|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
bırakmak |
abandon v.
|
|
Nevertheless, we must not abandon the Israeli people.
Yine de İsrail halkını yalnız bırakmamalıyız.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
bırakmak |
leave v.
|
|
Can I leave my cats with you this weekend?
Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
bırakmak |
quit v.
|
|
Tom had no intention of quitting.
Tom'un bırakmaya hiç niyeti yoktu.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
bırakmak |
give up v.
|
|
Iraq agreed, among other things, to give up all its weapons of mass destruction and long-range missiles.
Irak, diğer hususların yanı sıra, tüm kitle imha silahlarını ve uzun menzilli füzelerini bırakmayı kabul etmiştir.
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
bırakmak |
unlearn v.
|
|
One is never too old to unlearn bad habits.
Bir insan kötü alışkanlıkları bırakmak için asla çok yaşlı değildir.
More Sentences
|
6 |
General |
bırakmak |
cease v.
|
|
The Europeans should cease worrying about having a role.
Avrupalılar bir role sahip olma konusunda endişelenmeyi bırakmalıdır.
More Sentences
|
7 |
General |
bırakmak |
part with v.
|
|
I have no idea why you want to part with that.
Neden onu bırakmak istediğin hakkında hiçbir fikrim yok.
More Sentences
|
8 |
General |
bırakmak |
surrender v.
|
|
The army surrendered its arsenal to the enemy.
Ordu, cephaneliğini düşmana bıraktı.
More Sentences
|
9 |
General |
bırakmak |
cut v.
|
|
Why don't you cut Tom a little slack?
Neden Tom'u rahat bırakmıyorsun?
More Sentences
|
10 |
General |
bırakmak |
drop in v.
|
|
Let's drop in on the Fukudas.
Fukudas üzerinde bırakalım.
More Sentences
|
11 |
General |
bırakmak |
dispose of v.
|
|
Ukraine shouldn't have disposed of its nuclear weapons.
Ukrayna nükleer silahlarını devre dışı bırakmamalıydı.
More Sentences
|
12 |
General |
bırakmak |
walk out v.
|
|
Tom and Mary walked out, leaving John alone.
Tom ve Mary, John'u yalnız bırakarak dışarı çıktılar.
More Sentences
|
13 |
General |
bırakmak |
let go v.
|
|
The person does not have to let go or give in like in other forms of hypnosis.
Kişi diğer hipnoz biçimlerinde olduğu gibi kendini bırakmak ya da teslim olmak zorunda değildir.
More Sentences
|
14 |
General |
bırakmak |
drop out v.
|
|
I'm dropping out of school.
Okulu bırakıyorum.
More Sentences
|
15 |
General |
bırakmak |
drop v.
|
|
It's been more than ten years, just drop it already!
On yıldan fazla oldu, bırak artık şunu ya!
More Sentences
|
16 |
General |
bırakmak |
kick v.
|
|
He finally kicked the bad habit.
Sonunda kötü alışkanlığını bıraktı.
More Sentences
|
17 |
General |
bırakmak |
expose v.
|
|
Don't expose it to the rain.
Yağmurda bırakma.
More Sentences
|
18 |
General |
bırakmak |
grow v.
|
|
Tom is growing a mustache.
Tom bıyık bırakıyor.
More Sentences
|
19 |
General |
bırakmak |
resign v.
|
|
The Prime Minister resigned yesterday.
Başbakan dün görevi bıraktı.
More Sentences
|
20 |
General |
bırakmak |
leave off v.
|
|
These points seem to be repeatedly left off the agenda, however.
Ancak bu hususlar sürekli olarak gündem dışı bırakılıyor gibi görünüyor.
More Sentences
|
|
21 |
General |
bırakmak |
lay down v.
|
|
We call on the rebels to lay down their arms and return to the negotiating table.
İsyancılara silahlarını bırakmaları ve müzakere masasına dönmeleri çağrısında bulunuyoruz.
More Sentences
|
22 |
General |
bırakmak |
forsake v.
|
|
He could not forsake his friend in trouble.
Başı beladaki arkadaşını bırakamadı.
More Sentences
|
23 |
General |
bırakmak |
lay off v.
|
|
Hey, lay off.
Hey, bırak.
More Sentences
|
24 |
General |
bırakmak |
go without v.
|
|
But what you told us goes without saying; it is blindingly obvious!
Ama bize söyledikleriniz söylemeye bile gerek bırakmayacak kadar açık!
More Sentences
|
25 |
General |
bırakmak |
put v.
|
|
This has not stopped him putting the media out of action, meaning that any dissident is at his mercy.
Bu durum medyayı devre dışı bırakmasını engellemedi, yani herhangi bir muhalif onun insafına kalmış durumda.
More Sentences
|
26 |
General |
bırakmak |
place v.
|
|
The long cruel winter at last came to an end, giving place to a gentle warm spring.
Uzun ve acımasız kış nihayet sona erdi ve yerini ılık bir bahara bıraktı.
More Sentences
|
27 |
General |
bırakmak |
put off v.
|
|
Never put off till tomorrow what you can do today.
Bugün yapabileceğin bir şeyi asla yarına bırakma.
More Sentences
|
28 |
General |
bırakmak |
stop v.
|
|
And then perhaps everyone will stop bandying about arguments which are asking for trouble!
O zaman belki de herkes bela arayan argümanlarla uğraşmayı bırakır!
More Sentences
|
29 |
General |
bırakmak |
bequeath v.
|
|
Budgetary rigour is the guarantee that today's generation will not bequeath excessive debt to future generations.
Bütçe konusunda titizlik, bugünkü neslin gelecek nesillere aşırı borç bırakmayacağının teminatıdır.
More Sentences
|
30 |
General |
bırakmak |
quit v.
|
|
Tom had no intention of quitting.
Tom'un bırakmaya hiç niyeti yoktu.
More Sentences
|
31 |
General |
bırakmak |
let v.
|
|
But let the onus be that way around.
Ama bırakın sorumluluk bu şekilde olsun.
More Sentences
|
32 |
General |
bırakmak |
renounce v.
|
|
He renounced smoking and drinking.
Sigara ve içkiyi bıraktı.
More Sentences
|
33 |
General |
bırakmak |
abdicate v.
|
|
The king abdicated for health issues.
Kral sağlık sorunları için tacını bıraktı.
More Sentences
|
34 |
General |
bırakmak |
allow v.
|
|
And it is not true that the Stability and Growth Pact did not allow enough leeway for hard times.
Ve İstikrar ve Büyüme Paktı'nın zor zamanlar için yeterli hareket alanı bırakmadığı doğru değildir.
More Sentences
|
35 |
General |
bırakmak |
release v.
|
|
In severe cases, rhabdomyolysis can develop; the muscles break down and release the protein myoglobin into the bloodstream.
Ciddi vakalarda rabdomiyoliz gelişebilir; kaslar parçalanır ve protein miyoglobini kan dolaşımına bırakır.
More Sentences
|
36 |
General |
bırakmak |
give up v.
|
|
Iraq agreed, among other things, to give up all its weapons of mass destruction and long-range missiles.
Irak, diğer hususların yanı sıra, tüm kitle imha silahlarını ve uzun menzilli füzelerini bırakmayı kabul etmiştir.
More Sentences
|
37 |
General |
bırakmak |
abandon v.
|
|
Nevertheless, we must not abandon the Israeli people.
Yine de İsrail halkını yalnız bırakmamalıyız.
More Sentences
|
38 |
General |
bırakmak |
leave v.
|
|
Can I leave my cats with you this weekend?
Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?
More Sentences
|
39 |
General |
bırakmak |
walk out on v.
|
|
Don't walk out on me.
Beni bırakma.
More Sentences
|
40 |
General |
bırakmak |
give off v.
|
|
And what, do I give off the impression that I am unable to take care of myself?
Peki, kendime bakamayacağım izlenimini mi bırakıyorum?
More Sentences
|
|
41 |
General |
bırakmak |
lay v.
|
|
She laid the paper out on the table.
Kağıdı masanın üzerine bıraktı.
More Sentences
|
42 |
General |
bırakmak |
pack v.
|
|
Tom is seriously considering packing his job in.
Tom işini bırakmayı ciddi ciddi düşünüyor.
More Sentences
|
43 |
General |
bırakmak |
set v.
|
|
I set my suitcase down on the floor and went through the door.
Bavulumu yere bıraktım ve kapıdan içeri girdim.
More Sentences
|
Phrasals |
|
44 |
Phrasals |
bırakmak |
take up v.
|
|
Let it be taken up.
Bırakın alınsın.
More Sentences
|
45 |
Phrasals |
bırakmak |
end up v.
|
|
Tom ended up stopping smoking.
