|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
kadar |
amount n.
|
|
The summary he has given us certainly indicates the amount of work that has been done on that.
Bize verdiği özet, bu konuda ne kadar çok çalışma yapıldığını kesinlikle göstermektedir.
More Sentences
|
2 |
General |
kadar |
to adv.
|
|
Our goal cannot be to diet to the point of collapse.
Amacımız çökme noktasına gelene kadar diyet yapmak olamaz.
More Sentences
|
3 |
General |
kadar |
some adv.
|
|
Some 4500 experts also participate in the work of the TSE.
4500 kadar uzman da TSE’nin çalışmalarına katılır.
More Sentences
|
4 |
General |
kadar |
till adv.
|
|
However, up till now, Austria has committed no serious or persistent violations.
Bununla birlikte, Avusturya bugüne kadar ciddi veya ısrarlı bir ihlalde bulunmamıştır.
More Sentences
|
5 |
General |
kadar |
as far as adv.
|
|
I agree with this in principle, but as far as I know, this does not apply to any of the other subsections of the budget.
Buna prensipte katılıyorum, ancak bildiğim kadarıyla bu durum bütçenin diğer alt bölümleri için geçerli değil.
More Sentences
|
6 |
General |
kadar |
or so adv.
|
|
Eventually, standards were drawn up for only a dozen or so substances.
Sonunda, sadece bir düzine kadar madde için standartlar hazırlandı.
More Sentences
|
7 |
General |
kadar |
about adv.
|
|
The manufacturing sector accounts for about 27% of GDP and 23% of total employment.
İmalat sektörü, GSYH’nin %27 ve toplam istihdamın %23 kadarını sağlamaktadır.
More Sentences
|
8 |
General |
kadar |
so adv.
|
|
So far, Turkey has not fulfilled these political criteria.
Bugüne kadar, Türkiye söz konusu siyasal kriterleri yerine getirmiş değildir.
More Sentences
|
9 |
General |
kadar |
enough adv.
|
|
I know you aren't stupid enough to believe that.
Buna inanacak kadar aptal olmadığını biliyorum.
More Sentences
|
10 |
General |
kadar |
so as prep.
|
|
So as I see it, we need a new definition of additionality.
Gördüğüm kadarıyla yeni bir ek tanımına ihtiyacımız var.
More Sentences
|
11 |
General |
kadar |
something like prep.
|
|
Sami kidnapped something like a hundred women.
Sami yüz kadar kadın kaçırdı.
More Sentences
|
12 |
General |
kadar |
as much prep.
|
|
Yet we do not dare say as much in our report.
Yine de raporumuzda bu kadarını söylemeye cesaret edemiyoruz.
More Sentences
|
13 |
General |
kadar |
until prep.
|
|
We will not be aware of this until the Copenhagen Summit in December.
Aralık ayındaki Kopenhag Zirvesi'ne kadar bundan haberdar olamayacağız.
More Sentences
|
14 |
General |
kadar |
by prep.
|
|
The Member States should have implemented it in national law by October.
Üye Devletler bunu Ekim ayına kadar ulusal yasalarında uygulamaya koymalıdır.
More Sentences
|
15 |
General |
kadar |
up to prep.
|
|
Authorities were only aware up to a point.
Yetkililer sadece bir noktaya kadar farkındaydı.
More Sentences
|
16 |
General |
kadar |
til prep.
|
|
The doctor is working from morning til night.
Doktor sabahtan akşama kadar çalışıyor.
More Sentences
|
17 |
General |
kadar |
as much as conj.
|
|
Temporary agency staff are to be paid as much as the permanent staff in the user company from day one.
Geçici ajans personeline ilk günden itibaren kullanıcı şirketteki kadrolu personel kadar ödeme yapılacaktır.
More Sentences
|
18 |
General |
kadar |
as well as conj.
|
|
It is an advance for producers and consumers, as well as for the environment.
Bu, üreticiler ve tüketiciler için olduğu kadar çevre için de bir ilerlemedir.
More Sentences
|
19 |
General |
kadar |
til conj.
|
|
The doctor is working from morning til night.
Doktor sabahtan akşama kadar çalışıyor.
More Sentences
|
20 |
General |
kadar |
degree n.
|
|
|
21 |
General |
kadar |
proportion n.
|
|
22 |
General |
kadar |
amounting adj.
|
|
23 |
General |
kadar |
what adj.
|
|
24 |
General |
kadar |
as adv.
|
|
25 |
General |
kadar |
far adv.
|
|
26 |
General |
kadar |
as... as prep.
|
|
27 |
General |
kadar |
inasmuch as prep.
|
|
28 |
General |
kadar |
as near as prep.
|
|
29 |
General |
kadar |
insomuch as prep.
|
|
30 |
General |
kadar |
as prep.
|
|
31 |
General |
kadar |
as much ... as prep.
|
|
32 |
General |
kadar |
of prep.
|
|
33 |
General |
kadar |
what pron.
|
|
34 |
General |
kadar |
as far forth as conj.
|
|
35 |
General |
kadar |
as ferforth as conj.
|
|
Colloquial |
|
36 |
Colloquial |
kadar |
'til prep.
|
|
37 |
Colloquial |
kadar |
'til conj.
|
|
38 |
Colloquial |
kadar |
comme expr.
|
|
|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
sonsuza kadar |
forever adv.
|
|
The first of these problems is the danger that this procedure will go on forever without achieving results.
Bu sorunlardan ilki, bu sürecin sonuç alınmadan sonsuza kadar devam etmesi tehlikesidir.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
sonuna kadar |
all the way adv.
|
|
That is why I feel that we must go all the way and push for a majority vote at Barcelona too.
Bu nedenle sonuna kadar gitmemiz ve Barselona'da da çoğunluk oyu için bastırmamız gerektiğini düşünüyorum.
More Sentences
|
|
3 |
Common Usage |
başından sonuna kadar |
through prep.
|
|
Tom slept through the whole thing.
Tom başından sonuna kadar uyudu.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
her ne kadar |
although conj.
|
|
In compromise Amendment No 31 this has been done, although I still find the requirements very tight.
Her ne kadar gereklilikleri hala çok sıkı bulsam da, 31 No'lu uzlaşma Değişikliğinde bu yapılmıştır.
More Sentences
|
General |
|
5 |
General |
yeteri kadar para |
enough money n.
|
|
Are you sure you have enough money?
Yeteri kadar paran olduğuna emin misin?
More Sentences
|
6 |
General |
sonuna (kadar) |
last n.
|
|
He remained a faithful husband to the last.
Sonuna kadar sadık bir koca olmaya devam etti.
More Sentences
|
7 |
General |
sonsuza kadar sürmek |
last forever v.
|
|
Economic boom periods do not last forever.
Ekonomik patlama dönemleri sonsuza kadar sürmez.
More Sentences
|
8 |
General |
kadar uzanmak |
go back to v.
|
|
The story goes back to the sixteenth century.
