haklı - Turkish English Dictionary

haklı

Meanings of "haklı" in English Turkish Dictionary : 26 result(s)

Turkish English
Common Usage
haklı right adj.
If I am wrong, let him put this on the record today, and if I am right let him support our amendments.
Eğer yanılıyorsam, bunu bugün kayıtlara geçirsin ve eğer haklıysam değişikliklerimizi desteklesin.

More Sentences
General
haklı legitimate adj.
There is a legitimate hope that the first European legislation on renewable energy will soon come into force.
Yenilenebilir enerjiye ilişkin ilk Avrupa mevzuatının yakında yürürlüğe gireceğine dair haklı bir umut var.

More Sentences
haklı just adj.
Fortunately, the just resistance of the repressed Iraqi people is developing against this occupation.
Neyse ki, baskı altındaki Irak halkının bu işgale karşı haklı direnişi gelişmektedir.

More Sentences
haklı rightful adj.
They do indeed have a rightful place amongst us.
Gerçekten de aramızda haklı bir yere sahipler.

More Sentences
haklı right adj.
We are right to condemn the clearly disproportionate brutality of the methods used by the Russian authorities.
Rus yetkililer tarafından kullanılan yöntemlerin açıkça orantısız vahşetini kınamakta haklıyız.

More Sentences
haklı valid adj.
With all due respect, I think they both had valid points.
Kusura bakmayın ama bence ikisinin de haklı olduğu noktalar var.

More Sentences
Idioms
haklı in the right expr.
You always insist that you are in the right.
Her zaman haklı olduğun konusunda ısrar ediyorsun.

More Sentences
Trade/Economic
haklı right adj.
Rapporteur Maaten was right to commit himself to that cause.
Raportör Maaten kendini bu davaya adamakta haklıydı.

More Sentences
Law
haklı justifiable adj.
Nor are the Israeli attacks justifiable.
İsrail saldırıları da haklı gösterilemez.

More Sentences
haklı legitimate adj.
Mr Pirker raised some legitimate objections with regard to the agency and the danger of duplicating it.
Sayın Pirker, ajansla ilgili olarak bazı haklı itirazlarda bulundu ve ajansın çoğaltılması tehlikesini dile getirdi.

More Sentences
haklı justified adj.
This summary would have been fully justified, since Greece has presided over the Eurogroup for the past six months.
Yunanistan son altı aydır Eurogroup'a başkanlık ettiği için bu özet tamamen haklı olacaktır.

More Sentences
Religious
haklı just adj.
We support the just demands of the workers and their movement.
İşçilerin ve hareketlerinin haklı taleplerini destekliyoruz.

More Sentences
General
haklı debito n.
haklı fair adj.
haklı eligible adj.
haklı righteous adj.
haklı dejure adj.
haklı impartial adj.
haklı reasonable adj.
haklı rightwise adj.
haklı off adj.
haklı de jure adv.
Colloquial
haklı juste adj.
Law
haklı cogent adj.
haklı rightful adj.
haklı dejure adj.

Meanings of "haklı" with other terms in English Turkish Dictionary : 225 result(s)

Turkish English
General
haklı çıkarma justification n.
This should not be imputed to the rapporteur, nor is it a justification of Saddam Hussein.
Bu ne raportöre atfedilmeli ne de Saddam Hüseyin'in haklı çıkarılması anlamına gelmelidir.

More Sentences
haklı göstermek justify v.
Henry had to justify going over budget at the board meeting.
Henry yönetim kurulu toplantısında bütçeyi aşmasını haklı göstermek zorundaydı.

More Sentences
haklı olmak be right v.
Taro insisted that he was right.
Taro haklı olduğu konusunda ısrar etti.

More Sentences
haklı çıkarmak vindicate v.
The EU can now vindicate its claim to a place on the world stage by brokering this strategy.
AB şimdi bu stratejiye aracılık ederek dünya sahnesinde yer alma iddiasını haklı çıkarabilir.

More Sentences
haklı çıkarmak justify v.
Being under stress doesn't justify your rudeness towards everyone.
Stres altında olmanız herkese karşı kabalığınızı haklı çıkarmaz.

More Sentences
haklı çıkmak be justified v.
Their apprehensions were justified.
Onların endişeleri haklı çıktı.

More Sentences
haklı çıkmak be proved right v.
Tom was proven right.
Tom haklı çıktı.

More Sentences
haklı olarak deservedly adv.
He is deservedly popular.
O haklı olarak popülerdir.

