|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
ancak |
hardly adv.
|
|
We had hardly arrived when Lucy started crying to go home.
Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
ancak |
barely adv.
|
|
The imagination is barely capable of understanding the consequences of another 60 years of a galloping HIV epidemic.
Hayal gücü, 60 yıl daha dörtnala giden bir HIV salgınının sonuçlarını anlamaya ancak yetiyor.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
ancak |
but conj.
|
|
I think that is very good, but I want to make two observations.
Bunun çok iyi olduğunu düşünüyorum ancak iki gözlemde bulunmak istiyorum.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
ancak |
simply adv.
|
|
That is simply not the case, however.
Ancak durum böyle değildir.
More Sentences
|
5 |
General |
ancak |
as late as adv.
|
|
The EU will not, however, be deciding upon its contribution to Johannesburg until as late as the July summit.
Ancak AB, Johannesburg'a yapacağı katkıya Temmuz zirvesine kadar karar vermeyecektir.
More Sentences
|
6 |
General |
ancak |
just adv.
|
|
He had just enough money to buy flowers.
Çiçek almaya anca yetecek parası vardı.
More Sentences
|
7 |
General |
ancak o zaman |
only then adv.
|
|
Only then will anything durable come of debates such as this one today.
Ancak o zaman bugünkü gibi tartışmalardan kalıcı bir sonuç çıkacaktır.
More Sentences
|
8 |
General |
ancak |
nonetheless adv.
|
|
However, I wish nonetheless to highlight the problem that exists with open coordination, namely the democratic deficit.
Ancak yine de açık koordinasyonda var olan sorunun, yani demokratik açığın altını çizmek istiyorum.
More Sentences
|
9 |
General |
Ancak |
however adv.
|
|
The first part of the exam was easy, however, the second part was challenging.
Sınavın ilk bölümü kolaydı, ancak ikinci bölüm zordu.
More Sentences
|
10 |
General |
ancak |
yet conj.
|
|
Russian culture is perhaps Russia’s greatest asset, and yet we know little about it.
Rus kültürü belki de Rusya'nın en büyük zenginliğidir, ancak biz bu kültür hakkında çok az şey biliyoruz.
More Sentences
|
11 |
General |
ancak |
only conj.
|
|
The much vaunted regime change can only be effective if there is support for it in the country itself.
Çok övünülen rejim değişikliği ancak ülke içinde destek bulursa etkili olabilir.
More Sentences
|
12 |
General |
ancak eğer |
but if conj.
|
|
Time is short, but if the will is there I am confident we can have a CFP fit for this century.
Zaman kısa, ancak eğer istek varsa bu yüzyıla uygun bir OBP'ye sahip olabileceğimize eminim.
More Sentences
|
13 |
General |
ancak |
however conj.
|
|
I am less optimistic about immigration policy, however.
Ancak göçmenlik politikası konusunda daha az iyimserim.
More Sentences
|
14 |
General |
ancak |
and conj.
|
|
We are all aware of this, and yet 2003 will be quite special.
Hepimiz bunun farkındayız, ancak 2003 yılı oldukça özel olacak.
More Sentences
|
Phrases |
|
15 |
Phrases |
ancak bu bile |
but even expr.
|
|
Its task was an unambitious one, but even that was too much for President Lukashenko.
Görevi iddiasız bir görevdi, ancak bu bile Başkan Lukashenko için çok fazlaydı.
More Sentences
|
16 |
Phrases |
ancak şimdi |
but now expr.
|
|
It was long overdue, but now that it has happened, it is hugely welcome.
Gecikmiş bir adımdı ancak şimdi gerçekleşmiş olması son derece memnuniyet verici.
More Sentences
|
17 |
Phrases |
ancak şimdi |
only now expr.
|
|
It is only now that conditions are in place which, despite everything, do have a prospect of success.
Ancak şimdi, her şeye rağmen başarıya ulaşma ihtimali olan koşullar mevcut.
More Sentences
|
Common Usage |
|
18 |
Common Usage |
ancak |
solely adv.
|
|
General |
|
19 |
General |
basit ancak en hayati gerçekler ve ilkeler |
bare bones n.
|
|
|
20 |
General |
çekici ancak tehlikeli şey |
enticement n.
|
|
21 |
General |
suyun yüzeyini ancak kıpırdatan çok hafif bir esinti |
cat's paw n.
|
|
22 |
General |
tasarım olarak bisiklete benzeyen ancak tekerlek yerine kayakları olan araç |
ski-bob n.
|
|
23 |
General |
aslında yapılmaması gereken ancak yapmaktan zevk alınan eylemler |
guilty pleasure n.
|
|
24 |
General |
ancak bir kişinin sığabileceği çekmece benzeri kompartmanlar halinde uyunacak yer |
capsule hotel n.
|
|
25 |
General |
sık aralarla ancak az miktarda besin alma |
nibbling n.
|
|
26 |
General |
hızla ancak sağlıksız biçimde kilo vermeyi hedefleyen diyet |
fad diet n.
|
|
27 |
General |
gerçekleşebilecek olan ancak gerçekleşmemiş olaylar |
ans n.
|
|
28 |
General |
yapılmaması gerektiğine inandığın ancak yapmaya devam edip içten içe pişmanlık duyduğun zevkler |
guilty pleasure n.
|
|
29 |
General |
ikincil ancak kendi özgü bir özelliği olan şey |
edge n.
|
|
30 |
General |
yıkanmış ancak kurutulup ütülenmemiş çamaşırlar |
bagwash n.
|
|
31 |
General |
belirsiz ancak yeterli miktar |
bait n.
|
|
32 |
General |
briçte eli güçlendiren ancak herhangi bir el değerlendirme yönteminde bahsedilmeyen kart |
filler n.
|
|
33 |
General |
bir ticari faaliyetten elde edilen ve üretim maliyetini ancak karşılayan gelir |
margent n.
|
|
34 |
General |
başlatılmış ancak tamamlanmamış bir proje |
work in progress n.
|
|
35 |
General |
basılmış ancak kesilip katlanmamış kitap sayfaları |
book n.
|
|
36 |
General |
rahatsız edici ancak zararsız şey |
hijinks n.
|
|
37 |
General |
doğru ancak hoş karşılanmayan açıklama |
home truth n.
|
|
38 |
General |
gösterişli ancak değersiz ıvır zıvır |
geegaw n.
|
|
39 |
General |
et tüketmeyen ancak balık tüketen kişi |
pescatarian n.
|
|
|
40 |
General |
et tüketmeyen ancak balık tüketen kişi |
pescetarian n.
|
|
41 |
General |
ancak masrafını karşılamak |
break even v.