Hikaye, on altıncı yüzyıla kadar uzanıyor.
More Sentences
|
9 |
General |
yeteri kadar uyumamak |
not sleep enough v.
|
|
Mayuko has not slept enough.
Mayuko, yeteri kadar uyumadı.
More Sentences
|
10 |
General |
yatmamak (belirli bir saate kadar) |
stay up v.
|
|
Rosie was allowed to stay up till eleven o'clock.
Rosie'ye saat on bire kadar yatmaması için izin verildi.
More Sentences
|
11 |
General |
en ufak ayrıntısına kadar denetlemek |
micromanage v.
|
|
The control freak manager micromanages her employees' work.
Kontrol manyağı müdür, çalışanlarının işlerini en ufak ayrıntısına kadar denetliyor.
More Sentences
|
12 |
General |
(kadar) geçirmek |
guide v.
|
|
Once they were done, she guided them out of her room.
İşlerini bitirdiklerinde onları odasının dışına kadar geçirdi.
More Sentences
|
13 |
General |
en ufak ayrıntısına kadar denetlemek |
micromanage v.
|
|
The control freak manager micromanages her employees' work.
Kontrol manyağı müdür, çalışanlarının işlerini en ufak ayrıntısına kadar denetliyor.
More Sentences
|
14 |
General |
kadar geçirmek |
precede v.
|
|
Her secretary preceded them to her office.
Sekreteri onları ofisine kadar geçirdi.
More Sentences
|
15 |
General |
rakip olacak kadar iyi olmak |
rival v.
|
|
Our product's specs rival those of well-known brands.
Ürünümüzün özellikleri tanınmış markalarınkine rakip olacak niteliktedir.
More Sentences
|
16 |
General |
kadar hızlı |
as quick as adj.
|
|
They are as quick as a leopard.
Bir leopar kadar hızlılar.
More Sentences
|
17 |
General |
kadar sessiz |
as quiet as adj.
|
|
I want each of you to be as quiet as a mouse.
Her birinizin bir fare kadar sessiz olmasını istiyorum.
More Sentences
|
18 |
General |
kadar mutlu |
as happy as adj.
|
|
Don't forget, tomorrow as happy as tonight.
Unutmayın, yarın da bu geceki kadar mutlu geçer.
More Sentences
|
19 |
General |
kadar özgür |
as free as adj.
|
|
We're not as free as we think.
Düşündüğümüz kadar özgür değiliz.
More Sentences
|
20 |
General |
kadar çabuk |
as quickly as adj.
|
|
A serious constitution cannot be devised as quickly as that.
Ciddi bir anayasa bu kadar çabuk hazırlanamaz.
More Sentences
|
21 |
General |
kadar taze |
as fresh as adj.
|
|
A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
Biraz kestirdim ve papatya kadar tazeyim.
More Sentences
|
22 |
General |
kadar çok |
as many as adj.
|
|
I wasn't able to get as many as I wanted.
İstediğim kadar çok alamadım.
More Sentences
|
23 |
General |
kadar solgun |
as pale as adj.
|
|
You're as pale as a ghost.
Bir hayalet kadar solgunsun.
More Sentences
|
24 |
General |
kadar kör |
as blind as adj.
|
|
He's as blind as a bat.
Bir yarasa kadar kör.
More Sentences
|
25 |
General |
kadar sabırlı |
as patient as adj.
|
|
Tom isn't as patient as you.
Tom senin kadar sabırlı değil.
More Sentences
|
26 |
General |
kadar kesin |
as sure as adj.
|
|
It is as sure as death.
Ölüm kadar kesin.
More Sentences
|
27 |
General |
kadar sarhoş |
as drunk as adj.
|
|
The last time I saw Tom he was as drunk as a skunk.
Tom'u son gördüğümde bir kokarca kadar sarhoştu.
More Sentences
|
28 |
General |
kadar masum |
as innocent as adj.
|
|
She's not as innocent as she seems.
O göründüğü kadar masum değil.
More Sentences
|
29 |
General |
kadar aç |
as hungry as adj.
|
|
I wish I was as hungry as you.
Keşke ben de senin kadar aç olsaydım.
More Sentences
|
Common Usage |
|
30 |
Common Usage |
-e kadar |
till prep.
|
|
General |
|
31 |
General |
belli şartlar karşılanıncaya kadar malın üçüncü bir şahsın kontrolü altında tutulması |
escrowing n.
|
|
32 |
General |
kıl kadar mesafe |
hairbreadth n.
|
|
33 |
General |
virginia'dan güney kaliforniya'ya kadar uzanan abd'nin güney bölgesi |
sunbelt n.
|
|
34 |
General |
otobüs gibi taşıtlarda bulunan ve yapılan hızı, duraklamaların süresini ve sürücünün ne kadar direks |
tachograph n.
|
|
35 |
General |
ağzına kadar dolu bardak |
bumper n.
|
|
36 |
General |
ms 100'den ms 1432'ye kadar süren kadim kamboçya medeniyeti |
khmer n.
|
|
37 |
General |
1800’e kadar ilk çalışmalar |
early works to 1800 n.
|
|
38 |
General |
sıfırdan dokuza kadar tamsayıların her biri |
digit n.
|
|
39 |
General |
1600'e kadar olan beyanlar |
early accounts to 1600 n.
|
|
40 |
General |
geçinip gidecek kadar gelir |
competence n.
|
|
41 |
General |
gavle'den finlandiya sınırına kadar isveç'in doğu kıyısı |
midnight sun coast n.
|
|
42 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar |
the twinkling of an eye n.
|
|
|
43 |
General |
güney afrika'da durban kentinden kuzeyde tugela nehrinin döküldüğü yere kadar olan sahil şeridi |
dolphin coast n.
|
|
44 |
General |
belli şartlar karşılanıncaya kadar kontrolü altında tutan |
escrowee n.
|
|
45 |
General |
ölümcül hastaların ölene kadar bakıldığı bakımevi |
hospice n.
|
|
46 |
General |
zerre kadar |
diddlysquat n.
|
|
47 |
General |
gümüş kıyı, kuzeyde oporto'dan güneyde costa de lisboa'ya kadar uzanan portekiz sahil şeridi |
costa de prata n.
|
|
48 |
General |
bırakılan izlerin birini belirli bir yere kadar götürmesi |
trace to n.
|
|
49 |
General |
iğneden ipliğe kadar |
including even the smallest items n.
|
|
50 |
General |
dünya kadar para |
pots of money n.
|
|
51 |
General |
tam katları kadar kromozom içerme durumu |
euploidy n.
|
|
52 |
General |
dize kadar gelen çizme |
knee boot n.
|
|
53 |
General |
fransa'nın güneybatı kıyısında, gironde halicinden ispanya sınırına kadar uzanan kıyı şeridi |
cote d'argent n.