Tom sigara içmeyi bıraktı.
More Sentences
|
46 |
Phrasals |
bırakmak |
drop off v.
|
|
Please drop off this package at the Jones' when you go to work.
Lütfen işe gittiğinde bu paketi Jones'lara bırak.
More Sentences
|
47 |
Phrasals |
bırakmak |
give in v.
|
|
When you desire massage therapy, give in to the entire process.
Masaj terapisi almak istediğinizde kendinizi tüm sürece bırakın.
More Sentences
|
48 |
Phrasals |
bırakmak |
lay down v.
|
|
We call on the rebels to lay down their arms and return to the negotiating table.
İsyancılara silahlarını bırakmaları ve müzakere masasına dönmeleri çağrısında bulunuyoruz.
More Sentences
|
49 |
Phrasals |
bırakmak |
put down v.
|
|
I put down my knife.
Bıçağımı yere bıraktım.
More Sentences
|
50 |
Phrasals |
bırakmak |
put down v.
|
|
I put down my knife.
Bıçağımı yere bıraktım.
More Sentences
|
51 |
Phrasals |
bırakmak |
set down v.
|
|
Tom set down his beer.
Tom birasını bıraktı.
More Sentences
|
52 |
Phrasals |
bırakmak |
set down v.
|
|
Tom set down his beer.
Tom birasını bıraktı.
More Sentences
|
53 |
Phrasals |
bırakmak |
set down v.
|
|
Tom set down his beer.
Tom birasını bıraktı.
More Sentences
|
Colloquial |
|
54 |
Colloquial |
bırakmak |
cut v.
|
|
Why don't you cut Tom a little slack?
Neden Tom'u rahat bırakmıyorsun?
More Sentences
|
55 |
Colloquial |
bırakmak |
cut out v.
|
|
Once all the rhetoric is cut out, it is just as simple as that.
Tüm söylemler bir kenara bırakıldığında, mesele bu kadar basittir.
More Sentences
|
56 |
Colloquial |
bırakmak |
be past v.
|
|
He will soon be past playing with toys.
Yakında oyuncaklarla oynamayı bırakacak.
More Sentences
|
57 |
Colloquial |
bırakmak |
pack up v.
|
|
The workers packed up at 2 o'clock on account of the rain.
İşçiler, yağmur nedeniyle saat 2'de işi bıraktılar.
More Sentences
|
Idioms |
|
58 |
Idioms |
bırakmak |
call it quits v.
|
|
I think it's time for me to call it quits.
Sanırım bırakma vaktim geldi.
More Sentences
|
Law |
|
59 |
Law |
bırakmak |
let v.
|
|
But let the onus be that way around.
Ama bırakın sorumluluk bu şekilde olsun.
More Sentences
|
Politics |
|
60 |
Politics |
bırakmak |
leave v.
|
|
Can I leave my cats with you this weekend?
Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?
More Sentences
|
Technical |
|
61 |
Technical |
bırakmak |
release v.
|
|
In severe cases, rhabdomyolysis can develop; the muscles break down and release the protein myoglobin into the bloodstream.
Ciddi vakalarda rabdomiyoliz gelişebilir; kaslar parçalanır ve protein miyoglobini kan dolaşımına bırakır.
More Sentences
|
62 |
Technical |
bırakmak |
allow v.
|
|
And it is not true that the Stability and Growth Pact did not allow enough leeway for hard times.
Ve İstikrar ve Büyüme Paktı'nın zor zamanlar için yeterli hareket alanı bırakmadığı doğru değildir.
More Sentences
|
63 |
Technical |
bırakmak |
quit v.
|
|
Tom had no intention of quitting.
Tom'un bırakmaya hiç niyeti yoktu.
More Sentences
|
64 |
Technical |
bırakmak |
give up v.
|
|
Iraq agreed, among other things, to give up all its weapons of mass destruction and long-range missiles.
Irak, diğer hususların yanı sıra, tüm kitle imha silahlarını ve uzun menzilli füzelerini bırakmayı kabul etmiştir.
More Sentences
|
65 |
Technical |
bırakmak |
let v.
|
|
But let the onus be that way around.
Ama bırakın sorumluluk bu şekilde olsun.
More Sentences
|
66 |
Technical |
bırakmak |
leave v.
|
|
Can I leave my cats with you this weekend?
Bu hafta sonu kedilerimi sana bırakabilir miyim?
More Sentences
|
67 |
Technical |
bırakmak |
abandon v.
|
|
Nevertheless, we must not abandon the Israeli people.
Yine de İsrail halkını yalnız bırakmamalıyız.
More Sentences
|
General |
|
68 |
General |
bırakmak |
give over v.
|
|
69 |
General |
bırakmak |
switch off v.
|
|
70 |
General |
bırakmak |
take one's farewell of v.
|
|
71 |
General |
bırakmak |
offload v.
|
|
72 |
General |
bırakmak |
devolve v.
|
|
73 |
General |
bırakmak |
permit v.
|
|
74 |
General |
bırakmak |
laisser v.
|
|
75 |
General |
bırakmak |
hand down v.
|
|
76 |
General |
bırakmak |
vacate v.
|
|
77 |
General |
bırakmak |
forego v.
|
|
78 |
General |
bırakmak |
let out v.
|
|
79 |
General |
bırakmak |
desist from v.
|
|
80 |
General |
bırakmak |
withdraw from v.
|
|
|
81 |
General |
bırakmak |
concede v.
|
|
82 |
General |
bırakmak |
jilt v.
|
|
83 |
General |
bırakmak |
revolt from v.
|
|
84 |
General |
bırakmak |
desert v.
|
|
85 |
General |
bırakmak |
dismiss v.
|
|
86 |
General |
bırakmak |
chuck v.
|
|
87 |
General |
bırakmak |
jack in v.
|
|
88 |
General |
bırakmak |
plant v.
|
|
89 |
General |
bırakmak |
edge out v.
|
|
90 |
General |
bırakmak |
void v.
|
|
91 |
General |
bırakmak |
unloose v.
|
|
92 |
General |
bırakmak |
recant v.
|
|
93 |
General |
bırakmak |
discontinue v.
|
|
94 |
General |
bırakmak |
throw over v.
|
|
95 |
General |
bırakmak |
flee v.
|
|
96 |
General |
bırakmak |
release one's hold v.
|
|
97 |
General |
bırakmak |
scuttle v.
|
|
98 |
General |
bırakmak |
desist v.
|
|
99 |
General |
bırakmak |
consign v.
|
|
100 |
General |
bırakmak |
yield to v.
|
|
101 |
General |
bırakmak |
forgo v.
|
|
102 |
General |
bırakmak |
demise v.
|
|
103 |
General |
bırakmak |
deliver v.
|
|
104 |
General |
bırakmak |
break oneself of a habit v.
|
|
105 |
General |
bırakmak |
put away v.
|
|
106 |
General |
bırakmak |
throw up v.
|
|
107 |
General |
bırakmak |
fail v.
|
|
108 |
General |
bırakmak |
cede v.
|
|
109 |
General |
bırakmak |
let somebody have it v.
|
|
110 |
General |
bırakmak |
relinquish v.
|
|
111 |
General |
bırakmak |
let in v.
|
|
112 |
General |
bırakmak |
make over v.
|
|
113 |
General |
bırakmak |
part company v.
|
|
114 |
General |
bırakmak |
park v.
|
|
115 |
General |
bırakmak |
absist v.
|
|
116 |
General |
bırakmak |
part company v.
|
|
117 |
General |
bırakmak |
turn the back on one v.
|
|
118 |
General |
bırakmak |
unhold v.
|
|
119 |
General |
bırakmak |
lete v.
|
|
120 |
General |
bırakmak |
hain v.
|
|
121 |
General |
bırakmak |
quight [obsolete] v.
|
|
122 |
General |
bırakmak |
git [dialect] v.
|
|
123 |
General |
bırakmak |
depart [obsolete] v.
|
|
124 |
General |
bırakmak |
depose v.
|
|
125 |
General |
bırakmak |
omit [obsolete] v.
|
|
126 |
General |
bırakmak |
congee [obsolete] v.
|
|
127 |
General |
bırakmak |
devest [obsolete] v.
|
|
128 |
General |
bırakmak |
devolute [obsolete] v.
|
|
129 |
General |
bırakmak |
devow [obsolete] v.
|
|
130 |
General |
bırakmak |
dishaunt v.
|
|
131 |
General |
bırakmak |
curl up v.
|
|
132 |
General |
bırakmak |
discharge v.
|
|
133 |
General |
bırakmak |
forelet [dialect] [uk] v.
|
|
134 |
General |
bırakmak |
part [dialect] [uk] v.
