Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | head n. | kelle | ||
And we shall not be satisfied with the agency director's head. Ajans direktörünün kellesiyle de yetinmeyeceğiz. More Sentences |
||||
Common Usage | head n. | kafa | ||
There is no such thing as ghosts; it's all in your head. Hayalet diye bir şey yoktur; hepsi senin kafanda yarattıkların. More Sentences |
||||
Common Usage | head n. | baş | ||
We put out an extra setting at the head of the table. Masanın başına fazladan bir masa koyduk. More Sentences |
||||
Common Usage | head n. | başkan | ||
The Heads of State and Government, however, are absent from the World Food Summit in Rome this week. Ancak Devlet ve Hükümet Başkanları bu hafta Roma'da düzenlenen Dünya Gıda Zirvesi'ne katılmıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | head n. | kafa (ses aygıtında manyetik) | ||
I was planning to use the recording device, but the head wouldn't work. Kayıt cihazını kullanmayı planlıyordum ama kafa kısmı çalışmadı. More Sentences |
||||
General | head n. | tepe | ||
She was soaked from head to foot. Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu. More Sentences |
||||
General | head n. | doruk | ||
She says, I was a drug addict, and it came to a head when I was 45. Diyor ki, uyuşturucu bağımlısıydım ve 45 yaşımdayken doruğa ulaştım. More Sentences |
||||
General | head n. | akıl | ||
In English, we say, "two heads are better than one". İngilizcede "akıl akıldan üstündür" deriz. More Sentences |
||||
General | head n. | şef | ||
The situation is being closely monitored by the EU heads of mission on the ground. Durum, sahadaki AB misyon şefleri tarafından yakından takip edilmektedir. More Sentences |
||||
General | head n. | müdür | ||
I have an appointment with the head of the sales department. Satış departmanı müdürüyle bir randevum var. More Sentences |
||||
General | head n. | zirve | ||
She has always been at the head of her class. O her zaman sınıfının zirvesinde oldu. More Sentences |
||||
General | head n. | köpük | ||
It is carbon dioxide that forms the bubbles in the head. Köpükteki kabarcıkları oluşturan karbondioksittir. More Sentences |
||||
General | head n. | lider | ||
He is at the head of the class. O, sınıf lideridir. More Sentences |
||||
General | head n. | beyin | ||
Use your head. Beynini kullan. More Sentences |
||||
General | head n. | reis | ||
Tom is the head of the household. Evin reisi Tom. More Sentences |
||||
General | head n. | yönetici | ||
He's the head of the marketing department. O, pazarlama bölümünün yöneticisidir. More Sentences |
||||
General | head n. | kafa | ||
We cannot bury our heads in the sand and deny the fact that this is already happening. Kafamızı kuma gömüp bunun zaten gerçekleşmekte olduğu gerçeğini inkar edemeyiz. More Sentences |
||||
General | head n. | başkan | ||
These legal proceedings against a former head of government are classical preventive human rights policy. Eski bir hükûmet başkanına karşı yürütülen bu yasal işlemler klasik önleyici insan hakları politikasıdır. More Sentences |
||||
General | head n. | baş | ||
She had a painful pimple with a pus-filled head. Başı irin dolu ve ağrılı bir sivilcesi vardı. More Sentences |
||||
General | head n. | düşünme | ||
She needs to keep a clear head for her interview. Görüşme için sakin kafayla düşünmesi gerekiyor. More Sentences |
||||
General | head n. | kafası iyi | ||
He must be off his head going out in this weather! Bu havada dışarı çıktığına göre kafası iyi olmalı! More Sentences |
