yapmak - Turkish English Dictionary

yapmak

Meanings of "yapmak" in English Turkish Dictionary : 123 result(s)

Turkish English
Common Usage
yapmak execute v.
That seems like a poorly executed portrait.
Bu kötü yapılmış bir portre gibi görünüyor.

More Sentences
yapmak do v.
We are, then, absolutely right to do all we can to press forward in the ways outlined in these two reports.
O halde, bu iki raporda özetlenen yollarda ilerlemek için elimizden gelen her şeyi yapmakta kesinlikle haklıyız.

More Sentences
yapmak make v.
This intervention should have been made, at the latest, at the time of the explanations of vote and not now.
Bu müdahalenin şimdi değil, en geç oylama açıklamaları sırasında yapılması gerekirdi.

More Sentences
yapmak perform v.
These three bodies perform their tasks respectively in urban areas, rural areas and on the coasts.
Bu üç birim, sırasıyla, kentsel alanlarda, kırsal alanlarda ve sahillerde görev yapar.

More Sentences
yapmak practice v.
Tom is practicing his speech in front of the mirror.
Tom konuşmasını aynanın önünde yapıyor.

More Sentences
yapmak practise v.
He was banned from practising medicine.
Doktorluk yapması yasaklandı.

More Sentences
General
yapmak have v.
We had a long discussion between the groups yesterday.
Dün gruplar arasında uzun bir tartışma yaptık.

More Sentences
yapmak turn out v.
We will then have to make any adjustments that turn out to be necessary.
Bundan sonra gerekli olabilecek her türlü düzenlemeyi yapmamız gerekecek.

More Sentences
yapmak commit v.
I would like some evidence that the Chechens are committing terrorism.
Çeçenlerin terörizm yaptığına dair kanıt istiyorum.

More Sentences
yapmak go through v.
Give me one good reason why I should go through with this.
Bunu yapmam için bana iyi bir neden söyle.

More Sentences
yapmak weave v.
The girls weaved the flowers into wreaths.
Kızlar çiçeklerden taç yaptı.

More Sentences
yapmak establish v.
Finally, a clear timetable for introducing changes to international maritime law must be established.
Son olarak, uluslararası deniz hukukunda yapılacak değişiklikler için net bir takvim belirlenmelidir.

More Sentences
yapmak build v.
Here is one state, North Korea, which announces that it is building atomic weapons.
İşte atom silahı yaptığını açıklayan bir devlet, Kuzey Kore.

More Sentences
yapmak do v.
We know this is difficult to do, which is why we have argued about the wording.
Bunu yapmanın zor olduğunu biliyoruz, bu nedenle de ifadeler konusunda tartıştık.

More Sentences
yapmak put up v.
Let us hope that they put up and do so in the best possible way.
Umalım ki bunu mümkün olan en iyi şekilde yapsınlar.

More Sentences
yapmak make of v.
Just one year ago, in 2001, an assessment was made of the three first years of operation of this system.
Sadece bir yıl önce, 2001 yılında, bu sistemin ilk üç yılının bir değerlendirmesi yapıldı.

More Sentences
yapmak practice v.
Mary was accused of practicing witchcraft.
Mary büyücülük yapmakla suçlandı.

More Sentences
yapmak deliver v.
Since work is running late, I shall forgo all the oral explanations of vote I was going to deliver today.
İş geç saatlere kadar sürdüğü için, bugün yapacağım tüm sözlü oy açıklamalarından vazgeçiyorum.

More Sentences
yapmak work on v.
I have to work on the basis of the French version and I just hope I get it right.
Fransızca versiyonu temel alarak çalışmak zorundayım ve umarım bunu doğru yapabilirim.

More Sentences
yapmak brew v.
Tom brewed some coffee.
Tom biraz kahve yaptı.

More Sentences
yapmak set v.
I should like to say that I agree with the tone which Galeote Quecedo's speech set here.
Galeote Quecedo'nun burada yaptığı konuşmanın tonuna katıldığımı belirtmek isterim.

More Sentences
yapmak form v.
They formed the roof with branches and leaves.
Dalları ve yaprakları kullanarak çatıyı yaptılar.

More Sentences
yapmak act v.
The Ombudsman is there, as we all know, to act as the arbiter in a fair and objective way.
Ombudsman, hepimizin bildiği gibi, adil ve objektif bir şekilde hakemlik yapmak için vardır.

More Sentences
yapmak work v.
We particularly appreciate the emphasis she places upon the quality of work.
Özellikle işin kalitesine yaptığı vurguyu takdir ediyoruz.

More Sentences
yapmak forge v.
She forges sick notes and intercepts letters, although she says not.
Hasta notlarında sahtecilik yapıyor ve mektuplara el koyuyor, her ne kadar yapmadığını söylese de.

More Sentences
yapmak hold in v.
In July, a debate will be held in the Security Council.
Temmuz ayında Güvenlik Konseyi'nde bir tartışma yapılacaktır.

More Sentences
yapmak take v.
I take my walks early in the morning.
Yürüyüşlerimi sabah erken saatlerde yaparım.

More Sentences
yapmak get v.
We can gain real benefits from GMOs if we get it right.
Eğer doğru yaparsak GDO'lardan gerçek faydalar elde edebiliriz.

More Sentences
yapmak turn v.
To turn cold water hot, one needs to heat it.
Soğuk suyu sıcak yapmak için ısıtmak gerekir.

More Sentences
yapmak cook v.
The children watched TV while Tom cooked dinner.
Tom yemek yaparken çocuklar televizyon seyrediyordu.

More Sentences
yapmak prepare v.
My robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
Benim robot, yemekler hazırlayacak,temizlik yapacak, bulaşıkları yıkayacak ve diğer ev işlerini yapacak.

More Sentences
yapmak do with v.
This is where we could have done with something more intelligent.
İşte bu noktada daha akıllıca bir şey yapabilirdik.

