Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | yapmak | execute v. | ||
That seems like a poorly executed portrait. Bu kötü yapılmış bir portre gibi görünüyor. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | do v. | ||
We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports. O halde, bu iki raporda özetlenen yollarda ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | make v. | ||
This intervention should have been made, at the latest, at the time of the explanations of vote and not now. Bu müdahalenin şimdi değil, en geç oylama açıklamaları sırasında yapılması gerekirdi. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | perform v. | ||
These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts. Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | practice v. | ||
Tom is practicing his speech in front of the mirror. Tom konuşmasını aynanın önünde yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | yapmak | practise v. | ||
He was banned from practising medicine. Doktorluk yapması yasaklandı. More Sentences |
||||
General | ||||
General | yapmak | have v. | ||
We had a long discussion between the groups yesterday. Dün gruplar arasında uzun bir tartışma yaptık. More Sentences |
||||
General | yapmak | turn out v. | ||
We will then have to make any adjustments that turn out to be necessary. Bundan sonra gerekli olabilecek her türlü düzenlemeyi yapmamız gerekecek. More Sentences |
||||
General | yapmak | commit v. | ||
I would like some evidence that the Chechens are committing terrorism. Çeçenlerin terörizm yaptığına dair kanıt istiyorum. More Sentences |
||||
General | yapmak | go through v. | ||
Give me one good reason why I should go through with this. Bunu yapmam için bana iyi bir neden söyle. More Sentences |
||||
General | yapmak | weave v. | ||
The girls weaved the flowers into wreaths. Kızlar çiçeklerden taç yaptı. More Sentences |
||||
General | yapmak | establish v. | ||
Finally, a clear timetable for introducing changes to international maritime law must be established. Son olarak, uluslararası deniz hukukunda yapılacak değişiklikler için net bir takvim belirlenmelidir. More Sentences |
||||
General | yapmak | build v. | ||
Here is one state, North Korea, which announces that it is building atomic weapons. İşte atom silahı yaptığını açıklayan bir devlet, Kuzey Kore. More Sentences |
||||
General | yapmak | do v. | ||
We know this is difficult to do, which is why we have argued about the wording. Bunu yapmanın zor olduğunu biliyoruz, bu nedenle de ifadeler konusunda tartıştık. More Sentences |
||||
General | yapmak | put up v. | ||
Let us hope that they put up and do so in the best possible way. Umalım ki bunu mümkün olan en iyi şekilde yapsınlar. More Sentences |
||||
General | yapmak | make of v. | ||
Just one year ago, in 2001, an assessment was made of the three first years of operation of this system. Sadece bir yıl önce, 2001 yılında, bu sistemin ilk üç yılının bir değerlendirmesi yapıldı. More Sentences |
||||
General | yapmak | practice v. | ||
Mary was accused of practicing witchcraft. Mary büyücülük yapmakla suçlandı. More Sentences |
||||
General | yapmak | deliver v. | ||
Since work is running late, I shall forgo all the oral explanations of vote I was going to deliver today. İş geç saatlere kadar sürdüğü için, bugün yapacağım tüm sözlü oy açıklamalarından vazgeçiyorum. More Sentences |
||||
General | yapmak | work on v. | ||
I have to work on the basis of the French version and I just hope I get it right. Fransızca versiyonu temel alarak çalışmak zorundayım ve umarım bunu doğru yapabilirim. More Sentences |
||||
General | yapmak | brew v. | ||
Tom brewed some coffee. Tom biraz kahve yaptı. More Sentences |
||||
General | yapmak | set v. | ||
I should like to say that I agree with the tone which Galeote Quecedo's speech set here. Galeote Quecedo'nun burada yaptığı konuşmanın tonuna katıldığımı belirtmek isterim. More Sentences |
||||
General | yapmak | form v. | ||
They formed the roof with branches and leaves. Dalları ve yaprakları kullanarak çatıyı yaptılar. More Sentences |
||||
General | yapmak | act v. | ||
The Ombudsman is there, as we all know, to act as the arbiter in a fair and objective way. Ombudsman, hepimizin bildiği gibi, adil ve objektif bir şekilde hakemlik yapmak için vardır. More Sentences |
||||
General | yapmak | work v. | ||
We particularly appreciate the emphasis she places upon the quality of work. Özellikle işin kalitesine yaptığı vurguyu takdir ediyoruz. More Sentences |
||||
General | yapmak | forge v. | ||
She forges sick notes and intercepts letters, although she says not. Hasta notlarında sahtecilik yapıyor ve mektuplara el koyuyor, her ne kadar yapmadığını söylese de. More Sentences |
||||
General | yapmak | hold in v. | ||
In July, a debate will be held in the Security Council. Temmuz ayında Güvenlik Konseyi'nde bir tartışma yapılacaktır. More Sentences |
||||
General | yapmak | take v. | ||
I take my walks early in the morning. Yürüyüşlerimi sabah erken saatlerde yaparım. More Sentences |
||||
General | yapmak | get v. | ||
We can gain real benefits from GMOs if we get it right. Eğer doğru yaparsak GDO'lardan gerçek faydalar elde edebiliriz. More Sentences |
||||
General | yapmak | turn v. | ||
To turn cold water hot, one needs to heat it. Soğuk suyu sıcak yapmak için ısıtmak gerekir. More Sentences |
||||
General | yapmak | cook v. | ||
The children watched TV while Tom cooked dinner. Tom yemek yaparken çocuklar televizyon seyrediyordu. More Sentences |
||||
General | yapmak | prepare v. | ||
My robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks. Benim robot, yemekler hazırlayacak,temizlik yapacak, bulaşıkları yıkayacak ve diğer ev işlerini yapacak. More Sentences |
||||
General | yapmak | do with v. | ||
This is where we could have done with something more intelligent. İşte bu noktada daha akıllıca bir şey yapabilirdik. More Sentences |
||||
General | yapmak | practise v. | ||
Sami was practising medicine without a license. Sami ruhsatsız doktorluk yapıyordu. More Sentences |
||||
General | yapmak | make up v. | ||
Tom has evidently made up his mind to do that. Tom belli ki bunu yapmaya karar vermiş. More Sentences |
||||
General | yapmak | perform v. | ||
A doctor cannot perform two surgeries at once. Bir doktor aynı anda iki ameliyat yapamaz. More Sentences |
||||
General | yapmak | accomplish v. | ||
Tom is sitting all day in his room accomplishing nothing. Tom bütün gün odasında oturup hiçbir şey yapmıyor. More Sentences |
||||
General | yapmak | conduct v. | ||
