|
Category |
Turkish |
English |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
yeterli |
sufficient adj.
|
|
They can only press charges if the police find sufficient evidence.
Yalnızca polisin yeterli kanıt bulması halinde suç duyurusu yapabileceklerdir.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
yeterli |
adequate adj.
|
|
His performance was barely adequate to meet our demands.
Performansı bizim taleplerimizi karşılamaya zar zor yetiyordu.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
yeterli |
enough adj.
|
|
Those who abide by it have enough room for their political initiatives and investments to manoeuvre.
Buna uyanlar, siyasi girişimleri ve yatırımları için yeterli manevra alanına sahip olurlar.
More Sentences
|
General |
|
4 |
General |
yeterli |
decent adj.
|
|
Decent standards of primary health care must be ensured for the whole of the population.
Nüfusun tamamı için yeterli temel sağlık hizmeti standartları temin edilmelidir.
More Sentences
|
5 |
General |
yeterli |
qualified adj.
|
|
Do you think I'm qualified for that job?
Sence bu iş için yeterli miyim?
More Sentences
|
6 |
General |
yeterli |
equal adj.
|
|
He is equal to the job.
İş için yeterli.
More Sentences
|
7 |
General |
yeterli |
up to par adj.
|
|
I am not feeling quite up to par.
Pek yeterli olduğumu hissetmiyorum.
More Sentences
|
8 |
General |
yeterli |
ample adj.
|
|
I do not want to say anything about that now, as there will be ample opportunity this afternoon.
Öğleden sonra bu konuda yeterli fırsat olacağı için şimdi bu konuda bir şey söylemek istemiyorum.
More Sentences
|
9 |
General |
yeterli |
satisfying adj.
|
|
Are you satisfied with my explanation?
Açıklamam senin için yeterli oldu mu?
More Sentences
|
10 |
General |
yeterli |
proficient adj.
|
|
She is proficient in French.
O, Fransızcada yeterlidir.
More Sentences
|
11 |
General |
yeterli |
adequate adj.
|
|
His performance was barely adequate to meet our demands.
Performansı bizim taleplerimizi karşılamaya zar zor yetiyordu.
More Sentences
|
12 |
General |
yeterli |
enough adj.
|
|
Those who abide by it have enough room for their political initiatives and investments to manoeuvre.
Buna uyanlar, siyasi girişimleri ve yatırımları için yeterli manevra alanına sahip olurlar.
More Sentences
|
13 |
General |
yeterli |
sufficient adj.
|
|
They can only press charges if the police find sufficient evidence.
Yalnızca polisin yeterli kanıt bulması halinde suç duyurusu yapabileceklerdir.
More Sentences
|
14 |
General |
yeterli |
satisfactory adj.
|
|
He is, on the whole, a satisfactory student.
Genel olarak yeterli düzeyde bir öğrencidir.
More Sentences
|
15 |
General |
yeterli |
equal adj.
|
|
He is equal to the job.
İş için yeterli.
More Sentences
|
16 |
General |
yeterli |
decent adj.
|
|
Decent standards of primary health care must be ensured for the whole of the population.
Nüfusun tamamı için yeterli temel sağlık hizmeti standartları temin edilmelidir.
More Sentences
|
17 |
General |
yeterli |
sufficiently adv.
|
|
I recognise that the text has been improved in the parliamentary debate, but not sufficiently so.
Parlamentodaki tartışmalar sırasında metnin geliştirildiğini kabul ediyorum ancak bu yeterli değil.
More Sentences
|
18 |
General |
yeterli |
adequately adv.
|
|
After all, what can sensible programmes achieve if they are not adequately funded?
Sonuçta, yeterli finansman sağlanmadığı takdirde mantıklı programlar neyi başarabilir ki?
More Sentences
|
Idioms |
|
19 |
Idioms |
yeterli |
that will do expr.
|
|
That will do.
Yeterli.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
20 |
Trade/Economic |
yeterli |
adequate adj.
|
|
His performance was barely adequate to meet our demands.
Performansı bizim taleplerimizi karşılamaya zar zor yetiyordu.
More Sentences
|
|
Law |
|
21 |
Law |
yeterli |
relevant [scottish] adj.
|
|
Just having a good and relevant directive will not be enough.
Sadece iyi ve ilgili bir yönergeye sahip olmak yeterli olmayacaktır.
More Sentences
|
22 |
Law |
yeterli |
qualified adj.
|
|
Do you think I'm qualified for that job?
Sence bu iş için yeterli miyim?
More Sentences
|
Technical |
|
23 |
Technical |
yeterli |
sufficient adj.
|
|
They can only press charges if the police find sufficient evidence.
Yalnızca polisin yeterli kanıt bulması halinde suç duyurusu yapabileceklerdir.
More Sentences
|
24 |
Technical |
yeterli |
satisfactory adj.
|
|
He is, on the whole, a satisfactory student.
Genel olarak yeterli düzeyde bir öğrencidir.
More Sentences
|
25 |
Technical |
yeterli |
enough adj.
|
|
Those who abide by it have enough room for their political initiatives and investments to manoeuvre.
Buna uyanlar, siyasi girişimleri ve yatırımları için yeterli manevra alanına sahip olurlar.
More Sentences
|
Computer |
|
26 |
Computer |
yeterli |
adequate adj.
|
|
His performance was barely adequate to meet our demands.
Performansı bizim taleplerimizi karşılamaya zar zor yetiyordu.
More Sentences
|
General |
|
27 |
General |
yeterli |
spitting n.
|
|
28 |
General |
yeterli |
working n.
|
|
29 |
General |
yeterli |
efficacious adj.
|
|
30 |
General |
yeterli |
roundabout adj.
|
|
31 |
General |
yeterli |
efficient adj.
|
|
32 |
General |
yeterli |
due adj.
|
|
33 |
General |
yeterli |
par adj.
|
|
34 |
General |
yeterli |
pat adj.
|
|
35 |
General |
yeterli |
effectual adj.
|
|
36 |
General |
yeterli |
snug adj.
|
|
37 |
General |
yeterli |
suited adj.
|
|
38 |
General |
yeterli |
enow adj.
|
|
39 |
General |
yeterli |
fit adj.
|
|
40 |
General |
yeterli |
commensurate adj.
|
|
|
41 |
General |
yeterli |
bonny adj.
|
|
42 |
General |
yeterli |
qualifiable adj.
|
|
43 |
General |
yeterli |
adequative adj.
|
|
44 |
General |
yeterli |
anough [obsolete] adj.
|
|
45 |
General |
yeterli |
anow adj.
|
|
46 |
General |
yeterli |
enuf [dialect] adj.
|
|
47 |
General |
yeterli |
mighty adj.
|
|
48 |
General |
yeterli |
ynough adj.
|
|
49 |
General |
yeterli |
clean adj.
|
|
50 |
General |
yeterli |
ok adj.
|
|
51 |
General |
yeterli |
comfortable adj.
|
|
52 |
General |
yeterli |
digne adj.
|
|
53 |
General |
yeterli |
clever [dialect] adj.
|
|
54 |
General |
yeterli |
cleverly [dialect] adj.
|
|
55 |
General |
yeterli |
satisfactive adj.
|
|
56 |
General |
yeterli |
suffisant adj.
|
|
57 |
General |
yeterli |
fairly adv.
|
|
58 |
General |
yeterli |
middling adv.
|
|
59 |
General |
yeterli |
up to prep.
|
|
Phrases |
|
60 |
Phrases |
yeterli |
enough to be going on with [uk] expr.
|
|
61 |
Phrases |
yeterli |
enough/something to be going on with [uk] expr.
|
|
Colloquial |
|
62 |
Colloquial |
yeterli |
tidy adj.