More Sentences
yapmak practise v.
Sami was practising medicine without a license.
Sami ruhsatsız doktorluk yapıyordu.

More Sentences
yapmak make up v.
Tom has evidently made up his mind to do that.
Tom belli ki bunu yapmaya karar vermiş.

More Sentences
yapmak perform v.
A doctor cannot perform two surgeries at once.
Bir doktor aynı anda iki ameliyat yapamaz.

More Sentences
yapmak accomplish v.
Tom is sitting all day in his room accomplishing nothing.
Tom bütün gün odasında oturup hiçbir şey yapmıyor.

More Sentences
yapmak conduct v.
We urge the Commission to call on the Member States to conduct a serious assessment, as the rapporteur suggests.
Komisyonu, raportörün önerdiği gibi Üye Devletleri ciddi bir değerlendirme yapmaya çağırmaya davet ediyoruz.

More Sentences
yapmak found v.
The Commission has found that the way in which copyright is handled prevents it from doing so.
Komisyon, telif haklarının ele alınış biçiminin bunu yapmasını engellediğini tespit etmiştir.

More Sentences
yapmak make v.
Improvements have to be made at the same time.
Aynı zamanda iyileştirmeler de yapılmalıdır.

More Sentences
yapmak produce v.
However, we would like to ask the Council and Commission to produce an initial evaluation as soon as possible.
Bununla birlikte Konsey ve Komisyondan mümkün olan en kısa sürede bir ilk değerlendirme yapmalarını istiyoruz.

More Sentences
yapmak run v.
If I may, I've been running a forensic analysis.
İzin verirseniz, bir adli inceleme yapıyorum.

More Sentences
yapmak come v.
I believe that Parliament has come up with an improvement where that matter is concerned.
Parlamento'nun bu konuda bir iyileştirme yaptığına inanıyorum.

More Sentences
yapmak cut v.
Sami hoped to cut a deal with the cops.
Sami polislerle bir anlaşma yapmayı umuyordu.

More Sentences
yapmak stand v.
It is, therefore, a pleasure to stand in for him today.
Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum.

More Sentences
Trade/Economic
yapmak make of v.
We must not make demands of others that we do not make of ourselves.
Kendimizden yapmadığımız talepleri başkalarından da yapmamalıyız.

More Sentences
yapmak make up v.
Please telephone me when you have made up your mind what you want to do.
Ne yapmak istediğine karar verdiğinde lütfen bana telefon et.

More Sentences
yapmak make v.
Let me make one more observation.
Bir gözlem daha yapmama izin verin.

More Sentences
yapmak render v.
The magnificent statue was rendered in stainless steel.
Bu muhteşem heykel paslanmaz çelikten yapılmıştır.

More Sentences
yapmak administer v.
Sami administered CPR to Layla.
Sami, Layla'ya kalp masajı yaptı.

More Sentences
Law
yapmak commit v.
They know full well that they should not commit these acts.
Bu eylemleri yapmamaları gerektiğini çok iyi biliyorlar.

More Sentences
Technical
yapmak conduct v.
Mr President-in-Office, we are not convinced that the recent elections and referenda were conducted honestly.
Sayın Dönem Başkanı, son seçimlerin ve referandumların dürüst bir şekilde yapıldığına ikna olmuş değiliz.

More Sentences
yapmak achieve v.
A vote in the delegation was necessary and that vote was achieved.
Delegasyonda bir oylama yapılması gerekiyordu ve bu oylama yapıldı.

More Sentences
yapmak make v.
It is very important for all those involved that a distinction is made between control and anti-fraud.
Kontrol ve dolandırıcılıkla mücadele arasında bir ayrım yapılması ilgili herkes için çok önemlidir.

More Sentences
yapmak accomplish v.
I've already accomplished what I wanted to accomplish.
Yapmak istediklerimi çoktan yaptım.

More Sentences
yapmak produce v.
We are producing spare parts in an automobile factory.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyoruz.

More Sentences
yapmak create v.
This installation was created by a famous artist.
Bu enstalasyon ünlü bir sanatçı tarafından yapılmıştır.

More Sentences
yapmak found v.
So, having found ourselves in this regrettable situation, what action did we take?
Peki, kendimizi bu üzücü durumun içinde bulduktan sonra ne yaptık?

More Sentences
yapmak carry out v.
Fourthly, we should carry out an ongoing risk analysis.
Dördüncü olarak, sürekli bir risk analizi yapmalıyız.

More Sentences
Slang
yapmak make with v.
I too would like to thank the two rapporteurs for the contribution they have made with this report.
Ben de iki raportöre bu rapora yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür etmek istiyorum.

More Sentences
General
yapmak engineer v.
yapmak acquit oneself v.
yapmak perpetrate v.
yapmak profess v.
yapmak put through v.
yapmak frame v.
yapmak land v.
yapmak fulfil v.
yapmak cost v.
yapmak cause v.
yapmak contrive v.
yapmak carve out v.
yapmak go over v.
yapmak architect v.
yapmak transact v.
yapmak ply v.
yapmak repair v.
yapmak fill v.
yapmak mend v.
yapmak draw v.
yapmak fashion v.
yapmak concoct v.
yapmak construct v.
yapmak ordain v.
yapmak bring out v.
yapmak erect v.
yapmak fabricate v.
yapmak manufacture v.
yapmak carry on v.
yapmak come close v.
yapmak fulfill v.
yapmak come [brit] v.
yapmak enact v.
yapmak mak [scotland] v.
yapmak haunt [dialect] [uk/scotland] v.
yapmak impose v.
yapmak conjure v.
yapmak fangle [obsolete] v.
yapmak parforn v.
yapmak sue [obsolete] v.
Phrasals
yapmak fetch up v.
Colloquial
yapmak faire v.
yapmak pull v.
Trade/Economic
yapmak adhibit v.
yapmak perpetrate v.
Law
yapmak construct v.
Politics
yapmak make a reduction v.
yapmak apply a reduction v.
Technical
yapmak construct v.
yapmak design v.
yapmak meet v.
yapmak fulfil v.
yapmak erect v.
yapmak fabricate v.
yapmak manufacture v.
yapmak conference v.
yapmak implement v.
yapmak fulfill v.
Latin
yapmak facere v.
Archaic
yapmak dost (do) v.
yapmak doth v.
yapmak stablish v.
Slang
yapmak bust (rap slang) v.
yapmak durn v.

