|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
bir arada kalmak |
stick together v.
|
|
We'll stick together.
Bir arada kalacağız.
More Sentences
|
General |
|
2 |
General |
bir arada yaşama |
coexistence n.
|
|
We are committed to the process of democratisation and coexistence in Kosovo.
Kosova'da demokratikleşme ve bir arada yaşama sürecine bağlıyız.
More Sentences
|
3 |
General |
bir arada tutmak |
hold together v.
|
|
Traditional Japanese houses are held together with wooden joints.
Geleneksel Japon evleri ahşap eklemlerle bir arada tutulur.
More Sentences
|
4 |
General |
(sığır sürüsünü) bir arada tutmak |
hold v.
|
|
We want them to be the mortar that holds us together.
Bizi bir arada tutan harç olmalarını istiyoruz.
More Sentences
|
|
5 |
General |
bir arada |
all together adv.
|
|
The only thing that matters is that we are all together.
Önemli olan tek şey hepimizin bir arada olması.
More Sentences
|
6 |
General |
bir arada |
together adv.
|
|
The peoples of Europe are united there in all their cultural richness and live peacefully together.
Avrupa halkları tüm kültürel zenginlikleriyle orada birleşmiş ve barış içinde bir arada yaşamaktadır.
More Sentences
|
Medical |
|
7 |
Medical |
bir arada yaşama |
co-existence n.
|
|
The co-existence of our Member States is at stake.
Üye Devletlerimizin bir arada yaşaması tehlikede.
More Sentences
|
General |
|
8 |
General |
bir arada var olma |
coexistence n.
|
|
9 |
General |
bir arada yaşama yanlısı |
communalist n.
|
|
10 |
General |
beşi bir arada |
five in a row n.
|
|
11 |
General |
bir arada toplanma |
glomeration n.
|
|
12 |
General |
birçok değişken arasındaki ilgileri bir arada göstermek için kullanılan grafik |
nomogram n.
|
|
13 |
General |
bir arada akma |
confluence n.
|
|
14 |
General |
bir metinde iki biçimin bir arada bulunması |
conflation n.
|
|
15 |
General |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful coexistence n.
|
|
16 |
General |
iki film bir arada |
double feature n.
|
|
17 |
General |
bir arada varoluş |
coexistence n.
|
|
18 |
General |
faaliyeti bir arada özellikle de güçlükle sürdürmeye çalışma |
juggling n.
|
|
19 |
General |
hepsi bir arada/dahil |
tout ensemble n.
|
|
20 |
General |
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon |
great room n.
|
|
21 |
General |
ritmik jimnastik, artistik jimnastik, amigo, dövüş sporları, break dans gibi enerjik ve ritmik tarz tekniklerinin bir arada olduğu sözsüz tiyatro oyunu |
flying n.
|
|
22 |
General |
Şık kıyafetler ile spor parçaları bir arada kullanma ile başlayan bir moda akımı |
athleisure n.
|
|
23 |
General |
kumarhane ve otelin bir arada olduğu işletme |
casino-hotel n.
|
|
24 |
General |
sanatsal, felsefi vb. amaçlarla bir arada olan seçkin topluluk |
cénacle n.
|
|
|
25 |
General |
kağıtları bir arada tutmakta kullanılan metal uçlu kısa kablo |
treasury tag n.
|
|
26 |
General |
iyiyle kötünün bir arada bulunması |
alloy n.
|
|
27 |
General |
çit kazıklarını bir arada tutmak için kazıkların tepesine geçirilen esnek tahta |
edder [obsolete] n.
|
|
28 |
General |
bir yığındaki malzemeleri bir arada tutmak için kullanılan malzeme |
matrix n.
|
|
29 |
General |
iki arada bir derede olma |
horn of a dilemma n.
|
|
30 |
General |
birçok işi bir arada yapma |
hyphenism n.
|
|
31 |
General |
paspasın bezini bir arada tutan kelepçe |
mophead n.
|
|
32 |
General |
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember |
gird [scotland] n.
|
|
33 |
General |
bir arada tutan şey |
glue n.
