|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
yolun karşısında |
across the street adv.
|
|
He called to her across the street.
Yolun karşısından ona seslendi.
More Sentences
|
2 |
General |
tam karşısında |
right across adv.
|
|
Because it is large and important, friendship and trade relations are sought right across the political divide.
Büyük ve önemli olduğu için, siyasi bölünmenin tam karşısında dostluk ve ticari ilişkiler aranmaktadır.
More Sentences
|
Idioms |
|
3 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında |
opposed to (someone or something) adj.
|
|
Why are you opposed to this?
Neden buna karşısın?
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
enflasyon karşısında para arzını azaltma |
deflation n.
|
|
5 |
General |
haksızlık karşısında öfkelenme |
indignation n.
|
|
6 |
General |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief n.
|
|
7 |
General |
kötü bir durum karşısında espri/mizah yapabilme |
wry humour n.
|
|
8 |
General |
bir olay karşısında birlikte sessiz kalma |
conspiracy of silence n.
|
|
9 |
General |
birinin karşısında duran kimse |
vis–à–vis n.
|
|
10 |
General |
bakanlarının ve diplomatik elçilerinin karşısında hakim konumdaki yönetici |
master n.
|
|
11 |
General |
hata veya dikkatsizlik karşısında yapılan uyarı |
commonition n.
|
|
12 |
General |
düşman karşısında geri çekilirken atılan ok |
parthian arrow n.
|
|
13 |
General |
zor bir durum karşısında cesaret göstermek |
put a bold face on v.
|
|
14 |
General |
irkilmek (korkunç bir manzara karşısında veya acıyla) |
wince v.
|
|
15 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
become hysterical over v.
|
|
|
16 |
General |
bir şey karşısında çılgına dönmek |
get hysterical over v.
|
|
17 |
General |
bir engel karşısında duraklamak |
balk v.
|
|
18 |
General |
bir olay karşısında kendini tutamayıp ağlamaya başlamak |
go to pieces v.
|
|
19 |
General |
tatlı bir sıcaklığın karşısında uzanmak |
bask v.
|
|
20 |
General |
biraz geri çekilmek (korkunç bir manzara karşısında) |
wince v.
|
|
21 |
General |
bir olay karşısında belirli bir tavır almak |
take a stand v.
|
|
22 |
General |
kötü bir durum karşısında idare etmeye çalışmak |
make the best of a bad situation v.
|
|
23 |
General |
karşısında olmak |
face v.
|
|
24 |
General |
karşısında olmak |
disapprove v.
|
|
25 |
General |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let something ride v.
|
|
26 |
General |
ölüm karşısında çaresiz olmak |
be helpless against death v.
|
|
27 |
General |
ölüm karşısında çaresiz olmak |
be helpless in the face of death v.
|
|
28 |
General |
karşısında şansı olmak |
have a chance against v.
|
|
29 |
General |
-e karşısında zafer kazanmak |
win a victory over v.
|
|
30 |
General |
televizyonun karşısında çok vakit geçirmek |
spend too much time in front of the tv v.
|
|
31 |
General |
karşısında durmak |
take a stand against v.
|
|
32 |
General |
(saygıdan/korkudan) karşısında diz çökmek |
prostrate oneself before someone v.
|
|
33 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
win a victory over v.
|
|
34 |
General |
kaba davranış karşısında direnmeden baş eğmek |
take lying down v.
|
|
35 |
General |
(birinin) karşısında büyüklenmek |
magnify one's self against v.
|
|
36 |
General |
biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak |
be disappointed at someone or something v.
|
|
37 |
General |
biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak |
be disappointed at someone or something v.
|
|
38 |
General |
biri/bir şey karşısında hayal kırıklığına uğramak |
be disappointed in someone or something v.
|
|
39 |
General |
biri/bir şey karşısında hüsrana uğramak |
be disappointed in someone or something v.
|
|
40 |
General |
(bir şey) karşısında yükselmek |
breast v.
|
|
41 |
General |
(saldırı veya talihsizlik karşısında) yılmamak |
hold up v.
|
|
42 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
dispatch [us] v.
|
|
43 |
General |
karşısında zafer kazanmak |
despatch [uk] v.
|
|
44 |
General |
başına gelenler karşısında metanet gösteren |
stoical adj.
|
|
45 |
General |
başına gelenler karşısında metanet gösteren |
stoic adj.
|
|
46 |
General |
karşısında olan |
unplausive adj.
|
|
47 |
General |
düşman karşısında geri çekilirken atılan oku andıran |
parthian adj.
|
|
48 |
General |
güneş karşısında olarak |
against the sun adv.
|
|
49 |
General |
kanun karşısında |
before the law adv.