Meanings of "yapmak" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
kamp yapmak camp v.
Tom and Mary paddled their canoe along the shoreline, looking of a place to camp.
Tom ve Mary kamp yapacak bir yer arayarak sahil boyunca kanolarını kullandılar.

More Sentences
iş yapmak deal v.
She did a great deal of work.
O, epeyce iş yaptı.

More Sentences
yaramazlık yapmak act up v.
Our teacher got mad at Tom because he was acting up in class.
Sınıfta yaramazlık yaptığı için öğretmenimiz Tom'a kızdı.

More Sentences
iş yapmak do business v.
We are doing business with the Israelis and are simply the Palestinians' largest donor.
İsraillilerle iş yapıyoruz ve Filistinlilerin en büyük bağışçısı konumundayız.

More Sentences
masaj yapmak massage v.
When was the last time you massaged your legs?
En son ne zaman bacaklarına masaj yaptırdın?

More Sentences
alıştırma yapmak exercise v.
Exercise.
Alıştırma yap.

More Sentences
prova yapmak rehearse v.
They're not quarreling, but rather rehearsing a play.
Kavga etmiyorlar, bir oyunun provasını yapıyorlar.

More Sentences
savunma yapmak plead v.
How do you plead?
Nasıl savunma yapacaksınız?

More Sentences
bakım yapmak maintain v.
Unless a government invests in or maintains backbone networks the market will not function.
Bir hükümet omurga ağlarına yatırım yapmadıkça ya da bu ağların bakımını yapmadıkça piyasa işlemeyecektir.

More Sentences
egzersiz yapmak exercise v.
Exercising is a powerful method to break this loop.
Egzersiz yapmak bu döngüyü kırmanın etkili bir yoludur.

More Sentences
barış yapmak make peace v.
It's easier to make war than to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.

More Sentences
konuşma yapmak give a speech v.
I have to give a speech in French next Monday.
Gelecek Pazartesi Fransızca konuşma yapmam gerekiyor.

More Sentences
katkı yapmak contribute v.
You must contribute to Tatoeba only in your mother tongue.
Tatoeba'ya sadece ana dilinde katkı yapmalısın.

More Sentences
çiş yapmak urinate v.
Sami urinated.
Sami çiş yapıyordu.

More Sentences
hata yapmak make a mistake v.
This House will certainly not be making a mistake if it supports this position.
Bu Meclis, bu tutumu desteklerse kesinlikle hata yapmayacaktır.

More Sentences
baskın yapmak raid v.
Why did the FBI raid Tom's house?
Neden FBI Tom'un evine baskın yaptı?

More Sentences
şantaj yapmak blackmail v.
We must warn against attempts by the big powers to blackmail the United Nations.
Büyük güçlerin Birleşmiş Milletlere şantaj yapma girişimlerine karşı uyarıda bulunmalıyız.

More Sentences
kazı yapmak excavate v.
The team excavates carefully for the archaeologists.
Ekip, arkeologlar için dikkatli bir şekilde kazı yapıyor.

More Sentences
çiş yapmak pee v.
The kid is peeing.
Çocuk çiş yapıyor.

More Sentences
mastürbasyon yapmak masturbate v.
Sami can't masturbate without watching porn.
Sami porno izlemeden mastürbasyon yapamaz.

More Sentences
tanıtımını yapmak promote v.
The company is promoting a new car on TV.
Şirket, televizyonda yeni bir araba tanıtımı yapıyor.

More Sentences
hata yapmak err v.
The old poet would sometimes err in his verses.
Yaşlı şair bazen dizelerinde hata yapardı.

More Sentences
çekim yapmak (kamera) shoot v.
I've been shooting since seven this morning.
Bu sabah yediden beri çekim yapıyorum.

More Sentences
panik yapmak panic v.
Nor is it any reason to start panicking.
Panik yapmaya başlamak için de bir neden yok.

More Sentences
ayak işleri yapmak run an errand v.
Tom is running an errand for his mother.
Tom annesi için bir ayak işi yapıyor.

More Sentences
ayrım yapmak discriminate v.
Now it's illegal to discriminate.
Şimdi ayrım yapmak yasa dışıdır.

More Sentences
blöf yapmak bluff v.
I'm pretty sure Tom is bluffing.
Tom'un blöf yaptığına eminim.

More Sentences
fren yapmak brake v.
I often brake before I change down.
Sık sık vites değiştirmeden önce fren yaparım.

More Sentences
işbirliği yapmak collaborate v.
These Member States, which are collaborating, were let off the hook totally.
İşbirliği yapan bu Üye Devletler paçayı tamamen kurtarmışlardır.

More Sentences
gösteri yapmak demonstrate v.
The supporters who were against the government's policies demonstrated outside the government offices.
Hükümetin politikalarına karşı çıkan destekçiler devlet binalarının dışında gösteri yaptı.

More Sentences
işbirliği yapmak cooperate v.
In parallel to that discussion, the supervisors must cooperate more actively than at present.
Bu tartışmaya paralel olarak denetçiler şu anda olduğundan daha aktif bir şekilde işbirliği yapmalıdır.