|
|
42 |
General |
ancak geçmek (dar bir yerden) |
skin through v.
|
|
43 |
General |
etkileyici ancak aldatıcı bir nitelik vermek |
hoke v.
|
|
44 |
General |
yavaş ancak istikrarlı bir şekilde ilerlemek |
ooze v.
|
|
45 |
General |
ancak yetecek kadar |
bare adj.
|
|
46 |
General |
ancak özel seçilmiş bazı kişilere açık olan |
exclusive adj.
|
|
47 |
General |
görünüşte doğru ancak gerçekte yanlış olan |
specious adj.
|
|
48 |
General |
ancak ara sıra iyi olan |
spotty adj.
|
|
49 |
General |
ancak küçük bir grupça bilinen |
esoteric adj.
|
|
50 |
General |
ancak yer yer iyi olan |
spotty adj.
|
|
51 |
General |
okuyabilen ancak okumayı sevmeyen |
aliterate adj.
|
|
52 |
General |
gösterişli ancak değersiz ıvır zıvırlarla kaplı |
gewgawed adj.
|
|
53 |
General |
(beygir) ehlileştirilmiş ancak eğitilmemiş |
green adj.
|
|
54 |
General |
yeterli ancak kayda değer olmayan |
okay adj.
|
|
55 |
General |
katlanmış ancak bağlanmamış |
in sheets adj.
|
|
56 |
General |
belirli bir amaç doğrultusunda ancak düşünmeden sunulan |
incidental adj.
|
|
57 |
General |
ancak yeterli |
barely enough adj.
|
|
58 |
General |
birden fazla ancak belirsiz sayıda olan |
divers adj.
|
|
59 |
General |
ancak |
hard adv.
|
|
60 |
General |
ancak |
sole adv.
|
|
61 |
General |
ancak |
merely adv.
|
|
62 |
General |
ancak |
purely adv.
|
|
63 |
General |
ancak |
skin adv.
|
|
64 |
General |
ancak |
scarcely adv.
|
|
65 |
General |
ancak |
save that adv.
|
|
66 |
General |
ancak |
mere adv.
|
|
67 |
General |
ancak o vakit |
only at that time adv.
|
|
68 |
General |
ancak o zaman |
only when adv.
|
|
69 |
General |
ancak o zaman |
only at that time adv.
|
|
70 |
General |
ancak o vakit |
only when adv.
|
|
71 |
General |
ancak o vakit |
only then adv.
|
|
72 |
General |
ancak zaman içinde |
yet in time adv.
|
|
73 |
General |
ancak |
nevertheless adv.
|
|
74 |
General |
ancak |
at the same time adv.
|
|
75 |
General |
ancak büyük güçlükler çekerek |
ill adv.
|
|
76 |
General |
ancak |
soly adv.
|
|
77 |
General |
ancak |
save prep.
|
|
78 |
General |
-den olan ancak mezun olamayan |
ex prep.
|
|
79 |
General |
ancak |
sauf prep.
|
|
|
80 |
General |
ancak |
provided conj.
|
|
81 |
General |
için değil ancak … için |
not because ... but because conj.
|
|
82 |
General |
ancak |
providing conj.
|
|
83 |
General |
ancak hatta |
but even conj.
|
|
84 |
General |
ancak, her ne kadar |
however, although conj.
|
|
85 |
General |
ancak |
nevertheless conj.
|
|
86 |
General |
ancak |
on the other hand conj.
|
|
87 |
General |
ancak |
neverthelater [obsolete] conj.
|
|
88 |
General |
ancak |
bit [scotland] conj.
|
|
89 |
General |
ancak |
still conj.
|
|
90 |
General |
bir sigorta poliçesi onaylandığı ancak henüz tanzim edilmediği için koşullu olarak yapılan bir işlem |
wi (wheb issued) abrev.
|
|
91 |
General |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
jnd (just noticeable difference) abrev.
|
|
Phrases |
|
92 |
Phrases |
sağlam ancak kırılgan |
robust-yet-fragile adj.
|
|
93 |
Phrases |
(bir şeyden) ancak bu kadar uzak olabilir |
nothing could be further from (something) expr.
|
|
94 |
Phrases |
(bir şeyle) ancak bu kadar alakasız olabilir |
nothing could be further from (something) expr.
|
|
95 |
Phrases |
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra kontrol edilmedi |
dictated but not read expr.
|
|
96 |
Phrases |
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra düzeltme yapılmadı |
dictated but not read expr.
|
|
97 |
Phrases |
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) |
can but expr.
|
|
98 |
Phrases |
yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak) |
can but expr.
|
|
99 |
Phrases |
ancak şu şartla ki |
provided however that expr.
|
|
100 |
Phrases |
ancak |
nothing else expr.
|
|
101 |
Phrases |
ancak eğer...sa |
only if expr.
|
|
102 |
Phrases |
gelmeyi çok isterdim, ancak |
I would really like to come, but expr.
|
|
103 |
Phrases |
iyi ancak |
all very well but expr.
|
|
104 |
Phrases |
iyi ancak |
all well and good but expr.
|
|
105 |
Phrases |
o demek değildir ancak |
not but what expr.
|
|
106 |
Phrases |
size saygım sonsuz ancak |
with all due respect expr.
|
|
107 |
Phrases |
tamam ancak |
ok but expr.
|
|
108 |
Phrases |
tamam ancak |
okay but expr.
|
|
109 |
Phrases |
(ancak) bununla sınırlı olmamak üzere |
including but not limited to expr.
|
|
110 |
Phrases |
... dâhil, ancak bununla/bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla |
including, without limitation ... expr.
|
|
111 |
Phrases |
(ancak) bununla sınırlı kalmamak üzere |
including but not limited to expr.
|
|
112 |
Phrases |
nedenini ancak kendi bilir |
for reasons best known to himself (or herself) expr.
|
|
113 |
Phrases |
eğer … olursa, ancak bu olur |
if ever there was expr.
|
|
Proverb |
|
114 |
Proverb |
bir hırsızı ancak bir başka hırsız yakalar |
set a thief to catch a thief
|
|
115 |
Proverb |
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
young men may die but old men must die
|
|
116 |
Proverb |
tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür |
full independence is possible only through economic independence
|
|
117 |
Proverb |
ancak bir katır ailesini inkar eder |
none but a mule denies his family
|
|
118 |
Proverb |
dokuz terzi bir araya gelse ancak bir adam yapar/eder |
nine tailors make a man
|
|
119 |
Proverb |
bencillik insanı ancak küçültür |
a man wrapped up in himself makes a very small bundle
|
|
120 |
Proverb |
zorbanın/kabadayının gücü ancak kendinden zayıf olanlara yeter |
bully is always a coward
|
|
121 |
Proverb |
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
the young may die, but the old must die
|
|
Colloquial |
|
122 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
a diamond in the rough n.