We urge the Commission to call on the Member States to conduct a serious assessment, as the rapporteur suggests. Komisyonu, raportörün önerdiği gibi Üye Devletleri ciddi bir değerlendirme yapmaya çağırmaya davet ediyoruz. More Sentences |
||||
General | yapmak | found v. | ||
The Commission has found that the way in which copyright is handled prevents it from doing so. Komisyon, telif haklarının ele alınış biçiminin bunu yapmasını engellediğini tespit etmiştir. More Sentences |
||||
General | yapmak | make v. | ||
Improvements have to be made at the same time. Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır. More Sentences |
||||
General | yapmak | produce v. | ||
However, we would like to ask the Council and Commission to produce an initial evaluation as soon as possible. Bununla birlikte Konsey ve Komisyondan mümkün olan en kısa sürede bir ilk değerlendirme yapmalarını istiyoruz. More Sentences |
||||
General | yapmak | run v. | ||
If I may, I've been running a forensic analysis. İzin verirseniz, bir adli inceleme yapıyorum. More Sentences |
||||
General | yapmak | come v. | ||
I believe that Parliament has come up with an improvement where that matter is concerned. Parlamento'nun bu konuda bir iyileştirme yaptığına inanıyorum. More Sentences |
||||
General | yapmak | cut v. | ||
Sami hoped to cut a deal with the cops. Sami polislerle bir anlaşma yapmayı umuyordu. More Sentences |
||||
General | yapmak | stand v. | ||
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today. Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum. More Sentences |
||||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yapmak | make of v. | ||
We must not make demands of others that we do not make of ourselves. Kendimizden yapmadığımız talepleri başkalarından da yapmamalıyız. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | make up v. | ||
Please telephone me when you have made up your mind what you want to do. Ne yapmak istediğine karar verdiğinde lütfen bana telefon et. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | make v. | ||
Let me make one more observation. Bir gözlem daha yapmama izin verin. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | render v. | ||
The magnificent statue was rendered in stainless steel. Bu muhteşem heykel paslanmaz çelikten yapılmıştır. More Sentences |
||||
Trade/Economic | yapmak | administer v. | ||
Sami administered CPR to Layla. Sami, Layla'ya kalp masajı yaptı. More Sentences |
||||
Law | ||||
Law | yapmak | commit v. | ||
They know full well that they should not commit these acts. Bu eylemleri yapmamaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. More Sentences |
||||
Technical | ||||
Technical | yapmak | conduct v. | ||
Mr President-in-Office, we are not convinced that the recent elections and referenda were conducted honestly. Sayın Dönem Başkanı, son seçimlerin ve referandumların dürüst bir şekilde yapıldığına ikna olmuş değiliz. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | achieve v. | ||
A vote in the delegation was necessary and that vote was achieved. Delegasyonda bir oylama yapılması gerekiyordu ve bu oylama yapıldı. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | make v. | ||
It is very important for all those involved that a distinction is made between control and anti-fraud. Kontrol ve dolandırıcılıkla mücadele arasında bir ayrım yapılması ilgili herkes için çok önemlidir. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | accomplish v. | ||
I've already accomplished what I wanted to accomplish. Yapmak istediklerimi çoktan yaptım. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | produce v. | ||
We are producing spare parts in an automobile factory. Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyoruz. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | create v. | ||
This installation was created by a famous artist. Bu enstalasyon ünlü bir sanatçı tarafından yapılmıştır. More Sentences |
||||
Technical | yapmak | found v. | ||
So, having found ourselves in this regrettable situation, what action did we take? Peki, kendimizi bu üzücü durumun içinde bulduktan sonra ne yaptık? More Sentences |
||||
Technical | yapmak | carry out v. | ||
Fourthly, we should carry out an ongoing risk analysis. Dördüncü olarak, sürekli bir risk analizi yapmalıyız. More Sentences |
||||
Slang | ||||
Slang | yapmak | make with v. | ||
I too would like to thank the two rapporteurs for the contribution they have made with this report. Ben de iki raportöre bu rapora yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür etmek istiyorum. More Sentences |
||||
General | ||||
General | yapmak | engineer v. | ||
General | yapmak | acquit oneself v. | ||
General | yapmak | perpetrate v. | ||
General | yapmak | profess v. | ||
General | yapmak | put through v. | ||
General | yapmak | frame v. | ||
General | yapmak | land v. | ||
General | yapmak | fulfil v. | ||
General | yapmak | cost v. | ||
General | yapmak | cause v. | ||
General | yapmak | contrive v. | ||
General | yapmak | carve out v. | ||
General | yapmak | go over v. | ||
General | yapmak | architect v. | ||
General | yapmak | transact v. | ||
General | yapmak | ply v. | ||
General | yapmak | repair v. | ||
General | yapmak | fill v. | ||
General | yapmak | mend v. | ||
General | yapmak | draw v. | ||
General | yapmak | fashion v. | ||
General | yapmak | concoct v. | ||
General | yapmak | construct v. | ||
General | yapmak | ordain v. | ||
General | yapmak | bring out v. | ||
General | yapmak | erect v. | ||
General | yapmak | fabricate v. | ||
General | yapmak | manufacture v. | ||
General | yapmak | carry on v. | ||
General | yapmak | come close v. | ||
General | yapmak | fulfill v. | ||
General | yapmak | come [brit] v. | ||
General | yapmak | enact v. | ||
General | yapmak | mak [scotland] v. | ||
General | yapmak | haunt [dialect] [uk/scotland] v. | ||
General | yapmak | impose v. | ||
General | yapmak | conjure v. | ||
General | yapmak | fangle [obsolete] v. | ||
General | yapmak | parforn v. | ||
General | yapmak | sue [obsolete] v. | ||
Phrasals | ||||
Phrasals | yapmak | fetch up v. | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | yapmak | faire v. | ||
Colloquial | yapmak | pull v. | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | yapmak | adhibit v. | ||
Trade/Economic | yapmak | perpetrate v. | ||
Law | ||||
Law | yapmak | construct v. | ||
Politics | ||||
Politics | yapmak | make a reduction v. | ||
Politics | yapmak | apply a reduction v. | ||
Technical | ||||
Technical | yapmak | construct v. | ||
Technical | yapmak | design v. | ||
Technical | yapmak | meet v. | ||
Technical | yapmak | fulfil v. | ||