More Sentences
yaramazlık yapmak misbehave v.
Mom said if I misbehave, she'll take away the computer for a week.
Annem yaramazlık yaparsam bilgisayarı bir haftalığına alacağını söyledi.

More Sentences
ızgara yapmak grill v.
Mary hasn't grilled the meat yet.
Mary henüz eti ızgara yapmadı.

More Sentences
yatırım yapmak invest v.
We must invest as much as possible in a definitive peace process in the Middle East.
Orta Doğu'da kesin bir barış sürecine mümkün olduğunca çok yatırım yapmalıyız.

More Sentences
alıntı yapmak quote v.
He quoted from the letter he received from the governor.
Validen aldığı mektuptan alıntı yaptı.

More Sentences
rol yapmak perform v.
Tom isn't sure he's ready to perform on stage.
Tom sahnede rol yapmaya hazır olduğundan emin değil.

More Sentences
pratik yapmak practise v.
I want to practise my English.
İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.

More Sentences
kaynak yapmak weld v.
Tom welded the two pipes together.
Tom iki boruyu birbirine kaynak yaptı.

More Sentences
gözlem yapmak observe v.
The boy was embarrassed, and confessed that he observed nothing.
Çocuk utandı ve hiçbir gözlem yapmadığını itiraf etti.

More Sentences
yeniden yapmak redo v.
Ugh, because of you, now I have to redo everything!
Senin yüzünden her şeyi yeniden yapmak zorundayım!

More Sentences
reform yapmak reform v.
Prison conditions have not improved, although Turkey is embarking on a substantial reform of its prison system.
Türkiye cezaevi sisteminde önemli bir reform yapmaya hazırlanmakta olsa da, cezaevi koşulları düzelmemiştir.

More Sentences
misilleme yapmak retaliate v.
He wants to retaliate.
Misilleme yapmak istiyor.

More Sentences
hırsızlık yapmak steal v.
Nobody ever caught Tom stealing.
Şimdiye kadar kimse Tom'u hırsızlık yaparken yakalamadı.

More Sentences
baskı yapmak force v.
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force.
Amerika Birleşik Devletleri şimdiye kadar kendisini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskı yapmaya devam ediyor.

More Sentences
alıştırma yapmak practice v.
I need to practice parallel parking.
Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek.

More Sentences
baskı yapmak press v.
I would advise great composure when faced with candidates pressing for deadlines.
Teslim tarihleri için baskı yapan adaylarla karşı karşıya kaldığınızda büyük bir soğukkanlılık tavsiye ederim.

More Sentences
alıştırma yapmak practise v.
I need to practise parallel parking.
Paralel park etme konusunda alıştırma yapmam gerek.

More Sentences
iş yapmak work v.
They can't work.
Onlar iş yapamazlar.

More Sentences
reklamını yapmak advertise v.
Online or internet marketing is indeed a modern means of advertising your product or services.
Çevrimiçi veya internet pazarlamacılığı gerçekten ürün veya hizmetlerinizin reklamını yapmanın modern bir yoludur.

More Sentences
bağış yapmak donate v.
We can't make people donate to charity.
İnsanları hayır kurumlarına bağış yapmaya zorlayamayız.

More Sentences
General
elinden geleni yapmak do one's best v.
One should do one's best.
Bir insan elinden geleni yapmalı.

More Sentences
baskı yapmak oppress v.
The government of that country oppresses its people.
O ülkenin hükümeti insanlarına baskı yapmaktadır.

More Sentences
doğum yapmak give birth v.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
Eğer gerçekten aile değerlerine sahip bir ulus olsaydık, pek çok kadının doğum yapmak için ücretli bir gün bile izin alamamasına göz yummazdık.

More Sentences
işlem yapmak transact v.
It can also offer greater competitiveness and, consequently, better prices to transacting parties.
Bu aynı zamanda daha fazla rekabet gücü ve dolayısıyla işlem yapan taraflara daha iyi fiyatlar sunabilir.

More Sentences
aynı şeyi yapmak follow suit v.
The Council and the Member States are still to follow suit.
Konsey ve Üye Devletlerin de aynı şeyi yapması gerekmektedir.

More Sentences
düşük yapmak have a miscarriage v.
My friend had a miscarriage and I don't know how to comfort her.
Arkadaşım düşük yaptı ve onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum.

More Sentences
kazı yapmak dig v.
One man was seen digging with his bare hands.
Bir adam çıplak elleri ile kazı yaparken görüldü.

More Sentences
yeniden yapmak redo v.
It took about a month to redo everything.
Her şeyi yeniden yapmak yaklaşık bir ay sürdü.

More Sentences
düello yapmak duel v.
Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation.
İki iri boğa fili, hangisinin yeni nesil babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı.

More Sentences
şekerleme yapmak have a nap v.
Tell her that I am having a nap.
Ona şekerleme yaptığımı söyleyin.

More Sentences
propaganda yapmak agitate v.
The leaders of the Union agitated for higher wages.
Sendika liderleri daha yüksek maaş için propaganda yaptılar.

More Sentences
seks yapmak have sex v.
My boyfriend and I had sex on the first date.
Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.

More Sentences
hesap yapmak calculate v.
She calculates faster than any other student.
Diğer tüm öğrencilerden daha hızlı hesap yapıyor.

More Sentences
perma yapmak perm v.
The stylist will perm your hair to make it curly.
Stilist, saçınızı kıvırcık yapmak için perma yapacak.

More Sentences
ondüle yapmak curl v.
My hair curls easily.
Saçım kolayca ondüle yapılır.

More Sentences
araştırma yapmak do research v.
He is doing research in sociology.
Sosyoloji alanında araştırma yapıyor.

More Sentences
ev sahipliği yapmak do the honours v.
In fact, the Dutch Government could easily have done the honours.
Aslında Hollanda Hükûmeti kolayca ev sahipliği yapabilirdi.