|
|
123 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
a rough diamond n.
|
|
124 |
Colloquial |
aslen iyi ancak tavırları kibar ve zarif olmayan biri |
diamond in the rough n.
|
|
125 |
Colloquial |
kağıda dökülmüş ancak üzerinde düzenleme yapılmamış yazı |
spilled ink n.
|
|
126 |
Colloquial |
rahatlamak için söylenen ancak işe yaramayan şey |
cold comfort n.
|
|
127 |
Colloquial |
güzel ancak deneyimsiz kadın sunucu |
autocutie n.
|
|
128 |
Colloquial |
genel dinleyicinin ilgisini çekmeyen ancak hedef dinleyiciye mesajı ileten sözcük veya deyim |
dog whistle n.
|
|
129 |
Colloquial |
ancak küçük bir grupça bilinen |
theological adj.
|
|
130 |
Colloquial |
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) |
gray-wave adj.
|
|
131 |
Colloquial |
kar potansiyeli olan ancak yatırımcı yaşlanmadan önce beklentileri karşılaması mümkün olmayan (şirket, yatırım) |
grey-wave adj.
|
|
132 |
Colloquial |
eski kafalı ancak eğlenceli yaşlı erkekler için kullanılan samimi bir hitap şekli |
old codger interj.
|
|
133 |
Colloquial |
ancak bu kadar (bir şey) olunabilir! |
how (something) can you be? expr.
|
|
134 |
Colloquial |
(ancak) rüyanda görürsün |
dream on expr.
|
|
135 |
Colloquial |
ancak rüyanda görürsün |
don't you wish expr.
|
|
136 |
Colloquial |
ancak sonra (… olduğunu görmek) |
only to (do something) expr.
|
|
137 |
Colloquial |
(biri) ancak rüyasında görür |
in (one's) dreams expr.
|
|
138 |
Colloquial |
ancak rüyanda görürsün! |
in your dreams! expr.
|
|
139 |
Colloquial |
(ancak) tanrı/allah bilir |
lord (only) knows (what, where, why) expr.
|
|
140 |
Colloquial |
ancak evet derse rızası vardır |
yes means yes expr.
|
|
141 |
Colloquial |
eğer (bir şey) olursa, ancak bu olur |
if ever there was (something) expr.
|
|
Idioms |
|
142 |
Idioms |
ancak ahmakları yakalayacak tuzak |
springes to catch woodcocks n.
|
|
143 |
Idioms |
kendisini bilgili gibi gösteren ancak cahil olan kimse |
a piss-artist n.
|
|
144 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
the men in grey suits n.
|
|
145 |
Idioms |
vadedilen ancak gerçekleşmeyecek olan söz |
jam tomorrow n.
|
|
146 |
Idioms |
(geçmişte) olabilecek olanlar (ancak olmayanlar) |
might-have-beens n.
|
|
147 |
Idioms |
pahalı ancak kullanımsız şey, bina, proje |
a white elephant n.
|
|
148 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
grey suits n.
|
|
149 |
Idioms |
siyaset ve ticarette çok büyük gücü ve etkisi olan ancak halkın tanımadığı perde arkasındakiler |
the men in gray suits n.
|
|
150 |
Idioms |
önce/ancak ölüsü/cenazesi çıkmak |
be carried out feet first v.
|
|
151 |
Idioms |
kazandığıyla ancak karnını doyurmak |
live from hand to mouth v.
|
|
152 |
Idioms |
(bir şeyi ancak ve uzun uğraşlardan sonra) kabul ettirmek |
squeak something through v.
|
|
153 |
Idioms |
ancak cehennem donduğunda olmak |
be the day hell freezes over v.
|
|
154 |
Idioms |
ancak geçimini sağlayacak eserler üretmek |
boil the pot v.
|
|
155 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross a bridge when one comes to it v.
|
|
156 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross abridge when you come to it v.
|
|
157 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross your bridges when you come to them v.
|
|
158 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) comes to it v.
|
|
159 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) gets there v.
|
|
160 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when (one) gets to it v.
|
|
161 |
Idioms |
sorunlarla ancak ortaya çıktığında uğraşmak |
cross that bridge when one comes to it v.
|
|
162 |
Idioms |
uzakta ancak görülebilen |
in the offing adj.
|
|
163 |
Idioms |
ancak |
by the skin of the/one's teeth adv.
|
|
164 |
Idioms |
ancak senin gibi birisi bu imkansız işi başarabilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
165 |
Idioms |
ancak sizin gibi bir politikacı/yönetici böyle zor bir işin üstesinden gelebilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
166 |
Idioms |
ancak sizin gibi bir politikacı/yönetici böyle tabu olarak görünen bir işi yapabilirdi |
only nixon could go to china expr.
|
|
167 |
Idioms |
bir hırsızı ancak bir başka hırsız yakalar |
it takes a thief to catch a thief expr.
|
|
168 |
Idioms |
ancak |
by the skin of one's teeth expr.
|
|
169 |
Idioms |
bir şeyi ancak istediğinde yapmak |
when the spirit moves you expr.
|
|
170 |
Idioms |
bir şeyi ancak istediğinde yapmak |
as the spirit moves you expr.
|
|
171 |
Idioms |
sinek küçüktür ancak mide bulandırır |
fly in the ointment expr.
|
|
172 |
Idioms |
kendi değil ancak bir başkası aracılığıyla |
at one remove expr.
|
|
173 |
Idioms |
ancak o (kadın) azimle devam etti |
nevertheless, she persisted expr.
|
|
174 |
Idioms |
ancak geçinerek |
(from) hand to mouth expr.
|
|
175 |
Idioms |
(ancak) zaman gösterir/gösterecek |
(only) time will tell expr.
|
|
176 |
Idioms |
(ancak) zaman gösterir/gösterecek |
time (alone) will tell expr.
|
|
177 |
Idioms |
ancak |
by the skin of teeth expr.
|
|
178 |
Idioms |
ancak |
by the skin of your teeth expr.
|
|
179 |
Idioms |
çizgiyi ancak aşmış |
over the line expr.
|
|
180 |
Idioms |
ancak |
skin of your teeth expr.
|
|
Speaking |
|
181 |
Speaking |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find her expr.
|
|
182 |
Speaking |
arkadaşımı arıyorum ancak onu bulamıyorum |
I'm looking for my friend but I can't find him expr.
|
|
183 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the only way to do something expr.
|
|
184 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the best possible way expr.
|
|
185 |
Speaking |
ancak bu şekilde (olur) |
this is the only possible way expr.