|
|
63 |
Colloquial |
yeterli |
jake adj.
|
|
64 |
Colloquial |
yeterli |
middlin expr.
|
|
Idioms |
|
65 |
Idioms |
yeterli |
(all) well and good adj.
|
|
66 |
Idioms |
yeterli |
that will do it expr.
|
|
67 |
Idioms |
yeterli |
that should do it expr.
|
|
68 |
Idioms |
yeterli |
that should do expr.
|
|
69 |
Idioms |
yeterli |
enough to go on with expr.
|
|
70 |
Idioms |
yeterli |
up to the knocker expr.
|
|
71 |
Idioms |
yeterli |
at home expr.
|
|
Trade/Economic |
|
72 |
Trade/Economic |
yeterli |
adequative adj.
|
|
Politics |
|
73 |
Politics |
yeterli |
adequative adj.
|
|
Technical |
|
74 |
Technical |
yeterli |
competent adj.
|
|
Archaic |
|
75 |
Archaic |
yeterli |
enow adj.
|
|
76 |
Archaic |
yeterli |
enow adv.
|
|
Slang |
|
77 |
Slang |
yeterli |
oaks exclam.
|
|
78 |
Slang |
yeterli |
oak exclam.
|
|
Modern Slang |
|
79 |
Modern Slang |
yeterli |
adequate tittage adj.
|
|
|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
yeterli çoğunluk |
quorum n.
|
|
We have been asked to check that we have a quorum.
Yeterli çoğunluğa sahip olup olmadığımızı kontrol etmemiz istendi.
More Sentences
|
|
2 |
General |
yeterli miktar |
enough n.
|
|
The assertion that there is not enough non-GM food available is not correct.
Yeterli miktarda GDO'suz gıda bulunmadığı iddiası doğru değildir.
More Sentences
|
3 |
General |
yeterli miktar |
sufficient amount n.
|
|
It also requires a sufficient amount of human and physical capital, including infrastructure.
Ayrıca, altyapı da dahil olmak üzere yeterli miktarda beşeri ve fiziki sermaye gerektirir.
More Sentences
|
4 |
General |
yeterli miktarda para |
enough money n.
|
|
The Member States are simply not prepared to release enough money.
Üye Devletler yeterli miktarda parayı kullanıma açmaya hazır değiller.
More Sentences
|
5 |
General |
yeterli para |
enough money n.
|
|
Unfortunately, there was never enough money available to really be able to help.
Ne yazık ki, gerçekten yardım edebilmek için yeterli para hiçbir zaman mevcut olmadı.
More Sentences
|
6 |
General |
yeterli düzey |
sufficient level n.
|
|
We are still looking for sufficient levels of commitment to respond to the challenges of the future.
Geleceğin zorluklarına cevap verebilmek için hala yeterli düzeyde kararlılık arıyoruz.
More Sentences
|
7 |
General |
yeterli yiyecek |
enough food n.
|
|
I don't think we have enough food.
Yeterli yiyeceğimiz olduğunu sanmıyorum.
More Sentences
|
8 |
General |
yeterli zaman |
enough time n.
|
|
We therefore do have enough time.
Bu nedenle yeterli zamanımız var.
More Sentences
|
9 |
General |
yeterli olmak |
suffice v.
|
|
Suffice to say that we naturally need to budget more effectively.
Doğal olarak daha etkin bir bütçe yapmamız gerektiğini söylemem yeterli olacaktır.
More Sentences
|
10 |
General |
yeterli olmak |
be sufficient v.
|
|
That would be sufficient.
Bu yeterli olur.
More Sentences
|
11 |
General |
yeterli olmak |
qualify v.
|
|
They said I wasn't qualified for the job.
İş için yeterli olmadığımı söylediler.
More Sentences
|
12 |
General |
yeterli kılmak |
qualify v.
|
|
His skill qualifies him for the job.
Onun yeteneği iş için onu yeterli kılıyor.
More Sentences
|
13 |
General |
yeterli olmak |
do v.
|
|
But it will not do for you to tell us that you observe Parliament's intentions with great interest.
Ama bize Parlamentonun niyetlerini büyük bir ilgiyle izlediğinizi söylemeniz yeterli olmayacaktır.
More Sentences
|
14 |
General |
yeterli değil |
inadequate adj.
|
|
The funds appropriated are not sufficient and the staffing is certainly inadequate.
Ayrılan fonlar yeterli değildir ve personel sayısı da kesinlikle yetersizdir.
More Sentences
|
15 |
General |
yeterli değil |
insufficient adj.
|
|
It is insufficient to reduce the weekly driving time, which is currently set at 56 hours, to 45 hours.
Halihazırda 56 saat olarak belirlenen haftalık sürüş süresinin 45 saate indirilmesi yeterli değildir.
More Sentences
|
16 |
General |
yeterli sayıda |
sufficient number of adj.
|
|
Israel now has to adopt a sufficient number of measures to strengthen trust.
İsrail şimdi güveni güçlendirmek için yeterli sayıda tedbir almak zorundadır.
More Sentences
|
17 |
General |
ingilizcede yeterli |
proficient in english adj.
|
|
If he is proficient in English, I'll employ him.
Eğer o İngilizcede yeterli ise onu işe alacağım.
More Sentences
|
18 |
General |
yeterli sayıda |
enough adj.
|
|
We need more police officers, as we have nowhere near enough.
Daha fazla polis memuruna ihtiyacımız var, zira yeterli sayıda polisimiz yok.
More Sentences
|
19 |
General |
zar zor yeterli |
barely enough adj.
|
|
Tom had barely enough to eat.
Tom'un yiyeceği zar zor yetiyordu.
More Sentences
|
20 |
General |
yeterli şekilde |
adequately adv.
|
|
Your visitors from Greece will be adequately covered.
Yunanistan'dan gelen ziyaretçileriniz yeterli şekilde karşılanacaktır.
More Sentences
|
Trade/Economic |
|
21 |
Trade/Economic |
kendi kendine yeterli |
self-sufficient adj.
|
|
Currently the accession states are more than 80% self-sufficient in plant proteins.
Şu anda katılım ülkeleri bitki proteinlerinde %80'den fazla kendi kendine yeterli durumdadır.
More Sentences
|
Medical |
|
22 |
Medical |
yeterli bakım |
adequate care n.
|
|
Can Europe's rural environment count on adequate care and financial means?
Avrupa'nın kırsal çevresi yeterli bakım ve mali imkanlara güvenebilir mi?
More Sentences
|
23 |
Medical |
yeterli olmayan |
insufficient adj.
|
|
We have made it quite clear that an animal testing ban within the European Union alone is insufficient.
Avrupa Birliği içerisinde hayvan deneylerinin yasaklanmasının tek başına yeterli olmadığını açıkça ifade ettik.
More Sentences
|
Psychology |
|
24 |
Psychology |
yeterli sebep |
sufficient reason n.
|
|
There are therefore sufficient reasons for drawing up this own-initiative report.
Bu nedenle, kendi inisiyatifimizle bu raporu hazırlamak için yeterli sebep bulunmaktadır.
