umut

Meanings of "umut" in English Turkish Dictionary : 11 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	umut	hope n.
There is also the hope that came from the Informal Council meeting in Santiago de Compostela, which was a positive sign. Santiago de Compostela'daki Gayri Resmi Konsey toplantısından gelen umut da olumlu bir işaretti. More Sentences
General
2	General	umut	hope n.
I would like to take this opportunity to express one regret and voice one hope. Bu vesileyle bir üzüntümü ifade etmek ve bir umudumu dile getirmek istiyorum. More Sentences
3	General	umut	prospect n.
In one way, it communitises this policy and creates prospects for further improvements. Bir bakıma, bu politikayı toplumsallaştırıyor ve daha fazla iyileştirme için umut yaratıyor. More Sentences
4	General	umut	promise n.
5	General	umut	esperance n.
6	General	umut	trust n.
7	General	umut	expectance n.
8	General	umut	wish n.
9	General	umut	expectancy n.
10	General	umut	expectation n.
11	General	umut	upside n.

Meanings of "umut" with other terms in English Turkish Dictionary : 259 result(s)

	Category	Turkish	English
Common Usage
1	Common Usage	umut etmek	hope v.
We must hope for a lasting peace process for this country and its people. Bu ülke ve halkı için kalıcı bir barış süreci umut etmeliyiz. More Sentences
General
2	General	umut ışığı	ray of hope n.
It is their only ray of hope. Bu onların tek umut ışığı. More Sentences
3	General	zayıflık (umut/şans vb'nde)	frailty n.
Her frailty prevented her from carrying heavy objects. Kadının zayıflığı ağır nesneleri taşımasını engelliyordu. More Sentences
4	General	umut kaynağı	source of hope n.
As for the elections in Israel, I perceive them to be more of a cause for concern than a source of hope. İsrail'deki seçimlere gelince, bunları bir umut kaynağından çok endişe kaynağı olarak görüyorum. More Sentences
5	General	büyük umut	great hope n.
We had such great hopes for President Mugabe. Başkan Mugabe için çok büyük umutlarımız vardı. More Sentences
6	General	tek umut	only hope n.
In some cases, scientific and experimental research is their only hope. Bazı durumlarda bilimsel ve deneysel araştırmalar tek umutlarıdır. More Sentences
7	General	umut vermek	give hope to v.
Mr Méndez de Vigo, this report gives hope to many of us. Bay Méndez de Vigo, bu rapor birçoğumuza umut veriyor. More Sentences
8	General	kırmak (umut vb)	quench v.
This quenched my hope. Bu umudumu kırdı. More Sentences
9	General	umut beslemek	cherish the hope v.
She cherishes the hope that he will return. Onun geri döneceği umudunu besliyor. More Sentences
10	General	umut etmek	hope v.
The people in this container still hoped they would reach their destination until they drew their dying breath. Bu konteynırdaki insanlar son nefeslerini verene kadar varacakları yere ulaşmayı umut ediyorlardı. More Sentences
11	General	umut verici görünmek	look promising v.
Keep track of everything that looks promising. Umut verici görünen her şeyi takip edin. More Sentences
12	General	umut verici	promising adj.
Angola's sudden and promising recovery has taught despairing Westerners an unexpected lesson. Angola'nın ani ve umut verici toparlanması, umutsuzluğa kapılan Batılılara beklenmedik bir ders verdi. More Sentences
13	General	umut verici	hopeful adj.
However, there are some hopeful signs. Bununla birlikte, bazı umut verici işaretler de vardır. More Sentences
14	General	umut veren	promising adj.
Sami was a promising cardiologist. Sami umut veren bir kardiyologdu. More Sentences
15	General	en umut verici	most promising adj.
Biotechnology is one such and one of the most promising. Biyoteknoloji bunlardan biri ve en umut verici olanlardan biri. More Sentences
Idioms
16	Idioms	umut ışığı	glimmer of hope n.
It is this glimmer of hope which inspired the draft resolution that we shall vote on tomorrow. İşte bu umut ışığı yarın oylayacağımız karar taslağına ilham kaynağı oldu. More Sentences