Technical | yapmak | erect v. | ||
Technical | yapmak | fabricate v. | ||
Technical | yapmak | manufacture v. | ||
Technical | yapmak | conference v. | ||
Technical | yapmak | implement v. | ||
Technical | yapmak | fulfill v. | ||
Latin | ||||
Latin | yapmak | facere v. | ||
Archaic | ||||
Archaic | yapmak | dost (do) v. | ||
Archaic | yapmak | doth v. | ||
Archaic | yapmak | stablish v. | ||
Slang | ||||
Slang | yapmak | bust (rap slang) v. | ||
Slang | yapmak | durn v. |
Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | kamp yapmak | camp v. | ||
Tom and Mary paddled their canoe along the shoreline, looking of a place to camp. Tom ve Mary kamp yapacak bir yer arayarak sahil boyunca kanolarını kullandılar. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | deal v. | ||
She did a great deal of work. O, epeyce iş yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | yaramazlık yapmak | act up v. | ||
Our teacher got mad at Tom because he was acting up in class. Sınıfta yaramazlık yaptığı için öğretmenimiz Tom'a kızdı. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | do business v. | ||
We are doing business with the Israelis and are simply the Palestinians' largest donor. İsraillilerle iş yapıyoruz ve Filistinlilerin en büyük bağışçısı konumundayız. More Sentences |
||||
Common Usage | masaj yapmak | massage v. | ||
When was the last time you massaged your legs? En son ne zaman bacaklarına masaj yaptırdın? More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | exercise v. | ||
Exercise. Alıştırma yap. More Sentences |
||||
Common Usage | prova yapmak | rehearse v. | ||
They're not quarreling, but rather rehearsing a play. Kavga etmiyorlar, bir oyunun provasını yapıyorlar. More Sentences |
||||
Common Usage | savunma yapmak | plead v. | ||
How do you plead? Nasıl savunma yapacaksınız? More Sentences |
||||
Common Usage | bakım yapmak | maintain v. | ||
Unless a government invests in or maintains backbone networks the market will not function. Bir hükümet omurga ağlarına yatırım yapmadıkça ya da bu ağların bakımını yapmadıkça piyasa işlemeyecektir. More Sentences |
||||
Common Usage | egzersiz yapmak | exercise v. | ||
Exercising is a powerful method to break this loop. Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmanın etkili bir yoludur. More Sentences |
||||
Common Usage | barış yapmak | make peace v. | ||
It's easier to make war than to make peace. Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır. More Sentences |
||||
Common Usage | konuşma yapmak | give a speech v. | ||
I have to give a speech in French next Monday. Gelecek Pazartesi Fransızca konuşma yapmam gerekiyor. More Sentences |
||||
Common Usage | katkı yapmak | contribute v. | ||
You must contribute to Tatoeba only in your mother tongue. Tatoeba'ya sadece ana dilinde katkı yapmalısın. More Sentences |
||||
Common Usage | çiş yapmak | urinate v. | ||
Sami urinated. Sami çiş yapıyordu. More Sentences |
||||
Common Usage | hata yapmak | make a mistake v. | ||
This House will certainly not be making a mistake if it supports this position. Bu Meclis, bu tutumu desteklerse kesinlikle hata yapmayacaktır. More Sentences |
||||
Common Usage | baskın yapmak | raid v. | ||
Why did the FBI raid Tom's house? Neden FBI Tom'un evine baskın yaptı? More Sentences |
||||
Common Usage | şantaj yapmak | blackmail v. | ||
We must warn against attempts by the big powers to blackmail the United Nations. Büyük güçlerin Birleşmiş Milletlere şantaj yapma girişimlerine karşı uyarıda bulunmalıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | kazı yapmak | excavate v. | ||
The team excavates carefully for the archaeologists. Ekip, arkeologlar için dikkatli bir şekilde kazı yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | çiş yapmak | pee v. | ||
The kid is peeing. Çocuk çiş yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | mastürbasyon yapmak | masturbate v. | ||
Sami can't masturbate without watching porn. Sami porno izlemeden mastürbasyon yapamaz. More Sentences |
||||
Common Usage | tanıtımını yapmak | promote v. | ||
The company is promoting a new car on TV. Şirket, televizyonda yeni bir araba tanıtımı yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | hata yapmak | err v. | ||
The old poet would sometimes err in his verses. Yaşlı şair bazen dizelerinde hata yapardı. More Sentences |
||||
Common Usage | çekim yapmak (kamera) | shoot v. | ||
I've been shooting since seven this morning. Bu sabah yediden beri çekim yapıyorum. More Sentences |
||||
Common Usage | panik yapmak | panic v. | ||
Nor is it any reason to start panicking. Panik yapmaya başlamak için de bir neden yok. More Sentences |
||||
Common Usage | ayak işleri yapmak | run an errand v. | ||
Tom is running an errand for his mother. Tom annesi için bir ayak işi yapıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | ayrım yapmak | discriminate v. | ||
Now it's illegal to discriminate. Şimdi ayrım yapmak yasa dışıdır. More Sentences |
||||
Common Usage | blöf yapmak | bluff v. | ||
I'm pretty sure Tom is bluffing. Tom'un blöf yaptığına eminim. More Sentences |
||||
Common Usage | fren yapmak | brake v. | ||
I often brake before I change down. Sık sık vites değiştirmeden önce fren yaparım. More Sentences |
||||
Common Usage | işbirliği yapmak | collaborate v. | ||
These Member States, which are collaborating, were let off the hook totally. İşbirliği yapan bu Üye Devletler paçayı tamamen kurtarmışlardır. More Sentences |
||||
Common Usage | gösteri yapmak | demonstrate v. | ||
The supporters who were against the government's policies demonstrated outside the government offices. Hükümetin politikalarına karşı çıkan destekçiler devlet binalarının dışında gösteri yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | işbirliği yapmak | cooperate v. | ||
In parallel to that discussion, the supervisors must cooperate more actively than at present. Bu tartışmaya paralel olarak denetçiler şu anda olduğundan daha aktif bir şekilde işbirliği yapmalıdır. More Sentences |
||||
Common Usage | yaramazlık yapmak | misbehave v. | ||
Mom said if I misbehave, she'll take away the computer for a week. Annem yaramazlık yaparsam bilgisayarı bir haftalığına alacağını söyledi. More Sentences |
||||
Common Usage | ızgara yapmak | grill v. | ||
Mary hasn't grilled the meat yet. Mary henüz eti ızgara yapmadı. More Sentences |
||||
Common Usage | yatırım yapmak | invest v. | ||
We must invest as much as possible in a definitive peace process in the Middle East. Orta Doğu'da kesin bir barış sürecine mümkün olduğunca çok yatırım yapmalıyız. More Sentences |
||||
Common Usage | alıntı yapmak | quote v. | ||