More Sentences
haklı olarak justly adv.
The European Union can be justly proud of its efforts to meet the commitments entered into at Kyoto.
Avrupa Birliği, Kyoto'da üstlendiği taahhütleri yerine getirme çabalarından haklı olarak gurur duyabilir.

More Sentences
haklı olarak rightly adv.
As Prime Minister Rasmussen rightly said, enlargement is not yet completely in the bag.
Başbakan Rasmussen'in de haklı olarak ifade ettiği üzere, genişleme henüz tamamen çantada keklik değildir.

More Sentences
haklı olarak justifiably adv.
The justifiably devastating comments in the media speak volumes.
Medyada yer alan haklı olarak yıkıcı yorumlar çok şey anlatıyor.

More Sentences
haklı olarak properly adv.
People are, quite properly, proud of their homes.
İnsanlar haklı olarak evleriyle gurur duyuyorlar.

More Sentences
Phrases
haklı olarak with good reason expr.
In this connection, the Court said that we had gone too far, with good reason, in my view.
Bu bağlamda Mahkeme, bana göre haklı olarak, çok ileri gittiğimizi söyledi.

More Sentences
son derece haklı quite right expr.
The European Council was quite right to resist the temptation to deconstruct the Convention's work.
Avrupa Konseyi, Konvansiyon'un çalışmalarını yapısöküme uğratma eğilimine direnmekte son derece haklıydı.

More Sentences
Idioms
haklı olmak have a point (there) v.
You do have a point there.
Haklı olduğun bir nokta var.

More Sentences
(biri) haklı (one) has a point (there) expr.
Of course you have a point about climate.
İklim konusunda elbette haklısınız.

More Sentences
Speaking
kim haklı? who's right? expr.
Check out the video and decide for yourself who's right.
Videoyu izleyin ve kimin haklı olduğuna kendiniz karar verin.

More Sentences
Law
haklı görülebilir justifiable adj.
Income support independent of production may be justifiable; export subsidies are not.
Üretimden bağımsız gelir desteği haklı görülebilir; ancak ihracat sübvansiyonları haklı görülemez.

More Sentences
Technical
haklı çıkarmak justify v.
We must state that poverty, injustice or conflict are not causes which can justify barbarism.
Yoksulluk, adaletsizlik veya çatışmanın barbarlığı haklı çıkaracak nedenler olmadığını belirtmeliyiz.

