asmak |
|
260 |
General |
have the face v.
|
yüzü tutmak |
|
261 |
General |
tell his fault to his face v.
|
ayıbını yüzüne vurmak |
|
262 |
General |
save one's face v.
|
itibarını zedeleyebilecek bir durumdan yüzünün akıyla çıkmak |
|
263 |
General |
slap in the face v.
|
tokat atmak |
|
264 |
General |
wash one's hands and face v.
|
elini yüzünü yıkamak |
|
265 |
General |
face up to difficulties v.
|
zorluklara göğüs germek |
|
266 |
General |
meet face to face v.
|
yüzleşmek |
|
267 |
General |
show one's face v.
|
insan içine çıkmak |
|
268 |
General |
pull a face v.
|
surat asmak |
|
269 |
General |
save face v.
|
başını dik tutmak |
|
270 |
General |
tell one to one's face v.
|
birinin yüzüne karşı söylemek |
|
271 |
General |
face charges in court v.
|
mahkemede yargılanacak olmak |
|
272 |
General |
make a wry face v.
|
yüzünü ekşitmek |
|
273 |
General |
make a wry face v.
|
yüzünü buruşturmak |
|
274 |
General |
talk face to face v.
|
yüz yüze görüşmek |
|
275 |
General |
speak face to face v.
|
yüzyüze konuşmak |
|
276 |
General |
talk face to face v.
|
yüzyüze görüşmek |
|
277 |
General |
meet face to face v.
|
yüzyüze görüşmek |
|
278 |
General |
talk face to face v.
|
yüzyüze konuşmak |
|
279 |
General |
make a face v.
|
burun kıvırmak |
|
280 |
General |
make a face v.
|
burun bükmek |
|
281 |
General |
make a face v.
|
dudak bükmek |
|
282 |
General |
make a face v.
|
memnuniyetsizlik göstermek |
|
283 |
General |
stuff one's face with food v.
|
ziftlenmek |
|
284 |
General |
have an expression on one's face v.
|
yüzünde ifade olmak |
|
285 |
General |
face difficulty v.
|
zorda kalmak |
|
286 |
General |
face a problem v.
|
sorunla karşılaşmak |
|
287 |
General |
face the difficulties v.
|
güçlüklerle karşılaşmak |
|
288 |
General |
face the difficulties v.
|
zorluklarla karşılaşmak |
|
289 |
General |
face a problem v.
|
problemle karşılaşmak |
|
290 |
General |
face a difficulty v.
|
güçlükle karşılaşmak |
|
291 |
General |
face a problem v.
|
bir sorunla karşılaşmak |
|
292 |
General |
face a problem v.
|
bir problemle karşılaşmak |
|
293 |
General |
face oppression v.
|
baskı yaşamak |
|
294 |
General |
bury one's face in the pillow v.
|
yüzünü yastığa gömmek |
|
295 |
General |
say it to one's face v.
|
yüzüne söylemek |
|
296 |
General |
stand face to face v.
|
yüzleşmek |
|
297 |
General |
talk someone face to face v.
|
yüz yüze konuşmak |
|
298 |
General |
talk face to face v.
|
yüz yüze konuşmak |
|
299 |
General |
set one's face against v.
|
ısrarlı biçimde karşı çıkmak |
|
300 |
General |
set one's face against v.
|
muhalefet etmek |
|
301 |
General |
talk face to face with v.
|
yüz yüze konuşmak |
|
302 |
General |
(one's face) flush v.
|
yüzü kızarmak |
|
303 |
General |
look around for a familiar face v.
|
tanıdık bir yüz aramak |
|
304 |
General |
(one's face) to glow v.
|
yüzüne renk gelmek |
|
305 |
General |
(one's face) flame v.
|
yüzü kızarmak |
|
306 |
General |
(one's face) go red v.
|
yüzü kızarmak |
|
307 |
General |
(one's face) redden v.
|
yüzü kızarmak |
|
308 |
General |
talk face to face v.
|
karşılıklı konuşmak |
|
309 |
General |
face a danger v.