|
|
34 |
General |
nesneleri bir arada tutmak için kullanılan, esnek yapılı doğal veya sentetik kauçuk halka |
gum band [pennsylvania] n.
|
|
35 |
General |
bir arada giden araç grubu |
pack n.
|
|
36 |
General |
evrak klasöründeki kağıtları bir arada tutan dosya |
file folder n.
|
|
37 |
General |
kooperatif ilişkideki insanların bir arada yaşadığı mesken |
phalanstery n.
|
|
38 |
General |
kağıtları ortadan delerek bir arada tutan sivri çelik gereç |
spike n.
|
|
39 |
General |
(at arabasında) iki falakayı bir arada tutan çubuk |
spreader n.
|
|
40 |
General |
işi ve aile yaşantısını bir arada yürüten kadın |
superwoman n.
|
|
41 |
General |
bir arada barış içinde bulunmak |
coexist peacefully v.
|
|
42 |
General |
ile bir arada olmak |
rub elbows with v.
|
|
43 |
General |
bir arada olmak |
coexist v.
|
|
44 |
General |
bir arada var olmak |
coexist v.
|
|
45 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
straddle v.
|
|
46 |
General |
bir arada bulunmak |
rub shoulders with v.
|
|
47 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
seesaw between two opinions v.
|
|
48 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be in a tight situation v.
|
|
49 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
50 |
General |
iki arada bir derede kalmak |
be torn between v.
|
|
51 |
General |
bir arada bulunmak |
be together v.
|
|
52 |
General |
bir arada bulunmak |
be all together v.
|
|
53 |
General |
bir arada bulunmak |
exist together v.
|
|
54 |
General |
bir arada toplamak |
add up v.
|
|
55 |
General |
bir arada bulundurmak |
keep something together v.
|
|
56 |
General |
bir arada yürütmek |
carry out in cooperation v.
|
|
57 |
General |
bir arada yürütmek |
carry out collectively v.
|
|
58 |
General |
bir arada bağlamak |
bind together v.
|
|
59 |
General |
ikisini bir arada yürütmek |
manage both v.
|
|
60 |
General |
(sadakat) bir arada tutmak |
bind v.
|
|
61 |
General |
düzensizce bir arada tutmak |
lumber v.
|
|
62 |
General |
bir arada yaşamak |
hive v.
|
|
63 |
General |
bir arada akmasını sağlamak |
corrivate v.
|
|
64 |
General |
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanan |
gregarious adj.
|
|
|
65 |
General |
hep bir arada |
collected adj.
|
|
66 |
General |
bir arada olabilir |
compatible adj.
|
|
67 |
General |
arada ciddi bir bağlılık sözünün olmadığı (seks, ilişki) |
casual adj.
|
|
68 |
General |
bir arada (bozulmamış) |
intact adj.
|
|
69 |
General |
başka bireylerle bir arada olmaktan hoşlanmayan |
ungregarious adj.
|
|
70 |
General |
çeşitli ürünün veya hizmetin bir arada bulunduğu mekanda yapılan |
one-stop adj.
|
|
71 |
General |
iki arada bir derede |
distraught adj.
|
|
72 |
General |
ile bir arada tutulan |
bound by adj.
|
|
73 |
General |
bir arada |
in company adv.
|
|
74 |
General |
ikisi bir arada |
two in a row adv.
|
|
75 |
General |
iki arada bir derede |
somehow or other adv.
|
|
76 |
General |
ikisi bir arada |
two in one adv.
|
|
77 |
General |
bir arada |
reunitedly adv.
|
|
78 |
General |
bir arada |
ifere adv.
|
|
79 |
General |
bir arada |
infere adv.
|
|
80 |
General |
bir arada |
publically adv.
|
|
81 |
General |
bir arada |
in conjunction with prep.
|
|
82 |
General |
ile bir arada |
in conjunction with prep.
|
|
Phrasals |
|
83 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
hold together v.
|
|
84 |
Phrasals |
bir arada tutmak |
whip in v.
|
|
85 |
Phrasals |
bir arada tutmak |
circle in v.