|
|
54 |
General |
ağzına kadar dolu kadeh |
bumper n.
|
|
55 |
General |
bir tatlı kaşığı kadar |
dessertspoonful n.
|
|
56 |
General |
belirli yükümlülükler gerçekleşene kadar bir şeyin tarafsız bir kişiye emaneti |
escrow n.
|
|
57 |
General |
bilumum menkullerinin alacaklının alacağı ödeninceye kadar davacının eline teslimini öngören müzekkere |
elegit n.
|
|
58 |
General |
kadar etme |
amounting n.
|
|
59 |
General |
geçinip gidecek kadar gelir |
subsistence n.
|
|
60 |
General |
onsekiz yaşına kadar erkek çocuk |
boy n.
|
|
61 |
General |
dağ kadar yüksek olmayan yer yükseltisi |
hill n.
|
|
62 |
General |
anımsanamayacak kadar eski zaman |
time immemorial n.
|
|
63 |
General |
avazı çıktığı kadar bağıran |
shrieker n.
|
|
64 |
General |
bir kattan merdiven sahanlığına kadar giden merdiven bölümü |
flight of stairs n.
|
|
65 |
General |
bir kattan merdiven sahanlığına kadar giden merdiven bölümü |
flight of steps n.
|
|
66 |
General |
yolculuğun sonuna kadar geçerli bilet |
through ticket n.
|
|
67 |
General |
yok denecek kadar |
minute amount n.
|
|
68 |
General |
yok denecek kadar az |
minute amount n.
|
|
69 |
General |
ceplerinin içine kadar yapılan arama |
body search n.
|
|
70 |
General |
15. yüzyıla kadar ispanya ve portekiz'de yaşamış museviler |
sephardic jew n.
|
|
71 |
General |
organizmanın doğumdan ölüme kadar geçirdiği evrelerin bütünü |
life cycle n.
|
|
72 |
General |
hakkında konuşulacak kadar olgunlaşmış fikir |
a speech-ripe idea n.
|
|
73 |
General |
artık eskisi kadar etki uyandırmayan sanat eseri |
war-horse n.
|
|
74 |
General |
ağzına kadar doldurma |
cram n.
|
|
75 |
General |
ölçülemeyecek kadar az bir miktar olan |
skerrick n.
|
|
76 |
General |
üzerinde durmaya değmeyecek kadar önemsiz konu |
nonissue n.
|
|
77 |
General |
üzerinde durmaya değmeyecek kadar önemsiz konu |
dead letter n.
|
|
78 |
General |
sonuna kadar direnme |
perseverance n.
|
|
79 |
General |
okunamayacak kadar küçük basılmış bölüm |
the small print n.
|
|
80 |
General |
pabuç kadar ciklet |
a wad of gum n.
|
|
81 |
General |
yolculuğun sonuna kadar olan bilet |
through ticket n.
|
|
82 |
General |
ağzına kadar dolu bardak |
brimmer n.
|
|
83 |
General |
üç yaşına kadar olan çocuklar |
children up to three years of age n.
|
|
84 |
General |
yok denecek kadar az şans |
a slight chance n.
|
|
85 |
General |
omuza kadar uzamış saç |
shoulder length hair n.
|
|
86 |
General |
bilgisayar oyunlarında bir oyunun konusunun ve temel oyun mekaniğinin ne kadar iyi tasarlanmış ve oyunda ne kadar verimli bir şekilde uygulanmış olduğunu ifade eden sözcük |
gameplay n.
|
|
87 |
General |
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre |
ytd (year-to-date) n.
|
|
88 |
General |
taklit edilemeyecek kadar iyi |
inimitability n.
|
|
89 |
General |
Ekoseli kumaştan yapılmış ayak bileğine kadar inen kadınların giydiği kilit |
arisaidh n.
|
|
90 |
General |
bileğe kadar (derin) |
ankle-deep n.
|
|
91 |
General |
bileğe kadar kar |
ankle-deep snow n.
|
|
92 |
General |
isa'nın çarmıha gerildiği yere kadar yürüdüğü yol |
via dolorosa n.
|
|
93 |
General |
batı mısır'dan atlantik okyanusu'na kadar uzanan bölge |
barbary n.
|
|
94 |
General |
fasulye kadar |
beans n.
|
|
95 |
General |
tavana kadar kitaplık |
book stack n.
|
|
96 |
General |
başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme |
altruism n.
|
|
97 |
General |
reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif |
an offer too good to refuse n.
|
|
98 |
General |
1950 ve 60'larda popüler olmuş genelde küt saç olarak kullanılan kulak altına kadar uzanan, perçemli bir saç modeli |
pageboy haircut n.
|
|
99 |
General |
şimdiye kadar yazılmış en iyi şarkı |
best song ever written n.
|
|
100 |
General |
ilk tamire kadar geçen süre |
time-to-first-fix n.
|
|
101 |
General |
sabah dokuzdan akşam beşe kadar süren iş |
nine-to-five job n.
|
|
102 |
General |
yayınevi için orijinal çalışmalara erişimde, bu çalışmaların incelenmesinden ve değerlendirilmesinden basıma kadar süreçten sorumlu görevli |
acquisitions editor n.
|
|
103 |
General |
ne kadar tartışılırsa tartışılsın bir önemi olmayan, sonuca varılamayan durum |
moot point n.
|
|
104 |
General |
şimdilik bu kadar (kısaltma) |
that's all for now (tafn) n.
|
|
105 |
General |
bir onsun yarısı kadar olan sıvı ölçü birimi |
tablespoonful n.
|
|
106 |
General |
6 cubit (dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafe) uzunluğa eşdeğer ibrani uzunluk ölçüsü |
caneh n.
|
|
107 |
General |
dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk ölçüsü birimi |
cubit n.
|
|
108 |
General |
zerre kadar şey (bile) |
the first thing n.
|
|
109 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holidays [usa] n.
|
|
110 |
General |
kasım ayından ocak ayının başına kadar geçen, birçok tatilin kutlandığı zaman aralığı |
the holiday season [usa] n.
|
|
111 |
General |
belden veya dizden ayak bileğine kadar kaplayan koruyucu zırh |
greave n.
|
|
112 |
General |
sayılamayacak kadar çok miktar |
trillion n.
|
|
113 |
General |
bütün gece yetecek kadar ışık |
allnight n.
|
|
114 |
General |
bütün gece yetecek kadar yakıt |
allnight n.
|
|
115 |
General |
bütün gece yetecek kadar yiyecek |
allnight n.
|
|
116 |
General |
göz büyüklüğü 200 olan bir elekten geçecek kadar ince öğütme |
all-sliming n.
|
|
117 |
General |
oyuncuların sadece bir kişi kalana kadar rakip oyuncuları paintball, çorap, lastik bant veya benzeri nesnelerle ebeledikleri bir oyun |
assassin n.