General
17	General	umut ışığı	a ray of hope n.
18	General	umut eden	hoper n.
19	General	umut verici şey	promise n.
20	General	boş umut	vain hope n.
21	General	umut ışığı	a glimmer of hope n.
22	General	umut verme	hopefulness n.
23	General	umut ışığı	beacon of hope n.
24	General	güçlü umut	lively hope n.
25	General	yeni umut	new hope n.
26	General	umut dolu bir gelecek	a rosy future n.
27	General	dar gelirliye umut kapısı	a beacon of hope for low-incomers n.
28	General	dar gelirliye umut kapısı	bridge of hope for low-incomers n.
29	General	dar gelirliye umut kapısı	a touch of hope for low-incomers n.
30	General	umut iklimi	climate of hope n.
31	General	umut ortamı	climate of hope n.
32	General	umut tacirliği	hope mongering n.
33	General	umut taciri	hope monger n.
34	General	samimi umut	sincere hope n.
35	General	umut verip kıvrandıran	tantalizer n.
36	General	umut verip kıvrandıran	tantaliser n.
37	General	boşuna umut verme	tantalization n.
38	General	boşuna umut verme	tantalisation n.
39	General	yanıltıcı umut	rainbow n.
40	General	boş umut/vaat	rainbow n.
41	General	umut vadetme	brilliantness n.
42	General	umut veren kimse	hope n.
43	General	umut kaynağı	hope n.
44	General	umut vaat eden aday	hopeful n.
45	General	çok fazla umut	overhope n.
46	General	umut verme	overhope [dialect] [uk] n.
47	General	(sağlık, servet, onur, umut) tam hasara veya ciddi bozulmaya sebep olan şey	ruination n.
48	General	umut vaat eden yarışçı	fave n.
49	General	umut verme	positiveness n.
50	General	boş umut	spunkie [scotland] n.
51	General	umut uyandırıp kıvrandırmak	tantalise v.
52	General	umut vermek	give hope v.
53	General	yok etmek (duygu/umut vb'ni)	quench v.
54	General	yok etmek (duygu/umut vb'ni)	quash v.
55	General	umut vermek	promise v.
56	General	umut vermek	show some promise v.
57	General	kırmak (umut)	blight v.
58	General	umut vadetmek	show promise v.
59	General	umut dolu olmak	be full of hope v.
60	General	umut verici bir tablo çizmek	paint a promising picture v.
61	General	umut kaybetmek	lose hope v.
62	General	umut vaat etmek	promise hope v.
63	General	umut etmek	trust v.
64	General	umut vaat etmek	bid fair v.
65	General	umut aşılamak	instil hope v.
66	General	insanlara umut vermek	give people hope v.
67	General	umut vadetmek	look promising v.
68	General	umut uyandırıp kıvrandırmak	tantalize v.
69	General	boşuna umut vermek	tantalise v.
70	General	boşuna umut vermek	tantalize v.
71	General	yeniden (enerji, istek, umut vb.) ile dolmak	recharge v.
72	General	(umut, kıskançlık, kin) gütmek/beslemek	nourish v.
73	General	(umut) beslemek	entertain v.
74	General	geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut hissetmek	wish well v.
75	General	geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut ifade etmek	wish well v.
76	General	umut ve ilerleme bakımından tomurcuğa benzemek	bud v.
77	General	aşırı derecede umut etmek	overhope [obsolete] v.
78	General	umut vadetmek	shape v.
79	General	(umut, neşe olarak) zenginleştirmek	freight v.
80	General	umut vadetmek	point v.
81	General	umut vermeyen	hopeless adj.
82	General	umut vermeyen	uninspiring adj.
83	General	boşuna umut veren	tantalising adj.
84	General	umut kırıcı	unnerving adj.
85	General	umut verici	encouraging adj.
