zarar - Turkish English Dictionary

zarar

Meanings of "zarar" in English Turkish Dictionary : 85 result(s)

Turkish English
Common Usage
zarar loss n.
That is how, in only a few months, the consumer ends up with a loss of EUR 500 million.
Bu şekilde sadece birkaç ay içerisinde tüketici 500 milyon Avro zarara uğratılmaktadır.

More Sentences
zarar damage n.
I believe that targeted vaccination will enable us to limit the damage, in material but also in cultural terms.
Hedefe yönelik aşılamanın hem maddi hem de kültürel anlamda zararı sınırlamamızı sağlayacağına inanıyorum.

More Sentences
zarar injury n.
In the end I hope no injury was done to any particular interests.
Nihayetinde herhangi bir çıkar grubunun zarar görmediğini umuyorum.

More Sentences
zarar harm n.
The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.

More Sentences
General
zarar injuries n.
Injuries may be forgiven, but not forgotten.
Verilen zararlar affedilebilir ama unutulamaz.

More Sentences
zarar damages n.
The total cost is more than EUR 1.3 billion in direct damages.
Doğrudan zararların toplam maliyeti 1.3 milyar avrodan fazladır.

More Sentences
zarar harm n.
It does no harm, it does some good.
Zararı yok, biraz da faydası var.

More Sentences
zarar bad n.
We made the best of that bad situation.
Zarardan yarar sağladık.

More Sentences
zarar cost n.
We protect our own agricultural community in Europe at the cost of other countries.
Avrupa'da kendi tarım topluluğumuzu diğer ülkelerin zararına koruyoruz.

More Sentences
zarar hurt n.
It also doesn't hurt that the kids stay home.
Çocukların evde kalmasının da zararı olmaz.

More Sentences
zarar disservice n.
You, Greece, can do the EU a great service, but you can also do it a disservice.
Yunanistan olarak AB'ye büyük bir hizmette bulunabilirsiniz ama aynı zamanda zarar da verebilirsiniz.

More Sentences
zarar havoc n.
It could wreak havoc on South Korea with which it technically remains at war.
Teknik olarak savaş halinde olduğu Güney Kore'ye zarar verebilir.

More Sentences
zarar deficit n.
He made up for the deficit.
O, zararı telafi etti.

More Sentences
zarar detriment n.
This should not, of course, be done to the detriment of food safety.
Bu elbette gıda güvenliğine zarar verecek şekilde yapılmamalıdır.

More Sentences
zarar injury n.
It is ludicrous to suggest that it is not causing injury.
Bunun zarara yol açmadığını öne sürmek gülünçtür.

More Sentences
zarar impairment n.
This would be an impairment of the directive, and I hope the proposal is not adopted.
Bu, direktife zarar vermek anlamına gelecektir ve umarım bu öneri kabul edilmez.

More Sentences
zarar damage n.
The competent public authority must comply with the procedure for ascertaining and restoring the damage.
Yetkili kamu makamı, zararın tespiti ve giderilmesine ilişkin prosedüre uymalıdır.

More Sentences
zarar danger [obsolete] n.
We should teach our kids about the dangers of smoking.
Çocuklarımıza sigaranın zararlarını öğretmeliyiz.

More Sentences
Trade/Economic
zarar damage n.
Conversely, the policy of damage limitation is precisely what makes a convincing approach to drugs crime possible.
Tam tersine, zarar sınırlama politikası tam da uyuşturucu suçlarına karşı ikna edici bir yaklaşımı mümkün kılan şeydir.

More Sentences
zarar loss n.
The loss amounts to a million dollars.
Zarar bir milyon dolar tutarında.

More Sentences
Law
zarar harm n.
Hopefully these agreements will soon be matched by marked decreases in harm to pedestrians.
Umarız bu anlaşmalar yakında yayalara verilen zararda belirgin bir azalma ile eşleşir.

More Sentences
zarar damage n.
The economic damage has set these regions back by more than 20 years.
Ekonomik zarar bu bölgeleri 20 yıldan fazla geriye götürdü.

More Sentences
Insurance
zarar damage n.
We also know what damage then ensues.
Daha sonra ne gibi zararların ortaya çıktığını da biliyoruz.

