hak - Turkish English Dictionary

hak

Meanings of "hak" in English Turkish Dictionary : 46 result(s)

Turkish English
Common Usage
hak right n.
The issue of immigration cannot, it is true, be addressed by sacrificing the right to family reunification.
Göçmenlik meselesinin aile birleşimi hakkından feragat edilerek çözülemeyeceği doğrudur.

More Sentences
General
hak merit n.
The wide-ranging nature of concentrations merits particular attention.
Yoğunlaşmaların geniş kapsamlı doğası özel bir ilgiyi hak ediyor.

More Sentences
hak due n.
Credit where credit is due.
Hakkını teslim etmek gerekir.

More Sentences
hak truth n.
They fight for truth and peace.
Onlar hak ve barış için savaşırlar.

More Sentences
hak benefit n.
Last but not least the pay and benefits package must be reviewed.
Son olarak, ücret ve sosyal haklar paketi gözden geçirilmelidir.

More Sentences
hak right n.
No one has the right to murder in the attempt to achieve a political objective.
Hiç kimse siyasi bir hedefe ulaşmak için cinayet işleme hakkına sahip değildir.

More Sentences
hak entitlement n.
The first is the problem of the ageing population and the second is the rise in the entitlement age.
Birincisi yaşlanan nüfus sorunu, ikincisi ise hak kazanma yaşının yükselmesidir.

More Sentences
Trade/Economic
hak justice n.
Only then will the European institutions do justice to their task.
Ancak o zaman Avrupa kurumları görevlerini hakkıyla yerine getirmiş olurlar.

More Sentences
hak right n.
Matters of such fundamental importance to Parliament require that Parliament be given the full right of codecision.
Parlamento için bu kadar temel öneme sahip konular, Parlamentoya tam karar alma hakkı verilmesini gerektirir.

More Sentences
Law
hak right n.
This directive elaborates upon this as a right for all companies in the Union.
Bu yönerge bunu Birlik içindeki tüm şirketler için bir hak olarak detaylandırmaktadır.

More Sentences
General
hak justification n.
hak equity n.
hak god n.
hak privilege n.
hak share n.
hak exert n.
hak warrant n.
hak competence n.
hak reason n.
hak franchise n.
hak erasing n.
hak engraving n.
hak title n.
hak authority n.
hak prerogative n.
hak claim n.
hak warranty n.
hak verity n.
hak dibs n.
hak favor n.
hak favour n.
hak freedom n.
hak allowance n.
hak condign adj.
Colloquial
hak ticket n.
Trade/Economic
hak interest n.
hak claim n.
hak warranty n.
hak symbol n.
Law
hak privilege n.
hak droit n.
hak prerogative n.
hak concession n.
Latin
hak jus n.
hak beneficium n.
Slang
hak dibs n.

Meanings of "hak" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
hak etmek deserve v.
The proposal now under consideration deserves my total support.
Şu anda değerlendirilmekte olan teklif benim tam desteğimi hak ediyor.

More Sentences
General
yasal hak legal right n.
Are not many of these issues really political in nature rather than fundamental legal rights?
Bu konuların çoğu temel yasal haklardan ziyade gerçekten siyasi nitelikte değil midir?

More Sentences
hak sahibi right holder n.
President, as a rights holder I have a financial interest in television.
Sayın Başkan, bir hak sahibi olarak televizyondan mali çıkarım var.

More Sentences
hak sahibi eligible n.
The directive must balance the interests of consumers and eligible parties.
Direktif, tüketicilerin ve hak sahibi tarafların çıkarlarını dengelemelidir.

More Sentences
özel hak exclusive right n.
We have exclusive rights to Tom's invention.
Tom'un icadı üzerinde özel haklarımız var.

More Sentences
özel hak special right n.
A political group cannot have special rights to which MEPs outside the groups do not also have access.
Bir siyasi grup, grup dışındaki milletvekillerinin de erişemediği özel haklara sahip olamaz.

More Sentences
hak sahipleri beneficiaries n.
Firstly, beneficiaries in many Member States already have cover for these risks via separate insurance products.
İlk olarak pek çok Üye Devletteki hak sahipleri bu riskleri ayrı sigorta ürünleri aracılığıyla zaten karşılamaktadır.