More Sentences
General
kendini haklı çıkarma self justification n.
haklı olma conviction n.
haklı neden cause n.
haklı düşünürlük fair mindedness n.
haklı sebep justification n.
haklı çıkarma vindication n.
haklı neden warrant n.
haklı neden warranty n.
haklı olarak kabul edilme recognition n.
haklı gurur proper pride n.
haklı çıkarma justifying n.
haklı savaş just war n.
haklı neden justification n.
haklı sebep justified reason n.
haklı sebep valid reason n.
haklı bir sebep olmaksızın sona erdirme termination without good cause n.
haklı gerekçe reasonable grounds n.
kendini haklı çıkarıcı self-justifier n.
kendini haklı çıkaran self-justifier n.
haklı gösterme apologia n.
haklı çıkarma vindicativeness n.
haklı çıkaran vindicator n.
haklı utanç pudor n.
haklı çıkarmak right v.
haklı göstermek legitimize v.
haklı çıkarmak legitimize v.
haklı çıkarmak legitimate v.
haklı çıkarmak prove somebody right v.
haklı çıkarmak excuse v.
haklı olduğunu ispat etmek deraign v.
haklı çıkarmak legitimatize v.
haklı bulmak recognize v.
haklı gururunu yaşamak feel right proud of v.
haklı çıkarmak warrant v.
haklı çıkmak turn out to be right v.
haklı olmak be in the right v.
kendi açısından haklı olmak have right on one's side v.
haklı göstermek warrant v.
korkularında haklı olmak be right to fear v.
iddiaları haklı kılmak enforce one's claims v.
yerden göğe kadar haklı olmak be absolutely right v.
haklı gururunu yaşamak take justified pride of v.
haklı gururunu yaşamak have justified pride of v.
haklı olduğunu kanıtlamak prove one's case v.
kendini haklı görmek feel justified v.
haklı bulmak recognise v.
haklı çıkarmak legitimatise v.
yeniden haklı göstermek rejustify v.
delille haklı çıkarmak vindicate v.
haklı göstermek honest [obsolete] v.
haklı çıkarmak honest [obsolete] v.
haklı olduğunu ispatlamak right v.
haklı olarak ileri sürmek command v.
haklı çıkarılabilir justifiable adj.
haklı çıkaran vindicative adj.
haklı çıkaran vindicatory adj.
haklı olarak manifold adj.
haklı olabilen rightable adj.
haklı hale getirilmiş righteoused [obsolete] adj.
daha haklı righter adj.
aşırı haklı overrighteous adj.
haklı olarak well adv.
haklı olarak meritedly adv.
haklı olarak de jure adv.
haklı olarak rightfully adv.
haklı olarak with justification adv.
pek haklı olarak in all conscience adv.
haklı olarak justifiedly adv.
haklı olarak righteously adv.
haklı olarak by right adv.
haklı sebeplerle for justifiable reasons adv.
haklı nedenlerle for justifiable reasons adv.
haklı çıkararak vindicatorily adv.
haklı bir şekilde justifiably adv.
haklı olarak rightwise [rare] adv.
haklı olarak rightwisely adv.
Phrasals
haklı çıkarmak stand up for v.
haklı çıkarmak account for v.
bir şeyi(düşünceyi vb) bir açıklamayla/gerekçeyle doğrulamak/haklı göstermek justify something by something v.
(birine bir şeyi) haklı göstermeye çalışmak justify (something) to (one) v.
(birine karşı bir şeyi) haklı çıkarmaya çalışmak justify (something) to (one) v.
bir şeyi (düşünceyi bir şey yaparak) doğrulamak/haklı göstermek justify (something) by (doing something) v.
bir şeyi (düşünceyi bir şey yaparak) haklı çıkarmak justify (something) by (doing something) v.
ile/yaparak doğrulamak/haklı göstermek justify by v.
ile/yaparak haklı çıkarmak justify by v.
-e karşı haklı çıkarmaya çalışmak justify to v.
'-e haklı göstermeye çalışmak justify to v.
Phrases
haklı olarak for good reason expr.
Proverb
sert bir eylemi haklı çıkarmak için bahane bulmak kolaydır it is easy to find a stick to beat a dog
Colloquial
haklı görülebilecek yalan white lie n.
yaptığını haklı çıkarmak justify what one is doing v.
haklı olduğunu göster show me you're right expr.
Idioms
haklı tutuklama a righteous collar n.
haklı gözaltı a righteous collar n.
haklı tutuklama righteous collar n.
haklı gözaltı righteous collar n.
haklı dava deserving cause n.
ününün haklı nedeni someone's claim to fame n.
haklı değerleri/amacı olan dava deserving cause n.
(birinin) yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı nedeni (a) method in (one's) madness n.
(birinin) yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı nedeni (a) method to (one's) madness n.
(birinin) yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı nedeni method in (one's) madness n.
(birinin) yaptığı deliliğin altında yatan mantıklı/haklı neden/amaç method in (one's) madness n.
en haklı durum the high ground n.
birini haklı bulmak acknowledge someone to be right v.
haklı kabul etmek give the benefit of the doubt v.
haklı çıkartmak lend credence to v.
yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı bir nedeni olmak be method in one's madness v.
yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı bir nedeni olmak have method in one's madness v.
haklı çıkartmak lend support to (something) v.
haklı bulmak acknowledge to be right v.
(önce yargılanmak/eleştirilmektense) haklı kabul edilmek have the benefit of the doubt v.