More Sentences
Technical
zarar injury n.
In the end I hope no injury was done to any particular interests.
Nihayetinde, herhangi bir çıkar grubunun zarar görmediğini umuyorum.

More Sentences
General
zarar mischief n.
zarar wrong n.
zarar encroachment n.
zarar wreckage n.
zarar maleficence n.
zarar devastation n.
zarar abuse n.
zarar disfavor n.
zarar insalubriousness n.
zarar deprediation n.
zarar ill n.
zarar scathe n.
zarar derogation n.
zarar evil n.
zarar average n.
zarar eviler n.
zarar ravage n.
zarar injuriousness n.
zarar disadvantage n.
zarar forfeit n.
zarar noxa n.
zarar bane n.
zarar wastage n.
zarar scath n.
zarar disfavour n.
zarar shortfall n.
zarar accroachment n.
zarar vengeance [obsolete] n.
zarar endamagement [obsolete] n.
zarar bale n.
zarar miss [dialect] n.
zarar dere n.
zarar despite n.
zarar grill n.
zarar ruin n.
zarar impeachment [obsolete] n.
zarar disinterest n.
zarar domage n.
zarar disamenity n.
zarar discomfiture n.
zarar shendship n.
zarar shonde n.
zarar skaddle n.
zarar skaith n.
zarar sore n.
Idioms
zarar red ink n.
Trade/Economic
zarar deficiency n.
zarar average n.
zarar prejudice n.
zarar sacrifice n.
zarar deficit n.
Law
zarar impairment n.
zarar lesion n.
zarar mischief n.
Latin
zarar noxia n.
zarar damnum n.
Archaic
zarar teen n.
zarar grame n.
zarar offence n.
zarar offense n.
zarar disprofit n.

Meanings of "zarar" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
Common Usage
zarar vermek damage v.
Pollution has further economic consequences, by reducing crop yields and damaging trees.
Kirlilik, mahsul verimini düşürerek ve ağaçlara zarar vererek daha fazla ekonomik sonuçlara yol açmaktadır.

More Sentences
General
zarar ziyan damages n.
Tom had to pay for damages.
Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.

More Sentences
zarar azaltma harm reduction n.
Harm reduction alone is not a solution.
Zarar azaltma tek başına bir çözüm değil.

More Sentences
zarar verme blighting n.
Flags of convenience are a blight on the system.
Kolaylık bayrakları sisteme zarar vermektedir.

More Sentences
zarar verme business n.
The whole Austria business did a lot of damage, because it was all about opinions and suppositions.
Tüm Avusturya meselesi çok zarar verdi çünkü her şey fikirler ve varsayımlarla ilgiliydi.

More Sentences
zarar etmek lose money v.
The CEO raised his salary even though the company was losing money.
Şirket zarar etmesine rağmen CEO kendi maaşını artırdı.

More Sentences
zarar görmek hurt v.
People could've been hurt.
İnsanlar zarar görebilirdi.

More Sentences
zarar görmek suffer v.
The position of the ISAF has started to suffer, even in Kabul.
ISAF'ın konumu Kabil'de bile zarar görmeye başlamıştır.

More Sentences
zarar vermek hurt v.
They should be imposing smart sanctions that hurt those people in power.
İktidardaki insanlara zarar verecek akıllı yaptırımlar uygulamalıdırlar.

More Sentences
zarar vermek do harm v.
We must stop this regime from doing harm and in particular from using weapons of mass destruction.
Bu rejimin zarar vermesini ve özellikle kitle imha silahları kullanmasını engellemeliyiz.

More Sentences
zarar görmek be damaged v.
Bare soil is damaged soil.
Çıplak toprak zarar görmüş topraktır.

More Sentences
zarar vermek do a disservice v.
Dan is doing a disservice to the community.
Dan topluma zarar veriyor.

More Sentences
zarar vermek injure v.
Don't injure your stomach by eating too much.
Çok fazla yiyerek midenize zarar vermeyin.

More Sentences
zarar vermek harm v.
The Environment Agency looked into matter and found no environmental harm.
Çevre Ajansı konuyu incelemiş ve çevreye zarar vermediğini tespit etmiştir.

More Sentences
zarar vermek damage v.
This is damaging our young people, and I do think this is a challenge for all of us and one that we should take up.
Bu durum gençlerimize zarar veriyor ve bence bu hepimiz için bir meydan okuma ve üstlenmemiz gereken bir görev.