|
|
50 |
General |
zorluk karşısında |
under difficulties adv.
|
|
51 |
General |
bu durum karşısında |
under these circumstances adv.
|
|
52 |
General |
tehlike karşısında |
in the face of danger adv.
|
|
53 |
General |
bu durum karşısında |
with this adv.
|
|
54 |
General |
ihtiyaç karşısında |
on a pinch adv.
|
|
55 |
General |
kanun karşısında |
in the eye of law adv.
|
|
|
56 |
General |
böyle bir durum karşısında |
in the face of such a situation adv.
|
|
57 |
General |
suyun karşısında |
overwater adv.
|
|
58 |
General |
tam karşısında |
foreright [dialect] [uk] prep.
|
|
59 |
General |
hemen karşısında |
in the teeth expr.
|
|
Phrasals |
|
60 |
Phrasals |
tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek |
blanch at (something) v.
|
|
61 |
Phrasals |
tatsız bir durum karşısında tırsmak ya da tereddüt etmek |
blanch at something v.
|
|
62 |
Phrasals |
birinin karşısında geri çekilmek |
concede to (someone or something) v.
|
|
63 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında geri çekilmek |
concede something to someone or something v.
|
|
64 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında bir şeyi kabul etmek |
concede something to someone or something v.
|
|
65 |
Phrasals |
biri ya da bir grup karşısında bir şeyden vazgeçmek |
concede something to someone or something v.
|
|
66 |
Phrasals |
birisinin karşısında korkudan sinmek |
quail at someone v.
|
|
67 |
Phrasals |
birisinin karşısında korkudan sinmek |
quail before someone v.
|
|
68 |
Phrasals |
bir şeyin karşısında dayanmak |
ride something out v.
|
|
69 |
Phrasals |
karşısında yılmamak |
stand up to v.
|
|
70 |
Phrasals |
karşısında korkudan sinmek |
quail before v.
|
|
71 |
Phrasals |
(yeniler karşısında) yıkılmak |
go down to v.
|
|
72 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) sapsarı kesilmek |
pale at something v.
|
|
73 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) beti benzi atmak/uçmak |
pale at something v.
|
|
74 |
Phrasals |
(bir fikrin/görüşün) karşısında durmak |
stand up against v.
|
|
75 |
Phrasals |
belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak |
cover someone or something against something v.
|
|
76 |
Phrasals |
belli bir sorun ya da durum karşısında güvence sağlamak |
cover for (someone or something) v.
|
|
77 |
Phrasals |
birinin ya da bir şeyin karşısında tırsıp kalmak |
cringe before someone or something v.
|
|
78 |
Phrasals |
(bir şey karşısında) beti benzi atmak/solmak/uçmak |
blanch at (something) v.
|
|
79 |
Phrasals |
(nahoş bir durum karşısında) rengi atmak |
blanch at (something) v.
|
|
80 |
Phrasals |
bir zorluk karşısında direnmek/tutunmak |
hold up to (something) v.
|
|
81 |
Phrasals |
(rütbesi üstün biri karşısında belli bir şekilde) selam durmak |
salute (one) with (something) v.
|
|
82 |
Phrasals |
zorluklar karşısında sabırlı olmak |
weather out v.
|
|
83 |
Phrasals |
8bir şeyin) tam karşısında durmak |
square up with (something) v.
|
|
84 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek |
intercede (for someone) (with someone or something) v.
|
|
85 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında kapsamı genişlemek |
mount against (someone or something) v.
|
|
86 |
Phrasals |
(buz hokeyi gibi oyunlarda) oyun başlangıcında topun kontrolünü kazanmak için rakibin karşısında durmak |
face off v.
|
|
87 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında öne geçmek |
make ground against (something) v.
|
|
88 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) teçhizatlandırmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
89 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) silahlandırmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
90 |
Phrasals |
(birini biri/bir şey karşısında bir şeyle) donatmak |
arm (someone against someone or something) (with something) v.
|
|
91 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında ayak diremek |
blanch at (something) v.
|
|
92 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında duraklamak/duraksamak |
blanch at (something) v.
|
|
93 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında sinmek |
blanch at (something) v.
|
|
94 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında donakalmak |
boggle at (something) v.
|
|
95 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında şaşakalmak |
boggle at (something) v.
|
|
96 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında donup kalmak |
boggle at (something) v.
|
|
97 |
Phrasals |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen out v.
|
|
98 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında pes etmek |
cave in (to someone or something) v.
|
|
99 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) yola gelmek |
cave in (to someone or something) v.
|
|
100 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak |
come down on (someone or something) v.
|
|
101 |
Phrasals |
karşısında tırsıp kalmak |
cringe before v.