More Sentences
hak talebi claim n.
They are going to be disadvantaged because, under the new proposals, there will be a payment on historical claims.
Dezavantajlı duruma düşecekler çünkü yeni teklifler kapsamında tarihi hak talepleri için bir ödeme yapılacak.

More Sentences
hak sahibi claimant n.
This is not, in turn, to challenge the right of claimants to make appeals.
Bu da hak sahiplerinin temyize başvurma hakkına karşı çıkmak anlamına gelmemektedir.

More Sentences
meşru hak legitimate right n.
For far too long the Palestinian people have been denied their legitimate rights.
Filistin halkı çok uzun zamandır meşru haklarından mahrum bırakılıyor.

More Sentences
hak dini true religion n.
Islam is the true religion.
İslam, hak dindir.

More Sentences
hak ediş vesting n.
After ten years of service, employees are eligible for full vesting.
On yıllık hizmet süresinin ardından çalışanlar tam kapsamlı hak ediş elde ederler.

More Sentences
doğuştan gelen hak birthright n.
In some cultures, inheriting the family estate isn't considered a birthright.
Bazı kültürlerde, aile mülkünü miras almak doğuştan gelen bir hak olarak görülmez.

More Sentences
hak etmek deserve v.
Finally, one aspect of the reform deserves greater attention.
Son olarak, reformun bir yönü daha fazla ilgiyi hak etmektedir.

More Sentences
hak vermek entitle v.
The right of freedom of expression entitles companies to display their wares on the Internet.
İfade özgürlüğü hakkı, şirketlere mallarını internette sergileme hakkı verir.

More Sentences
saygıyı hak etmek deserve respect v.
Her action deserves respect.
Hareketi saygıyı hak ediyor.

More Sentences
hak etmek earn v.
If you prove that you can earn it, you will have our support.
Eğer bunu hak edebileceğinizi kanıtlarsanız, desteğimizi alırsınız.

More Sentences
hak etmek have it coming v.
I had it coming.
Bunu hak etmiştim.

More Sentences
hak vermek justify v.
This device justifies the price it demands.
Bu cihaz fiyatının hakkını veriyor.

More Sentences
hak kazanmak qualify v.
The candidate countries, for their part, are making a huge, unprecedented effort to qualify for Union membership.
Aday ülkeler ise Birlik üyeliğine hak kazanmak için büyük ve benzeri görülmemiş bir çaba sarf etmektedir.

More Sentences
hak etmek merit v.
She merited all the praises they gave her.
Ona yapılan tüm övgüleri hak ediyordu.

More Sentences
hak iddia etmek lay claim to v.
John laid claim to the painting.
John tablo üzerinde hak iddia etti.

More Sentences
hak korumak protect the right v.
In this way we will have a complete set of measures to protect the rights of our citizens and our residents.
Bu şekilde vatandaşlarımızın ve sakinlerimizin haklarını korumak için eksiksiz bir tedbirler dizisine sahip olacağız.

More Sentences
hak eden deserving adj.
For this reason alone, it is a subject deserving all our attention.
Sadece bu nedenle bile tüm dikkatimizi hak eden bir konudur.

More Sentences
hak etmiş merited adj.
We all agreed however that the subject was so important it merited the debate we are having today.
Ancak hepimiz konunun bugün yaptığımız tartışmayı hak edecek kadar önemli olduğu konusunda hemfikirdik.

More Sentences
hak ettiği due adj.
Strangely enough, the amendments give cross-border problems more attention than is their due.
Garip bir şekilde, değişiklikler sınır ötesi sorunlara hak ettiklerinden daha fazla önem vermektedir.

More Sentences
hak edilmemiş undeserved adj.
The athlete received undeserved criticism for a minor mistake.
Sporcu önemsiz bir hata yüzünden hak etmediği bir eleştiri aldı.