|
|
86 |
Phrasals |
iki arada bir derede bırakmak |
tear between v.
|
|
87 |
Phrasals |
(biriyle ya da bir şeyle) bir arada yaşamak |
coexist with (someone or something) v.
|
|
88 |
Phrasals |
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak |
coexist with (someone or something) v.
|
|
89 |
Phrasals |
biriyle ya da bir şeyle bir arada yaşamak |
coexist with someone or something v.
|
|
90 |
Phrasals |
uyumlu bir şekilde bir arada yaşamak |
coexist with someone or something v.
|
|
91 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
keep together v.
|
|
92 |
Phrasals |
bir arada kalmak |
stay together v.
|
|
93 |
Phrasals |
birbirine yakın/bir arada/toplu halde olmak |
remain together v.
|
|
94 |
Phrasals |
iki işi bir arada yapmak |
double up v.
|
|
95 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle) sorunsuz bir arada olabilmek |
fall in with (someone or something) v.
|
|
96 |
Phrasals |
bir arada düşünmek |
put together v.
|
|
97 |
Phrasals |
birlikte/bir arada hayal etmek |
put together v.
|
|
98 |
Phrasals |
bir şeyi arada sektirmek |
bounce something back and forth v.
|
|
99 |
Phrasals |
(birilerini/bir şeyleri) bir arada bağlamak |
bind someone or something together v.
|
|
100 |
Phrasals |
bir arada bağlamak |
bind (someone or something) together v.
|
|
101 |
Phrasals |
ile bir arada yaşamak |
coexist with v.
|
|
102 |
Phrasals |
birilerini/bir şeyleri bir arada tutmak |
hold someone or something together v.
|
|
103 |
Phrasals |
bir şeyi bir arada tutmak |
hold something together v.
|
|
104 |
Phrasals |
bir arada sığışmak |
squeeze together v.
|
|
Phrases |
|
105 |
Phrases |
ile bir arada olmak |
be allied to v.
|
|
106 |
Phrases |
iki arada bir derede |
caught between the devil and the deep blue sea expr.
|
|
107 |
Phrases |
üçü bir arada |
three in one expr.
|
|
108 |
Phrases |
birlikte/beraber/bir arada çalışma |
hand in hand expr.
|
|
109 |
Phrases |
(biriyle/bir şeyle) bir arada |
in conjunction with (someone or something) expr.
|
|
Colloquial |
|
110 |
Colloquial |
bir şeylerin bir araya toplandığı/bir arada olduğu yer |
hotbed of something n.
|
|
111 |
Colloquial |
aile toplantılarında çocukların ayrı olarak bir arada oturduğu masa |
kiddie table n.
|
|
112 |
Colloquial |
kendini bir arada tutmak |
keep it together v.
|
|
113 |
Colloquial |
birini iki arada bir derede bırakmak |
have someone coming and going v.
|
|
114 |
Colloquial |
hepsi bir arada |
all rolled in one expr.
|
|
115 |
Colloquial |
hepsi bir arada |
all in one expr.
|
|
116 |
Colloquial |
tümü bir arada |
all in one expr.
|
|
117 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or another expr.
|
|
118 |
Colloquial |
iki arada bir derede |
somehow or other expr.
|
|
Idioms |
|
119 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
a second thought n.
|
|
120 |
Idioms |
zeka ve kas gücü/fiziksel güç bir arada |
brains and brawn n.
|
|
121 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
double bind n.
|
|
122 |
Idioms |
bir arada değerlendirildiğinde görünür bir avantaj/etki yaratan istatistiksel unsurlar |
weight of numbers n.
|
|
123 |
Idioms |
arada kalınan bir durum |
a catch 22 n.
|
|
124 |
Idioms |
arada kalmış/net olmayan bir alan |
a grey area n.
|
|
125 |
Idioms |
farklı insanların, kültürlerin, fikirlerin bir arada var olduğu ortam |
a melting pot n.
|
|
126 |
Idioms |
bir arada olmak |
keep company with v.
|
|
127 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
run hot and cold v.