More Sentences
|
General |
|
25 |
General |
yeterli çoğunluk |
working majority n.
|
|
26 |
General |
yeterli olma |
sufficiency n.
|
|
27 |
General |
yeterli kalite |
sufficient n.
|
|
28 |
General |
yeterli olmayan tedbirler |
half measures n.
|
|
29 |
General |
yeterli bir miktar |
sufficiency n.
|
|
30 |
General |
yeterli miktar |
sufficiency n.
|
|
31 |
General |
yeterli bilgiye sahip olma |
literateness n.
|
|
32 |
General |
yeterli olma güdüsü |
competence motivation n.
|
|
33 |
General |
yeterli oranda kullanılmamış |
underuse n.
|
|
34 |
General |
yeterli zaman |
plenty of time n.
|
|
35 |
General |
yeterli kanıt |
satisfactory evidence n.
|
|
36 |
General |
-den yeterli sayıda |
enough of n.
|
|
37 |
General |
yeterli istatistik |
sufficient statistic n.
|
|
38 |
General |
yeterli aydınlatma |
sufficient lighting n.
|
|
39 |
General |
yeterli güvenlik önlemleri |
sufficient safety means n.
|
|
40 |
General |
yeterli şey |
sufficiency n.
|
|
41 |
General |
yeterli oranda düşünme |
adequate consideration n.
|
|
42 |
General |
yeterli derecede düşünme |
adequate consideration n.
|
|
43 |
General |
yeterli şart |
sufficient condition n.
|
|
44 |
General |
yeterli koşul |
sufficient condition n.
|
|
45 |
General |
yeterli miktarda para |
sufficient amount of money n.
|
|
46 |
General |
yeterli seviye |
sufficient level n.
|
|
47 |
General |
yeterli miktar |
adequate amount n.
|
|
48 |
General |
yeterli açıklama |
adequate explanation n.
|
|
49 |
General |
yeterli maaş |
decent salary n.
|
|
50 |
General |
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse |
ad hoc interpreter n.
|
|
51 |
General |
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse |
lay interpreter n.
|
|
52 |
General |
iki dilde de yeterli olup gönüllü tercumanlık yapan alaylı kimse |
chance interpreter n.
|
|
53 |
General |
yeterli bilgi |
adequate information n.
|
|
54 |
General |
yeterli görünüş çizimi |
adequate image drawing n.
|
|
55 |
General |
bir şeyi yeterli seviyede yaptığını içsel olarak bilme/hissetme |
yedasentience n.
|
|
56 |
General |
yeterli hale getirme |
adequation n.
|
|
57 |
General |
yeterli derecede tanıtılmama |
underexposure n.
|
|
58 |
General |
yeterli çalışanı olmama |
undermanning n.
|
|
59 |
General |
belirsiz ancak yeterli miktar |
bait n.
|
|
60 |
General |
yeterli olmama |
unproficiency n.
|
|
61 |
General |
bir fıçıyı doldurmaya yeterli miktar |
vatful n.
|
|
62 |
General |
yeterli olduğu düşünülen düzenleme |
whiz n.
|
|
63 |
General |
yeterli olduğu düşünülen düzenleme |
whizz n.
|
|
64 |
General |
yeterli veya uygun miktar |
measure n.
|
|
65 |
General |
yeterli veya uygun derece |
measure n.
|
|
66 |
General |
bir tabak veya öğün için yeterli sayıda veya miktarda (belirli bir yiyecek) |
mess n.
|
|
67 |
General |
nefes almak için yeterli süre |
breathing while n.
|
|
68 |
General |
aklen yeterli kimse |
compos-mentis n.
|
|
69 |
General |
geçinmek için yeterli imkanı olma |
independence n.
|
|
70 |
General |
bir plan için gerekli kaynakların yeterli olup olmadığını belirleyen faaliyet planı değerlendirme kriteri |
feasibility test n.
|
|
71 |
General |
iskoçya reformist kilisesinde bağışlardan yeterli pay almayı sağlayan bir plan |
plat [obsolete] n.
|
|
72 |
General |
iskoçya reformist kilisesinde bağışlardan yeterli pay almayı sağlayan plandan sorumlu komisyon |
plat [obsolete] n.
|
|
73 |
General |
yeterli kanıt |
satisfaction [obsolete] n.
|
|
74 |
General |
yeterli yardımı sağlayamayan şey |
straw n.
|
|
75 |
General |
yeterli hale getirmek |
qualify v.
|
|
76 |
General |
yeterli olmak |
pass muster v.
|
|
77 |
General |
birine yeterli miktarda bir şey olmamak |
go short of v.
|
|
78 |
General |
yeterli olmamak |
fall short of v.
|
|
79 |
General |
yeterli gelmek |
stretch v.
|
|
80 |
General |
yeterli olmamak |
fall short v.
|
|
81 |
General |
yeterli gelmemek |
run short v.
|
|
82 |
General |
yanında yeterli miktarda olmamak |
be caught short of v.
|
|
83 |
General |
birine yeterli miktarda bir şey olmamak |
go short v.
|
|
84 |
General |
yeterli hale getirmek |
habilitate v.
|
|
85 |
General |
için yeterli nitelikte olmak |
measure up v.
|
|
86 |
General |
yeterli bulmak |
find enough v.
|
|
87 |
General |
yeterli bulmak |
find adequate v.
|
|
88 |
General |
yeterli görmek |
find it sufficient v.
|
|
89 |
General |
yeterli görmek |
find adequate v.
|
|
90 |
General |
yeterli bulmak |
find it sufficient v.
|
|
91 |
General |
yeterli görmek |
find enough v.
|
|
92 |
General |
yeterli miktarda bulunmak |
be available in sufficient amount v.
|
|
93 |
General |
yeterli miktarda bulunmak |
have sufficient amount available v.
|
|
94 |
General |
yeterli miktarda bulunmak |
have sufficient amount v.
|
|
95 |
General |
yeterli miktarda bulunmak |
have enough amount v.
|
|
96 |
General |
yeterli kanıt olmaksızın görüş /fikir oluşturmak |
form opinions without sufficient evidence v.
|
|
97 |
General |
yeterli beslememek |
undernourish v.
|
|
98 |
General |
-e yeterli olmak |
measure up v.
|
|
99 |
General |
yeterli beslenmemek |
undernourish v.
|
|
100 |
General |
yeterli zaman ayıramamak |
not to spare enough time v.
|
|
101 |
General |
yeterli zamanı ayırmamak |
not to have enough time for v.
|
|
102 |
General |
yeterli zaman ayıramamak |
not to have enough time for v.
|
|
103 |
General |
yeterli zamanı ayırmamak |
not to spare enough time v.
|
|
104 |
General |
yeterli zamana sahip olmamak |
not have enough time v.
|
|
105 |
General |
yeterli beslememek |
malnourish v.
|
|
106 |
General |
yeterli gelmek |
be sufficient v.
|
|
107 |
General |
yeterli gelmek |
suffice v.
|
|
108 |
General |
yeterli bilgiye sahip olmak |
have enough knowledge v.
|
|
109 |
General |
birisini bir iş için yeterli bulmak |
think someone is qualified v.
|
|
110 |
General |
çocukken yeterli sevgiyi almamak/görmemek |
not get enough love as a child v.
|
|
111 |
General |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
find enough courage (to do something) v.
|
|
112 |
General |
etkili/yeterli hale gelmek |
become efficient v.
|
|
113 |
General |
....i yeterli olmamak |
be poor at something v.
|
|
114 |
General |
yeterli gelmek |
answer v.
|
|
115 |
General |
içeriği yeterli olamamak |
be poor at something v.
|
|
116 |
General |
yeterli olmak |
answer v.
|
|
117 |
General |
meydana çıkarmak için yeterli olmak |
make v.
|
|
118 |
General |
yeterli başarıyı gösterememek |
underachieve v.
|
|
119 |
General |
ihtiyacını yeterli derecede karşılamamak |
underfurnish v.
|
|
120 |
General |
yeterli gelmemek |
beggar v.
|
|
121 |
General |
yeterli tatmini oluşturmak |
hold v.
|
|
122 |
General |
yeterli tatmin sağlamak |
hold v.