More Sentences
hak etmiş worthy adj.
The Commission proposal on tax incentives with regard to certain biofuels is worthy of our firm support.
Belirli biyoyakıtlara ilişkin vergi teşvikleri hakkındaki Komisyon önerisi kesin desteğimizi hak etmektedir.

More Sentences
övgüyü hak eden deserving praise adj.
The European Parliament's initiative in assessing the take-up of the Structural Funds deserves praise.
Avrupa Parlamentosunun Yapısal Fonların kullanımını değerlendirme girişimi övgüyü hak ediyor.

More Sentences
hak kazanmış eligible adj.
My son is eligible for a university scholarship.
Oğlum üniversite bursu almaya hak kazandı.

More Sentences
hak edilen just adj.
The burglars received a just punishment.
Hırsızlar hak ettikleri bir ceza aldılar.

More Sentences
hak ederek deservedly adv.
BNFL is now in for a very difficult period, and deservedly.
BNFL'yi şu anda çok zor bir dönem bekliyor ve bunu da hak ediyor.

More Sentences
(bir şeyi) hak eden worth prep.
Is it really worth the price?
Fiyatını hak ediyor mu gerçekten?

More Sentences
Colloquial
hak etmek have it coming v.
Perhaps Tom had it coming.
Tom belki bunu hak etmiştir.