|
|
186 |
Speaking |
bir baba doğum sırasında ancak bu kadarını yapabilir |
a father can only do so much at the birth expr.
|
|
187 |
Speaking |
çok isterdim ancak yapamam |
I would love to but I can't expr.
|
|
188 |
Speaking |
doğum sırasında babanın elinden ancak bu kadarı gelir |
a father can only do so much at the birth expr.
|
|
189 |
Speaking |
her şeyi denedik ancak tedaviye cevap vermedi |
despite all our efforts she/he failed to respond expr.
|
|
190 |
Speaking |
nasıl olduğunu ancak allah bilir |
the lord knows how expr.
|
|
191 |
Speaking |
muhtemel ancak olacağını/gerçekleşeceğini sanmıyorum |
possible, but not likely expr.
|
|
192 |
Speaking |
seni üzmek istemem, ancak |
I don't want to upset you, but expr.
|
|
193 |
Speaking |
söyleyecek çok şeyim var ancak çok uzaktasın |
I have so much to say but you're so far away expr.
|
|
194 |
Speaking |
tabi ki, burada birkaç arkadaşım var, ancak gerçek bir arkadaşım yok |
of course, I have a few friends here, but I don't have a true friend expr.
|
|
Chat Usage |
|
195 |
Chat Usage |
ancak öte yandan |
botoh (but on the other hand) abrev.
|
|
Trade/Economic |
|
196 |
Trade/Economic |
ancak yaşamı sürdürmeye yetecek gelir düzeyi |
subsistence level n.
|
|
197 |
Trade/Economic |
ancak bir başka proje ile birlikte gerçekleştirilebilen proje |
contingent projects n.
|
|
198 |
Trade/Economic |
döviz alıcısı ile satıcısı arasında aracılık yaparak anlaşmalarını sağlamaya çalışan ancak anlaşmaya kendisi taraf olmayan kişi veya firma |
foreign exchange broker n.
|
|
199 |
Trade/Economic |
envanterde görünen ancak stokta kalmamış bir ürünü ürün mağazaya geldiğinde müşteriye aynı fiyattan satmayı taahhüt eden mağaza onaylı kupon veya çek |
rain check n.
|
|
200 |
Trade/Economic |
envanterde görünen ancak stokta kalmamış bir ürünü ürün mağazaya geldiğinde müşteriye aynı fiyattan satmayı taahhüt eden mağaza onaylı kupon veya çek |
raincheck n.
|
|
201 |
Trade/Economic |
gemi ancak bu süre içinde para cezası ödemez |
lay days n.
|
|
202 |
Trade/Economic |
faizlerin arttığı ancak yeteri kadar yükselmediği dolayısıyla krediye aşırı talebin bulunduğu bir ortamda bazı insanların cari faiz oranından ödünç alacak fon bulamamaları dolayısıyla bir tür kredi dağıtımı durumunun ortaya çıkması |
credit crunch n.
|
|
203 |
Trade/Economic |
kişi başına gelirin ancak temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasına yetecek bir düzeyin bile altına düşmesi durumu |
absolute poverty n.
|
|
204 |
Trade/Economic |
maksadı belirli ancak ürün bazında detaylandırılmayan ve çıkacak ihtiyaca göre verilen sipariş |
blanket purchase order n.
|
|
205 |
Trade/Economic |
maksadı belirli ancak ürün bazında detaylandırılmayan ve çıkacak ihtiyaca göre verilen sipariş |
blanket order n.
|
|
206 |
Trade/Economic |
sipariş verilmiş ancak henüz gönderilmemiş stok ürün |
stock on order n.
|
|
207 |
Trade/Economic |
şirketin başkalarına devrinin ancak hisse senetleri sahiplerinin çoğunluk onayı ile yapılabileceği hükmü |
shark repellent n.
|
|
208 |
Trade/Economic |
üçüncü şahıslar tarafından elinde bulunan ancak risk ve menfaatleri şirkete ait olan mallar ve kıymetler |
goods and values held by third parties in their name but at risk to and for the benefit of the enterprise n.
|
|
209 |
Trade/Economic |
üçüncü bir şahsa tevdi edilen ve ancak belirli şartların yerine gelmesi halinde geçerli olacak bir taahhütname |
escrow n.
|
|
210 |
Trade/Economic |
gümüş olarak basılan ancak yüksek oranda baz metal içeren madeni paralar |
black money [obsolete] n.
|
|
211 |
Trade/Economic |
ancak başlangıç yatırımı yapıldıktan sonra erişilebilir olan opsiyonel yatırım fırsatlarının değeri |
optionality n.
|
|
212 |
Trade/Economic |
ancak kendi masrafını çıkarmak |
wash its face v.
|
|
213 |
Trade/Economic |
ancak kendi masraflarını karşılamak |
wash its face v.
|
|
214 |
Trade/Economic |
fiyatta anlaşılmış ancak sözleşme henüz imzalanmamış |
sold subject to contract (sstc) adj.
|
|
Law |
|
215 |
Law |
bir karineye dayanan ancak temelde mevcut olmayan yasal hak |
colour of law n.
|
|
216 |
Law |
bir mülkü o mülkün sahibinin izniyle kullanan ancak söz konusu mülk üzerinde herhangi bir yasal hakka sahip olmayan kimse |
bare licensee n.
|
|
217 |
Law |
eski roma'da hukuksal olarak toprağa bağlı olan ancak alınıp satılamayan bir tür köle-köylü |
colonate n.
|
|
218 |
Law |
sanığın ancak kefalet yolu ile tahliye edilebildiği dava |
bailable action n.
|
|
219 |
Law |
taraflarının iyi niyetle imzaladıkları ancak hukuken geçersiz olan evlilik |
putative marriage n.
|
|
220 |
Law |
yazılı ancak imzasız itirafname |
simple confession n.
|
|
221 |
Law |
yazılı ancak mühürsüz akit |
simple contract n.
|
|
222 |
Law |
çıplak gözle tespit edilemeyip ancak toz veya dumanla görünür hale gelen, kimlik tespiti için kullanılan parmak izi |
latent n.
|
|
223 |
Law |
otokopili olmayan ancak mühürlü olup genellikle birden fazla nüsha halindeki belge |
indent n.
|
|
Politics |
|
224 |
Politics |
devletlerin fiilen birbirine saldırmadığ ancak uzaktan yürüttüğü savaş türü |
proxy war n.
|
|
225 |
Politics |
tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür |
full independence can be achieved only through economic independence n.
|
|
226 |
Politics |
üye devletlerin birlik oluşturduğu ancak iç işlerinde bağımsız kaldıkları bir hükümet şekli |
state n.