|
|
123 |
General |
yeterli olmak |
gain v.
|
|
124 |
General |
taşınacak yük için yeterli sayıda vagonu bir araya getirmek |
bunch v.
|
|
125 |
General |
yeterli olmak |
go round v.
|
|
126 |
General |
yeterli gelmek |
satisfy v.
|
|
127 |
General |
yeterli derecede çalıştırılmayan |
underemployed adj.
|
|
128 |
General |
yeterli derecede yapılmamış |
underdone adj.
|
|
129 |
General |
yeterli olan |
jake adj.
|
|
130 |
General |
yeterli oranda kullanılmamış |
underutilised adj.
|
|
131 |
General |
yeterli oranda kullanılmamış |
underutilized adj.
|
|
132 |
General |
bir görev için yeterli nitelikleri olmayan |
uneligible adj.
|
|
133 |
General |
yeterli kadar |
sufficient number of adj.
|
|
134 |
General |
yeterli çoğunluk mevcut olan |
quorate adj.
|
|
135 |
General |
-de yeterli |
proficient in adj.
|
|
136 |
General |
yeterli personeli olmayan |
short-staffed adj.
|
|
137 |
General |
-e yeterli |
sufficient for adj.
|
|
138 |
General |
yeterli oranda finanse edilmiş |
well-funded adj.
|
|
139 |
General |
yeterli oranda tedarik edilmiş |
well-supplied adj.
|
|
140 |
General |
yeterli miktarda temin edilen |
well-supplied adj.
|
|
141 |
General |
yeterli personeli olmayan |
understaffed adj.
|
|
142 |
General |
yeterli seviyede olmayan |
unequal adj.
|
|
143 |
General |
yeterli bilgi sahibi olmayan |
ill-informed adj.
|
|
144 |
General |
yeterli miktarda tedarik edilmemiş |
undersupplied adj.
|
|
145 |
General |
işten atılmaya yeterli |
sackable adj.
|
|
146 |
General |
genellikle yeterli |
common enough adj.
|
|
147 |
General |
umumiyetle yeterli |
common enough adj.
|
|
148 |
General |
ön yeterli |
prequalified adj.
|
|
149 |
General |
yeterli boş yeri olan |
uncrowded adj.
|
|
150 |
General |
yeterli boş yere olanak sağlayan |
uncrowded adj.
|
|
151 |
General |
yeterli olmayan |
undiluted adj.
|
|
152 |
General |
yeterli derecede olan |
enough adj.
|
|
153 |
General |
bir kazanı doldurmaya yeterli |
vesselful adj.
|
|
154 |
General |
yeterli veya tarafsız dayanağa sahip |
fair adj.
|
|
155 |
General |
yeterli bir şekilde çalışan |
ok adj.
|
|
156 |
General |
yeterli bir şekilde çalışır halde |
okay adj.
|
|
157 |
General |
yeterli ancak kayda değer olmayan |
okay adj.
|
|
158 |
General |
sınıflandırmak için yeterli dayanağı bulunan (takson) |
good adj.
|
|
159 |
General |
ancak yeterli |
barely enough adj.
|
|
160 |
General |
dozunda ve yeterli olan |
cloyless adj.
|
|
161 |
General |
yeterli geliri olan |
comfortable adj.
|
|
162 |
General |
yeterli alan bulunmayan |
incommodious adj.
|
|
163 |
General |
yeterli çoğunluğu sağlamayan |
inquorate [uk] adj.
|
|
164 |
General |
gücü yeterli |
capable adj.
|
|
165 |
General |
yeterli miktarda |
sufficiently adv.
|
|
166 |
General |
yeterli olarak |
efficiently adv.
|
|
167 |
General |
yeterli olarak |
adequately adv.
|
|
168 |
General |
yeterli bir biçimde |
satisfyingly adv.
|
|
169 |
General |
yeterli bir şekilde |
capably adv.
|
|
170 |
General |
yeterli olarak |
efficaciously adv.
|
|
171 |
General |
yeterli kalitede |
in adequate quality adv.
|
|
172 |
General |
yeterli şekilde |
sufficiently adv.
|
|
173 |
General |
yeterli kadar |
sufficiently adv.
|
|
174 |
General |
yeterli derecede |
adequately adv.
|
|
175 |
General |
yeterli düzeyde |
adequately adv.
|
|
176 |
General |
yeterli düzeyde |
sufficiently adv.
|
|
177 |
General |
yeterli bir şekilde |
o.k. adv.
|
|
178 |
General |
yeterli bir şekilde |
ok adv.
|
|
179 |
General |
yeterli bir şekilde |
okay adv.
|
|
180 |
General |
yeterli bir şekilde |
oke adv.
|
|
181 |
General |
yeterli bir şekilde |
okey-doke adv.
|
|
182 |
General |
yeterli şekilde |
good adv.
|
|
Phrasals |
|
183 |
Phrasals |
bir kimseyi bir şey için yeterli hale getirmek |
qualify someone for something v.
|
|
184 |
Phrasals |
yeterli olmak |
go round (uk) v.
|
|
185 |
Phrasals |
yeterli olmak |
go around (us) v.
|
|
186 |
Phrasals |
yeterli notlar almak |
pass in v.
|
|
187 |
Phrasals |
yeterli not vermek |
pass in v.
|
|
188 |
Phrasals |
için yeterli hale gelmek |
qualify for v.
|
|
189 |
Phrasals |
için yeterli hale getirmek |
qualify for v.
|
|
190 |
Phrasals |
bir şey için yeterli olmak |
qualify for something v.
|
|
191 |
Phrasals |
için yeterli olmak |
qualify for v.
|
|
192 |
Phrasals |
için yeterli hale getirmek |
qualify for v.
|
|
193 |
Phrasals |
yeterli miktarda bölmek |
allow for v.
|
|
194 |
Phrasals |
yeterli miktarda paylaştırmak |
allow for v.
|
|
195 |
Phrasals |
yeterli miktarda bölmek |
allow for v.
|
|
196 |
Phrasals |
yeterli miktarda paylaştırmak |
allow for v.
|
|
197 |
Phrasals |
yeterli olduğunu kanıtlamak |
work out v.
|
|
198 |
Phrasals |
belirli bir süre için yeterli olmak |
bridge over v.
|
|
199 |
Phrasals |
yeterli gelmemek |
give out v.
|
|
200 |
Phrasals |
yeterli olmak |
run to v.
|
|
201 |
Phrasals |
yeterli para bulundurmak |
run to v.
|
|
202 |
Phrasals |
(bir süre boyunca) yeterli olmak |
last (up) until (something) v.
|
|
203 |
Phrasals |
(bir şey) için yeterli olmak |
suffice for (something) v.
|
|
204 |
Phrasals |
(biri) için yeterli olmak |
suffice for (someone) v.
|
|
Phrases |
|
205 |
Phrases |
yeterli değil |
not enough expr.
|
|
206 |
Phrases |
teşekkür etmek yeterli değil |
thank you doesn't begin to say enough expr.
|
|
Proverb |
|
207 |
Proverb |
senin/benim için iyi/geçerli/yeterli olan benim/senin için de iyidir/geçerlidir/yeterlidir |
what's sauce for the goose is sauce for the gander
|
|
208 |
Proverb |
senin/benim için iyi/geçerli/yeterli olan benim/senin için de iyidir/geçerlidir/yeterlidir |
what's good for the goose is good for the gander
|
|
Colloquial |
|
209 |
Colloquial |
yeterli bir sebep |
a sufficient reason n.
|
|
210 |
Colloquial |
yeterli bir neden |
a sufficient reason n.
|
|
211 |
Colloquial |
(bir şeyin) yeterli olması |
(one's) fill (of something) n.