|
tehlike yaşamak |
|
310 |
General |
turn one's face away v.
|
yüzünü çevirmek |
|
311 |
General |
wash face v.
|
yüz yıkamak |
|
312 |
General |
keep a straight face v.
|
ciddi durmak |
|
313 |
General |
keep a straight face v.
|
ciddi kalmak |
|
314 |
General |
keep a straight face v.
|
duyguları yüzüne yansımamak |
|
315 |
General |
keep a straight face v.
|
duygularını açığa vurmamak |
|
316 |
General |
face dilemma v.
|
çelişki yaşamak |
|
317 |
General |
wash one's face v.
|
yüzünü yıkamak |
|
318 |
General |
stare at one's face v.
|
yüzüne bakmak |
|
319 |
General |
discuss face to face v.
|
karşılıklı görüşmek |
|
320 |
General |
talk face to face v.
|
karşılıklı görüşmek |
|
321 |
General |
face crisis v.
|
kriz yaşamak |
|
322 |
General |
look at one's face v.
|
yüzüne bakmak |
|
323 |
General |
face joint v.
|
düşmek |
|
324 |
General |
make a face v.
|
suratını ekşitmek |
|
325 |
General |
face problems v.
|
problemlerle karşılaşmak |
|
326 |
General |
face problems v.
|
sorunlarla karşılaşmak |
|
327 |
General |
face-lift v.
|
güzelleştirmek |
|
328 |
General |
face-lift v.
|
düzeltmek |
|
329 |
General |
pull a face v.
|
yüzünü buruşturmak |
|
330 |
General |
lose face v.
|
karizmayı çizdirmek |
|
331 |
General |
face the music v.
|
bedel ödemek |
|
332 |
General |
laugh in someone's face v.
|
birinin burnuna gülmek |
|
333 |
General |
be helpless in the face of death v.
|
ölüm karşısında çaresiz olmak |
|
334 |
General |
laugh in someone's face v.
|
suratına gülüp geçmek |
|
335 |
General |
laugh in someone's face v.
|
birinin suratına gülmek |
|
336 |
General |
one's face cloud over v.
|
(yüz vb) buruşmak |
|
337 |
General |
one's face cloud over v.
|
bozulmak |
|
338 |
General |
one's face cloud over v.
|
(yüz vb) parlaklığını yitirmek |
|
339 |
General |
wear a face of v.
|
yüz ifadesi takınmak |
|
340 |
General |
wear a face of v.
|
surat ifadesi takınmak |
|
341 |
General |
face the same problem v.
|
aynı problemle karşılaşmak |
|
342 |
General |
face with the same situation v.
|
aynı durum ile karşılaşmak |
|
343 |
General |
face the same problem v.
|
aynı problem ile karşılaşmak |
|
344 |
General |
rub the cream into one's face v.
|
kremi yüzüne sürmek |
|
345 |
General |
(one's face) to wrinkle v.
|
yüzü kırışmak |
|
346 |
General |
(one's face) get wrinkled v.
|
yüzü kırışmak |
|
347 |
General |
spit in one's face v.
|
suratına tükürmek |
|
348 |
General |
spit in one's face v.
|
yüzüne tükürmek |
|
349 |
General |
face a team v.
|
bir takımla karşılaşmak |
|
350 |
General |
face with v.
|
karşı karşıya kalmak |
|
351 |
General |
face with v.
|
karşı karşıya bulunmak |
|
352 |
General |
face up to the past v.
|
geçmişle yüzleşmek |
|
353 |
General |
sit face to face v.
|
karşılıklı oturmak |
|
354 |
General |
sleep face up v.
|
sırtüstü uyumak |
|
355 |
General |
face the fact v.
|
hakikatle yüzleşmek |
|
356 |
General |
face the reality v.
|
hakikatle yüzleşmek |
|
357 |
General |
face the past v.
|
geçmişle yüzleşmek |
|
358 |
General |
face his/her past v.
|
geçmişiyle yüzleşmek |
|
359 |
General |
wry face v.