More Sentences
kaydını yapmak record v.
He made a complete financial record on his computer, basing his calculations on countless receipts and bank records.
O, sayısız makbuz ve banka kayıtlarıyla ilgili yaptığı hesaplamalara dayandırarak, bilgisayarında tam bir mali kayıt yaptı.

More Sentences
bir konuşma yapmak make a speech v.
There she made a speech attacking capitalism in very clear terms.
Orada çok net ifadelerle kapitalizme saldıran bir konuşma yaptı.

More Sentences
konuşma yapmak speak v.
Two hundred Members walked out when he was due to speak.
Konuşma yapacağı sırada iki yüz üye salonu terk etti.

More Sentences
hasar yapmak damage v.
How much damage was done?
Ne kadar hasar yapıldı?

More Sentences
hata yapmak goof v.
You goofed, didn't you?
Hata yaptın, değil mi?

More Sentences
grev yapmak go on strike v.
Are the bus drivers going on strike?
Otobüs sürücüleri grev yapıyor mu?

More Sentences
fazla mesai yapmak work overtime v.
Why do I have to work overtime?
Neden fazla mesai yapmak zorundayım?

More Sentences
işbirliği yapmak cooperate v.
If they do not cooperate, they will have to face other means being used to make them do so.
İşbirliği yapmazlarsa, işbirliği yapmalarını sağlamak için kullanılan başka araçlarla yüzleşmek zorunda kalacaklar.

More Sentences
iş başı yapmak start work v.
When can you start working?
Ne zaman iş başı yapabilirsiniz?

More Sentences
iğne yapmak give an injection v.
The nurse gave an injection to the patient.
Hemşire hastaya iğne yaptı.

More Sentences
vücut egzersizi yapmak work out v.
Tom works out regularly.
Tom düzenli vücut egzersizi yapar.

More Sentences
söyleşi yapmak interview v.
After he had given a lecture, he had an interview with some students.
Dersini verdikten sonra bazı öğrencilerle söyleşi yaptı.

More Sentences
yanlış yapmak make a mistake v.
We must've made a mistake.
Bir yanlışlık yapmış olmalıyız.

More Sentences
tatil yapmak have a holiday v.
She talked her husband into having a holiday in France.
O, Fransa'da bir tatil yapmak için kocasını ikna etti.

More Sentences
çevirmenlik yapmak interpret v.
Tom interpreted for Mary.
Tom Mary için çevirmenlik yaptı.

More Sentences
tezahürat yapmak cheer v.
The prince and princess made their way through the cheering crowd.
Prens ve prenses tezahürat yapan kalabalığın içinden geçtiler.

More Sentences
görevini yapmak act v.
With regard to human resources management in the EU the Members of the Commission act as both prosecutors and judges.
AB'de insan kaynakları yönetimi ile ilgili olarak Komisyon Üyeleri hem savcı hem de yargıç olarak görev yapmaktadır.

More Sentences
reverans yapmak curtsey v.
Mary should curtsey.
Mary reverans yapmalı.

More Sentences
çıkıntı yapmak protrude v.
The islet protrudes above the water.
Adacık su üstünde çıkıntı yapıyor.

More Sentences
değişiklik yapmak make change v.
We should not step in and make changes every year.
Her yıl devreye girip değişiklikler yapmamalıyız.

More Sentences
barış yapmak bury the hatchet v.
To make a long story short, we buried the hatchet.
Uzun lafın kısası barış yaptık.

More Sentences
ticaretini yapmak (yasalara aykırı bir şekilde bir şeyin) traffic in v.
Those who traffic in human beings must therefore be punished as severely as those who deal in drugs.
Bu nedenle insan ticareti yapanlar, uyuşturucu ticareti yapanlar kadar ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır.

More Sentences
ayak işleri yapmak run errands v.
Tom often runs errands for Mary.
Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.

More Sentences
görev yapmak serve v.
My father served as a soldier in the civil war.
Babam iç savaşta asker olarak görev yaptı.

More Sentences
tembellik yapmak goof off v.
Stop goofing off and get back to work!
Tembellik yapmayı bırak ve işe geri dön!

More Sentences
için baskı yapmak press for v.
It rightly presses for mediation and political consultation.
Haklı olarak arabuluculuk ve siyasi istişare için baskı yapmaktadır.

More Sentences
ticareti yapmak deal in v.
He's an ivory dealer dealing in black market animals.
O, karaborsa hayvan ticareti yapan bir fildişi tüccarı.

More Sentences
misilleme yapmak retaliate v.
He might retaliate.
Misilleme yapabilir.

More Sentences
numara yapmak fake v.
I don't think she's faking.
Numara yaptığını sanmıyorum.

More Sentences
yatırım yapmak invest in v.
Emissions have been effectively reduced by investing in modern technology.
Emisyonlar modern teknolojiye yatırım yapılarak etkin bir şekilde azaltılmıştır.

More Sentences
hakkında soruşturma yapmak investigate v.
The police had been investigating Jim for a while.
Polis bir süredir Jim'i soruşturuyordu.

More Sentences
felsefe yapmak philosophize v.
To philosophize is to learn how to die.
Felsefe yapmak, nasıl ölüneceğini öğrenmektir.

More Sentences
görüşme yapmak have a talk v.
Yesterday we had a talk with the American Minister for Transport.
Dün Amerikan Ulaştırma Bakanı ile bir görüşme yaptık.

More Sentences
baskı yapmak pressurize v.
They tried to pressurize him into accepting the job offer.
Adama, iş teklifini kabul etmesi için ona baskı yapmaya çalıştılar.

More Sentences
ihracat yapmak export v.
We would in principle be unable to export, and anyway this news in the press would ruin the industry.
Prensipte ihracat yapamazdık ve zaten basında çıkan bu haberler sektörü mahvederdi.