|
|
212 |
Colloquial |
yeterli delil olmadan birini hapse atmak |
railroad v.
|
|
213 |
Colloquial |
yeterli delil olmadan birini mahkum etmek |
railroad v.
|
|
214 |
Colloquial |
yeterli kanıt olmak |
speak for itself v.
|
|
215 |
Colloquial |
(birinin) istemesi yeterli olmak |
be (one's) for the asking v.
|
|
216 |
Colloquial |
(birinin) istemesi yeterli olmak |
be there for the taking v.
|
|
217 |
Colloquial |
(biri) için yeterli olmak |
do for (someone) v.
|
|
218 |
Colloquial |
bir şeyden yeterli sayıda/miktarda olmak |
be well off for something v.
|
|
219 |
Colloquial |
(biri) için yeterli olmak |
be good enough for (one) v.
|
|
220 |
Colloquial |
yeterli olmamak |
be not up to much v.
|
|
221 |
Colloquial |
yeterli olmak |
cut it v.
|
|
222 |
Colloquial |
(biri/bir şey) için yeterli olmak |
do for (someone or something) v.
|
|
223 |
Colloquial |
yeterli olmak |
do nicely v.
|
|
224 |
Colloquial |
yeterli cesareti olmak |
get enough courage up v.
|
|
225 |
Colloquial |
kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough courage up v.
|
|
226 |
Colloquial |
yeterli cesareti olmak |
get enough nerve up v.
|
|
227 |
Colloquial |
kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough nerve up v.
|
|
228 |
Colloquial |
yeterli olmak |
go far v.
|
|
229 |
Colloquial |
(bir şey) yeterli miktarda kalmamak |
go short (of something) v.
|
|
230 |
Colloquial |
yeterli delil olmadan (birini) suçlu bulmak |
railroad (one) v.
|
|
231 |
Colloquial |
yeterli delil olmadan (birini) mahkum etmek |
railroad (one) v.
|
|
232 |
Colloquial |
bir şey yapma konusunda yeterli bilgi sahibi olmak |
know what (one) is doing v.
|
|
233 |
Colloquial |
için yeterli |
good enough for adj.
|
|
234 |
Colloquial |
(biri) için yeterli |
good enough for (one) adj.
|
|
235 |
Colloquial |
az bir miktar yeterli |
a little dab'll do ya [us] expr.
|
|
236 |
Colloquial |
yeterli olmaktan çok uzak |
nowhere near expr.
|
|
237 |
Colloquial |
yeterli olmaz |
(not) go far expr.
|
|
238 |
Colloquial |
azıcık yeterli |
just a dab'll do ya expr.
|
|
239 |
Colloquial |
bir damla yeterli |
just a dab'll do ya expr.
|
|
240 |
Colloquial |
bir çimdik yeterli |
just a dab'll do ya expr.
|
|
241 |
Colloquial |
azıcık yeterli |
a little dab'll do ya [us] expr.
|
|
242 |
Colloquial |
bir tutam yeterli |
a little dab'll do ya [us] expr.
|
|
243 |
Colloquial |
bir damla yeterli |
a little dab'll do ya [us] expr.
|
|
244 |
Colloquial |
bir çimdik yeterli |
a little dab'll do ya [us] expr.
|
|
245 |
Colloquial |
azıcık yeterli |
a little dab will do you [us] expr.
|
|
246 |
Colloquial |
bir tutam yeterli |
a little dab will do you [us] expr.
|
|
247 |
Colloquial |
bir damla yeterli |
a little dab will do you [us] expr.
|
|
248 |
Colloquial |
bir çimdik yeterli |
a little dab will do you [us] expr.
|
|
249 |
Colloquial |
yalnızca parmağının ucuyla alman yeterli |
just a dab'll do ya expr.
|
|
250 |
Colloquial |
bu yeterli olmalı |
that should do it expr.
|
|
251 |
Colloquial |
yeterli/bol vakit var |
not in a hurry expr.
|
|
252 |
Colloquial |
yeterli/bol vakit var |
not in any hurry expr.
|
|
253 |
Colloquial |
ödeme yeterli |
the price is right expr.
|
|
254 |
Colloquial |
biri/bir şey konusunda yeterli |
at home with someone or something expr.
|
|
255 |
Colloquial |
yeterli özellikler |
what it takes expr.
|
|
Idioms |
|
256 |
Idioms |
yeterli kazanma şansı |
sporting chance n.
|
|
257 |
Idioms |
yeterli miktarda (yiyecek) |
an elegant sufficiency n.
|
|
258 |
Idioms |
yeterli miktarda (yiyecek) |
a gracious plenty n.
|
|
259 |
Idioms |
yeterli/uygun olup olmadığını sorgulatmak |
throw (something) into question v.
|
|
260 |
Idioms |
birisini (yeniden) yeterli/etkin hale getirmek |
set one back on one's feet v.
|
|
261 |
Idioms |
bir yere kadar yeterli/yararlı olmak |
go a long way v.
|
|
262 |
Idioms |
birisine karşı yeterli kanıta/delile sahip olmak |
have a case against someone v.
|
|
263 |
Idioms |
birisini (yeniden) yeterli/etkin hale getirmek |
set one on one's feet again v.
|
|
264 |
Idioms |
incelenmedikçe yeterli gözükmek |
would pass in a crowd v.
|
|
265 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough guts up (to do something) v.
|
|
266 |
Idioms |
yeterli vakti olmamak |
be short on time v.
|
|
267 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get enough spunk up (to do something) v.
|
|
268 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the pluck up (to do something) v.
|
|
269 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get enough courage up (to do something) v.
|
|
270 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get enough pluck up (to do something) v.
|
|
271 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti olmamak |
not have the stomach for something v.
|
|
272 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough spunk up (to do something) v.
|
|
273 |
Idioms |
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak |
have on the ball v.
|
|
274 |
Idioms |
yeterli özellikleri içinde barındırmak |
have what it takes v.
|
|
275 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the spunk up (to do something) v.
|
|
276 |
Idioms |
yeterli özelliklere sahip olmak |
have what it takes v.
|
|
277 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get the courage up (to do something) v.
|
|
278 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get the nerve up (to do something) v.
|
|
279 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get the pluck up (to do something) v.
|
|
280 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti olmamak |
have no stomach for something v.
|
|
281 |
Idioms |
(bir konuda yeterli olduğunu) göstermek/ispat etmek/kanıtlamak |
earn your stripes v.
|
|
282 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get enough nerve up (to do something) v.
|
|
283 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough nerve up (to do something) v.
|
|
284 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the nerve up (to do something) v.
|
|
285 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get enough guts up (to do something) v.
|
|
286 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get the spunk up (to do something) v.
|
|
287 |
Idioms |
yeterli özeni/dikkati göstermemek |
play fast and loose with v.
|
|
288 |
Idioms |
(birşeyi yapmak için) yeterli cesareti olmak |
get the guts up (to do something) v.
|
|
289 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough courage up (to do something) v.
|
|
290 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the guts up (to do something) v.
|
|
291 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the courage up (to do something) v.
|
|
292 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough pluck up (to do something) v.
|
|
293 |
Idioms |
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak |
have something on the ball v.
|
|
294 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) yeterli cesareti toplamak |
pluck/screw/summon up (your/the) courage (to do something) v.
|
|
295 |
Idioms |
kendine yeterli cesareti bulmak |
pluck/screw/summon up (your/the) courage (to do something) v.
|
|
296 |
Idioms |
yeterli sayıda kopya satarak altın sertifikasını almak (plak/albüm) |
go gold v.
|
|
297 |
Idioms |
yeterli olmak |
meet the case v.