|
hafifçe dudak bükmek |
|
360 |
General |
face the risk of v.
|
riskiyle karşı karşıya kalmak |
|
361 |
General |
face the risk of v.
|
tehlikesiyle karşılaşmak |
|
362 |
General |
face the risk of v.
|
riskiyle burun buruna gelmek |
|
363 |
General |
shut the door in someone's face v.
|
kapıyı suratına kapatmak |
|
364 |
General |
shut the door in his face v.
|
kapıyı yüzüne kapatmak |
|
365 |
General |
shut the door in someone's face v.
|
kapıyı yüzüne kapatmak |
|
366 |
General |
shut the door in his face v.
|
kapıyı suratına kapatmak |
|
367 |
General |
sleep face down v.
|
yüzükoyun uyumak |
|
368 |
General |
face oneself v.
|
kendisiyle yüzleşmek |
|
369 |
General |
face oneself v.
|
kendiyle yüzleşmek |
|
370 |
General |
face heavy criticism v.
|
ağır eleştirilere maruz kalmak |
|
371 |
General |
tell something to one's face v.
|
yüzüne söylemek |
|
372 |
General |
a ... look to come over someone's face v.
|
(yüzü/suratı) ifadesine bürünmek |
|
373 |
General |
shoot someone in the face v.
|
birisini suratından vurmak |
|
374 |
General |
scratch one’s face v.
|
yüzünü tırmalamak |
|
375 |
General |
remember one's face v.
|
yüzünü hatırlamak |
|
376 |
General |
see the expression on one’s face v.
|
yüzündeki ifadeyi görmek |
|
377 |
General |
shoot in the face v.
|
yüzünden vurmak |
|
378 |
General |
shoot in the face v.
|
suratından vurmak |
|
379 |
General |
blow smoke in one's face v.
|
dumanı suratına üflemek |
|
380 |
General |
wipe from the face of the earth v.
|
yeryüzünden silinmek |
|
381 |
General |
take matters at face value v.
|
konuyu olduğu gibi değil göründüğü gibi ele almak |
|
382 |
General |
cup one's face in his/her hands v.
|
ellerinin arasına yüzünü/başını koymak/gömmek |
|
383 |
General |
make a face v.
|
surat asmak |
|
384 |
General |
punch someone directly in the face v.
|
yüzünün ortasına yumruğu patlatmak |
|
385 |
General |
face-plant v.
|
Motosiklet, bisiklet, kayak gibi faaliyetler esnasında şiddetle düşerek kafayı yere çarpmak |
|
386 |
General |
pull a long face v.
|
yüzünü asmak |
|
387 |
General |
face an obstacle v.
|
engele takılmak |
|
388 |
General |
face a problem v.
|
bir sorun ile karşılaşmak |
|
389 |
General |
face an audience v.
|
topluluk karşısına çıkmak |
|
390 |
General |
stroke someone's face v.
|
birinin yüzünü okşamak |
|
391 |
General |
face a trouble v.
|
bir sorunla karşılaşmak |
|
392 |
General |
face trial v.
|
yargılanmak |
|
393 |
General |
face the problem squarely v.
|
sorunla doğrudan yüzleşmek |
|
394 |
General |
face famine v.
|
kıtlıkla karşılaşmak |
|
395 |
General |
face famine v.
|
kıtlıkla yüz yüze olmak |
|
396 |
General |
face famine v.
|
kıtlık çekmek |
|
397 |
General |
face (a thing) out v.
|
cesurca yüzleşmek |
|
398 |
General |
hide the face from v.
|
gözden kaçırmak |
|
399 |
General |
make the face to shine upon v.
|
şükretmek |
|
400 |
General |
face (a thing) out v.
|
(bir konuyu) açık yüreklilikle ortaya koymak |
|
401 |
General |
hide the face from v.
|
bağışlamak |
|
402 |
General |
make the face to shine upon v.
|
merhametli olmak |
|
403 |
General |
hide the face from v.
|
memnun olmamak |
|
404 |
General |
hide the face from v.