More Sentences
General
hak iddia eden kimse claimant n.
medeni hak hareketleri civil rights movements n.
yavaşça veya gizlice tecavüz etme (hak, mülk) encroaching n.
ayni hak right in rem n.
yerlilerin hak ve çıkarlarını koruma siyaseti nativism n.
hak kazanmışlık deservedness n.
hak etmişlik deservedness n.
cenabı hak supreme being n.
yerlilerin hak ve çıkarlarını koruyan nativist n.
kendiliğinden hak alma repossession n.
kazanılmış hak vested interest n.
doğuştan kazanılan hak birthright n.
hak vergi due n.
hak iddia eden pretender n.
hak edilen ceza retribution n.
hak talebi demand for right n.
hak sahibi title holder n.
hak tanıma enfranchisement n.
hak kazandırma entitling n.
hak iddia eden kimse pretender n.
hak edilen ve kaçınılmaz ceza nemesis n.
doğuştan hak kazanılan mülk apanage n.
hak ettiği şey due n.
kabartma hak cameo n.
doğumla kazanılan hak birthright n.
yasal hak droit n.
ayni hak real right n.
hak sahibi beneficiary n.
hukuki hak jus n.
eşit hak equal right n.
hak yolu the right way n.
hak çiğneme an outrage upon justice n.
doğuştan hak kazanılan mülk appanage n.
hak eden kişi deserver n.
hak ve alacaklar claim n.
hak sahibi holder of a right n.
gizlice tecavüz eden (hak, mülk) encroacher n.
kutsal hak divine right n.
hak edilen şey desert n.
hak iadesi discharge n.
hak iddiası pretension n.
zamanaşımına uğramayan hak imprescriptible right n.
ulusun yerli halkının hak ve çıkarlarını koruyan kişi ya da siyasetçi nativist n.
kanuni hak legal right n.
sosyal hak social right n.
verilen hak the right given n.
tanınan hak given right n.
verilen hak the right granted n.
verilen hak given right n.
tanınan hak the right given n.
tanınan hak the right granted n.
(mal/hak vb) feragat cession n.
koruyucu hak protective right n.
hak talep eden kimse claimant n.
hak iddia etme pretension n.
cenab-ı hak god n.
özel hak privilege n.
ilahi hak divine right n.
en belirgin hak most distinct right n.
hak ettiği yer well-deserved place n.
kişi hak ve özgürlükleri individual rights and freedoms n.
son hak sahipliği ultimate ownership n.
üstün hak greater right n.
eşitlik (hak açısından) rivality n.
hak ve güçleri devretme devolvement n.
hak talep edilebilir claimable n.
hak edilen şey deserts n.
hak iddiası demand n.
hak etme deserts n.
hak ettiğini bulma deserts n.
hak sahibi right owner n.
yan hak side benefit n.
ehl-i hak people of truth n.
hukuksal hak legal right n.
manevi hak moral right n.
hak iddia eden kimse claimer n.
doğuştan gelen hak natural right n.
hak iddia eden kimse pretendant n.
hak tanıma affranchisement n.
teşekkürü hak etme thankworthiness n.
hak talep etme revendication n.
hak iddiası title [obsolete] n.
hak etmeme undesert n.
hak edilmemiş olma undeservedness n.
hak edilmemişlik undeservedness n.
hak etmeyen kimse undeserver n.
hak tanıma justness n.
saygıyı hak etme venerability n.
hürmeti hak etme venerability n.
saygıyı hak etme venerableness n.
hürmeti hak etme venerableness n.
doğumla kazanılan hak birthdom [obsolete] n.
bir şeyin üzerinde hak iddia etme laying claim n.
hak sahibi holder n.
ödüllendirilmeyi hak etmeme misdesert [obsolete] n.
azarı hak etme reprehensibility n.
ödülü hak etme durumu rewardableness n.
hak edilmiş azarlama business n.
hak edilen ceza business n.
hak arayıcı goel n.
hak, sorumluluk ve hususi adalet birliği civility n.
kınanmayı hak eden şey demerit n.
özellik veya davranışlar sebebiyle hak edilen ödül veya ceza desert n.
açgözlü veya yıkıcı saldırganlık veya hak tecavüzü içeren tertip design n.
ilgi ve dikkati hak eden şey desirable n.
cezayı hak etme durumu guilt [obsolete] n.
hak ettiğini bulma guilt [obsolete] n.
medeni hak mahrumiyeti infamy n.
hak edilmiş sonuç comeupance n.
hak etme condignness n.
(hak, nitelik) maddi olmayan unsur incorporeality n.
hak etmeme indesert [obsolete] n.
(ilke, hak) yürürlüğe koyma invocation n.
münhasır hak peculiarity n.