More Sentences
zarar vermek istemek intend to harm v.
Tom never intended to harm anybody.
Tom hiç kimseye zarar vermek istemedi.

More Sentences
zarar vermek istemek want to harm v.
We want to harm the environment less.
Çevreye daha az zarar vermek istiyoruz.

More Sentences
zarar vermemek not harm v.
It is a general principle that enlargement should not harm third countries.
Genişlemenin üçüncü ülkelere zarar vermemesi genel bir ilkedir.

More Sentences
çevreye zarar vermek damage the environment v.
This is a clear example of why European Funds should not be used for projects that damage the environment.
Bu, Avrupa Fonlarının neden çevreye zarar veren projeler için kullanılmaması gerektiğinin açık bir örneğidir.

More Sentences
zarar vermek impair v.
A solution has also been found that does not impair existing agreements.
Mevcut anlaşmalara zarar vermeyen bir çözüm de bulunmuştur.

More Sentences
zarar vermek vandalize v.
Sami vandalized Layla's desk.
Sami, Layla'nın masasına zarar verdi.

More Sentences
zarar vermemek do no harm v.
Do no harm to others.
Başkalarına zarar verme.

More Sentences
zarar görmemek survive v.
Tom survived unharmed.
Tom zarar görmeden kurtuldu.

More Sentences
(kar/zarar) açıklamak post v.
That tech company posted a record loss for the last quarter.
Bu teknoloji şirketi son çeyrekte rekor bir zarar açıkladı.

More Sentences
zarar verici damaging adj.
It is particularly damaging that disagreements over Iraq have been allowed to overshadow the debate about enlargement.
Irak konusundaki anlaşmazlıkların genişleme tartışmalarını gölgelemesine izin verilmesi özellikle zarar vericidir.

More Sentences
zarar veren damaging adj.
Environmentally damaging projects should be abandoned systematically.
Çevreye zarar veren projeler sistematik olarak terk edilmeli.

More Sentences
zarar görmemiş unhurt adj.
Tom is unhurt.
Tom zarar görmemiş.

More Sentences
zarar görmez invulnerable adj.
No one is invulnerable.
Kimse zarar görmez.

More Sentences
zarar veren detrimental adj.
The framework directive will contain a general clause prohibiting unfair commercial practices detrimental to consumers.
Çerçeve direktif, tüketicilere zarar veren haksız ticari uygulamaları yasaklayan genel bir madde içerecektir.

More Sentences
zarar görmemiş undamaged adj.
It's undamaged.
Zarar görmemiş.

More Sentences
zarar görmemiş unharmed adj.
I'm glad they found Tom unharmed.
Tom'u zarar görmemiş halde buldukları için mutluyum.

More Sentences
zarar görmemiş unscathed adj.
Though my house was in the path of the tornado it came through unscathed.
Evim hortumun yolu üzerinde olmasına rağmen zarar görmeden atlattı.

More Sentences
zarar görmüş damaged adj.
This plastic is not damaged by fire.
Bu plastik yangından zarar görmemiş.

More Sentences
zarar verici detrimental adj.
Signing an agreement of this kind must be viewed as detrimental to the agreement of the International Criminal Court.
Bu tür bir anlaşmanın imzalanması Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin anlaşmasına zarar verici olarak görülmelidir.

More Sentences
zarar verici prejudicial adj.
The scale and gravity of fraud prejudicial to Community financial interests is clear to all.
Topluluğun mali çıkarlarına zarar veren dolandırıcılığın boyutu ve ciddiyeti herkes için açıktır.

More Sentences
kendine zarar veren self-destructive adj.
Tom has a self-destructive side.
Tom'un kendine zarar veren bir tarafı var.

More Sentences
zarar vermeden without harming adv.
The tornado dissipated without harm.
Tornado zarar vermeden dağıldı.