|
verilen lütfu geri almak |
|
405 |
General |
face-plant v.
|
yüzüstü yere kapaklanmak |
|
406 |
General |
gain face v.
|
etki kurmak |
|
407 |
General |
gain face v.
|
itibar oluşturmak |
|
408 |
General |
purple in the face adj.
|
öfkeli |
|
409 |
General |
as plain as the nose on your face adj.
|
besbelli |
|
410 |
General |
face saving adj.
|
itibarını kurtarmaya yarayan |
|
411 |
General |
purple in the face adj.
|
alı al moru mor |
|
412 |
General |
as plain as the nose on your face adj.
|
apaçık |
|
413 |
General |
baby face adj.
|
bebek yüzlü |
|
414 |
General |
as plain as the nose on your face adj.
|
açık seçik |
|
415 |
General |
as plain as the nose on your face adj.
|
bariz |
|
416 |
General |
as plain as the nose on your face adj.
|
gün gibi ortada |
|
417 |
General |
face-saving adj.
|
vaziyeti kurtaran |
|
418 |
General |
face-to-face adj.
|
dolaysız |
|
419 |
General |
face-to-face adj.
|
şahsen |
|
420 |
General |
en face adj.
|
karşıdan |
|
421 |
General |
en face adj.
|
doğrudan |
|
422 |
General |
wrinkled-face adj.
|
yüzü kırışık |
|
423 |
General |
wrinkled-face adj.
|
suratı kırışık |
|
424 |
General |
wrinkled-face adj.
|
kırışık suratlı |
|
425 |
General |
wrinkled-face adj.
|
kırışık yüzlü |
|
426 |
General |
same-face adj.
|
benzer yüzlü |
|
427 |
General |
same-face adj.
|
yüzü benzeyen |
|
428 |
General |
face-tuned adj.
|
yüz ayarlı |
|
429 |
General |
tallow-face adj.
|
soluk benizli kimse |
|
430 |
General |
tallow-face adj.
|
soluk cildi olan kimse |
|
431 |
General |
in-your-face adj.
|
sert |
|
432 |
General |
in-your-face adj.
|
agresif |
|
433 |
General |
face-saving adj.
|
bir kimsenin itibarını koruyan |
|
434 |
General |
face-saving adj.
|
bir kimsenin itibarını korumayı amaçlayan |
|
435 |
General |
at face value adv.
|
göründüğü gibi |
|
436 |
General |
to somebody's face adv.
|
yüzüne karşı |
|
437 |
General |
on the face of it adv.
|
dış görünüşe bakılırsa |
|
438 |
General |
on the face of it adv.
|
görünüşte |
|
439 |
General |
on the face of it adv.
|
görünüşe bakılırsa |
|
440 |
General |
face downwards adv.
|
yüzükoyun |
|
441 |
General |
in the face of danger adv.
|
tehlike karşısında |
|
442 |
General |
in the face of all men adv.
|
çevreye karşı |
|
443 |
General |
bang in the face adv.
|
tam yüzüne |
|
444 |
General |
face to face adv.
|
karşı karşıya |
|
445 |
General |
face downwards adv.
|
yüzüstü |
|
446 |
General |
on the face of it adv.
|
görünüşe göre |
|
447 |
General |
in the face of day adv.
|
açıkça |
|
448 |
General |
to one's face adv.
|
yüzüne |
|
449 |
General |
face-down adv.
|
yüzükoyun |
|
450 |
General |
in the face of such a situation adv.
|
böyle bir durum karşısında |
|
451 |
General |
bang in the face adv.
|
suratının ortasına |
|
452 |
General |
face-up adv.
|
yüzü yukarıya bakacak şekilde |
|
453 |
General |
face up adv.
|
yüzü yukarıya bakacak şekilde |
|
454 |
General |
in the face of prep.
|
yüzüne karşı |
|
455 |
General |
on the face of prep.
|
karşısında |
|
456 |
General |
in the face of prep.
|
karşında |
|
457 |
General |
on the face of prep.
|
görünüşüne göre |
|
458 |
General |
in the face of prep.