|
|
118 |
General |
2000'den 2009'un sonuna kadar süren on yıllık dönem |
aughts n.
|
|
119 |
General |
çin'de 1949 yılına kadar çeşitli devlet kurumlarına verilen isim |
yamen n.
|
|
120 |
General |
dünya harikaları arasına girebilecek kadar muhteşem olduğu düşünülen şey |
the eighth wonder of the world n.
|
|
121 |
General |
en ince ayrıntısına kadar açıklama |
elementation n.
|
|
122 |
General |
arasından seçim yapılamayacak kadar bolluk |
embarras de richesses n.
|
|
123 |
General |
ispanya'da sokaktan ringe kadar devam eden boğa koşusu |
encierro n.
|
|
124 |
General |
(bir şeyin) ne kadar az harcandığı |
underspend n.
|
|
125 |
General |
yerine daha iyisi bulunana kadar koleksiyonda tutulan düşük kaliteli eşya |
filler n.
|
|
126 |
General |
bir çaydanlık kadar olan miktar |
kettle n.
|
|
127 |
General |
dar eteğin arkasındaki etek ucu çizgisine kadar çıkan plikaşe |
kick pleat n.
|
|
128 |
General |
karşılaşınca öpüşülecek kadar samimi olunan uzak akraba |
kissing cousin n.
|
|
129 |
General |
ağzına kadar dolu olan kül saklama vazosu |
urnful n.
|
|
130 |
General |
sıkacak kadar uzun olma |
lengthiness n.
|
|
131 |
General |
kıl kadar mesafe |
eyelash n.
|
|
132 |
General |
göz açıp kapayana kadar geçen zaman |
eyewink n.
|
|
133 |
General |
hüküm giymiş kimsenin hücresinden idam edileceği yere kadar yürüdüğü mesafe |
last mile n.
|
|
134 |
General |
randevuya çıkan bir kadının üzerinde taşıdığı, partneri ile kavga etmeleri durumunda eve dönmesine yetecek kadar yol parası |
mad money n.
|
|
135 |
General |
tüm teklifler alınana kadar açılmayan gizli yazılı teklif |
bid n.
|
|
136 |
General |
yok denecek kadar az |
haet [scotland] n.
|
|
137 |
General |
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink n.
|
|
138 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre |
blink of an eye n.
|
|
139 |
General |
elde idare edilecek kadar küçük olan şey |
hand-held n.
|
|
140 |
General |
1970'lerden 1993'te liderleri öldürülene kadar kokain üretimini kontrol etmiş kolombiyalı bir uyuşturucu karteli |
medellin cartel n.
|
|
141 |
General |
bir pistteki belirtilen gün kadar süren at veya köpek yarışı sezonu |
meeting n.
|
|
142 |
General |
çocukların sersemleyene kadar ipte sallandıkları bir oyun |
meritot [obsolete] n.
|
|
143 |
General |
baş makale kadar önemi olmayıp gazetelerde veya haftalık yayınlarda basılan veya basılmaya uygun, popüler veya hafif içerikli edebi deneme veya makale |
middle n.
|
|
144 |
General |
ağzına kadar doldurma |
heaping n.
|
|
145 |
General |
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci |
mini-mart n.
|
|
146 |
General |
ağzına kadar dolu olma |
brimfulness [obsolete] n.
|
|
147 |
General |
ağzına kadar dolu olma |
brimfullness [obsolete] n.
|
|
148 |
General |
dize kadar uzanan bir tür deri ayakkabı |
brogan shoe n.
|
|
149 |
General |
yarış pistinin son dönüşünden bitiş çizgisine kadar olan kısmı |
homestretch n.
|
|
150 |
General |
kadınların abiye kıyafetlerle giydiği, parmakları açıkta bırakan ve genellikle dirsek ve üstüne kadar uzanan eldiven |
mit n.
|
|
151 |
General |
tek bir isimle tanınacak kadar ünlü kimse |
mononym n.
|
|
152 |
General |
mö. 5. yüzyıldan ms. 16. yüzyıla kadar ohio ve mississippi vadilerinde etkili olmuş kızılderili kabilelerine mensup kimse |
mound-builder n.
|
|
153 |
General |
ayak bileğinin üstüne kadar uzanan şoson |
gaiter n.
|
|
154 |
General |
M.Ö. 4. yüzyılda sirakuza'da hükümdar olan dionysios'un sarayında yaşamış ve dünyaca ünlü damokles'in kılıcı deyiminin zamanımıza kadar gelmesine sebep olmuş kişi |
damocles n.
|
|
155 |
General |
atlı avcının zıplayarak geçemeyeceği kadar yüksek çit |
bullfinch n.
|
|
156 |
General |
çene hizasına kadar barfiks çekme |
chin-up n.
|
|
157 |
General |
tutsakların işlem istasyonuna götürülene kadar toplandığı yer |
detainee collecting point n.
|
|
158 |
General |
ağzına kadar dolu |
full to the gunwales n.
|
|
159 |
General |
taşacak kadar dolu |
full to the gunwales n.
|
|
160 |
General |
bir dereceye kadar icra yetkisi gerektiren mevki |
office n.
|
|
161 |
General |
yok denecek kadar az miktar |
one-tenth n.
|
|
162 |
General |
taşacak kadar dolu olma |
overfill n.
|
|
163 |
General |
tadın yenemeyecek kadar berbat olması |
disgustingness n.
|
|
164 |
General |
algılanamayacak kadar kısa anlar |
instants n.
|
|
165 |
General |
göbek bağı düşene kadar bebeğin karnına sarılan kuşak |
belly button band n.
|
|
166 |
General |
göbek bağı düşene kadar bebeğin karnına sarılan kuşak |
bellyband n.
|
|
167 |
General |
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu |
occhiolism n.
|
|
168 |
General |
en ince ayrıntısına kadar açıklanma |
circumstantiality n.
|
|
169 |
General |
(hanedan armalarında) genişliğinin yarısı kadar küçültülmüş şerit |
closet n.
|
|
170 |
General |
uygun biri atanana kadar makamı başka birinin tutması |
commendam n.
|
|
171 |
General |
ağzına kadar doldurulabilir |
crammable n.
|
|
172 |
General |
(özellikle tokası olmayıp bileğe kadar uzanan) kauçuk şoson |
india rubber n.
|
|
173 |
General |
zamanı saniyesine kadar doğru gösteren saat |
isochronon n.
|
|
174 |
General |
bardak işaretine kadar gelen içecek miktarı |
peg [uk] n.
|
|
175 |
General |
(belirtilen kadar) sterlin değerinde olan şey |
pounder n.
|
|
176 |
General |
temmuz başından eylül başına kadar yazın en sıcak günlerinin yaşandığı zaman aralığı |
dog days n.
|
|
177 |
General |
1930'lardan 1970'lere kadar üretilmiş bir seramik yemek takımı markası |
fiesta ware® n.