||||
General | head n. | baş (uzunluğu) | ||
The tree's lowest branch was a head above the fence. Ağacın en alt dalı çitin bir baş yukarısındaydı. More Sentences |
||||
General | head n. | burun | ||
We walked all the way from Sandy Head. Sandy Burnu'ndan ta buraya kadar yürüdük. More Sentences |
||||
General | head v. | yönetmek | ||
Moreover, the Ombudsman does not do much other than head up the work. Ayrıca Ombudsman, çalışmaları yönetmek dışında pek bir şey yapmamaktadır. More Sentences |
||||
General | head v. | gitmek | ||
That is why it is so incredibly tragic to see it heading straight for the abyss. Bu nedenle uçuruma doğru gittiğini görmek son derece trajiktir. More Sentences |
||||
General | head v. | yönelmek | ||
Tom is headed this way. Tom bu yola yöneldi. More Sentences |
||||
General | head v. | başına geçmek (şirket vb) | ||
I was offered to head up the legal team. Bana hukuk ekibinin başına geçmem teklif edildi. More Sentences |
||||
General | head v. | başında olmak | ||
They're looking for a new CEO, and his name heads the list. Yeni bir CEO arıyorlardı ve onun adı listenin başındaydı. More Sentences |
||||
General | head v. | karşı karşıya gelmek | ||
At the time, the President of the Commission decided to head for a confrontation with Parliament. O sırada Komisyon Başkanı Parlamento ile karşı karşıya gelmeye karar verdi. More Sentences |
||||
General | head v. | yola çıkmak | ||
It was time he headed towards the airport. Havaalanına doğru yola çıkma vakti gelmişti. More Sentences |
||||
General | head v. | başlığını taşımak | ||
The first slide was headed 'Our vision and mission.' İlk slayt "Vizyonumuz ve misyonumuz" başlığını taşıyordu. More Sentences |
||||
General | head v. | kafa vuruşu yapmak | ||
You can't touch the ball, but heading is allowed. Topa dokunamazsınız ama kafa vuruşu yapabilirsiniz. More Sentences |
||||
General | head v. | önderlik etmek | ||
We watched the parade headed by Governor Maxwell. Vali Maxwell'in önderliğindeki geçit törenini izledik. More Sentences |
||||
General | head v. | ilerlemek | ||
In this way, we will be able to head towards real equality. Bu şekilde, gerçek eşitliğe doğru ilerleyebileceğiz. More Sentences |
||||
General | head suf. | baş | ||
The group reached a settlement at the head of the valley. Grup vadinin başında bir anlaşmaya vardı. More Sentences |
||||
General | head suf. | kafa | ||
Burying one's head in the sand and pretending the problem does not exist is not the right way. Kafayı kuma gömmek ve sorun yokmuş gibi davranmak doğru bir yol değildir. More Sentences |
||||
General | head suf. | tepe | ||
He stared at me from head to foot. Bana tepeden tırnağa baktı. More Sentences |
||||
Politics | ||||
Politics | head n. | baş | ||
I used a whole head of lettuce for this salad. Bu salata için bütün bir marul başını kullandım. More Sentences |
||||
Politics | head n. | reis | ||
He is the head of the house. O; evin reisidir. More Sentences |
||||
Politics | head n. | şef | ||
I and members of my core team also briefed heads of mission in Islamabad on a weekly basis. Ben ve çekirdek ekibimin üyeleri ayrıca İslamabad'daki misyon şeflerini haftalık olarak bilgilendirdik. More Sentences |
||||
Anatomy | ||||
Anatomy | head n. | baş | ||
I hit my head yesterday and it still hurts. Dün başımı çarpmıştım ve hâlâ acıyor. More Sentences |
||||
General | ||||
General | head n. | başucu | ||
General | head n. | fıkra | ||
General | head n. | yüznumara | ||