More Sentences
su kayağı yapmak water ski v.
Have you ever tried water skiing?
Hiç su kayağı yapmayı denedin mi?

More Sentences
servis yapmak serve v.
We're waiting to be served.
Servis yapılmasını bekliyoruz.

More Sentences
perhiz yapmak diet v.
I'll start dieting tomorrow.
Yarın perhiz yapmaya başlayacağım.

More Sentences
sözleşme yapmak contract v.
The owner refused to conclude a contract with the salvager.
Mal sahibi kurtarıcı ile bir sözleşme yapmayı reddetti.

More Sentences
kaynak yapmak jump the queue v.
Tom jumped the queue.
Tom araya kaynak yaptı.

More Sentences
banyo yapmak take a bath v.
She's so modest that she blindfolds herself when taking a bath.
O kadar alçakgönüllü ki banyo yaparken gözlerini bağlıyor.

More Sentences
Common Usage
anafor yapmak eddy v.
kopyasını yapmak replicate v.
çiş yapmak wee v.
hemşirelik yapmak nurse v.
sabotaj yapmak sabotage v.
bakıcılık yapmak nurse v.
yürüyüş yapmak (topluca) march v.
çıkıntı yapmak stick out v.
kaçak yapmak ooze v.
çağrışım yapmak evoke v.
modele göre yapmak pattern v.
öncülük yapmak lead v.
öncülüğünü yapmak lead v.
suikast yapmak assassinate v.
hafriyat yapmak excavate v.
düşük yapmak miscarry v.
görüşme yapmak meet v.
taslağını yapmak sketch v.
devir yapmak revolve v.
çocuk yapmak make a baby v.
sınav yapmak quiz v.
büyü yapmak cast a spell over v.
araştırma yapmak research v.
değişimli olarak yapmak alternate v.
sıra ile yapmak alternate v.
oylama yapmak ballot v.
iki misli yapmak double v.
reklamını yapmak advertize v.
izin istemeden yapmak take the liberty v.
beceriksizce yapmak fumble v.
aynısını yapmak replicate v.
ağırlık yapmak weight v.
General
belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın servant n.
görgü tanıklığı yapmak eyewitness n.
mürebbiyelik yapmak governess n.
bira yapmak için ezilmiş arpa ile su karışımı mash n.
bilgi toplamak ve dedektiflik yapmak için işe alınabilecek kişi sherlock n.
ön hazırlık yapmak için kullanılan defter sketchpad n.
sayfa kenarlarına başparmak büyüklüğünde girintiler açarak indeks yapmak thumb-index n.
eskiden kırsal kesimde genellikle ahırda tiyatro gösterileri yapmak için çıkılan turne barnstormer n.
askerlik yapmak istemeyen kimse conchy n.
bir şeyi yapmak için elverişli zaman bölümü window n.
bir işi yapmak için gösterilen gayret a can–do attitude n.
bir işi yapmak için gereken heves a can–do attitude n.
tuvaletin olmadığı durumlarda dışkı yapmak amacıyla kullanılan kova slop-pail n.
her şeyi önceden yapmak isteyen kimse precrastinator n.
küçük tamiratlar yapmak için masanın üzerine monte edilebilen ufak örs table anvil n.
kamp yapmak için gerekli beceriler campcraft n.
hintlilerin çapata (bir tür ekmek) yapmak için kullandıkları tava tava n.
kesinti yapmak reduct [dialect] n.
bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası nacker n.
bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası nacre n.
bazı yumuşakça kabuklarının dekoratif objeler yapmak için kullanılan incili iç tabakası mother-of-pearl n.
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm eau de toilette n.
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm toilet water n.
çeşitli dış mekan işlerini yapmak üzere ücret ödenen kimse yardman [us] n.
(at üzerinde) mızrak/kılıç dövüşü yapmak joust n.
çıkıntı yapmak lap n.
taşma yapmak lap n.
cadının büyü yapmak veya bozmak için attığı düğüm witchknot n.
eskiden cildi açık renk yapmak için kullanılan bir kozmetik ürünü whitewash n.
manikür yapmak için gerekli bir dizi edevat manicure set n.
birini köle yapmak için alıkoyan kimse manstealer n.
yorgan yapmak için bir araya gelme quilting n.
yorgan yapmak için bir araya gelme quilting bee n.
silmelerde boncuk motifi yapmak için kullanılan marangoz tezgahı beading plane n.
eterle anestezi yapmak etherise v.
içki içip şamata yapmak carouse v.
elinden geleni yapmak do one's utmost v.
hile yapmak cog v.
çaktırmadan yapmak steal v.
pütürlü yapmak (kumaş ) tooth v.
ayak yapmak put on an act v.
caz yapmak jazz v.
yatırım yapmak place v.
kolayca yapmak carry off v.
hasır gibi yapmak mat v.
ince ayar yapmak adjust finely v.
dizgi yapmak typeset v.
kontrat yapmak make a contract v.
ders yapmak have a class v.
üst üste yapmak superimpose v.
kontratak yapmak counterattack v.
kamuoyu yoklaması yapmak poll v.
bir şey yapmak be about something v.
rolü yapmak masquerade as v.
paket yapmak bundle v.
kusursuz yapmak perfect v.
(araziyi) parselleyip üzerine ev yapmak/yaptırmak subdivide v.
karşı saldırı yapmak counterattack v.
hoşuna gideni yapmak please oneself v.
çağrı yapmak summon v.
açmaz yapmak invite criticism v.
bir işi kendiliğinden yapmak take something on oneself v.
enayi muamelesi yapmak treat somebody like a fool v.
duş yapmak douche v.