More Sentences
Common Usage
tek kademeli kar zarar tablosu single step income statement n.
hayvanlara zarar vermek harm animals v.
General
kendi kendine zarar verme self destruction n.
zarar görmezlik invulnerability n.
zarar görmüşlük disadvantagedness n.
bir başkasının malına kasti olarak zarar veen kimse vandalist n.
zarar verebilirlik disadvantagedness n.
zarar verme scourging n.
ikincil zarar collateral damage n.
zarar ziyan havoc n.
bitkilere zarar veren küçük hayvan veya böcek pest n.
kasıtlı yapılan zarar barratry n.
ortalama zarar average damage n.
zarar verme endamaging n.
zarar veren kimse veya şey annihilator n.
zarar veren defacer n.
afetten zarar görebilirlik disaster vulnerability n.
zarar ziyan damnum n.
zarar vericilik injuriousness n.
zarar veya istenmeyen değişimlere karşı korunan bölge conservation area n.
zarar verme wrecking n.
büyük hata yaparak müvekkile zarar verme malpractice n.
zarar verici olma balefulness n.
zarar ödemesi indemnity n.
zarar verme endamagement n.
zarar veren kişi wrecker n.
çok taraflı zarar collateral damage n.
zarar eden kimse loser n.
cismani zarar personal injuries n.
kar zarar hesabı profit and loss account n.
telafisi imkansız mali zarar write off n.
beynin tedavi edilemeyecek şekilde zarar görmesi brain damage n.
zarar görmüş injured party n.
sosyal zarar social harm n.
ağır zarar severe loss n.
ağır zarar severe damage n.
ağır zarar severe injury n.
ağır zarar grave harm n.
kasti zarar intentional harm n.
bilerek zarar verme intentional harm n.
zarar tehlikesi risk n.
kendi kendine zarar verme self-destruction n.
telafi edilmesi imkansız mali zarar write-off n.
zarar ziyan tazminatı damages n.
zarar sebebi cause of loss n.
zarar veren kişi person causing the loss n.
bedeni zarar physical injury n.
bedeni zarar personal injury n.
maddi zarar physical injury n.
manevi zarar moral damage n.
zarar ziyan detriment n.
bebeklerin tenine zarar vermeyecek şekilde tasarlanmış ıslak mendil baby wipe n.
çevresine zarar vermesi muhtemel akıl hastalarının konulduğu hücre padded cell n.
kar/zarar gain/loss n.
insan sağlığına zarar veren maddeler hazardous substances on human health n.
doğaya zarar veren maddeler environmentally hazardous substances n.
doğaya zarar veren maddeler substances that are harmful to nature n.
doğaya zarar veren maddeler substances that are hazardous to nature n.
zarar azaltma damage reduction n.
zarar vericilik detrimentalness n.
darbe/kaza sonrası zarar görmüş kulak cauliflower ear n.
giderilemez zarar/hasar irreparable damage n.
ne kar ne zarar etme breaking even n.
büyük hata yaparak müvekkile zarar verme malpractise n.
fiziksel zarar physical injury n.
kendine kasten zarar verme self-sabotage n.
uzun süren zarar lasting damage n.
koltuk altında zarar görmeden taşınmak için tasarlanmış üç ya da dört köşeli katlanabilir şapka chapeau bras n.
büyük zarar ve acıyı gözler önüne seren manzara charnel house n.
büyük zarar ve acıyı gözler önüne seren manzara charnel-house n.
zarar veren kimse nickum n.
borcun ödenmemesi sonucu oluşan zarar nonremittal n.
çocukların zarar görmeyeceği şekilde tasarlama childproofing n.
çocuklara zarar vermeyecek biçimde yapma childproofing n.
zarar veren kimse underminer n.
zarar veren cinsel ilişki entanglement n.
zarar görme lapse n.
zarar verici olma unwholesomeness n.
zarar verme veya kötülük yapma maleficence n.
zarar verme vandalization n.
zarar verme vandalisation n.
zarar verme blame [obsolete] n.
zarar verici etki blast n.
zarar veren kimse hammer n.
genellikle bomba patlatarak kendini imha ederken başkalarına zarar verme martyr operation n.