|
|
102 |
Phrasals |
karşısında sinmek |
cringe before v.
|
|
103 |
Phrasals |
karşısında sus pus kesilmek |
cringe before v.
|
|
104 |
Phrasals |
karşısında ezilip büzülmek |
cringe before v.
|
|
105 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında savunmak |
defend (someone or something) against (someone or something) v.
|
|
106 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi biri/bir şey) karşısında müdafaa etmek |
defend (someone or something) against (someone or something) v.
|
|
107 |
Phrasals |
karşısında savunmak |
defend against v.
|
|
108 |
Phrasals |
karşısında müdafaa etmek |
defend against v.
|
|
109 |
Phrasals |
(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) güçlendirmek/sağlamlaştırmak |
fortify (someone or an animal) (against something) (with something) v.
|
|
110 |
Phrasals |
(birini/bir hayvanı bir şey karşısında bir şeyle) takviye etmek |
fortify (someone or an animal) (against something) (with something) v.
|
|
111 |
Phrasals |
travmatik bir şey karşısında güçlü durmak |
rise above v.
|
|
112 |
Phrasals |
(talep, zorluk karşısında) lazım geleni yapmak |
rise to v.
|
|
113 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
gasp at (someone or something) v.
|
|
114 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında el pençe divan durmak |
grovel before someone or something v.
|
|
115 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında secde etmek |
grovel before someone or something v.
|
|
116 |
Phrasals |
biri/bir şey karşısında/önünde diz çökmek |
grovel before someone or something v.
|
|
117 |
Phrasals |
karşısında el pençe divan durmak |
grovel before v.
|
|
118 |
Phrasals |
karşısında secde etmek |
grovel before v.
|
|
119 |
Phrasals |
karşısında/önünde diz çökmek |
grovel before v.
|
|
120 |
Phrasals |
karşısında direnmek/tutunmak |
hold up to v.
|
|
121 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) yenilgiyi kabul etmek |
knock under (to someone or something) v.
|
|
122 |
Phrasals |
(biri/bir şey karşısında) pes etmek |
knock under (to someone or something) v.
|
|
123 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında yelkenleri suya indirmek |
knuckle under to (someone or something) v.
|
|
124 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out against (someone or something) v.
|
|
125 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında sert ve ani çıkış yapmak |
lash out at (someone or something) v.
|
|
126 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında (birinin/bir şeyin) lideri olmak |
lead (someone or something) against (someone or something else) v.
|
|
127 |
Phrasals |
karşısında sıraya girmek |
line up against v.
|
|
128 |
Phrasals |
'-in karşısında sıralanmak |
line up against v.
|
|
129 |
Phrasals |
karşısında dizilmek |
line up against v.
|
|
130 |
Phrasals |
karşısında kapsamı genişlemek |
mount against v.
|
|
131 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında başkaldırmak |
mutiny against (someone or something) v.
|
|
132 |
Phrasals |
karşısında paniğe kapılmak |
panic at v.
|
|
133 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında panik olmak |
panic at (something) v.
|
|
134 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında paniğe kapılmak |
panic at (something) v.
|
|
135 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında panik yapmak |
panic at (something) v.
|
|
136 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) karşısında diz çökmek |
prostrate (oneself) before (someone or something) v.
|
|
137 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında korkudan sinmek |
quail at (something) v.
|
|
138 |
Phrasals |
(birinin veya bir şeyin) karşısında yaprak gibi titremek |
quail before (someone or something) v.
|
|
139 |
Phrasals |
(birinin veya bir şeyin) karşısında tir tir titremek |
quail before (someone or something) v.
|
|
140 |
Phrasals |
(birinin) karşısında durmak |
side against (one) v.
|
|
141 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
stand up against (someone or something) v.
|
|
142 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında büyük heyecan duymak |
thrill at (something) v.
|
|
143 |
Phrasals |
bir şey karşısında dizlerinin bağı çözülmek/titremek |
tremble at v.
|
|
144 |
Phrasals |
karşısında/karşılık olarak el sallamak |
wave back v.
|
|
145 |
Phrasals |
(biri/bir şey) karşısında hayrete düşmek |
wonder at (someone or something) v.
|
|
146 |
Phrasals |
(bir şey) karşısında şaşkına dönmek |
wonder at (someone or something) v.
|
|
147 |
Phrasals |
gününün önemli bir bölümünü tv/bilgisayar veya oyun konsolu karşısında geçiren çocuklar için kullanılan bir ifade |
screenagers expr.
|
|
Phrases |
|
148 |
Phrases |
(biri/bir şey) karşısında büyük bir acı duymak |
yearn over (someone or something) v.