|
|
227 |
Politics |
birleşik krallık'ın bir parçasını oluşturmayan ancak hakimiyeti altında bulunan on dört bağlı toprak |
uk overseas territory n.
|
|
228 |
Politics |
bir devlet içinde sözde özerkliğe sahip ancak ekonomik açıdan bağımlı ve güçten yoksun etnik bölge |
bantustan n.
|
|
229 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
democratic front for the liberation of palestine n.
|
|
230 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
popular democratic front for the liberation of palestine n.
|
|
231 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
dflp (democratic front for the liberation of palestine) abrev.
|
|
232 |
Politics |
filistin'in ideallerine ancak devrimle ulaşabileceğini savunan marksist-leninist bir grup |
pdflp (popular democratic front for the liberation of palestine) abrev.
|
|
Industry |
|
233 |
Industry |
üretim maliyetini ancak karşılayabilen ürünler üreten veya üretebilen girişimlerle ilişkili |
marginal adj.
|
|
Insurance |
|
234 |
Insurance |
meydana gelmiş ancak bildirilmemiş |
incurred but not reported adj.
|
|
Media |
|
235 |
Media |
film, dizi veya kitap benzeri eserlerde lgbtq+ topluluğu ile özdeşleştirilen davranışlarda bulunan ancak bu topluluğa ait olduğu açık olarak söylenmeyen karakterlerin kullanılması |
queerbaiting n.
|
|
236 |
Media |
haber veya belgesel formatında olan ancak sayfanın veya ekranın bir köşesinde reklam ibaresinin bulunduğu reklam türü |
advertorial n.
|
|
237 |
Media |
film, dizi veya kitap benzeri eserlerde lgbtq+ topluluğu ile özdeşleştirilen davranışlarda bulunan ancak bu topluluğa ait olduğu açık olarak söylenmeyen karakterlerin kullanılması |
queerbait n.
|
|
Technical |
|
238 |
Technical |
kanatlarını sallayarak uçmak üzere tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
orthopter n.
|
|
239 |
Technical |
pişirilmiş ancak sırlanmamış kil |
biscuit n.
|
|
240 |
Technical |
fırınlanmış ancak sırlanmamış çömlek işi |
biscuit ware n.
|
|
241 |
Technical |
sırlanmış ancak henüz fırınlanmamış çanak çömlek |
glostware n.
|
|
242 |
Technical |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
difference limen n.
|
|
243 |
Technical |
ancak fark edilebilir düzeydeki fark |
difference threshold n.
|
|
Computer |
|
244 |
Computer |
ancak algılanabilen fark |
just discernible difference n.
|
|
245 |
Computer |
ancak sezilebilen ayrım |
just discernible difference n.
|
|
246 |
Computer |
herhangi bir faydaları olmayan ancak kullanıcıya virüslere karşı en iyi korumayı vadeden yazılımlar |
scareware n.
|
|
247 |
Computer |
tanıtımı yapılmış ancak henüz piyasaya sunulmamış yazılım ya da donanım |
vapourware n.
|
|
248 |
Computer |
tanıtımı yapılmış ancak henüz piyasaya sunulmamış yazılım |
vaporware n.
|
|
249 |
Computer |
küçük ancak fark edilebilir etki |
delta n.
|
|
250 |
Computer |
yazılabilen ancak okunamayan |
write-only adj.
|
|
251 |
Computer |
(programlama dilinde) ancak |
if conj.
|
|
252 |
Computer |
hücrelerle taşı ancak boyutlandırma |
move but don't size with cells expr.
|
|
253 |
Computer |
kilitle ancak kaydetme |
lock but don't save expr.
|
|
Telecom |
|
254 |
Telecom |
zayıf ancak tehlikeli akım |
sneak current n.
|
|
Electric |
|
255 |
Electric |
dayanıklı ancak hafif yalıtımlı bakır tel |
office wire n.
|
|
Woodworking |
|
256 |
Woodworking |
temizlenmiş ancak boyanmamış (ağaç işi) |
bright adj.
|
|
Dyeing |
|
257 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine red toner n.
|
|
258 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine red n.
|
|
259 |
Dyeing |
paranitranilin kırmızısı ile ilgili ancak daha kalıcı kırmızı organik pigment |
toluidine toner n.
|
|
Automotive |
|
260 |
Automotive |
dış görünüşü kötü ancak performansı mükemmel olan araç |
sleeper n.
|
|
261 |
Automotive |
dış görünüşü kötü ancak performansı mükemmel olan araç |
q-car n.
|
|
Aeronautic |
|
262 |
Aeronautic |
kanatlarını çırparak uçması tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
ornithopter n.
|
|
263 |
Aeronautic |
kanatlarını çırparak uçması tasarlanmış ancak uçuş denemeleri yapılmamış bir uçak |
orthopter n.
|
|
Marine |
|
264 |
Marine |
suyun ancak yüzeyini kıpırdatacak kadar hafif esinti |
cat's-paw n.
|
|
265 |
Marine |
suyun ancak yüzeyini kıpırdatacak kadar hafif esinti |
cats-paw n.
|
|
Medical |
|
266 |
Medical |
tek başına antikor yapımını uyarma niteliği taşımayan, ancak bir proteine bağlandığında bu özelliği göstererek kendisine karşı oluşan antikorla birleşebilen molekül |
hapten n.
|
|
267 |
Medical |
hastalığa neden olan etkene benzer ancak onunla aynı olmayan bir etkenin kullanıldığı tedavi yöntemi |
homoeotherapy n.
|
|
268 |
Medical |
penisilin-g'ye benzer faaliyet gösteren ancak g'den farklı elde edilen penisilin türü |
penicillin o n.
|
|
269 |
Medical |
abd gıda ve ilaç idaresi tarafından genel kullanım için onaylanmamış ancak klinik deneyleri devam eden bir ilaç veya tıbbi prosedürle ilgili |
investigational adj.
|
|
270 |
Medical |
abd gıda ve ilaç idaresi tarafından genel kullanım için onaylanmamış ancak klinik deneyleri devam eden bir ilaç veya tıbbi prosedür olan |
investigational adj.
|
|
Psychology |
|
271 |
Psychology |
ancak farkedilebilir fark |
just-noticeable difference n.
|
|
272 |
Psychology |
eski olayları hatırlamak ancak yenilerini unutma durumu |
ecmnesia n.
|
|
273 |
Psychology |
akıcı ancak anlamsız konuşma ile karakterize edilen afazi |
sensory aphasia n.
|
|
Pathology |
|
274 |
Pathology |
semptomların düzenli aralıklarla geçici olarak azaldığı, ancak tamamen durmadığı bir ateş |
remittent fever n.