gereksiz yere veya kasti olarak verilen zarar veya uygulanan şiddet mayhem n.
verilebilecek en büyük zarar worst n.
kolayca zarar görme breakability n.
etrafına zarar veren kimse hun n.
zarar veren kimse mischief n.
kardan ziyade zarar ettiren şey money-loser n.
zarar verici hurter n.
sürüklenen kütüklerin kıyıya zarar vermemesi için nehir kıyısına yapılmış dayanak buttress n.
zarar sebebi detriment n.
zarar verici şey detrimental n.
kandırmak ve zarar vermek için verilen hediye greek gift n.
diğer insanlara fiziksel zarar veren çete hit squad n.
zarar veren şey offender n.
resmi yetki kullanması sonucu zarar gören kimselere karşı sorumluluk nedeniyle bir kamu görevlisine tanınan kişisel dokunulmazlık official immunity n.
zarar verici etki rust [obsolete] n.
taşınmaza zarar vermeden kaldırılamayan kişisel mülk immoveable n.
zarar veren şey disease n.
zarar verme disseveration n.
zarar verme infection n.
bedensel zarar personal injury n.
bütüne zarar veren parça weak sister n.
ipek böceklerine zarar vermeden kozalarından elde edilen ipek ahimsa silk n.
kanala zarar vermeksizin fazla suyu daha düşük seviyeye tahliye edebilen açık su kanalı yapısı drop n.
zarar önleyici conservatory [obsolete] n.
zarar veren kimse injurer n.
zarar görmezlik invulnerableness n.
armut dallarına zarar veren küçük bir böcek pear blight n.
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru sarbacane n.
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru sarbican n.
(spor takımı) rakiplere zarar vermesi muhtemel oyuncu danger man n.
yangın çıkararak zarar vermeyi amaçlayan vandal fire bug n.
zarar ziyan iş fist [dialect] n.
(zarar verme ihtimali yüksekken) hareket özgürlüğü rope n.
zarar vermeden korkutan şey scarecrow n.
kendine zarar veren kimse self-destroyer n.
kendine zarar verme self-violence n.
zarar görme shamble n.
zarar görmemesi için nesnenin altına yerleştirilen kalas shole n.
mala ve cana zarar vermekle tehdit ederek haraç isteme protection racket n.
beraberlik durumunda bahisçinin kar veya zarar etmediği bahis push n.
zarar görme suicide n.
zarar vermek infest v.
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak stand clear of v.
maddi zarar vermek damage financially v.
bir şeyden zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak stand clear v.
saygınlığına zarar vermek vilify v.
birini korkutarak yaklaşıp zarar vermesini önlemek keep someone at bay v.
-e rağmen çok zarar görmemek be none the worse v.
zarar vermek (bir şeyin yüzeyine) deface v.
birini korkutarak yaklaşıp zarar vermesini önlemek hold someone at bay v.
zarar vermek (yavaş yavaş/sinsice) undermine v.
bir şeye çok zarar vermek take a heavy toll v.
zarar etmek make a loss v.
zarar vermek (bir uzva) hurt v.
çizerek zarar vermek/berelemek scratch v.
zarar vermek (bir uzva) injure v.
zarar görmek sustain an injury v.
zarar vermek disadvantage v.
zarar vermek scathe v.
zarar vermek get at v.
çok zarar vermek wreak havoc on v.
zarar vermek labefy v.
zarar vermek shatter v.
zarar vermek (hastalık) affect v.
zarar vermek flaw v.
itibarına zarar vermek harm someone's reputation v.
zarar vermek spite v.
zarar etmemek be afloat v.
zarar vermek scourge v.
ülkeye vb'ne zarar vermek do disservice to v.
zarar vermek (soyut bir şeye) make inroads on v.
zarar vermek endanger v.
şöhretine zarar vermek damage the reputation v.
zarar vermek wreck v.
zarar vermek cripple v.
gözlerine zarar vermek strain one's eyes v.
zarar vermek encroach v.
disk üzerindeki bilgiye zarar vermek scag v.
zarar vermek shend v.
zarar vermek bring damage v.
zarar vermek cause a loss v.
zarar gelmek be wronged by v.
zarar gelmek be treated unjustly v.
zarar gelmek (for someone) suffer at the hands of v.