|
|
128 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
have (someone) coming and going v.
|
|
129 |
Idioms |
bir arada olmak |
go hand in hand v.
|
|
130 |
Idioms |
bir arada olmak |
be hand in hand v.
|
|
131 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be between a rock and a hard place v.
|
|
132 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
straddle the fence v.
|
|
133 |
Idioms |
iyi ve kötüyü bir arada kabul etmek |
take the bad with the good v.
|
|
134 |
Idioms |
iki iyi şeyi bir arada yaşamak |
the best of both worlds v.
|
|
135 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
keep someone hanging in midair v.
|
|
136 |
Idioms |
iki iyi şeyi bir arada yaşamak |
butter both sides of one's bread v.
|
|
137 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be in a cleft stick v.
|
|
138 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be on the horns of a dilemma v.
|
|
139 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be torn (between a and b) v.
|
|
140 |
Idioms |
iki arada bir derede bırakmak |
leave someone hanging in midair v.
|
|
141 |
Idioms |
kendisini iki arada bir derede bulmak |
find oneself in a double bind v.
|
|
142 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
get into bad company v.
|
|
143 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
get into bad company v.
|
|
144 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
keep bad company v.
|
|
145 |
Idioms |
kötü insanlarla bir arada bulunmak |
keep bad company v.
|
|
146 |
Idioms |
bir arada çalışmak |
work hand in hand v.
|
|
147 |
Idioms |
iş yeriyle evi bir arada olmak |
live over the shop [uk] v.
|
|
148 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
be torn both ways v.
|
|
149 |
Idioms |
bir arada güçlü olmak |
be greater/more than the sum of its parts v.
|
|
150 |
Idioms |
bir işin bir çok farklı yönünü bir arada yapmak/yürütmek |
be the chief cook and bottle washer v.
|
|
151 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmak |
sway to and fro v.
|
|
152 |
Idioms |
arada bir iki laf edebilmek |
able to get a word in edgewise v.
|
|
153 |
Idioms |
bir arada güçlü olmak |
be more/bigger/greater than the sum of its parts v.
|
|
154 |
Idioms |
(birçok/birkaç) işi bir arada yürütmek |
keep (an amount of) balls in the air v.
|
|
155 |
Idioms |
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek |
keep balls in the air v.
|
|
156 |
Idioms |
birçok/birkaç işi bir arada yürütmek |
juggle balls in the air v.
|
|
157 |
Idioms |
birinin/bir şeyin arada kaynayıp gitmesine neden olmak |
lose somebody/something in the shuffle v.
|
|
158 |
Idioms |
arada (bir şeyden) bahsetmek |
mention (something) in passing v.
|
|
159 |
Idioms |
arada (bir şeyin) sözünü geçirmek |
mention (something) in passing v.
|
|
160 |
Idioms |
arada (bir şeye) değinmek |
mention (something) in passing v.
|
|
161 |
Idioms |
(biriyle/birileriyle) bir arada olmak |
rub elbows with (someone) v.
|
|
162 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak |
work hand and glove with (someone or something) v.
|
|
163 |
Idioms |
(biriyle/bir şeyle) bir arada çalışmak |
work hand in glove with (someone or something) v.
|
|
164 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmış |
torn between adj.
|
|
165 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between hawk and buzzard adv.
|
|
166 |
Idioms |
iki arada bir derede kalma |
caught between the devil and the deep blue sea adv.
|
|
167 |
Idioms |
hepsi bir arada |
rolled into one expr.
|
|
168 |
Idioms |
hepsi bir arada |
all rolled into one expr.
|
|
169 |
Idioms |
iki arada bir derede |
on the horns of a dilemma expr.
|
|
170 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between the devil and the deep sea expr.
|
|
171 |
Idioms |
iki arada bir derede kalan |
piggy in the middle expr.
|
|
172 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between the devil and the deep blue sea expr.
|
|
173 |
Idioms |
iki arada bir derede |
between a rock and a hard place expr.
|
|
174 |
Idioms |
bu arada çiftlikte anlamına gelen ve ev veya iş yerinde olanları anlatmaya geçerken kullanılan bir ifade |
meanwhile, back at the ranch expr.