kişisel hak peculiarity n.
aynı unvan, hak veya mülkiyete eş zamanlı sahip olanların her biri coholder n.
saygıyı hak etmeyen kötü karakterli kimse dirt ball n.
saygıyı hak etmeyen ahlaksız kimse dirt ball n.
üzerine hak veya kontrol sahibi olunan şey fief n.
özel mal sahipleri tarafından düzenlenen ve masraflar bizzat üstlenerek sürdürülen hak private way n.
methedilmeyi hak etme praisworthiness n.
makam veya rütbeye bağlı hak prerogative n.
sorgusuz sualsiz geçerli olup nesilden nesle geçen hak prerogative n.
uzun süre kullanım amacıyla hak iddia etme prescription n.
hak sahibine ayrılmış arazi parçası share [obsolete] n.
hak iddia edilen şey sight n.
özgür bir kent vatandaşının hak ve ayrıcalıklara sahip olması freedom of the city n.
onursal olarak verilen kent vatandaşlığı hak ve ayrıcalıkları freedom of the city n.
hak iddia etme pretendence [obsolete] n.
hak iddia eden kimse pretendent n.
hak iddia etme pretendership n.
hak iddia etme pretension n.
hak iddiası pretensions n.
fuzuli işgalci tarafından hak iddia edilen arazi squat n.
bir kimsenin kanuna aykırı olarak hak talep ettiği toprak parçası squat n.
kanuna aykırı olarak hak talep edilen boş ev/bina squat n.
sahipsiz mülkiyette yasa dışı hak iddia etme squatterism n.
sözleşme yapmaya hak kazanmıştır been awarded v.
hak etmek be deserving of v.
zaman aşımı ile hak kazanmak prescribe v.
hak ettiği cezayı yemek get what's coming to one v.
bir şeyi bir hak gibi görmek take something for granted v.
hak etmek entitle v.
hak ettiği cezayı bulmak serve right v.
iade etmek (hak) rehabilitate v.
hak kazanmak have a right to v.
hak tanımak intitle v.
hak etmek rate v.
hak ettiğinden az para vermek underpay v.
tahtta hak iddia etmek pretend to the throne v.
hak iddia etmek stake out a claim v.
hak ettiği maaştan az vermek underpay v.
hak ve yetki vermek entitle v.
hak iddia etmek put in a claim for v.
hak etmek ask v.
hak yemek be unjust v.
hak kazandırmak qualify v.
tecavüz etmek (hak) trespass v.
hak kazandırmak entitle v.
hak ettiği cezaya boyun eğmek take one's medicine v.
verilmiş olmak (hak vb) be vested in v.
dayağı hak etmek deserve a whacking v.
birinin varlığını kendisine verilmiş bir hak gibi görmek take someone for granted v.
hak yemek be unfair v.
hak kazanmak deserve v.
hak kullanmak exercise a right v.
vermek (yetki/hak vb'ni) vest with v.
hak vermek vest v.
hak tanımak entitle v.
hak iddia etmek pretending v.
hak tanımak enfranchise v.
indirim almaya hak kazanmak be entitled to a discount v.
hak vermek confer on somebody right v.
hak vermek give somebody right v.
hak kazanmak gain right v.
hak vermek grant somebody right v.
hak talep etmek claim v.
hak iddia etmek claim v.
layık ve hak etmiş olmak be worth of v.
hak talebinde bulunmak stake a claim v.
hak talebinde bulunmak claim v.
hak talebinde bulunmak lay claim to v.
hak talebinde bulunmak claim a right v.
almaya hak kazanmak become entitled to acquire v.
almaya hak kazanmak become entitled to obtain v.
almaya hak kazanmak become entitled to receive v.
almaya hak kazanmak become entitled to take v.
almaya hak kazanmak become entitled to purchase v.
almaya hak kazanmak become entitled to get v.
almaya hak kazanmak become entitled to buy v.
hak talep etmek make a claim on v.
hak talebinde bulunmak make a claim on v.
hak etmek etch v.
hak etmek deserve of v.
hak aramak claim one's rights v.
yeniden hak kazanmak requalify v.
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek call dibs on something v.
üyeliğe hak kazanmak be entitled to membership v.
bir şeyin üzerinde hak iddia etmek claim possession on something v.
bir tazminata hak kazanmak be entitled to indemnity v.
hak gözetmek look after (one's) rights v.
madalyayı hak etmek deserve the medal v.
madalyayı hak etmek deserve medal v.
ödül almaya hak kazanmak be granted an award v.
(hak) tanımak bestow v.