zarar açıklamak declare loss v.
zarar açıklamak announce loss v.
zarar yapmak incur loss v.
zarar etmek make loss v.
zarar yapmak make loss v.
zarar görmemek hold harmless v.
zarar yapmak sustain loss v.
zarar kapatmak recover the loss v.
zarar kapatmak offset the loss v.
zarar kapatmak recoup the loss v.
birinden zarar gelmek be harmed v.
birinden zarar gelmek be damaged by v.
zarar görmek get harmed v.
birinden zarar gelmek get injured by v.
zarar görmek get harm v.
zarar vermek strain v.
zarar getirmek bring harm v.
bir uzva zarar vermek injure v.
birine zarar vermek take it's toll on someone v.
bir şeyin yüzeyine zarar vermek deface v.
bir uzva zarar vermek hurt v.
zarar görmeden yapabilmek afford v.
zarar görmesini engellemek hold harmless v.
çevreye zarar vermek harm the environment v.
kendi kendine zarar vermek self-harm v.
zarar ettirmek cause loss v.
zarar ettirmek disprofit v.
yüzünden zarar görmek be damaged because of v.
yüzünden zarar görmek be damaged due to v.
-den dolayı zarar görmek be damaged because of v.
daha fazla zarar vermek damage further v.
daha fazla zarar görmek be damaged further v.
zarar vermek vandalise v.
doğaya zarar vermek damage the nature v.
doğaya zarar vermek harm the nature v.
ağır zarar vermek inflict heavy damage v.
ağır zarar vermek damage heavily v.
ağır zarar vermek damage badly v.
hiç zarar görmemek come to no harm v.
başkasına zarar vermesini önlemek stop someone from hurting anyone else v.
sağlığına zarar vermek harm one's health v.
zarar gelmek (harm) to come to v.
zarar gelmek be hurt v.
zarar gelmek get harmed v.
zarar vermek vitiate v.
-den dolayı zarar görmek be damaged due to v.
zarar vermek bang up v.
ağır şekilde zarar vermek bang up v.
rekabetten zarar görmek suffer from competition v.
mala zarar vermekle suçlanmak be charged with property damage v.
zarar karşılamak recompense v.
zarar karşılamak cover the loss v.
zarar karşılamak compensate v.
kötü göstermek (saygınlığına zarar vermek) villainize v.
hayvanları, arazideki bitki örtüsü aşırı zarar görene kadar otlatmak overgraze v.
zarar vermek punish v.
zarar vermek aggrieve v.
yeniden zarar vermek redamage v.
yeniden zarar vermek reinjure v.
yangın sonucu zarar görmek be burned out v.
zarar vermek be in mischief v.
zarar vermek do violence to v.
zarar görmek touch v.
zarar vermeye başlamak attack v.
zarar vermek emperish v.
zarar vermek endamage v.
anahtarla çizerek zarar vermek key v.
çiğneyerek zarar vermek chew v.
zarar vermek eviscerate v.
zarar vermek maim v.
zarar verme amacı ile büyü yapmak maleficiate [obsolete] v.
zarar vermek vulnerate [obsolete] v.
zarar vermek wither v.
(bir şeyden) zarar görmemek withstand v.
sert davranarak zarar vermek hack v.
(birine) devamlı zarar vermek hammer v.
(bir kimseye veya şeye) açık bir zarar vermek bloody v.
pustan zarar görmek bloom v.
pusla zarar vermek bloom v.
zarar vererek ortaya çıkmak happen v.
keserek zarar vermek mince v.
gerçek karakterine ve namına zarar vermek break v.
zarar vermek hinder [obsolete] v.
zarar vermek misbede v.
zarar görmek miscarry [obsolete] v.
zarar vermek mischief v.
zarar vermek bung v.
zarar vermek riddle v.
(itibarına, saygınlığına) ağır şekilde zarar vermek demolish v.
zarar vermek dere v.
zarar vermek dinge v.
olgunlaşmış patatesleri toprağa zarar vermeden çıkarmak grabble [dialect] v.
gravür gibi görselleri keserek kitaba zarar vermek grangerize v.
gravür gibi görselleri keserek kitaba zarar vermek grangerise v.
gravürleri kırparak (kitaba) zarar vermek grangerise v.
zarar verici faaliyetleri gizleyerek çevre dostuymuş gibi görünmeye çalışmak greenwash v.