He quoted from the letter he received from the governor. Validen aldığı mektuptan alıntı yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | rol yapmak | perform v. | ||
Tom isn't sure he's ready to perform on stage. Tom sahnede rol yapmaya hazır olduğundan emin değil. More Sentences |
||||
Common Usage | pratik yapmak | practise v. | ||
I want to practise my English. İngilizcemi pratik yapmak istiyorum. More Sentences |
||||
Common Usage | kaynak yapmak | weld v. | ||
Tom welded the two pipes together. Tom iki boruyu birbirine kaynak yaptı. More Sentences |
||||
Common Usage | gözlem yapmak | observe v. | ||
The boy was embarrassed, and confessed that he observed nothing. Çocuk utandı ve hiçbir gözlem yapmadığını itiraf etti. More Sentences |
||||
Common Usage | yeniden yapmak | redo v. | ||
Ugh, because of you, now I have to redo everything! Senin yüzünden her şeyi yeniden yapmak zorundayım! More Sentences |
||||
Common Usage | reform yapmak | reform v. | ||
Prison conditions have not improved, although Turkey is embarking on a substantial reform of its prison system. Türkiye cezaevi sisteminde önemli bir reform yapmaya hazırlanmakta olsa da, cezaevi koşulları düzelmemiştir. More Sentences |
||||
Common Usage | misilleme yapmak | retaliate v. | ||
He wants to retaliate. Misilleme yapmak istiyor. More Sentences |
||||
Common Usage | hırsızlık yapmak | steal v. | ||
Nobody ever caught Tom stealing. Şimdiye kadar kimse Tom'u hırsızlık yaparken yakalamadı. More Sentences |
||||
Common Usage | baskı yapmak | force v. | ||
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force. Amerika Birleşik Devletleri şimdiye kadar kendisini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskı yapmaya devam ediyor. More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | practice v. | ||
I need to practice parallel parking. Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek. More Sentences |
||||
Common Usage | baskı yapmak | press v. | ||
I would advise great composure when faced with candidates pressing for deadlines. Teslim tarihleri için baskı yapan adaylarla karşı karşıya kaldığınızda büyük bir soğukkanlılık tavsiye ederim. More Sentences |
||||
Common Usage | alıştırma yapmak | practise v. | ||
I need to practise parallel parking. Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek. More Sentences |
||||
Common Usage | iş yapmak | work v. | ||
They can't work. Onlar iş yapamazlar. More Sentences |
||||
Common Usage | reklamını yapmak | advertise v. | ||
Online or internet marketing is indeed a modern means of advertising your product or services. Çevrimiçi veya internet pazarlamacılığı gerçekten ürün veya hizmetlerinizin reklamını yapmanın modern bir yoludur. More Sentences |
||||
Common Usage | bağış yapmak | donate v. | ||
We can't make people donate to charity. İnsanları hayır kurumlarına bağış yapmaya zorlayamayız. More Sentences |
||||
General | ||||
General | elinden geleni yapmak | do one's best v. | ||
One should do one's best. Bir insan elinden geleni yapmalı. More Sentences |
||||
General | baskı yapmak | oppress v. | ||
The government of that country oppresses its people. O ülkenin hükümeti insanlarına baskı yapmaktadır. More Sentences |
||||
General | doğum yapmak | give birth v. | ||
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth. Eğer gerçekten aile değerlerine sahip bir ulus olsaydık, pek çok kadının doğum yapmak için ücretli bir gün bile izin alamamasına göz yummazdık. More Sentences |
||||
General | işlem yapmak | transact v. | ||
It can also offer greater competitiveness and, consequently, better prices to transacting parties. Bu aynı zamanda daha fazla rekabet gücü ve dolayısıyla işlem yapan taraflara daha iyi fiyatlar sunabilir. More Sentences |
||||
General | aynı şeyi yapmak | follow suit v. | ||
The Council and the Member States are still to follow suit. Konsey ve Üye Devletlerin de aynı şeyi yapması gerekmektedir. More Sentences |
||||
General | düşük yapmak | have a miscarriage v. | ||
My friend had a miscarriage and I don't know how to comfort her. Arkadaşım düşük yaptı ve onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum. More Sentences |
||||
General | kazı yapmak | dig v. | ||
One man was seen digging with his bare hands. Bir adam çıplak elleri ile kazı yaparken görüldü. More Sentences |
||||
General | yeniden yapmak | redo v. | ||
It took about a month to redo everything. Her şeyi yeniden yapmak yaklaşık bir ay sürdü. More Sentences |
||||
General | düello yapmak | duel v. | ||
Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation. İki iri boğa fili, hangisinin yeni nesil babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı. More Sentences |
||||
General | şekerleme yapmak | have a nap v. | ||
Tell her that I am having a nap. Ona şekerleme yaptığımı söyleyin. More Sentences |
||||
General | propaganda yapmak | agitate v. | ||
The leaders of the Union agitated for higher wages. Sendika liderleri daha yüksek maaş için propaganda yaptılar. More Sentences |
||||
General | seks yapmak | have sex v. | ||
My boyfriend and I had sex on the first date. Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık. More Sentences |
||||
General | hesap yapmak | calculate v. | ||
She calculates faster than any other student. Diğer tüm öğrencilerden daha hızlı hesap yapıyor. More Sentences |
||||
General | perma yapmak | perm v. | ||
The stylist will perm your hair to make it curly. Stilist, saçınızı kıvırcık yapmak için perma yapacak. More Sentences |
||||
General | ondüle yapmak | curl v. | ||
My hair curls easily. Saçım kolayca ondüle yapılır. More Sentences |
||||
General | araştırma yapmak | do research v. | ||
He is doing research in sociology. Sosyoloji alanında araştırma yapıyor. More Sentences |
||||
General | ev sahipliği yapmak | do the honours v. | ||
In fact, the Dutch Government could easily have done the honours. Aslında Hollanda Hükûmeti kolayca ev sahipliği yapabilirdi. More Sentences |
||||
General | kaydını yapmak | record v. | ||
He made a complete financial record on his computer, basing his calculations on countless receipts and bank records. O, sayısız makbuz ve banka kayıtlarıyla ilgili yaptığı hesaplamalara dayandırarak, bilgisayarında tam bir mali kayıt yaptı. More Sentences |
||||
General | bir konuşma yapmak | make a speech v. | ||
There she made a speech attacking capitalism in very clear terms. Orada çok net ifadelerle kapitalizme saldıran bir konuşma yaptı. More Sentences |
||||
General | konuşma yapmak | speak v. | ||
Two hundred Members walked out when he was due to speak. Konuşma yapacağı sırada iki yüz üye salonu terk etti. More Sentences |