|
|
298 |
Idioms |
bir konuda güçlü/yeterli olmak |
be strong on something v.
|
|
299 |
Idioms |
birinin istemesi yeterli olmak |
be somebody's for the asking v.
|
|
300 |
Idioms |
(birinin) istemesi yeterli olmak |
be (one's) for the taking v.
|
|
301 |
Idioms |
birinin istemesi yeterli olmak |
be somebody's for the taking v.
|
|
302 |
Idioms |
birinin istemesi yeterli olmak |
be there for the taking v.
|
|
303 |
Idioms |
yeterli olmamak |
be not up to scratch v.
|
|
304 |
Idioms |
yeterli olmamak |
be not up to snuff v.
|
|
305 |
Idioms |
yeterli olmamak |
be not up to the mark v.
|
|
306 |
Idioms |
kısa fakat yeterli olmak |
be short and sweet v.
|
|
307 |
Idioms |
yeterli düzeyde olmak |
be up to par v.
|
|
308 |
Idioms |
yeterli düzeyde olmak |
be above par v.
|
|
309 |
Idioms |
(bir şeyden) yeterli miktarda kalmamak |
be short of something v.
|
|
310 |
Idioms |
(bir şeyden) yeterli miktarda kalmamak |
run short of something v.
|
|
311 |
Idioms |
(bir şeye) yeterli olmamak |
fall short of (something) v.
|
|
312 |
Idioms |
(yeterli bilgi/kanıt yokken) haklı kabul edilmek |
get the benefit of the doubt v.
|
|
313 |
Idioms |
(yeterli bilgi/kanıt yokken) suçsuz kabul edilmek |
get the benefit of the doubt v.
|
|
314 |
Idioms |
kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the courage up v.
|
|
315 |
Idioms |
yeterli cesareti olmak |
get the courage up v.
|
|
316 |
Idioms |
kendinde yeterli cesareti bulmak |
get enough nerve up v.
|
|
317 |
Idioms |
yeterli cesareti olmak |
get enough nerve up v.
|
|
318 |
Idioms |
yeterli cesareti olmak |
get the spunk up v.
|
|
319 |
Idioms |
kendinde yeterli cesareti bulmak |
get the spunk up v.
|
|
320 |
Idioms |
(birine/bir şeye karşı) yeterli kanıta/delile sahip olmak |
have a case (against someone or something) v.
|
|
321 |
Idioms |
birini yeterli delille/kanıtla yakalamak |
have someone bang to rights [uk] v.
|
|
322 |
Idioms |
birini yeterli delille/kanıtla yakalamak |
catch someone bang to rights [uk] v.
|
|
323 |
Idioms |
yeterli/belirli düzeyde akla/zekaya sahip olmak |
have something/a lot on the ball [us] v.
|
|
324 |
Idioms |
(birine/bir şeye) yeterli özeni/dikkati göstermemek |
play fast and loose (with someone or something) v.
|
|
325 |
Idioms |
birini yeterli/etkin hale getirmek |
set one on feet v.
|
|
326 |
Idioms |
yeterli zamanı vermek |
take the time v.
|
|
327 |
Idioms |
yeterli olmak |
come up to scratch v.
|
|
328 |
Idioms |
yeterli olmak |
be up to scratch v.
|
|
329 |
Idioms |
herkes için yeterli miktarda |
enough to go around adj.
|
|
330 |
Idioms |
herkes için yeterli miktarda |
enough to go round adj.
|
|
331 |
Idioms |
yeterli miktarda (yiyecek) |
gracious plenty adj.
|
|
332 |
Idioms |
(bir şey) yönünden zengin/yeterli |
short on (something) (and long on something else) adj.
|
|
333 |
Idioms |
bu kadar yeterli |
that will do it expr.
|
|
334 |
Idioms |
bu kadar yeterli |
that should do it expr.
|
|
335 |
Idioms |
bu kadar yeterli |
that should do expr.
|
|
336 |
Idioms |
bu kadar yeterli |
that will do expr.
|
|
337 |
Idioms |
yeterli bulacağından daha fazlası |
more than somebody bargained for expr.
|
|
338 |
Idioms |
yeterli bulacağından daha fazlası |
more than one bargained for expr.
|
|
339 |
Idioms |
yeterli imkanın varsa kazanmak kolay |
the longest pole knocks the persimmon [us] expr.
|
|
340 |
Idioms |
yeterli olmaktan çok uzak |
nowhere near expr.
|
|
341 |
Idioms |
yeterli olmaktan çok uzak |
not anywhere near expr.
|
|
342 |
Idioms |
yeterli ama kusursuz değil |
pert near, but not plumb expr.
|
|
343 |
Idioms |
son derece yeterli |
up to speed expr.
|
|
344 |
Idioms |
en yeterli düzeye/düzeyde |
up to speed expr.
|
|
345 |
Idioms |
iyi hoş fakat yeterli değil |
all well and good expr.
|
|
346 |
Idioms |
az miktarda (bir şey) yeterli olur |
a little bit (of something) goes a long way expr.
|
|
347 |
Idioms |
azıcık (bir şey) yeterli olur |
a little bit (of something) goes a long way expr.
|
|
348 |
Idioms |
kısa fakat yeterli |
short but sweet expr.
|
|
349 |
Idioms |
bu, bir görevi yapmak veya bir durumla başa çıkmak için yeterli olmayacaktır. |
that won't cut it expr.
|
|
Speaking |
|
350 |
Speaking |
bize ihtiyaç duyarsanız aramanız yeterli |
call us if you need us expr.
|
|
351 |
Speaking |
bu benim için yeterli |
that's good enough for me expr.
|
|
352 |
Speaking |
bir kaşık şeker yeterli |
a spoon of sugar is enough expr.
|
|
353 |
Speaking |
keşke yeterli param olsaydı |
I wish I had enough money expr.
|
|
354 |
Speaking |
şu anda yeterli elemanımız yok |
we are understaffed at the moment expr.
|
|
355 |
Speaking |
üç kişiye yeter/üç kişi için yeterli. |
it is enough for 3 people expr.
|
|
356 |
Speaking |
yeterli mi? |
is it enough? expr.
|
|
Trade/Economic |
|
357 |
Trade/Economic |
elde yeterli stok bulundurmaktan doğan maliyet |
cost of not carrying n.
|
|
358 |
Trade/Economic |
herhangi bir makam için yeterli niteliklere sahip olmama |
ineligibility n.
|
|
359 |
Trade/Economic |
kendi kendine yeterli olma |
self-sufficiency n.
|
|
360 |
Trade/Economic |
kendi kendine yeterli olma |
self-sufficiency n.
|
|
361 |
Trade/Economic |
pazarla ilgili yeterli bilgi sahibi olmadan yapılan pazarlama stratejisi |
hunch marketing n.
|
|
362 |
Trade/Economic |
yeterli duruma getirme |
rationalisation n.
|
|
363 |
Trade/Economic |
yeterli araçlar |
sufficient means n.
|
|
364 |
Trade/Economic |
yeterli duruma getirme |
rationalization n.
|
|
365 |
Trade/Economic |
işsizliğin minimum olduğu, yeterli işgücü sağlayabilecek kadar kalabalık nüfus |
optimum population n.
|
|
366 |
Trade/Economic |
piyasaya yeterli ürün sürme |
saturation n.
|
|
367 |
Trade/Economic |
yeterli miktarda sermayeye sahip olmak |
possess sufficient capital v.
|
|
368 |
Trade/Economic |
kendi kendine yeterli olan |
self-sufficient adj.
|
|
369 |
Trade/Economic |
yeterli niteliklere sahip olmayan |
underqualified adj.