General | head n. | memba | ||
General | head n. | şapka | ||
General | head n. | manşet | ||
General | head n. | madde | ||
General | head n. | su irtifası | ||
General | head n. | cephe | ||
General | head n. | adet | ||
General | head n. | konu başlığı | ||
General | head n. | tarz | ||
General | head n. | kaymak | ||
General | head n. | önder | ||
General | head n. | ön taraf | ||
General | head n. | baş yer | ||
General | head n. | zeka | ||
General | head n. | göbek | ||
General | head n. | ser | ||
General | head n. | başak | ||
General | head n. | kaynak | ||
General | head n. | kapı | ||
General | head n. | uç kısım | ||
General | head n. | şahika | ||
General | head n. | saksı | ||
General | head n. | fasıl | ||
General | head n. | baş (sebzede) | ||
General | head n. | ana | ||
General | head n. | pınar başı | ||
General | head n. | üst kısım | ||
General | head n. | tura | ||
General | head n. | baş taraf | ||
General | head n. | kişi | ||
General | head n. | konu | ||
General | head n. | köpük (bira vb) | ||
General | head n. | başlık | ||
General | head n. | insan veya hayvan başına göre uzunluk veya yükseklik | ||
General | head n. | istidat | ||
General | head n. | beceri | ||
General | head n. | irade | ||
General | head n. | bir şeyin meraklısı olan kimse | ||
General | head n. | aptal kimse | ||
General | head n. | adi kimse | ||
General | head n. | kafa resmi | ||
General | head n. | portre | ||
General | head n. | yalnız hayvan | ||
General | head n. | öne doğru hareket | ||
General | head n. | doğuştan gelen yetenek | ||
General | head n. | dağlık burun | ||
General | head n. | şef garson | ||
General | head n. | dönüm noktası | ||
General | head n. | (uzun nesnelerin ucundaki) çıkıntı | ||
General | head n. | alet başlığı | ||
General | head n. | en önemli uç | ||
General | head n. | davul derisi | ||
General | head n. | ilerleme | ||
General | head n. | ana fikir | ||
General | head n. | yuvarlak kompakt kütle | ||
General | head n. | zor mafsal | ||
General | head n. | ok ucundaki v şeklinde işaret | ||
General | head n. | kabiliyet | ||
General | head n. | tolerans | ||
General | head n. | denge | ||
General | head n. | ağız | ||
General | head n. | saç | ||
General | head n. | girişin en uzağındaki kısım | ||
General | head n. | yangının merkezi | ||
General | head n. | süzgeç başlığı | ||
General | head n. | spor aletlerinin topa vurulan kısmı | ||
General | head n. | keman kafası | ||
General | head n. | puronun ağza konulan ucu | ||
General | head n. | rulo kağıt için koruyucu kapaklar | ||
General | head n. | at arası örtüsü | ||
General | head n. | fıçı veya varilin en üst kısmı | ||
General | head n. | davul derisi | ||
General | head n. | kafaya benzeyen şey | ||
General | head n. | kafa şeklindeki şey | ||
General | head n. | kafa temsili | ||
General | head v. | geçmek | ||
General | head v. | yollanmak | ||
General | head v. | kullanmak | ||
General | head v. | başı çekmek | ||
General | head v. | baş vermek | ||
General | head v. | kafa ile vurmak | ||
General | head v. | kafa vurmak | ||
General | head v. | baş olmak | ||
General | head v. | sorumlu olmak | ||
General | head v. | bir yöne doğru hareket etmek/ettirmek | ||
General | head v. | yönlendirmek | ||
General | head v. | olgunlaşmak | ||
General | head v. | başına geçmek | ||
General | head v. | -in birincisi olmak | ||
General | head v. | (topa) kafa vurmak | ||
General | head v. | başkanı olmak | ||
General | head v. | başkanlığını yapmak | ||
