yarar - Turkish English Dictionary

yarar

Meanings of "yarar" in English Turkish Dictionary : 40 result(s)

Turkish English
Common Usage
yarar advantage n.
The obligation of re-use is often to the advantage of local producers of beer or mineral water.
Yeniden kullanım zorunluluğu genellikle yerel bira veya maden suyu üreticilerinin yararınadır.

More Sentences
yarar profit n.
There’s no profit in letting his comments upset you.
Onun yorumlarının seni üzmesine izin vermenin bir yararı yok.

More Sentences
yarar benefit n.
Promoting mutual cooperation can only benefit the universities.
Karşılıklı işbirliğini teşvik etmek sadece üniversitelerin yararına olabilir.

More Sentences
General
yarar good n.
All that does no more good to the environment than it does to the transport system.
Tüm bunlar çevreye ulaşım sisteminden daha fazla yarar sağlamaz.

More Sentences
yarar profit n.
I hope the interview would be of profit.
Umarım mülakat yararlı olur.

More Sentences
yarar point n.
What's the point of not eating?
Yememenin yararı nedir?

More Sentences
yarar use n.
There is little evidence to justify it, and your abuse of the press is of no use and makes no difference.
Bunu haklı çıkaracak çok az kanıt var ve basını suiistimal etmeniz hiçbir işe yaramıyor ve hiçbir fark yaratmıyor.

More Sentences
yarar convenience n.
The public convenience should be respected.
Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

More Sentences
yarar advantage n.
He saw no advantage in waiting any longer.
Daha fazla beklemenin bir yararı olmadığını gördü.

More Sentences
yarar benefit n.
They are for the benefit of the people of Eritrea and Eritrea needs those human rights now.
Eritre halkının yararınadır ve Eritre'nin bu insan haklarına şimdi ihtiyacı var.

More Sentences
yarar interest n.
On the contrary, it is in all our interests to respond positively, with initiatives and solidarity.
Aksine girişimler ve dayanışma ile olumlu yanıt vermek hepimizin yararınadır.

More Sentences
yarar useful adj.
He's not useful to us anymore.
Artık işimize yaramıyor.

More Sentences
Trade/Economic
yarar benefit n.
Promoting mutual cooperation can only benefit the universities.
Karşılıklı iş birliğini teşvik etmek sadece üniversitelerin yararına olabilir.

More Sentences
Politics
yarar benefit n.
It does, however, benefit from having a confident partner with its own vision.
Bununla birlikte, kendi vizyonuna sahip, kendine güvenen bir ortağa sahip olmak Avrupa'nın yararınadır.

More Sentences
General
yarar account n.
yarar avail n.
yarar service n.
yarar gain n.
yarar virtue n.
yarar stead n.
yarar grist to the mill n.
yarar usefulness n.
yarar efficacy n.
yarar expediency n.
yarar utility n.
yarar angle n.
yarar sake n.
yarar favor n.
yarar favour n.
yarar serviceable adj.
Trade/Economic
yarar utility n.
yarar usefulness n.
yarar boor n.
Technical
yarar utility n.
Biochemistry
yarar availment n.
Latin
yarar beneficium n.
Archaic
yarar behoof n.
yarar emolument n.
yarar boot n.
yarar commodity n.

Meanings of "yarar" with other terms in English Turkish Dictionary : 212 result(s)

Turkish English
General
yarar sağlamak benefit v.
You will derive great benefits from learning English.
İngilizce öğrenmekten büyük yararlar sağlayacaksın.

More Sentences
işe yarar useful adj.
This dictionary is as useful as yours.
Bu sözlük seninki kadar işe yarar.