|
|
370 |
Trade/Economic |
yeterli sayıda çalışanı olan |
fully-staffed adj.
|
|
371 |
Trade/Economic |
yeterli sermayesi olmayan |
undercapitalized adj.
|
|
Law |
|
372 |
Law |
hafifletici olarak kabul edilmesi için gereken için yeterli tahrik |
sufficient provocation n.
|
|
373 |
Law |
kanunda yeterli çare olmaması |
without adequate remedy at law n.
|
|
374 |
Law |
yeterli görülmeyen bilirkişi raporu |
insufficient expert report n.
|
|
375 |
Law |
yeterli illiyet |
adequate causality n.
|
|
376 |
Law |
yeterli ivaz/bedel |
adequate consideration n.
|
|
377 |
Law |
yeterli kanıt |
adequate evidence n.
|
|
378 |
Law |
yeterli dikkat ve ihtimam |
adequate care n.
|
|
379 |
Law |
yeterli kanıt |
strong body of evidence n.
|
|
380 |
Law |
yeterli çoğunluk öncesi yapılan mahkeme |
trial at bar n.
|
|
381 |
Law |
yeterli delil |
competent evidence n.
|
|
382 |
Law |
yeterli delil |
adequate evidence n.
|
|
383 |
Law |
yeterli kanıt |
direct evidence n.
|
|
384 |
Law |
yeterli oranda tayin edilmiş semen |
sufficiently determined price n.
|
|
385 |
Law |
yeterli kanıt |
competent evidence n.
|
|
386 |
Law |
yeterli neden |
adequate cause n.
|
|
387 |
Law |
yeterli kanıta dayanmayan karar |
verdict against evidence n.
|
|
388 |
Law |
evli bir kadının makul ve yeterli erzaka sahip olma hakkı |
wife's equity n.
|
|
389 |
Law |
suçluları yeterli incelemeler yapılmadan mümkün olan en kısa sürede tahliye eden sistem |
revolving door n.
|
|
390 |
Law |
hukuki işlemler için yeterli |
liege poustie [scotland] n.
|
|
391 |
Law |
aksi belirtilmediği sürece bir gerçeğin doğruluğunu varsaymaya yeterli kanıt |
prima-facie evidence n.
|
|
392 |
Law |
doğru olması durumunda yasaların yeterli saydığı itiraz |
principal challenge n.
|
|
393 |
Law |
yeterli kanıt |
predication n.
|
|
394 |
Law |
yeterli gerekçe olmadan oluşturulan |
vexatious adj.
|
|
Politics |
|
395 |
Politics |
adayların yeterli oyu sağlayamaması |
run-off vote n.
|
|
396 |
Politics |
avrupa parlamentosunda oylama için yeterli kişi sayısı |
quorum at the european parliament n.
|
|
397 |
Politics |
kendi kendine yeterli büyüme |
sustainable development n.
|
|
398 |
Politics |
yeterli süre |
sufficient time n.
|
|
399 |
Politics |
yeterli temsil edilmeyen ülkeler |
underrepresented countries n.
|
|
400 |
Politics |
yeterli koruma önlemleri |
adequate safeguards n.
|
|
401 |
Politics |
(şirkette veya parlamentoda) karar verme yetkisini kullanmak için oylama organında yeterli miktarda oya sahip olma |
working control n.
|
|
402 |
Politics |
(kanun tasarısı vb) yeterli oyu alamamak |
defeat a bill v.
|
|
403 |
Politics |
yeterli güvenceyi almak |
explore appropriate guarantees v.
|
|
Technical |
|
404 |
Technical |
basınçlı azot ve oksijenle kullanılan açık devre kendi kendine yeterli dalma aparatı |
open-circuit self-contained diving apparatus for use with compressed nitrox and oxygen n.
|
|
405 |
Technical |
kaçış için kendi kendine yeterli kapalı devre solunum aparatı |
self-contained closed-circuit breathing apparatus for escape n.
|
|
406 |
Technical |
kendi kendine yeterli açık devreli sıkıştırılmış hava solunum cihazı |
self-contained open-circuit compressed air breathing apparatus n.
|
|
407 |
Technical |
kendi kendine yeterli kapalı devre solunum cihazı |
self contained closed-circuit breathing apparatus n.
|
|
408 |
Technical |
kendi kendine yeterli açık devreli basınçlı hava solunum cihazı |
self-contained open circuit compressed air breathing apparatus n.
|
|
409 |
Technical |
kendi kendine yeterli sıkıştırılmış havalı dalma aparatı |
self-contained compressed air diving apparatus n.
|
|
410 |
Technical |
serbest solunum için yeterli hacim |
breathing space n.
|
|
411 |
Technical |
yeterli havalandırma |
sufficient ventilation n.
|
|
412 |
Technical |
yeterli darbe |
enabling pulse n.
|
|
413 |
Technical |
yeterli şekilde havalandırma |
sufficient ventilation n.
|
|
414 |
Technical |
yeterli dayanım |
adequate strength n.
|
|
415 |
Technical |
yeterli çoğunluk |
critical mass n.
|
|
416 |
Technical |
yeterli istatistik |
sufficient statistic n.
|
|
417 |
Technical |
yeterli koşul |
sufficient condition n.
|
|
418 |
Technical |
at arabalarının aksının üstünde bulunup ön tekerleklerin dönmesi için yeterli mesafeyi sağlayan küçük bir ara parça |
bolster n.
|
|
419 |
Technical |
kendi kendine yeterli |
self-contained adj.
|
|
420 |
Technical |
yeterli güce sahip olmayan |
underpowered adj.
|
|
421 |
Technical |
(yarı iletken) yeterli safsızlık konsantrasyonu bulunan |
degenerate adj.
|
|
422 |
Technical |
(değerli taş) yeterli derinliği olmayan |
spread adj.
|
|
Computer |
|
423 |
Computer |
çekirdek yeterli |
quorum capable n.
|
|
424 |
Computer |
yeterli ayrıcalık |
sufficient privilege n.
|
|
425 |
Computer |
yeterli hak/izin |
sufficient privilege n.
|
|
426 |
Computer |
hard diskte yeterli alan kalmadığını belirten bir uyarı aldım |
I received a warning stating that there is low disk space in the hard disk expr.
|
|
427 |
Computer |
yeterli data yok |
not enough data expr.
|
|
428 |
Computer |
yeterli veri yok |
not enough data expr.
|
|
429 |
Computer |
yeterli boş alan yok |
there is not enough free space expr.
|
|
430 |
Computer |
yeterli boş alan yok |
there's not enough free space expr.
|
|
431 |
Computer |
yeterli boş alanınız yok |
you don't have enough free space expr.
|
|
Informatics |
|
432 |
Informatics |
yeterli koşul |
sufficient condition n.
|
|
433 |
Informatics |
yeterli istatistik |
sufficient statistic n.
|
|
Electric |
|
434 |
Electric |
yeterli darbe |
enabling pulse n.
|
|
Television |
|
435 |
Television |
(program) planlanan yayın süresi için yeterli olmamak |
underrun v.
|
|
Architecture |
|
436 |
Architecture |
yeterli dayanağın bulunmadığı durumlarda destek sağlamak için bükülmüş güçlü ve yassı demir çubuk |
bridle iron n.
|
|
Construction |
|
437 |
Construction |
son atışın yeterli patlama yaratabilmesi için sondaj deliğinin tabanını ön atışlarla genişletmek |
chamber v.
|
|
Lighting |
|
438 |
Lighting |
kendi kendine yeterli bağımsız olarak çalışabilen ışıklı gösterge birimi |
stand-alone indicator light unit n.