General | head v. | başını almak | ||
General | head v. | başını çıkarmak | ||
General | head v. | baş çıkarmak | ||
General | head v. | kellesini uçurmak | ||
General | head v. | önüne atılmak | ||
General | head v. | yöneltmek | ||
General | head v. | baş vermek | ||
General | head v. | başı çekmek | ||
General | head v. | kaynağı olmak | ||
General | head v. | aralıklı olarak akmak | ||
General | head v. | başında bulunmak | ||
General | head v. | başında yer almak | ||
General | head adj. | başta olan | ||
General | head adj. | meraklı | ||
General | head adj. | başa ait | ||
General | head adj. | baş ile ilgili | ||
General | head adj. | baştaki | ||
General | head adj. | önden gelen | ||
General | head adj. | önden hareket eden | ||
General | head suf. | zihni bir şey ile dolu olan kimse | ||
General | head suf. | ilki | ||
General | head suf. | kaynak | ||
General | head suf. | kök | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | head n. | akşamdan kalmışlık | ||
Colloquial | head n. | içki sersemliği | ||
Colloquial | head n. | akşamdan kalmalık | ||
Colloquial | head n. | uyuşturucu kültürüne dahil kimse | ||
Colloquial | head n. | hippi | ||
Colloquial | head n. | uyuşturucu kullanımı sebebiyle toplumdan ayrışmış kimse | ||
Colloquial | head n. | akıllı kimse | ||
Colloquial | head n. | entelektüel kimse | ||
Colloquial | head n. | kafalı kimse | ||
Colloquial | head n. | kafası çalışan kimse | ||
Colloquial | head n. | baş ağrısı | ||
Colloquial | head n. | okul müdürü | ||
Politics | ||||
Politics | head n. | unvan | ||
Politics | head v. | yönetmek | ||
Advertising | ||||
Advertising | head n. | başlık | ||
Advertising | head n. | büyük manşet | ||
Advertising | head n. | serlevha | ||
Technical | ||||
Technical | head n. | başlık | ||
Technical | head n. | basma yüksekliği | ||
Technical | head n. | bodoslama | ||
Technical | head n. | çengel | ||
Technical | head n. | düşü yüksekliği | ||
Technical | head n. | düşü | ||
Technical | head n. | hed | ||
Technical | head n. | pruva | ||
Technical | head n. | silindir kapağı | ||
Technical | head n. | yükseklik | ||
Technical | head n. | lakros sopasının yuvarlak ucu | ||
Technical | head n. | savaş başlığı | ||
Technical | head n. | uygulama başlığı | ||
Technical | head n. | metal başlık | ||
Technical | head n. | ağla desteklenen demiryolu rayı | ||
Technical | head v. | başta olmak | ||
Technical | head v. | önde gelmek | ||
Technical | head v. | yöneltmek | ||
Mechanic | ||||
Mechanic | head n. | mesnet | ||
Mechanic | head n. | torna başı | ||
Construction | ||||
Construction | head n. | kısa kenar | ||
Automotive | ||||
Automotive | head n. | silindir kapağı | ||
Aeronautic | ||||
Aeronautic | head v. | yola çıkmak | ||
Marine | ||||
Marine | head n. | gemi tuvaleti | ||
Marine | head n. | geminin baş tarafı | ||
Marine | head n. | gemi tuvaletlerine verilen isim | ||
Marine | head n. | seren yakası | ||
Marine | head n. | yük | ||
Marine | head n. | geminin başı | ||
Marine | head n. | yelkenin üst kısmı | ||
Marine | head n. | dikme tepesi | ||
Marine | head n. | direğin üst ucundaki katlama | ||
Marine | head n. | serenlerin demirin bedeniyle birleştiği kısım | ||
Marine | head v. | başı bir tarafa doğru olmak | ||
Marine | head v. | başı çevrili olmak | ||
Marine | head v. | (gemiyi) bir yöne çevirmek | ||
Mining | ||||
Mining | head n. | kömür ocağı geçidi | ||
Mining | head n. | kömür madeni galerisi | ||
Pathology | ||||
Pathology | head n. | sivilce ucu | ||
Pathology | head n. | çıban başı | ||