||||
General | hasar yapmak | damage v. | ||
How much damage was done? Ne kadar hasar yapıldı? More Sentences |
||||
General | hata yapmak | goof v. | ||
You goofed, didn't you? Hata yaptın, değil mi? More Sentences |
||||
General | grev yapmak | go on strike v. | ||
Are the bus drivers going on strike? Otobüs sürücüleri grev yapıyor mu? More Sentences |
||||
General | fazla mesai yapmak | work overtime v. | ||
Why do I have to work overtime? Neden fazla mesai yapmak zorundayım? More Sentences |
||||
General | işbirliği yapmak | cooperate v. | ||
If they do not cooperate, they will have to face other means being used to make them do so. İşbirliği yapmazlarsa, işbirliği yapmalarını sağlamak için kullanılan başka araçlarla yüzleşmek zorunda kalacaklar. More Sentences |
||||
General | iş başı yapmak | start work v. | ||
When can you start working? Ne zaman iş başı yapabilirsiniz? More Sentences |
||||
General | iğne yapmak | give an injection v. | ||
The nurse gave an injection to the patient. Hemşire hastaya iğne yaptı. More Sentences |
||||
General | vücut egzersizi yapmak | work out v. | ||
Tom works out regularly. Tom düzenli vücut egzersizi yapar. More Sentences |
||||
General | söyleşi yapmak | interview v. | ||
After he had given a lecture, he had an interview with some students. Dersini verdikten sonra bazı öğrencilerle söyleşi yaptı. More Sentences |
||||
General | yanlış yapmak | make a mistake v. | ||
We must've made a mistake. Bir yanlışlık yapmış olmalıyız. More Sentences |
||||
General | tatil yapmak | have a holiday v. | ||
She talked her husband into having a holiday in France. O, Fransa'da bir tatil yapmak için kocasını ikna etti. More Sentences |
||||
General | çevirmenlik yapmak | interpret v. | ||
Tom interpreted for Mary. Tom Mary için çevirmenlik yaptı. More Sentences |
||||
General | tezahürat yapmak | cheer v. | ||
The prince and princess made their way through the cheering crowd. Prens ve prenses tezahürat yapan kalabalığın içinden geçtiler. More Sentences |
||||
General | görevini yapmak | act v. | ||
With regard to human resources management in the EU the Members of the Commission act as both prosecutors and judges. AB'de insan kaynakları yönetimi ile ilgili olarak Komisyon Üyeleri hem savcı hem de yargıç olarak görev yapmaktadır. More Sentences |
||||
General | reverans yapmak | curtsey v. | ||
Mary should curtsey. Mary reverans yapmalı. More Sentences |
||||
General | çıkıntı yapmak | protrude v. | ||
The islet protrudes above the water. Adacık su üstünde çıkıntı yapıyor. More Sentences |
||||
General | değişiklik yapmak | make change v. | ||
We should not step in and make changes every year. Her yıl devreye girip değişiklikler yapmamalıyız. More Sentences |
||||
General | barış yapmak | bury the hatchet v. | ||
To make a long story short, we buried the hatchet. Uzun lafın kısası barış yaptık. More Sentences |
||||
General | ticaretini yapmak (yasalara aykırı bir şekilde bir şeyin) | traffic in v. | ||
Those who traffic in human beings must therefore be punished as severely as those who deal in drugs. Bu nedenle insan ticareti yapanlar, uyuşturucu ticareti yapanlar kadar ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır. More Sentences |
||||
General | ayak işleri yapmak | run errands v. | ||
Tom often runs errands for Mary. Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar. More Sentences |
||||
General | görev yapmak | serve v. | ||
My father served as a soldier in the civil war. Babam iç savaşta asker olarak görev yaptı. More Sentences |
||||
General | tembellik yapmak | goof off v. | ||
Stop goofing off and get back to work! Tembellik yapmayı bırak ve işe geri dön! More Sentences |
||||
General | için baskı yapmak | press for v. | ||
It rightly presses for mediation and political consultation. Haklı olarak arabuluculuk ve siyasi istişare için baskı yapmaktadır. More Sentences |
||||
General | ticareti yapmak | deal in v. | ||
He's an ivory dealer dealing in black market animals. O, karaborsa hayvan ticareti yapan bir fildişi tüccarı. More Sentences |
||||
General | misilleme yapmak | retaliate v. | ||
He might retaliate. Misilleme yapabilir. More Sentences |
||||
General | numara yapmak | fake v. | ||
I don't think she's faking. Numara yaptığını sanmıyorum. More Sentences |
||||
General | yatırım yapmak | invest in v. | ||
Emissions have been effectively reduced by investing in modern technology. Emisyonlar modern teknolojiye yatırım yapılarak etkin bir şekilde azaltılmıştır. More Sentences |
||||
General | hakkında soruşturma yapmak | investigate v. | ||
The police had been investigating Jim for a while. Polis bir süredir Jim'i soruşturuyordu. More Sentences |
||||
General | felsefe yapmak | philosophize v. | ||
To philosophize is to learn how to die. Felsefe yapmak, nasıl ölüneceğini öğrenmektir. More Sentences |
||||
General | görüşme yapmak | have a talk v. | ||
Yesterday we had a talk with the American Minister for Transport. Dün Amerikan Ulaştırma Bakanı ile bir görüşme yaptık. More Sentences |
||||
General | baskı yapmak | pressurize v. | ||
They tried to pressurize him into accepting the job offer. Adama, iş teklifini kabul etmesi için ona baskı yapmaya çalıştılar. More Sentences |
||||
General | ihracat yapmak | export v. | ||
We would in principle be unable to export, and anyway this news in the press would ruin the industry. Prensipte ihracat yapamazdık ve zaten basında çıkan bu haberler sektörü mahvederdi. More Sentences |
||||
General | su kayağı yapmak | water ski v. | ||
Have you ever tried water skiing? Hiç su kayağı yapmayı denedin mi? More Sentences |
||||
General | servis yapmak | serve v. | ||
We're waiting to be served. Servis yapılmasını bekliyoruz. More Sentences |
||||
General | perhiz yapmak | diet v. | ||
I'll start dieting tomorrow. Yarın perhiz yapmaya başlayacağım. More Sentences |
||||
General | sözleşme yapmak | contract v. | ||
The owner refused to conclude a contract with the salvager. Mal sahibi kurtarıcı ile bir sözleşme yapmayı reddetti. More Sentences |
||||
General | kaynak yapmak | jump the queue v. | ||
Tom jumped the queue. Tom araya kaynak yaptı. More Sentences |
||||
General | banyo yapmak | take a bath v. | ||
She's so modest that she blindfolds herself when taking a bath. O kadar alçakgönüllü ki banyo yaparken gözlerini bağlıyor. More Sentences |
||||
Common Usage | ||||
Common Usage | anafor yapmak | eddy v. | ||
Common Usage | kopyasını yapmak | replicate v. | ||
Common Usage | çiş yapmak | wee v. | ||
Common Usage | hemşirelik yapmak | nurse v. | ||
Common Usage | sabotaj yapmak | sabotage v. | ||