|
|
Pharmaceutics |
|
275 |
Pharmaceutics |
eskiden yatıştırıcı ve hipnotik olarak kullanılan, ancak fetüs gelişiminde anormalliklere neden olduğu tespit edildiğinde piyasadan çekilmiş sentetik bir ilaç |
thalidomide n.
|
|
276 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
tylenol® n.
|
|
277 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
phenaphen® n.
|
|
278 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
panadol® n.
|
|
279 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
datril® n.
|
|
280 |
Pharmaceutics |
iltihap tedavisinde kullanılmayan ancak hafif ağrı kesici olarak kullanılan analjezik bir ilaç |
anacin iii® n.
|
|
Optics |
|
281 |
Optics |
iki farklı ancak ilişkili uyarıcının uzay ve/veya zamanda birbirine yakın bir şekilde gösterildiğinde gerçekte olduklarından daha farklı algılanmaları |
contrast n.
|
|
Printing |
|
282 |
Printing |
fon kartonuna benzeyen ancak daha hafif kuşe karton |
thick china n.
|
|
283 |
Printing |
kağıtla aynı bileşime sahip ancak daha kalın malzeme |
board n.
|
|
284 |
Printing |
üzerinde kabartma tasarımı yapılan sert ancak dövülebilir madde |
ground n.
|
|
Food Engineering |
|
285 |
Food Engineering |
normal kasap bıçağıyla alınmayan ancak bazı mekanik yöntemlerle alınan et |
mechanically recovered meat n.
|
|
286 |
Food Engineering |
kullanılabilir ancak kalitesiz (sığır eti) |
utility-grade adj.
|
|
Gastronomy |
|
287 |
Gastronomy |
domuz kanından yapılan sosise benzeyen ancak domuz kanı içeremeyen bir tür sosis |
white pudding [uk] n.
|
|
Math |
|
288 |
Math |
bir alan denklemini matematiksel anlamda daha kullanışlı hale getirmek için içerisinde tanımlanan ancak gözlemlenebilir fiziksel sonuçları olmayan fonksiyon |
gauge n.
|
|
289 |
Math |
(aslında var olmayan ancak) sonsuzdaki sınırlar dahil edilince var kabul edilen |
ideal adj.
|
|
290 |
Math |
ancak ve ancak |
iff (if and only if) conj.
|
|
291 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only if (iff) expr.
|
|
292 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only if expr.
|
|
293 |
Math |
ancak ve ancak |
if and only expr.
|
|
Logic |
|
294 |
Logic |
olası ancak kanıtlanmamış |
moral adj.
|
|
295 |
Logic |
teorik olarak mümkün ancak ispatlanmamış bir şekilde |
hypothetically adv.
|
|
Physics |
|
296 |
Physics |
eskiden manyetizma fenomenini açıklamak için var olduğu kabul edilen ancak günümüzde geçerliliğini yitirmiş varsayımsal bir sıvı |
magnetic fluid n.
|
|
297 |
Physics |
düşük gerilim altında akan, ancak daha yüksek gerilim ve basınçlar altında kırılan newton tipi olmayan bir sıvı |
flubber n.
|
|
298 |
Physics |
kısa ancak yoğun bir gama patlaması veya x radyasyonu yayan astrofizik nesnesi |
burster n.
|
|
Chemistry |
|
299 |
Chemistry |
laktamlara benzeyen ancak imido tipinde olan bir anhidrit serisi |
lactim n.
|
|
300 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
triiodothyronine n.
|
|
301 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
liothyronine n.
|
|
302 |
Chemistry |
tiroksine benzeyen ancak molekül başına bir adet daha az iyot atomu olan amino asit |
tri-iodothyronine n.
|
|
303 |
Chemistry |
ancak mikroskop yardımı ile görülebilen aşırı küçük kristal |
microcrystal n.
|
|
304 |
Chemistry |
eskiden önantik asitte bulunduğu varsayılan ancak günümüzde heptil ile özdeş olduğu bilinen bir hidrokarbon radikali |
oenanthyl n.
|
|
Biology |
|
305 |
Biology |
bir hayvanın üzerinde yaşayan ancak asalak olmayan organizma |
epizoite n.
|
|
306 |
Biology |
asidik veya bazik boyalarla çok veya tamamen boyanmayan, ancak nötr boyalarla kolayca boyanabilen (hücre) |
neutrophilic adj.
|
|
307 |
Biology |
aynı işlevi gören ancak farklı evrim kökenli olan |
analogous adj.
|
|
Marine Biology |
|
308 |
Marine Biology |
sırt ipliği bulunan, ancak kafatası veya omurları olmayan uzun gövdeli bir kum canlısı |
lancelet (amphioxus) n.
|
|
309 |
Marine Biology |
çiçeklere benzeyen ancak ağız dokunaçları olan deniz polipleri |
anemone n.
|
|
310 |
Marine Biology |
çiçeklere benzeyen ancak ağız dokunaçları olan deniz polipleri |
sea anemone n.
|
|
Astronomy |
|
311 |
Astronomy |
(küçük çaplı ancak sürekli) yıldız kayması |
stardrift n.
|
|
312 |
Astronomy |
(küçük çaplı ancak sürekli) yıldız hareketi |
stardrift n.
|
|
Zoology |
|
313 |
Zoology |
saimiri cinsine benzeyen, ancak başı daha ön tarafta ve kuyruğu kalın olan küçük bir güney amerika maymunu |
teetee (callicebus) n.
|
|
314 |
Zoology |
saimiri cinsine benzeyen, ancak başı daha ön tarafta ve kuyruğu kalın olan küçük bir güney amerika maymunu |
titi n.
|
|
315 |
Zoology |
bir kurbağaya benzeyen ancak karada daha çok vakit geçiren ve derisi nispeten daha kuru olan kuyruksuz amfibi |
true toad n.
|
|
Botanic |
|
316 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulasan (nephelium mutabile) n.
|
|
317 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulassan n.
|
|
318 |
Botanic |
meyveleri rambutan meyvesine benzeyen ancak daha tatlı bir doğu hindistan meyve ağacı |
pulasan tree n.
|
|
319 |
Botanic |
kuzey amerika'ya özgü dikenli marulu andıran ancak dikenleri olmayan bir bitki |
trumpet milkweed n.
|
|
320 |
Botanic |
kuzey amerika'ya özgü dikenli marulu andıran ancak dikenleri olmayan bir bitki |
wild lettuce n.
|
|
321 |
Botanic |
bir bitkinin üzerinde yaşayan ancak parazit olmayan bitki |
epiphyte n.
|
|
322 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
betula fontinalis n.
|
|
323 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
mountain birch n.
|
|
324 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
swamp birch n.