More Sentences
işe yarar şey utility n.
yarar yitimi disadvantage n.
her işe yarar oda utility room n.
yegane fayda/yarar sole benefit n.
işe yarar/temel amaç practical purpose n.
işe yarar olmama unavailableness n.
işe yarar her şey whole works n.
bilgisayar veya internet oyunlarında yenilen düşmanlardan elde edilen işe yarar parçalar loot n.
yarar sağlatma pragmatization n.
yarar sağlatma pragmatisation n.
işe yarar kimse subservient n.
işe yarar bilgi takeaway n.
yarar sağlamak utilize v.
yarar sağlamak pay dividends v.
yarar görmek benefit v.
yarar sağlamak gain advantage from v.
yarar sağlamak provide benefit v.
işe yarar hale getirmek operationalise v.
işe yarar hale getirmek operationalize v.
yarar getirmek bring benefit v.
yarar sağlamak pay v.
yarar sağlamak avail oneself of v.
işe yarar hale getirmek make something valuable v.
yarar sağlamak utilise v.
yarar sağlamak advantage v.
kendine yarar sağlamak serve one's self of v.
yarar sağlamak enmesh v.
yarar sağlamak ensnarl v.
işe yarar serviceable adj.
sağlığa yarar healthy adj.
işe yarar subservient adj.
işe yarar rough and ready adj.
yarar veya amaca erişmek için çareye başvurarak expediential adj.
-e yarar good for adj.
işe yarar banausic adj.
işe yarar available adj.
sıhhate yarar salubrious adj.
ikamete yarar residential adj.
işe yarar effective adj.
işe yarar convenient adj.
işe yarar singular [obsolete] adj.
yarar sağlamadan nonadvantageously adv.
Phrasals
yeniden kullanılır/işe yarar hale getirmek dust something off v.
yeniden kullanılır/işe yarar hale getirmek dust off something v.
avantaj/yarar sağlamak gain from (something) v.
bir şeyden fayda/yarar sağlamak gain from something v.
iki şeyi karşılıklı yarar sağlayacak şekilde bir araya getirmek/birleştirmek/bütünleştirmek marry up v.
işe yarar bir şey olmak/haline gelmek come to something v.
'-den avantaj/yarar sağlamak gain from v.
bir şeyden bir yarar sağlamak get something out of something v.
Phrases
bir ulusun refahı herkese yarar sağlar a rising tide lifts all boats n.
her şeyden faydalanabilir/yarar sağlayabilir all is fish that comes to his net expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it is worth expr.
Proverb
ummadık taş baş yarar a little stone may upset a large cart
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar all is grist that comes to the mill
hayatta edinilen her türlü tecrübe işe yarar all is grist that comes to the mill
Colloquial
büyük fayda/yarar fat city n.
işe yarar şey keeper n.
hayatta işe yarar bir şeyler yapmak get a life v.
kötü bir durumdan mümkün olduğunca çok yarar sağlamaya çalışmak make the best of it v.
(bir şey yapmak birine) yarar/fayda sağlamak behoove (one) to (do something) v.
(birinin bir şey yapmasında) yarar/fayda olmak behoove (one) to (do something) v.
başkalarına yarar sağlayabilecek bir özelliği/yeteneği olmak have something to offer v.
yarar sağlamak vaunce [obsolete] v.
pek bir fayda/yarar sağlamamak only do so much v.
yarar olmak be (just) as well v.
(bir şeyi yapmakta) yarar olmak be (just) as well (to do something) v.
yarar olmak be as well v.
en ufak katkı bile işe yarar every little helps expr.
en ufak katkı bile işe yarar every little bit helps expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it's worth expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little helps expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little bit helps expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edges expr.
o işe yarar that does it expr.
işine yarar mı bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
işe yarar bir fikir! that’s an idea! expr.
işe yarar pek bir şey not anything to choose from expr.
umarım işe yarar this ought to be good expr.
umarım işe yarar this should be good expr.
(bir şey) neye yarar? what price (something)? expr.
Idioms
eldeki işe yarar şeyler box of tricks n.
eldeki işe yarar box of tricks n.
eldeki işe yarar şeyler a box of tricks n.
eldeki işe yarar a box of tricks n.
eldeki işe yarar şeyler a bag of tricks n.
eldeki işe yarar a bag of tricks n.
sonuçları beklendiği kadar yarar getirmeyebilecek riskli plan/girişim a bridge too far n.
birine yarar ötekine zarar one man's meat is another man's poison n.
becerikli/işe yarar tarla işçisi top hand n.
becerikli/işe yarar çiftlik çalışanı top hand n.
becerikli/işe yarar yardımcı top hand n.
uzun aramalar sonucu tekrar ortaya çıkarılan işe yarar bir şey paydirt n.
iki taraflı yarar sağlamak butter (one's) bread on both sides v.
iki taraflı yarar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides v.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have (one's) bread buttered on both sides v.
iki taraflı yarar sağlamak have your bread buttered on both sides v.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamak have your bread buttered on both sides v.
birbirine zıt iki şeyden çıkar/yarar sağlamaya çalışmak want (one's) bread buttered on both sides v.
bir şeyden fazlasıyla yarar sağlamak get a lot of mileage out of something v.
işe yarar olmak not come amiss v.
işe yarar olmak not go amiss v.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak be like rearranging the deckchairs on the titanic v.
zarardan yarar sağlamak make the best of a bad situation v.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak move (the) deckchairs on the titanic [uk] v.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak shift (the) deckchairs on the titanic v.
(birine) yarar sağlamamak do (one) no service v.
birine yarar sağlamak do somebody a service v.