lokantada müşterilere yemek servisi yapmak wait on customers v.
fazla masraf yapmak overspend v.
kompliman yapmak flatter v.
giriş yapmak enter into v.
çalışma yapmak exercise v.
parmak uçlarında veya topuk üzerinde dönüş yapmak pirouette v.
baskın yapmak swoop down v.
aklına eseni yapmak act on impulse v.
model yapmak model v.
brifing yapmak brief v.
masaj yapmak rub down v.
bir yere baskın yapmak surprise v.
toplu katliam yapmak massacre v.
yağcılık yapmak oil v.
hile yapmak gerrymander v.
kötülük yapmak harm v.
bir şeyi gizlice yapmak do something in secret v.
dedikodu yapmak wag one's tongue v.
anket yapmak için soru sormak survey v.
ter yapmak sweat v.
uyuşturucu işi yapmak deal v.
çıkarlarına göre değişiklik yapmak rig v.
aşı yapmak bud v.
reklamını yapmak parade v.
kabartma yapmak boss v.
kazıklarla set yapmak stockade v.
korsanlık yapmak pirate v.
özellikli yapmak hallmark v.
akıntı yapmak flow v.
hasta numarası yapmak pretend to be sick v.
mankenlik yapmak model v.
ufak tefek işler yapmak job v.
yeniden yapmak reiterate v.
çukur yapmak dent v.
noktalarla yapmak stipple v.
eleme yapmak screen v.
demet yapmak tie in sheaves v.
bir işi düşe kalka yapmak muddle through v.
kesinti yapmak slash v.
ağız kavgası yapmak fight verbally v.
çocuk yapmak father v.
engelli koşu yapmak hurdle v.
müfredat yapmak set the schedule v.
ızgara yapmak broil v.
elverişli yapmak reclaim v.
aptallık yapmak boob v.
belgede tahrifat yapmak falsify v.
seçimlerde hile yapmak gerrymander v.
demagoji yapmak engage in demagoguery v.
heykelini yapmak sculpt v.
kıvır kıvır yapmak curl v.
eğimli yapmak bevel v.
tanıtım yapmak advertise v.
aklına eseni yapmak act without thinking v.
iğne yapmak inject v.
müzakere yapmak confer v.
yargısız infaz yapmak terminate with extreme prejudice v.
baskı yapmak (birisine) tyrannize over v.
delikli yapmak perforate v.
eksiksiz yapmak do completely v.
çift dikiş yapmak repeat a year v.
kabaca plan yapmak draft v.
ödeme yapmak defray v.
yanlış yapmak slip up v.
beste yapmak compose v.
çıkıntı yapmak stand out v.
birtakım manevralar yapmak (bir amaca ulaşmak için) maneuver v.
büyü yapmak put a spell on v.
kahve yapmak brew v.
yayın yapmak broadcast v.
polka dansı yapmak polka v.
alem yapmak rollick v.
taslak yapmak sketch v.
büyü yapmak cast a spell on v.
kur yapmak rush v.
ayak yapmak sham v.
zam yapmak balloon v.
bebek muamelesi yapmak baby v.
çıkış yapmak boom v.
değişiklik yapmak emend v.
takas yapmak barter v.
kompliman yapmak compliment v.
döküm yapmak cast v.
korsanlık yapmak buccaneer v.
antrenörlük yapmak coach v.
(çömlek tekeri kullanmadan) el ile yapmak handbuild v.
daha iyisini yapmak go one better v.
yanlış yapmak trip v.
deli numarası yapmak feign madness v.
kur yapmak pitch v.
dans figürü yapmak tread v.
dolgu yapmak stop a tooth v.
gösteriş yapmak display v.
ihtisas yapmak specialize in v.
otel işletmeciliği yapmak be engaged in hotel management business v.
yolunu yapmak lead up to v.
fazla stok yapmak overstock v.
dövme yapmak tattoo v.
taammüden yapmak premeditate v.
folk dansı yapmak perform a folk dance v.
gerçekten yapmak carry out v.
nispet yapmak say something out of spite v.
atlı mızrak dövüşü yapmak joust v.
alıştırma yapmak practise v.
çatal yapmak bifurcate v.
filigran yapmak watermark v.
hile yapmak play a trick v.
nokta yapmak spot v.
hakemlik yapmak (iki taraf arasında) arbitrate v.
hazırlıksız yapmak extemporize v.
ödeme yapmak render payment v.
pazarlık yapmak higgle v.
taslağını yapmak sketch v.
haritasını yapmak chart v.
planını yapmak mark out v.
el/kol/baş hareketi yapmak gesture v.
zahmet edip bir şey yapmak take the trouble to do something v.
ara buluculuk yapmak compose v.
çiş yapmak piss v.
şamata yapmak make whoopee v.
masaj yapmak knead v.
sunuculuk yapmak anchor v.
ödemeli telefon görüşmesi yapmak call collect v.
kamp yapmak pitch a camp v.
dublörlüğünü yapmak double for v.
kaza yapmak have a crash v.
sunuculuk yapmak host v.
yenisini yapmak reproduce v.
puantöre kaydettirerek işbaşı yapmak clock in v.
vurgunculuk yapmak profiteer v.
sağlama yapmak crosscheck v.
işbirliği yapmak gang v.
ekonomi yapmak economise v.
epilasyon yapmak remove the hair from one's legs v.
hata yapmak lapse v.
yasa yapmak legislate for something v.
levha yapmak plate v.
indirim yapmak give a discount v.
mastürbasyon yapmak play with oneself v.
yasa yapmak legislate against something v.
şantaj yapmak racketeer v.
alem yapmak go on a spree v.
alışveriş yapmak have dealings v.
hamle yapmak lunge v.
ayarlama yapmak make an arrangement v.
kenar yapmak edge v.
cümbüş yapmak revel v.
oynama yapmak falsify v.
swing dansı yapmak jitterbug v.
yardım yapmak relieve v.
değişiklik yapmak alter v.
sızıntı yapmak seep v.