|
|
178 |
General |
parmak kadar şey |
fingerling n.
|
|
179 |
General |
sonsuza kadar dönen kart |
flexagon n.
|
|
180 |
General |
bayrağın direkten açıktaki kenarına kadar olan uzunluğu |
fly n.
|
|
181 |
General |
kılıcın kesici kısmının ortasından ucuna kadar olan, nispeten zayıf bölümü |
foible n.
|
|
182 |
General |
serveti milyonlarla ölçülemeyecek kadar zengin kimse |
gazillionaire n.
|
|
183 |
General |
yarış atlarına başlangıç çizgisine kadar eşlik eden atlı görevli |
outrider n.
|
|
184 |
General |
ölçülemeyecek kadar küçük boyutlu ideal madde |
particle n.
|
|
185 |
General |
kitabın kütüphane raflarına yerleştirilene kadar tabi tutulduğu işlemler |
preparation n.
|
|
186 |
General |
uyluklara veya daha da aşağıya kadar uzanan bol giysi |
shirt n.
|
|
187 |
General |
el kadar kıyafet |
skimp n.
|
|
188 |
General |
zilzurna sarhoş edecek kadar alkol |
skinful n.
|
|
189 |
General |
… gece kadar süre |
sleep n.
|
|
190 |
General |
çubuk kadar miktar |
stick n.
|
|
191 |
General |
çubuk kadar miktar |
stickful n.
|
|
192 |
General |
sertleşene/ağrıyana kadar ovalanmış yer |
rub n.
|
|
193 |
General |
belirli bir saate kadar yatmamak |
stay up until v.
|
|
194 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximize v.
|
|
195 |
General |
gırtlağına kadar borçlu olmak |
be up to one's eyes in debt v.
|
|
196 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
heap v.
|
|
197 |
General |
saptamak (silsileyi geçmişte belirli bir zamana kadar) |
trace to v.
|
|
198 |
General |
bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmelerle uğramak |
drift v.
|
|
199 |
General |
gece yarısına kadar çalışmak |
burn the midnight oil v.
|
|
200 |
General |
sonuna kadar yapmak |
perform to the end v.
|
|
201 |
General |
ayağına kadar gitmek |
condescend to visit v.
|
|
202 |
General |
altından kalkamayacak kadar çok iş üstlenmek |
overreach oneself v.
|
|
203 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
beat somebody to a pulp v.
|
|
204 |
General |
yarışın veya zor bir olayın sonuna kadar dayanmak |
stay the course v.
|
|
205 |
General |
özü kalana kadar kaynamak |
boil down v.
|
|
206 |
General |
arada dağlar kadar fark olmak |
be far apart v.
|
|
207 |
General |
... kadar ... olmak |
rival v.
|
|
208 |
General |
yeteri kadar vurgulamamak |
underemphasize v.
|
|
209 |
General |
istediği kadar zaman harcamak |
take one's time v.
|
|
210 |
General |
zerre kadar şüphe kalmamak |
be beyond a shadow of a doubt v.
|
|
211 |
General |
yakalayıncaya kadar peşini bırakmamak |
hunt down v.
|
|
212 |
General |
fenalıklar geçirmeye veya o zamana kadar gizli tuttuğu her şeyi ifşa etmeye başlamak |
go to pieces v.
|
|
213 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
squall v.
|
|
214 |
General |
bir şeyi sonuna kadar oturarak izlemek |
sit through something v.
|
|
215 |
General |
ayağına kadar gelmek |
show modesty by visiting v.
|
|
216 |
General |
iliklerine kadar ıslanmak |
be soaked to the skin v.
|
|
217 |
General |
birini kapıya kadar uğurlamak |
show someone out v.
|
|
218 |
General |
sonuna kadar dinlemek |
hear out v.
|
|
219 |
General |
ayağına kadar gitmek |
be obliged to visit v.
|
|
220 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
clobber v.
|
|
221 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shout out v.
|
|
222 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
bawl v.
|
|
223 |
General |
son kuruşuna kadar harcamak |
spend to the last penny v.
|
|
224 |
General |
yeteri kadar yararlanmamak |
underutilize v.
|
|
225 |
General |
tırnaklarını dibine kadar kesmek |
cut one's nails to the quick v.
|
|
226 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
cram v.
|
|
227 |
General |
bir iş için istediği kadar zaman harcamak |
take one's time on v.
|
|
228 |
General |
belirli bir hizaya kadar gelmek |
come up to v.
|
|
229 |
General |
gemiyi kullanımdan çıkarıp tekrar kullanılıncaya kadar muhafaza altına almak |
mothball v.
|
|
230 |
General |
kapıya kadar geçirmek |
see somebody out v.
|
|
231 |
General |
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
stand clear of v.
|
|
232 |
General |
birini eskisi kadar saymamak |
come down in one's opinion v.
|
|
233 |
General |
kemiklerine kadar işlemek |
penetrate right to one's bones v.
|
|
234 |
General |
kadar iyi olmak |
measure up to v.
|
|
235 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
brim v.
|
|
236 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shriek v.
|
|
237 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
brim with v.
|
|
238 |
General |
geç saate kadar kalmak |
stay late v.
|
|
239 |
General |
gırtlağına kadar borçlu olmak |
be up to one's ears in debt v.
|
|
240 |
General |
kendini belirli bir şeyi yapacak kadar güçlü hissetmek |
feel up to v.
|
|
241 |
General |
bıktıracak kadar konuşmak |
go on about v.
|
|
242 |
General |
başkalarının duyabileceği kadar yükseltmek (sesini) |
project v.
|
|
243 |
General |
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak |
stand clear v.
|
|
244 |
General |
bir şeyi iyi kötü kullanabilecek kadar bilmek |
have a working knowledge of v.
|
|
245 |
General |
sabaha/geç vakte kadar çalışmak |
lucubrate v.
|
|
246 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
shout at the top of one's voice v.
|
|
247 |
General |
kadar etmek |
amount to v.
|
|
248 |
General |
sabaha kadar eğlenmek |
make a night of it v.
|
|
249 |
General |
kadar yayılmak (bir yere) |
spill over into v.
|
|
250 |
General |
sonuna kadar yaşamak |
live out v.
|
|
251 |
General |
sonuna kadar oturmak |
sit out v.
|
|
252 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
tan somebody's hide v.
|
|
253 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
beat the hell out of somebody v.
|
|
254 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
give somebody a good thrashing v.
|
|
255 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar olmak |
happen in the blinking of an eye v.
|
|
256 |
General |
iliklerine kadar işlemek |
jar every bone in somebody's body v.
|
|
257 |
General |
göz açıp kapayıncaya kadar olmak |
happen in a blink v.
|
|
258 |
General |
öldürene kadar dövmek |
beat to death v.
|
|
259 |
General |
gece geç saatlere kadar uyanık kalmak |
stay up late v.