|
|
175 |
Idioms |
iki arada bir derede |
in a double bind expr.
|
|
176 |
Idioms |
iki arada bir derede |
devil and deep blue sea expr.
|
|
177 |
Idioms |
(farklı duygular/eylemler) bir arada |
by turn(s) expr.
|
|
178 |
Idioms |
iki arada bir derede kalmış |
(caught/stuck) between a rock and a hard place expr.
|
|
179 |
Idioms |
(biriyle) bir arada |
face to face (with somebody) expr.
|
|
Speaking |
|
180 |
Speaking |
bir arada kalmalıyız |
we should stay together expr.
|
|
Trade/Economic |
|
181 |
Trade/Economic |
arada bir yapılan damping |
sporadic dumping n.
|
|
182 |
Trade/Economic |
bir çok tür malın bir arada bulunduğu stok |
mixed inventory n.
|
|
183 |
Trade/Economic |
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon |
secretarial pool n.
|
|
184 |
Trade/Economic |
farklı kişiler için çalışan daktilografların (sekreterlerin) bir arada bulunduğu oda/salon |
typing pool n.
|
|
185 |
Trade/Economic |
muhtelif ihracatçılara ait emtianın bir arada sevkiyatı |
carload shipment n.
|
|
186 |
Trade/Economic |
sabit ve değişken masrafların bir arada olma durumu |
mixed cost n.
|
|
187 |
Trade/Economic |
hepsi bir arada |
all-in-1 expr.
|
|
Law |
|
188 |
Law |
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık |
mixed larceny n.
|
|
189 |
Law |
başka suçlarla bir arada yapılan hırsızlık |
compound larceny n.
|
|
190 |
Law |
bir ülkenin yürürlükte olan kanun ve diğer hukuk kurallarırının bir sistem dahilinde bir arada toplanması |
compiled statutes n.
|
|
191 |
Law |
bir ülkenin yürürlükteki yasalarının bir sistem dahilinde bir arada toplanması durumu |
compiled statutes n.
|
|
Politics |
|
192 |
Politics |
barış içinde bir arada yaşama |
peaceful co-existence n.
|
|
193 |
Politics |
birden çok nesnenin veya sunuşun bir arada algılanabilen bileşimleri |
get up n.
|
|
194 |
Politics |
bir arada var olmak |
co-exist v.
|
|
195 |
Politics |
bir arada |
concomitantly adv.
|
|
Technical |
|
196 |
Technical |
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme |
pack rolling n.
|
|
197 |
Technical |
parçaları bir arada tutmak için kullanılan parça |
pin n.
|
|
198 |
Technical |
saatin çarklarını bir arada tutan maşa parçası |
anchor n.
|
|
199 |
Technical |
bir arada durup şeklini koruma özelliği |
eubstance n.
|
|
200 |
Technical |
varil çıtalarını bir arada tutan çelik çember |
hoop n.
|
|
201 |
Technical |
karmaşık bir yapının çeşitli unsurlarını bir arada tutan şey |
lynchpin n.
|
|
202 |
Technical |
bir dizi kütüğü bir arada tutan çivili ahşap çubuk |
lock-down n.
|
|
203 |
Technical |
vagonların yan duvarlarını bir arada tutan halkalı çubuk |
wagon box rod n.
|
|
Computer |
|
204 |
Computer |
farklı web siteleri tarafından kullanılan uygulamaların kendi web sitenizde bir arada kullanılması |
mashup n.
|
|
205 |
Computer |
hepsi bir arada bilgisayar |
all in one computer n.
|
|
206 |
Computer |
(ardışık veri) tek bir operasyonda okunup yazılabilmesi için bir arada gruplamak |
block v.
|
|
207 |
Computer |
bir arada olabilir |
compatible adj.
|
|
Informatics |
|
208 |
Informatics |
veri ve işlemi bir arada içeren bağımsız modüller yaratma |
encapsulation n.
|
|
209 |
Informatics |
farklı sistem veya veri tabanlarının bir arada çalıştırıldığı ortak alan |
software platform n.