(cihaz veya objeyi) insanlara zarar vermemesi için belirli bir parça ile teçhiz etmek guard v.
zarar vermek offend v.
kalıcı zarar vermek incapacitate v.
zarar vermek infringe [obsolete] v.
ekolojik ilişkilere zarar vermek disturb v.
sarsarak zarar vermek disturb v.
sallayarak zarar vermek disturb v.
zarar vermek crack v.
kendi kendine zarar vermek cut v.
zarar vermek curse v.
zarar vermek injury [obsolete] v.
gitgide zarar vermek invade v.
zarar vermek savage v.
zarar vermek scaith v.
zarar vermek give harm to v.
zarar vermek disaster [obsolete] v.
zarar vermek disavaunce [obsolete] v.
zarar vermek flaw v.
(sert cisim) baskıdan dolayı zarar görmek flow v.
peşin hüküm ile zarar vermek prejudice v.
kendine zarar vermek self-destroy v.
kendine zarar vermek self-destruct v.
(birine) zarar vermek serve v.
zarar vermek shent v.
zarar vermek founder v.
zarar vermek skaith v.
zarar vermek skin v.
zarar vermek poison v.
zarar vermek spight v.
zarar verici malignant adj.
zarar gören losing adj.
zarar gören disadvantaged adj.
zarar doğuran wrongful adj.
zarar görmüş jiggered adj.
zarar görmemiş uninjured adj.
zarar görmüş (hastalıktan) affected adj.
zarar görmüş wrecked adj.
zarar verilmiş endamaged adj.
zarar görmüş injured adj.
zarar verici enervating adj.
zarar vermeyen non destructive adj.
zarar verici impairing adj.
zarar verici knockout adj.
kendi kendine zarar veren self destructive adj.
zarar görmemiş unimpaired adj.
büyük (zarar) severe adj.
zarar görmekten veya yaralanmaktan tamamen korunmuş invulnerable adj.
zarar verici unwholesome adj.
çok zarar veren ruinous adj.
zarar görmüş damaging adj.
zarar veren endamaging adj.
zarar görmemiş scatheless adj.
zarar veren nocuous adj.
çevreye zarar vermeden toprakta çözünebilen biodegradable adj.
zarar verici debilitative adj.
çok büyük (yanlış/zarar/kayıp/acı) grievous adj.
zarar verici counterproductive adj.
zarar verici mischievous adj.
zarar verilmiş damaged adj.
zarar görmüş disadvantaged adj.
vücuda zarar verici injurious adj.
zarar verici olmayan noninjurious adj.
zarar verici olmayan nonmalignant adj.
böceklere zarar vermeyen noninsecticidal adj.
zarar verici olmayan nonmalicious adj.
zarar verici noxal adj.
sıhhate zarar veren noxious adj.
zarar verme potansiyeline sahip potentially harmful adj.
zarar verici counter-productive adj.
savaştan zarar görmüş war-torn adj.
savaştan zarar görmüş war-worn adj.
gizlice zarar veren insidious adj.
çocukların zarar görmeyeceği şekilde tasarlanmış childproof adj.
çocuğa zarar vermeyen childproof adj.
mala mülke zarar vermeye meyilli vandalistic adj.
kendine/amaca zarar veren counterproductive adj.
(bir doğal afette) en çok zarar gören worst-hit adj.
zarar verici olmayan non-malignant adj.
zarar görebilir vulnerable adj.
havaya maruz kalarak zarar görmüş weathered adj.
dalgalar tarafından zarar görmüş wave-battered adj.
akıllara zarar shocking adj.
akıllara zarar amazing adj.
akıllara zarar astounding adj.
akıllara zarar astonishing adj.
zarar verilemez undestroyable adj.
zarar vermeyen nontoxic adj.
zarar vermeyen non-toxic adj.
çocuğa zarar vermeyen childproofing adj.
zarar verilmemiş unafiled adj.
zarar verilmemiş undefiled adj.
zarar görebilir endamageable adj.
zarar verilmiş underwrought [obsolete] adj.
zarar verilmemiş undespoiled adj.
manevi olarak zarar görmemiş unharmed adj.
ruhsal açıdan zarar görmemiş unharmed adj.
zarar vermeyen unharming adj.
zarar veremeyen unharming adj.
zarar verilmemiş unhazarded adj.
zarar verilemeyen unimpairable adj.
zarar görmemiş unobnoxious [obsolete] adj.
zarar görmemiş unprejudiced [obsolete] adj.
çocukların zarar görmeyeceği şekilde tasarlanmış child-proof adj.