|
|
260 |
General |
sonuna kadar dayanmak |
stand the gaff v.
|
|
261 |
General |
ağzına kadar dolmak |
brim v.
|
|
262 |
General |
aralarında dağlar kadar fark olmak |
be poles apart v.
|
|
263 |
General |
eşek sudan gelinceye kadar dövmek |
whale the tar out of v.
|
|
264 |
General |
biri kadar başarılı olmaya çalışmak |
emulate v.
|
|
265 |
General |
son yudumuna kadar içmek |
drink up v.
|
|
266 |
General |
-e kadar uzanmak |
extend over v.
|
|
267 |
General |
yüzemeyeceği kadar açılmak |
get out of one's depth v.
|
|
268 |
General |
yükselebileceği kadar yükselmemek |
get behind (with) v.
|
|
269 |
General |
gözle görülemeyecek kadar uzaklaşmak |
get out of view v.
|
|
270 |
General |
gözle görülemeyecek kadar uzaklaşmak |
get out of sight v.
|
|
271 |
General |
duyulmayacak kadar uzaklaşmak |
get out of earshot v.
|
|
272 |
General |
olabileceği kadar olmamak |
get behind (with) v.
|
|
273 |
General |
ulaşılmayacak kadar uzaklaşmak |
get out of reach v.
|
|
274 |
General |
boyunu aşacak kadar açılmak |
get out of one's depth v.
|
|
275 |
General |
duymayacak kadar uzaklaşmak |
get out of earshot v.
|
|
276 |
General |
ulaşılmayacak kadar uzakta olmak |
get out of reach v.
|
|
277 |
General |
ulaşılamayacak kadar ileri gitmek |
get out of reach v.
|
|
278 |
General |
uzanmak (geçmişte belirli bir zamana kadar) |
trace to v.
|
|
279 |
General |
birini pestili çıkana kadar dövmek |
pound someone into a jelly v.
|
|
280 |
General |
temele kadar yıkmak |
pull down v.
|
|
281 |
General |
yeteri kadar vermemek |
stint v.
|
|
282 |
General |
son noktaya kadar gitmek |
land up v.
|
|
283 |
General |
kuş kadar yemek |
peck v.
|
|
284 |
General |
sonuna kadar direnmek |
persevere v.
|
|
285 |
General |
aşağıya kadar uğurlamak |
hand down v.
|
|
286 |
General |
ölene kadar kırbaçlamak |
flog someone to death v.
|
|
287 |
General |
dünyalar kadar sevmek |
love to bits v.
|
|
288 |
General |
günümüze kadar gelmek |
come until today v.
|
|
289 |
General |
geç saate kadar ayakta kalmak |
keep late hours v.
|
|
290 |
General |
günümüze kadar gelmek |
survive until today v.
|
|
291 |
General |
yerden göğe kadar haklı olmak |
be absolutely right v.
|
|
292 |
General |
gece geç saatlere kadar çalışmak |
work or study late into the night v.
|
|
293 |
General |
geç vakte kadar kalmak |
be up late v.
|
|
294 |
General |
gece geç saatlere kadar çalışmak |
work until very late v.
|
|
295 |
General |
evine kadar eşlik etmek |
accompany someone to his/her house v.
|
|
296 |
General |
-e kadar ceşitlilik göstermek |
vary up to v.
|
|
297 |
General |
geç saatlere kadar çalışmak |
work until late v.
|
|
298 |
General |
geç saate kadar çalışmak |
work until late v.
|
|
299 |
General |
-e (kadar) ulaşmak |
reach up to v.
|
|
300 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
scream at the top of one’s voice v.
|
|
301 |
General |
avazı çıktığı kadar bağırmak |
scream at the top of one’s lungs v.
|
|
302 |
General |
kemiğe kadar kesmek |
cut something to the bone v.
|
|
303 |
General |
en ince ayrıntısına kadar tasarlamak |
planify v.
|
|
304 |
General |
temeline kadar sarsmak |
shake to its very foundations v.
|
|
305 |
General |
geç saate kadar çalışmak |
work late v.
|
|
306 |
General |
geri dönemeyecek kadar yol almış olmak |
be too far gone to go back now v.
|
|
307 |
General |
yolun sonuna kadar koşmak |
run to the end of the road v.
|
|
308 |
General |
gördüğü evi almaya yetecek kadar para kazanmak |
make enough money to buy the house she/he saw v.
|
|
309 |
General |
patlayıncaya kadar bira içmek |
swill beer v.
|
|
310 |
General |
araba kullanamayacak/süremeyecek kadar sarhoş olmak |
be too drunk to drive v.
|
|
311 |
General |
-e kadar ulaşmak |
extend all the way to v.
|
|
312 |
General |
günde 100 bin kadar hit almak |
get about 100,000 hits a day v.
|
|
313 |
General |
tıka basa/ağzına kadar dolmak |
engorge v.
|
|
314 |
General |
altmış sekiz yaşına kadar yaşamak |
live to the age of sixty-eight v.
|
|
315 |
General |
...diyecek/iddia edecek kadar ileriye gitmek |
go on to claim that v.
|
|
316 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kızartmak |
fry the onions until pink in colour v.
|
|
317 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kızartmak |
fry the onions until they turn golden brown v.
|
|
318 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kavurmak |
fry the onions until they turn golden brown v.
|
|
319 |
General |
soğanları pembeleşinceye kadar kavurmak |
fry the onions until pink in colour v.
|
|
320 |
General |
ay sonunda/ay sonuna kadar ödemek |
pay by the end of the month v.
|
|
321 |
General |
çatlayana kadar içmek |
drink until burst v.
|
|
322 |
General |
biriyle köşeye kadar yarışmak |
race someone to the corner v.
|
|
323 |
General |
(markete kadar) gidip gelmek |
run up to the store v.
|
|
324 |
General |
soğuyana kadar bekletmek |
let it sit until it cools down v.
|
|
325 |
General |
sonuna kadar kalmak |
stay to the end v.
|
|
326 |
General |
(hamileliği) sonuna kadar götürmek |
carry to term v.
|
|
327 |
General |
95 yaşına kadar yaşamak |
live to the age of 95 v.
|
|
328 |
General |
evlenene kadar bakire kalmak |
remain a virgin until marriage v.
|
|
329 |
General |
sonuna kadar plana bağlı kalmak |
stick to the plan till the end v.
|
|
330 |
General |
birine evine kadar eşlik etmek |
accompany someone home v.
|
|
331 |
General |
birine evine kadar eşlik etmek |
see someone home v.
|
|
332 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
fill to overflowing v.
|
|
333 |
General |
gece geç saate kadar dışarıda kalmak |
stay out late v.
|
|
334 |
General |
yeteri kadar vurgulamamak |
underemphasise v.
|
|
335 |
General |
yeteri kadar yararlanmamak |
underutilise v.
|
|
336 |
General |
mümkün olduğu kadar büyütmek |
maximise v.