hapse girmeyi hak etmek deserve to go to jail v.
hak ettiği ilgiyi görmemek not get the attention that one deserves v.
çekiliş için hak kazanmak be eligible for the lottery v.
çekilişe katılmak için hak kazanmak be eligible for the lottery v.
üniversiteye girmeye hak kazanmak be eligible to attend the university v.
üniversiteye girmeye hak kazanmak be eligible to enter the university v.
daha iyisini hak etmek deserve better v.
aldığı ücreti hak etmek worth one's salt v.
her türlü övgüyü hak etmek deserve all of the credit v.
hak iddia etmek arrogate to oneself v.
hak elde etmek obtain/acquire a right v.
üzerinde hak iddia etmek lay a claim v.
emekliliğe hak kazanmak qualify for a pension v.
hak etmemek not to deserve v.
bir hak veya ayrıcalıktan mahrum etmek disenfranchise v.
hak talebi davası açmak revendicate v.
makul bir fiyatı hak etmek command a fair price v.
hak etmek command v.
yeniden hak kazandırmak recapacitate v.
yeniden hak etmek re-earn v.
hak ettiği cezayı vermek serve one right v.
(hak) tanımak allow [obsolete] v.
hak tanımak effranchise v.
hak ettiğinden az değer biçmek underpoise v.
girmeye hak kazanmak enter v.
hak etmek ettle [obsolete] v.
(hanedan armasının öğelerini) hak sırasına göre dizmek marshal v.
alacaklıları bir borçlunun mal varlığına karşı olan hak önceliğine göre sıralamak marshal v.
(hanedan armasının öğelerini) hak sırasına göre dizmek marshall v.
alacaklıları bir borçlunun mal varlığına karşı olan hak önceliğine göre sıralamak marshall v.
(unvan veya lakaba) hak kazanmak brook [obsolete] v.
(arazi yasası uyarınca) arazi üzerinde hak iddia edip oraya yerleşmek homestead v.
(bir şey üzerinde) hak talep etmek hosey v.
belirli dereceyi hak etmek grade v.
hak ettiğinden fazla onore etmek overgrace v.
(hak veya yükümlülük) beraberinde gelmek run v.
hak iddia etmek owe [dialect] [uk] v.
(bir şey üzerinde) geçici hak talep etmek dibs v.
hak etmek come v.
hak olarak talep etmek command v.
(madencilik veya tarım bölgesini) hak sahibinin adı yazılı kazıklarla çevrelemek peg v.
özel hak iddia etmek foreclose v.
en fazla dikkati hak etmek outshout v.
en fazla övgüyü hak etmek outshout v.
önceden hak etmek premerit [obsolete] v.
(spor müsabakasına) önceden hak kazanmak prequalify v.
zamanaşımı yoluyla hak iddia etmek prescribe v.
hak kazanmak scoop v.
hak iddia etmek pretend v.
hak talebinde bulunmak pretend v.
hak ileri sürmek pretend v.
hak etmediği şekilde yüceltmek sky v.
hak çerçevesinde sahip olmak bear v.
(hak, güç) kullanmak bear v.
hak edilmiş bir zafer kazanmak squeeze out v.
hak olarak elde tutulan titular adj.
hak kazanmış deserved adj.
yavaşça veya gizlice tecavüz edilmiş (hak, mülk) encroached adj.
hak edilmemiş unearned adj.
kişinin elinden alınamayacak (hak) inalienable adj.
hak edilmeyen unmerited adj.
hak edilmiş condign adj.
hak verilebilir justifiable adj.
hak edilmiş deserved adj.
hak eden merited adj.
hak etmeyen undeserving adj.
azarı hak eden reprehensible adj.
hak etmeyen unworthy adj.
hak edilebilir earnable adj.
hak sahibi rightful adj.
hak arayan vindicatory adj.
devrilmeyi hak eden meriting overthrow adj.
hak etmiş oldukları rightful adj.
cezayı hak eden punishable adj.
mirasta hak sahibi olan superficiary adj.
hak arayan avenging adj.
azarı hak eden worthy of reprimand adj.
azarı hak eden blameworthy adj.
suçlanmayı hak eden worthy of reprimand adj.
azarı hak eden deserving of censure adj.
ayıplanmayı hak eden deserving of censure adj.
suçlanmayı hak eden reprehensible adj.
suçlanmayı hak eden deserving of censure adj.
suçlanmayı hak eden blameworthy adj.
hak edilmiş well earned adj.
hak edilen due adj.
-i hak eden deserving of adj.
hak edilmemiş uncalled-for adj.
teşekkürü hak eden thankworthy adj.
övgüyü hak eden worthy of praise adj.
övgüyü hak eden commendable adj.
övgüyü hak eden laudable adj.
övgüyü hak eden praise-worthy adj.
övgüyü hak eden deserving accolades adj.