86	General	çok hoş gelen veya umut veren (canı sıkkın veya oldukça umutsuz birine)	refreshing adj.
87	General	umut vermeyen	unpromising adj.
88	General	umut veren	encouraging adj.
89	General	umut veren	hopeful adj.
90	General	umut verici	rosy adj.
91	General	umut verici	hope-inspiring adj.
92	General	umut/ümit veren/vadeden	up-and-coming adj.
93	General	umut kırıcı	disappointing adj.
94	General	boşuna umut veren	tantalizing adj.
95	General	umut kırıcı	anticlimactical adj.
96	General	umut kırıcı olmayan	undisappointing adj.
97	General	umut vermeyen	unencouraging adj.
98	General	umut vermeyen	unhopeful adj.
99	General	yok edilemez (duygu, umut)	unquenchable adj.
100	General	sahte umut veya güven aşılayan	fair adj.
101	General	umut dolu	bright adj.
102	General	umut vaat eden	bright adj.
103	General	umut vaat eden	hopeful adj.
104	General	aşırı yüksek (beklenti, umut)	hyperinflated adj.
105	General	umut veren	roseate adj.
106	General	umut verici	roseate adj.
107	General	umut verip kıvrandırarak	tantalisingly adv.
108	General	umut verici bir şekilde	promisingly adv.
109	General	umut verip kıvrandırarak	tantalizingly adv.
110	General	umut vermeden	unhopefully adv.
111	General	yok edilemeden (duygu, umut)	unquenchably adv.
112	General	umut vererek	fair adv.
Phrasals
113	Phrasals	'-i umut etmek/beklemek	hope for v.
Phrases
114	Phrases	umut fakirin ekmeği	one can always hope expr.
115	Phrases	çıkmayan candan umut kesilmez	anything can happen expr.
116	Phrases	çıkmayan candan umut kesilmez	anything might happen expr.
Proverb
117	Proverb	umut tükenirse her şey sona erer	if it were not for hope, the heart would break expr.
118	Proverb	umut olmadan yaşam olmaz	if it were not for hope, the heart would break expr.
119	Proverb	çıkmadık candan umut kesilmez	while there's life there's hope
120	Proverb	umut hiç tükenmez	hope springs eternal (in the human breast)
121	Proverb	umut hiçbir zaman solmaz	hope springs eternal (in the human breast)
122	Proverb	çıkmamış candan umut kesilmez	tomorrow is another day
123	Proverb	her şey bitti desen de bir umut vardır	it's always darkest just before the dawn
124	Proverb	her şey bitti desen de bir umut vardır	darkest hour is just before the dawn
125	Proverb	bir şey beklemeyen (çok şey umut etmeyen) hayal kırıklığına uğramaz	blessed is he who expects nothing for he shall never be disappointed
126	Proverb	en iyiyi umut et en kötüye hazırlıklı ol	hope for the best and prepare for the worst
127	Proverb	en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol	hope for the best but expect the worst
128	Proverb	en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol	hope for the best and prepare for the worst
129	Proverb	en iyiyi umut et en kötüye hazırlıklı ol	hope for the best but expect the worst
130	Proverb	yürek hep umut doludur	hope springs eternal (in the human breast)
131	Proverb	çıkmadık candan umut kesilmez	where there's life there's hope
132	Proverb	umut insanı uyandıran bir rüyadır	hope is a waking dream
133	Proverb	çabasız umut meyvesiz ağaca benzer	hope is a good breakfast but a bad supper
134	Proverb	umut güzel bir şeydir	hope is a good breakfast but a bad supper
135	Proverb	bir işe umutla başlamak iyidir ama çalışmayıp/çaba göstermeyip umut ettiklerini gerçekleştirmezsen bir işe yaramaz	hope is a good breakfast but a bad supper