|
|
337 |
General |
birbirinden gece gündüz kadar farklı olmak |
be as different as night and day v.
|
|
338 |
General |
kapıdan geçemeyecek kadar iri olmak |
not fit through the door v.
|
|
339 |
General |
geç vakitlere kadar dışarıda olmak/kalmak |
stay out until the early hours v.
|
|
340 |
General |
doyana kadar yemek |
eat until you're full v.
|
|
341 |
General |
doyana kadar yemek |
eat till you're full v.
|
|
342 |
General |
elinden geldiği kadar hızlı ve acele bir şekilde koşmak |
dead run v.
|
|
343 |
General |
sonuna kadar beklemek |
outwait v.
|
|
344 |
General |
sonuna kadar kullanmak |
leverage v.
|
|
345 |
General |
-nın kapısına (kadar) gelmek |
come to one's door v.
|
|
346 |
General |
gözü başka hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir şeyden etkilenmek |
be so affected by something that one can't think of anything else v.
|
|
347 |
General |
bilinci kaybolana kadar tekmelemek |
kick someone senseless v.
|
|
348 |
General |
hayvanları, arazideki bitki örtüsü aşırı zarar görene kadar otlatmak |
overgraze v.
|
|
349 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
fill to the brim v.
|
|
350 |
General |
duruşmaya kadar tutmak |
remand v.
|
|
351 |
General |
dört işlem yapabilecek kadar matematik bilgisine sahip olmak |
numerate v.
|
|
352 |
General |
bir dereceye kadar etkili olmak |
carry weight v.
|
|
353 |
General |
bir dereceye kadar sözünü geçirmek |
carry weight v.
|
|
354 |
General |
geç saate kadar uyumak |
sleep late v.
|
|
355 |
General |
bir şeyin/bir yerin derinliğine/içlerine kadar uzanmak/varmak |
reach deep into something/somewhere v.
|
|
356 |
General |
orijinal sayının onda biri kadar azaltmak |
tithe [obsolete] v.
|
|
357 |
General |
kanının son damlasına kadar mücadele etmek |
die game v.
|
|
358 |
General |
kanının son damlasına kadar mücadele etmek |
die in harness v.
|
|
359 |
General |
ölene kadar işkence etmek |
die in the pain v.
|
|
360 |
General |
yabani arıları uçuş güzergahlarına bakarak yuvalarına kadar takip etmek |
line bees v.
|
|
361 |
General |
son kuruşuna kadar ödemek |
pay scot and lot v.
|
|
362 |
General |
yakalayana kadar kovalamak |
truck v.
|
|
363 |
General |
donma noktasına kadar soğumak |
undercool v.
|
|
364 |
General |
yeteri kadar tanıtmamak |
underexpose v.
|
|
365 |
General |
yeteri kadar göstermemek |
underexpose v.
|
|
366 |
General |
(başka bir şey kadar) iyi performans gösterememek |
underperform v.
|
|
367 |
General |
sapına kadar sokmak |
uphilt v.
|
|
368 |
General |
kabzasına kadar saplamak |
uphilt v.
|
|
369 |
General |
oğlak derisi kadar esnek hale getirmek |
cheverliize v.
|
|
370 |
General |
sonuna kadar çabalamak |
extend v.
|
|
371 |
General |
son raddeye kadar zorlamak |
extend v.
|
|
372 |
General |
sonuna kadar zorlamak |
extend oneself v.
|
|
373 |
General |
devam edemeyecek kadar bitap düşmek |
knock up [dated] v.
|
|
374 |
General |
kadar etmek |
make v.
|
|
375 |
General |
(bir şeyi) delininceye kadar kullanmak |
wear through v.
|
|
376 |
General |
sonuna kadar içmek |
quass [obsolete] v.
|
|
377 |
General |
(bir şeyi) vın sesi çıkaracak kadar hızlı atmak |
whiz v.
|
|
378 |
General |
(bir şeyi) vın sesi çıkaracak kadar hızlı atmak |
whizz v.
|
|
379 |
General |
bilgisayar programını çalışana kadar parça parça düzeltmek |
hack v.
|
|
380 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
be stuffed v.
|
|
381 |
General |
(hayvanı) yuvasına kadar takip etmek |
harbour v.
|
|
382 |
General |
(çömlek) sağlamlaşana kadar pişmek |
mature v.
|
|
383 |
General |
(belirli bir alfabe, dil) yazılı iletişim kuracak kadar iyi bilmek |
write v.
|
|
384 |
General |
(nehir) özellikle kütüklerin yüzeceği seviyeye kadar aniden yükselmek |
boom v.
|
|
385 |
General |
dakikasına kadar belirlemek |
minute v.
|
|
386 |
General |
doygunluk noktasına kadar doldurmak |
replete v.
|
|
387 |
General |
doyana kadar doldurmak |
replete v.
|
|
388 |
General |
… miktar kadar etmek |
bulk v.
|
|
389 |
General |
kadehi ağzına kadar doldurup içerek boşaltmak |
bumper v.
|
|
390 |
General |
tutuşup yok olana kadar yanmak |
burn up v.
|
|
391 |
General |
ağzına kadar dolu olmak |
burst v.
|
|
392 |
General |
patlayana kadar yemek |
glut v.
|
|
393 |
General |
(geyiği) yuvasına kadar takip etmek |
lodge v.
|
|
394 |
General |
son damlasına kadar içmek |
buzz [dialect] [uk] v.
|
|
395 |
General |
(belirli noktaya kadar) sürdürmek |
go v.
|
|
396 |
General |
-e kadar büyümek |
go v.
|
|
397 |
General |
ağzına kadar sıkıştırmak |
chock (up) [uk] v.
|
|
398 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
chock (up) [uk] v.
|
|
399 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
choke v.
|
|
400 |
General |
ağzına kadar dolmak |
choke v.
|
|
401 |
General |
(hayvanı) inine kadar kovalamak |
den v.
|
|
402 |
General |
(hayvanı) inine kadar takip etmek |
den v.
|
|
403 |
General |
doğuma kadar karnında taşımak |
gestate v.
|
|
404 |
General |
(istekleri yerine gelene kadar) binanın etrafını sarmak |
gherao [india] v.
|
|
405 |
General |
inletecek kadar şiddetli acı yaşamak |
groan v.
|
|
406 |
General |
feryat edecek kadar çok istemek |
groan v.
|
|
407 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
overcram v.
|
|
408 |
General |
taşacak kadar dolu olmak |
overfill v.
|
|
409 |
General |
'-e kadar uzanmak |
overspan v.
|
|
410 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
overstuff v.
|
|
411 |
General |
ağzına kadar dolmak |
overswell v.
|
|
412 |
General |
pembeleşene kadar kızartmak |
rissoler v.
|
|
413 |
General |
yetişkinliğe kadar hayatta kalmak |
survive into adulthood v.
|
|
414 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitize v.