övgüyü hak eden deserving compliments adj.
azarı hak eden blamable adj.
eleştiriyi hak eden censurable adj.
azarı hak eden blameable adj.
girmeyi hak eden admittable adj.
girmeyi hak eden admittible adj.
içeri girmeyi hak eden admittable adj.
içeri girmeyi hak eden admittible adj.
azarlanmayı hak eden rebukable adj.
paylanmayı hak eden rebukable adj.
cezayı hak eden chastisable adj.
saygıyı hak etmeyen cheap adj.
hak eden cheap of [scottish] adj.
ismi hak eden nameworthy adj.
hak etmeyen no-count adj.
ciddiye alınmayı hak etmeyen toytown adj.
ödülü hak etmeyen trophyless adj.
hak ettiği değeri görmeyen underrated adj.
(miras, taht vb.) gerçekten hak kazanmış apparent adj.
kısmi hak ve öncelikleri olan associate adj.
suçlanmayı hak etmeyen unblamable adj.
azarlanmayı hak etmeyen unchastisable adj.
hak ettiği takdiri görmemiş uncredited adj.
suçlanmayı hak etmeyen unculpable adj.
hak verilir defensible adj.
hak edilmemiş undeserved adj.
hak etmeyen undigne adj.
hak etmemiş unentitled adj.
hak kazanmamış unentitled adj.
suçlanmayı hak eden unhealthy adj.
azarı hak eden unhealthy adj.
azarlanmayı hak etmeyen unrebukable adj.
kınanmayı hak etmeyen unrebukable adj.
sitem edilmeyi hak etmeyen unreproachful adj.
eleştiriyi hak etmeyen unreproachful adj.
ayıplanmayı hak etmeyen unreproachful adj.
kınanmayı hak etmeyen unreproachful adj.
azarlanmayı hak etmeyen unreproachful adj.
cezayı hak etmeyen sackless [obsolete] adj.
geçici olarak durdurulmamış (özel hak) unsuspended adj.
hak etmeyen unworth adj.
tekmeyi hak eden kickable adj.
azarlanmayı hak eden vituperable adj.
kınanmayı hak eden vituperable adj.
idamı hak eden hangable adj.
hak edilmiş merited adj.
suçlanmayı hak eden heinous adj.
eleştiriyi hak eden heinous adj.
kişinin ölümünden sonra soyundan gelen kişilere yasal olarak verilen (unvan, rütbe veya hak) hereditary adj.
özel hürmeti hak eden holy adj.
eleştiri hak eden reprevable adj.
paylanmayı hak eden reprevable adj.
ayıplanmayı hak eden reproachable adj.
eleştiriyi hak eden reproachable adj.
eleştiri hak eden reprovable adj.
paylanmayı hak eden reprovable adj.
her şeyi kendine hak gören self-entitled adj.
kutlamayı hak eden gala adj.
aslıarak idam edilmeyi hak eden gallous adj.
aslıarak idam edilmeyi hak eden gallows adj.
aslıarak idam edilmeyi hak eden gallus adj.
lanetlenmeyi hak eden goldarn adj.
lanetlenmeyi hak eden goldurn adj.
hak talebi olmayan claimless adj.
azarlanmayı hak eden deplorable adj.
engeli hak eden deplorable adj.
cezayı hak eden guilty [obsolete] adj.
aşağılanmayı hak eden opprobrious adj.
hak edilenin ötesinde nazik overkind adj.
övgüyü hak etmeyen illaudable adj.
takdiri hak etmeyen illaudable adj.
hak edilmemiş immerited [obsolete] adj.
hak etmeyen immeritous [obsolete] adj.
hak iddia edilebilir ownable adj.
hak sahibi olan competent (to) adj.
tebriki hak eden congratulable adj.
azarı hak eden dispraisable adj.
(yasal hak, araç, çıkar) henüz netleştirilmemiş inchoate adj.
hak edilmiş coming adj.
hak kazanmış coming adj.
(doğruluğuna) hak verilmiş conceded adj.
hak eden digne adj.
övgüyü hak eden palmarian adj.
dayağı hak eden corrigible [obsolete] adj.
cezayı hak eden corrigible [obsolete] adj.
cezayı hak eden floggable adj.
lanetlenmeyi hak eden perditionable adj.
övgüyü hak eden praisable adj.
utancı hak eden shameworthy adj.
hak ederek deservingly adv.
hak verilir bir biçimde defensibly adv.
hak etmeden undeservingly adv.
hak ettiği gibi deservedly adv.
hak etmeyerek undeservingly adv.
hak ederek meritedly adv.
teşekkürü hak ederek thankworthily adv.
hak tanıyarak justly adv.
hak ederek justly adv.
suçlanmayı hak edecek kadar reprehensibly adv.
kınanmayı hak edecek kadar reprehensibly adv.
suçlanmayı hak ederek reprehensibly adv.
kınanmayı hak ederek reprehensibly adv.
suçlanmayı hak edecek kadar culpably adv.
kınanmayı hak edecek kadar culpably adv.