|
|
135 |
General |
bırakmak |
seposit v.
|
|
136 |
General |
bırakmak |
sink v.
|
|
137 |
General |
bırakmak |
supersede v.
|
|
138 |
General |
bırakmak |
surcease v.
|
|
Phrasals |
|
139 |
Phrasals |
bırakmak |
throw off v.
|
|
140 |
Phrasals |
bırakmak |
whistle off v.
|
|
141 |
Phrasals |
bırakmak |
lay on v.
|
|
142 |
Phrasals |
bırakmak |
chuck in v.
|
|
143 |
Phrasals |
bırakmak |
let loose of someone or something v.
|
|
144 |
Phrasals |
bırakmak |
give over to v.
|
|
145 |
Phrasals |
bırakmak |
let loose v.
|
|
146 |
Phrasals |
bırakmak |
place down v.
|
|
147 |
Phrasals |
bırakmak |
kick up v.
|
|
148 |
Phrasals |
bırakmak |
lay aside v.
|
|
149 |
Phrasals |
bırakmak |
break away v.
|
|
150 |
Phrasals |
bırakmak |
chuck it in v.
|
|
151 |
Phrasals |
bırakmak |
set by [obsolete] v.
|
|
Colloquial |
|
152 |
Colloquial |
bırakmak |
glop v.
|
|
153 |
Colloquial |
bırakmak |
skip it v.
|
|
154 |
Colloquial |
bırakmak |
be off v.
|
|
155 |
Colloquial |
bırakmak |
be through v.
|
|
156 |
Colloquial |
bırakmak |
leave go v.
|
|
157 |
Colloquial |
bırakmak |
shuffle off v.
|
|
Idioms |
|
158 |
Idioms |
bırakmak |
give one the head v.
|
|
159 |
Idioms |
bırakmak |
go back on v.
|
|
160 |
Idioms |
bırakmak |
throw overboard v.
|
|
161 |
Idioms |
bırakmak |
leave go of someone v.
|
|
162 |
Idioms |
bırakmak |
keep one's hands off v.
|
|
163 |
Idioms |
bırakmak |
pack it in v.
|
|
164 |
Idioms |
bırakmak |
set free v.
|
|
165 |
Idioms |
bırakmak |
leave for dead v.
|
|
166 |
Idioms |
bırakmak |
haul in (one's) horns v.
|
|
167 |
Idioms |
bırakmak |
fold (up) (one's) tent v.
|
|
168 |
Idioms |
bırakmak |
fold one's tent v.
|
|
169 |
Idioms |
bırakmak |
give up the ghost v.
|
|
170 |
Idioms |
bırakmak |
keep hands off v.
|
|
171 |
Idioms |
bırakmak |
lose hold on v.
|
|
172 |
Idioms |
bırakmak |
take hands off v.
|
|
173 |
Idioms |
bırakmak |
take off hands v.
|
|
174 |
Idioms |
bırakmak |
throw your hand in v.
|
|
Law |
|
175 |
Law |
bırakmak |
acquight v.
|
|
176 |
Law |
bırakmak |
abalienate v.
|
|
177 |
Law |
bırakmak |
acquit v.
|
|
178 |
Law |
bırakmak |
relinquish v.
|
|
179 |
Law |
bırakmak |
cede v.
|
|
Technical |
|
180 |
Technical |
bırakmak |
omit v.
|
|
181 |
Technical |
bırakmak |
deselect v.
|
|
Aeronautic |
|
182 |
Aeronautic |
bırakmak |
deselect to v.
|
|
Archaic |
|
183 |
Archaic |
bırakmak |
void v.
|
|
184 |
Archaic |
bırakmak |
demit v.
|
|
185 |
Archaic |
bırakmak |
dimit v.
|
|
186 |
Archaic |
bırakmak |
divest v.
|
|
187 |
Archaic |
bırakmak |
outlet v.
|
|
Slang |
|
188 |
Slang |
bırakmak |
go south v.
|
|
189 |
Slang |
bırakmak |
head south v.
|
|
190 |
Slang |
bırakmak |
bag v.
|
|
191 |
Slang |
bırakmak |
fink out v.
|
|
192 |
Slang |
bırakmak |
crater v.
|
|
193 |
Slang |
bırakmak |
shoot v.
|
|
British Slang |
|
194 |
British Slang |
bırakmak |
jack in v.
|
|
195 |
British Slang |
bırakmak |
jack it in v.
|
|
|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
serbest bırakmak |
set free v.
|
|
The trial is to begin again on 30 March and, until then, they should be set free.
Duruşma 30 Mart'ta yeniden başlayacak ve o zamana kadar serbest bırakılmaları gerekiyor.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
gölgede bırakmak |
overshadow v.
|
|
I should like to turn now to the situation in the Middle East, which overshadowed our meeting in Valencia.
Şimdi Valencia'daki toplantımızı gölgede bırakan Orta Doğu'daki duruma dönmek istiyorum.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
serbest bırakmak |
liberate v.
|
|
Combustion liberates heat.
Yanma ısıyı serbest bırakır.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
devre dışı bırakmak |
deactivate v.
|
|
How can I deactivate my account on this site?
Bu sitedeki hesabımı nasıl devre dışı bırakabilirim?
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
iz bırakmak |
leave a trace v.
|
|
Tom disappeared without leaving a trace.
Tom iz bırakmadan ortadan kayboldu.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
serbest bırakmak |
release v.
|
|
We call upon the guerilla groups to release the other hostages.
Gerilla gruplarına diğer rehineleri serbest bırakmaları çağrısında bulunuyoruz.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
maruz bırakmak |
expose v.
|
|
Might not the loss of certain capacities expose our soldiers to danger?
Belirli kapasitelerin kaybı askerlerimizi tehlikeye maruz bırakmaz mı?
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
iz bırakmak |
leave a mark v.
|
|
The wet vase left a mark on the table.
Islak vazo, masada bir iz bıraktı.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
hayran bırakmak |
impress v.
|
|
His exceptional skills and dedication impress everyone.
Olağanüstü becerileri ve adanmışlığı herkesi hayran bırakıyordu.
More Sentences
|
10 |
Common Usage |
zorunda bırakmak |
oblige v.
|
|
The latter point constitutes a huge programme which would oblige the United States to attack many of its allies.
Bu son nokta, ABD'yi müttefiklerinin çoğuna saldırmak zorunda bırakacak devasa bir program teşkil etmektedir.
More Sentences
|
General |
|
11 |
General |
dışarıda bırakmak |
shut out v.
|
|
We may have succeeded in shutting out the free riders that there always are with such a system.
Böyle bir sistemde her zaman var olan bedavacıları dışarıda bırakmayı başarmış olabiliriz.
More Sentences
|
12 |
General |
bıyık bırakmak |
grow a moustache v.
|
|
Tom grew a moustache.
Tom bıyık bıraktı.
More Sentences
|
13 |
General |
miras bırakmak |
hand down v.
|
|
This watch was handed down to me by my grandfather.
Bu saat bana dedem tarafından miras bırakıldı.
More Sentences
|
14 |
General |
yalnız bırakmak |
leave alone v.
|
|
Often, unfortunately, their victims were forgotten and left alone.
Ne yazık ki çoğu zaman kurbanları unutuldu ve yalnız bırakıldı.
More Sentences
|
15 |
General |
yüzüstü bırakmak |
abandon v.
|
|
Nevertheless, we must not abandon the Israeli people.
Yine de İsrail halkını yüzüstü bırakmamalıyız.
More Sentences
|
16 |
General |
sigarayı bırakmak |
give up smoking v.
|
|
He says that he won't give up smoking.
O, sigarayı bırakmayacağını söylüyor.
More Sentences
|
17 |
General |
nadasa bırakmak |
fallow v.
|
|
So he used to dig up earth from fallow land and sell it.
Bu yüzden nadasa bırakılmış arazilerden toprak kazar ve satardı.
More Sentences
|
18 |
General |
zeytinyağlı salamurada bırakmak (eti yumuşatmak için) |
marinate v.
|
|
Are you still marinating the vegetables?
Sebzeleri hâlâ zeytinyağlı salamurada bırakıyor musun?
More Sentences
|
19 |
General |
gölgede bırakmak |
upstage v.
|
|
The actor tried to upstage his co-star by stealing the limelight.
Aktör, ilgiyi üzerine çekerek rol arkadaşını gölgede bırakmaya çalıştı.
More Sentences
|
20 |
General |
miras bırakmak |
bequeath v.
|
|
An anonymous benefactor bequeathed several hundred thousand dollars to an animal shelter.
İsimsiz bir hayırsever, bir hayvan barınağına birkaç yüz bin dolar miras bıraktı.