|
|
149 |
Phrases |
'-in karşısında büyük bir acı duymak |
yearn over v.
|
|
150 |
Phrases |
bir güçlük karşısında kimi zorlanır kimi hemen ayağa kalkar |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
151 |
Phrases |
aynı olay karşısında her insanın tepkisi farklıdır |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
152 |
Phrases |
aynı olay karşısında kimi korkuyla siner kimi dimdik ayakta durur |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
153 |
Phrases |
bu durum karşısında |
under the circumstances expr.
|
|
154 |
Phrases |
kanun karşısında herkes eşittir |
all are equal before the law expr.
|
|
155 |
Phrases |
kanun karşısında herkes eşittir |
everybody is equal before the law expr.
|
|
156 |
Phrases |
tam karşısında |
dead on end expr.
|
|
157 |
Phrases |
her şey (bir şeyin) karşısında |
(the) odds are against (something) expr.
|
|
158 |
Phrases |
birinin/bir şeyin karşısında |
in opposition to somebody/something expr.
|
|
159 |
Phrases |
(bir şey) karşısında |
in the face of (something) expr.
|
|
160 |
Phrases |
(birinin) karşısında |
in the presence of (someone) expr.
|
|
Proverb |
|
161 |
Proverb |
ölüm karşısında herkes eşittir |
death is the great leveler
|
|
162 |
Proverb |
hiçbir şey aşkın karşısında duramaz |
love conquers all
|
|
Colloquial |
|
163 |
Colloquial |
zorluklar karşısında dayanıklı kimse/şey |
war horse n.
|
|
164 |
Colloquial |
tehlike/zorluk karşısında cesaretini kaybetmemek |
brave it out v.
|
|
165 |
Colloquial |
tehlike/zorluk karşısında cesur olmak |
brave it out v.
|
|
166 |
Colloquial |
zor bir dur karşısında gıkını bile çıkartmamak |
have a stiff upper lip v.
|
|
167 |
Colloquial |
kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak, böylece mevcut pozisyonu uzun süre koruyarak yüksek getiri elde etmek istemek |
hodl v.
|
|
168 |
Colloquial |
kurulu düzen karşısında direnmek |
stick it to the man v.
|
|
169 |
Colloquial |
-in karşısında hiçbir şey olmak |
be as nothing (compared) to v.
|
|
170 |
Colloquial |
hold sözcüğünün yanlış yazımı sonucu kripto para piyasalarında alınan kripto veya tokeni değişken fiyatlar karşısında satmamak |
hodl v.
|
|
171 |
Colloquial |
karşısında/karşı tarafında olmak |
be over v.
|
|
172 |
Colloquial |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen it out v.
|
|
173 |
Colloquial |
(tehlike/zorluk) karşısında cesur olmak |
brazen it out v.
|
|
174 |
Colloquial |
zorluklar karşısında kendine güvenen, becerikli |
can-do adj.
|
|
175 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış |
disappointed at (someone or something) adj.
|
|
176 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış |
disappointed at (someone or something) adj.
|
|
177 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hayal kırıklığına uğramış |
disappointed in (someone or something) adj.
|
|
178 |
Colloquial |
(biri/bir şey) karşısında hüsrana uğramış |
disappointed in (someone or something) adj.
|
|
179 |
Colloquial |
karşısında bitmiş |
plonked adj.
|
|
180 |
Colloquial |
karşısında bitmiş |
plonked up adj.
|
|
181 |
Colloquial |
eski bir haber karşısında verilen bir cevap |
the dutch have taken holland expr.
|
|
182 |
Colloquial |
bir şeyin karşısında |
up against something expr.
|
|
Idioms |
|
183 |
Idioms |
bir tartışma ya da istemeyen bir olay karşısında iki ya da daha fazla grubun birbirlerini suçlaması |
blame game n.
|
|
184 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırma |
pearl-clutching n.
|
|
185 |
Idioms |
zorlu problemler karşısında bilgece kararlar veren kimse |
a daniel come to judgement n.
|
|
186 |
Idioms |
rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet |
demolition job n.
|
|
187 |
Idioms |
rakip karşısında kazanılan müthiş galibiyet |
a demolition job [uk] n.
|
|
188 |
Idioms |
sorulan sorular karşısında yüzünün kızarıp kızarmayacağına dair yapılan bir test |
red-face test n.
|
|
189 |
Idioms |
güçlükler karşısında ayakta kalan kimse |
happy warrior n.
|
|
190 |
Idioms |
geleneksel değerlerin ve toplumun karşısında duran genç adam |
angry young man n.
|
|
191 |
Idioms |
televizyon karşısında yan gelip yatan kimse |
a couch potato n.