askerlik yapmak bear arms v.
manevra yapmak manoeuver v.
ilaçlama yapmak apply insecticide to v.
tekrar yapmak do again v.
seçim propagandası yapmak take the stump v.
ev sahipliği yapmak do the honors v.
gizli hazırlık yapmak brew v.
hasar yapmak cause damage v.
zamansız yapmak mistime v.
kaçakçılığı yapmak run v.
yamuk yapmak take somebody for a ride v.
radyo parazit yapmak jam v.
taslağını yapmak draft v.
mülakat yapmak have an interview with somebody v.
alem yapmak junket v.
düşük yapmak miscarry v.
kraliçe yapmak queen v.
para yardımı yapmak support v.
komiklik yapmak gag v.
aracılık yapmak arbitrate v.
birinin haberi olmadan bir şey yapmak do something unbeknown to someone v.
derece yapmak rank (first/second etc) in v.
prensip olarak yapmak act on principle v.
değişiklik yapmak change v.
ezbere yapmak act by rote v.
üzerine düşeni yapmak do one's full share of work v.
kıymık yapmak sliver v.
empati yapmak empathize with v.
hile yapmak practice a deceit v.
vuracak gibi yapmak feint v.
profilini yapmak profile v.
çiş yapmak pass water v.
baş işareti yapmak beckon v.
düzenli olarak yapmak regularize v.
pazar araştırması yapmak conduct a market research v.
kur yapmak pay one's addresses to v.
kariyer yapmak build a career v.
pansuman yapmak dress v.
haksızlık yapmak wrongdo v.
yuvarlak yapmak (sayıyı) round off v.
fazla mesai yapmak do overtime v.
tereyağı yapmak churn v.
havalandırma yapmak vent v.
yükleme yapmak ship v.
kaçamak yapmak elude v.
sekiler yapmak (bir yamaçta) terrace v.
rötuş yapmak finish v.
makyaj yapmak put on make up v.
şamata yapmak skylark v.
telefon görüşmesi yapmak make a telephone conversation v.
ödemeli telefon görüşmesi yapmak reverse charge v.
taslağını yapmak trace the shape of v.
nakliye yapmak transport v.
işleme yapmak (bir şeyin üzerine) work v.
fazla mesai yapmak be on overtime v.
içinde yapmak (baraj vb nehrin) throw v.
rol yapmak playact v.
kur yapmak make love to v.
hata yapmak stumble v.
elinden geleni yapmak give it one's best shot v.
hakkında soruşturma yapmak inquire into v.
çelenk yapmak wreathe v.
pike yapmak nosedive v.
baskı yapmak use force v.
parasal işlerini yapmak bank v.
üye yapmak enroll v.
büyü yapmak hoodoo v.
baskı yapmak put leverage on somebody v.
daha dayanıklı yapmak toughen v.
tutukluk yapmak seize up v.
(avukat stajyeri vb gibi) zor/angarya dolu bir iş yapmak devil v.
misilleme yapmak take reprisals v.
şaka yapmak fun v.
mızrak dövüşü yapmak joust v.
muamele yapmak execute transactions v.
anma töreni yapmak memorialize v.
yalandan yapmak pretend v.
kaba tüylü yapmak shag v.
giriş yapmak prelude v.
baskın yapmak bob up v.
giriş yapmak make one's entrance v.
sarmal yapmak spiral v.
yarım yamalak yapmak fudge v.
bir şeyi memnuniyetle yapmak be pleased to do something v.
sözcük oyunu yapmak pun v.
hokkabazlık yapmak conjure v.
barış yapmak ensheathe the sword v.
hız yapmak syntonize v.
trol avcılığı yapmak trawl v.
oylama yapmak ballot v.
dedikodu yapmak tattle v.
yuvasını yapmak teach somebody a lesson v.
indirim yapmak allow v.
kızak yapmak slide v.
alem yapmak go on the booze v.
gezinti yapmak go for a walk v.
servis yapmak wait on table v.
cilve yapmak behave coquettishly v.
cimrilik yapmak penny pinch v.
ek veya oynak yeri yapmak joint v.
pli yapmak plait v.
av köpeği ferma yapmak point v.
akupunktur yapmak acupuncture v.
kapris yapmak behave capriciously v.
fena yapmak injure v.
ihtisas yapmak specialize v.
seyyar satıcılık yapmak hawk v.
sol yapmak steer to the left v.
üvey evlat muamelesi yapmak treat unfairly v.
komik mimikler yapmak mug v.
bir şeyi sırayla yapmak take turns v.
işportacılık yapmak huckster v.
hasta numarası yapmak malinger v.
taklidini yapmak parody v.
düzeltme yapmak make correction v.
vaftiz babalığı yapmak (çocuğa) sponsor v.
pireyi deve yapmak make a mountain out of a molehill v.
indirim yapmak knock off v.
baskı yapmak constrict v.
sponsorluğunu yapmak sponsor v.
maç yapmak hold a match v.
uyur gibi yapmak play possum v.
kısıntı yapmak cut down v.
servis yapmak dish v.
düşmandan daha iyi manevra yapmak outgeneral v.
hırıltı yapmak rattle v.
büyü yapmak hex v.
baharat katarak bir yemeği daha lezzetli yapmak spice a food up v.
eleştiri yapmak animadvert v.
gibi yapmak make a show of v.
koşarak egzersiz yapmak run off v.
vatani hizmetini yapmak do one's national service v.
detonasyon yapmak (motor) ping v.
kumarda hile yapmak rook v.
rol taksimi yapmak cast v.
konservesini yapmak can v.
numarası yapmak affect v.
is yapmak soot v.
değişimli olarak yapmak alternate v.
işbaşı yapmak go back to work v.
baskı yapmak constrain v.
misilleme yapmak make reprisals on v.
yapmak (plan) set something on foot v.
patavatsızlık yapmak put foot in mouth v.