More Sentences
|
21 |
General |
geride bırakmak |
surpass v.
|
|
He surpasses his rivals in all ways.
Rakiplerini her yönden geride bırakıyor.
More Sentences
|
22 |
General |
maruz bırakmak |
expose to v.
|
|
The Tibetan people have for many years been exposed to appalling treatment by Beijing, and this is continuing.
Tibet halkı uzun yıllardır Pekin tarafından korkunç muamelelere maruz bırakılmıştır ve bu durum devam etmektedir.
More Sentences
|
23 |
General |
yoksun bırakmak |
rob v.
|
|
This law will rob us of our basic rights.
Bu kanun bizi temel haklarımızdan yoksun bırakacaktır.
More Sentences
|
24 |
General |
gölgede bırakmak |
outshine v.
|
|
Sami hoped to outshine his siblings by doing well at school.
Sami okulda başarılı olarak kardeşlerini gölgede bırakmayı arzu ediyordu.
More Sentences
|
25 |
General |
rehin bırakmak |
pawn v.
|
|
Tom pawned the jewelry that he had stolen.
Tom çaldığı mücevherleri rehin bıraktı.
More Sentences
|
26 |
General |
hayran bırakmak |
charm v.
|
|
The dancer's graceful action charmed the audience.
Dansçının zarif hareketi, seyirciyi hayran bıraktı.
More Sentences
|
27 |
General |
kefaletle serbest bırakmak |
release on bail v.
|
|
Tom has been released on bail.
Tom kefaletle serbest bırakıldı.
More Sentences
|
28 |
General |
serbest bırakmak |
set at liberty v.
|
|
The prisoner was set at liberty.
Mahkum serbest bırakıldı.
More Sentences
|
29 |
General |
yoksun bırakmak |
deprive of v.
|
|
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
More Sentences
|
30 |
General |
arkasında bırakmak |
leave behind v.
|
|
His wife died leaving behind their two beloved children.
Karısı iki sevgili çocuğunu arkasında bırakarak öldü.
More Sentences
|
31 |
General |
serbest bırakmak |
unleash v.
|
|
It would unleash all kinds of fanaticism and discrimination against ethnic minorities.
Etnik azınlıklara karşı her türlü fanatizmi ve ayrımcılığı serbest bırakacaktır.
More Sentences
|
32 |
General |
aralık bırakmak |
leave ajar v.
|
|
The door was left ajar.
Kapı aralık bırakıldı.
More Sentences
|
33 |
General |
mesaj bırakmak |
leave a message v.
|
|
Leave a message, please.
Lütfen bir mesaj bırak.
More Sentences
|
34 |
General |
hayran bırakmak |
impress v.
|
|
His exceptional skills and dedication impress everyone.
Olağanüstü becerileri ve adanmışlığı herkesi hayran bırakıyordu.
More Sentences
|
35 |
General |
okulu bırakmak |
drop out v.
|
|
Are you absolutely sure you want to drop out of school?
Okulu bırakmak istediğinden kesinlikle emin misin?
More Sentences
|
36 |
General |
miras bırakmak |
leave a legacy v.
|
|
This will all only leave a legacy of bitterness and it will drag Israel's international reputation through the mire.
Tüm bunlar sadece acı bir miras bırakacak ve İsrail'in uluslararası itibarını bataklığa sürükleyecektir.
More Sentences
|
37 |
General |
yüzüstü bırakmak |
desert v.
|
|
No one should desert his friends.
Kimse dostlarını yüzüstü bırakmamalıdır.
More Sentences
|
38 |
General |
başıboş bırakmak |
give free rein v.
|
|
Terrorism must not be given free rein within the EU and, on that question, we all of course have a responsibility.
Terörizm AB içerisinde başıboş bırakılmamalıdır ve bu konuda elbette hepimize sorumluluk düşmektedir.
More Sentences
|
39 |
General |
zorunda bırakmak |
oblige v.
|
|
The latter point constitutes a huge programme which would oblige the United States to attack many of its allies.
Bu son nokta, ABD'yi müttefiklerinin çoğuna saldırmak zorunda bırakacak devasa bir program teşkil etmektedir.
More Sentences
|
40 |
General |
serbest bırakmak |
let go v.
|
|
Did Tom deserve to be let go?
Tom serbest bırakılmayı hak etti mi?
More Sentences
|
41 |
General |
yoksun bırakmak |
bereave of v.
|
|
He was bereaved of his son.
O, oğlundan yoksun bırakıldı.
More Sentences
|
42 |
General |
sigarayı bırakmak |
quit smoking v.
|
|
She quit smoking.
Sigarayı bıraktı.
More Sentences
|
43 |
General |
geride bırakmak |
overtake v.
|
|
Today's report will quickly be overtaken by events which take place long after the report has seen the light of day.
Bugünün raporu, raporun gün ışığına çıkmasından çok sonra meydana gelen olaylar tarafından hızla geride bırakılacaktır.
More Sentences
|
44 |
General |
izlenim bırakmak (birinde) |
strike v.
|
|
How does that strike you?
Bu sende nasıl bir izlenim bıraktı?
More Sentences
|
45 |
General |
sakal bırakmak |
grow a beard v.
|
|
Tom grew a beard.
Tom sakal bıraktı.
More Sentences
|
46 |
General |
pay bırakmak |
leave a margin v.
|
|
We left a margin for error in our estimates.
Tahminlerimizde hata payı bıraktık.
More Sentences
|
47 |
General |
etki bırakmak |
leave an impression v.
|
|
That left an impression.
Bu bir etki bıraktı.
More Sentences
|
48 |
General |
dışında bırakmak |
exclude from v.
|
|
No mode of transport should be excluded from the programme.
Hiçbir ulaşım şekli programın dışında bırakılmamalıdır.
More Sentences
|
49 |
General |
rahat bırakmak |
leave alone v.
|
|
It is at present extremely difficult to check whether the quoted species are left alone.
Alıntılanan türlerin rahat bırakılıp bırakılmadığını kontrol etmek şu anda son derece zor.
More Sentences
|
50 |
General |
açık bırakmak |
leave open v.
|
|
This report leaves open the question of the Gibraltarian vote.
Bu rapor Cebelitarık oylaması konusunu açık bırakmaktadır.
More Sentences
|
51 |
General |
gölgede bırakmak |
eclipse v.
|
|
Now for the good news, because this actually eclipses the bad news.
Şimdi iyi habere gelelim çünkü bu aslında kötü haberi gölgede bırakıyor.
More Sentences
|
52 |
General |
çalışmayı bırakmak |
stop working v.
|
|
The television's stopped working.
Televizyon çalışmayı bıraktı.
More Sentences
|
53 |
General |
gölgede bırakmak |
shame v.
|
|
Your excellent work puts me to shame.
Mükemmel çalışman beni gölgede bırakıyor.
More Sentences
|
54 |
General |
töhmet altında bırakmak |
implicate v.
|
|
Since I have been personally implicated by certain speakers, I must ask to take the floor for personal reasons.
Bazı konuşmacılar tarafından kişisel olarak töhmet altında bırakıldığım için kişisel nedenlerle söz almak zorundayım.
More Sentences
|
55 |
General |
izlenim bırakmak |
make an impression v.
|
|
You really made an impression on Tom.
Gerçekten Tom'un üzerinde bir izlenim bıraktın.
More Sentences
|
56 |
General |
mahrum bırakmak |
deprive of v.
|
|
Women were deprived of their most basic human rights overnight.
Kadınlar bir gecede en temel insan haklarından mahrum bırakıldı.
More Sentences
|
57 |
General |
serbest bırakmak |
free v.
|
|
He was kidnapped in Mukala in Dagestan and nothing has been done to free him.
Dağıstan'da Mukala'da kaçırıldı ve serbest bırakılması için hiçbir şey yapılmadı.
More Sentences
|
58 |
General |
yoksun bırakmak |
deprive v.
|
|
Their taste buds will no longer be deprived by Europe's chocolate police.
Damak tatları artık Avrupa'nın çikolata polisi tarafından yoksun bırakılmayacaktır.
More Sentences
|
59 |
General |
arkada bırakmak |
leave behind v.
|
|
Tom was left behind.
Tom arkada bırakıldı.
More Sentences
|
60 |
General |
yüzüstü bırakmak |
forsake v.
|
|
I won't forsake you.
Seni yüzüstü bırakmayacağım.
More Sentences
|
61 |
General |
yarıda bırakmak |
interrupt v.
|
|
The meeting was interrupted.
Toplantı yarıda bırakıldı.
More Sentences
|
62 |
General |
bir kenara bırakmak |
put away v.
|
|
After listening to the debate here, I have put away the script for the speech I had prepared.