|
|
Telecom |
|
210 |
Telecom |
bilgisayar ve telefon ağlarının bir arada çalışmalarını sağlayan yazılım |
computer telephony integration n.
|
|
Mechanic |
|
211 |
Mechanic |
iki kat metal folyoyu bir arada haddeleme |
pack rolling n.
|
|
Textile |
|
212 |
Textile |
kombinezon ve külotun bir arada kullanıldığı bir tür kadın giysisi |
chemiloon n.
|
|
213 |
Textile |
çift katlı dokumada kumaşın önünü ve arkasını bir arada tutan fazladan çözgü ve atkı iplik dizisi |
binder n.
|
|
214 |
Textile |
fransız güpürü ve ispanyol motiflerinin bir arada olduğu ipekli kopanaki |
mélange n.
|
|
215 |
Textile |
danteldeki desenleri destekleyen veya bir arada tutan ilmek ve düğümler |
ground n.
|
|
Dyeing |
|
216 |
Dyeing |
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk |
dithered color [us] n.
|
|
217 |
Dyeing |
(bir arada istenen rengi veren) farklı renkte noktalarla oluşturulan renk |
dithered colour [uk] n.
|
|
Automotive |
|
218 |
Automotive |
ikisi bir arada boya |
two-pack paint n.
|
|
219 |
Automotive |
ikisi bir arada dolgu macunu |
two-pack filler n.
|
|
Aeronautic |
|
220 |
Aeronautic |
sistemlerin bir arada çalışabilirliği |
compatibility n.
|
|
Marine |
|
221 |
Marine |
sapma sonrası dalgaların bir arada toplanması |
caustic n.
|
|
Mining |
|
222 |
Mining |
platformdan platforma atılarak yükseğe taşınan cevheri bir arada tutması için üst üste yerleştirilmiş bir dizi platform veya nişten her biri |
shamble n.
|
|
Medical |
|
223 |
Medical |
kalın bağırsaksa birçok polipin bir arada bulunması |
polyposis coli n.
|
|
224 |
Medical |
epitel hücresi zarındaki komşu hücreleri bir arada tutmaya yarayan özelleşmiş lokal kalınlaşma |
desmosomal n.
|
|
225 |
Medical |
bir arada bulunan |
concomitant adj.
|
|
Anatomy |
|
226 |
Anatomy |
tamamlayıcı öğeleri birbirine bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu |
sheath n.
|
|
227 |
Anatomy |
tamamlayıcı yapıları bağlayıp bir arada tutan bağ dokusu |
sheth n.
|
|
Pathology |
|
228 |
Pathology |
(hasta) birçok kişinin bir arada bulunmasından kaynaklı hastalık durumu |
ochlesis n.
|
|
229 |
Pathology |
kornea lekesi oluşumu ile pterjiumun bir arada bulunmasıyla karakterize göz hastalığı |
pin and web n.
|
|
230 |
Pathology |
parçaların bir arada büyümesi |
prosphysis n.
|
|
Pharmaceutics |
|
231 |
Pharmaceutics |
sıkıştırılmış tabletin bileşenlerini bir arada tutmak için kullanılan madde |
binder n.
|
|
Printing |
|
232 |
Printing |
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek |
kettle-stitch n.
|
|
233 |
Printing |
yaylı sapın bir arada tuttuğu bir çift baskı kalıbından oluşan bir cihaz |
oliver n.
|
|
Gastronomy |
|
234 |
Gastronomy |
çeşitli tat ve aromaları bir arada içeren (şarap) |
complex adj.
|
|
Math |
|
235 |
Math |
birçok değişken arasındaki bağıntıyı bir arada gösteren grafik |
alignment chart n.
|
|
Physics |
|
236 |
Physics |
atomdaki elektronların yükleri toplamına eşit bir pozitif kütle tarafından bir arada tutulduğu teorisi |
thomson's hypothesis n.
|
|
237 |
Physics |
kütle çekimi tarafından bir arada tutulan |
held together by gravity adj.