|
|
325 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
water birch n.
|
|
326 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
western birch n.
|
|
327 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
western paper birch n.
|
|
328 |
Botanic |
gölgede de büyüyebilen ancak güneşte daha fazla gelişen bitki |
heliosciophyte n.
|
|
329 |
Botanic |
kağıt huşa benzeyen ancak kabuğu kahverengi olan batı abd'ye özgü bir huş ağacı |
gray birch n.
|
|
Breeding |
|
330 |
Breeding |
(evcil hayvan) ıslah edilmiş ancak safkan olmayan |
grade adj.
|
|
Tobacco |
|
331 |
Tobacco |
satışı ab'de yasak olan ancak norveç ve isveç'te kullanılan gittikçe popülaritesi abd'de artan ve sigara içimini azalttığı iddia edilen isveç menşeli nemli tütün tozu |
snus n.
|
|
Forestry |
|
332 |
Forestry |
yumuşak ve hafif ancak dayanıklı hıyar ağacı odunu |
yellow poplar n.
|
|
Social Sciences |
|
333 |
Social Sciences |
çok fazla miktarda ancak yüzeysel bilgilere sahip olan internet kullanıcıları |
pancake people n.
|
|
334 |
Social Sciences |
doğumda kadın olarak atanmış ancak cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi maskülen olan cinsel kimlik |
transmasculine n.
|
|
335 |
Social Sciences |
doğumda erkek olarak atanmış ancak cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi feminen olan cinsel kimlik |
transfeminine n.
|
|
336 |
Social Sciences |
insanların farklı ancak eşit olduğunu savunan teori |
intersectionality theory n.
|
|
337 |
Social Sciences |
insanların farklı ancak eşit olduğunu savunan teori |
intersectional theory n.
|
|
Literature |
|
338 |
Literature |
hikayede anlatılan konunun bağlamına uymayan ancak hikayenin başka bir yöne gitmesini sağlayan olay veya durum |
plot convenience n.
|
|
339 |
Literature |
kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri |
fictionalization n.
|
|
340 |
Literature |
kısmen veya tamamen gerçeklere dayanan ancak kurguymuş gibi yazılan edebiyat eseri |
fictionalisation n.
|
|
341 |
Literature |
genç erkekleri hedef alan, ancak cinsiyet veya yaştan bağımsız olarak herkes tarafından beğenilebilecek anime türü |
shounen anime n.
|
|
342 |
Literature |
ancak |
ne'ertheless adv.
|
|
Linguistics |
|
343 |
Linguistics |
aynı biçimde söylenen ancak farklı anlamları olan |
heteronym n.
|
|
344 |
Linguistics |
aynı gibi görünen ancak farklı anlamları olan ayrı dillerdeki iki kelime |
false friend n.
|
|
345 |
Linguistics |
dil bilgisi kurallarına göre gerekli olan, ancak belirtilmediğinde anlaşılabilirliği etkilemeyecek bir kelimeyi düşürmek |
ellipse v.
|
|
346 |
Linguistics |
(harf) okunmayan ancak önden gelen sesli harfi vurgulayan |
servile adj.
|
|
History |
|
347 |
History |
eskiden ingiltere'de ürün üzerinden %10 oranında alınan (ancak toprak sahibine yansıyan) bir çeşit vergi |
tythe n.
|
|
348 |
History |
eskiden ingiltere'de ürün üzerinden %10 oranında alınan (ancak toprak sahibine yansıyan) bir çeşit vergi |
tithes n.
|
|
349 |
History |
vietnam savaşı'nda güneydoğu asya üzerinde biyolojik silah olarak kullanıldığı düşünülen ancak sonradan polen yüklü arı dışkısı olduğu anlaşılan sarı renkli toz formda bir madde |
yellow rain n.
|
|
Archaeology |
|
350 |
Archaeology |
gergedanlarla ilişkili ancak boynuzsuz olan ve köpek dişleri kavisli dişlere dönüşmüş bir hayvan cinsi |
amynodon n.
|
|
Religious |
|
351 |
Religious |
insanların iflah olması için ancak sınırlı miktarda süre olduğu inancı |
terminism n.
|
|
352 |
Religious |
insanların iflah olması için ancak sınırlı miktarda süre olduğunu savunan kimse |
terminist n.
|
|
353 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniat church n.
|
|
354 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniate church n.
|
|
355 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniat n.
|
|
356 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniate n.
|
|
357 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi mensubu |
uniate christian n.
|
|
358 |
Religious |
kendi ayin biçimlerini ve dillerini koruyan ancak papa'nın otoritesini kabul eden doğu katolik kilisesi |
uniatism n.
|
|
359 |
Religious |
anglikan veya protestan episkopal kilisesi'nde rahip olmayan ancak vaaz verme yetkisi olan kimse |
lay reader n.
|
|
360 |
Religious |
(anglikan kilisesi'nde) dinin etkilenebileceği tüm bilgilerin zorunlu olarak hristiyan inancının temel gerçeklerini tekrardan doğruladığı ancak bunların çağdaş koşullara uygun bir dilde yeniden ifade edilmesi gerektiği görüşü |
modernism n.
|
|
Philosophy |
|
361 |
Philosophy |
toplumun işlevinin ancak canlı organizmaların doğasıyla kurulacak analoji ile anlaşılabileceğini öne süren görüş |
organic analogy n.
|
|
362 |
Philosophy |
vücudu fonksiyonlarına bilincin eşlik ettiği ancak bilinç tarafından kontrol edilmeyen bir makine olarak ele alan bir teori |
automatism n.
|
|
363 |
Philosophy |
aydınlanmanın ancak doğrudan sezgisel kavrayış ile mümkün olduğunu öne süren budist öğreti |
zen n.
|
|
364 |
Philosophy |
aydınlanmanın ancak doğrudan sezgisel kavrayış ile mümkün olduğunu öne süren budist öğreti |
zen buddhism n.
|
|
365 |
Philosophy |
ancak ihtimalin hakikatle olan ilişkisi ölçüsünde biçimle bağdaşan şey |
matter n.
|
|
366 |
Philosophy |
insanların kendi yarattıkları şeylere sahip olduğunu ancak doğadaki nesnelerin herkese ait olduğunu kabul eden bir doktrin |
geonomics n.
|
|
367 |
Philosophy |
iyinin ne olduğunun ancak duyuların doyumu ile değerlendirilebileceği görüşü |
sensationalist n.
|
|
368 |
Philosophy |
ancak ve ancak |
all and only expr.
|
|
Environment |
|
369 |
Environment |
avrupa’da yoğunlaşmamış ancak koruma statüleri olumsuz olan türler |
species not concentrated in europe but with an unfavourable conservation status n.