Buradaki tartışmayı dinledikten sonra, hazırladığım konuşma metnini bir kenara bıraktım.
More Sentences
|
63 |
General |
zor durumda bırakmak |
strand v.
|
|
The British Expeditionary Force was stranded at Dunkirk.
İngiliz Yurtdışı Sefer Kuvveti, Dunkirk'te zor durumda bırakıldı.
More Sentences
|
64 |
General |
yüzüstü bırakmak |
fail v.
|
|
You must not fail me again.
Beni bir daha yüzüstü bırakmamalısın.
More Sentences
|
65 |
General |
geride bırakmak |
walk away v.
|
|
Don't walk away from us.
Bizi geride bırakma.
More Sentences
|
66 |
General |
geride bırakmak |
leave behind v.
|
|
How do we leave behind us fossil fuels and dependency on them, and achieve transparency?
Fosil yakıtları ve onlara olan bağımlılığımızı nasıl geride bırakacağız ve şeffaflığı nasıl sağlayacağız?
More Sentences
|
67 |
General |
işi bırakmak |
quit v.
|
|
He quit his job.
İşini bıraktı.
More Sentences
|
68 |
General |
dışta bırakmak |
exclude v.
|
|
The central budget submitted to Parliament excludes revolving funds and extra-budgetary Funds.
Parlamentoya sunulan genel bütçe, döner sermayeli fonları ve bütçe dışı fonları dışta bırakmaktadır.
More Sentences
|
69 |
General |
kapsam dışında bırakmak |
exclude v.
|
|
The issue lies in whether or not to exclude pilotage activities in those covered by this directive.
Sorun, kılavuzluk faaliyetlerinin bu direktifin kapsamı dışında bırakılıp bırakılmayacağında yatmaktadır.
More Sentences
|
70 |
General |
cevapsız bırakmak |
leave unanswered v.
|
|
I asked the President of the Court of Auditors three questions, two of which were left unanswered.
Sayıştay Başkanı'na üç soru sordum, ikisi cevapsız bırakıldı.
More Sentences
|
Common Usage |
|
71 |
Common Usage |
iz bırakmak |
impress v.
|
|
72 |
Common Usage |
kefaletle serbest bırakmak |
bail v.
|
|
73 |
Common Usage |
etki bırakmak |
impinge v.
|
|
74 |
Common Usage |
sonraya bırakmak |
adjourn v.
|
|
General |
|
75 |
General |
sular altında bırakmak |
ingulfment n.
|
|
76 |
General |
kapıyı kilitleyerek birini dışarıda bırakmak |
lock someone out v.
|
|
77 |
General |
suskunluğu bırakmak |
come out of one's shell v.
|
|
78 |
General |
etki altında bırakmak |
prejudice v.
|
|
79 |
General |
mahsur bırakmak |
isolate v.
|
|
80 |
General |
biriyle arasında mesafe bırakmak |
keep somebody at arm’s length v.
|
|
81 |
General |
öksüz bırakmak |
orphan v.
|
|
82 |
General |
kendini bırakmak |
let oneself go v.
|
|
83 |
General |
yerine bırakmak |
give way to something v.
|
|
84 |
General |
bir şeyi yarıda bırakmak |
leave something undone v.
|
|
85 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
dumbfound v.
|
|
86 |
General |
yalnız bırakmak |
isolate v.
|
|
87 |
General |
peşini bırakmak |
stop following v.
|
|
88 |
General |
aç bırakmak |
starve v.
|
|
89 |
General |
entelektüel açıdan karanlıkta bırakmak |
benight v.
|
|
90 |
General |
silahları bırakmak |
lay down arms v.
|
|
91 |
General |
izlenim bırakmak |
strike v.
|
|
92 |
General |
mahrum bırakmak |
shortchange v.
|
|
93 |
General |
hayran bırakmak |
ecstasize v.
|
|
94 |
General |
sallantıda bırakmak |
suspend v.
|
|
95 |
General |
serbest bırakmak |
let loose v.
|
|
96 |
General |
hayrette bırakmak |
bewilder v.
|
|
97 |
General |
ayak altında bırakmak |
leave where it will be stepped on v.
|
|
98 |
General |
nefes nefese bırakmak |
wind v.
|
|
99 |
General |
görüşmeyi veya tartışmayı ileri bir tarihe bırakmak (bir tasarı/mesele hakkındaki) |
table v.
|
|
100 |
General |
geçici olarak işi bırakmak |
take off from work v.
|
|
101 |
General |
silahlarını bırakmak |
lay down one's arms v.
|
|
102 |
General |
iz bırakmak |
leave behind v.
|
|
103 |
General |
boş bırakmak |
void v.
|
|
104 |
General |
iz bırakmak |
etch v.
|
|
105 |
General |
hamile bırakmak |
knock someone up v.
|
|
106 |
General |
yanlış izlenim bırakmak |
leave a wrong impression v.
|
|
107 |
General |
açıkta bırakmak |
leave something outdoors v.
|
|
108 |
General |
başıboş bırakmak |
give rein to v.
|
|
109 |
General |
bırakmak (okulu) |
drop out v.
|
|
110 |
General |
orman kanunu dışında bırakmak |
disforest v.
|
|
111 |
General |
şansa bırakmak |
hazard v.
|
|
112 |
General |
aç bırakmak |
famish v.
|
|
113 |
General |
merakta bırakmak |
keep someone in suspense v.
|
|
114 |
General |
birini yarı yolda bırakmak |
leave someone in the lurch v.
|
|
115 |
General |
boşluk bırakmak |
space v.
|
|
116 |
General |
yüzüstü bırakmak |
turn adrift v.
|
|
117 |
General |
güneşte bırakmak |
expose to the sun v.
|
|
118 |
General |
arkada bırakmak |
pass v.
|
|
119 |
General |
serbest bırakmak |
let off v.
|
|
120 |
General |
bırakmak için yemin etmek |
forswear v.
|
|
121 |
General |
gölgede bırakmak |
overshade v.
|
|
122 |
General |
sürüncemede bırakmak |
retard v.
|
|
123 |
General |
hayran bırakmak |
strike with admiration v.
|
|
124 |
General |
huşu içinde bırakmak |
awe v.
|
|
125 |
General |
gebe bırakmak |
impregnate v.
|
|
126 |
General |
vestiyere bırakmak |
check something in v.
|
|
127 |
General |
yerini bırakmak |
yield v.
|
|
128 |
General |
kesip sakat bırakmak |
mutilate v.
|
|
129 |
General |
birini gölgede bırakmak |
put someone to shame v.
|
|
130 |
General |
bodur bırakmak |
stunt v.
|
|
131 |
General |
merakta bırakmak |
keep somebody in suspense v.
|
|
132 |
General |
kendi haline bırakmak |
let alone v.
|
|
133 |
General |
muallakta bırakmak |
leave in suspense v.
|
|
134 |
General |
başkasına bırakmak |
relinquish v.
|
|
135 |
General |
hükümsüz bırakmak |
overrule v.
|
|
136 |
General |
gölgede bırakmak |
surpass v.
|
|
137 |
General |
garajda bırakmak |
garage v.
|
|
138 |
General |
izlenim bırakmak |
make an impression on v.
|
|
139 |
General |
bırakmak (sıkılan eli) |
unclasp v.
|
|
140 |
General |
korkutup hareketsiz bırakmak |
overawe v.
|
|
141 |
General |
büküp bırakmak |
twist up v.
|
|
142 |
General |
yüzüstü bırakmak |
let down v.
|
|
143 |
General |
gelecek kuşaklara bırakmak |
leave to the next generations v.
|
|
144 |
General |
arkada bırakmak |
outdistance v.
|
|
145 |
General |
masraftan kaçınmak için kendini mahrum bırakmak |
stint oneself v.
|
|
146 |
General |
sorumluluğu bırakmak |
take the burden off v.
|
|
147 |
General |
sınıfta bırakmak |
fail v.
|
|
148 |
General |
yüzüstü bırakmak |
turn somebody adrift v.
|
|
149 |
General |
arpayı çimlenmeye bırakmak |
couch v.
|
|
150 |
General |
serbest bırakmak |
make free v.
|
|
151 |
General |
derin etki bırakmak |
leave an indelible impression v.
|
|
152 |
General |
merak içinde bırakmak |
worry v.
|
|
153 |
General |
fidye alarak serbest bırakmak |
ransom v.
|
|
154 |
General |
halsiz bırakmak |
enfeeble v.
|
|
155 |
General |
vasiyet yoluyla bir şeyi birine bırakmak |
will to v.
|
|
156 |
General |
liste dışı bırakmak |
exclude from the list v.
|
|
157 |
General |
maruz bırakmak |
subject to v.