suçlanmayı hak ederek culpably adv.
kınanmayı hak ederek culpably adv.
övgüyü hak ederek praisably adv.
kınanmayı hak ederek sinfully adv.
suçlanmayı hak edecek kadar sinfully adv.
hak sahibiymiş gibi pretendingly adv.
yersiz hak iddia ederek pretentiously adv.
hak sahibi olarak to prep.
Phrasals
bahşetmek/hak tanımak/ayrıcalık vermek confer upon (someone or something) v.
bahşetmek/hak tanımak/ayrıcalık vermek confer on (someone or something) v.
hak iddia etmek claim something for oneself v.
(birine/bir gruba) bir hak vermek rest in (someone) v.
bir şeyde/alanda hak iddia etmek stake out v.
hak ederek kazanmak nail down v.
(bir şeyi) atlamaya hak kazanmak place out of (something) v.
'-i atlamaya hak kazanmak place out of v.
olmaya hak kazanmak qualify as v.
olmaya hak kazandırmak qualify as v.
için hak kazanmak qualify for v.
gerekliliklerini yerine getirip hak sahibi olmak qualify for v.
için hak kazandırmak qualify for v.
gerekliliklerini yerine getirip hak sahibi yapmak qualify for v.
bir şey olmaya hak kazanmak qualify as something v.
bir şey için hak kazanmak qualify for something v.
bir şeyin gerekliliklerini yerine getirip hak sahibi olmak qualify for something v.
birini/bir şeyi hak ettiği şekilde övmek credit something to someone or something v.
birine/bir şeye hak ettiği itibarı göstermek credit something to someone or something v.
(bir durum bir şeyi) hak etmek call for (something) v.
(kendi/biri) için hak iddia etmek claim (something) for (oneself or something) v.
hak iddia etmek claim for v.
(biri/bir şey) için hak iddia etmek claim something for someone or something v.
(bir şeyi) hak etmek come in for (something) v.
(birine) hak etmediği şekilde karşılık vermek repay (one) for (something) v.
hak etmediği şekilde karşılık vermek repay for v.
-e bir hak vermek rest in v.
(birine bir güç, hak) vermek/bahşetmek vest (one) with (something) v.
Phrases
hak getire there's no expr.
hak eden kazanasın may the best man win expr.
ilgili tüm hak ve imtiyazlar all the rights and privileges thereunto appertaining expr.
tüzük ya da genel hukuk tarafından kastedilen ya da bu anlaşmanın hükümleri çerçevesindeki herhangi bir hak saklı kalmak koşuluyla without prejudice to any rights implied by statute or common law or under the provisions of this agreement expr.
-den hiçbir hak talep edilemeyecektir no claim shall lie against expr.
ilk hak benim! dibs expr.
Proverb
hak ettiği karşılığı almak/kabul etmek take credit where credit is due v.
hak ettiğini almak take credit where credit is due v.
güzeli cesurdan başkası hak etmez none but the brave deserve the fair
biraz uzun zaman alsa da hak yerini bulur/hak yerde kalmaz mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
biraz uzun zaman alsa da hak yerini bulur/hak yerde kalmaz mills of the gods grind slowly
medeni bir soru medeni bir cevabı hak eder a civil question deserves a civil answer
geç de olsa hak eden hak ettiğini alır mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
geç de olsa hak yerini bulur mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
geç de olsa hak eden hak ettiğini alır the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
geç de olsa hak yerini bulur the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
doğru dürüst bir soru doğru dürüst bir cevabı hak eder a civil question deserves a civil answer
bir şeyin mülkiyetine/velayetine sahip olmak birçok kanuni hak talebi gerektirir possession is nine parts of the law
Colloquial
hak edilen ceza comeuppance n.
(birinin) hak ettiği ceza (one's) lumps n.
daha beterini hak etmek deserve ill of v.
daha iyisini hak etmek deserve better of v.
daha iyisini hak etmek deserve well of v.
hak ettiği cezayı almak get what's coming to one v.
hak etmeden ayrıcalık görmek take a free ride v.
hak etmeden/bedavadan ayrıcalık sahibi olmak take a free ride v.
hak ederek başarmak nail it v.