Gastronomy | ||||
Gastronomy | head n. | kaymak | ||
Physics | ||||
Physics | head n. | sıvının iki farklı noktasındaki derinlik farkı | ||
Physics | head n. | sıvı veya gaz tarafından uygulanan basınç | ||
Physics | head n. | basınç | ||
Physics | head n. | basınç uygulayan sıvı veya gaz | ||
Zoology | ||||
Zoology | head n. | skoleks | ||
Botanic | ||||
Botanic | head n. | yoğun çiçekli görünüm | ||
Botanic | head n. | bitki başı | ||
Botanic | head n. | bitki tepesi | ||
Botanic | head n. | yoğun bitki kümesi | ||
Botanic | head n. | yoğun çiçek kümesi | ||
Botanic | head v. | (ağacın veya bitkinin) üst dallarını kesmek | ||
Botanic | head v. | üst sürgünlerini kesmek | ||
Botanic | head v. | baş vermek | ||
Agriculture | ||||
Agriculture | head n. | baş damıtma işleminde önden alınan baş mahsul | ||
Agriculture | head n. | tarla sulamada kullanılan su | ||
Agriculture | head n. | toprak akmasıyla sürüklenen materyal | ||
Agriculture | head v. | (ekinin) başlarını keserek biçmek | ||
Breeding | ||||
Breeding | head n. | geyiğin boynuzları | ||
Breeding | head n. | hayvan sayma birimi | ||
Education | ||||
Education | head n. | üniversite müdürü | ||
Education | head n. | üniversite binası müdürü | ||
Linguistics | ||||
Linguistics | head n. | baş sözcük | ||
Linguistics | head n. | tamlayan | ||
Geography | ||||
Geography | head n. | nehir kaynağı | ||
Geography | head n. | dere kaynağı | ||
Geography | head n. | dağlık burun | ||
Geography | head n. | sürülmemiş arazi | ||
Geography | head n. | doğal yükselti | ||
Geography | head n. | baraj | ||
Geography | head n. | set | ||
Geography | head n. | akıntı | ||
Geography | head v. | doğmak | ||
Geology | ||||
Geology | head n. | basınç yüksekliği | ||
Geology | head n. | büyük kristal kayaçların kırılmasının en zor olduğu pozisyon | ||
Military | ||||
Military | head n. | askeri düzenin önü | ||
Military | head n. | askeri alayın önü | ||
Hunting | ||||
Hunting | head v. | (tilkiyi) yolundan saptırmak | ||
Sport | ||||
Sport | head n. | at kafası | ||
Sport | head n. | zafere olan kıl payı mesafe | ||
Sport | head n. | (körling) kafa | ||
Sport | head n. | sıra | ||
Sport | head n. | tur | ||
Sport | head n. | round | ||
Music | ||||
Music | head n. | gitar kafası | ||
Music | head n. | telli enstrümanda tellerin sarılı olduğu akort etme bölgesi | ||
Music | head n. | flüt başı | ||
Music | head n. | notanın ucundaki oval kısım | ||
Photography | ||||
Photography | head n. | tripod başlığı | ||
Photography | head n. | agrandisör başlığı | ||
Printery | ||||
Printery | head n. | kitap başı | ||
Printery | head n. | sayfa başı | ||
Printery | head n. | kategori | ||
Printery | head n. | sayfa başı boşluğu | ||
Archaic | ||||
Archaic | head n. | toplu kuvvet | ||
Archaic | head n. | toplu kuvvet | ||
Engineering | ||||
Engineering | head n. | içten yanmalı cihazdaki kapalı silindir ucu | ||
Engineering | head n. | torna veya delme makinesindeki kesici alet(ler)in bulunduğu cihaz | ||
Slang | ||||
Slang | head n. | oral seks | ||
Slang | head n. | tuvalet | ||
Slang | head n. | fanatik | ||
Slang | head n. | hayran | ||
Slang | head adj. | uyuşturucular ile ilgili | ||
Slang | head adj. | uyuşturucu kullananlar ile ilgili | ||
Slang | head adj. | uyuşturuculara ait | ||
Slang | head adj. | uyuşturucu kullananlara ait | ||
Slang | head adj. | uyuşturucu kullananlar için | ||
Slang | head adj. | uyuşturucular için | ||
Slang | head adj. | uyuşturucu madde kullanım araçlarıyla ilgili |