|
|
158 |
General |
yoksun bırakmak |
deny v.
|
|
159 |
General |
başıboş bırakmak |
give free rein to somebody v.
|
|
160 |
General |
gölgede bırakmak |
dwarf v.
|
|
161 |
General |
yetim bırakmak |
orphan v.
|
|
162 |
General |
hayatın akışına bırakmak |
drift v.
|
|
163 |
General |
yasal haklardan yoksun bırakmak |
outlaw v.
|
|
164 |
General |
gölgede bırakmak |
cut out v.
|
|
165 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
be in bad odor v.
|
|
166 |
General |
serbest bırakmak |
emancipate v.
|
|
167 |
General |
oluruna bırakmak |
let something ride v.
|
|
168 |
General |
iz bırakmak |
scar v.
|
|
169 |
General |
gölgede bırakmak |
top v.
|
|
170 |
General |
takdirine bırakmak |
leave it up to the discretion of somebody v.
|
|
171 |
General |
çıplak bırakmak |
denude v.
|
|
172 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
let alone v.
|
|
173 |
General |
boşluk bırakmak |
tolerate v.
|
|
174 |
General |
yoksun bırakmak |
shear v.
|
|
175 |
General |
sonraya bırakmak |
lay over v.
|
|
176 |
General |
kefaletle serbest bırakmak |
allow bail v.
|
|
177 |
General |
sonraya bırakmak |
delay v.
|
|
178 |
General |
vasiyetle bırakmak |
legate v.
|
|
179 |
General |
kötürüm bırakmak |
cripple v.
|
|
180 |
General |
aralık bırakmak |
half close v.
|
|
181 |
General |
birini serbest bırakmak |
give someone rope v.
|
|
182 |
General |
sınıfta bırakmak |
flunk v.
|
|
183 |
General |
arkadaşını eve bırakmak |
take home v.
|
|
184 |
General |
kullanmayı bırakmak |
disuse v.
|
|
185 |
General |
dalgalanmaya bırakmak (döviz kurunu) |
float v.
|
|
186 |
General |
geri dönmek zorunda bırakmak |
drive back v.
|
|
187 |
General |
dinlenmeye bırakmak |
leave something to mature v.
|
|
188 |
General |
hayrette bırakmak |
astonish v.
|
|
189 |
General |
gecenin karanlığında bırakmak |
benight v.
|
|
190 |
General |
sonraya bırakmak |
put off v.
|
|
191 |
General |
bir mahpusu serbest bırakmak |
set someone at large v.
|
|
192 |
General |
karşı karşıya bırakmak |
expose v.
|
|
193 |
General |
sonraya bırakmak |
reserve v.
|
|
194 |
General |
aç bırakmak |
hunger v.
|
|
195 |
General |
soluk soluğa bırakmak |
puff somebody out v.
|
|
196 |
General |
mahkumu şartlı olarak serbest bırakmak |
parole v.
|
|
197 |
General |
rahat bırakmak |
let alone v.
|
|
198 |
General |
yoksun bırakmak |
debar v.
|
|
199 |
General |
küt diye bırakmak |
plump v.
|
|
200 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
leave a bad taste in one's mouth v.
|
|
201 |
General |
serbest bırakmak |
unchain v.
|
|
202 |
General |
yoksun bırakmak |
bereave v.
|
|
203 |
General |
rehin bırakmak |
hock v.
|
|
204 |
General |
kalıcı etki bırakmak |
leave a lasting impression v.
|
|
205 |
General |
sürüncemede bırakmak |
sidestep v.
|
|
206 |
General |
etki bırakmak |
strike v.
|
|
207 |
General |
ortada bırakmak |
expose v.
|
|
208 |
General |
birini yüzüstü bırakmak |
leave someone in the lurch v.
|
|
209 |
General |
genel afla serbest bırakmak |
amnesty v.
|
|
210 |
General |
etki bırakmak |
sound v.
|
|
211 |
General |
üzerinde işaret bırakmak |
leave a mark on v.
|
|
212 |
General |
arada mesafe bırakmak |
hold at bay v.
|
|
213 |
General |
hizmet dışı bırakmak |
disable v.
|
|
214 |
General |
boşluk bırakmak |
space out v.
|
|
215 |
General |
serbest bırakmak |
loose v.
|
|
216 |
General |
zor durumda bırakmak |
leave someone in a difficult situation v.
|
|
217 |
General |
belirli bir izlenim bırakmak |
be suggestive of v.
|
|
218 |
General |
yara izi bırakmak |
scar v.
|
|
219 |
General |
serbest bırakmak |
uncage v.
|
|
220 |
General |
rehin bırakmak |
put something to ransom v.
|
|
221 |
General |
bir kenara bırakmak |
put something to one side v.
|
|
222 |
General |
serbest bırakmak |
extricate v.
|
|
223 |
General |
zırvalamayı bırakmak |
cut the cackle v.
|
|
224 |
General |
belirli bir izlenim bırakmak |
suggest v.
|
|
225 |
General |
arkadaşını eve bırakmak |
take someone home v.
|
|
226 |
General |
geride bırakmak |
pass v.
|
|
227 |
General |
olumlu bir izlenim bırakmak |
make a hit with somebody v.
|
|
228 |
General |
tehlike etkisinde bırakmak |
endanger v.
|
|
229 |
General |
işi bırakmak |
knock off v.
|
|
230 |
General |
kendi haline bırakmak |
let somebody alone v.
|
|
231 |
General |
aciz bırakmak |
incapacitate v.
|
|
232 |
General |
başıboş bırakmak |
turn adrift v.
|
|
233 |
General |
bir kenara bırakmak |
leave aside v.
|
|
234 |
General |
(ileride kullanmak üzere) bırakmak |
reposit v.
|
|
235 |
General |
minnettar bırakmak |
oblige v.
|
|
236 |
General |
yüzüstü bırakmak |
walk on v.
|
|
237 |
General |
abliyi bırakmak |
get flustered v.
|
|
238 |
General |
intiba bırakmak |
make an impression v.
|
|
239 |
General |
suda bırakmak |
soak v.
|
|
240 |
General |
derin etki bırakmak |
brand v.
|
|
241 |
General |
tortu bırakmak |
deposit v.
|
|
242 |
General |
uyuşturucuyu bırakmak |
kick the drug v.
|
|
243 |
General |
bırakmak (el) |
unclasp v.
|
|
244 |
General |
serbest bırakmak |
deliver v.
|
|
245 |
General |
açık kapı bırakmak |
leave someone some leeway v.
|
|
246 |
General |
izlenim bırakmak |
register v.
|
|
247 |
General |
hayran bırakmak |
entrance v.
|
|
248 |
General |
atık bırakmak |
leave waste v.
|
|
249 |
General |
boşluk bırakmak |
leave a blank v.
|
|
250 |
General |
elinden bırakmak |
release one's hold v.
|
|
251 |
General |
oksijensiz bırakmak |
asphyxiate v.
|
|
252 |
General |
serbest bırakmak |
relinquish v.
|
|
253 |
General |
bırakmak (tortu) |
deposit v.
|
|
254 |
General |
miras olarak bırakmak |
bequeath v.
|
|
255 |
General |
serbest bırakmak |
disentangle v.
|
|
256 |
General |
sular altında bırakmak |
submerge v.
|
|
257 |
General |
sınıfta bırakmak |
plow v.
|
|
258 |
General |
bırakmak (alışkanlık) |
outgrow v.
|
|
259 |
General |
askıda bırakmak |
leave in doubt v.
|
|
260 |
General |
arkada bırakmak |
overtake v.
|
|
261 |
General |
medeni haklardan yoksun bırakmak |
proscribe v.
|
|
262 |
General |
güneşte bırakmak |
sun v.
|
|
263 |
General |
maruz bırakmak |
subjugate v.
|
|
264 |
General |
kefaletle serbest bırakmak |
admit to bail v.
|
|
265 |
General |
elinden bırakmak |
unhand v.
|
|
266 |
General |
çopur bırakmak |
pit v.
|
|
267 |
General |
sözü çevirip cevapsız bırakmak |
turn off v.
|
|
268 |
General |
serbest bırakmak |
unhitch v.
|
|
269 |
General |
içeri bırakmak |
let in v.
|
|
270 |
General |
serbest bırakmak |
turn loose v.
|
|
271 |
General |
yalnız bırakmak |
leave somebody alone v.
|
|
272 |
General |
arabayı yolun ortasında bırakmak |
double park v.
|
|
273 |
General |
dinlenmeye bırakmak |
leave something to rest v.
|
|
274 |
General |
geri bırakmak |
set back v.
|
|
275 |
General |
bir yeri darmadağınık bir halde bırakmak |
leave a place in a shambles v.