|
|
Chemistry |
|
238 |
Chemistry |
madde bileşenlerini bir arada tutan moleküllerarası çekim |
cohesion n.
|
|
239 |
Chemistry |
moleküler kuvvetlerle bir arada tutulmak |
cohere v.
|
|
240 |
Chemistry |
parçalarını bir arada tutmaya çalışan bir kitle veya madde içindeki (moleküler kuvvet) |
cohesive adj.
|
|
Biology |
|
241 |
Biology |
belirli bir karakteristiği ifade etmek için bir arada bulunmaları gereken gen çiftlerinden her biri |
complementary gene n.
|
|
242 |
Biology |
bir arada bulunduklarında ayrıyken gösterdikleri etkiden bambaşka etki yaratan birkaç genden her biri |
complementary factor n.
|
|
243 |
Biology |
lifli bağ dokunun bir arada tuttuğu doku bütünü |
fascia n.
|
|
244 |
Biology |
bir arada bulunan hayvan kolonisi |
cormus n.
|
|
245 |
Biology |
yaşam ve yaşam süreçlerinin bir arada işlediğini savunan bir teori |
organicism n.
|
|
Marine Biology |
|
246 |
Marine Biology |
aynı tür veya cins balıkların grup halinde bir arada yüzmeleri |
school n.
|
|
247 |
Marine Biology |
aynı türden balıkların bir arada bulunması |
shaol n.
|
|
Astronomy |
|
248 |
Astronomy |
(gök cisimleri) bir arada |
conjoined adj.
|
|
Zoology |
|
249 |
Zoology |
hayvanların bir arada bulunduğu yer |
village n.
|
|
Botanic |
|
250 |
Botanic |
üçü bir arada olacak şekilde yetişen çiçekler |
tern flowers n.
|
|
251 |
Botanic |
yaprak dizilişinde üç yaprağın bir arada olması |
tern leaves n.
|
|
252 |
Botanic |
yaprakları goncaya benzer şekilde bir arada bulunan papatya gibi çiçek |
luckengowan [obsolete] [scotland] n.
|
|
253 |
Botanic |
taç yaprakları üreme organı tarafından bir arada tutulan |
catapetalous adj.
|
|
254 |
Botanic |
erselik ve erkek/dişi çiçekleri bir arada bulunduran |
polygamian adj.
|
|
Tobacco |
|
255 |
Tobacco |
birden fazla tütün yaprağının bir arada açılmadan bulunması |
komatya n.
|
|
256 |
Tobacco |
değişik özellikte filtrelerin bir arada bulunduğu filtre tipi |
multifilters n.
|
|
257 |
Tobacco |
filtrenin dışındaki hem filtre birimini sararak bir arada tutan hem de sigarayla bağlantısını sağlayan kağıt kısım |
tipping paper n.
|
|
Social Sciences |
|
258 |
Social Sciences |
aynı yerde ve bir arada yerleşme |
coresidence n.
|
|
259 |
Social Sciences |
zapotek'in fethine kadar bir arada yaşamış iki kızılderili halkı |
zapotec and mixtec n.
|
|
260 |
Social Sciences |
bir arada yaşama yanlısı |
communist n.
|
|
261 |
Social Sciences |
dünya çapında öneme sahip olup birçok milletten vatandaşın bir arada yaşadığı şehir |
cosmopolis n.
|
|
262 |
Social Sciences |
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli |
phalansterianism n.
|
|
263 |
Social Sciences |
kooperatif toplulukların küçük gruplar halinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli |
phalansterism n.
|
|
Literature |
|
264 |
Literature |
zıtlıkların bir arada kullanıldığı söz sanatı |
enantiosis n.
|
|
265 |
Literature |
kıvrılıp/büzüşüp (bir arada) yatmak |
lie huddled v.
|
|
Linguistics |
|
266 |
Linguistics |
iki zıt anlamlı kelimenin bir arada kullanılması |
oxymoron n.
|
|
267 |
Linguistics |
farklı duyuları bir arada yansıtan metafor |
synesthetic metaphor n.