|
|
370 |
Environment |
toprakta bulunan, ancak bitkiler tarafından emilip kullanılamayan su |
echard n.
|
|
Geography |
|
371 |
Geography |
güney afrika'da yüzölçümü bakımından en büyük ancak en seyrek nüfuslu bölge |
northern cape n.
|
|
372 |
Geography |
(yanardağ) sönmemiş ancak gayri faal |
dormant adj.
|
|
Geology |
|
373 |
Geology |
ancak mikroskopla incelenebilen yapı ve organizmaları araştıran jeoloji dalı |
micro-geology n.
|
|
374 |
Geology |
demir ve magnezyum yönünden zengin ancak silika miktarı az |
ultrabasic adj.
|
|
375 |
Geology |
ancak mikroskopla incelenebilen yapı ve organizmaları araştıran jeoloji dalına ait veya ilişkin |
micro-geological adj.
|
|
376 |
Geology |
patlamayan ancak sönmemiş (volkan) |
inactive adj.
|
|
Military |
|
377 |
Military |
ortaya çok sayıda nötron çıkartan, ancak az miktarda infilak eden ve böylece bir çok canlıyı öldüren, ancak binalara zarar vermeyen nükleer bomba |
neutron bomb n.
|
|
378 |
Military |
belirli bir bölgede (akdeniz, karadeniz vb.) hareket kabiliyeti yüksek ancak açık denizlere uygun olmayan donanma |
green-water navy n.
|
|
379 |
Military |
esas infilak veya propulsiyon ünitesini istenmeden aktive etmeyi önleyip ancak uygun uyarıcıyı aldıktan sonra aktive eden iki fonksiyonlu bir cihaz |
safety and arming mechanism n.
|
|
Hunting |
|
380 |
Hunting |
boyu ancak aldığı darbeyle kovan kapsülüne vuracak şekilde yapılmış iğne |
floating firing pin n.
|
|
Sport |
|
381 |
Sport |
(golf) topa deliğin kenarına değecek ancak içine girmeyecek şekilde vurmak |
lip v.
|
|
382 |
Sport |
daha heyecanlı ancak daha az düzenli ve daha tehlikeli olan |
off-piste adj.
|
|
Basketball |
|
383 |
Basketball |
ancak tanrının yardımı ile sayı olabilecek atış |
hail mary n.
|
|
384 |
Basketball |
çok uzun boylu olmayan ancak son derece hareketli olup iyi sıçrayan ve sayı üreten oyuncu |
swingman n.
|
|
Art |
|
385 |
Art |
üçboyutlu ancak perspektifsiz resim |
axonometric n.
|
|
386 |
Art |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
bas-relief n.
|
|
Music |
|
387 |
Music |
tubaya benzeyen ancak daha yüksek perdeli ses veren bir pirinç enstrüman |
euphonium n.
|
|
388 |
Music |
allegretto'dan daha yavaş ancak andante'den daha hızlı olan bir tempoda olan |
moderato adj.
|
|
Cinema |
|
389 |
Cinema |
filmin rol listesinde ismi geçmeyen ancak filmde rol almış oyuncu |
uncredited n.
|
|
Photography |
|
390 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
bas-relief n.
|
|
391 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso relievo n.
|
|
392 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso rilievo n.
|
|
393 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso-relievo n.
|
|
394 |
Photography |
görüntünün pozitif ve negatif filmlerinin birbirine yapışık ancak biraz kaymış halde basıldığı bir fotoğraf baskısı |
basso-rilievo n.
|
|
Printery |
|
395 |
Printery |
metindeki büyük harflerden belirgin şekilde daha büyük olan ancak altı aynı satırda hizalanan harf veya karakter |
cockup n.
|
|
Reptiles |
|
396 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
asp (vipera aspis) n.
|
|
397 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
asp viper n.
|
|
398 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
european asp n.
|
|
399 |
Reptiles |
güney avrupa'da bulunan, engereğe benzeyen ancak engerekten daha küçük bir yılan |
aspic viper n.
|
|
400 |
Reptiles |
avustralya'ya özgü demansia ve denisonia cinslerinden olan zehirli ancak ölümcül olmayan birkaç küçük yılan türünden biri |
whip snake n.
|
|
Entomology |
|
401 |
Entomology |
(özellikle arılar için) topluluk içinde yaşayan ancak koloni oluşturmayan |
gregarious adj.
|
|
Slang |
|
402 |
Slang |
ancak çift kese kağıdıyla seks yapilabilecek güzellikte olan aşırı çirkin kadın |
double bagger (vulgar) n.
|
|
403 |
Slang |
kendine fazla güvenen ancak yetenekleri kısıtlı olan yarışçı |
squid n.
|
|
404 |
Slang |
salaş ancak şık, hippy tarzı |
shabby chic n.
|
|
405 |
Slang |
sorulan soruya ait bir bilgiyi o anda google'dan aratıp ancak daha önceden biliyormuş gibi davranan tip |
google smart n.
|
|
406 |
Slang |
vücudu güzel ancak yüzü çirkin kız |
buttaface (rap slang) n.
|
|
407 |
Slang |
ancak gerekli yerleri kapatacak kadar küçük erkek mayosu |
a banana hammock n.
|
|
408 |
Slang |
ancak gerekli yerleri kapatacak kadar küçük erkek mayosu |
banana hammock n.
|
|
409 |
Slang |
çok zeki ancak sosyal ilişkilerde başarısız olan kimse |
nurd [obsolete] n.
|
|
410 |
Slang |
ancak çiftlikte çalışabilecek zenci |
farm nigger [extremely offensive] n.
|
|
411 |
Slang |
ancak |
anyhoo adv.
|
|
412 |
Slang |
ancak |
anywho adv.
|
|
413 |
Slang |
ancak |
jus (just) adv.
|
|
414 |
Slang |
ancak benim cesedimi çiğnersen |
over my dead body expr.
|
|
415 |
Slang |
ancak ölüm çıkar |
over my dead body expr.
|
|
416 |
Slang |
evliyim ancak müsaitim |
mba (married but available) expr.
|
|
417 |
Slang |
vücudu güzel ancak yüzü çirkin kz |
buttahead/buttaface (rap slang) expr.
|
|
British Slang |
|
418 |
British Slang |
çok zengin ancak kültürsüz tip |
chinless wonder n.
|
|
419 |
British Slang |
sessizce yapılan ancak kokusu katlanılmaz olan osuruk |
s.b.d. (silent but deadly) n.
|
|
Modern Slang |
|
420 |
Modern Slang |
kapitalizmin ancak toplumsal bir devrimle ortadan kalkacağını savunan ideoloji |
anarcho-communism n.
|
|