Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | ayrımcılık yapmak | discriminate v. | ||
Yet the draft decision enables the EU institutions to discriminate in their recruitment on the grounds of age. Ancak karar taslağı, AB kurumlarının işe alımlarında yaş temelinde ayrımcılık yapmalarına olanak tanımaktadır. More Sentences |
||||
General | ayrımcılık yapmak | discriminate against v. | ||
We could never approve or support a directive which discriminates against other people's cultures in this way. Başka insanların kültürlerine karşı bu şekilde ayrımcılık yapan bir yönergeyi asla onaylayamayız veya destekleyemeyiz. More Sentences |
||||
Politics | ||||
Politics | ayrımcılık yapmak | discriminate v. | ||
I hope that the Commission discriminates according to date in this area. Umarım Komisyon bu alanda tarihe göre ayrımcılık yapar. More Sentences |
||||
General | ||||
General | ayrımcılık yapmak | discriminate in favor of v. | ||
General | ayrımcılık yapmak | despecificate v. | ||
Idioms | ||||
Idioms | ayrımcılık yapmak | single out v. | ||
Politics | ||||
Politics | ayrımcılık yapmak | factionalize v. | ||
Politics | ayrımcılık yapmak | factionalise v. |
Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Phrasals | ||||
Phrasals | (birine/bir şeye) karşı ayrımcılık yapmak | discriminate against (someone or something) v. | ||
It sets enlargement in an unrealistic financial framework that discriminates against the accession countries. Genişlemeyi, katılım ülkelerine karşı ayrımcılık yapan gerçekçi olmayan bir mali çerçeveye oturtuyor. More Sentences |
||||
Phrasals | birisine ayrımcılık yapmak | discriminate against somebody v. |