136	Proverb	güne umutla başlamak iyi yatağa hala umut ederek gitmek kötüdür	hope is a good breakfast but a bad supper
137	Proverb	nefes alıyorsak umut var	while there is a while there is a hope
138	Proverb	nefes alıyorsak umut var demektir	while there is a while there is a hope
139	Proverb	umut fakirin ekmeğidir	hope springs eternal
140	Proverb	yürek hep umut doludur	hope springs eternal
141	Proverb	her zaman bir umut vardır	hope springs eternal
Colloquial
142	Colloquial	başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum	a false dawn n.
143	Colloquial	boş bir umut	a blind hope n.
144	Colloquial	bir umut yolu	a path of hope n.
145	Colloquial	boş umut	a pie in the sky n.
146	Colloquial	umut ışığı	sporting chance n.
147	Colloquial	umut vadeden kişi	white hope n.
148	Colloquial	gelecek başarılara dair bir çok umut	lots of promise n.
149	Colloquial	başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum	false dawn n.
150	Colloquial	ümit/umut vaat etmek	be on the make v.
151	Colloquial	umut vadetmeyen	terminal adj.
152	Colloquial	umut fakirin ekmeği	hope is the poor man's bread expr.
153	Colloquial	umut kalmamış	it's all over with expr.
154	Colloquial	(birinden/bir şeyden) umut kalmamış	it is all up with (someone or something) expr.
155	Colloquial	hiç umut yok	not a hope expr.
156	Colloquial	işte bu da bir umut ışığı	and there's the silver lining expr.
Idioms
157	Idioms	umut ışığı	silver lining n.
158	Idioms	umut ışığı	a silver lining n.
159	Idioms	toplumsal açıdan umut vadeden çağ/dönem	brave new world n.
160	Idioms	en küçük bir umut ışığı (bile)	ghost of a chance n.
161	Idioms	en küçük bir umut ışığı bile olmama	not a chinaman's chance n.
162	Idioms	boş umut	pipe dream n.
163	Idioms	boş umut	forlorn hope n.
164	Idioms	boş umut	vain hope n.
165	Idioms	en küçük umut ışığı	ghost of a chance n.
166	Idioms	gerçekleşmeyecek umut	forlorn hope n.
167	Idioms	umut vadeden genç	a budding genius n.
168	Idioms	umut verici başlangıç	promising start n.
169	Idioms	umut ışığı	silver lining n.
170	Idioms	umut kıvılcımı	ray of hope n.
171	Idioms	bir umut kırıntısı	a chink of light n.
172	Idioms	son bir umut	last-ditch defense n.
173	Idioms	son bir umut	last-ditch effort n.
174	Idioms	(birinin) gözündeki umut ışığı/parıltısı	gleam in (one's) eye n.
175	Idioms	son umut	a counsel of despair n.
176	Idioms	son bir umut	last-ditch defense/effort n.
177	Idioms	(umut veren bir şey) kaynağı	a beam of (something) n.
178	Idioms	(pozitif/umut veren bir şey) kapısı	a beam of (something) n.
179	Idioms	gerçekleşmeyecek bir umut	a forlorn hope n.
180	Idioms	küçük bir umut	a forlorn hope n.
181	Idioms	gelecek için büyük umut	a lot of promise n.
182	Idioms	umut vadeden genç	budding genius n.
183	Idioms	umut ışığı	one ray of hope n.
184	Idioms	güvenilmeyecek, zayıf bir umut/destek	thin reed n.
185	Idioms	ümit/umut vadetmemek	be beyond hope v.
186	Idioms	umut vermek	build up (one's) hopes v.
187	Idioms	umut vadetmek	build up (one's) hopes v.
188	Idioms	umut vermek	build up somebody’s hopes v.
189	Idioms	umut vadetmek	build up somebody’s hopes v.
190	Idioms	umut vermek	raise somebody’s hopes v.
191	Idioms	umut vadetmek	raise somebody’s hopes v.
192	Idioms	boş yere umut vermek	give false hope v.
193	Idioms	bir şeyi umut etmek/beklemek	hope for something v.
194	Idioms	umut vermek	sell hope v.
195	Idioms	umut ışığı görmek	see the light at the end of the tunnel v.
196	Idioms	umut/ümit vadetmek	hold promise v.
197	Idioms	umut bağlamak	pin one's faith upon someone v.
198	Idioms	umut olmadığını açıklamak	close the doors v.
199	Idioms	umut bağlamak	pin one's hope upon someone v.
200	Idioms	umut bağlamak	set one's hopes on v.
201	Idioms	umut bağlamak	pin one's hopes on v.
202	Idioms	umut bağlamak	pin one's hope on someone v.
203	Idioms	umut dağıtmak	sell hope v.