|
|
192 |
Idioms |
kötü durumlar/görüntüler karşısında sağlam durabilme |
a strong stomach n.
|
|
193 |
Idioms |
karşısında sakin (kalabilen) |
patient of n.
|
|
194 |
Idioms |
karşısında sabırlı (olabilen) |
patient of n.
|
|
195 |
Idioms |
karşısında soğukkanlı (kalabilen) |
patient of n.
|
|
196 |
Idioms |
bir şeyin fiyatı karşısında yaşanan şok |
sticker shock n.
|
|
197 |
Idioms |
bir şeyin fiyatı karşısında dudağı uçuklama |
sticker shock n.
|
|
198 |
Idioms |
olup bitenler karşısında sarsılmamak |
keep both oars in the water v.
|
|
199 |
Idioms |
(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak |
cringe before (someone or something) v.
|
|
200 |
Idioms |
(birinin) karşısında korkudan sinmek/pusmak |
cringe before someone or something v.
|
|
201 |
Idioms |
karşısında olmak (işte karşındayım ne istiyorsan yap gibi) |
bare (one's) breast v.
|
|
202 |
Idioms |
zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak |
close (one's) eyes and think of england v.
|
|
203 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşırmak |
pearl-clutch v.
|
|
204 |
Idioms |
adaletsiz bi durum karşısında tepki göstermek |
cry foul v.
|
|
205 |
Idioms |
adaletsiz bir durum karşısında tepki göstermek |
cry foul v.
|
|
206 |
Idioms |
beklenmedik bir durum karşısında çok şaşırmak |
knock me down with a feather v.
|
|
207 |
Idioms |
hiç sansı olmamak (birisinin karşısında) |
not stand a chance v.
|
|
208 |
Idioms |
gördüğü şey karşısında paniğe kapılmak |
panic at what he/she sees v.
|
|
209 |
Idioms |
karşısında etkili olmak |
avail against v.
|
|
210 |
Idioms |
karşısında diz çökmek |
bow the knee v.
|
|
211 |
Idioms |
karşısında diz çökmek |
bend the knee v.
|
|
212 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
stand one's ground v.
|
|
213 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
hold one's ground v.
|
|
214 |
Idioms |
yenilgi karşısında yıkılmamak |
come up smiling v.
|
|
215 |
Idioms |
zor bir durum karşısında çıt çıkartmamak |
keep a stiff upper lip v.
|
|
216 |
Idioms |
yenilgi karşısında soğukkanlılığını yitirmemek |
come up smiling v.
|
|
217 |
Idioms |
zorluklar karşısında gereken inisiyatifi almak |
deliver the message to garcia v.
|
|
218 |
Idioms |
rakibi karşısında avantajlı duruma geçmek/avantaj elde etmek |
draw first blood v.
|
|
219 |
Idioms |
(bir şey) karşısında yükselme göstermek |
gain ground against (something) v.
|
|
220 |
Idioms |
(bir şey) karşısında değer kazanmak |
gain ground against (something) v.
|
|
221 |
Idioms |
(bir şey) karşısında (değeri) yükselmek |
gain ground against (something) v.
|
|
222 |
Idioms |
(bir şey) karşısında dik durmak |
take (something) on the nose v.
|
|
223 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm line (on or against something) v.
|
|
224 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm line/stand (on/against something) v.
|
|
225 |
Idioms |
içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak |
hold with the hare and run with the hounds v.
|
|
226 |
Idioms |
zor veya istenmeyen bir durum karşısında hayallere dalmak |
lie back and think of england v.
|
|
227 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında olmak |
be against (someone or something) v.
|
|
228 |
Idioms |
-in karşısında hiçbir şey olmak |
be as nothing to v.
|
|
229 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında olmak |
be dead set against (someone or something) v.
|
|
230 |
Idioms |
bir şeyin tamamen karşısında olmak |
be dead set against something v.
|
|
231 |
Idioms |
(bir şeyin) kesinlikle karşısında olmak |
be set against (something) v.
|
|
232 |
Idioms |
bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak |
be set against something/against doing something v.
|
|
233 |
Idioms |
bir şeyin/bir şey yapmanın kesinlikle karşısında olmak |
be (dead) set against something/against doing something v.
|
|
234 |
Idioms |
zor bir durum karşısında neşeli bir tavır takınmak |
put on a brave face v.
|
|
235 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
236 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
237 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak |
get an eyeful (of someone or something) v.
|
|
238 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında şok olmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
239 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) ağzı açık kalmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
240 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) gözleri fal taşı gibi açılmak |
have an eyeful (of someone or something) v.
|
|
241 |
Idioms |
(biri/bir şey karşısında) öne geçmek |
get the upper hand on (someone or something) v.