|
|
Aeronautic |
|
439 |
Aeronautic |
yeterli uyarı zamanı |
adequate warning time n.
|
|
440 |
Aeronautic |
ana roket kapatıldığında roket yakıtını yerinde tutmak için yeterli ivme sağlayan küçük roket motoru |
ullage rocket n.
|
|
441 |
Aeronautic |
havasını yeterli basınçta tutmak (uçaktaki kabinin) |
pressurize v.
|
|
442 |
Aeronautic |
havasını yeterli basınçta tutmak (uçaktaki kabinin) |
pressurise v.
|
|
443 |
Aeronautic |
uçak havasını yeterli basınçta tutmak |
pressurize v.
|
|
444 |
Aeronautic |
uçak havasını yeterli basınçta tutmak |
pressurise v.
|
|
445 |
Aeronautic |
yeterli uçuş kontrol özelliklerini sağlamak için (uçağın) bileşen parçalarını ayarlamak |
rig v.
|
|
Marine |
|
446 |
Marine |
kendine yeterli sualtı solunum aparatı |
scuba n.
|
|
447 |
Marine |
kendinden yeterli sualtı solunum aparatı |
scuba (self-contained underwater breathing aparatus) n.
|
|
448 |
Marine |
yeterli direği olmayan |
undermasted adj.
|
|
449 |
Marine |
yeterli sayıda yelkeni olmayan |
undersailed adj.
|
|
Medical |
|
450 |
Medical |
yeterli derecede koruma |
adequate level of protection n.
|
|
451 |
Medical |
yeterli etken |
sufficient cause n.
|
|
452 |
Medical |
yeterli kalori alımı |
adequate caloric intake n.
|
|
453 |
Medical |
yeterli tıbbi bakım |
adequate medical care n.
|
|
454 |
Medical |
yeterli oral kalori alımı |
sufficient oral intake of calories n.
|
|
455 |
Medical |
yeterli ıslanmanın olmaması |
lack of lubrication n.
|
|
456 |
Medical |
yeterli ve dengeli beslenme |
adequate and balanced nutrition n.
|
|
457 |
Medical |
yeterli kemik iliği |
adequate bone marrow n.
|
|
458 |
Medical |
yeterli oksijenlenme |
adequate oxygenation n.
|
|
459 |
Medical |
yeterli solunum |
adequate respiration n.
|
|
460 |
Medical |
hastaları yeterli incelemeler yapılmadan mümkün olan en kısa sürede taburcu eden sistem |
revolving door n.
|
|
461 |
Medical |
vücut dokularında yeterli sıvının olması |
hydration n.
|
|
462 |
Medical |
vücut bağışıklığının yeterli olması |
immunocompetency n.
|
|
463 |
Medical |
yeterli oksijen ve karbon monoksit değişimi için organ dokusundan (sıvı) geçirmek |
perfuse v.
|
|
464 |
Medical |
immün yeterli |
immunocompetent adj.
|
|
Psychology |
|
465 |
Psychology |
yeterli tedavi analizi |
adequate treatment analysis n.
|
|
466 |
Psychology |
yeterli örneklem |
adequate sample n.
|
|
467 |
Psychology |
biyolojik ve fiziksel sebeplerin sosyal davranışları açıklamaya yeterli olduğunu düşünen |
mechanistic adj.
|
|
Physiology |
|
468 |
Physiology |
vücut bağışıklığının yeterli olması |
immunocompetence n.
|
|
Pathology |
|
469 |
Pathology |
kanda yeterli besin olmaması |
anemotrophy n.
|
|
Pharmaceutics |
|
470 |
Pharmaceutics |
ilaç şişesini doldurmaya yeterli miktar |
vialful n.
|
|
Optics |
|
471 |
Optics |
konilerin aktif olduğu ve renk tonunun algılandığı yeterli aydınlatmayla görme |
daylight vision n.
|
|
Food Engineering |
|
472 |
Food Engineering |
(gıda maddesine) yeterli veya fazla miktarda vitamin eklemek |
vitaminize v.
|
|
473 |
Food Engineering |
(gıda maddesine) yeterli veya fazla miktarda vitamin eklemek |
vitaminise v.
|
|
474 |
Food Engineering |
kalite derecesi standart ile yeterli arasında olan (sığır eti) |
commercial adj.
|
|
Math |
|
475 |
Math |
gerekli ve yeterli koşul |
necessary and sufficient condition n.
|
|
476 |
Math |
yeterli koşul |
sufficient condition n.
|
|
477 |
Math |
büyüklüğün veya kümenin elemanlarından birini diğerlerinden ayırt etmek için gereken yeterli sayıdaki koordinat sayısını içeren koordinat grubu |
dimension n.
|
|
Geometry |
|
478 |
Geometry |
kompleks oluşturmak için yeterli tüm çizgiler |
complex of lines n.
|
|
Statistics |
|
479 |
Statistics |
en az yeterli tamlık |
minimal essential completeness n.
|
|
480 |
Statistics |
en az yeterli istatistik |
minimal sufficient statistics n.
|
|
481 |
Statistics |
yeterli istatistik |
sufficient statistics n.
|
|
Chemistry |
|
482 |
Chemistry |
yeterli şartlar |
sufficient condition n.
|
|
Breeding |
|
483 |
Breeding |
yeterli miktarda (besi hayvanı) |
fair adj.
|
|
484 |
Breeding |
yeterli üreme gücü bulunmayan |
impotent adj.
|
|
Education |
|
485 |
Education |
hitabet veya ikna konusunda yeterli kimse |
oralist n.
|
|
Religious |
|
486 |
Religious |
kutsal ruh'un rehberliğinin incil'i anlamak için yeterli olduğunu savunan, okuma yazmayı reddeden anabaptist mezhebi üyesi |
abecedarian n.
|
|
Philosophy |
|
487 |
Philosophy |
nesnel felsefe konusunda yeterli kimse |
objectist n.
|
|
Military |
|
488 |
Military |
yeterli hareket yeteneği eksikliği |
lack adequate mobility n.
|
|
489 |
Military |
düşmanı yenmek için yeterli kuvvetin olmaması |
underkill n.
|
|
490 |
Military |
harekat alanında olduğu bilindiği halde yeterli süre içinde yeri belirlenemeyen acil hedefler |
unplanned immediate targets n.
|
|
491 |
Military |
düşman ile temas halinde değilken veya yeterli sürede organize edilen savunma |
deliberate defense [uk] n.
|
|
492 |
Military |
kıyı şeridinin alay çıkarma timi gibi büyüklükteki bir birliğin çıkarma hücumu için yeterli ve kullanılabilir bölümü |
colored beach n.
|
|
493 |
Military |
savaş sırasında hava manevraları için yeterli yakıt ve mühimmat sağlamak üzere tasarlanan geçici tesis |
forward arming and refueling point n.
|
|
494 |
Military |
terfiye yeterli değil |
passover expr.
|
|
Sport |
|
495 |
Sport |
(takımı) sahaya düzgün veya yeterli düzeyde çıkaramama |
misfield n.
|
|
496 |
Sport |
yeterli ekipman veya yetkili olmadan gelişigüzel oynanan buz hokeyi |
shinney n.
|
|
497 |
Sport |
yeterli ekipman veya yetkili olmadan gelişigüzel oynanan buz hokeyi |
shinny n.
|
|
498 |
Sport |
(takımı) sahaya düzgün veya yeterli düzeyde çıkaramamak |
misfield v.
|
|
Card |
|
499 |
Card |
oyuncunun bahsi açmasını için yeterli değere sahip kartlar |
opener n.
|
|
500 |
Card |
(briçte) bahis artırmak için fazlasıyla yeterli teklif |
double jump n.
|
|