204	Idioms	umut etmeye devam etmek	hold out hope v.
205	Idioms	birine umut vermek	build up/raise somebody's hopes v.
206	Idioms	hiç/pek umut olmamak	have buckley's v.
207	Idioms	hiç/pek umut olmamak	have buckley's (chance) [australia/new zealand] v.
208	Idioms	bir şey umut etmek	have (high) hopes of something v.
209	Idioms	(bir şey için) küçük bir umut vermek	hold out little hope (of something/that...) v.
210	Idioms	hiç umut olmamak	not hold out any hope v.
211	Idioms	pek umut vermemek	not hold out much hope v.
212	Idioms	(birine) boş/boş yere umut vermek	lead (one) (on) a merry dance v.
213	Idioms	boş yere umut vermek	lead a chase v.
214	Idioms	boş yere umut vermek	lead a merry chase v.
215	Idioms	boş yere umut vermek	lead on a merry chase v.
216	Idioms	hiç umut olmamak	not have a prayer v.
217	Idioms	(birine) umut vermek	raise (one's) hopes v.
218	Idioms	-e umut bağlamak	set hopes on v.
219	Idioms	umut veriyor	(someone or something) promises well expr.
220	Idioms	umut veren	(someone or something) promises well expr.
221	Idioms	olur da ... umut ederek	on the outside chance expr.
222	Idioms	umut dünyası işte, ya olursa	on the outside chance expr.
223	Idioms	olur da (olumlu sonuçlanacağını) umut ederek	on the outside chance expr.
224	Idioms	umut dünyası işte, ya (olumlu sonuçlanırsa)	on the outside chance expr.
225	Idioms	olur da ... umut ederek	on the off chance expr.
226	Idioms	umut dünyası işte, ya olursa	on the off chance expr.
227	Idioms	olur da (olumlu sonuçlanacağını) umut ederek	on the off chance expr.
228	Idioms	umut dünyası işte, ya (olumlu sonuçlanırsa)	on the off chance expr.
229	Idioms	hâlâ umut var	all is not lost expr.
230	Idioms	en azından bir umut var	there's hope at least expr.
231	Idioms	umut ederim	with any luck expr.
232	Idioms	umut fakirin ekmeğidir	hope springs eternal in the human breast expr.
233	Idioms	hiç umut yok	not a cat in hell's chance expr.
234	Idioms	hiç umut yok	not a dog's chance expr.
235	Idioms	hiç umut yok	not a ghost of a chance expr.
236	Idioms	hiç umut yok	not a prayer expr.
237	Idioms	olur da ... umut ederek	on the off-chance [uk] expr.
Speaking
238	Speaking	her zaman umut vardır	there's always hope expr.
239	Speaking	hiç umut yok	there's no hope expr.
240	Speaking	seni tekrar görmeyi umut ediyorum	I hope to see you again expr.
241	Speaking	umut verici bir bilgi	that sounds promising expr.
Politics
242	Politics	gelecek için umut (washington eyaletinin sloganı)	al-ki expr.
Institutes
243	Institutes	umut vakfı	umut foundation n.
Tourism
244	Tourism	umut kırıcı	anticlimactic adj.
Medical
245	Medical	umut verici çalışmalar	promising studies n.
Religious
246	Religious	hristiyan ahlakına göre doğal erdemler için bütünleyici olması için tanrı tarafından yaratılan üç erdemden (inanç, umut ve merhamet) biri	theological virtue n.
247	Religious	hristiyan ahlakına göre doğal erdemler için bütünleyici olması için tanrı tarafından yaratılan üç erdemden (inanç, umut ve merhamet) biri	supernatural virtue n.
248	Religious	hristiyan ahlakına göre doğal erdemler için bütünleyici olması için tanrı tarafından yaratılan üç erdem: inanç, umut ve merhamet	theological virtues n.
249	Religious	umut bağlanan daha iyi ülke	land of promise n.
Archaic
250	Archaic	umut verici durum	towardliness n.
251	Archaic	umut kesmek	despond v.
252	Archaic	umut verici	towardly adj.
253	Archaic	umut edilen	sperate adj.
254	Archaic	umut verici bir şekilde	towardly adv.
Slang
255	Slang	en küçük bir umut ışığı (bile)	chinaman's chance n.
256	Slang	bütün yıl spor yapmayı umut ederek senenin ilk günü spora yazılan kimse	resolutionist n.
257	Slang	gerçekçi olmayan umut verici fanteziler kurmak	whistle dixie v.
Star Wars
258	Star Wars	umut istasyonu	hope station n.
259	Star Wars	umut denizi	sea of hope n.