birine yarar sağlamamak do somebody no service v.
işe yarar biri olmak have a lot on the ball v.
bir iş pozisyonu için işe yarar bir beceri sunmak come to the position with (something) v.
işe yarar biri/bir şey olmak amount to much v.
işe yarar biri/bir şey olmak amount to much v.
çok işe yarar olmak be worth its weight in gold v.
çok işe yarar olmak be worth one's weight in gold v.
çok işe yarar olmak be worth your weight in gold v.
yapmak birine yarar/fayda sağlamak behoove one to do v.
birinin yapmasında yarar/fayda olmak behoove one to do v.
zarardan yarar sağlamak make the best of a bad bargain v.
işe yarar (bir şey) sunmak bring (something) to the table v.
işe yarar (bir şey) ortaya koymak bring (something) to the table v.
işe yarar biri/bir şey olmak come to much v.
bir iş/görev için işe yarar bir beceri sunmak come to the task with (something) v.
birine yarar sağlamak do somebody a service v.
-den fazlasıyla yarar sağlamak get a lot of mileage out of v.
işe yarar bir sonuca ulaşmamak lead nowhere v.
(bir şeyden) en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of (something) v.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of something v.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of things v.
elindekinden en iyi şekilde faydalanmaya/yarar sağlamaya bakmak make the best of a bad job v.
kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek bir işle uğraşmak rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v.
(birinden/bir şeyden) fayda/yarar/çıkar sağlamak take advantage of (someone or something) v.
vasat ama işe yarar rough and ready adj.
hiç işe yarar bir şey yok no good to gundy [obsolete] [australia] adj.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edge adj.
çok işe yarar worth your weight in gold adj.
ummadık taş baş yarar a little stone can upset a large cart expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough and ready expr.
(bir şeyden) işe yarar bir sonuç çıkacak will come of (something) expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it just might work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might actually work [cliché] expr.
öyle çılgın bir fikir ki belki de işe yarar so crazy (that) it might just work [cliché] expr.
her zaman işe yarar never fails expr.
kesin işe yarar never fails expr.
Speaking
bu işine yarar mı? do you have any use for it? expr.
bu işine yarar mı? do you have any use for this? expr.
bu her zaman işe yarar this one always works expr.
bu ne işe yarar ki? what good is that going to do? expr.
bu işine yarar mı? does it work for you? expr.
işe yarar mı? does it work? expr.
işe yarar it serves the purpose expr.
işe yarar bir şey buldun mu? did you find anything useful? expr.
işime yarar it works for me expr.
ne işe yarar? what does it do? expr.
ne kadar az olursa olsun işe yarar every little helps expr.
neye yarar? what's the good of it? expr.
sence bu bende işe yarar mı? do you think it would work on me? expr.
sence bu bende işe yarar mı? do you think it will work on me? expr.
Trade/Economic
azalan marjinal yarar diminishing marginal utility n.
azalan yarar diminishing utility n.
değerin yarar kuramı utility theory of value n.
gelecekteki ekonomik yarar future economic benefit n.
hizmetten edinilen yarar service utility n.
işe yarar serviceable n.
kullanıcılara sağlanan yarar benefit to users n.
maliyet-yarar çözümlemesi cost-benefit analysis n.
marjinal yarar marginal utility n.
maliyet-yarar değişim değeri value at stake n.
ortak yarar için çalışma affectio societatis n.
potansiyel yarar potential benefit n.
sağlanan yarar maliyeti yöntemi accrued-benefit cost method n.
sosyal marjinal yarar social marginal benefit n.
sosyal yarar social benefits n.
toplam yarar total utility n.
temel yarar basic benefit n.
vergide yarar teorisi benefit theory n.
varlıktan ekonomik yarar sağlama gücü control n.
varlıktan ekonomik yarar sağlama gücü control of an asset n.
yarar esası teorisi benefit theory n.
yarar ilkesi (vergide) benefit principle n.
yarar kayıp oranı benefit-loss rate n.
Law
getirilen sınırlama ile kamuya sağlanan yarar arasında denge bulunması balance of convenience n.
hukuki yarar legal interest n.
üstün yarar best interest n.
makul yarar reasonable benefit n.
Politics
genel yarar hizmetleri general-interest services n.
genel ekonomik yarar hizmetleri services of general economic interest n.
karşılıklı yarar mutual advantage n.
toplumsal yarar social utility n.
Industry
malzemeyi işe yarar durumda tutmak veya işe yarar duruma getirmek için sarf edilen çaba maintenance (materiel) n.
Technical
işe yarar ısı available heat n.
yıllık yarar annual benefit n.
işe yarar büyütme useful magnification v.
kullanarak yarar sağlamak utilise v.
kullanarak yarar sağlamak utilize v.
işe yarar workable adj.
Computer
yarar kazanımı advantage n.
Informatics
yarar yitimi disadvantage n.
Automotive
işe yarar handler n.
Medical
yüksek yarar-risk oranı high benefit-risk ratio n.
Statistics
ortak yarar collective efficacy n.
Agriculture
hasattan sonra araziden toplanan işe yarar artıklar gleanings n.
Education
işe yarar öğretiye ait chrestomathic adj.
işe yarar öğretiye yönelik chrestomathic adj.
Environment
risk-yarar analizi risk-benefit analysis n.
Military
yiyecek maddesi sağlığa yarar durumu subsistence wholesomeness n.
Hunting
tabanca türü silahları bele veya askıya asmaya yarar metal halka lanyard ring n.
Archaic
yarar sağlamak improve v.
Slang
işe yarar bilgi change n.
umarım işe/işinize yarar hth (hope this/that helps) expr.