|
|
242 |
Idioms |
(biri karşısında) öne geçmek |
get/have/gain the upper hand (over somebody) v.
|
|
243 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an advantage over (someone or something) v.
|
|
244 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the advantage over (someone or something) v.
|
|
245 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an edge on (someone or something) v.
|
|
246 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the edge on (someone or something) v.
|
|
247 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) an edge over (someone or something) v.
|
|
248 |
Idioms |
(birine biri/bir şey) karşısında avantaj kazandırmak |
give (one) the edge over (someone or something) v.
|
|
249 |
Idioms |
(biri/bir şey) karşısında güç/kan kaybetmek |
give/lose ground (to somebody/something) v.
|
|
250 |
Idioms |
(biri karşısında) kendine hakim olmak |
keep your temper (with somebody) v.
|
|
251 |
Idioms |
(biri karşısında) kendini kaybetmek |
lose your temper (with somebody) v.
|
|
252 |
Idioms |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let ride v.
|
|
253 |
Idioms |
bir durum karşısında herhangi bir önlem almamak |
let something lie v.
|
|
254 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
make a dead set at (someone or something) [obsolete] v.
|
|
255 |
Idioms |
(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak |
owe (one) one v.
|
|
256 |
Idioms |
(birinin yaptığı iyilik karşısında) borçlu olmak |
owe someone one v.
|
|
257 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
raise a voice against (someone or something) v.
|
|
258 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
raise one's voice against (someone or something) v.
|
|
259 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
260 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
261 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) kararlılığını bozmamak |
screw (one's) courage to the sticking place v.
|
|
262 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesaretini korumak |
screw up (one's) courage to the sticking place v.
|
|
263 |
Idioms |
(zorluk, tehlike karşısında) cesur kalmak |
screw up (one's) courage to the sticking place v.
|
|
264 |
Idioms |
saldırı karşısında teslim olmamak |
stand ground v.
|
|
265 |
Idioms |
(bir şey) karşısında sağlam durmak |
take (something) like a man v.
|
|
266 |
Idioms |
(bir şey) karşısında dayanıklı/metin olmak |
take (something) like a man v.
|
|
267 |
Idioms |
(bir şeyle ilgili/bir şey karşısında) geri adım atmamak |
take a firm stand (on or against something) v.
|
|
268 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) karşısında durmak |
take a stand against (someone or something) v.
|
|
269 |
Idioms |
(bir şey/rakip) karşısında bastırmak |
turn up the heat (on someone or something) v.
|
|
270 |
Idioms |
artık normal karşılanan durumlar karşısında şaşıran |
pearl-clutching adj.
|
|
271 |
Idioms |
sol/sağ karşısında |
cattywampus adj.
|
|
272 |
Idioms |
karşısında solda/sağda |
cattywampus adj.
|
|
273 |
Idioms |
(birinin/bir şeyin) tamamen karşısında |
dead set against (someone or something) adj.
|
|
274 |
Idioms |
şansın karşısında bütün oyuncular önünde sonunda kaybeder |
the cards beat all the players [obsolete] expr.
|
|
275 |
Idioms |
ihtiyaç karşısında |
in a pinch expr.
|
|
276 |
Idioms |
ne ala! (hiç istenmeyen bir durum karşısında söylenir) |
that's a fine kettle of fish! expr.
|
|
277 |
Idioms |
tam karşısında |
dead on the mark expr.
|
|
278 |
Idioms |
ona yapılanların yanında/karşısında onun yaptıkları suç sayılmayan |
more sinned against than sinning expr.
|
|
279 |
Idioms |
karşısında birçok zorluk/engel olma |
cards are stacked against expr.
|
|
280 |
Idioms |
her şey (birinin) karşısında/aleyhinde |
cards are stacked against (one) expr.
|
|
281 |
Idioms |
küçük zorluklar karşısında hemen yılmamak gerekir |
stumbling is not falling expr.
|
|
Speaking |
|
282 |
Speaking |
mevcut riskler karşısında |
against current risks expr.
|
|
Trade/Economic |
|
283 |
Trade/Economic |
artan işsizlik karşısında aileye ekmek getirenler işlerini kaybettikçe ailenin gelirindeki düşmeyi önlemek üzere başka aile bireylerinin de emek piyasalarına girmeye başlamaları görüşü |
added worker hypothesis n.
|
|
284 |
Trade/Economic |
isteğe bağlı politikasızlık karşısında kural |
rules versus discretion inactivist policy n.
|
|
285 |
Trade/Economic |
karşı talepler karşısında yapılacak savunmalara ilişkin ilkeler |
defences of counterclaim n.