|
|
415 |
General |
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak |
velocitise v.
|
|
416 |
General |
(şahin) kursağı dolana kadar yemek |
gorge v.
|
|
417 |
General |
iç bayacak kadar doyurucu olmak |
cloy v.
|
|
418 |
General |
(içeceği) son damlasına kadar içmek |
drain v.
|
|
419 |
General |
damlayarak taşacak kadar doymak |
drip v.
|
|
420 |
General |
ağzına kadar dolmak |
pack v.
|
|
421 |
General |
(özellikle yanından geçerken) dokunacak kadar yaklaşmak |
clip v.
|
|
422 |
General |
sonuna kadar dolmak |
pack v.
|
|
423 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
pang [scotland] v.
|
|
424 |
General |
baca havası ile tütsülenmiş tütünü yüksek sıcaklığa kadar ısıtmak |
sap v.
|
|
425 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
saturate v.
|
|
426 |
General |
(tuz) çatlaması durana kadar kızartmak veya kireçlemek |
decrepitate v.
|
|
427 |
General |
sağır edecek kadar gürültülü olmak |
deafen v.
|
|
428 |
General |
ince ayrıntısına kadar irdelemek |
flyspeck v.
|
|
429 |
General |
sonuna kadar takip etmek |
follow out v.
|
|
430 |
General |
sonuçlanana kadar takip etmek |
follow out v.
|
|
431 |
General |
(bir yere kadar) çekmek |
gather v.
|
|
432 |
General |
(haritayı) herhangi iki nokta arasındaki yön çizgisi doğadaki konumuna karşılık gelene kadar döndürmek |
orient v.
|
|
433 |
General |
(ipliği) sonuna kadar döndürmek |
outspin v.
|
|
434 |
General |
ortadan kayboluncaya kadar izlemek |
outwatch v.
|
|
435 |
General |
sonlanana kadar izlemek |
outwatch v.
|
|
436 |
General |
yeteri kadar vermemek |
scantle v.
|
|
437 |
General |
bir uçtan diğer uca kadar sürmek |
school v.
|
|
438 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
scram [dialect] [uk] v.
|
|
439 |
General |
(resim) görünmeyecek kadar tepeye asmak |
sky v.
|
|
440 |
General |
geç saatlere kadar uyanık kalmak |
sleep in v.
|
|
441 |
General |
alt edemeyecek kadar kurnaz |
beat v.
|
|
442 |
General |
tahmin edilemeyecek kadar kaprisli |
beat v.
|
|
443 |
General |
taşacak kadar dolu olmak |
spill v.
|
|
444 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
stive v.
|
|
445 |
General |
ağzına kadar doldurmak |
supply v.
|
|
446 |
General |
... kadar zamanı olmak |
have v.
|
|
447 |
General |
kadar kurnaz |
as tricky as adj.
|
|
448 |
General |
kadar hızlı |
as fleet as adj.
|
|
449 |
General |
kadar yumuşak |
as soft as adj.
|
|
450 |
General |
eşek kadar |
grown up adj.
|
|
451 |
General |
kadar çabuk |
as rapid as adj.
|
|
452 |
General |
ne kadar hor görüldüğünü belirten (birinin/bir şeyin) |
supercilious adj.
|
|
453 |
General |
avuç içi kadar |
poky adj.
|
|
454 |
General |
imanına kadar |
overflowing adj.
|
|
455 |
General |
kadar sabit |
as steady as adj.
|
|
456 |
General |
kadar dümdüz |
as flat as adj.
|
|
457 |
General |
avuç içi kadar |
very small adj.
|
|
458 |
General |
başından sonuna kadar aynı seviyede sürdürülen |
sustained adj.
|
|
459 |
General |
kadar dikkatli |
as watchful as adj.
|
|
460 |
General |
dünya kadar |
lots of adj.
|
|
461 |
General |
canlısı veya gerçeği kadar büyük |
as big as life adj.
|
|
462 |
General |
yeteri kadar vurgulanmamış |
underemphasized adj.
|
|
463 |
General |
kadar cesur |
as bold as adj.
|
|
464 |
General |
değer biçilemeyecek kadar küçük |
inappreciable adj.
|
|
465 |
General |
kadar parlak |
as bright as adj.
|
|
466 |
General |
kadar yaşlı |
as old as adj.
|
|
467 |
General |
kadar kibirli |
as proud as adj.
|
|
468 |
General |
kadar ciddi |
as grave as adj.
|
|
469 |
General |
kadar beyaz |
as white as adj.
|
|
470 |
General |
dünya kadar |
a world of adj.
|
|
471 |
General |
kadar hafif |
as light as adj.
|
|
472 |
General |
kadar neşeli |
as cheerful as adj.
|
|
473 |
General |
kadar yırtıcı |
as fierce as adj.
|
|
474 |
General |
başka şeylere dikkat etmeyecek kadar düşünceye dalmış |
in a brown study adj.
|
|
475 |
General |
kadar kurnaz |
as cunning as adj.
|
|
476 |
General |
kaşık kadar |
emaciated adj.
|
|
477 |
General |
kadar hızlı |
as swift as adj.
|
|
478 |
General |
kadar kaba |
as gruff as adj.
|
|
479 |
General |
kadar derin |
as deep as adj.
|
|
480 |
General |
kadar kırmızı |
as red as adj.
|
|
481 |
General |
ağzına kadar dolu |
chock full adj.
|
|
482 |
General |
kadar tuzlu |
as salt as adj.
|
|
483 |
General |
ağzına kadar dolu |
full to the brim adj.
|
|
484 |
General |
ağzına kadar dolu |
full to overflowing adj.
|
|
485 |
General |
kadar kahverengi |
as brown as adj.
|
|
486 |
General |
kadar ekşi |
as sour as adj.
|
|
487 |
General |
ağzına kadar dolu |
packed adj.
|
|
488 |
General |
iliklerine kadar ıslanmış |
wet to the skin adj.
|
|
489 |
General |
zerre kadar |
shadow of adj.
|
|
490 |
General |
kadar aptal |
as silly as adj.
|
|
491 |
General |
kadar sıcak |
as hot as adj.
|
|
492 |
General |
kadar sessiz |
as silent as adj.
|
|
493 |
General |
dağlar kadar |
enormous adj.
|
|
494 |
General |
bacak kadar |
tiny adj.
|
|
495 |
General |
kadar kuru |
as dry as adj.
|
|
496 |
General |
çarşaf kadar |
oversize adj.
|
|
497 |
General |
kadar doğru |
as straight as adj.
|
|
498 |
General |
eşek kadar |
big adj.
|
|
499 |
General |
suyun yürünerek geçilebilecek kadar sığ olma durumu |
wadable adj.
|
|
500 |
General |
belli şartlar karşılanıncaya kadar üçüncü bir şahsın kontrolü altında tutulmuş |
escrowed adj.
|
|