|
|
276 |
General |
bir mülkü birine bırakmak |
escheat an estate to somebody v.
|
|
277 |
General |
iyi bir izlenim bırakmak |
make a good impression on someone v.
|
|
278 |
General |
mesaj bırakmak |
leave a note v.
|
|
279 |
General |
fidye karşılığı bırakmak |
ransom v.
|
|
280 |
General |
kadro dışı bırakmak |
shelve v.
|
|
281 |
General |
serbest bırakmak |
slip v.
|
|
282 |
General |
hayretler içinde bırakmak |
astound v.
|
|
283 |
General |
serbest bırakmak |
unloosen v.
|
|
284 |
General |
ıssız adada bırakmak |
maroon v.
|
|
285 |
General |
birini dövüp çürükler içinde bırakmak |
beat someone black and blue v.
|
|
286 |
General |
ortada bırakmak |
turn somebody adrift v.
|
|
287 |
General |
yüzüstü bırakmak |
leave in the lurch v.
|
|
288 |
General |
sonraya bırakmak |
defer v.
|
|
289 |
General |
mirastan yoksun bırakmak |
disinherit v.
|
|
290 |
General |
kaderine bırakmak |
leave something to its fate v.
|
|
291 |
General |
kapora bırakmak |
leave a deposit v.
|
|
292 |
General |
bir şeyi bir kenara bırakmak |
put something to one side v.
|
|
293 |
General |
dikiş gibi iz bırakmak |
seam v.
|
|
294 |
General |
halsiz bırakmak |
prostrate v.
|
|
295 |
General |
not bırakmak |
leave a message v.
|
|
296 |
General |
gölgede bırakmak |
excel v.
|
|
297 |
General |
güneşte bırakmak |
solarize v.
|
|
298 |
General |
yoksun bırakmak |
dispossess v.
|
|
299 |
General |
kalıcı etki bırakmak |
make a lasting impact v.
|
|
300 |
General |
ıssız bir adaya bırakmak |
maroon v.
|
|
301 |
General |
sonraya bırakmak |
put on one side v.
|
|
302 |
General |
açıkta bırakmak |
leave somebody without a home or a job v.
|
|
303 |
General |
birini kendi haline bırakmak |
give someone rope v.
|
|
304 |
General |
olduğu gibi bırakmak |
leave alone v.
|
|
305 |
General |
yarıda bırakmak |
discontinue v.
|
|
306 |
General |
kefaletle serbest bırakmak |
parole v.
|
|
307 |
General |
akışına bırakmak |
let something flow v.
|
|
308 |
General |
hamile bırakmak |
fecundate v.
|
|
309 |
General |
leke bırakmak |
leave stains v.
|
|
310 |
General |
sonraya bırakmak |
stand over v.
|
|
311 |
General |
mahrum bırakmak |
debar from v.
|
|
312 |
General |
orman kanunu dışında bırakmak |
disafforest v.
|
|
313 |
General |
yoksun bırakmak |
forgo v.
|
|
314 |
General |
ıssız adada bırakmak |
cast away v.
|
|
315 |
General |
hayran bırakmak |
amaze v.
|
|
316 |
General |
sürüncemede bırakmak |
procrastinate v.
|
|
317 |
General |
maruz bırakmak |
subject v.
|
|
318 |
General |
miras bırakmak |
legate v.
|
|
319 |
General |
bir alışkanlığı bırakmak |
deprogram v.
|
|
320 |
General |
sallantıda bırakmak |
leave up in the air v.
|
|
321 |
General |
hayran bırakmak |
enthuse v.
|
|
322 |
General |
nefessiz bırakmak |
wind v.
|
|
323 |
General |
sınavda bırakmak |
fail v.
|
|
324 |
General |
dışarıya bırakmak |
let out v.
|
|
325 |
General |
yüzüstü bırakmak |
let somebody down v.
|
|
326 |
General |
serbest bırakmak |
unfreeze v.
|
|
327 |
General |
açık kapı bırakmak |
leave the door open v.
|
|
328 |
General |
boş verip her şeyi oluruna bırakmak |
float v.
|
|
329 |
General |
serbest bırakmak |
unbind v.
|
|
330 |
General |
suç işlemeyi bırakmak |
go straight v.
|
|
331 |
General |
hariç bırakmak |
rule out v.
|
|
332 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
blight v.
|
|
333 |
General |
ciltte iz bırakmak |
pit v.
|
|
334 |
General |
olumlu bir izlenim bırakmak |
make a hit v.
|
|
335 |
General |
gölgede bırakmak |
put into the shades v.
|
|
336 |
General |
gölgede bırakmak |
supplant v.
|
|
337 |
General |
seçim dışı bırakmak |
discard v.
|
|
338 |
General |
yüzüstü bırakmak |
leave something unfinished v.
|
|
339 |
General |
silahsız bırakmak |
disarm v.
|
|
340 |
General |
nefes nefese bırakmak |
puff somebody out v.
|
|
341 |
General |
zorunda bırakmak |
reduce v.
|
|
342 |
General |
yoksun bırakmak |
shut off from v.
|
|
343 |
General |
hükümsüz bırakmak |
override v.
|
|
344 |
General |
mezatta çekici vurup malı son fiyatı verenin üzerine bırakmak |
knock down v.
|
|
345 |
General |
zorunda bırakmak |
obligate v.
|
|
346 |
General |
şüphe altında bırakmak |
cloud v.
|
|
347 |
General |
kötü bir izlenim bırakmak |
make a bad impression on someone v.
|
|
348 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
leave a bad impression v.
|
|
349 |
General |
serbest bırakmak |
disengage v.
|
|
350 |
General |
kendi kaderine bırakmak |
abandon someone to one’s fate v.
|
|
351 |
General |
etki altında bırakmak |
bias v.
|
|
352 |
General |
sınıfta bırakmak |
keep down v.
|
|
353 |
General |
etkisiz bırakmak |
nullify v.
|
|
354 |
General |
serbest bırakmak |
deblock v.
|
|
355 |
General |
serbest bırakmak |
affranchise v.
|
|
356 |
General |
yarı yolda bırakmak |
leave in the lurch v.
|
|
357 |
General |
dışarıda bırakmak |
keep out v.
|
|
358 |
General |
aç bırakmak |
not to give any food to v.
|
|
359 |
General |
başarısızlıktan dolayı okulu bırakmak zorunda kalmak |
flunk out v.
|
|
360 |
General |
serbest bırakmak |
decontrol v.
|
|
361 |
General |
emanete bırakmak |
check v.
|
|
362 |
General |
birini bir şeyden yoksun bırakmak |
leave someone short v.
|
|
363 |
General |
sınıfta bırakmak |
plough v.
|
|
364 |
General |
bırakmak (miras olarak) |
leave v.
|
|
365 |
General |
dışarıda bırakmak |
preclude v.
|
|
366 |
General |
zorunda bırakmak |
compel v.
|
|
367 |
General |
yerini bırakmak |
give place to v.
|
|
368 |
General |
iz bırakmak |
track v.
|
|
369 |
General |
ağ bırakmak |
cast a net v.
|
|
370 |
General |
kendi işini başkalarına bırakmak |
goldbrick v.
|
|
371 |
General |
aşındırarak çıplak bırakmak |
denudate v.
|
|
372 |
General |
serbest bırakmak |
let go one's hold of v.
|
|
373 |
General |
mahrum bırakmak |
debar v.
|
|
374 |
General |
kendi kaderine bırakmak |
leave someone to one’s fate v.
|
|
375 |
General |
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak |
maroon v.
|
|
376 |
General |
çizgi bırakmak |
furrow v.
|
|
377 |
General |
yoksun bırakmak |
divest of v.
|
|
378 |
General |
kendi haline bırakmak |
let be v.
|
|
379 |
General |
geride bırakmak |
distance v.
|
|
380 |
General |
kendi haline bırakmak |
leave alone v.
|
|
381 |
General |
yoksun bırakmak |
debar from v.
|
|
382 |
General |
etkisine açık bırakmak |
expose v.
|
|
383 |
General |
hayrette bırakmak |
amaze v.
|
|
384 |
General |
dul bırakmak |
widow v.
|
|
385 |
General |
birini bir problemle karşı karşıya bırakmak |
present someone with a problem v.
|
|
386 |
General |
silah bırakmak |
take away weapons v.
|
|
387 |
General |
serbest bırakmak |
manumit v.
|
|
388 |
General |
sürüncemede bırakmak |
drag out v.
|
|
389 |
General |
hayran bırakmak |
fascinate v.
|
|
390 |
General |
hamile bırakmak |
impregnate v.