çocuğa zarar vermeyen child-proof adj.
zarar veren unsalutary adj.
çizerek zarar verilmemiş unscratched adj.
zarar verilmemiş untouched adj.
savaştan zarar görmüş battle-scarred adj.
zarar veren maleficient adj.
zarar verici blighting adj.
yıkım veya patlama nedeniyle zarar görmüş blown-up adj.
zarar görmüş wrackful adj.
zarar görmez woundless [obsolete] adj.
zarar görmemiş harmless adj.
zarar görmüş hazardous adj.
zarar veren minus adj.
zarar verilen riddled adj.
delikle zarar verilen riddled adj.
delinerek zarar gören riddled adj.
zarar veren damnatory adj.
zarar verici damnific adj.
zarar verebilir dangerous adj.
zarar veya yıkıma sebep olan ruinous adj.
zarar görmeyen impassible adj.
zarar görmeyen impatible [obsolete] adj.
(yaralanma) kalıcı zarar veren incapacitating adj.
başkalarına zarar verecek şekilde yakın ilişkiler içeren incestuous adj.
zarar verici infest [obsolete] adj.
zarar veren infestant adj.
zarar verici infestuous [obsolete] adj.
zarar görmemiş infract adj.
ahlaka zarar veren corrupting adj.
zarar görmüş cracked adj.
uyuşturuculardan zarar görmüş druggy adj.
zarar veremeyecek durumda olan fangless adj.
zarar gören paralysed adj.
zarar gören paralyzed adj.
zarar verebilen fearful adj.
zarar görmez invulnerate [obsolete] adj.
zarar görmemiş scaithless adj.
zarar veren predatory [obsolete] adj.
çok sayıda skandal sebebiyle zarar görmüş scandal-plagued adj.
zarar görmemiş scathless adj.
zarar görmemiş scot-free adj.
zarar görmemiş scratchless adj.
kendine zarar veren self-destruct adj.
kendine zarar verme eğiliminde olan self-destructive adj.
zarar veren shrewd [obsolete] adj.
zarar görmemiş sincere [obsolete] adj.
ağaç dalı yüzünden zarar gören snagged adj.
zarar veren poisonous adj.
zarar veren poisonsome [obsolete] adj.
zarar veren squalid adj.
zarar veren subversionary adj.
kişiye zarar veren suicidal adj.
zarar veren suicide adj.
hiçbir zarar görmeden not a penny the worse adv.
zarar görmüş bir şekilde damagingly adv.
zarar vererek consumptively adv.
zarar vererek deleteriously adv.
zarar vererek damagingly adv.
zarar verici bir biçimde balefully adv.
zarar vererek evilly adv.
zarar vermeden without detriment to adv.
zarar verici şekilde perniciously adv.
zarar meydana geldiğinde in case of loss adv.
zarar vermeksizin without harming adv.
zarar veren bir şekilde injuriously adv.
kendine zarar vererek self-destructively adv.
zarar vererek naughtily adv.
zarar vererek blightingly adv.
zarar vererek hurtfully adv.
zarar vererek shrewdly adv.
zarar vererek squalidly adv.
zarar vermeden without prejudice to prep.
-e zarar veren prejudicial to prep.
Phrasals
zarar vermek offend against v.
kar/zarar getirmek pay off v.
masraf/zarar olarak kaydetmek charge (something) off as (something) v.
masraf/zarar olarak kaydetmek charge something off as something v.
hasar/zarar vermek bung up v.
hasar/zarar vermek bung something up v.
zarar etmek turn a loss v.
zarar olarak kaydetmek charge something off as something v.
birine kötü davranmak/zarar vermek/kötülük etmek mess someone over v.
cilasına/boyasına vb zarar vererek bir şeyin üzerinde küçük çentikler açmak/oluşturmak nick something up v.
çizerek zarar vermek/berelemek scratch away v.
ne kar ne zarar etmek break even v.
zarar görmek come to harm v.
(sırayı/masayı) çizerek zarar vermek mar something up v.
zarar vermek rack up v.
zarar ettirmek leave down v.
zarar vermek mow down v.
birinin hakkında ona zarar verecek bir bilgi edinmek get something on someone v.
(birine) zarar vermeye çalışmak strike out at (one) v.
büyük zarar/hasar vermek take out v.
zarar vermek mess up v.
bir şeye zarar vermek bang something up v.