|
|
286 |
Trade/Economic |
piyasa faiz oranına göre uyum sağladıkları için bu tür krediler ödünç alıcı ve ödünç vericileri bu değişmeler karşısında zarara uğramaktan kurtarır |
adjustable-rate loan n.
|
|
287 |
Trade/Economic |
yüksek tarifeleri aşağı çekerek yerli üreticileri yabancı rakipler karşısında rekabete zorlama |
educational tariff n.
|
|
288 |
Trade/Economic |
karşısında durmak |
face v.
|
|
289 |
Trade/Economic |
bir ülkenin para biriminin değişim değerini diğer para birimleri karşısında yükseltmek |
revaluate v.
|
|
Law |
|
290 |
Law |
ceza hükmünün işlenen suç karşısında yetersizliğinin mahkeme başkanı tarafından kabul edilmesi |
nonsentence n.
|
|
291 |
Law |
kamu külfetleri karşısında vatandaşların eşitliği ilkesi |
principle of equal apportionment of public burdens n.
|
|
292 |
Law |
davalının davacının zararı karşısında aleyhte verilen bir kararla yükümlü tutulduğu davalarda verilen mahkeme emri |
writ of inquiry n.
|
|
293 |
Law |
silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış |
misbehavior [us] n.
|
|
294 |
Law |
silahlı kuvvetler mensuplarının düşman karşısında sergilediği askeri standartlara uymayan davranış |
misbehaviour [us] n.
|
|
295 |
Law |
suçlama karşısında savunma yapmayı reddeden sanık |
mute n.
|
|
296 |
Law |
kanunlar karşısında cezaya tabi olma |
guilt n.
|
|
297 |
Law |
ingilizce olmayan nüshalar karşısında amir nüsha olmak |
prevail over any non-english versions v.
|
|
298 |
Law |
daha ciddi bir suçlamanın düşmesi karşısında daha az ceza gerektiren bir suçu kabul etmek |
plea-bargain v.
|
|
299 |
Law |
kanun nazarında/karşısında tüm bireyler eşittir |
all men are equal in the sight of the law expr.
|
|
Politics |
|
300 |
Politics |
kurulu düzenin karşısında olan kimse |
disestablishmentarian n.
|
|
301 |
Politics |
kurulu düzenin karşısında olan |
disestablishmentarian adj.
|
|
Media |
|
302 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu sayfa |
op-ed n.
|
|
303 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makale |
op-ed n.
|
|
304 |
Media |
gazetelerde baş yazı sayfasının karşısında yer alan, kişisel görüşleri yansıtan makalelerin bulunduğu (sayfa) |
op-ed adj.
|
|
Computer |
|
305 |
Computer |
ayna karşısında telefon ile resim çekme |
mirror pic n.
|
|
306 |
Computer |
kişinin ayna karşısında kendi fotoğrafını çekmesi |
mirror pic n.
|
|
Aeronautic |
|
307 |
Aeronautic |
terminalin ya da hangarın karşısında bulunan uçak park alanı |
apron n.
|
|
Marine |
|
308 |
Marine |
gemi veya başka bir taşıtın diğer bir taşıt karşısında öncelikli geçişi |
right of way n.
|
|
Petrol |
|
309 |
Petrol |
petrol şirketlerinin herhangi bir sızma veya hasar nedeniyle zarar gören 3. şahısların tazminat talepleri karşısında ödemekle yükümlü oldukları toplam tazminat tutarı |
liability cap n.
|
|
Psychology |
|
310 |
Psychology |
kişinin olay karşısında verdiği, duygusal tutumunu gösteren yanıt |
reaction n.
|
|
311 |
Psychology |
birilerinin karşısında soyunmaktan korkma |
dishabiliophobia n.
|
|
312 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
hyperkulturemia n.
|
|
313 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
florence syndrome n.
|
|
314 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
stendhal's syndrome n.
|
|
315 |
Psychology |
sanat eserleri karşısında heyecandan bayılma rahatsızlığı |
stendhal syndrome n.
|
|
316 |
Psychology |
egonun çözemediği problemler karşısında uzlaşmaya varmasını sağlayan bilinçaltında işleyen zihinsel süreç |
mechanism of defense n.
|
|
Physiology |
|
317 |
Physiology |
stres karşısında vücut sistemlerini seferber etmek için sempatik sinir sisteminin başlattığı bir dizi fizyolojik değişim |
fight-or-flight response n.
|
|
318 |
Physiology |
stres karşısında vücutta meydana gelen (fizyolojik değişim) |
fight-or-flight adj.
|
|
Gastronomy |
|
319 |
Gastronomy |
masa önünde misafirlerin karşısında hazırlanan alevli yemek |
flambe n.
|
|
Math |
|
320 |
Math |
karşısında bulunarak iki ucunu birbirine bağlamak |
subtend v.