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) haklı kabul etmek give/have the benefit of the doubt v.
(yeterli bilgi/kanıt yokken) haklı kabul edilmek get the benefit of the doubt v.
yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı bir nedeni olmak have (a) method in (one's) madness v.
yaptığı deliliğin/çılgınlığın haklı bir nedeni olmak have (a) method to (one's) madness v.
haklı olmak have a point v.
haklı taraf kazandı the affirmative has it expr.
haklı olarak fair and square expr.
haklı olarak by rights expr.
haksızken haklı duruma gelmiş more sinned against than sinner expr.
Speaking
adam haklı beyler he's got a point, guys expr.
bu seni haklı kılar mı? does that make you right? expr.
baban haklı your father is right expr.
bazen haklı olduklarını düşünüyorum sometimes I think maybe they're right expr.
bana kızgın olmakta çok haklı she has every right to be angry at me expr.
bazen haklı olduklarını da düşünmüyor değilim sometimes I think maybe they're right expr.
bu seni haklı mı kılıyor? does that make you right? expr.
deliliğinin/çılgınlığının bir mantığı/(haklı bir) nedeni var there's a method to somebody's madness expr.
deliliğinin/çılgınlığının bir mantığı/(haklı bir) nedeni var there's method in somebody's madness expr.
haklı değil miyim? am I right? expr.
haklı çıkacağım hiç aklıma gelmezdi i did not think that i would be right expr.
o haklı he is right expr.
sanırım haklı olabilirsiniz I think you might be right expr.
yaşlısın diye haklı olman gerekmiyor just because you're older it doesn't mean you 're right expr.
Trade/Economic
geri satın alma haklı hisse senedi callable stock n.
geri satın alma haklı hisse senedi callable preferred stock n.
haklı nedenle/gerekçeyle fesih rightful termination n.
haklı nedenle/gerekçeyle fesih termination with a valid reason n.
haklı hisse fair share n.
haklı neden justification n.
haklı sebeple fesih rightful termination n.
haklı çıkma justification n.
haklı gösterme justification n.
haklı sebeple fesih termination with a valid reason n.
rüçhan haklı sözleşme preferential agreement n.
Law
mahkemenin yaralı tarafı normaldekinin üç katı haklı bulması treble damages n.
adalet mekanizmasının haklı nedenlere dayanmadan yavaş ilerlemesi undue delay n.
bir istirdat davasında sanık olan kişinin makul gerekçeler göstererek haklı olduğunu iddia ettiği defii avowry n.
bir istirdat davasında haklı olduğunu iddia eden davalı avowant n.
davada haklı çıkan taraf prevailing party n.
eşlerden birinin diğerini haklı bir gerekçe olmadan terketmesi malicious abandonment n.
haklı çıkarma legitimization n.
haklı iddia just claim n.
haklı sebebe dayanmaksızın fesih termination for convenience n.
haklı çıkaran legitimizer n.
haklı sebep valid ground n.
haklı çıkarma legitimatizing n.
haklı çıkarıcı justifier n.
haklı nedenlere dayanan korku well-founded fear n.
haklı çıkarma legitimising n.
haklı çıkarma legitimatising n.
haklı nedenlere dayanan zulüm korkusu well-founded fear of persecution n.
haklı sebep kuralı rule of reason n.
haklı gerekçeyle fesih termination for good cause n.
haklı çıkarma legitimizing n.
haklı çıkan taraf prevailing party n.
haklı çıkaran legitimiser n.
haklı gerekçe valid ground n.
haklı çıkarma legitimating n.
haklı nedenler cogent grounds n.
haklı sebebe dayanarak fesih termination for default n.
haklı sebep just cause n.
haklı sebepler cogent grounds n.
haklı çıkarma legitimisation n.
ilk bakışta haklı görülen dava prima facie case n.
(nefsi müdafaa veya görev sırasında) gerçekleştirilen haklı/yasal adam öldürme lawful killing n.
(nefsi müdafaa veya görev sırasında) gerçekleştirilen haklı/yasal adam öldürme justifiable homicide n.
haklı çıkarıcı justificator n.
haklı sebeple fesih termination for good cause n.
haklı çıkarmak legitimise v.
haklı çıkarmak legitimatize v.
haklı çıkarmak legitimatise v.
kararı haklı bulmak find the decision justified v.
kararı haklı bulmak find a decision justified v.
haklı çıkaran justificatory adj.
haklı çıkmış legitimised adj.
haklı çıkaran justificative adj.
haklı çıkmış legitimized adj.
haklı gerekçelerle good cause appearing expr.
Politics
haklı savaş just war n.
haklı savaş justified war n.
haklı sebep valid reason n.
haklı savunma necessary defense n.
haklı savunma necessary defence n.
kanuna aykırılığı haklı kılan kanun hükmü enabling clause n.
Military
ipek barut haklı kese powder silk n.
tam barut haklı atım full service round n.
Latin
haklı savaş bellum iustum n.
haklı savaş doktrini jus ad bellum n.
haklı savaş açma nedeni casus belli n.
haklı savaş jus ad bellum n.
Archaic
tartışmada haklı çıkmak conclude v.
Slang
öfkeli, kendisini her durumda haklı gören ve hafif ırkçı orta yaşlı beyaz kadınlar için kullanılan aşağılayıcı argo terim karen n.
bu görüşü haklı buluyorum (sanal ortamda) qft (quoted for truth) expr.
Star Wars
haklı mandalore mandalore the vindicated n.