|
rağmen |
|
459 |
General |
on the face of prep.
|
görünüşe göre |
|
460 |
General |
in face of prep.
|
rağmen |
|
461 |
General |
in the face of prep.
|
karşısında |
|
462 |
General |
in the face of prep.
|
dikkate alarak |
|
463 |
General |
in the face of prep.
|
huzurunda |
|
464 |
General |
your face, my canvas expr.
|
senin yüzün, benim tuvalim |
|
Phrasals |
|
465 |
Phrasals |
face up to v.
|
kabullenmek |
|
466 |
Phrasals |
dab something on one's face v.
|
yüzüne (krem vb) sürmek |
|
467 |
Phrasals |
dab something onto one's face v.
|
yüzüne (krem vb) sürmek |
|
468 |
Phrasals |
face forward v.
|
yüzünü dönmek |
|
469 |
Phrasals |
face forward v.
|
önüne bakmak |
|
470 |
Phrasals |
face forward v.
|
yüzü öne bakacak şekilde konumlandırmak |
|
471 |
Phrasals |
face forward v.
|
düz konumlandırmak |
|
472 |
Phrasals |
face forward v.
|
öne doğru konumlandırmak |
|
473 |
Phrasals |
face someone or something forward v.
|
birini/bir şeyi öne (arkaya, sağa, sola) çevirmek |
|
474 |
Phrasals |
face someone or something forward v.
|
birinin/bir şeyin ön yüzünü (arka yüzünü, yan yüzünü) çevirmek |
|
475 |
Phrasals |
face someone or something forward v.
|
birini/bir şeyi düz (ters, yan) çevirmek |
|
476 |
Phrasals |
face someone or something forward v.
|
birinin/bir şeyin düzünü (tersini, yanını) çevirmek |
|
477 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
(bir şeye) doğru dönmek |
|
478 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
yüzünü (bir şeye) doğru çevirmek |
|
479 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
yüzünü (bir şeye) dönmek/vermek |
|
480 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
önünü (bir şeye) dönmek/vermek |
|
481 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
birini/bir şeyi (bir şeye) bakacak şekilde döndürmek |
|
482 |
Phrasals |
face into (something) v.
|
birinin/bir şeyin yüzünü (bir şeye) doğru çevirmek |
|
483 |
Phrasals |
face (someone or something) into something v.
|
(birini/bir şeyi) bir şeye bakacak şekilde döndürmek |
|
484 |
Phrasals |
face (someone or something) into something v.
|
(birinin/bir şeyin) yüzünü bir şeye doğru çevirmek |
|
485 |
Phrasals |
face off v.
|
karşılaşmaya başlamak |
|
486 |
Phrasals |
face off v.
|
karşılaşmak |
|
487 |
Phrasals |
face off v.
|
karşı karşıya gelmek |
|
488 |
Phrasals |
face off v.
|
yüzleşmek |
|
489 |
Phrasals |
face off v.
|
'-e karşı yarışmak |
|
490 |
Phrasals |
face off v.
|
'-e karşı mücadele etmek |
|
491 |
Phrasals |
face off v.
|
karşılaşma başlatmak |
|
492 |
Phrasals |
face off v.
|
iki kişi arasında karşılaşma düzenlemek |
|
493 |
Phrasals |
face off v.
|
iki kişiyi karşı karşıya getirmek |
|
494 |
Phrasals |
face off v.
|
ikili mücadele başlatmak |
|
495 |
Phrasals |
face off v.
|
bazı spor dallarında (buz hokeyi) iki rakip oyuncu arasında top atarak karşılaşmayı/mücadeleyi başlatmak |
|
496 |
Phrasals |
face off v.
|
başlama vuruşu yapmak |
|
497 |
Phrasals |
face off v.
|
başlama vuruşuyla başlamak (hokey) |
|
498 |
Phrasals |
face off v.
|
birbirine meydan okumak |
|
499 |
Phrasals |
face off v.
|
zıtlaşmak |
|
500 |
Phrasals |
face off v.
|
cepheleşmek |
|