|
|
321 |
Math |
karşısında bulunmak |
subtend v.
|
|
Geometry |
|
322 |
Geometry |
hem saat yönünde hem de tersi yönünde aynı sayıda köşe veya kenara sahip olan (iki düzgün çokgen köşesi veya kenarı) belirtilen açının karşısında bulunan (dik üçgen kenarı) |
opposite adj.
|
|
Linguistics |
|
323 |
Linguistics |
özür karşısında verilen cevap |
antapology n.
|
|
Geography |
|
324 |
Geography |
teksas şehrinin karşısında, rio grande'nin kıyısında yer alan kuzeydoğu meksika şehri |
nuevo laredo n.
|
|
325 |
Geography |
vancouver adasının doğu kıyısında, georgia boğazı'nın karşısında yer alan, kanada'nın britanya kolombiya'sı eyaletinde bir şehir |
nanaimo n.
|
|
326 |
Geography |
kuzeydoğu fransa'da, meuse nehri kıyısında ve charleville'in karşısında yer alan bir kasaba |
mézières n.
|
|
327 |
Geography |
türkiye'nin batısında, samos adası'nın karşısında ege denizi'nde bulunan bir çıkıntı |
mycale n.
|
|
Military |
|
328 |
Military |
bir nehrin karşısında da iletişim sağlamak üzere düşmana en yakın köprünün sonunda mevzilenme |
tete-de-pont n.
|
|
329 |
Military |
düşman karşısında işlenen ağır suçlar |
misbehaviour before the enemy n.
|
|
330 |
Military |
deniz piyadesi seferi kuvvetinin özel bir durum karşısında ihtiyaçları karşılamaya programlanmış olan ilk harekat kademesi |
marine expeditionary force (forward) n.
|
|
331 |
Military |
olağandışı fakat öngörülen bir durum karşısında başvurulan usul |
contingency procedure n.
|
|
332 |
Military |
top ateşi karşısında gözden çıkarılabilir olan askerler |
fodder n.
|
|
Sport |
|
333 |
Sport |
(hokey gibi oyunlarda) topun karşısında durma |
face-off n.
|
|
Football |
|
334 |
Football |
(amerikan futbolu) hücum çizgisinde orta alan oyuncusunun karşısında oynayan savunma oyuncusu |
middle guard n.
|
|
Baseball |
|
335 |
Baseball |
vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan saha bölümü |
opposite field n.
|
|
336 |
Baseball |
sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümüne ait |
opposite adj.
|
|
337 |
Baseball |
sahanın vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan bölümü ile ilişkili |
opposite adj.
|
|
338 |
Baseball |
vurucunun durduğu köşenin karşısında kalan (saha bölümü) |
opposite adj.
|
|
Boxing |
|
339 |
Boxing |
(rakibin) karşısında nakavt yerine puanla zafer kazanmak |
decision v.
|
|
Mythology |
|
340 |
Mythology |
roma mitolojisinde scylla'nın karşısında bulunan gemi yutan bir girdap |
charybdis n.
|
|
Archaic |
|
341 |
Archaic |
parlamentonun karşısında olup ingiltere kralı i. charles'ı destekleyen kimse |
malignant n.
|
|
Slang |
|
342 |
Slang |
televizyonla/televizyon karşısında büyüyen bebek |
boob tube baby n.
|
|
343 |
Slang |
zenci bir aday için oy verenlerin değişimin yavaşlığı karşısında yaşadıkları hayal kırıklığı |
blacklash n.
|
|
344 |
Slang |
vücudun uyuşturucu karşısında gösterdiği aşırı tepki |
overamp n.
|
|
345 |
Slang |
televizyon karşısında vakit geçirmek |
veg out v.
|
|
346 |
Slang |
(birinin) tam suratının karşısında olmak |
be in (one's) face v.
|
|
347 |
Slang |
karşısında ünlü görünce donakalmak |
starstruck v.
|
|
348 |
Slang |
uyuşturucu karşısında vücudu aşırı tepki gösteren |
overamped adj.
|
|
349 |
Slang |
güzel bir kadın karşısında cinsel olarak uyarıldığını belirten bir ifade |
schwing! exclam.
|
|
Modern Slang |
|
350 |
Modern Slang |
birini tanımanın uzun zaman alması karşısında yaşanan hüsran/yılgınlık |
adronitis n.
|
|
351 |
Modern Slang |
devletin olmadığı ve modernizmin karşısında olan tarımsal bir patriarkiye yönelik bir hareket/akım |
anarcho-traditionalism n.
|
|
352 |
Modern Slang |
olumsuz bir durum karşısında şaşkınlık belirten ifade |
agh exclam.
|
|