Common Usage | bakıcılık yapmak | nurse v. | ||
Common Usage | yürüyüş yapmak (topluca) | march v. | ||
Common Usage | çıkıntı yapmak | stick out v. | ||
Common Usage | kaçak yapmak | ooze v. | ||
Common Usage | çağrışım yapmak | evoke v. | ||
Common Usage | modele göre yapmak | pattern v. | ||
Common Usage | öncülük yapmak | lead v. | ||
Common Usage | öncülüğünü yapmak | lead v. | ||
Common Usage | suikast yapmak | assassinate v. | ||
Common Usage | hafriyat yapmak | excavate v. | ||
Common Usage | düşük yapmak | miscarry v. | ||
Common Usage | görüşme yapmak | meet v. | ||
Common Usage | taslağını yapmak | sketch v. | ||
Common Usage | devir yapmak | revolve v. | ||
Common Usage | çocuk yapmak | make a baby v. | ||
Common Usage | sınav yapmak | quiz v. | ||
Common Usage | büyü yapmak | cast a spell over v. | ||
Common Usage | araştırma yapmak | research v. | ||
Common Usage | değişimli olarak yapmak | alternate v. | ||
Common Usage | sıra ile yapmak | alternate v. | ||
Common Usage | oylama yapmak | ballot v. | ||
Common Usage | iki misli yapmak | double v. | ||
Common Usage | reklamını yapmak | advertize v. | ||
Common Usage | izin istemeden yapmak | take the liberty v. | ||
Common Usage | beceriksizce yapmak | fumble v. | ||
Common Usage | aynısını yapmak | replicate v. | ||
Common Usage | ağırlık yapmak | weight v. | ||
General | ||||
General | belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın | servant n. | ||
General | görgü tanıklığı yapmak | eyewitness n. | ||
General | mürebbiyelik yapmak | governess n. | ||
General | bira yapmak için ezilmiş arpa ile su karışımı | mash n. | ||
General | bilgi toplamak ve dedektiflik yapmak için işe alınabilecek kişi | sherlock n. | ||
General | ön hazırlık yapmak için kullanılan defter | sketchpad n. | ||
General | sayfa kenarlarına başparmak büyüklüğünde girintiler açarak indeks yapmak | thumb-index n. | ||
General | eskiden kırsal kesimde genellikle ahırda tiyatro gösterileri yapmak için çıkılan turne | barnstormer n. | ||
General | askerlik yapmak istemeyen kimse | conchy n. | ||
General | bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü | window n. | ||
General | bir işi yapmak için gösterilen gayret | a can–do attitude n. | ||
General | bir işi yapmak için gereken heves | a can–do attitude n. | ||
General | tuvaletin olmadığı durumlarda dışkı yapmak amacıyla kullanılan kova | slop-pail n. | ||
General | her şeyi önceden yapmak isteyen kimse | precrastinator n. | ||
General | küçük tamiratlar yapmak için masanın üzerine monte edilebilen ufak örs | table anvil n. | ||
General | kamp yapmak için gerekli beceriler | campcraft n. | ||
General | hintlilerin çapata (bir tür ekmek) yapmak için kullandıkları tava | tava n. | ||
General | kesinti yapmak | reduct [dialect] n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | nacker n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | nacre n. | ||
General | bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası | mother-of-pearl n. | ||
General | banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm | eau de toilette n. | ||
General | banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm | toilet water n. | ||
General | çeşitli dış mekan işlerini yapmak üzere ücret ödenen kimse | yardman [us] n. | ||
General | (at üzerinde) mızrak/kılıç dövüşü yapmak | joust n. | ||
General | çıkıntı yapmak | lap n. | ||
General | taşma yapmak | lap n. | ||
General | cadının büyü yapmak veya bozmak için attığı düğüm | witchknot n. | ||
General | eskiden cildi açık renk yapmak için kullanılan bir kozmetik ürünü | whitewash n. | ||
General | manikür yapmak için gerekli bir dizi edevat | manicure set n. | ||
General | birini köle yapmak için alıkoyan kimse | manstealer n. | ||
General | yorgan yapmak için bir araya gelme | quilting n. | ||
General | yorgan yapmak için bir araya gelme | quilting bee n. | ||
General | silmelerde boncuk motifi yapmak için kullanılan marangoz tezgahı | beading plane n. | ||
General | eterle anestezi yapmak | etherise v. | ||
General | içki içip şamata yapmak | carouse v. | ||
General | elinden geleni yapmak | do one's utmost v. | ||
General | hile yapmak | cog v. | ||
General | çaktırmadan yapmak | steal v. | ||
General | pütürlü yapmak (kumaş ) | tooth v. | ||
General | ayak yapmak | put on an act v. | ||
General | caz yapmak | jazz v. | ||
General | yatırım yapmak | place v. | ||
General | kolayca yapmak | carry off v. | ||
General | hasır gibi yapmak | mat v. | ||
General | ince ayar yapmak | adjust finely v. | ||
General | dizgi yapmak | typeset v. | ||
General | kontrat yapmak | make a contract v. | ||
General | ders yapmak | have a class v. | ||
General | üst üste yapmak | superimpose v. | ||
General | kontratak yapmak | counterattack v. | ||
General | kamuoyu yoklaması yapmak | poll v. | ||
General | bir şey yapmak | be about something v. | ||
General | rolü yapmak | masquerade as v. | ||
General | paket yapmak | bundle v. | ||
General | kusursuz yapmak | perfect v. | ||
General | (araziyi) parselleyip üzerine ev yapmak/yaptırmak | subdivide v. | ||
General | karşı saldırı yapmak | counterattack v. | ||
General | hoşuna gideni yapmak | please oneself v. | ||
General | çağrı yapmak | summon v. | ||
General | açmaz yapmak | invite criticism v. | ||
General | bir işi kendiliğinden yapmak | take something on oneself v. | ||
General | enayi muamelesi yapmak | treat somebody like a fool v. | ||
General | duş yapmak | douche v. | ||
General | lokantada müşterilere yemek servisi yapmak | wait on customers v. | ||
General | fazla masraf yapmak | overspend v. | ||
General | kompliman yapmak | flatter v. | ||
General | giriş yapmak | enter into v. | ||
General | çalışma yapmak | exercise v. | ||
General | parmak uçlarında veya topuk üzerinde dönüş yapmak | pirouette v. | ||
General | baskın yapmak | swoop down v. | ||
General | aklına eseni yapmak | act on impulse v. | ||
General | model yapmak | model v. | ||
General | brifing yapmak | brief v. | ||
General | masaj yapmak | rub down v. | ||
General | bir yere baskın yapmak | surprise v. | ||
General | toplu katliam yapmak | massacre v. | ||
General | yağcılık yapmak | oil v. | ||
General | hile yapmak | gerrymander v. | ||
General | kötülük yapmak | harm v. | ||
General | bir şeyi gizlice yapmak | do something in secret v. | ||
General | dedikodu yapmak | wag one's tongue v. | ||
General | anket yapmak için soru sormak | survey v. | ||
General | ter yapmak | sweat v. | ||
General | uyuşturucu işi yapmak | deal v. | ||
General | çıkarlarına göre değişiklik yapmak | rig v. | ||
General | aşı yapmak | bud v. | ||
General | reklamını yapmak | parade v. | ||