|
|
History |
|
268 |
History |
(eski yunan ve roma medeniyetlerinde) değerli taş oyma sanatında çeşitli hayvanlara dair biçimleri içeren veya insan ile hayvan unsurlarını bir arada kullanan kombinasyon |
gryllus n.
|
|
Religious |
|
269 |
Religious |
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini |
theanthropism n.
|
|
270 |
Religious |
hristiyanlıkta isa'da insani ve ilahi niteliklerin bir arada olması doktrini |
theanthropology n.
|
|
271 |
Religious |
isa'nın insani ve ilahi doğalarının bir arada bulunduğu inancı |
diphysitism n.
|
|
272 |
Religious |
evanjelistlerin dört sembolünün bir arada temsil edilmesiyle ilgili |
tetramorphic adj.
|
|
Military |
|
273 |
Military |
birkaç mermiyi bir arada tutan aparat |
ammunition clip n.
|
|
274 |
Military |
kara, deniz ve hava kuvvetlerini bir arada içeren (operasyon) |
triphibian adj.
|
|
Hunting |
|
275 |
Hunting |
tazıların başıboş dolaşmasını önleyip bir arada tutan avcı |
whipperin n.
|
|
276 |
Hunting |
tazıları bir arada tutan avcı yardımcısı |
whipperin n.
|
|
Sport |
|
277 |
Sport |
bilardoda karambol yapmak için topları bir arada tutma |
nurse n.
|
|
278 |
Sport |
bilardoda karambol yapmak için (topları) bir arada tutmak |
nurse v.
|
|
Art |
|
279 |
Art |
dört farklı biçimin bir arada sergilenmesi |
tetramorphism n.
|
|
Music |
|
280 |
Music |
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü |
new age n.
|
|
281 |
Music |
akustik ve elektronik aletlerin bir arada kullanıldığı rahatlatıcı bir müzik türü |
new age music n.
|
|
282 |
Music |
popüler hindistan sineması için bestelenen, geleneksel ve modern enstrümanların bir arada bulunduğu film müziği |
filmi n.
|
|
Theatre |
|
283 |
Theatre |
müzik ve dramanın bir arada olduğu tiyatro eseri |
music theater n.
|
|
Cinema |
|
284 |
Cinema |
iki filmi bir arada gösterime sunmak |
double-bill v.
|
|
Mythology |
|
285 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
ygdrasil n.
|
|
286 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
ygdrasyl n.
|
|
287 |
Mythology |
(iskandinav mitolojisinde) kökleri ve dalları dünya, cennet ve cehennemi bir arada tutan büyük bir dişbudak ağacı |
yggdrasil n.
|
|
Bookbindery |
|
288 |
Bookbindery |
kitap cildinin sayfaları bir arada tutan sırt kısmı |
backstrap n.
|
|
289 |
Bookbindery |
sayfaları bir arada tutması için el yapımı kitapların sırtının en üst ve en alt kısmına atılan ilmek |
kettle stitch n.
|
|
290 |
Bookbindery |
formaların bir arada bulunduğu masa veya levha |
gathering board n.
|
|
Slang |
|
291 |
Slang |
siyah ve beyazların dahil/bir arada olduğu ırklar arası |
salt and pepper n.
|
|
292 |
Slang |
ırkların karma olarak bir arada bulunduğu |
salt and pepper n.
|
|
293 |
Slang |
detaylar, yönergeler, olaylar gibi bilgilerin bir arada sunulduğu liste/kaynak |
poop sheet n.
|
|
294 |
Slang |
çatışan unsurları bir arada bulunduran |
schizy adj.
|
|
295 |
Slang |
çatışan unsurları bir arada bulunduran |
schizzy adj.
|
|
Modern Slang |
|
296 |
Modern Slang |
cinsel ilişkiden sonra partnerler bir arada değilken yaşanan orgazm/cinsel uyarılma |
aftershock orgasms n.
|
|
297 |
Modern Slang |
hepsi bir arada |
aio (all in one) expr.
|
|
298 |
Modern Slang |
tümü bir arada |
aio (all in one) expr.
|
|