|
|
391 |
General |
gebe bırakmak |
make pregnant v.
|
|
392 |
General |
kefaletle serbest bırakmak |
grant bail v.
|
|
393 |
General |
iyi bir tesir bırakmak için elinden geleni yapmak |
put one's best foot forward v.
|
|
394 |
General |
serbest bırakmak |
set loose v.
|
|
395 |
General |
ayak izlerini (bir yerde) bırakmak |
track up v.
|
|
396 |
General |
bırakmak (bir işi) |
pull out of v.
|
|
397 |
General |
kararı ertesi güne bırakmak |
sleep on v.
|
|
398 |
General |
açık kapı bırakmak |
leave with some room for choice v.
|
|
399 |
General |
birini kendi haline bırakmak |
leave someone to his own devices v.
|
|
400 |
General |
birini evine bırakmak |
see someone home v.
|
|
401 |
General |
birine haber bırakmak |
leave word with someone v.
|
|
402 |
General |
işleri daha sonraya bırakmak |
procrastinate v.
|
|
403 |
General |
vasiyetle bırakmak |
will v.
|
|
404 |
General |
bir şeyi gölgede bırakmak |
put something to shame v.
|
|
405 |
General |
olanak dışı bırakmak |
preclude v.
|
|
406 |
General |
serbest bırakmak |
unloose v.
|
|
407 |
General |
birini serbest bırakmak |
set someone free v.
|
|
408 |
General |
serbest bırakmak |
unrein v.
|
|
409 |
General |
bir şeyi akıntıya bırakmak |
cast something adrift v.
|
|
410 |
General |
bırakmak (isteğine) |
put to v.
|
|
411 |
General |
bir yana bırakmak |
put up v.
|
|
412 |
General |
bırakmak (bir düşünceyi) |
put away v.
|
|
413 |
General |
izlenim bırakmak |
come across v.
|
|
414 |
General |
işini kaybetmeye mecbur bırakmak |
force out of business v.
|
|
415 |
General |
serbest bırakmak |
enfranchise v.
|
|
416 |
General |
geride bırakmak |
set back v.
|
|
417 |
General |
geride bırakmak |
outstrip v.
|
|
418 |
General |
geride bırakmak |
leave astern v.
|
|
419 |
General |
geride bırakmak |
shoot ahead of v.
|
|
420 |
General |
geride bırakmak |
outdistance v.
|
|
421 |
General |
geride bırakmak |
outpace v.
|
|
422 |
General |
bıyık bırakmak |
grow mustache v.
|
|
423 |
General |
sakal bırakmak |
grow beard v.
|
|
424 |
General |
oluruna bırakmak |
let things slide v.
|
|
425 |
General |
akışına bırakmak |
let things slide v.
|
|
426 |
General |
hariç bırakmak |
leave out v.
|
|
427 |
General |
hükümsüz bırakmak |
invalidate v.
|
|
428 |
General |
serbest bırakmak |
discharge v.
|
|
429 |
General |
sorumluluk altında bırakmak |
encumber v.
|
|
430 |
General |
mirasla bırakmak |
dispose of by will v.
|
|
431 |
General |
yarım bırakmak |
leave something incomplete v.
|
|
432 |
General |
yarım bırakmak |
leave unfinished v.
|
|
433 |
General |
serbest bırakmak |
give somebody his head v.
|
|
434 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
be in bad odour with somebody v.
|
|
435 |
General |
kötü izlenim bırakmak |
be in bad odor with somebody v.
|
|
436 |
General |
karşı karşıya bırakmak |
confront somebody with v.
|
|
437 |
General |
yüzüstü bırakmak |
leave somebody in the lurch v.
|
|
438 |
General |
yüzüstü bırakmak (birisini) |
fail (someone) v.
|
|
439 |
General |
sınıfta bırakmak |
pluck v.
|
|
440 |
General |
zan altında bırakmak |
bring someone under suspicion v.
|
|
441 |
General |
rehini serbest bırakmak |
take out of pledge v.
|
|
442 |
General |
değerlendirme dışı bırakmak |
leave something out of assessment v.
|
|
443 |
General |
kendi haline bırakmak |
leave something/somebody alone v.
|
|
444 |
General |
çaresiz bırakmak |
render helpless v.
|
|
445 |
General |
takdirine bırakmak |
leave to someone's discretion v.
|
|
446 |
General |
takdirine bırakmak |
leave to one's appreciation v.
|
|
447 |
General |
bahşiş bırakmak |
leave tip v.
|
|
448 |
General |
habersiz bırakmak |
keep someone unaware v.
|
|
449 |
General |
serbest bırakmak |
deallocate v.
|
|
450 |
General |
yarıda bırakmak |
abort v.
|
|
451 |
General |
işlem dışı bırakmak |
deactivate v.
|
|
452 |
General |
bir işi yarım bırakmak |
abort v.
|
|
453 |
General |
zorunda bırakmak |
leave someone no choice but do something v.
|
|
454 |
General |
yüz üstü bırakmak |
leave in the lurch v.
|
|
455 |
General |
yüz üstü bırakmak |
leave things in an incomplete condition v.
|
|
456 |
General |
meydana bırakmak |
allow (something happen) v.
|
|
457 |
General |
meydana bırakmak |
give (someone) a chance do something v.
|
|
458 |
General |
yoksun bırakmak |
count out v.
|
|
459 |
General |
tesirsiz bırakmak |
neutralise v.
|
|
460 |
General |
tesirsiz bırakmak |
neutralize v.
|
|
461 |
General |
damaklarda tat bırakmak |
leave a taste on the tongue v.
|
|
462 |
General |
çelenk bırakmak |
place a wreath on v.
|
|
463 |
General |
çelenk bırakmak |
leave a wreath on v.
|
|
464 |
General |
damaklarda tat bırakmak |
leave a taste in the mouth v.
|
|
465 |
General |
dumana maruz bırakmak |
expose to smoke v.
|
|
466 |
General |
kapsama alanı dışında bırakmak |
leave it out of the coverage area v.
|
|
467 |
General |
kapsama dışında bırakmak |
leave it out of the coverage v.
|
|
468 |
General |
kapsam dışında bırakmak |
leave it out of the scope v.
|
|
469 |
General |
çıplak bırakmak |
denudate v.
|
|
470 |
General |
yetim bırakmak |
leave (an) orphan v.
|
|
471 |
General |
öksüz bırakmak |
leave (an) orphan v.
|
|
472 |
General |
arabayla bırakmak |
take (someone) to (somewhere) by car v.
|
|
473 |
General |
servise bırakmak (arabayı) |
take the car in for service v.
|
|
474 |
General |
arabayı servise bırakmak |
take the car in for service v.
|
|
475 |
General |
aynı bırakmak |
leave unchanged v.
|
|
476 |
General |
aynı bırakmak |
leave something same v.
|
|
477 |
General |
aynı bırakmak |
leave untouched v.
|
|
478 |
General |
arkasında acılı bir eş bırakmak |
leave behind a sorrowful spouse v.
|
|
479 |
General |
yanıtsız bırakmak |
leave unanswered v.
|
|
480 |
General |
parasız bırakmak |
leave someone penniless v.
|
|
481 |
General |
soruları yanıtsız bırakmak |
leave the questions unanswered v.
|
|
482 |
General |
beş kuruşsuz bırakmak |
leave someone penniless v.
|
|
483 |
General |
kaynamaya bırakmak |
put something on to boil v.
|
|
484 |
General |
hariç bırakmak |
put out of v.
|
|
485 |
General |
saf dışı bırakmak |
eliminate v.
|
|
486 |
General |
saf dışı bırakmak |
put out of action v.
|
|
487 |
General |
zorunlu bırakmak |
make obligatory v.
|
|
488 |
General |
zorunlu bırakmak |
bind v.
|
|
489 |
General |
yalnız bırakmak |
leave someone alone v.
|
|
490 |
General |
zorlukları geride bırakmak |
surmount the difficulties v.
|
|
491 |
General |
zorlukları geride bırakmak |
overcome the difficulties v.
|
|
492 |
General |
halsiz bırakmak |
leave someone weak v.
|
|
493 |
General |
yalnız bırakmak |
let someone alone v.
|
|
494 |
General |
iz bırakmak |
make a mark v.
|
|
495 |
General |
oluruna bırakmak |
let it ride v.
|
|
496 |
General |
oluruna bırakmak |
let things drift v.
|
|
497 |
General |
aç susuz bırakmak |
let (someone) go without food and water v.
|
|
498 |
General |
kar bırakmak |
yield a profit v.
|
|
499 |
General |
açık bırakmak |
leave something open v.
|
|
500 |
General |
aç susuz bırakmak |
leave someone without food and water v.
|
|