General | kabartma yapmak | boss v. | ||
General | kazıklarla set yapmak | stockade v. | ||
General | korsanlık yapmak | pirate v. | ||
General | özellikli yapmak | hallmark v. | ||
General | akıntı yapmak | flow v. | ||
General | hasta numarası yapmak | pretend to be sick v. | ||
General | mankenlik yapmak | model v. | ||
General | ufak tefek işler yapmak | job v. | ||
General | yeniden yapmak | reiterate v. | ||
General | çukur yapmak | dent v. | ||
General | noktalarla yapmak | stipple v. | ||
General | eleme yapmak | screen v. | ||
General | demet yapmak | tie in sheaves v. | ||
General | bir işi düşe kalka yapmak | muddle through v. | ||
General | kesinti yapmak | slash v. | ||
General | ağız kavgası yapmak | fight verbally v. | ||
General | çocuk yapmak | father v. | ||
General | engelli koşu yapmak | hurdle v. | ||
General | müfredat yapmak | set the schedule v. | ||
General | ızgara yapmak | broil v. | ||
General | elverişli yapmak | reclaim v. | ||
General | aptallık yapmak | boob v. | ||
General | belgede tahrifat yapmak | falsify v. | ||
General | seçimlerde hile yapmak | gerrymander v. | ||
General | demagoji yapmak | engage in demagoguery v. | ||
General | heykelini yapmak | sculpt v. | ||
General | kıvır kıvır yapmak | curl v. | ||
General | eğimli yapmak | bevel v. | ||
General | tanıtım yapmak | advertise v. | ||
General | aklına eseni yapmak | act without thinking v. | ||
General | iğne yapmak | inject v. | ||
General | müzakere yapmak | confer v. | ||
General | yargısız infaz yapmak | terminate with extreme prejudice v. | ||
General | baskı yapmak (birisine) | tyrannize over v. | ||
General | delikli yapmak | perforate v. | ||
General | eksiksiz yapmak | do completely v. | ||
General | çift dikiş yapmak | repeat a year v. | ||
General | kabaca plan yapmak | draft v. | ||
General | ödeme yapmak | defray v. | ||
General | yanlış yapmak | slip up v. | ||
General | beste yapmak | compose v. | ||
General | çıkıntı yapmak | stand out v. | ||
General | birtakım manevralar yapmak (bir amaca ulaşmak için) | maneuver v. | ||
General | büyü yapmak | put a spell on v. | ||
General | kahve yapmak | brew v. | ||
General | yayın yapmak | broadcast v. | ||
General | polka dansı yapmak | polka v. | ||
General | alem yapmak | rollick v. | ||
General | taslak yapmak | sketch v. | ||
General | büyü yapmak | cast a spell on v. | ||
General | kur yapmak | rush v. | ||
General | ayak yapmak | sham v. | ||
General | zam yapmak | balloon v. | ||
General | bebek muamelesi yapmak | baby v. | ||
General | çıkış yapmak | boom v. | ||
General | değişiklik yapmak | emend v. | ||
General | takas yapmak | barter v. | ||
General | kompliman yapmak | compliment v. | ||
General | döküm yapmak | cast v. | ||
General | korsanlık yapmak | buccaneer v. | ||
General | antrenörlük yapmak | coach v. | ||
General | (çömlek tekeri kullanmadan) el ile yapmak | handbuild v. | ||
General | daha iyisini yapmak | go one better v. | ||
General | yanlış yapmak | trip v. | ||
General | deli numarası yapmak | feign madness v. | ||
General | kur yapmak | pitch v. | ||
General | dans figürü yapmak | tread v. | ||
General | dolgu yapmak | stop a tooth v. | ||
General | gösteriş yapmak | display v. | ||
General | ihtisas yapmak | specialize in v. | ||
General | otel işletmeciliği yapmak | be engaged in hotel management business v. | ||
General | yolunu yapmak | lead up to v. | ||
General | fazla stok yapmak | overstock v. | ||
General | dövme yapmak | tattoo v. | ||
General | taammüden yapmak | premeditate v. | ||
General | folk dansı yapmak | perform a folk dance v. | ||
General | gerçekten yapmak | carry out v. | ||
General | nispet yapmak | say something out of spite v. | ||
General | atlı mızrak dövüşü yapmak | joust v. | ||
General | alıştırma yapmak | practise v. | ||
General | çatal yapmak | bifurcate v. | ||
General | filigran yapmak | watermark v. | ||
General | hile yapmak | play a trick v. | ||
General | nokta yapmak | spot v. | ||
General | hakemlik yapmak (iki taraf arasında) | arbitrate v. | ||
General | hazırlıksız yapmak | extemporize v. | ||
General | ödeme yapmak | render payment v. | ||
General | pazarlık yapmak | higgle v. | ||
General | taslağını yapmak | sketch v. | ||
General | haritasını yapmak | chart v. | ||
General | planını yapmak | mark out v. | ||
General | el/kol/baş hareketi yapmak | gesture v. | ||
General | zahmet edip bir şey yapmak | take the trouble to do something v. | ||
General | ara buluculuk yapmak | compose v. | ||
General | çiş yapmak | piss v. | ||
General | şamata yapmak | make whoopee v. | ||
General | masaj yapmak | knead v. | ||
General | sunuculuk yapmak | anchor v. | ||
General | ödemeli telefon görüşmesi yapmak | call collect v. | ||
General | kamp yapmak | pitch a camp v. | ||
General | dublörlüğünü yapmak | double for v. | ||
General | kaza yapmak | have a crash v. | ||
General | sunuculuk yapmak | host v. | ||
General | yenisini yapmak | reproduce v. | ||
General | puantöre kaydettirerek işbaşı yapmak | clock in v. | ||
General | vurgunculuk yapmak | profiteer v. | ||
General | sağlama yapmak | crosscheck v. | ||
General | işbirliği yapmak | gang v. | ||
General | ekonomi yapmak | economise v. | ||
General | epilasyon yapmak | remove the hair from one's legs v. | ||
General | hata yapmak | lapse v. | ||
General | yasa yapmak | legislate for something v. | ||
General | levha yapmak | plate v. | ||
General | indirim yapmak | give a discount v. | ||
General | mastürbasyon yapmak | play with oneself v. | ||
General | yasa yapmak | legislate against something v. | ||
General | şantaj yapmak | racketeer v. | ||
General | alem yapmak | go on a spree v. | ||
General | alışveriş yapmak | have dealings v. | ||
General | hamle yapmak | lunge v. | ||
General | ayarlama yapmak | make an arrangement v. | ||
General | kenar yapmak | edge v. | ||
General | cümbüş yapmak | revel v. | ||
General | oynama yapmak | falsify v. | ||
General | swing dansı yapmak | jitterbug v. | ||
General | yardım yapmak | relieve v. | ||
General | değişiklik yapmak | alter v. | ||
General | sızıntı yapmak | seep v. | ||
General | askerlik yapmak | bear arms v. | ||
General | manevra yapmak | manoeuver v. | ||
General | ilaçlama yapmak | apply insecticide to v. | ||
General | tekrar yapmak | do again v. | ||
General | seçim propagandası yapmak | take the stump v. | ||
General | ev sahipliği yapmak | do the honors v. | ||
General | gizli hazırlık yapmak | brew v. | ||
General | hasar yapmak | cause damage v. | ||
General | zamansız yapmak | mistime v. | ||
General | kaçakçılığı yapmak | run v. | ||
General | yamuk yapmak | take somebody for a ride v. | ||
General | radyo parazit yapmak | jam v. | ||
General | taslağını yapmak | draft v. | ||
General | mülakat yapmak | have an interview with somebody v. | ||
General | alem yapmak | junket v. | ||
General | düşük yapmak | miscarry v. | ||
General | kraliçe yapmak | queen v. | ||
General | para yardımı yapmak | support v. | ||
General | komiklik yapmak | gag v. | ||
General | aracılık yapmak | arbitrate v. | ||
General | birinin haberi olmadan bir şey yapmak | do something unbeknown to someone v. | ||
General | derece yapmak | rank (first/second etc) in v. | ||
General | prensip olarak yapmak | act on principle v. | ||
General | değişiklik yapmak | change v. | ||
General | ezbere yapmak | act by rote v. | ||
General | üzerine düşeni yapmak | do one's full share of work v. | ||
General | kıymık yapmak | sliver v. | ||
General | empati yapmak | empathize with v. | ||
General | hile yapmak | practice a deceit v. | ||
General | vuracak gibi yapmak | feint v. | ||
General | profilini yapmak | profile v. | ||
General | çiş yapmak | pass water v. | ||
General | baş işareti yapmak | beckon v. | ||
General | düzenli olarak yapmak | regularize v. | ||
General | pazar araştırması yapmak | conduct a market research v. | ||
General | kur yapmak | pay one's addresses to v. | ||
General | kariyer yapmak | build a career v. | ||
General | pansuman yapmak | dress v. | ||
General | haksızlık yapmak | wrongdo v. | ||
General | yuvarlak yapmak (sayıyı) | round off v. | ||
General | fazla mesai yapmak | do overtime v. | ||
General | tereyağı yapmak | churn v. | ||
General | havalandırma yapmak | vent v. | ||
General | yükleme yapmak | ship v. | ||
General | kaçamak yapmak | elude v. | ||
General | sekiler yapmak (bir yamaçta) | terrace v. | ||
General | rötuş yapmak | finish v. | ||
General | makyaj yapmak | put on make up v. | ||
General | şamata yapmak | skylark v. | ||
General | telefon görüşmesi yapmak | make a telephone conversation v. | ||
General | ödemeli telefon görüşmesi yapmak | reverse charge v. | ||
General | taslağını yapmak | trace the shape of v. | ||
General | nakliye yapmak | transport v. | ||
General | işleme yapmak (bir şeyin üzerine) | work v. | ||
General | fazla mesai yapmak | be on overtime v. | ||
General | içinde yapmak (baraj vb nehrin) | throw v. | ||
General | rol yapmak | playact v. | ||
General | kur yapmak | make love to v. | ||
General | hata yapmak | stumble v. | ||
General | elinden geleni yapmak | give it one's best shot v. | ||
General | hakkında soruşturma yapmak | inquire into v. | ||
General | çelenk yapmak | wreathe v. | ||
General | pike yapmak | nosedive v. | ||
General | baskı yapmak | use force v. | ||
General | parasal işlerini yapmak | bank v. | ||
General | üye yapmak | enroll v. | ||
General | büyü yapmak | hoodoo v. | ||
General | baskı yapmak | put leverage on somebody v. | ||
General | daha dayanıklı yapmak | toughen v. | ||
General | tutukluk yapmak | seize up v. | ||
General | (avukat stajyeri vb gibi) zor/angarya dolu bir iş yapmak | devil v. | ||
General | misilleme yapmak | take reprisals v. | ||
General | şaka yapmak | fun v. | ||
General | mızrak dövüşü yapmak | joust v. | ||
General | muamele yapmak | execute transactions v. | ||
General | anma töreni yapmak | memorialize v. | ||
General | yalandan yapmak | pretend v. | ||
General | kaba tüylü yapmak | shag v. | ||
General | giriş yapmak | prelude v. | ||
General | baskın yapmak | bob up v. | ||
General | giriş yapmak | make one's entrance v. | ||
General | sarmal yapmak | spiral v. | ||
General | yarım yamalak yapmak | fudge v. | ||
General | bir şeyi memnuniyetle yapmak | be pleased to do something v. | ||
General | sözcük oyunu yapmak | pun v. | ||
General | hokkabazlık yapmak | conjure v. | ||
General | barış yapmak | ensheathe the sword v. | ||
General | hız yapmak | syntonize v. | ||
General | trol avcılığı yapmak | trawl v. | ||
General | oylama yapmak | ballot v. | ||
General | dedikodu yapmak | tattle v. | ||
General | yuvasını yapmak | teach somebody a lesson v. | ||
General | indirim yapmak | allow v. | ||
General | kızak yapmak | slide v. | ||
General | alem yapmak | go on the booze v. | ||
General | gezinti yapmak | go for a walk v. | ||
General | servis yapmak | wait on table v. | ||
General | cilve yapmak | behave coquettishly v. | ||
General | cimrilik yapmak | penny pinch v. | ||
General | ek veya oynak yeri yapmak | joint v. | ||
General | pli yapmak | plait v. | ||
General | av köpeği ferma yapmak | point v. | ||
General | akupunktur yapmak | acupuncture v. | ||
General | kapris yapmak | behave capriciously v. | ||
General | fena yapmak | injure v. | ||
General | ihtisas yapmak | specialize v. | ||
General | seyyar satıcılık yapmak | hawk v. | ||
General | sol yapmak | steer to the left v. | ||
General | üvey evlat muamelesi yapmak | treat unfairly v. | ||
General | komik mimikler yapmak | mug v. | ||
General | bir şeyi sırayla yapmak | take turns v. | ||
General | işportacılık yapmak | huckster v. | ||
General | hasta numarası yapmak | malinger v. | ||
General | taklidini yapmak | parody v. | ||
General | düzeltme yapmak | make correction v. | ||
General | vaftiz babalığı yapmak (çocuğa) | sponsor v. | ||
General | pireyi deve yapmak | make a mountain out of a molehill v. | ||
General | indirim yapmak | knock off v. | ||
General | baskı yapmak | constrict v. | ||
General | sponsorluğunu yapmak | sponsor v. | ||
General | maç yapmak | hold a match v. | ||
General | uyur gibi yapmak | play possum v. | ||
General | kısıntı yapmak | cut down v. | ||
General | servis yapmak | dish v. | ||
General | düşmandan daha iyi manevra yapmak | outgeneral v. | ||
General | hırıltı yapmak | rattle v. | ||
General | büyü yapmak | hex v. | ||
General | baharat katarak bir yemeği daha lezzetli yapmak | spice a food up v. | ||
General | eleştiri yapmak | animadvert v. | ||
General | gibi yapmak | make a show of v. | ||
General | koşarak egzersiz yapmak | run off v. | ||
General | vatani hizmetini yapmak | do one's national service v. | ||
General | detonasyon yapmak (motor) | ping v. | ||
General | kumarda hile yapmak | rook v. | ||
General | rol taksimi yapmak | cast v. | ||
General | konservesini yapmak | can v. | ||
General | numarası yapmak | affect v. | ||
General | is yapmak | soot v. | ||
General | değişimli olarak yapmak | alternate v. | ||
General | işbaşı yapmak | go back to work v. | ||
General | baskı yapmak | constrain v. | ||
General | misilleme yapmak | make reprisals on v. | ||
General | yapmak (plan) | set something on foot v. | ||
General | patavatsızlık yapmak | put foot in mouth v. |